Channie Says Special

By mello-mello

222K 19.6K 9.7K

Tuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama... More

Özel
1. Bölüm "Eve Hoşgeldin"
2. Bölüm "Başlangıç"
3. Bölüm "Afrodit"
4. Bölüm "Ücret Meselesi"
5. Bölüm "Anlaşma ?"
6. Bölüm - Part 1 "Hazırlık"
6. Bölüm - Part 2 "Dejavu"
7. Bölüm - Part 1 "Birinci Derece Temas"
7. Bölüm - Part 2 "Sorun Çıkarma!"
8. Bölüm "Yalnız Kutlama"
9. Bölüm "Bi Sorun Var, Ama Ne?"
10 .Bölüm "Bilmesen Daha İyi"
11. Bölüm "Geçmiş Olsun"
12. Bölüm "İyi Bak Yeter"
13. Bölüm "Kaybedilen Günün Telafisi"
14. Bölüm "Sana Arkadaş Getirdim!"
15. Bölüm "Fare Kai"
16. Bölüm - Part 1 "Doğaüstü Bir Şeyden Bahsediyoruz."
16. Bölüm - Part 2 "Uyku Hapsi"
17. Bölüm "İsimsiz Not"
Orpheus I
Pororo ve Ben
Orpheus II
18. Bölüm "Yüzleş Onunla"
19. Bölüm "Sorular"
20. Bölüm "Hazırla Kendini"
21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."
22. Bölüm "Kendime İlk Kez İtiraf Ediyordum."
23. Bölüm "Yeni Renkler"
24. Bölüm "Tanıdık Yüz"
25. Bölüm "Bu Sözümü Yedir Bana."
26. Bölüm "Artık Benim Sorunum"
28. Bölüm "Çaresiz Kalmak"
29. Bölüm - Part 1 "Beraber Susmak"
29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"
30. Bölüm "Ters Düz"
🌌⭐
31. Bölüm "Karmaşa"
32. Bölüm - Part 1 "Yeniden Düşme"
32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"
33. Bölüm "Çekirdek"
34. Bölüm "Toksik"
35. Bölüm "Ballad"
36. Bölüm "Yeni Düzen"
37. Bölüm "Myulchi"
38. Bölüm "Editör Buluşması"
39. Bölüm "Oyuncu"
Orphdogus
40. Bölüm "İğrenç"
41. Bölüm "Baskın"
42. Bölüm "Karma"

27. Bölüm "Yardım Eli"

5K 432 325
By mello-mello

Aylardır beni dinleyip yanımda olan arkadaşlarıma ve o sürede bana kırgın olan okuyucularıma ithaf ediyorum.

---

Bayan Jung elinde tepsiyle salona geri döndüğünde kafası pencereye dönük bir Jongin ve düşünceli düşünceli halıya bakan bir ben karşılamıştı onu. Jongin'in aklında ne tilkiler döndüğünü bilemem ama tek bir şeyden emindim ki ortam, tüm kasvetini benim para meselesi yüzünden kafamın üstünde dönen kara bulutlara borçluydu.

"Buraya hazırlıyorum. Yemeği burda yiyin." Tepsiyle bize değil masaya yürüdüğünü ikinci seferde anlamıştım. Yemek masasına tabakları bir bir yerleştirirken Jongin'le sohbete devam ediyordu. Jongin ise düşünceli bakışlarını söndürüp gülümsemeye başlamıştı yeniden kadını dinlerken.

"Sehun'un bir senesi kaldı, değil mi Sehun? Jongin, senin okulun ne zaman bitiyor?"

Jongin'in gülümsemesi de sönmüştü böylece. Bir şey söylemekle söylememek arasında düşünceli düşünceli dudaklarını oynatırken devreye bir anda ben girmiştim.

"Jongin'in son senesi bu, Ahjumma." Son derece doğal veriyordum yanıtını. Jongin yine işine karıştığım için ters ters bakıyor olsa da görmezden geldim.

"Duyduğuma göre birkaç dersten kalmış. Sınavları geçemezse seneye birlikte bitireceğiz gibi görünüyor. Bizim okulda sistem biraz karışık da..."

Jongin göz devirirken kadın şaşkınlıkla döndü bize yüzünü.

"Ne kalması? Derslerinin iyi olduğunu söylüyordun bana."

Jongin tam kafasını sallayıp bir şey söyleyecekken yine ben girdim büyüyü bozmasın diye.

"İşte Ahjumma bir şeylere kızıp acısını kendinden çıkaracağı yaşı geçtiğini ben hatırlatacağım ona."

Jongin suratıma kim bilir ne biçim bakıyordu. Ama ben Ahjumma'nın devamlı maydanoz olduğum için bıkkın görünen ifadesine odaklıydım o an.

"Eminim düzelteceksin. Bir sorunun olduğunda benimle konuşabileceğini biliyorsun."

Jongin gülümseyerek başını sallarken ona bakmak için güvenli bir an olduğunu biliyordum. Bu yüzden yaptım. Kısa bir an göz göze geldiğimizde ben kendimden emin bir tavırla gülümsüyordum, onunsa suratı benimkiyle rastlaşınca asılmıştı.

Masa kurulunca sohbet orda devam etmişti. Jongin'in bütün yalanlarını ben üstleniyordum. Ahjumma da her söze girdiğimde Jongin yerine azarlar gibi bakıyordu suratıma.

"İştahına bile bir şeyler olmuş. O tabağın şimdiye dek iki kere bitmiş olması gerekirdi."

Jongin çubuklarla yemeğini karıştırırken Ahjumma'nın söylediği şeye tepkisiz kalmıştı. Bu kez ben de söylememiştim bir şey.

"Ahjumma, şimdi Jongin artık burda ya..." Bu olayın üstüne sürekli gidiyordum ki herkes iyice kavrasın. Özellikle de yanımdaki beton surat. Ahjumma söze girmemle gülümseyerek bana bakmaya başlamıştı, Jonginden ise bilmem kaçıncı kez sıkı bir göz devirme kapmıştım.

"Diyorum ki artık hep burda, temelli yanıma taşındı ya..."

"Evet Sehun?" dedi kadın sonunda konuya gelmemi ister gibi.

"İşte diyorum ki Jongin burda artık. Bunu söyleyecektim." Sakince ağzıma götürdüm koca bir lokma pirinci.

Kadına da bir parça usanmışlık bulaşmıştı, bakışlarından bunu anlıyordum. Buna rağmen Jongin dışında herkes gülümsedi ve yemek devam etti aynı sükunetle.

Yemek ve sohbetin ardından Ahjumma kalan yemeği bize göndermek üzere yeniden mutfağa geçmişti, bizse ayakta bekliyorduk. Masadaki yemeği tek başıma silip süpürmüştüm neredeyse. İştahı yerinde olan sadece bendim.

"Ver artık."

Jongin ceplerime bakarak konuştuğunda neyi kast ettiğini tek seferde anlamış olmama rağmen elimle kısa ev şortumun ceplerimi yoklayıp saf saf suratına baktım.

"Neyi vereyim?"

Burnundan soluyarak mutfak kapısına kontrol amaçlı bakmış, hemen ardından birkaç adım üstüme gelmişti.

"Ver dedim."

Arkamdaki kolona iyice yaslanıp anlamamış gibi gülmeye başladım. Vücudum hepten gerilmişti. Ve Jongin yüzüme iyice sokulmuş, dik dik bakıyordu gözlerime.

"Neden bahsettiğini-"

Bir anda iki eliyle ceplerimi kontrol etmeye başladığında yapay kıkırtılarla kaçmaya çalıştım.

"Jongin, n'apıyorsun burda, Ahjumma'nın evinde..."

Jongin pek alaycı bakmıyordu. Sıyrılıp kaçtığım yerde beni yeniden iki eliyle yakalayıp tüm kıvrak haraketlerime rağmen sabit tutmaya çalışıyordu.

Ben gülerek kaçarken bir an durduğunda vazgeçtini sanmıştım. Çünkü gerçekten 'seninle uğraşmayacağım' bakışları vardı yüzünde. Kolondan biraz çıkış kapısı yönüne kaydığımız için bir kaç adım attı mutfak kapısına doğru. Muhtemelen yeniden kontrol amaçlıydı. Ben sadece dikilmiş arkasından ne yaptığına bakıyordum aynı keyifli ifademle.

Bıkkın bakışlarla, yüzüme bakmadan yanıma kadar geri yürüyüp yeniden durdu önümde. Meydan okuyan, havalı gülümsememle yüzüne bakıyordum. Bir şeyi ona yasaklamıştım ve buna asla izin vermeyecektim.

Yani öyle amaçlıyordum.

Donuk gözleri dudaklarıma dikilene dek.

Daha neler.

Vücudu aramızda iki santim kalacak kadar yaklaşmıştı benimkine. Gözleri, dimdik baktığı yerdeyken gülümsemem sönmeye başlamıştı. Bu garip hissi yaşamayalı bir yıla yakın zaman olmuştu. Haliyle içimdeki o tanıdık duyguyu yeniden nasıl kontrol edeceğimi bilmeden sadece bakıyordum yüzüne. O benim dudaklarıma bakıyordu; bense dudaklarıma bakan gözlerine.

Bir anda uzaklaştığında ne olduğunu anlamamıştım. Neden başladı, neden bitirdi?

Cebimdeki hafiflemeyi hissedene dek.

Jongin arkasını dönmüş, elindeki sigara paketini cebine yerleştirirken mutfağa doğru yürüyordu. Bense götüm duvarla birleşmiş, koyun gibi karşı duvara bakıyordum.

"Sakin, Sehun..."

İçimden kendimi telkin etmeyi amaçlayan bu cümleyi fısıldadım sadece.

"Sakin..."

Jongin elinde tepsiyle gelip önüme geçene kadar duruşumu bozmamıştım. Tepsiyi tek eliyle tutarak kapıyı açtı. Hemen arkasından da Bayan Jung yürüyordu.

Jongin'in arkasından apartmana çıktım. Ahjumma'yla bir kaç vedalaşma cümlesinin ardından gidip bizim evin kapısını açtım Jongin'in önüne geçerek. O da tepsiyi ayakkabılarıyla girip mutfağa bırakmış ve Bayan Jung'un kapısı kapandığında yeniden çıkmıştı apartmana. Ben tüm olayı eşikten izlemiştim.

"Ne o?" dedim Jongin önümden apartmana çıkıp bu kez direk merdivenlere yöneldiğinde. "Az önceki iyi taktikti. Kafamı karıştırdın. Nereye şimdi? Zehir nakli mi?"

Ben sözümü bitirene kadar ilk katı yarılamıştı bile. Kapıyı çekip peşine düştüm. Arkasından inerken bir kez dönüp yüzüme baktığında gözlerimi kaçırmıştım. Tüm katları inip dış kapıya ulaştığımızda da aynı devam etmişti olay.

"Nereye gidiyoruz?"

Jongin bahçede ilerlerken sempatik olduğuna inandığım bir tavırla sordum. Arka arkaya geniş ve biraz da yeşil sayılabilecek bahçede yürüyorduk. Jongin ise cevap vermek yerine benden adice kaptığı paketin içinden bir tane sigara çıkarmıştı. Ve arkasından yarım yamalak görebildiğim kadarıyla ağzına götürüp vakit kaybetmeden yakmıştı bile.

"Çakmağın güzelmiş!"

Gidip bahçenin dibindeki ahşap banka oturdu. Yüzü sokağa bakıyordu. Yanına kadar gidip önünde durdum. Beyaz bahçe demirlerine bok boş bakarken havaya bıraktığı ağız dolusu dumanı, sonra da onu izlemeye başladım.

"Ne zaman başladın?"

Sırtımı bahçe duvarına yaslayıp sordum. Tam karşımda oturmuş, yüzüme bakmadan her nefeste damla damla tüketiyordu elindekini. Ne dizine koyduğu eline ne de bana bakmadan o elinin parmaklarını tek tek oynattı. Yüzük parmağında durmuştu hareket.

"Dört ay kadar oldu."

Ciddi tavrı çok fena kaşındırıyordu.

"Süper o zaman. Rehabilitasyonsuz çözülür. İyi, iyi."

Gidip yanına oturdum. Çakmak bankta aramızda duruyordu. Onu elime alıp incelemeye başladım. Bir kaç kez yaktım, alevini izledim boş boş... Babasını beklerken oyuncağıyla oynayan sümüklü çocuklar gibiydim.

Canım sıkılınca bir süre etrafı izledikten sonra can sıkıntısından Jongin'i süzmeye başladım. Hızlı içiyordu, yarısı yok olmuştu bile sigaranın. Gerçi normal hızı nedir bunun onu da bilmiyordum. Her neyse. Gözlerimi aşağı çevirip siyah kot pantolonunun cebinden görünen paketi fark ettim. Elimi uzattım, tutup çekeceğim anda refleks gibi Jongin'in eli de ışık hızıyla benimkinin üstünde durmuş, gözleri sorar gibi benimkilere bakmaya başlamıştı.

"Ya, yok şey..." Elim onun elinin altındayken sakinleştirici bir şeyler söylemeyi denedim. "Geri vereceğim. Bakmak için..."

Göz devirmeye yakın bir bakış atıp elini çekti ve devam etti görüş alanını kesmeye. Ben de kıpırtısız, çekingen ama sakin bir tavırla tutup çektim paketi. Şekli şemalinden önce ağız kısmına baktım içinde kaç tane var görmek için. Bir, iki, üç... Paketi biraz salladım, diptekiler de gözümün önüne geldi. Dört, beş...

"Beş tane kalmış..." dedim sanki envanterini benden duymaya çok merakı varmış gibi.

Tepki yerine havaya bir duman dalgası daha gelmişti. Beşliden birini çıkarıp paketi bankta aramızda bir yere koydum, çakmak elimdeydi.

Önden arkadan biraz inceledim, kokladım filan... Sonra çakmağı boş ateşledim, tekrar söndürdüm. O ara Jongin ne yaptığıma bakmak için kafasını çevirmişti.

"Üniversite dördüncü sınıftayım, ne badireler atlattım, ne mekanlar gördüm... Ama şu şeyi hiç denemedim."

Söylediğim şeyden sonra bir süre yüzüme bakmıştı. Elimde çakmak ve sigarayla saf saf ben de ona bakıyordum. En sonunda önüne döndüğünde ağzına götürdüğü sigaraya baktım ve taklit eder gibi aynısını yapmaya çalıştım. Parmakların duruşunu çalışırken bir an düşürür gibi olmuştum. Ama sonunda işaret ve baş parmağım arasında basitçe tutup dudaklarımın arasına yerleştirdim.

Bir bakalım... Jongin de öyle yapıyordu. Burnumun ucuna bakar gibi gözümü ağzımdaki minik ruloya çevirdiğimde Jongin'in nasıl içtiğine bakmaktan ağzıma ters soktuğumu fark edip, hızlıca doğru pozisyona getirdim.

Şimdi... Çakmağı ateşleyip hem dudaklarımın, hem parmaklarımın tuttuğu tuhaf şeyin ucuna yaklaştırdım. Yanıyordu... Bir süre tutup çakmağı çektiğimde Jongin'inki gibi parlamadığını görmüştüm, yanmadan sönmüştü bile.

"İçine çekmen gerekiyor."

Yandan ses duyduğumda bir an garip hissetmiştim. Kafa sallayıp tekrar denedim. Çakmak yanıyordu. Ağzımda sigara kıpırdamasın diye dudaklarımı oynatmadan bağırdım. Ateş sigaranın ucundaydı.

"ŞİMDİ Mİ?"

Jongin salak halime bakıp cevap vermeye değer bir durumda olup olmadığıma karar vermeye çalışır gibi duraksadı biraz. "Evet..."

İşe yarıyordu. Çakmağı çektiğimde yanmaya devam eden sigara ve ağzımda az miktarda dumanla kalmıştım. Sigarayı ağzımdan çıkardım. Dudaklarımı açmıyordum.

"Bağımlı yapıyor muymuş bakalım..."

Ben konuşunca kendiliğinden serbest kalmıştı duman.

İkinci denememde can çekişir gibi sordum ağzımdaki sigarayla. "Bu dumanın hepsini mi üflüyoruz?"

Jongin bitmek üzere olan sigarasını çıkarıp son kısmı bankta söndürdü ve benim ağzımdakini kaptı hızla. Parmak uçlarıyla iki noktasından tutup kırdığı gibi yere attı ve üstüne basıp ayağa kalktı. Ben de onun arkasından ayaklamıştım.

"Daha yeni başlamıştım ben..."

Beni yanıtlamadan sigarasıyla çakmağını banktan alıp apartman girişine yürümeye başlamıştı bile. Ben de ilginç deneyimimin ardından gülerek peşine düşmüştüm.

"Tanrım, babam görse hala arkadaşlarından kötü alışkanlıklar mı kapıyorsun derdi. Bunun kokusu duş alınca geçiyor, değil mi?"

Cevabı gelmeyen sorularıma ara verip yanına kadar ilerledim. Aynı sessizlikle 'evimize' kadar çıkabilmiştik.

Girer girmez yatak odasına kadar gidip baktığımda sabah bıraktığım tepsinin komodinde dokunulmamış bir şekilde hala duruyor olduğunu gördüm. Jongin banyodaydı. Zaten yemez deyip tepsiyi kaldırdığımda gözüme sabah çöpten çıkardığım, Jongin'in kıymetli notu ilişmişti.

Cep telefonu numarasına benziyordu. Hatta kesin telefon numarasıydı. Sabah bu kağıt için o kadar arıza çıkardığını hatırlayınca... Jongin gelmeden numarayı yedeklemek sorun olmaz herhalde diye düşündüm. Telefonum cebimdeydi.

Jongin'in dışarı çıkıp geri eve gelebildiğini görünce korkum biraz geçmiş olsa da yine de güvenemiyordum. Dışarı, o evdeyken çıkmamaya kararlıydım.

Ama birileri benden farklı olarak mantıklı düşünme yetisi taşımadığı için gecenin bir vakti dışarı çıkmaya yeltenmişti. Arka arkaya sorular sıralayıp cevap vermeye zorladığımda söylediği şey beni kanepemden kaldırıp hızlı adımlarla kapının önündeki kamp alanıma yerleştirmişti yeniden.

"Ne demek işe gidiyorum?"

Jongin'in bıkmış bakışları kapıya dayadığım kıçımda bile değildi.

"Bu sefer seni kim kurtaracak? Sen manyak mısın?"

"Sana ne beni kimin kurtaracağından?" Direk çekil demek yerine cümle kurmuştu. Bu da iyi sayılırdı. "Önümden çekil Sehun."

"Çekilmeyeceğim! Uslu duruyorsun diye seni boş bırakacağımı düşünme hiç. Sandalyeye bağlamasını da bilirim. Sabaha kadar kıçın tutulur." Cümlenin sonlarına doğru tehditkar bakışlarla yüzümü ona yaklaştırdığımı sonradan fark etmiştim.

Derin bir nefes alıp geldiğinden beri hiç yapmadığı şekilde yüksek sesle bağırdı. "Gitmem gerekiyor ve önümden çekilmezsen ben seni bir yere bağlayacağım!"

"ÇOK KORKTUM!"

Arkamı dönüp tek saniyede çevirdim kapı kilidini. Üst kilitleri de ben bir bir aktive ederken Jongin'in bilmem kaçıncı bıkmış sesi çarpmıştı kulaklarıma.

"Çok fena saçmalıyorsun. Gitmek istiyorum diyorum Sehun! Beni zorla burda mı tutacaksın?!"

Son kilidi çeviririken sakince cevapladım, biraz sertti, döndürmekte zorlanmıştım. "Evet... Öyle yapacağım. Tam dediğin gibi hem de. Hah, işte oldu."

"Hem neden meraklısın bu kadar, söylesene!" Yüzümü ona çevirdim. "Az daha ölüyordun. Farkında değil misin diyeceğim, saçma olacak. Senin yerinde olsam pencereden bile bakmazdım, sen kalkmış son dövüldüğün yere gitmeye çalışıyorsun. Ordan kurtulmamız nasıl bi mucizeydi farkında değil misin? Böyle şanslar bir kere gelir, ikincisinde paçayı kurtaramazsın, ben bile yardım edemem!"

Gözlerini sinirle kırpıştırıp bir kaç adım geri attı. "Gitmem gerekiyor. Çalışmak zorundayım çünkü! Nasıl ödeyeceğim, aklın alıyor mu?"

"Gidersen ödemek için çalışmanı mı bekleyecekler?!"

İkimizin de sesi yüksek çıkıyordu.

"Ne öyleyse burda kalıp beni bulmalarını mı bekleyeceğim ölene kadar?"

"Siktir, bulurlar mı?"

Göz devirip yeniden üstüme geldi. "Çekil diyorum. Çok ciddiyim!"

"Tanrım!" Ellerimi saçlarıma daldırıp hayretle yüzüne baktım. "Sen neye bulaştın böyle? O kadar parayı ne yaptın? Dahası gidip onlardan mı borç aldın, etrafın zengin velet kaynıyor!"

"Kullandım! İhtiyacım vardı! Karnımı doyurmak için borç aldım, rahatladın mı? Şimdi çekilir misin önümden?!"

"Ah doğruu!" Dedim dehşet dolu bir gülümsemeyle. Yüzüne biraz daha yakından baktım. "Karın doyurmak dedin değil mi? Ben senin devlet bütçesiyle karın doyurduğunu nasıl unutmuşum."

Geri çekilip cevap beklemeden sesimi daha da yükselttim. "O borcu adamlara takma sebebinin canı cehenneme! Şu an sorun o borcu taktığın! Ve onlar bulup bize aynısını yapmadan o parayı ödeyeceğiz! Ve sen, Kim Vahşi, Ergen, Doyumsuz, İnatçı Jongin!.. O gün gelene kadar eşikten adımını atmayacaksın!"

Çoktan dibine sokulmuş, suratına tıslıyor olduğumu sonradan fark etmiş ve cevabını biraz geriden beklemeye başlamıştım.

"Beni duydun mu?"

Jongin çekip yatak odasına gittikten sonra arkasından gidip onunla muhatap olmadan dolabımın en üstünden geçen yıldan beri kullanmadığım yedek battaniyelerden, yastık filan çıkarıp salona geri dönmüştüm.

Sabaha karşı tepemde Jongin garip garip bana bakarken uyanmıştım. Ya da başka türlü ifade etmek gerekirse uyandığımda Jongin tepemde durmuş garip garip bana bakıyordu. Uyandığım yerle de ilgili olabilirdi bu durum.

"Gerçekten manyaksın sen." dedikten sonra aynı tuhaf bakışlarla daha fazla konuşmadan arkasını dönüp kendini banyoya atmış ve gözden kaybolmuştu.

Ben de hemen yanımda duran telefonumdan saate baktım. Sekiz buçuk? İyi... Üstümdeki örtüyü atıp tutulan vücudumu yerden kaldırdım ve tüm kaslarımı esnettim. Bu epey uzun sürmüştü. Bir süre oturup kendime gelmeyi bekledikten sonra da kalkıp topladım çıkış kapısının önünden yatağı döşeği.

Jongin banyodan çıktığında ben mutfakta, buzdolabından bir şeyler çıkarmakla meşguldüm. O çıkınca banyoya ben girdim, o da mutfağa geçmişti.

Tam da düşünüyordum ki Jongin benimle ve evle sorununu çözdü ve uslu uslu yemeğini yiyecek galiba... Ben banyodan çıktığımda o da elindeki havlu kağıtla yüzünü kurulayarak yatak odasına geri dönüyordu. İçimden yaptığım sıkı bir göz devirmeyle arkasından seslendim.

"Bir şeyler ye artık! Tanrım sana bunu söyleyeceğimi önceden haber verseler kafayı yemiş olmam gerektiğini düşünürdüm."

Odanın kapısı içerden kapandığında bir süre donukça bakmıştım arkasından, sıktığım dişlerimle. "Bok ye."

Yarım saate yakın zaman sonra ise elimde tepsiyle makamına girmiştim kapıyı tıklattıktan sonra. Kafasını kırmak istesem de aç kalması Jongin için şu dünyadaki en tehlikeli, en zayıf düşürücü şey olduğundan, son sözümü yutmuş ve kahvaltıyla odasında belirmiştim.

"Bunu yiyeceksin. Evet'den başka seçeneğin yok. Zorla yediririm, ağzına sokarım."

Ben bunları söylerken Jongin komodinin üst çekmecesinden almadan gittiği için orda tuttuğum kitaplardan birini bulmuş okuyor, ya da inceliyor gibi duruyordu.

"O kitabı da okudum, hem de iki kez. Ama çok sevdiğimden değil, anlamadığımdan. İkincide biraz daha oturdu."

Tepsiyi komodine bırakıp sırtımı pervaza dayadım ve ona baktım. En azından bir cevabı hak ediyordum.

"Erken gelmiştin." Sırtını yatak başlığına dayamış, yukarı kırdığı dizlerinin üstünde iki eliyle tuttuğu kitaba bakıyordu. "Yanıma alamadan gittiğim kitapları atarsın sandım."

"NE ATMASI?!" Sonunda beklediğim türden bir şey söylemesiyle konuşmayı devam ettirebilmek adına abartılı bir tepki vermiştim. "Tam tersi, çoğunu okudum. O kitapta da Lord Henry idolüm oldu."

Jongin bana değil, kitaba bakarken gülümsemiş ve mırıltıyla cevaplamıştı. "Neden şaşırmadım?"

Gülümsemesi sönerken ağzından fısıltı gibi çıkan bir "Duygusuz piç." duyduğumu sanmış ama emin olamamıştım.

"Bi' şey mi dedin?"

Hayır anlamında kafasını salladı. Bense uzatmamıştım.

"Seni okurken gördüğüm için, ilk okuduğum kitap bu oldu."

"İyi niyetlerde bir uğursuzluk vardır. Her zaman geç kalırlar."

"Efendim?" Bir anda verdiği cevapla kekelemeye yakın bir karşılık olmuştu bu.

Suratıma bakmaya başladığında kekeleyen tarafım içimde kekelemeye devam ederken dışım susup hareketsiz kalmıştı. Biraz kendimi düşünmeye zorlayıp kafamı toparlayabildiğimdeyse cevap kendiliğinden çıkmıştı ağzımdan.

"Bunu hatırlıyorum, evet."

Sessizlik olmuş ve ben ayakta kendisiyle ilgilenilmeyen bir zavallı gibi kaldığımı fark edip söyleyecek bir şeyler düşünmeye başlamıştım.

"E sen ye o zaman." Parmaklarımı kütletirken bir kaç adım geri gitmiştim. "Ye ama! Bu kez kaldırmam, orda kokuşur."

Jongin bir kez tepsiye bakıp sonra yeniden kitaba çevirmişti gözlerini. Odanın çıkışına kadar gidip arkamı döndüm.

"Yiyeceksin!"

Bir şey söylemediği için odadan çıkıp çektim kapıyı usulca.

Jongin'e hazırlarken atıştırmış olsam da iyice doymak için yeniden geçtim mutfağa. Ve kısa süre sonra gelen, Baekhyun'un aramasını cevapladım.

"Nasılsın dostum?"

Telefon kulağımla omzum arasındayken iki elimi, hazırladığım sandviçi yemek için kullanıyordum.

"İyi, her şey yolunda..." Kalabalık bir yerdeymiş gibi geliyordu sesler. "Bugün evden çıkmayı düşünüyor musun? Chanyeol'le dışardayız... Sen de gel, ne zamandır doğru dürüst bir şeyler yapmadık."

"Kapım dışardan kilitlenmiyor."

"Ne?"

"Gelemem... Yani canım istemiyor. Bir süre stresten uzak bi hayat yaşamak istiyorum. Evde kalacağım."

"Sen bilirsin... Fikrin değişirse ara."

"Ararıım..." dedim homurtuyla. Ağzımdakini bitirmeye çalışıyordum.

İlk dışarı çıkışım ertesi gün yine Baekhyun'un ısrarlarıyla olmuştu. Jongin'le zaten günde iki cümle diyalog kurduğumuz için o gün öylece biterken ertesi gün, tıpkı dediğim gibi dışarı atmıştım kendimi. Jongin'i evden çıkarmıyor olabilirdim ama sorunlara çözüm aramaya bir yerden başlamak gerekiyordu.

Ha, tabii evden çıkana kadar da boş durmamıştım. Kira, ev giderleri, ilerleyen günlerde oraya buraya harcamak zorunda olduğum ufak miktarları filan çıkardığımda elimde kalan parayı hesaplamıştım. Önceki aylardan artırdıklarım, babamdan hesabıma yatan son para ve uzun bir zaman önce bölümden birine verdiğim borcun elime geri dönüşüyle birlikte...

"Bir milyon iki yüz yirmi bin Won!"

Elimde cep telefonumdan açık olan banka hesabım, yan sekmede hesap makinem ve sehpanın üstünde de cüzdanımla bakışırken umutsuz bir inilti gibi çıkmıştı ağzımdan. Telefonu kenara fırlatıp elimle saçlarımı yolmaya başladım.

"Bu miktarın problemi çözme ihtimali hakkında söylenecek tek bir şey var..." Cüzdanımı kapatıp pantolonuma geri sokarken kendi kendime konuşmaya, hatta tartışmaya da başlamıştım. "Bok!"

Kısa hesap kitap bu kadar sürmüştü. Jongin odada inzivasına devam ederken çıkmadan ona Baekhyun'la buluşacağımı ve bir yere ayrılmamasını tembihlemeyi ihmal etmemiştim. Cevabı yine diz hizzasında duran kitabın üstünden bana bakan boş gözler olmuştu.

Arabada giderken Chanyeol arada sakin sakin gülümsüyor, Baekhyun telefonuyla uğraşıyor, ben Chanyeol'ün koltuğunun arkasında arkama yaslanmış düşünüyordum.

"Bankacı tanıdığı olan var mı? Tercihen banka müdürü. Chanyeol senin vardır."

Sorduğum sorunun cevabını filan dinlemeden camdan dışarı bakarken düşünmeye devam ediyordum. Öyle bi tanıdığın yapabileceği bir şey değildi bu, bana babam bile kredi vermezdi. Ev arkadaşının kıçını kurtarma kredisi. Hangi güvenceyle başvurabilirdim?

O ara Chanyeol ve Baekhyun'un aynı anda konuştuğunu duyuyordum ama cevaplarıyla ilgilenmeden diğer seçenekleri düşünmeye giriştim. Para isteyebileceğim bütün akrabalarımı robotik bilim kurgu filmlerindeki gibi tüm bilgileri ve profilleriyle gözümün önünden geçirmiştim. Cevap yine "yok"tu.

"..Yani öyle işte. Ne yapacaksın ki? Benim yardım edebileceğim bir şey mi?"

Bir anda o profillere Chanyeol de eklenmişti böylece. Sonuç kısmına "Daha önce yardım istendi." damgasını basıp sis gibi dağıtmıştım onu da kafamdan.

"Yok. Öyle önemli bir şey değil."

"Ne kadar lazım?" demişti Baekhyun elindeki telefonu bırakıp kafasını bana çevirdikten sonra.

Gözlerim onun taraflarında gezerken hala beynim kulağımdan sinyal almıyordu, biraz duraksamam gerekmişti duyup cevaplamak için.

"Öyle bi şey değil, boşver işte"

Kafamı tekrar cama çevirdiğimde aradan on saniye kadar geçmemiş olacaktı ki bana doğru uzanan bir kol, ucunda da bir çeşit kart girmişti görüş alanıma.

"Hepsini kullanabilirsin."

Suratımı mahcup bir ifade kaplaması için üç-dört saniye boş boş bakıp olayı algılamam gerekmiş ve tam olarak öyle de olmuştu.

"Tam bi salaksın." dedim en sonunda kekeler gibi ve gülerek. "Onu yerine sok."

Kaşlarını kaldırıp göz devirirken zaman kaybetmemiş ve sabırsızlıkla kartı gözümün önüne biraz daha sokmak için daha da eğimişti. "Öyle, falan filan... Al şunu hadi."

"Hayır." dedim sakince gülümseyerek. O eğildikçe daha da geri gitmekten cama yapışmıştım. "Bunu kabul falan etmeyeceğimi biliyorsun."

"Eğer bunu kabul etmezsen..." diye başladığı cümle Chanyeol'ün de ilgisini çekmiş ve ikimizi dikiz aynasından kısa aralıklarla izlemeye başlamıştı. "...bilmiyorum."

Bakışları biraz donuklaşmış ve düşünmeye başlamıştı. Sonunda gülümseyerek kartı üstüme atmış ve biraz geri çekilerek devam etmişti sözüne. "Okul bitene kadar derslerde benden yardım göremezsin, sana yemek ısmarlamam ve kızlarla işlerinde figüran olmam, biliyorsun bunu zorunda olduğum için yapmıyorum."

Kucağımdaki karta kusmuk gibi bakarken dikleştirdiğim sırtımı eski haline getirip derin bir nefes almıştım. "Pekala. Geri ödeyeceğim. Bu arada sebeplerle ilgilenmeyeceksin."

"Tamaaam! Tamam. Nedenini sormak yok. Sabahtan beri o bakışların arkasındaki sebebin beni de dert sahibi yapacağını hissediyorum zaten. Şimdi kalsın, belki sonra." Şirin ve ürkek bi gülücük fırlatıp öyle döndü önüne.

Ben kucağımdaki karta dokunmadan bakmaya devam ederken Baekhyun'un yardımını kabul etmemden cesaret bulan Chanyeol'den de şirin bir bakış kapmıştım dikiz aynası aracılığıyla. Sonra donuk bakışlarımdan dökülen sessiz kelimeler sahibini bulmuş ve Chanyeol aldığı 'Siktir git' karşılığından sonra kaşlarını kaldırıp kısaca başını sallamış ve yola dönmüştü.

Kartı alıp dudaklarımı ısırdım. Elimde birkaç tur çevirip tekrar ettim içimden. Aşılan gurur çıtam sessiz kalmamı istiyordu. Bir yandan da kafam karışmamış değildi aslında çıtası olduğunu önceden bilmediğim gururum yüzünden. "Benim için değil zaten. Darp edilir hastaneye düşersem onlar uğraşır."

Continue Reading

You'll Also Like

393K 36.1K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
2.5M 214K 33
okumayın for vanilla baby
12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
80.6K 6.1K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...