AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

By haticekubraozcan

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... More

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU
DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ
DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -30. BÖLÜM: BERDEL
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR

47.1K 2.4K 603
By haticekubraozcan

Sınır; 450 yorum.

Medya: Bölümden bir alıntı.

Keyifli okumalar...

13. BÖLÜM: NİŞANLI KAÇAKLAR

"Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm..."

Etrafa sırayla dizilmiş tabaklar, sürekli parlayan kaşık setleri, havaya kaldırdıkları kapaklarla dil çıkaran tencere takımları. Asude biraz olan akıllı kalan tarafını da kaybetmek üzereydi. Sürekli gözünün önünde uçuşan pembe ve mavi renkli eşyalardan kal gelmişti.

"Allah'ını seven bana pembe ve mavi eşya göstermesin, yok mu sizin klasik tencerelerinizden? Siyah getir, beyaz getir. Pembe ne? Biz pembe panter miyiz?" Hemen dibinde duran koltuğa çökerken Devrim'in keyifli hâli karşısında ağzına kepçe ile vurmamak için zor duruyordu. Sabah arabasını gördüğü anda ne hissettiğini merak ediyordu. O an ki yüzünü görmek isterdi ama adam hiç o konudan bahsetmiyordu bile. Üstüne bu tavrı da eklenince çok sinir bozucu duruyordu.

"Hanımefendi, bu sene moda olduğu için bu modelleri çıkardım."

"Sence, ben o ponçik gelinlerden miyim? Şu sıfatıma bir bak 'Kocişime kurdeleli, havai fişekli kahvaltı hazırlıyorum.' Diye instagrama resim atan gelinlerle bir akrabalığım olabilir mi? Bak ağabeycim, bu cafcaflı renklerin dışında daha mat renkler istiyorum. Eski tencerelerden getir. Olmadı bakır getir, emaye getir. Renkli getirme de ne getirirsen getir."

Asude yanlarından ayrılan adamın hemen arkasından Devrim'e dönerek konuşmaya başladı. Şuan kendisini sürekli dır dır eden yirmi beş senelik evli kadınlar gibi hissetse de önemli değildi. Çift olmanın kurallarından biri de, kadın ne derse sürekli onaylayan erkek dışında zor durumlarda fikir beyanında bulunmaktı.

"Sen neden sesini çıkarmıyorsun? Tek başıma alışveriş yapıyorum resmen!"

"Yemeği ben mi yapacağım Asude? Bana ne tencereden, tavadan, tabaktan. İster kırmızı al, ister turuncu. Ben önüme konulacak yemeğin tadına bakarım." Asude, adamın sözleri ile sinirden tepinmek istiyordu. Etrafına bir göz attığında az ilerisinde duran kaşık sandığını gördü. Üşenmeden olduğu yerden uzandı ve en alt çekmecesinden kepçeyi kavradı.

"Eğer bana yardım etmezsen sonucunu düşünmem, önce bu kepçeyi kafana yersin daha sonra tüm mağazayı karıştırırım, polise hesap verirsin." Devrim, kadının ne kadar inatçı ve deli olduğu konusunda hesap yapıyordu. Asla sınırı yoktu. Susmayı bilmediği gibi, utanmayı da bilmiyordu. Sonucunda ne olacağı umurunda bile değildi.

Alttan almak, suyuna gitmek, oluruna bırakmak Asude'nin defterinde yazmıyordu. Gözlerini kısarak kendisine büyük sabırlar diledi. Bu kadın hayatında olduğu sürece çok sinir krizleri geçirecek, çok dişlerini sıkacaktı.

"Asude şuan sadece susuyorum. Benim de zamanımın geleceği günlerin hayalini kurarak sana sabrediyorum."

"Hayaller sonsuz ve imkânsızdır Devrim. Olacağını bilsen hayal kurmazsın." O sırada arkalarından gelen ayak sesleri ile ikisi de duraksadı. Asude elinde duran kepçeyi aldığı yere geri bırakırken, hemen hanım kız rolüne geri döndü.

"Bu kataloğumuz hanımefendi. Beğendiğiniz modeli seçin, ben depodan getireyim." Asude, uzatılan kataloğu eline aldı ve Devrim'in yanına geçti. Sayfaları çevirirken çeyiz setlerinden kendisine hitap eden bir modeli arıyordu.

"Bu nasıl?" Gümüş renkli işlemelerin olduğu porselen takımı ve kare tencere takımını işaret etti. Devrim tepeden bakarken hiç ilgili değilmiş gibi görünse de bu işlerden anlardı. Gözlerini kısarak modeli inceledi.

"Beğenmedim." Asude, hiç sesini çıkarmadan sayfaları yeniden çevirirken en sonunda aradığı gibi bir model bulmuştu.

"İşte bu," tamamı çelikten oluşan takımı beğendi.

"Emin misin?" Devrim kadının kararsız hallerini bildiği için sorma gereği duymuştu. Bu kadar malzemeyi aldıktan sonra geri getirmek istemiyordu.

"Evet, ama çatal, bıçak setine ve kahvaltı setinin desenlerine bakmak istiyorum. Hatta siz bütün seti bana gösterin." Satıcı bıkkın bir halde oflarken, Asude adamı görmüyordu.

"Buyurun, yukarıya çıkalım ve siz setimize bakın." Hep beraber merdivenlerden üst kata çıktılar. Asude basamakları tırmanırken hemen önünde ilerleyen satıcı ile dalga geçmeyi de unutmamıştı.

"Üst katın ışıklarını açmasına gerek yok dev. Maşallah kafası led panelleri gibi parlıyor." Devrim kadının sözlerinden utanarak onu dürtmüş, susmasını söylemişti. Dilini bazen tutması gerektiğini ciddi ciddi konuşması gerekiyordu. Şuan bu mümkün olmadığı için, Asude'yle konuşma kısmını düğünden sonrasına bırakıyordu.

"Sizin beğendiğiniz takım bu hanımefendi. Tam tamına iki yüz kırk sekiz parça." Asude gösterilen takımlara baktı. Desenleri istediği gibiydi. Çatal, bıçak takımına baktığında hemen yan tarafta olan takımın modeli daha çok hoşuna gitmişti.

"Çatal takımını bununla değiştirebiliyoruz değil mi?"

"Elbette."

"O halde bu olsun. Kahvaltı takımına da düz olanı istiyorum. Bu fazla pembe."

"Tabii efendim." Asude isteklerini bir bir sıralarken, görevli hepsini listeliyordu. Tüm liste bittiğinde iki adam da derin bir nefes alarak rahatladı. Devrim ve görevli yorulmuştu ama Asude hâlâ yorulmamış, etrafta gezmeye devam ediyordu.

"Pekâlâ, Zeki kardeşim bu aldıklarımızın fiyatı nedir?" Asude yeniden konuşmaya başladığında Devrim olaya el atması gerektiğinin farkına vararak Asude'yi susturdu.

"Asude, sen geri geç bakalım. Bunları beğendin mi sen? Geri tarafı bende." Evden çıkmadan önce Rukiye Hanım ısrarla mutfak eşyalarının parasını kendisinin vereceğini söyleyerek kredi kartını ellerine tutuşturmuştu. Devrim ise bunu asla yapmayacağı için kimseye bir şey söylemeden kafasına koyduğunu yapacak, büyüklere bir şey söylemeyecekti.

"Nedir kardeşim borcumuz?"

"Çeyiz paketimiz olduğu için fiyatlar belirli. Diğer mağazalarda 6.359 TL fakat bizdeki kampanyalı fiyatı 5.749 TL size olur fiyat ise 5.600 TL." Devrim esnaf olmanın verdiği öz güvenle gülümsedi.

"Bende esnafım kardeşim. Sen diğerlerinde, bizde hikâyesini bırak köşeye. Sonuçta babanızın oğlu değiliz ki Asude'ye sinir olduğunuzu da biliyorum. Öyle keyfiye indirim yapmazsın. Sen şimdi bana onu, bunu karıştırmadan söyle. Ne kadar olur bu takım?" Devrim haklıydı.

Adamlar Asude'nin laflarından, koşuşturmasından hiç hoşlanmamışlardı. Sürekli bir şeyler çıkarıyor, onları zora sokuyordu. Devrim bunları görmüş, adamların tavrını izlemişti. İkili pazarlık yapacakları sırada Devrim omzuna dokunan el ile arkasını döndü. Asude kızarmış, gözlerini büyütmüş kendisine bakıyordu.

"Koskoca Asude Koç, bu mağazaya teşrif ediyor. Bak öyle sıradan bir insandan bahsetmiyorum, kendimden bahsediyorum. O kadar mağaza arasından burayı seçiyorum ama gördüğüm muameleye bak. Bir paçavra gibi, silgi bezi gibi, mutfaklarda kullanılan sarı bez gibi önemsenmiyorum. Hep yazacağım bunları Devrim. Manşetten gireceğim, rapor edeceğim bu mağazayı Devrim." Sözlerine vücut dili ile destek veren Asude abarttığının farkındaydı ama yine de bunu yapmalıydı. Karşısında duran adamların bir derse, kendisinin de pohpohlanmaya ihtiyacı vardı.

"Hanımefendi siz bizi yanlış anladınız. Bizim sizi önemsemediğimiz falan yok, bu sıralar sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz, o nedenle size yansıtmış olmalıyız. Kusura bakmayın."

"Beni ilgilendirmez kardeşim. Hangimiz normal bir gün geçiriyoruz? Hem ne olabilir ki sorununuz? ÖTV oranını mı düşürdüler, KDV'den kazanamıyor musunuz? İthalat, ihracat artık Allah ne verdiyse yollarınızı mı tıkadılar? Böbrek taşı ağrısı çeken bir ticarete mi adım attınız anlamadım ki?" Adamı yola getirmenin verdiği güvenle sol şeritten kaptırmış gidiyordu ki, aniden önüne çıkan duba Devrim yüzünden duraksamıştı. Henüz kontağı kapatmamıştı, ilk fırsatta gaza yüklenip, engelleri aşabilirdi.

"Asude yeter. Ben sana ne diyorum, sen ne yapıyorsun?"

"Aman iyi be!" Devrim yeniden adama döndüğünde pazarlığa oturdular. Görevli adam Asude'nin sözlerinden etkilenmiş olacak ki fiyatta elle tutulur indirim yapmıştı.

"En son 5.000 TL olur ve son fiyat." Devrim daha fazla zarara girmelerini istemediği için onayladığı sırada Asude yeniden söze girdi.

"Teşekkür ederiz kardeşim fakat benim itirazım var." Bir iki adım öne çıkarak varlığını hatırlattı.

"Asude yine ne oldu?" Devrim artık bıkmıştı. Neredeyse vazgeçmek üzereydi. Kendisi konuşurken Asude sürekli söze giriyor, bir şeylere itiraz ediyordu.

"Beş bin liralık alışveriş yaptık ama bize hediye vermeyecekler mi?" Her Türk kadının alışveriş sonrası, alınlarının teri ile aldıkları hediyeden bahsediyordu.

"Asude ne hediyesi?" Devrim henüz paraları ile alacaklarını halledememişken, birde hediye konusu ortaya atılmıştı. Yüz hatları gerilirken, daha ne kadar kendisini sıkması gerektiğini bilmiyordu.

"Sen bilmezsin dev, böyle yerlerde alışveriş sonrası hediye verilir." Asude adamın tepkisini, gerginliğini bilmeden söylenmeye devam ediyor, aklında ne varsa onu dile getiriyordu. Amacı biraz da adamın sınırlarını zorlamaktı.

"Merak etme biliyorum Asude. Blender seti alan Ayfer ablanın hediye olarak süpürge istediği gün aklıma mıh gibi kazıdım, çıkmıyor." Devrim bir esnaftı ve bu tür olaylara defalarca şahit olmuştu. Mahallelerinden bir kadın annesine hediye olarak aldığı blender setine hediye olarak 500 TL değerindeki elektrikli süpürgeyi hediye istemişti. O zamandan beri bu hediye kısmına asla gelmek istemiyordu.

"Oha, o da abartmış. İnsan tost makinesi ister." Asude'ye göre hava hoştu. Elektrikli süpürge olmazsa, tost makinesi olurdu. O da olmazsa ekmek kızartma makinesi olurdu. Devrim hayretler içerisinde baktı kadına. Onun ciddi olup olmadığını anlamak istedi ama fazla beklemesine gerek yoktu. Kadın gayet ciddi görünüyordu.

"Hanımefendi ben gerekli indirimi yaptım zaten. Bir şey kazanmadım."

"Daha ne kazanacaksın kardeşim? 5.000 TL alıp cebe koyacaksın. Ben anlamam benim günlük kullanmaya çatal takımım yok ondan istiyorum." Gözüne kestirdiği takıma bakarken, istediğini sıraladı. O takımı hediye olarak alacak ve çeyizine koyacaktı.

"Asude bu aldıklarımız ne olacak?" Devrim sanki satıcıdan tarafa olmuş gibi hareket ediyordu. Asude bu duruma sinirlenirken, adama gayet sakin bir açıklama yaptı.

"Onları misafirlere çıkaracağım. Günlük olanları da senle bana kullanacağım canım. Evet, ben modelini bile beğendim bu takımı istiyorum." Hemen karşısında kalan takımı işaret ederken, masum kız rolleri kesmeyi ihmal etmiyordu.

"Gerçekten olmaz hanımefendi."

"Olur, kardeşim olur. Olmasaydı Devrim ile ben olmayacaktık. Bak düğün için alışveriş yapıyoruz aşk dolu sahnelerle."

"Ağabey, Allah sana sabır versin. Bir daha da yolunuzu bu tarafa düşürmesin." Görevli kısık sesle Devrim'e fısıldarken, Asude yaramaz kız çocukları gibi diplerine girmiş ne konuştuklarını duymak için çabalıyordu.

Onun geldiğini gören adamlar hemen toparlanırken işlerine kaldıkları yerden devam ettiler. Devrim ise son aldıkları takımın ücretini de ödedi. Paketlenen malzemelerle ve ödenen ücretle nihayet işleri bitmişti.

Aldıkları takımlar istedikleri tarihte eve gönderilecekti. Mağazadan çıktıklarında araçlarının olduğu tarafa doğru yürümeye başladılar. Devrim, yorulmuş olmanın verdiği ağırlıkla konuşmuyordu. Asude ise içindeki heyecanı bastıramıyor, konuşmak için sebep arıyordu.

"Bu sabah neden geç geldin?" Aklını kurcalayan konuyu biraz daha sormazsa çatlayacaktı. Devrim'in bozulmuş halini, aldan mora dönen suratını, sinirden kabaran saçlarını merak ediyordu. Ona bağırdığını hayal ederken, küfür etmiş olma olasılığını aklına dahi getirmiyordu.

"Uyumuşum, alarmda çalmamış." Devrim arabasına bir şey olmamış gibi davranırken, yan gözle Asude'yi izliyordu. Arabasının güzelim gıcır gıcır lastiklerinin havasını indirmiş olması sorundu elbette ama daha önemli bir meselesi vardı, Asude onları indirmek için gün aydınlanmadan evden çıkmış olmalıydı.

Sokakların tekin olmadığı saatlerde. Her ne kadar güvenilir bir semtte olsalar da sarhoşların, serserilerin olduğu saatlerde sokakta gezmişti. Tüm bunların intikamını alacaktı ama şimdi zamanı değildi. Planının başarısız olduğunu düşünen kadın, yürümeyi bıraktı ve yolun ortasında Devrim'e bakmaya başladı.

"Arabaya bir şey olmadı yani?"

"Bir şey mi olması gerekiyordu? Gece frenlerini mi kestin, ne yaptın Asude?"

"Ne yapacağım ya? Sen geç gelince ben lastik falan patladı sandım."

"Lastiklerim gayet sağlam. Sabah alarm çalmamış, anneme de yatarken erken kaldır dememiştim, uyumuşum. Hemen kalktım, bir şeyler atıştırdım ve yanına geldim."

"Asude, topuzla vursunlar bacaklarına. Kör neşterle kazısınlar her daim çalışan beynini. Allah canını almasın, her daim iyi ol Asude. Allah'ım bu dev lastikleri görmediyse kim gördü, o notu kim okudu? Rezil olduk, vallahi rezil olduk." Ellerini dizine vurmamak için zor duran kadın, dışından konuştuğunu bilmeden söyleniyordu.

Devrim o notu görmemişse, kayınpederi veya eniştesi görmüştü. Onların görmesi demek Asude'nin rezil olması demekti. Yaptıklarından utanmıyordu ama milletin diline düşmek söz konusuydu. Kayınpederi görmüşse o zaman utanırdı.

"Ne konuşuyorsun Asude?" Devrim, kadının yakınmalarını gayet net duyabiliyordu. Onunla oyun oynanmayacağını bilmesi gerekiyordu. Keyifli halini yüzüne yansıtmadan ifadesini sert tutarak onu izlemeye devam etti. Asude o sırada kendisine gelmiş, yüzünü düzeltmeye çalışmıştı.

"Acıktım diyordum," hemen toparlanan kadın, kendisini toparlamış bir şey olmamış gibi davranıyordu.

"Tamam, bir yere girer yeriz."

"Ben dışarıda yemek istemiyorum. Bize gidelim hazırlarım bir şeyler," biraz daha evinden uzak olmak istemeyen kadın hemen teklifini reddetmişti. Şuan eve gidip, rahat bir şekilde yemeğini yemek istiyordu. Kıyıda köşede sıkılarak yemek ona göre değildi.

Arabalarına bindiklerinde eve ulaşana kadar evleri için aldıklarından ve hazırlıklardan bahsettiler. İki gün sonra gelinlik için yeniden çarşıya çıkmak için kararlaştırdılar. Eve geldiklerinde Devrim girmek istemese de Asude ısrar etti.

"Bence gelmelisin. Sana pul koleksiyonumu gösteririm hem." Asude olayı şakaya vurarak çapkınca bir bakış atmış, Devrim'in yüreğini son hızda attırmıştı. Bu kadına düşman olmak zordu. Sınırları zorlamayı biliyor, kırgınlığı, kızgınlığı kolay unutturuyordu.

"Unutturma da bir ara bende sana tespih koleksiyonumu göstereyim."

"Gerçekten..." Asude gülen bir yüz ve kuvvetle alkışlayan bir ritim ile adamı karşıladı.

"Katıksız öküzsün. Geliyorsan aha kapı orada peşimden gel, yok ben gelmem diyorsan, yolun açık olsun." Asude, açtığı kapıdan indi ve eve doğru yürüdü. Devrim ise sözlerinde alınacak bir durum görmeyerek arabasını park ederek peşinden gitti. Evin kapısına vuracağı sırada kapının hafif aralık bırakıldığını fark etti. Asude onun geleceğinden çok emindi. Yine de kapıyı bir defa vurdu ve içeriye geçti.

Ayakkabılarını çıkardıktan sonra salona geçmeden önce uyarı amaçlı yeniden öksürdü.

"Devrim, oğlum hoş geldin." Onun geldiğini duyan Rukiye Hanım hemen salondan koşarak yanına gelmişti.

"Hoş buldum anne." Kapının önünde gerçekleştirilen hoş geldin faslından sonra Rukiye Hanım, Devrim'i salona davet etti. Salona geçerken merdivenlerden inen Asude'nin sesi ile o tarafa döndü. Üzerini değiştirmiş, saçlarını tepesinden toplamış ve yalın ayak basamaklardan zıplayan kadın, Devrim'e bakmıyor, annesine bir şeyler anlatıyordu.

Devrim ona kızmak istiyordu ama annesi varken bunu yapamazdı.

"Biz acıktık, ben bir şeyler hazırlayayım." Asude eve girdiğinde kapıyı kapatmadan yukarıya çıkmış üstünü değiştirmişti. Aşağıya indiğinde Devrim'i orada bulacağına çok emindi. Merdivenleri inmeden önce adamın varlığını hissetmiş, ona bakmamıştı bile.

Mutfağa geçip, dolabı karıştırdı. Kafası dolabın içine gömülü haldeyken, kolunda hissettiği baskı ile doğruldu.

"Ne yapıyorsun?"

"O basamakları niye zıplayarak iniyorsun? Hem ayağında çorap neden yok senin?" Devrim, gayet anaç bir tavırla hesap sorarken, Asude şaşkınlıkla izledi adamı.

Annesinin ona yapmadığı baskıyı, Devrim'den görüyordu. O basamaklar senelerdir orada duruyordu ve Asude senelerdir kanat takıp iniyordu. Evde çorap giymeyi sevmezken, neden çorap giyeceğini de anlamadı. Üstelik hava fazlası ile sıcaktı.

"O basamakları ben hep zıplayarak iniyorum. Ayrıca dışarıda asfalta yumurta kırsan pişecek bir hava varken, çorap giyecek kadar delirmedim."

"Artık inmeyeceksin. Ayağın kayabilir, düşebilirsin. Dışarısı sıcak olabilir ama bu evlerin etkilenmediğini biliyorsun. Çorapsız basma yere, hasta olursun kıyamam sana." Devrim, dolap ile arasına sıkıştırdığı kadına kurallar koyuyor ve uygulamasını istiyordu.

Basamakların kayıyor olduğunu geçen defa geldiğinde atlattığı düşme tehlikesi ile anlamıştı. Evlerin soğuk olduğunu da Rukiye Hanımın, bizim ev serin oluyor diye başlattığı sohbetten hatırlıyordu. Şuan için isteyeceği son şey Asude'nin kırık, çıkık, hastalık şikâyeti ile hastaneye gitmesiydi. Onun hasta olması demek Devrim'in de ruhen hasta olması demekti.

"Kafayı yedin ya hayırlısı." Asude, büyük bir tespit yapmış gibi konuşurken, karşı tarafın cevabı gecikmedi.

"Bana sen kafayı yedirttin. Seninle takıla takıla, çatlak yumurtalara döndüm müstakbel eşim." Devrim bazen çok şeker bir beyefendi olabiliyordu. O zamanlarda Asude onu kavanozlara koyup, her çay içişinde yarım çay kaşığı kullanıp yeniden saklamak istiyordu. Ona şeker pancarım diye lakap bile takmıştı ama bunu hiç birimiz bilmiyorduk, çünkü şuan uydurmuştu. Olduğu yerde sallanırken, olaya uygun bir atasözü ile karşılık vermek istedi.

"Her sinekli bakkalın, sinekli bir müşterisi olurmuş dev. Sende az çatlak değilmişsin demek ki, birbirimizi bulmuşuz." İltifat mı etmişti, yoksa hakaret mi etmişti ikisi de anlamamıştı ama atmosfer gayet iyiydi. Devrim fırsat bulmuş ve Asude ile yakınlaşmıştı. Asude ise fırsat bulmuş sürekli uğraştığı adamın zırhını yerle bir etmek üzereydi.

Devrim dışarıdan bakıldığında fiziksel olarak demir gibi sağlam görünse de kişilik olarak çok sakin ve mütevazı bir adamdı. Asude bunu fark ediyordu ama bu mütevazılığı bir türlü aşıp, Devrim'e ulaşamıyordu.

Aralarında olan engeller onların samimiyetine izin vermiyordu. İkisi de nişanlı bir çiftten daha çok yakın bir arkadaş havası çiziyorlardı. Bazen el ele bile tutuşmuyor, sohbet edip birbirlerini tanımak yerine sürekli kavga ediyorlardı. Bu durumda Devrim'i tanımak, ona karşı yakınlaşmak Asude'ye göre fazlası ile uzaktı.

Son zamanlarda evlendikleri zaman nasıl geçinecekleri konusu uykusunu kaçırıyordu. O zaman ya kavgaları ile komşuları korkutacak, mahkeme köşelerinde sıra bekleyeceklerdi ya da bal, kaymak olup herkesi imrendireceklerdi.

"Demek ki..." Devrim aralarında her saniye kaybolan mesafeyi fırsat bilerek yakınlaşmaya çalıştı. Her şey çok iyi ilerliyordu. Uzun zamandır kolladığı fırsat ayağına kadar gelmişti. Tek korktuğu ise arka fonda 'Overlok makinesi ayağınıza geldi' diye bağıran bir anonstu. Ne olursa olsun, bugün Asude'yi öpecekti.

"Bu defa seni hak ettiğin gibi öpeceğim."

"Sanırım bu defa bende izin vereceğim." Asude hata işliyormuş hissine kapılsa da bu düşüncelerini mangal yelpazesi ile hemen savuşturdu.

Şuan da bile açlığını düşünebilen tek insan evladı olarak tarihin ipek sayfalarına altın varaklı kalem ile işlenmeliydi. Onun düşünmesi gereken tek şey Devrim'in öpücüğü olmalıyken, o mangalın üzerinde cızırdayan etleri, tabaklara bölüştürülen salataları ve bardaklara doldurulan bol asitli kolaları hayal ediyordu.

İradesine hükmederek yeniden çabaladığında bu defa tam dibinde duran adamla yemek sesleri uçmuş, yerini kalbinin sesi almıştı. Gözlerini kapatmak istese de bunu yapmamasını söyleyen bir tarafı da vardı.

"Sen neden kapatıyorsun, üçüncü şahıslar kapatsın. Özel hayata saygı var canım," diye bas bas bağıran mantıklı yönü ağır basmış olacak ki Asude boş vermişlikle Şam şeytanı gibi açtı gözlerini. Bir, iki ve üç diyeceği sırada içeriden annesinin sesi duyuldu.

"Zahide, bu bavullar ne?" Asude annesinin sesini duyması ile adamın kolunun altından çıkarak, içeriye koşmuştu. Devrim ise eli buzdolabının kapağında, vitrin mankeni gibi hareketsiz kalmıştı.

"Hayallerimi her defasında turşu bidonunun içine sıkıştırıyorsun Asude. Bulaşık teli gibi beni her defasında zedeliyorsun, deli kadın."

Kapının önüne dizilmiş bavulların arasından bakan bir çift göz ile karşı karşıya kalmıştı ikili. İkisinin de küçük yeğeni Baran masum bir şekilde onlara bakıyordu. Devrim, bir adım öne atıldı ve çocuğu kendisinden kat kat büyük bavulların arasından çekip aldı. Kucağına sardığında önce kulağının hemen altından öptü. Daha sonra yanaklarından öperek bağrına bastı.

"Amcam..." Kucağında yerini sağlamlaştırdığında yengesine baktı. Kendisine hiç bakmıyor, suratı sirke satıyordu. Durumun bu defa vahim olduğunu orada buluna herkes anlayabiliyordu.

"Yenge, bu bavullar ne?" Devrim, kadının kendisini görmezden gelmesini önemsemeden sorgulamaya başladı. Elbette biliyordu bir şeyleri fakat tahmin ettim demek yerine onun ağzından duymayı tercih ederdi.

"Annemin evine geldim. Boşayacağım ağabeyini," genç kadın iyiden iyiye belli olan karnına yerleştirdiği eli ile geçti içeriye. Devrim'in yanından geçerken burnunu kıvırmayı da unutmamıştı. Ağabeyi ile sorunu varken, tiribini yiyen kendisi oluyordu.

"Şunları içeriye taşısana." Devrim, verilen emirle birlikte olduğu yerde kaldı. Asude ise hemen yanında kolundan tutmuş, bekliyordu.

Daha fazla sessiz kalmaya dayanamayarak söze girdi. "Adamın ağabeyini boşayacağım diyorsun, bir de çanta taşıttırıyorsun. Bu özgüven bolluğu nereden geliyor acaba?" Asude kendisini dinlemeyen kadını salonda yıkıp, üstüne oturup pataklamak istiyordu ama bunu yapamazdı. Sinirle ileride duran çantaya uzandı. Kulpunu kavramışken Devrim tarafından durduruldu.

"Sen Baran'ı al. Doldurmuştur içine tüm dolabı." Asude kucağına uzatılan çocuğu sardı ve Devrim'in önünden kenara geçti. Adam bavulları iki eline alarak içeriye girdi.

"Köşeye bırak." Devrim, kendisine söylenileni yaparak köşeye bıraktı. İçeriye girip yengesi ile konuşmak istiyordu ama kadının onu tersleyip, ailesi ile kalmak istemesinden de çekiniyordu.

"Hadi gel..." Asude adamın ikilemde kaldığının farkına vararak ona öncü olarak yürüdü. Devrim ise hâlâ karasızdı. Yengesinin ayrılması demek ikilinin düğünlerinin sekteye uğraması demekti. Bu Devrim'in işine gelmezdi.

Usulca, düşünmeyi yarıda bırakarak salona geçti. Önce etrafa göz gezdirdi daha sonra Asude'nin hemen yanında boş olan koltuğa oturdu. Koltuk ne kadar rahat olursa olsun ortam huzursuzdu ve Devrim diken üzerinde kalmış gibi hissediyordu.

"Zahide, niye geldin sen?" Rukiye Hanım her zaman sorunlu bir evliliğe sahip olan kızını sorguya çekmeye başlamıştı çoktan. Damatlarından sıkıntısı yoktu ama kızları hoppaydı.

Özellikle daima sıkılgan bir yapıya sahip olan, ufak hareketlerden huylanıp sorun çıkaran kızı Zahide konusunda sıkıntılıydı. Diğerleri bir şekilde kendi göbeklerini kendileri kesip yollarına bakıyorlardı.

"Bıktım anne artık bunun ağabeyinden," nefretle çıkan sözleri telaffuz ederken Devrim'e bakmayı ihmal etmemişti kadın. Ona göre Kerim ve ailesi şuan için suçlu sayılırdı. Asude ablasının nefretine ve nişanlısına bakışlarına sessiz kalmayı seçmişti. Olayın aslını öğrenmeden bir şey söylemeyecekti.

"Ne oldu kızım? Ne yaptı Kerim?" Devrim konuşulanları dinlemekle yetiniyordu. Hamile ve sinirli bir kadına müdahale etmek istemiyordu ve zaten kendisine düşmeyen bir davranıştı. Ağabeyi ve yengesi arasında olanlar, yine kendi aralarında halledilmeliydi.

"Beni sevmiyor anne. Ne yıkadığımı giyiyor, ne pişirdiğimi yiyor." Sözleri daha tamamlanmamışken bile gözleri dolmaya başlamıştı. Ona göre eşi kendisini sevmiyordu. Ona göre artık eski aşklarının yerinde yeller esiyordu.

"O nasıl laf kız?"

"O biçim laf anne. Çamaşır yıkayayım diyorum, olmaz diyor, makineye kendisi atıp çalıştırıyor. Bulaşık yıkayayım diyorum yine aynısı. Yemek yapayım diyorum, sabahtan tembihliyor sakın elini sürme diye. Artık eski tutkumuz yok. Önceden beni gördüğünde lokomotifli tren gibi çuf çuf atardı kalbi, duman çıkardı adamdan, şimdi bildiğin el arabası gibi tangır tungur." Suratı şekilden şekle giren kadının tuhaf sözleri ortama bomba gibi düşmüştü. İlk başlarda konunun ne olduğunu anlayamamış, düşünmüşlerdi. İlk anlayan kişi Rukiye Hanım olmuş tepkisini koymuştu.

"Allah canını almasın senin. Kız şurada genç çocuk var ne biçim konuşuyorsun sen, tutku mutku?" Hemen yanında oturan kızının bacağını çimdiklerken, kaşı gözü ayrı hareket ederek Devrim'i işaret ediyordu.

"Ne var ya? Yalan mı söyleyeyim. Eskisi gibi değiliz işte. Beni yaktığınız yetmedi, tuttunuz kardeşimi de yaktınız. Sülalece öküz bunlar. Aha bunun yarın olacağı da o. Aha da şuraya yazıyorum." İşaret parmağını diline sürdü ve ıslanan parmağını hemen arkasında kalan duvara sürdü. Çarp işareti koyduktan sonra konuşmaya devam etti.

"Bunlar evlensin, bu Devrim işten gelince çoraplarını salonda çıkarır, onları top haline getirip kapı ile futbol oynar. O potansiyel var bunda. Yapmazsa bende hiçbir şey bilmiyorum." Olay Devrim'e nasıl dönmüştü hiç biri bilmiyordu. Az önce Zahide'de olan bakışlar, şimdi Devrim'e çevrilmişti.

Asıl olayla ilgili olan Asude ise çok farklı bakıyordu. O bakışlarda 'Atar mısın? Futbol oynuyor musun? Sıkıyorsa at! O çorapları yutmak zorunda kalırsın.' İfadeleri yer alıyordu. Devrim bunları gördüğü için hemen açıklama gereği duydu. Ellerini birbirine bağladı ve ciddiyetle konuşmaya çalıştı.

"Yenge konumuz ağabeyim, bana neden saldırıyorsun? Hem benim öyle biri olmadığımı biliyorsun. Ya vallahi yapmıyorum. Şimdi bile kıyafetlerimi odamda duran kirli sepetine atıyorum... Şuan açıklama yapıp kendimi aklamaya çalıştığıma inanamıyorum." Devrim, kafayı sıyıracaktı. Çapraz ateşin ortasında kalmış, üç taraftan mermi yiyordu. Bu sülalenin kadınlarından korkması gerektiğini bir kere daha anlamıştı. İstedikleri zaman konuyu çok güzel evirip, çeviriyorlar, suçsuz tarafı idam mahkûmu yapabiliyorlardı.

"Tamam, inandım. Sıkıntı yapma sen. Zahide tüm sorun bu mu yani?" Asude adamın sürekli gerilen haline daha fazla dayanamadı ve konuyu değiştirmek için söz aldı. Ablası ve eniştesi hakkında azıcıkta olsa söz sahibi olabilirdi. Onları tanıyordu. Eniştesini ablasından daha iyi tanıyordu.

"Evet, tüm sorun bu. Her şey hamileliğimi öğrenmemizden sonra başladı. Önce ilgiler, alakalar daha sonra her şeyden uzaklaştırmalar. Akşama kadar yaptığım tek şey Baran ile ilgilenmek." Asude yeğeninin sözü geçmesi ile kucağında sessizce elindeki oyuncağı ile oynayan çocuğu öptü. Ablasının sözlerinde eksik yerler olmalıydı. Ayrılmamak için her türlü seferberliği yapan adam, karısını ikinci plana atmazdı.

"Hamilesin diye olamaz mı bu yaptıkları. Sonuçta sıkıntılı bir hamilelik geçiriyorsun. Ağabeyimin seni yok sayacağını sanmıyorum. Çok seviyor seni ağabeyim." Devrim anlatılanların hepsinden bu sonucu çıkarmıştı. Yengesi bazı problemlerle karşılaşmıştı ve hamilelik boyunca devam edeceğini biliyordu.

Ağabeyi onu düşünerek bu şekilde davranmış olabilirdi. Sözleri iki kadına mantıklı gelirken Zahide kabullenmiyordu. İnatla omuzlarını silkti, oturduğu yerden ayağa kalktı. Eli önce karnına gitti, bir tur sevdi. Daha sonra yürüyerek tam önlerine kadar geldi.

"Kendisi de aynı bahanenin arkasına sığınıyor ama ben yemem. Biliyorum biz artık olmayız. Kerim ve ben çay takımının son kalan parçaları gibiydik. Bardak kırıldı, tabak çatladı" Zahide inanmıyordu kocasının sözlerine. Ona göre her şey bitmişti. Daha fazla üstelemeye gerek yoktu.

"Seni dışarıya alalım Devrim. Bu evde Dağkıran ailesine yer yok. Çıkar kız sende o yüzüğü." Zahide, kardeşinin eline uzanıp parmağında duran yüzüğe sarıldı.

"Yenge!" Devrim ayağa fırladı ve kadının kolundan tuttu. Şuan kendisine hâkim olamayıp, ters bir hareket yapmaktan korkuyordu.

"Hadi aşkım sen anneannene git. Sana benim keklerimden versin." Asude kucağında duran çocuğun korktuğunu anlayarak onu yere indirdi. Küçük çocuk koşarak yanından uzaklaştığında hırsla ayağa kalktı ve elini ablasından kurtardı. Şimdi üçü ayakta duruyordu. Rukiye Hanım istemeyerek de olsa salondan çıkarken kapıyı da arkasından kapatmıştı.

"Sen ne yapıyorsun abla? Ne demek at yüzüğü?" Asude anlam veremiyordu. Zahide istedi diye nişanlanmış, şimdi de o istemiyor diye ayrılıyordu. Bu Zahide ne kadar önemli biriydi de onun hayatını yönlendirmesine izin veriliyordu.

"Ben boşanacağım. Benim geldiğim yere gelin gidecek değilsin. Seni ne doktorlar, ne mühendisler ister. Bırak şunu." Asude yeniden elini kavranması ile bu defa daha da sinirlenerek elini kurtardı. Ağzını açmış konuşacaktı ki Devrim ondan önce söze girdi.

"Yeter artık. Bizim evliliğimiz sizin oyuncağınız değil. Kocana kızdın, ayrılacağım dedin, annemle geçinemedin ses çıkarmadım. Sırf siz ayrılmayın diye Asude ile nişanlanmayı kabul ettim o da yetmedi. Şimdi her şey bitmişken, tüm sorunlar hallolmuşken, sen geçmiş karşıma ayrılın diyorsun. Ayrılmıyorum var mı diyeceğin? Bırakmıyorum kardeşini. Sıkıyorsa bıraktır."

Devrim contaları sıyırmıştı. Şuan aklından geçenleri uygulamaya sokarsa eğer tüm Ankara ayağa kalkabilirdi. Aynı kandan olan iki kadın şaşkınlıkla ona bakıyordu. Devrim o hızla hemen yanında duran kadının elini avucunun içine sardı. Onun sıcaklığını kendi teninde hissettiğinde dünyayı yıksalar korkmazdı. Üzerine ordu salsalar, titremezdi.

"Ağabeyinle ben ayrıldığım zaman mutlu olacağınızı mı sanıyorsun? Ben kardeşimin evine geleceğim, o bize gelecek. Doğumu olacak, mevlidi olacak hep sizinle karşılaşacağım iyi mi olacak? İstemiyorum bu evliliği. Onaylamıyorum, atacaksınız yüzükleri." Zahide yeniden hareketlendiğinde bu defa Asude söz aldı.

"Gelme benim evime. Mevlidime de gelme, doğumuma da gelme. Senin gibi bencil bir insanı evimde istemiyorum zaten. Varsa yoksa senin evliliğin. Sen boşanıyorsan bize ne? Nişanlanırken ısrar ettiler, tamam dedik ama artık olmaz. Atmıyorum nişanı." Asude kızmıştı. Aylar önce onların önüne sunulan yemek ısıtılıp bu defa farklı bir tabakta servis edilmişti. Daha önce rol alan kişi annesiydi ve 'nişanlından ablan için ayrılacaksın' demişti. Şimdi sahne sırası ablasınındı. 'Benim için nişanlından ayrılacaksın' diyordu. Metinler aynı olabilirdi, sahne aynı olabilirdi ama Asude eskisi değildi. Bu defa boyun eğmeyecekti.

"Beni hiç mi düşünmüyorsun Asude? Ben senin kaç yıllık ablanım. Devrim ise daha birkaç aydır hayatında. Onu tercih ediyorsun ha?" Zahide her zaman kendi çıkarlarını düşünmüş, ona göre hareket etmişti. Onun hoşuna gidiyorsa olur, eğer beğenmemişse olmazdı. Herkes ona sormalıydı. O yönetmeliydi. Şimdi de verdiği kararın arkasında duruyor, kardeşini de yönlendirmeye çalışıyordu.

"Ya sen kafayı mı yedin? Devrim benim nişanlım, birkaç hafta sonra da kocam olacak. Sen kocanı istemiyorsan bundan bana ne? Ben nişanlımı istiyorum, seviyorum ve aşığım." İstiyordu Asude. Devrim ile bir ömür geçirmeyi canı gönülden istiyordu. Geleceği hakkında planlar yaparken Devrim daima elini omzuna atmış, ona gülümsüyordu.

"Öldürürüm kendimi Asude. Eğer o nişanı atmazsan öldürürüm," vazgeçilmez bir diğer kelime de ' öldürürüm kendimi' ile başlayan, sahte gözyaşları ile devam eden tehditlerdi. Bu sahneyi de hatırlıyordu bir yerlerden. Zahide evlenmeden önce de aynı şeyleri yapar, sıkıştığı zaman kendisini öldürmekle tehdit ederdi. Birkaç defa da ailesini korkutmak amaçlı intihar girişimlerinde bulununca herkesin gözü korkmuş, onu el üstünde tutmuşlardı.

"Yine vitamin ilaçları içip, yatağa ahenkle düşmek istiyorsan bizde vitamin ilacı yok. Ayrıca evlat katili olur, ömrünün geri kalanını hapislerde geçirirsin." Asude ablasını tanıyordu. Onun intihardan kastı birkaç tane çilek aromalı vitamin hapını mideye indirmek, geri kalanını yatağın üzerine sanatsal bir şekilde dağıtmaktı.

"Benimle kaçar mısın?"

"Ne?" Asude, adamın sorusunu anlamadı.

"Benimle kaçar mısın Asude? Görüyorsun engelleri!" Asude cevap vermek yerine kafasını salladı hevesle.

"Biz gidiyoruz. Ne istiyorsanız onu yapın." Asude henüz cevap vermişti fakat elini tutan adam onu sürüklemeye başladı. Devrim için sahne kapanmıştı. Seyirciler evlerine gitmeliydi. Daha fazla burada durup gerilmek istemiyordu.

Asude'yi kendisinden ayıracak adam daha anasının karnından doğmamıştı. O bir defa helalim demişse, ölene kadar helali olarak kalacaktı. Birkaç kendisini bilmezin ortalığa çıkıp atıp tutması ile hayatını değiştirmeyecekti.

"Nereye gidiyoruz?" Asude merakla konuşmaya başladı. Devrim onu sürüklüyor ve bir şey söylemiyordu. Ablasının kendisine seslenmesi ve annesinin koşarak yanlarına gelmesini de aynı merakla izledi.

"Oğlum nereye gidiyorsunuz?" Rukiye Hanım telaşlanmıştı. Bu telaşı Devrim'den kaynaklı değil, iki deli kızlarından kaynaklıydı. Çocuğu delirtip, kendilerine uydurmalarından fazlası ile rahatsızdı.

"Kızını kaçırıyorum Rukiye anne. Büyük kızın fikrini değiştirip, bizi ayırmaktan vazgeçtiği zaman getiririm. Merak etme kılına zarar gelmeyecek." Devrim, ayakkabılarını ayağına geçirdi ve Asude'nin de ona uyup ayakkabılarını giymesini bekledi.

"Oğlum bir sakin ol," yaşlı kadın ortalığı düzeltmek için birkaç girişimde bulundu ama imkânsız görünüyordu. Damadı renk değiştirmiş, kararlı görünüyordu.

"Ben gayet sakinim. Sakin olmasam durum çok farklı olurdu emin olun. Acele et Asude." Birkaç defa daha çekiştirince Asude hareketlerini hızlandırdı. Şuan için olan her şeyden çok memnundu.

"Bunun ağabeyi de böyle işte. Bir şey söylüyorsun, bin laf işitiyorsun." Zahide yeniden konuştuğunda bu defa hepsi aynı ağızdan bağırdı. Onun sözleri hem saçma, hem de olmadık sorunlar çıkarmaya elverişliydi.

"Kes sesini abla."

"Kes sesini yenge."

"Sus Zahide." Asude ayakkabılarını giydiğinde artık hazırdı. Devrim bunu gördüğünde hemen kapıyı açtı ve dışarıya çıktı. Merdivenleri aynı hızda indi. Dış kapıya geldiklerinde Rukiye Hanım da yalın ayak peşlerinden koşuyordu.

"Dur oğlum yapma. Gelin konuşalım bir. Bak duyulursa laf olur, söz olur, rezil oluruz el âleme" Devrim'in kolundan tutup geri çevirmeye çalışsa da imkânsızdı. Oğlu yerine koyduğu adam onu dinlemeye pek hevesli değildi.

"Rukiye anne içeriye geç. İçeriye girersen kimse görmez ama böyle peşimizden koşarsan komşular görüp yanlış anlarlar. İçerideki kızın ne zaman akıllanırsa, Asude'yi geri getireceğim. Sana söz veriyorum aldığım gibi sana teslim edeceğim." Yaşlı kadın mecburen onayladığında bahçe kapısından dışarıya çıktılar. Asude bu arada bir şey söyleyemiyordu.

Adamın elini bırakmak istemiyordu aksine daha da sıkı tutmak için elinden geleni yapıyordu. Hemen köşede duran arabaya yürüdüler. Devrim kapıları açtığında ikisi de araca yerleştiler. Asude kemerini bağlarken fazlası ile heyecanlı hissediyordu.

"Bir saat önce sana kaçacağımı deseler bir taraflarımla gülerdim." Asude bir taraftan gülüyor, bir taraftan da evine bakıyordu. Gerçek manada kaçma olmasa da, geri geleceğini biliyor olsa da hüzünlenmişti. Bu duygudan kurtulmak için bahaneler üretiyordu.

"Bakıyorum da hoşuna gitti." Devrim sokaktan çıkarken kaçamak bir bakışla Asude'yi izledi. Kadını kolundan tutup çıkarmıştı ama nereye gideceklerini de bilmiyordu. Acilen bir plan yapması gerekiyordu.

"Tabii dev, bırak da keyfini çıkarayım. Bir insan ömründe kaç defa nişanlısına kaçar?" Haklıydı. Nişanlısına kaçmak pek yaygın bir durum değildi. Ağlanacak hallerine gülüyorlar, hatta kahkaha atıyorlardı. Sonunun hayır mı, şer mi olduğunu bilmedikleri bir yolda el ele yürüyorlardı.

"Haklısın bir insan ömründe kaç defa nişanlısını kaçırır?"

"Söylicem ilk şarkıyı, ablam Zahide'ye adıyorum. Bu şarkının benim için acı, tatlı hatıraları vardır. Aşkın ne olduğunu ben bu şarkı ile öğrendim. Saadeti bu şarkıda tattım. Bir şey daha öğrendim bu şarkıyla. Her şeye sahip olmak isteyen elindekini de kaybediyor." Asude arabanın torpidosundan aldığı parfüm şişesini mikrofon gibi ağzına götürmüş, şarkı söylemek için hazırlanıyordu. İstanbul trafiğinden hallice bir trafiğe yakalanmış olmaları, onun az da olsa sağlam kalan tahtaların kırılmasına sebebiyet vermiş, genç kadını sıkıntıdan türlü eylemlere sürüklemişti.

"Bu ne dünya kardeşim kocasını boşayan boşayana? Bu ne dünya kardeşim böyle? Bir garip buruk içim, bilmem ki niye? Belki de anamdan ayrıldım diye. Ne bir kürk ister bu şen gönlüm. Ne bir han, ne de saray. Lalaylalalay. Ye iç eğlen çok kısa ömrün. Sev, çünkü sevmek en kolay." Elleri ile dansını desteklerken, Devrim hemen yan koltuğunda oturan kadına bakarak cık cık çekiyordu.

"Kızım rahat dursana. Etraf kalabalık, millete seyirlik ortam sağlıyorsun." Devrim daha fazla dayanamayarak kadına çıkışmıştı ama onu dinleyeceğini pek düşünmüyordu.

"Sen şarkıyı beğenmedin sanırım. Hemen değiştirelim." Önce biraz düşündü, daha sonra aklına gelen şarkı ile sevinçle ellerini çırptı.

"Oldu en sonunda oldu bim bam bom,

Rüyalarım gerçek oldu bim bam bom,

Duyduk duymadık demesin hiç kimse,

İşte ilan ediyorum herkese,

Oh oh oh çok şükür dostlar,

Benimde artık bir dev adamım var,

Hırsından çatlasın düşmanlar,

Benimde artık iri bir sevgilim var..." Şarkıyı avaz avaz söylerken Devrim'e göz kırpmayı unutmuyordu.

"Biraz daha kıvırırsan seni bagaja kilitlerim. Tamam, delisin, tahtalarda eksik var ama buna da kafa derler kıskanıyorum kızım." Devrim parfümünü kadının elinden alırken, ikazını yapmış, kaşlarını çoktan birleştirmişti. Asude'ye tolerans gösterdikçe o sınırını bilmeden hep daha fazlası için uğraşıyordu.

"Son bir şarkı daha söyleyeyim. Ne olursun, bak daha trafiğin açılmasına çok var. Beraber söyleyelim." Devrim koluna yavru kedi gibi yapışan kadına tepeden bir bakış attı. Konuşmasını duymamak için radyoya uzandı. İçeriyi dolduran oyun havası ile Asude'nin sesini duymayacağını sanıyordu ama yanılıyordu. Kadının vazgeçmeyeceğini bilmesi gerekiyordu.

"Camı açar, bana şiddet uyguladığını söyler, avazım çıktığı kadar bağırırım. Lütfen, tek bir şarkı daha söyleyelim dev. Sonra söz ağzımı açmayacağım." Asude adama melül melül bakarken, onun izin vermeyeceği takdirde camı açıp bağırmayı düşünmeye başladı. Bunu elbette yapmazdı. Sonuçta bir yola çıkmışlardı ama hevesi de kursağında kamp kurmasın istiyordu.

"Ben seni kaçırmaktan vazgeçtim. Seni geri götüreceğim. Bu ne lan?" Devrim trafikten çıkmanın bir yolunu ararken, Asude keyifle koltuğuna yaslandı. Bir elini camı açmak için düğmeye götürürken kafasını koltukta yan çevirerek adama seslendi.

"Pişt!" Devrim kendisine seslenen kadına bakarken, onun elini işaret ettiğini gördü.

"Bu trafikte geri dönemezsin. Tek bir seçeneğin kalıyor."

"İyi, Allah'ın bana verdiği en büyük ceza. Kesin birinin ahını aldım ben. Kendi elimle düştüm tuzağa." Devrim huysuzlukla söylenirken, Asude uzanıp adamın yanağından makas alarak onun gönlünü almaya çalışıyordu. Dev, sert görünse de gayet mülayim, istediği kıvama girebilen bir adamdı. Daha önce böyle eğlendiğini hatırlamıyordu. Koltukta rahat bir konuma gelerek aklındaki şarkıyı adama söyledi.

"Cici kızlar delisin var ya. Onu söyleyelim."

"Nişanlım kendisine serenat ile deli diyen bir tırlak. Bende ona ayak uyduran bir kaçığım. Annem beni bu günler için doğurmadı Asude." Devrim kaçarının olmadığını anlamıştı. Anlamıştı ama döneceği son sapak çok geride kalmıştı.

"Çok konuştun Devrim. Hadi, başlıyoruz." Asude adamın elinden aldığı parfüm şişesini usta şarkıcılar gibi ağzına uzattığında kendisini hazır hissediyordu. Tek eksikleri onları bu halde görüntüleyen magazin ekibiydi. İkisi de ünlü olacak insanlarken, Ankara'nın bir köşesine fırlatılmışlardı.

"İkinci nakarattan başlayalım." Devrim söyleyecekse anlamlı kısmını söylemeyi istedi. Kendi gönlüne deli diyecek kadar kafayı sıyırmamıştı. Önce Asude başladı, Devrim ise hemen arkasından ona yetişti. Aralarında tek fark vardı. Asude avazı çıktığı kadar bağırırken, Devrim fısıltı şeklinde söyleniyordu.

"Bu kaçıncı sevgi belki kırk beş, elli,

Ben bildim bileli vallahi sen delisin.

Hiç mi ders almazsın biran boş durmazsın,

Fikrimi sormazsın vallahi sen delisin..."

Nihayet şarkıları bittiğinde Asude sürekli hareket halinde olan ellerini indirmişti. Devrim daha fazla bu şaklabanlığa dayanamayacağını düşünüyordu. Sıkıntıdan patlamak üzereydi. Her zaman açık olan bu yol, bugün şanslarına tıklım tıklım olmuştu ve bu tıkanıklık Asude'nin diline vurmuştu.

"Bu ne?" Devrim gözüne doğru uzatılan telefona baktı. Ne olduğunu anlayamamıştı. Asude'ye sorduğunda kadın konuşmadan gözleri ile telefonu işaret ediyordu. Devrim kadını dinleyerek telefonu eline aldı. Ekran kilidini açtı ve incelemeye başladı. Büyük puntolarla yazılan notu okudukça keyfi yerine gelmişti.

"BENİ KIRMADIĞIN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM. SANA SÖZ VERDİĞİM GİBİ KONUŞMAYACAĞIM. HA UNUTMADAN, EVLENMEDEN ÖNCE EVE KARAOKE SETİ ALMALIYIZ DİYE DÜŞÜNÜYORUM. FASIL YAPARIZ SANA DANS EDERİM." Üşenmeden tüm bunları yazmıştı.

Devrim ise onun konuşmayacak olmasına sevinmişti. Keyifle yolculuklarına devam ederken aklında beraber geçirecekleri günler vardı. Bir tarafı Zahide'nin kısa sürede akıllanmasını dilerken, diğer tarafı düğün gününe kadar akıllanmamasını, düğün salonuna kaldıkları yerden gitmesi taraftarıydı.

Konaklayacakları yere geldiklerinde önce Devrim indi arabadan. Ankara'nın fazla uzağında olmayan bir köye gelmişlerdi. Köy demeye bin şahit isterdi. Şehre yakın oluşu, ilçe merkezine yakın oluşu orayı daha şanslı kılıyordu.

Devrim'in inmesinden sonra Asude de adamı takip ederek indi aşağıya. Önce uzun süreli oturmaktan kaynaklı kaslarını açtı daha sonra etrafı izlemeye başladı. Çevrede müstakil ve ikişer katlı birçok ev vardı. Asude'nin gözlemi hemen karşılarından gelen yaşlı adamın sesi ile son buldu. Yüzüne yerleştirdiği gülümsemesine utangaç tavırları eklenince bir daha çok nadir görebileceğimiz bir Asude ortaya çıkmıştı.

"Ooo... Hoş geldiniz evladım." Devrim kendilerine doğru gelen adamın elini öpmek istese de adam buna izin vermeyerek sadece tokalaşmıştı. Yaşlı bedeni her çizgisinden belli oluyordu. Gözlerinin kenarında beliren çizgiler, sertleşen elleri ile tam bir eski topraktı.

"Hoş bulduk Recep amca." Recep Bey, Serkan'ın eniştesiydi. Yolda ondan yardım istemiş ve çözüm olarak da burayı bulmuşlardı. Ne fazla uzaktı, ne de çok yakın. İstedikleri zaman bir saat içerisinde evlerinin önünde olabilirlerdi.

"Hoş geldin kızım," yaşlı adam Asude'nin elini öpmesine izin vermeden onu da selamlamıştı. Yaşlı adam genç çifti içeriye davet ettiğinde önden ilerleyerek yolu göstermişti. Tek katlı eve beş basamaklı merdiveni aşarak girdiler.

Onları ince tül perde ile sineklerin istilasından korunmuş kapı karşılamıştı. Kapının dışında bulunan ipi çekerek içeriye girdiler. Daha sonra tahta bir kapı ile ayrılan girişten de geçtiler. Ayakkabılarını çıkarıp, köşede duran dolabın içine yerleştirdiler. Onlar içeriye geçerken Asude merakla etrafı inceliyor, daha önce görmediği şekilde döşenmiş eve merakla bakıyordu.

"Zekiye, misafirlerimiz geldi." Yaşlı adam kapısı kapalı olan bir odaya doğru seslendiğinde çok geçmeden içeriden yaşlı bir kadın çıktı. Ayağına geçirdiği şalvarı, onun üzerine giydiği yeşil penyesi ve kahverengi yeleği ile tam bir köy kadınıydı. Asude'nin en çok beğendiği giyim tarzı burada da karşısına çıkmıştı. O rahat edebildiği her şeyi severdi. Şalvar ve yelekte bu listede yer alıyordu.

"Hoş geldiniz yavrum," yaşlı kadın yüzünde anaç bir tavırla iki gence de sarıldı. Önce Asude kadının elini öptü, daha sonra sıkı sıkıya sarıldı. Sanki yeni tanışmamışlar gibi değil de, eskiden beri akrabalarmış gibi. Devrim de kadının elini öptüğünde yaşlı kadın onu da anne edası ile sardı.

"Geçin, geçin içeriye kuzum." Hepsi beraber oturdukları odaya girdiler. İçeride yeni olduğu belli olan iki adet kanepe vardı. Televizyona sabitledikleri orta büyüklükteki LCD televizyonun üzerine astıkları eski bir resim tüm odayı dolduruyordu.

"Aç mısınız? Hemen sofrayı kuralım," yaşlı kadın kocasının yanında oturmuş, ellerini dizlerine sabitlemiş onları seyrediyordu. Asude ise arabada adama verdiği söz ile sesini çıkarmıyor, onun konuşmasını bekliyordu.

"Teşekkür ederiz teyzecim, henüz aç değiliz." Devrim yeni geldikleri için yaşlı kadına yük olmak istemiyordu. Zaten evlerinde kalarak onları zor durumda bırakmışlardı, bir de gelir gelmez açız demek olmayacak bir hareketti.

Asude adamın sözlerine şaşkınlıkla baktı. Açlıktan midesi harekete geçmiş, diğer organlarını tehdit ediyordu. Eğer biraz daha yemek yemezlerse, olduğu yere bayılıp kalacaktı.

"Yok, açsınızdır. Kuralım sofrayı."

"Otur teyzecim. Acıktığımız zaman söyleriz." Asude daha fazla sabredemeyecekti. Susmakta bir yere kadardı. Adamın karnına doğru geçirdiği dirseği ile onu inleterek söze girişti.

"Valla teyzecim bu aç değilse yemeyebilir. Ben kurt gibi açım. Eğer biraz daha yemek yemezsem şuracığa düşüp bayılabilirim." Onun için utanmak, sıkılmak yoktu. Yalan söylemeye de gerek yoktu. Acıkmıştı yahu, neyin gururunu yapıyordu?

"Hah şöyle kızım. Çekinme annem, söyle sen bana. Hadi beraber hazırlayalım, bana yardım et." Asude kadının peşinden ayağa kalkarken Devrim kolundan tutarak engelledi.

"Asude ayıp denen bir şey var."

"Kolumdan tutup, buraya getirirken ayıp değil. Ben acıktım deyince mi ayıp?" Devrim söyleyecek bir şey bulamamıştı. Daha fazla kadınla tartışmak istemediği için kolunu bıraktı ve gitmesine izin verdi.

"Kızım dolapta salata malzemeleri var. Onları çıkarıver." Asude mutfağa girer girmez işe koyuldu. Yaşlı kadın karınca edası ile koşuştururken Asude ona ayak uydurmakta zorlanıyordu. Asude hızlı bir şekilde salatayı yaparken, yaşlı kadında daha önce yapmış olduğu yemekleri ısıtmakla meşguldü.

"Eee... Kızım düğüne ne kadar kaldı?" Yaşlı kadının sözlerine Asude gülerek cevap verdi.

"Bir ay kadar kaldı teyzecim."

"Az kalmış evladım. Allah tamamına erdirsin."

"Neden kaçtınız, diye sormayacak mısın?"

"Soracağım ama bizim adamdan korkuyorum. Ayıptır söylemesi bizim adam siz gelmeden önce sıkı tembihledi beni."

"Saklamaya gerek yok teyzecim. Ablamla nişanlım arasında ufak bir sorun oluştu. Ablam, benim eltim olacaktı. Bizde o sorunu halledene kadar biraz uzaklaşmaya karar verdik." Asude ufak olmayan sorunu kısaltarakta olsa anlatmayı başardığında kadının onu anlayışla karşılayacağına emindi.

"Olur kızım öyle. Düğün zamanı şeytan bol olur."

"Anlayışlı insanın hâli başka oluyor." Asude kadına hayran hayran bakarken yemekler ısıtılmıştı.

"Sen bu örtüyü götür içeriye kızım. Ser yere, bende tepsiyi getireyim." Asude eline tutuşturulan örtü ve sofra ile salona geçti. İçeride sohbet eden adamlara bakmadan eline tutuşturulanları yerleştirdi. Yaşlı kadının da gelmesi ile midesi bayram etmek için hazırdı.

"Haydi, buyurun sofraya." Sırası ile oturdular. Devrim'in yanına oturduğunda büyüklerin yemeğe başlamasını beklediler. Sırası ile besmeleler çekildi. Önce Recep Bey salladı kaşığını soğuk yarma çorbasına, arkasından hepsi karınlarını doyurmak için hareketlendiler.

"Eline sağlık Zekiye teyze yemekler muhteşem olmuş." Asude doyan midesi ve yerine gelen keyfi ile konuşmaya başladı. Devrim de Asude sayesinde karnını doyurmuştu. Asude'nin hemen yanı başında olması, onun kararlarını kabullenmesi kendisine keyif vermişti. Asude artık onu kabullenmiş, sözlerine değer verir olmuştu. Yengesinin hareketleri onlar için evlilik öncesi alıştırma olmuştu.

"Ben kaldırayım sofrayı." Asude oturduğu yerden kalkarken uyuşan bacaklarını sallayarak geçmesini bekledi.

"Bende ekmekleri götüreyim." Zekiye Hanım da kalkmak istemişti ama Asude buna izin vermemişti. Buraya gelirken zaten yeteri kadar emrivaki yapmışlardı, bir de ona iş yaptırarak zorluk çektirmek istemiyordu.

"Sen otur Zekiye teyze, ben hallederim." Güçlükle kadının oturmasını sağlayarak sofradakileri tepsiye yerleştirdi. Yerden kaldırıp mutfağa götürecekken Devrim ondan önce davranarak tepsiyi yerden kaldırdı.

"Bende sana yardım edeyim." Odadan çıkması ile Asude de hemen peşinden ekmek ve sürahi ile ayrıldı. Mutfağa geçtiğinde Devrim tezgâha koyduğu tepsinin içindeki tabakları evyeye çıkarıyordu.

Asude mutfak kapısından içeriyi süzdü. Adamın bu tavrı hoşuna gitmişti. Ev işlerine yardım eden erkek candı, canandı. Karaciğer, böbrek, dalaktı. En önemlisi kalpti. Daha fazla beklemeden içeriye geçti. Elinde duran malzemeleri bıraktı, tezgâhtan bir bez alarak içeriye geçti.

"Devrim, eline çok yakışıyor biliyor musun?" Asude yeniden mutfağa geldiğinde Devrim tabakları çeşmede akıtarak makineye yerleştiriyordu. Bu kadarı da fazla gelmişti. Asude biraz daha aynı görüntüye şahitlik ederse oturup, hüngür hüngür ağlayacaktı.

"Buz dağının görünen kısmı şuan karşında gördüklerin."

"Allah'ım ben böyle bir adama sahip olmak için ne gibi bir sevap işlemiş olabilirim? Ben günahkâr bir kulum, bu adam bana fazla." Asude hemen olduğu yere çökerken gözlerini sahte gözyaşlarını siliyormuş gibi yaptı. Devrim bu hareketlerine katılarak gülmek istiyordu. Önce çeşmeyi kapattı. Daha sonra elinde tuttuğu tabakla arkasını döndü ve tezgâha yaslandı.

"Bende biliyorum sana fazla olduğumu ama ne yaparsın, öküz asla eşi ile koşulmaz yavrum."

"Yavrum deyişine mi üzüleyim, yoksa kendine öküz deyişine mi güleyim? Bilemiyorum." Yerden kalkan kadın Devrim'in önüne geldiğinde önce elinde duran tabağı aldı. Daha sonra ayakuçlarında yükselerek yanağına bir öpücük bıraktı.

"Şimdi seni alkışlarla içeriye uğurluyoruz. İnsanlar yanlış anlamasınlar." Devrim öpücüğün şaşkınlığı ile duraksarken, sırtından itekleyen kadınla itiraz edemeden mutfaktan çıkarıldı.

***

"Baba ortalık durulmadıkça, ağabeyimle yengem aralarındaki sorunu halletmedikçe, siz fikirlerinizi bize zorla uygulatmaktan vazgeçmedikçe dönmeyeceğiz." Devrim bahçede babası ile tartışıyordu. Buraya gelmelerinin üzerinden üç saat geçmişti. İki tarafın aileleri büyük ihtimalle buluşmuş ve kendilerini arıyorlardı. Defalarca çalan telefona dayanamayan Devrim, babasının aramasını cevaplayarak ciddiyetlerini onlara kabul ettirmek istiyordu.

"Bugünden sonra biz nasıl istersek öyle olacak. Şimdiye kadar siz ne derseniz onu kabul ettik. Nişanlanın dediniz, bırakma dediniz, ağabeyin için, yeğenlerin için katlan dediniz ikimizde olur dedik ama yeter. Artık biz istediğimiz için evleneceğiz. Biraz da baskıyı ağabeyimle yengeme yapın." Devrim babasının konuşmasını dinleyerek memnuniyetle telefonu kapattı. Arkasını döndüğünde kapının pervazına yaslanmış, kendisini izleyen kadını gördüğünde yanına gitti.

"Hepsi çok meraklanmış. Baban ablana kızıyormuş ve hâlâ Zahide ayrılacağım diye inat ediyormuş." Asude sadece başını salladı. Biraz olsun Devrim'in sözlerine kırılmış olabilirdi.

"Bir şey mi oldu?" Devrim kadının koluna dokundu. Yüzünde gördüğü değişikliği fark etmişti. Biraz soğuk davranıyordu. Uzun boyundan dolayı biraz eğilerek kadının gözlerine bakmaya çalıştı. Asude ondan başka her yere bakıyordu.

"Hayır, olmadı." Asude yaslandığı kapıdan biraz uzaklaşarak içeriye girmek için arkasını döndü. Adım atamadan Devrim onun önüne geçti.

"Nedense sorun olduğunu düşünüyorum... Ne oldu?" Asude derin bir nefes alarak gözlerine baktı. Ellerini göğsünde birleştirerek konuşmaya başladı.

"Ailen katlan dediği için mi benim yaptıklarıma katlanıyorsun? Yani ailen ısrar etmemiş olsa, seni zorlamasalar sen beni bırakacaktın öyle mi?"

"Saçmalama Asude."

"Bak, bizim normal nişanlılar gibi olmadığımızı biliyorum. Nişanlanırken zorlandığımızı, köşeye sıkıştırıldığımızı biliyorum ama. Neyse ya... Boş ver haklısın." Asude kollarını çözerek gülümsedi.

İlk başta kırılsa da düşündüğünde mantıklı gibi geldi. İkisi de birbirlerini sevmiyordu. Boşu boşuna buraya kadar gelmişlerdi. İstemedikleri bir evliliği yapmalarına gerek yoktu. Onların nişanlanmaları için sebep gösterilen evlilik sallanmıştı ve yıkılmak üzereydi. Eğer onlar ayrılırsa ikisinin de evlenmesine gerek kalmazdı.

"Ne diyorsun sen Asude? Ama ne?"

"Buraya kadar gelmemiz saçmaydı Devrim. Biz zaten evlenmeyi istemiyorduk."

"Sen istemiyor olabilirsin ama ben istiyorum. Sen bana ailenin zoru ile katlanıyor olabilirsin ama ben istediğim için katlanıyorum. Sana iyi davranırken benim rol yaptığımı düşündün sanırım." Devrim sağ elini kaldırarak Asude'nin şakağına dokundurdu.

"Bu sözlerimi aklına iyi kazı Asude. Seninle geçirdiğim dakikaları ipek mendillere sarıp saklıyorken, senden ayrılmak istemiyorum. Onların ne düşündükleri, ne söyledikleri benim umurumda değil. Ben gözlerimi bir tek sana açtım. Kapatırsam da seninle kapatırım. Hâlâ anlamadın mı? Seni sevmeye başladığımı göremiyor musun?"

"Sen, beni burada hüngür hüngür ağlatmak mı istiyorsun?" Asude dolan gözleri ile adama baktı. Biraz daha konuşmaya devam ederse oturur küçük çocuklar gibi ağlardı. Devrim'in sözleri ağır gelmişti. Bedeninden yayılan pozitif enerji ona fazlası ile geçmiş, yoğun bir duygu akımına kapılmıştı. Bir tarafta tüm hisleri ile kavga ediyor, diğer tarafta her şeyi boş verip Devrim'i ciğerine sokarcasına sarılmak istiyordu.

"Ben seni mutluluktan ağlatmak istiyorum deli gelin." Devrim tüm hislerini söylemişti ve büyük bir yükün altından kurtulmuş gibi hissediyordu. O deli geline âşık olmuştu. Senelerin deli kızı birden tüm kalbini ele geçirmiş, hâkimiyet kurmuştu. Halı sahada pas vermiyor diye kızdığı kadın, caddeden geçerken sesli gülüyor diye sinir olduğu kadın tüm ömrüne talip olmuştu. Kendi haline şaşırmayı çoktan bırakmıştı. Günlerce düşünmüş, kabullenmek için can attığı duyguları benimsemişti.

"Büyülü kelimeyi söyledin. Sen bana deli gelin dediğin zaman ben kendimi tanıyamıyorum." Asude uzandı ve adamın boynuna sarıldı. Kolları onu sararken Devrim de bu sarılışa karşılık vermişti. Asude kendisine göre ufak tefekti. Bir kolu ile tüm bedenini saklayabilecekmiş gibi düşünüyordu.

"Özünü buluyorsun. Sen Asude'den daha çok deli gelinsin." Devrim kafasını hafif sola doğru çevirerek kadının saçlarına sürttü dudaklarını. Normalde huylanması gerekirken söz konusu Asude olduğunda tüm huylarını, tüm adetlerini çıkarıp bir köşeye bırakabiliyordu.

"Ben dev adamımın deli geliniyim." Asude kafasını gömdüğü kuytudan çıkardı ve adamın gözlerinin içine baktı. Kahverenginin en koyu tonunda olan gözleri gecenin karanlığı ile buluştuğunda dipsiz kuyulara dönmüştü.

Asude daha önce hiç incelemediği kadar derin inceledi. Her bir zerresini aklına kazıdı. Sağ tarafında dudağının hemen üzerine yerleşmiş olan lekeyi bile yeni görüyordu. Gözleri gülümserken elini kaldırdı ve o lekenin üzerine yerleştirdi. Birkaç defa bastırdı.

"Acıyor mu?"

"Hayır."

"Acırsa söyle, kulağını çekeyim." Asude muzip bir göz kırpmanın ardında kollarını adamın bedeninden çözdü ve bir adım uzaklaştı. Devrim onun senelerdir mum ışığı ile aradığı adamdı. Gecelerce 'beni kimsenin sevmeyeceğini biliyorum Allah'ım' diye dile getirdiği duanın aranılan seveniydi.

"Söyleyeceğim," ikili kendilerine göre gayet romantik dakikalar geçirirken bahçe kapısının gürültü ile açılması ikisinin de irkilmesine sebep oldu. Etraf zifiri karanlık sayılırdı. Ortalığı aydınlatan sokak lambası bahçe kapısının hemen kenarında duruyordu.

"Recep amca!" Kendilerine doğru gelen adamı görmek için Devrim dikkat kesildi. Yüzünü net gördüğünde henüz otuz yaşlarının başında olduğunu fark etti.

"Recep amca yok mu?" Yanlarına geldiğinde basamaklardan çıkarak hemen yanlarına geldi. Devrim önce adama baktı.

"İçeride." Devrim yanında duran kadına içeriden Recep amcasını çağırmasını söyleyecekken kadın onun konuşmasını beklemeden konuşmaya başladı.

"Ben çağırırım." Asude seri adımlarla içeriye geçti ve oturan çiftin yanına gitti. İkili koltukta oturmuş meyvelerini yemeye devam ediyordu. Gülümseyerek koltuğa oturdu.

"Recep Amca, dışarıda bir adam var seni çağırıyor." Adam hemen elinde duran kirazı tabağa bırakarak oturduğu yerden kalktı. O salondan çıktığında içeride iki kadın tek başlarına kalmışlardı.

"Annenle konuştun mu kızım?" Asude kendisine seslenen kadınla ona çevirdi bakışlarını. Buraya geldiğinden beri ailesini aramamıştı. Aramak aklına gelse de cesaret edememişti. Sanki konuşurlarsa Devrim'i bırakıp gelmesini isteyeceklermiş gibi geliyordu. Buruk bir şekilde omzunu silkti.

"Aramadım Zekiye teyze."

"Öyle şey olur mu kızım? Ailen çok meraklanmıştır. Annenin de haberi yoksa nereye geldiğinden, ölmüş yeniden dirilmiştir kadın. Ara çabuk." Kadının ısrarı ile ikna olan Asude cebinde duran telefonu çıkararak annesinin numarasını buldu. Kulağına götürdüğü telefonun cevaplanmasını beklerken yaşlı kadının gülen yüzünü izliyordu.

"Asude iyi misiniz kızım?" Annesinin sesini duyduğunda duygulandı Asude. Daha önce annesi ile hiç bu şekilde konuşmamıştı.

"İyiyiz anne. Siz nasılsınız?" Henüz bir gün bile olmamışken bu hasretlik, bu özlem ona tuhaf gelmişti. Bu yaşadıkları ona farklı geliyordu.

"Biz iyiyiz ama baban çok kızgın. Zahide Nuh diyor da peygamber demiyor. Hâlâ ikna olmadı kör olmayası." Rukiye Hanımın kızgın sesi ile gülümsedi Asude. Ona kızmıyor oluşu iyi bir şeydi. O doğru olanı yapmış, geleceğine dört elle sarılmıştı.

"Anne o ikna olana kadar gelmeyeceğiz bunu biliyorsun değil mi? Bir defa onun için hayatımı değiştirdim, artık olmaz. Ne ben Devrim'i bırakırım, ne de o beni bırakır." Asude doğruları söylüyordu. Artık ne olursa olsun, bu kadar ilerlemişken bırakmayacaklardı.

"Kız Allah canını almasın, bir haltlar mı karıştırdın? Devrim oğlum bana söz vermişti aldığım gibi geri getireceğim diye. Çocuğu zor durumda mı bıraktın?" Asude duydukları karşısında felç geçirdiğini hissediyordu. Az önce annesine duyduğu özlem yerini kızgınlığa bırakmıştı. Öz annesi, kendisini dokuz ay karnında taşıyan kadın elin oğluna güveniyordu fakat kendisine güvenmiyordu.

"Anne, bak senden kilometrelerce uzaktayım doğruyu söyle. Beni cami avlusundan falan mı buldunuz? Yoksa babamın kahvesine bir sabah kundağa sarılarak mı bırakılmışım? Söyle kızmayacağım. Öz ailemi bulmak istiyorum." Asude sinirle söylenirken Rukiye Hanım yaptığı yanlışı fark ederek susmayı seçti. Asude daha fazla annesinin konuşmasını beklemeden devam etti.

"Düşündüğün gibi bir şey söz konusu bile değil. Devrim sana söz vermişse eğer, tutacağından emin olabilirsin. Ayrıca bana güvenmediğini de biliyorum ama babamın başını yere eğecek bir şey yapmam ben. Siz çevreye duyurmayın yeter."

"Kusura bakma Asude. Senin deli olduğunu biliyorum, o yüzden şey ettim." Rukiye Hanım daha fazla nasıl batırabilirdi bunun muhasebesini yaparken, Asude konuşmak istemedi. Bu kadar hasret giderdiği yeterdi.

"Babam oradaysa konuşabilir miyim?"

"Balkonda sigara içiyor. Götüreyim konuş." Uzaktan gelen seslerin hemen arkasından babasının nefes sesini duydu Asude. Annesine özlem duymuştu ve gözleri dolmuştu, babasının sesini duyduğunda yaşlar harekete geçmişti. Yer çekimine yenilerek tek tek damladılar gözünden.

"Baba..." Fısıltı şeklinde çıkan sesi ile babasına seslendi.

"Asude'm" Yaşlı adam kızını merak etmişti. Aramaya da eli varmamıştı. Şimdi onunla konuşacak olmak hem heyecanlandırmış, hem de kızdırmıştı. Bir kız babası olarak kızmalı, Devrim ve kızına tavır almalıydı ama yapamıyordu. Tek çözümlerinin bu olduğunun da farkındaydı.

Kızları inatçıydı. Ablasının inadını bilen kızı da çözümü bu yolda bulmuştu, ona da kabul etmek düşüyordu. Devrim'e güveniyor olabilirdi ama asıl güveni kızınaydı. Yüz erkeğin içine yollasa kızının kendisine zarar verdirmeyeceğini biliyordu. Deli olabilirdi ama asla hoppa olmamıştı. Namusuna daima sahip çıkmıştı. Birçok adamdan da karakterliydi. Yiğit delikanlıyım diyenlere meydan okuyabilirdi.

"Baba seni telaşlandırdığım için özür dilerim. Daha önce aramalıydım." Asude yaptığı hatanın farkına vardığında artık geç olmuştu. Daha önce araması gerektiğini babasın sesini duyduğunda fark etmişti.

"Tamam, geçti artık. Nasılsın? Bir sıkıntın var mı?" Evlatlarının hatasına karşın daima kollarını açıp, onları saran ve bunu karşılıksız yapanlar sadece ailemizdir. Asude'nin babası da onun hareketlerine karşılık kollarını açıp, onu sarmıştı.

"Hayır, baba. Çok iyiyim. Burada bir amca ve teyze var görsen ikisi de pamuk gibi. Onlar bizimle ilgileniyor."

"İyi ol kızım. Her zaman iyi ve mutlu ol." Mehmet Bey kızının sesini duymuş olmasının verdiği rahatlama ile kaslarının gevşediğini hissetti. Bu akşam eve geldiğinde Asude'nin nerede olduğunu sormuş ve karşılığında aldığı cevap tüm kanının çekilmesine sebebiyet vermişti. Karısı işin aslını anlattığında biraz rahatlasa da gerginliğini atamamıştı.

"Baba..."

"Efendim kızım?"

"Senin başını yere eğecek bir şey yapmadım ben. Bu yüzden bana kızma olur mu? Başka yolum yoktu." Asude her ne kadar haklı olduklarını düşünse, kimseye hesap vermek zorunda olmadığını düşünse de bu dünyada yaptıklarını sorgulayacak kişilerden birisi babasıydı. Ona kendisini anlatması gerekiyordu.

"Sana kızmıyorum Asude'm. Ben seni biliyorum kızım. Sen doğru olan neyse, onu yaparsın."

"Teşekkür ederim baba." Sevinçle kalbi yerinden çıkacaktı. Bir gece de iki defa aynı sevinci yaşamıştı.

"Yarın gelin eve." Mehmet Bey kızını evinde istiyordu. Düğüne az bir zaman kalmışken bu zamanı da ayrı yerlerde geçirmek istemiyordu.

"Baba, ablam evine geri dönmeden gelmeyeceğiz." Kararları kesin ve netti. Devrim ile bu yola çıktıklarında ne söylemişlerse o hâlâ geçerliydi. Zahide evine dönmediği sürece, asla geri dönmeyeceklerdi.

"Ben onu ikna edeceğim."

"Yarın giderse, hemen geleceğim baba." Ablası bu gece evine dönse, dakika beklemeden evine geri dönerdi. O da sevmiyordu evinden ayrı kalmayı. Başka bir evde, kendi yatağından uzakta uyumayı istemiyordu.

"Tamam, kızım, dikkatli ol." Babasının teminatı karşısında kalbi ve ruhu huzur bulmuştu.

"Sende aşkım." Telefonu kapattığı sırada yüzünde oluşan gülümsemeyi fark etmedi.

Zekiye Hanım söze girdi, "Şimdi oldu kızım. Beni kırmadığın için teşekkür ederim."

"Ben teşekkür ederim Zekiye teyze. Eğer sen ısrar etmeseydin ben arayamazdım." Asude oturduğu yerden kalktı ve kadının yanına geçti. Önce elini öptü, daha sonra yanaklarını öptü. Tabakta duran meyvelerden birer, ikişer ağzına attı. Bir süre bu şekilde oturduktan sonra evin kapısı açıldı. Recep amca önde, Devrim arkada odaya girdiler. Devrim elini boynuna götürdü ve sıkıntı ile ovdu. Asude'nin az önce kalktığı yere oturdu.

"Kim gelmiş?" Zekiye Hanımın sorusuna cevap vermek için konuşan adamı merakla dinledi Asude. Ailesi ile konuşacağım diye dışarıda olanları unutmuştu.

"Yarın, çatıcı gelecekmiş. Sizin evin çatısına da baktıralım diyor."

"İyi olur, kışa hazırlık," yaşlı çift kendi aralarında sohbet ederken, Devrim hâlâ boynunu ovuyordu. Asude nesi olduğunu sormak istiyor ama yanında bulundukları çiftten çekindiği için ağzını açamıyordu. Adamın bir ağrısı vardı ve onu rahatsız ediyordu.

"Kızım, geç oldu. Yatakları açalım da, herkes dinlensin." Zekiye Hanımın yerinden kalkması ile Asude de kalktı. Gerçekten yorulmuştu. Biraz uyku ve hayattan soyutlanmak iyi gelecekti.

"Nikâhınız var mı oğlum sizin?" Asude ve Zekiye Hanım odadan çıktığında Recep amca aklını kurcalayan soruyu sordu.

"Henüz nikâh yapmadık Recep amca."

"O zaman sizi yan yana yatıramayız. Bir duyulsa hem sizin başınız ağrır, hem yüzümüze karşı söverler."

"Siz yatın deseniz bile ben kabul etmem zaten. Çevrenin ne dediği umurumda değil fakat ben kendime yakıştıramam böyle bir şeyi. Eğer sen sormasaydın, ben zaten Asude'nin Zekiye teyze ile yatmasını söyleyecektim." Devrim doğru söylüyordu. Yatakları açtıktan sonra Asude'ye söyleyecek ve Zekiye Teyzeden kendisi ile beraber yatmasını isteyecekti. Her iki aileye de söz vermişti, her şartı yerine getirecekti.

"Allah bana bir kız evlat verdi. Onu hayırlısı biri ile evlendireyim diye çabaladım durdum ama nasip değilmiş. Sarhoşun teki çıktı. Ne vardı, bana da senin gibi birini verseydi..." Yaşlı adam Devrim'e imrenmişti. Geldiğinden beri kendilerine olan tavrı, nişanlısına yardımı, az önce söyledikleri ile örnek bir damat adayıydı. Kayınpederi ve kayınvalidesi Kadir gecesi doğmuş olmalılardı.

"Allah razı olsun." Devrim mahcup bir şekilde gülümsedi. Daha sonra yatakların açılmasını beklediler.

"Oğlum biz ikimiz bu odada yatalım. Sen şu kanepede uyu, bende karşındaki kanepede. Hanımlar da bizim oda da yatsınlar." Devrim onaylamıştı ama giyecek bir şeyi yoktu.

Etrafına baktı, yatağın ucuna konmuş gecelik takımlarına gözü kaydı. Üzerini değiştirmesi için Recep amca fırsat vermiş, dışarıya çıkmıştı. Hızlı hareketlerle üzerini değiştirdi. Kendisine iki beden kısa gelen eşofman altı ile kaldığında bedenini tepeden tırnağa süzdü. Beden olarak gayet iyi gelmişti fakat boy olarak aşırı kısaydı.

Asude'yi uyumadan görmek istemişti. Dışarıya çıkacak gibi oldu, daha sonra vazgeçti. Usulca girdi yatağına. Kendisini fazlası ile zorlayan baş ve boyun ağrısının gitmesini umarak uyku pozisyonuna geçti. Her ne kadar şehre yakın olsa da geceleri soğuk oluyordu. Soğuktan korunmak için üzerine örtülen yorganı tepesine kadar çekti. Şimdi uyumak için hazırdı.

Asude yaşlı kadınla aynı odada ve aynı yatakta uyuyordu. Bu durum onu rahatsız etmiyordu.

Yeni tanışmış olsalar da yaşlı insanları seviyordu. Üzerine verilen boydan elbise geceliği ile gayet hoş görünüyordu. Odasından ve yatağından ayrı olması neredeyse gözünden damlayacak olan uykusunu bir türlü yakalayamıyordu. Bir taraftan uyuyamamak, diğer taraftan susuzluk tepesine binmişti.

Hemen yanı başında puflayarak uyuyan kadına kısa bir bakış attı. Onun uyuduğundan emindi. Yattığı yerden kalktı ve oturur konuma geçti. Komodinin üzerinde su yoktu.

Kadını uyandırmamaya dikkat ederek yataktan kalktı, koridora geçti. Ayaklarının ucunda mutfağa doğru ilerlerken aniden açılan kapı ile tuttuğu nefesi boğazına kaçtı. Gözleri korku ile sonuna kadar açıldı. Çığlık atmak için can atan nefesi dudaklarına doğru yola çıktı. Gözleri açılan kapıya kaydığında lavabodan çıkan Devrim'i gördü.

"Asude, korkma benim." Devrim kadının koluna dokunarak onu sakinleştirmeye çalıştı. Dışarıya çıktığında onun uyanabileceği aklına bile gelmemişti.

"Maalesef geç kaldın Devrim. Ben çoktan korktum." Başparmağı ile damağını kaldırarak sakinleşmeyi bekledi. Uyumuyordu ama Devrim'in kalktığını da duymamıştı.

"İsteyerek olmadı kusura bakma lütfen," o sırada üzerini süzdü beğeni ile. "Çok yakışmış." Devrim özür dilerken Asude'yi incelemeyi unutmamıştı. Üzerinde gördüğü uzun geceliği ona babaannesini hatırlatmıştı. Renk renk uzun elbiseleri vardı onunda.

"Güzele ne yakışmaz canım. Kusura bakma ama ben aynı şeyi söyleyemeyeceğim, o şort bozması pijaman sana hiç yakışmamış." Asude bir eli dudağında, bir eli Devrim'in kılığını kıyafetini eleştirir vaziyette beklerken Devrim kendisini süzüyordu. Asude pek de haksız sayılmazdı. Tuhaf durmuştu.

"Güzel olmadığım için övünemeyeceğim. Galiba haklısın." Asude adama baktı. Onu tasdiklemişti. İtiraz etmeden, laf sokmadan haklı olduğunu kabul etmişti.

"Sen bu dünyanın yüreği en güzel adamısın ve ayrıca fazlası ile yakışıklısın dev. Hadi mutfağa gel de baş ağrın için bir şeyler bulalım masaj yaparım sana..."

Gece geç bir vakte kadar kaçan uykularını kovalayan çift önce dolapta buldukları peynir, domates, biber ve bazlama üçlüsü ile bir güzelce karınlarını doyurmuş ardından kendileri için açılan yataklara girmişlerdi.

Devrim, deli gelininin kendisine göre şifalı, diline göre yaba gibi olan elleri ile baş ağrısından kurtulmuştu. Arada kadına takılarak ona ellerinin ne kadar kaba olduğunu söylese de Asude bu sözlerine inanmamış ve alnına masaj yapmaktan vazgeçmemişti.

Gece geç bir vakitte uyuyan Asude sabah erkenden kalkmış mutfakta kahvaltı hazırlayan Zekiye teyzeye yardıma girişmişti. Devrim ise yataktan kalkmayı hiç istemese de mutfaktan gelen seslerle dayanamayıp kalkmıştı.

Üzerini değiştirirken biraz ağırdan alıyordu ki kapının aniden açılması ile olduğu yerde dondu kaldı.

BÖLÜM SONU...

Bölüm sınır geçtikten sonra gelecek ❤️

Yeni bölüm alıntısına Instagram'dan ulaşabilirsiniz.

INSTAGRAM: hko_hikayeleri & haticekubraozcanart
WATTPAD: haticekubraozcan

Continue Reading

You'll Also Like

1M 56.6K 54
"Gülmeyi sevenlere ithafen..." Bir derginin genel müdürü olan Ali Ömer Erez; görünürde çapkın, hovarda ve ciddi ilişkiden kaçan bir adamdır. Tamamıyl...
8M 339K 63
Birlikte büyüyen Güneş ve Doğu'nun yıllar sonra yeniden bir araya gelerek hissettikleri aşkı keşfetmesiyle her şey değişiyor. Tam sekiz yıl sonra D...
178K 8.1K 40
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?
427K 21K 55
Aşk, yalanın sinsi kollarına sığındı ve koca bir felaket başlattı. Felaket büyüdü, peşine onlarca masum insanın hayatını kattı. Koca bir ihanet, her...