AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

By haticekubraozcan

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... More

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU
DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ
DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -30. BÖLÜM: BERDEL
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN

47.4K 2.4K 324
By haticekubraozcan

Yorum sınırı; 250.
Sınır geçildikten sonra bölüm gelecek, Instagram'dan gelecek bölümlerin alıntılarına ulaşabilirsiniz.

Medya: Bölümden bir alıntı.

Keyifli okumalar...

12. BÖLÜM: İKİ DEFA DÜŞÜN

"Kendi bildiğinden şaşma,
yoksa sonuçlarına katlanırsın."

Bir kadını mutlu etmek istiyorsanız eğer, bunun için birkaç püf noktası olurdu elinizde. Örneğin çiçekçiden bir demet kırmızı gül alır, üzerine hoş bir koku ilave ettirir sevdiğiniz kadını mest edebilirdiniz. Çiçek çok alışagelmiş, ben daha doğal ama farklı bir şey istiyorum derseniz de, size en yakın marketten birkaç çeşit çikolata alıp, bununla mutlu olmasını sağlayabilirdiniz. Bu saydıklarım genellikle normal kadınlara işleyen ufak püf noktalarıydı.

Asude için olay tam tersiydi. Eğer olur da bir gün Devrim ona çiçek getirirse ve Asude eşref saatinde değilse, o çiçekleri Devrim'e tek tek yedirir, üstüne de bahçe hortumu ile onu sulardı. Eğer çikolata alırsa, bu defa ona şişko dediğini düşünüp, kafasını yarabilirdi. Asude tuhaftı.

Ona göre iltifatlar bile ağır olmalıydı. O sokaklarda satılan allı güllülerin saplarından ellerine yapışan şerbet gibi vıcık vıcık bir aşk istemiyordu. Ağır olunacak ve molla denilecekti. Devrim'in kendisine karşı takındığı tavır hoşuna gidiyordu. Ne çok yumuşaktı, ne de çok sertti. Kulak memesi kıvamında olması onun yararınaydı.

Devrim meselesini halletmişti ama unuttuğu bir konu vardı. İç güveyi konusunu evdeki hiç kimseye söylememişti. Birkaç dakika içinde Devrim gelecek ve herkes öğrenecekti. Bıkkınlıkla oflarken, diğer taraftan sürekli çalışır vaziyette bıraktığı beynine fazladan mesai yaptırıyordu.

"Asude yarın da kullanırız o tencereyi kızım." Arkasından seslenen annesi ile korkan kadın elinde tuttuğu tencereyi tezgâhın üzerine fırlattı. Eli ile damağını kaldırmak istese de bunu yapamazdı.

"Düşman askeri gibi neden sessiz geliyorsun anne?" Rukiye Hanım, saatlerdir mutfaktan çıkmayan kızına bakmak için geldiğinde, bulaşık teli ile sürekli aynı yeri ovalayan kızı uyarmak istemişti. Masanın sandalyesini çekip otururken, diğer taraftan Asude'yi süzmeye devam etti.

"Ne o kız? Sana bir şey olmuş. Altına pislemiş bebeler gibi düşünüyorsun." Asude annesine baktı ters ters. Bazen örnek anne olabilecekken feleği şaşıyor, mahalledeki fesat komşu kızı olabiliyordu.

"Yok bir şeyim, sadece işimi yapıyorum." Umursamadan yaptığı işe devam ederken annesinin pek susmaya niyeti yoktu.

"Kızım o poşetin hâli kalmamış tencereyi ciflemekten. Bırak, durula da kaldır. Unutmadan söyleyeyim yarın eve bakmaya gidecekmişiz." Asude duydukları ile tükürüğünü genzine kaçırarak kendi canına kast etmiş bulunuyordu.

Korktuğundan değildi ama sadece duyacağı laflardan çekiniyordu. Elinde duran tencereyi bıraktı ve elini duruladı. Olayın sıcaklığı ile annesine sıradan bir açıklama yaparak konuyu atlatmayı düşünüyordu.

İşin içine biraz duygusallık, biraz acı kattığı anda annesi onu dinlerdi. Ellerini önünde duran önlüğün havlusuna sildi. Masanın sandalyesini çekip oturacağı sırada zil sesi duyuldu. İçinden Devrim'e küfürler sıralarken annesi ondan önce kalkmış, kapıya yönelmişti.

"Nişanlı olan benim, kapı açarken kalbi boğazında atan annem. Allah'ım sen beni anneme benzetme." Elini yüzüne sürerek ayaküstü ettiği duayı âmin diyerek bitirdi. Antreye geçtiğinde Devrim bir elinde meyve poşeti, diğer elinde alet çantası ile meydanda arz-ı endam ediyordu. Onu gördüğünde değişen yüz hatlarına Asude de istemeyerek tebessüm ederek karşılık verdi.

"Hoş geldin," derken tepeden tırnağa adamı süzdü. Koyu renk kot pantolonun üzerine, beyaz kısa kollu bir tişört giymişti. Bıraktığı sakalları ona gizemli bir hava katarken, ağırdan ağırdan duyumsadığı kokusu, onu çekici kılıyordu. Eline uzanıp poşeti aldı ve mutfağa bıraktı. Devrim onu beklerken Rukiye Hanım pişkince sırıtarak Devrim ile sohbet ediyordu. Asude yanlarına geldiğinde, yaşlı kadın konuyu değiştirerek, adamın elini işaret etti.

"Hayırdır oğlum bu elinde ki çanta neyin nesi?"

"Asude size söylemedi mi anne?" Devrim şaşkın hareketlerle Asude'ye baktığında kadının sinirden karardığını gördü. Buraya gelirken eğleneceğine emindi. Alelacele yemeğini yemiş, üzerini değiştirerek hızla buraya gelmişti. Eğer Asude'yi vazgeçiremezse onu karanlık günler bekliyordu.

"Neyi?" Rukiye Hanım sorusunu sorarken gözleri Asude'yi buldu. Bakışların ağırlığından genç kız güçlükle yutkundu. İki eli hemen arkasında birleşmiş, tırnakları ile oynuyordu. Söze nereden gireceğini bilemezken, kısa bir açıklama yapması gerektiğinin de farkındaydı.

"Şimdi, durum şundan ibaret Rukiş. Biz Devrim ile ev konusunda düşündük, taşındık ve bir karara vardık."

"Kızım çatlatmasana adamı be. Görende beş yüz liralık para gününde kura çekiyorsun sanır." Asude annesinin hayal dünyası önünde reverans yaparak eğildi ve şapka çıkardı. Tüm bunları elbette hayal dünyasında yapıyordu. Gerçek hayatta da yapabilirdi ama şimdi ne yeri, ne zamanıydı.

"Devrim iç güveyi olmak istiyor." Sakladıklarını biraz değiştirerek söylediğinde Devrim alet çantasını yere bırakıp, Asude'yi masanın hemen altına gömmemek için zor duruyordu. İşine geldiğinde olayları kahramanlıkla üstlenirken, işine gelmediğinde hemen kıvrılıyordu.

"Ay gerçekten mi? Devrim oğlum..." Rukiye Hanım beklenti ile damadına baktığında Devrim ifadesini düzelterek kayınvalidesini yanıtladı.

"Asude bu teklifle gelince, bana da mantıklı geldi."

"Ay çok sevindim. Zaten Asude'nin evden ayrılacak olmasına çok üzülüyordum. Kız vereceğim diye dövünürken, oğlan alıyorum ayol."

"Anne sen beni veriyorsun diye dövünmüyorsun, neredeyse kına yakıp davul zurna çaldıracaksın." Asude gayet sert bir şekilde konuştuğunda Rukiye Hanım sevincini bırakarak ayağında duran terliği eline aldı.

"Sen gel bakalım buraya. Bu terlik kaba etinde iz bırakmayalı uzun zaman oldu, özlemişsindir."

"Anne saçmalıyorsun, Devrim'in yanında!"

"Devrim yabancı mı? Bu evin oğlu olacak az kaldı. Hem alışsın bu hareketlere." Rukiye Hanım gayet ciddi bir şekilde nişan alırken, Asude hızla Devrim'in arkasına saklandı. Kafası adamın kolunun hemen kenarından bakarken, bedeni adamın kocaman cüssesi ile kaybolmuştu.

"Vuramaz ki..." O sırada hemen alnına isabet eden topuklu terlikle feleği şaşmış, yirmi küsur senelik hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu.

"O terlik, üzerinde 160 hp güce sahip olan 1198. 4 cc. testastretta motor bulunan Ducati Diavel motoru hızında geldi anne. Şuan burnumun bağlı olduğu fay hattını hissetmiyorum." Asude neye uğradığını şaşırmıştı, olabildiğince saçmalıyordu. Devrim ise nişanlısının hemen arkasında olup, acı çekişini zevkle izliyordu. Birkaç adım öne geçerek onu daha net görebilme imkânı sağladı kendisine.

"O fay hattını kırıp, tsunami yaptırmadığıma dua et sen." Hemen kızının yanında duran terliği ayağına geçiren kadın eski yerini aldığında Devrim söz alması gerektiğini biliyordu.

"Anne, bir an evvel odanın yerine karar versek ben ölçü alacağım. Düğün hazırlıklarına başlayalım yavaş yavaş. Bu hafta başı nikâh işlemlerini başlatacağım."

"Tamam oğlum çıkalım yukarıya." İkili önden çıkarken, Asude hâlâ acıyan burnunu tutuyordu. Şişecek ve kocaman bostan patlıcanına dönecekti ama şimdi mutfağa geçip buz almayı gözü kesmiyordu.

Yukarıya çıktıklarında Asude annesinin odası ile kendi odasının hemen yanında duran odaya geçeceği sırada, takip ettiği zatı muhteremler onu şaşırtmış Asude'nin odasına geçmişlerdi.

"Bir dakika durun. Orası değil, burası odamız olacak." Kapının önünde durmuş istediği odayı gösteriyordu. Gerekirse inatlaşacak ve bu odanın ölçüleri alınacaktı. Devrim iç güveyi olmanın zorluklarını görecekti.

"Ne diyorsun Asude sen? Orası misafir geldiğinde oturmak için ayarlandı. Senin odan neyinize yetmiyor? Çift kişilik bir yatak, gardırobu da değiştirdik mi, Yeter de artar bile." Rukiye Hanım eli le odayı şekillendiriyor gözünde canlandırıyordu. Asude ise annesini bu rahat tavırlarına şaşkınlıkla baktı.

"Anne ben yeni gelin oluyorum farkındaysan. Misafirlerin yatak odalarının olduğu katta ne işi var? Altınımız, bileziğimiz, paramız olacak. Hem ne demek çift kişilik bir yatak, bir de gardırop? O odaya istediğim modelden yatak odası takımı istiyorum ben." Kollarını göğsünde birleştirirken somurtmayı ihmal etmiyordu. Elinden gelse omuz silkecek 'Ben oynamıyorum' bile diyecekti.

"Kızım gününe münkir gelme. Baba evinde kocan bile yoktu. Kocayı buldun bir de yatak odası mı istiyorsun? Ben anlamam oda benim odam. Sen bu odayı istediğin gibi ayarla." Asude'nin inadının kimden geldiği belli oluyordu. İkisi de birbirinden inat ve lafcıydı. İkisine de ne laf yeterdi, ne güç. Devrim olayı dışarıdan izliyor, gayet eğleniyordu. Asude'nin kıvranışlarını aklına kazıyacak, zayıf noktasını bulduğunda aklının köşesine kazıyacaktı.

"Ay vallahi çıldıracağım. Rukiye sultan sen halden anlamıyor musun? Bu oda dar. Biz sığamayız." Asude daha fazla dayanamayarak biraz sesini yükseltti. Odanın içinde volta atarken etrafı işaret ederek, annesini ikna etmeye çalışıyordu.

"Asude odaya havuz mu yaptıracaksın da geniş istiyorsun? Bak şuraya bir yatak, eski gardırobun olduğu yere de üç gözlü bir dolap. Makyaj masasını da biraz kısa yap Devrim oğlum. Ortaya da bir halı takımı. Tamam işte." Yaşlı kadına göre her şey tamamdı ama Asude'ye göre hepsi derleme toplama olacaktı.

"Sen beni verem edeceksin. Kara toprağa sokacaksın kıymetli odanda da taziyeye gelenleri ağırlayacaksın." Asude inatla başaramayınca, vicdanına oynamak istedi ama bu da etkili olmamıştı. Annesi Nuh diyor, Peygamber demiyordu.

"Erkekler aşağıda oturur, kadınları da buraya alırız. Hem Allah sıralı ölüm versin." Olağan bir konudan bahsediyorlarmış gibi rahat olan Rukiye Hanıma genç çift hayretle baktı. Devrim bu kadarını beklemiyordu. Asude de annesinin bu kadar acımasız olmasını beklemiyordu.

"Âmin."

"Âmin." Asude ve Devrim aynı anda âmin dediklerinde birbirlerine bakmışlardı. Asude, Devrim'in neden konuya girmediğini bilmese de ona kızacak vakti yoktu.

"Ben boydan ayna istiyorum. Yatağın önüne sandıklı koltuk istiyorum. Onları nereye koyacağım?" Annesinin her zaman hayali olan sandıklı koltuklardan vurmayı denedi bu defa. Filmlerde, dizilerde gördüğünde 'Asude, kız sana da böyle yaptıralım. Bir şeyler saklarsın' der, hevesle iç geçirirdi. Şimdi de tam olacağı zaman, olmaz demeyecekti her halde.

"Antreye koy. Gelip geçerken oturursun. Sandığını da ortak kullanırız. Kız beni sinirlendirme. Babanın evinde sandıklı koltuğun mu vardı? Biz seni soğan ekmekle büyüttük, ne bu her şeyim tam olsun derdin?" Ayağında duran terliğe yeniden uzandığında, Asude bu defa birkaç adım gerileyerek kapıya yöneldi. Herhangi bir saldırıda kendisine siper edecek, Devrim'den daha güvenilir mevziler bulmalıydı.

"Ben anlamam anne. Bu oda olmaz, karşıdaki olacak. Sen oradan ölçü al dev," düşmanın terliği korkutmak amaçlı eline aldığını fark ettiğinde biraz olsun rahatladı.

"Bak bir alsın da ne yapıyorum ben size. Bu ev benim Asude Hanım. Benim kocamın parası ile alındı. Sen kim oluyorsun da, benim evim hakkında karar veriyorsun?" İşte asıl meseleye gelinmişti. Asude annesine baktı boş boş. Daha sonra Devrim'e kaydı gözü.

"Bir şey desene sende." Asude beklenti ile Devrim'e baktığında onun bu meseleyi halledeceğine adından çok emindi. Belki ismi konulurken bir karışıklık bile olmuş olabilirdi ama Devrim'in bu meseleyi halledememesi hayal dahi edilemezdi.

"Kadın haklı Asude. Ne dememi bekliyorsun? Bu ev benim deyip, kapının dışına koysa bizi haklı." Hayal kırıklığı ile sarmalandığında daha fazla hırçınlaştı.

"Hemen de iç güveyi psikolojisine girmişsin. Azıcık elini masaya vur, bende ev alırım de. Seni kahraman belleyip güvenen Asude'yi kışın ortasında, ayak başparmağından sivrisinek ısırsın."

"Ben ev alırım almaya da, biz burada yaşayacağız ya..." Devrim kadında ki sabrı da takdir etmek istiyordu. Asude iyi sabretmiş, annesi ile kendisini evden atmamıştı.

"Aman iyi sus. Kılıbık," burnunu kıvırırken lafını esirgemeden Devrim'e savurdu.

"Kılıbık değilim, kanım ılık." Olay amacından şaşmış, konu kısa süreliğine dağılarak laf dalaşına geçmişti. Asude adamın göz kırpmasına aldırmadan, ağzını eğerek annesine döndü.

"Benim de babamın evi. Allah Allah ya. Kadına bak, kaç senelik kızına posta koyuyor." İşaret parmağı ile annesine tepki gösterirken, Rukiye Hanım, elinden indirmediği terliği havada salladı ve konuşmaya başladı.

"Posta da koyarım, 37,5 numaralı terliklerimi de alnının ortasına koyarım. Sen Devrim oğlumla nikâhı kıydıktan sonra bizden çıkıyorsun küçük hanım. Soyadın bile değişiyor, hey yavrum hey. Ben kaç senedir koltuk takımlarımın yerini değiştirtmedim sana. Bir de oda mı değiştirteceğim? Kocanın parası ile gel karşıma."

"Anne ciddi olamazsın."

"Gayet ciddiyim. Şu yaşımdan sonra benim evime karışamazsın sen. İşte düzen, işte oda. Alın ölçüyü. Dolap mı yaptırıyorsunuz, ayna mı takıyorsunuz, alengelli lambalarla mı süslüyorsunuz, sünnet odası gibi ben bilmem. Bu odayı istediğiniz gibi düzenleyin, diğer yerlere elinizi sürmeyin. Ben çay demlemeye gidiyorum," elinde terlikle üzerine yürürken Asude köşeye sıkışmış, korku ile ellerini kaldırmıştı. Rukiye Koç, onun annesiydi; bir azılı Asude savar, misafir sever, tavşankanı çay demlerdi. Odadan çıktığında Asude yaşadığı şok ile konuşmazken, Devrim sessizliğe dayanamayarak konuya girdi.

"Kavganız bittiğine göre ben ölçüleri alayım." Devrim çantadan çıkardığı metre ile duvarı ölçmeye çalışırken, Asude gözünün önünde canlanan görüntülere baya baya konsantre olmuştu. Düğünlerinin hemen ertesi gün annesinin, odanın kapısını vurarak onu kahvaltı hazırlaması için kaldırdığını hayal etti. Bir diğer görüntü slayt şeklinde belirdi ekranda. Annesinin gecenin bir yarısı, tuvalete kalktığı sırada patlayan ampul için odalarına daldığını düşündü.

Aklına gelen fikirlerle irkilirken daha fazla beklemeden Devrim'in yanına koştu. Bu yalana başvurduğunda amacı Devrim'i kızdırmak ve ayrı ev için ısrar etmesini sağlamaktı. Gururu ona gidip evi ayrı istiyorum diyemiyordu ve bunun için Devrim'in onu mecbur bırakması gerekiyordu. Dev ise onun beklediği tepkiyi vermemiş, aksine gayet olağan karşılamıştı.

Eğer biraz daha bu olaya el atmazsa, işin içinden çıkamayacak, kendisini gecenin kör bir vaktinde elinde el feneri ile kocasının tuvaletin ampulünü değiştirmesini izliyorken bulacaktı.

"Dev. Dev bırak şu metreyi." Devrim beklediği tepkiyi aldığında hareketlerini ağırdan almaya başladı. Kolundan sarsılırken anlamazdan gelmeyi tercih ediyordu.

"Ne oldu deli?" Kulağının arkasına taktığı kalemle, gayet çekici görünse de Asude şuan onu es geçerek asıl olaya odaklanmaya çalıştı.

"Çabuk gidiyoruz buradan. Hadi!" Bir taraftan adama asılıyor, diğer taraftan alet çantasını ayağı ile kapatmaya çalışıyordu.

"Nereye gidiyoruz?" Devrim saf saf soru sorarken Asude, adamın iç güveyi olmaya ne kadar meraklı olduğuna hayret ediyordu. Şura cadısının getirdiği börekleri de yedirmemişti ama adama bir haller olmuştu. O cin gibi adam gitmiş, yerine alık alık bakan bir Devrim gelmişti.

"Şu sizin kiradaki eve bakmaya gidiyoruz. Alet çantanı al, etrafı ölçersin." Devrim hemen kulağında duran kalemle beraber metreyi çantaya fırlattı. Kapaklarını kapattığında Asude'nin telaşından faydalanarak ağzından laf almaya çalıştı.

"Ama sen iç güveyi ol Devrim. Ailemi bırakmayayım demiştin." Kapıdan çıkmadan önce sorduğu soruyla Asude hızını hiç kesmeden cevapladı.

"Onlar senin ayrı ev olsun diye ısrar etmen içindi. Ne iç güveyi ya?"

***

"O duvar kırmızı olsun." Asude elini beline yerleştirmiş yatak odasının tek duvarının rengini kararlaştırıyordu. Tüm duvarlar bitmiş, bir tek bu oda kalmıştı. Diğer odalara duvar kâğıdı yapılırken yatak odası boya olacaktı ve rengini kararlaştırmaları çok zor görünüyordu.

"Kırmızıyı bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum." Devrim Asude'nin ısrarla tüm evi kırmızıya boyatmak istemesine hayret ediyordu. Elinden gelse duvar kâğıtlarını da kırmızı alacak, Devrim'i de kurt ilan edecekti.

"Sen benim hakkımda ne biliyorsun ki?" Gözleri odanın içinde dolanırken, sözleri direk Devrim'i işaret ediyordu. Haksızda sayılmazdı. Uzun sayılabilecek bir süredir nişanlılardı ama yine de anne, baba isimlerinden fazla bir şey bilmiyorlardı.

"Evet, haklısın. Senin hakkında birçok şeyi bilmiyorum ama sende benim hakkımda birçok şeyi bilmiyorsun. Nişanlılık çiftlerin birbirini tanıması için değil midir? Biz neden tanıyamıyoruz?"

"Normal nişanlılar günün on sekiz saatini telefonda cilveleşerek geçirirler. Tıpkı Ricky Martin şarkıları gibi kıpır kıpır olurlar. Bu sırada ne severler, ne sevmezler hepsini öğrenirler. Oradan bak bakalım bize, sence biz öyle miyiz?" Asude hareket etmeyi bırakarak Devrim'e sabitledi bakışlarını.

İri bedeni odayı doldurmuştu ve kocaman oda gözüne minicik gelmişti. 4 gündür boya ve eşya işleri ile uğraşıyorlardı. Evin kaba işleri bittiğinde asıl hengâme başlayacak, temizlik kısmına geçeceklerdi. Bu sırada boş durmuyorlar, eşya konusunda sürekli fikir alışverişinde bulunup kendi bütçelerine uygun, göz zevklerine hitap eden eşyaları seçip sipariş veriyorlardı.

"Ben tanımak için adım atacağım ama sen izin vermiyorsun ki. Sağ olasın sinirlerin pek narin, azıcık yüksek voltaja maruz kalsan şalterlerin atıyor." Devrim biraz ciddi biraz şaka yollu takılınca Asude gözlerini kısarak baktı adama.

"Kocasını başka kadınla basan ablalar gibi dalarsan tabii sinirlenirim. Ayarın yok ki. Bir iyi oluyorsun, bir kötü. Tam diyorum 'cillop gibi çocuk' sen hemen arkasından 'Asude o pantolonu bir daha giymeyeceksin. Yoksa ikinizi de basarım Asude' diyor, tüm hayallerimi yıkıyorsun." Asude haklıydı. İki gün önce giydiği kot pantolonu onun yüzünden değiştirmişti. Sebep ise pantolonun diz kapaklarının moda yüzünden hafifi yıpranmış olmasıydı.

Ufacık bir yırtıktan görünen diz kapağı Devrim için sorun olmuş zorla eve yollamış, kıyafet değiştirmesini sağlamıştı. Asude inada bindirip değiştirmeyecekti ama annesi elini, kolunu bağlıyordu. İç güveyi olayından vazgeçtik demesine rağmen, hâlâ burada yaşayın diye ısrar ediyordu.

"Bak deli gelin, seninle peşin peşin anlaşalım. Ben muhafazakâr bir erkeğim ve muhafaza ettiğim bazı şeyler var. Sende bunların başında geliyorsun. Birinci sırada sen, ikinci sırada ailem ve en son sırada tespihlerim var." Devrim onun için değerli olanları sıraladı. Asude dikkatle dinerken adamın son sözlerinde eş tutulduğu şeye takılmıştı.

"Püh! Allah canını almasın emi. Tespih ne ya? Taş oğlum onlar taş. Dur sen biz evlenelim de o tespihlerin sırasını da ben alırım." Asude ve Devrim aile olacaklardı. Asude'ye göre onun için önemli olan tek şey ailesi olmalıydı. Annesi, babası ve kendisi. Araya başka şeyler girdiğinde Asude kıskanıyordu.

"Tespihlerime elleme, tüm makyaj malzemelerini klozete yollarım." Huysuzlanan adam hemen savunmaya geçmiş, Asude'yi püskürtmeye çalışıyordu. Deli gelin kafasına koyduysa yapardı ve Devrim o zaman gerçek manada çıldırırdı.

"Hele bir yap. Hele bir yap, gör başına neler geliyor. Adama bak, makyaj malzemelerimle tespihini bir tutuyor."

Süsüne düşkün bir kadının vazgeçemeyeceği, ıssız bir adaya düştüğünde çantasında yer yoksa saklayacak daha sağlam bir yer bulacağı şeylerin başında gelen makyaj malzemeleri söz konusuydu.

Issız bir ada bile olsa kurtarmaya gelecek kişilere güzel görünmek önemliydi. Fondötenler, pudralar, aydınlatıcılar, kapatıcılar, kalemler, rimeller ve rujlar... Adlarına şarkı yazılıp, mani okunası şeylerdi.

Sürekli şiş duran göz altı torbaları, gece yatarken olmayan ama sabah kalktığında gece kondu misali çenenize kondurulu veren sivilceler. Çatlayan dudaklar, dökülen kaşlar. Hepsini bir araya getirdiğinizde ve bunlara çare olacak küçük bir çanta malzeme, Su kadar gerekli, oksijen kadar olmazsa olmazdı.

"Çok haklısın deli gelin. Ben parmaklarımı saysam yine tespih çekerim ama sen onlar olmadan güzel görünemezsin." Adam haklıydı kızlar. Hepimizin önünde şapka çıkarması, saygıyla eğilmesi gerekiyordu. Bu devirde ben hiç makyaj yapmıyorum diyen insanlar bile nemlendirici krem ile yumuşacık oluyor, diş fırçalayarak doğal makyaj olan gülümsemeyi çevreye sunuyorlardı. Asude daha da hırçınlaşarak kurtuluş yolu aramaya başladı.

"Sen tespih çekmiyorsun dev. Sen tespih sallıyorsun. Ayrıca ben her halimle güzelim. Bak yüzüme hiç makyaj yok, gayet doğalım." Asude, Devrim'in elinde sürekli tespih görüyordu ama çekip çekmediğini bilmiyordu. Yüzünde bugün bir şey yoktu. Ufakta olsa kalem sürecek dahi vakti olmamıştı. Devrim onu aradığında evin işlerini yeni bitirmişti. Çanta dahi alamadan, elinde telefonla fırlayıp çıkmıştı evden.

"Hop hop... Orada dur bakalım Asude Hanım. Tespih sallanmaz çekilir. İt, çakal tespih sallar, karıya kıza laf atar. Erkek adam tespihi çeker. Otuz üçlük tespihler neden çıkmış onu da araştır öyle gel karşıma konuşalım. Bilmediğin konulara müdahil olma."

Devrim tespihleri söz konusu olduğunda sinirleniyordu. Onları canı kadar çok seviyordu. Şu zamana kadar yüz elli tane tespihi vardı ve hepsine gözü gibi bakıyordu. Onları hiç bıkmadan usanmadan temizler, bakımlarını yapar öyle saklardı. Asude de dâhil kim onlara laf ederse çekinmeden cevabını alırdı.

"Tamam ya bir şey demedim." Asude alttan almayı denedi. Eğer uzatırsa kavga ederlerdi ve giderayak bunu istemiyordu. Beklediği yerden birkaç adımla Devrim'in yakınına geldi. Tam önünde durduğunda Devrim ona bakıyor, Asude ise sadece gülümsüyordu.

Gönlünü almak için ayaklarının ucunda yükseldi ve yanağına uzandı. Dudakları tam yanağını bulmuştu ki kapının önünden bir boğaz temizleme sesi duyuldu. İşte o anda tüm dünya karardı, gök çöktü, toprak kaydı. Asude bir su damlası olup kurumuş toprağa karışmak istedi. Bir toz parçası olup, esen rüzgârla kaybolmak istedi. Süper mario oyununda gökyüzüne çıktığında aniden ortadan kaybolan merdiven olmak istedi. Rezillik diz boyuydu. Boyacı onları basmıştı. Kırk yılın başı bir şey yapacaktı ve basılmışlardı.

Devrim'in yanından nasıl uzaklaştı, karşı duvara nasıl yapıştı hatırlamıyordu. Devrim'in de ondan farkı yoktu. Esmer teni utançla kızarmış bordoya dönmüştü. Hiçbir şey belli etmemeye çalışarak adama hitaben konuştu.

"Gel Yusuf ağabey." Devrim eli ile içeriyi işaret ederken, Asude'ye bakmayı ihmal etmemişti. Kadın duvara sinmiş, ellerini yaslamış yeri seyrediyordu.

"Karar verdiniz mi rengine?" Adam ya onları görmemişti ya da görmemezlikten geliyordu. Fakat bu hareketi onların utancını geçirmiyordu. Devrim sorulan soru ile yeniden kadına baktı.

"Asude, kırmızı olacak değil mi?"

"Şey karar değiştirdim, kâğıt yapalım burayı da." Asude o an içinden geleni söylemişti. İlk başta boya olsun, desen basalım dese de, sonra düşününce her yer kâğıt olup burası boya olunca tuhaf duracaktı. En iyisi her tarafın kâğıt olmasıydı.

"Tamam, sen bilirsin. Ağabey sen kataloğu getirir misin?" Devrim için fark etmiyordu. Kâğıt olmuş, boya olmuş. O işin düğün kısmı ile ilgileniyordu. Düğünü olsun, evlensin diğer şeyler her zaman olurdu. Adam hemen kataloğu getirdiğinde Asude ve Devrim hızla göz attılar.

"Bu nasıl?" Devrim hoş görünen bir modeli kadına gösterdiğinde Asude dikkatle kâğıdı inceliyordu.

"Bunu yaptırırsak artık sefere çıkarız beraber. Ben Ceddin deden diye bağırırken, sen neslin baban diye devam edersin. Dev, bu adamlar atlı ve savaşa gidiyor gibi halleri var. Bırak bunu." Asude haklıydı. Atlı askerler koşturuyorlardı. Devrim'in hoşuna gitmişti ve hiç sakıncası yoktu. Daha fazla konuşmadan ve ağzından bir şeyler kaçırmadan susmayı denedi. Diğer modellere dikkatini vererek incelemesine devam etti.

"Bence bu olsun. Baksana açık renk ve desenleri birkaç ton koyusu. Hem ağır hem şık." Asude güzel bir desen bulmuştu. Devrim'de onu onayladığında bu sorunu da halletmişlerdi. Evden çıktıklarında saat daha erken sayılırdı. Asude arabanın kapısına asılırken Devrim etrafı kolaçan ediyordu.

"Kapıyı açsan mı artık canım?"

"Sende biraz yavaş hareket etsen deli gelin. Babanın tuvalet kapısı değil sonuçta." Devrim uzaktan kumanda ile aracın kapılarını açarken, söyleniyordu. Ona göre arabasının kapıları bir çiçeğe gösterilen ilgi ile aynı olmalıydı. Bir bebek nasıl özenle kucağa alınıyorsa arabası da öyle kullanılmalı, bir çiçek nasıl özenle koklanıyorsa aracı da aynı muameleyi görmeliydi.

"Ne var çektiysem kapısını, yerinden mi söktük? Kapıyı açmayı bilen birini bindir arabana. Sürekli arabanı benden üstün tutuyorsun canım sıkılıyor. Camını çerçevesini indirteceksin bana. Şurada azıcık ağzımızın tadı ile duralım diyorum, illa ki içine ediyorsun." Asude, adamın kurduğu cümle ile sinirlenmişti. Ona göre insanların emanetçisi oldukları mallar, kalp kıracak kadar değerli değildi.

Yaptığı hareket bilinçli bir şey değildi. Tatlı dille uyarılabilir, bir daha yapmaması tembihlenebilirdi. Daha fazla Devrim ile yüz yüze bakmak istemediği için kaldırımdan yürümeye başladı. Kimin ne söylediği, ne düşündüğü umurunda değildi.

O arabaya binmeyecekti. Bir araba kadar değerinin olmadığı bir yerde daha fazla duramazdı. Gözyaşları pınarlarında bekliyordu. Boğazına oturan büyük bir şey vardı, ağlaması için baskı kurarken; tüm bedenini yakacak kadar acı vericiydi. Sanki kelepçe ile engelleniyordu. Hıçkırığı hapis kalmıştı. Devrim'in seslenişini de umursamadı.

"Asude ne yapıyorsun?" Devrim ne olduğunu anlamamıştı. Sadece kapıyı çekme demek istemişti ama Asude bu sözüne alınmıştı. Koşarak kolundan yakaladı ve konuşmak için onu ikna etmeye çalıştı. Asude'nin yüzüne baktığı zaman gözlerinin dolduğunu gördüğünde kendisini sorgulama ihtiyacı duydu.

Biraz önce kurduğu cümlesinde sadece arabasının kapısını çekmemesini söylememişti. Bunu isteyerek yapmasa da amacı o olmasa da Asude yanlış anlamıştı.

"Seni arabanla baş başa bırakıyorum. Git sarıl, kokla, öp. Sen ona daha değerli davranırsın. İncitmezsin. Sonuçta benim babamın mal varlıkları sizinkiler kadar para etmiyor. Değeri de hak etmiyor." Asude yeniden hareketlendiğinde Devrim bu defa biraz canını acıtarak kendisine çevirdi.

"Beni biraz dinler misin?" Devrim kendisini dinlemeyen kadını sakinleştirmek için uğraşıyordu ama bunu yapması zaman alacak gibi duruyordu.

"Seni dilemek istemiyorum. Hem neden benim babamın eşyaları değersiz oluyor ya? Bana baksana sen. Benim babamın kötü tuvaletinin kapısı bile sizin paralar döküp aldığınız eşyalardan daha değerlidir be. Sen bize kurban ol." Devrim'in kolunu tutan elini savurduğunda yeniden gitmek için hazırladı ama duydukları onu olduğu yere çivilemişti.

"Sen ol de. Ben sana kurban da olurum, hayran da..." Devrim içinden geldiği gibi konuştu.

Karşısında kasırga kadar hırçın, Ankara ayazı kadar sert bir kadın duruyordu. Bakışları donuk olsa da, konuşursa o buz gibi bakışlarının alev alıp, ortalığı kasıp kavuracağını biliyordu. Asude sözlerine karşılık vermeden yürümeye devam ettiğinde Devrim onu durduramayacağını biliyordu.

Ya zor kullanacaktı ya da gitmesini seyredecekti. Asude'nin yanından gitmesini hazmedemeyerek koştu peşinden. Sokağı döndüğü anda geçti önüne. Şuan karşısında Asude değil de, Kemal ve Serkan varmış gibi düşündü. Gerekirse zor kullanacaktı.

"Şimdi benimle geliyorsun."

"Senden emir aldığımı bilmiyordum. Beni de malın gibi mi görüyorsun?"

"Beni yanlış anladın Asude. Hakaret etmek için söylemedim. O an boşluğuma denk gelen, sonunu düşünmeden kurduğum bir cümle için beni cezalandıramazsın." Asude karşısında duran adama baktı boş boş.

Şimdi onu burada bırakıp, eve gidip tepine tepine ağlayabilirdi. Son zamanlarda üzerine çöken duygusallığı son demlerine kadar kullanabilirdi. Biraz düşündü ve o sözleri tek tek Devrim'e yedirmenin planlarını kurdu.

"Ben seni cezalandırmıyorum sadece çok zoruma gitti Devrim. Biz seninle bir yuva kuracağız ama bir araba kadar gözünde değerimin olmaması..." Cümlesini devam ettiremeden dudaklarından çıkan hıçkırık ile ağlamaya başladı. Devrim ise karşısında ağlayan kadına nasıl davranacağını bilememişti. Asude ağlarken, ağlamak istemesi hissettiklerinin en basiti olabilirdi.

"Asude, ağlama güzelim. Tamam, özür dilerim yavrum. Arabalarım kurban olsun senin yoluna. Daha fazla ağlayıp cezalandırma beni." Devrim, kadına sarılıp teselli etmeye çalışırken Asude adamın göğsüne bastırdığı burnunu çekti.

"Tamam, seni cezalandırmıyorum. Bende yanlış anladım sanırım. Git getir arabayı da gidelim." Kollarını göğsünde birleştirdi ve Devrim'e arabayı işaret etti. Genç adam ise kadının ağlamayı bırakması ile gülümsedi. Alnına kondurduğu öpücük ile geri çekildi.

"Sende benle gel orada binelim."

"Tamam Devrim öyle diyorsan." Asude, adamın önünden arabanın yanına yürümeye başladı. Devrim ise kadının Sessizliği ve kabullenişi ile hem şaşkın hem mutluydu.

Arabaya bindiklerinde Asude emniyet kemerini bağladı ve hareket eden arabadan yolu seyretmeye başladı. Çeşit çeşit insanla karşılaşıyorlardı. Herkesin bir şekli, bir düzeni vardı. Benim derdim yok diyen de yalan söylerdi. Her dağın kendisine göre dumanı, her ağzında çiğneyecek muhakkak bir sakızı oluyordu. Onun da derdi, Devrim'di.

"Senin bir şeyler planlıyor olduğunu düşünürken ağlayacağını hiç düşünmemiştim. Bende öyle bir etki bırakmışsın ki hiç kırılmazsın üzülmezsin gibi geliyordu. Çok özür dilerim Asude'm." Devrim arabayı kullanırken, Asude'nin sessiz ve sakin hâli karşısında düşünmeden edemiyordu. Az önce aralarında geçen tartışma büyük depremden önce ki artçı diye düşünürken, artçılar sessizlikle son bulmuştu.

"Kanatların yoksa uçmak için, gözlerini kapat ve balonlara tutun dev." Asude'nin sözleri, Devrim'e tuhaf gelse de aslında bir anlamı vardı. İntikam almak için imkânın yoksa planlarını uygulamak için yolların seni hedefine ulaştırmasını bekle demek istiyordu. O hedefine ulaşmak için yola çıkmıştı ve hedefine ulaşmıştı.

Devrim daha fazla sorgulamadan yola devam etti. Mahalleleri ile evlerinin arasında çok mesafe yoktu. Araba ile on dakika, yürüyerek yirmi dakikada gidilip geline bilirdi. Sokağa geldiklerinde Asude arabadan konuşmadan indi. Arabanın kapısını ise Devrim'e nispet yapar gibi olanca gücü ile çarptı. Devrim bu hareketle Asude'nin sinirini çıkardığını düşünse de asıl intikamı daha sonra alacağını bilmiyordu. Eve giderken bu günü kazasız belasız atlattıkları için dua ediyordu.

Asude eve geldiğinde hızla odasına çıktı ve üzerini değiştirdi. Annesi mutfakta bir taraftan yemek yapıyor, diğer taraftan izdivaç programı izliyordu. Mutfağa girdiğinde kulağına dolan roman havası ile başladı kıvırmaya.

"Rukiş bu şarkı bana yazılmış anacım," tüm kurtlarını dökmeye niyetliydi. Keyfi yerine gelmişti.

"Asude mutfakta oynanır mı? Vallahi çarpılcan kızım." Dolmalık biberleri dolduran kadın kızına ayıplayan bakışlar atarken, hemen ekrana geri döndü.

"Kız sabahtan beri sallamadık yerleri kalmadı bunların. Sen mutfakta dinliyorsun çarpılmıyorsun da, ben oynayınca mı çarpılıyorum? Ben gidiyorum odaya. Ben yokken oynadığını da bilmiyorum sanma." Daha fazla konuşmadan çıktı mutfaktan.

Annesinin arkasından bağırdığını duymazdan geldi. Onlar evde yokken oyun havası eşliğinde kıvırıyor, aynanın karşısına geçip gerdan kırıyordu. Kendisi yaparken sorun olmuyordu, Asude yapınca günah oluyordu. Sinirlerini bozmayı başarıyorlardı.

Odasına çıkmadan önce kilere uğradı. Dolaba koyduğu meyve suyu ve bisküvilerden bir paketi de yanına aldığında odasına çekilmek için hazırdı. İlk başta aşağıda duyduğu müziği bilgisayarda aradı ve buldu. Onu hazır hale getirdiğinde komodine koyduğu telefonu eline aldı.

Devrim'i aradığında bir mühlet açmasını bekledi. Asude kendisini kötü, uyanık, çirkef biri olarak asla görmüyordu. O herkes gibi haklı olduğu anlarda hakkını arıyor, kim suçlu ise ona haddini bildiriyordu. Kendisine göre o dünyalar iyisiydi.

"Efendim Asude? Bir şey mi oldu?" Devrim eve geldiğinde bahçede oturan annesinin yanına kurulmuş, onunla sohbet ediyordu. Düğün telaşı anneleri de sarmıştı ve onlar daha heyecanlı gibi görünüyordu. Hazırlıklar hakkında bildi verdiği sırada Asude'nin araması ile annesinin yanından kalktı. Biraz uzaklaşmıştı ki, Asude'nin sorusuna karşılık şen şakrak gelen sesini dinledi. Aralarında olan sorunu sürdürmesinden korkmuştu ama korktuğu başına gelmemişti.

"Sabah erkenden gel de diğer eksiklere bakalım. Daha sonra da gelinlik için çarşıya gidelim. Hepsini bir güne sıkıştırmayalım. Bak erkenden gel ama!"

"Tamam, dokuz gibi çıkarız."

"Tamam. Hadi görüşürüz." Asude işini garantiye aldığında iyice keyiflenmişti. Hemen hazırladığı müziği açtı ve kalan kurtlarını da döktü.

Akşama kadar Esma ile konuşmuş, bilgisayardan açtığı filmleri izlemiş vaktini geçirmişti. Bu sıralar annesi ona iş yaptırmıyor, son zamanlarını keyifle geçirmesini istiyor gibiydi. Asude rahat edemediği için kadınla kavga ediyor yine bir şeyler yapıyordu.

Yemeği yedikten sonra annesi eline aldığı havlularla komşuları olan Şükriye'ye gitmişti. Asude ise önce mutfağı toparlamış, daha sonra babasına kahve yaparak zaman geçirmişti.

"Bitti mi kızım kâğıt işi?" Yaşlı adam elinde keyif kahvesi, kızı ile sohbet ederken onun bu evdeki son günleri olduğunu biliyordu. Son yavrusu da kısa bir süre sonra hayırlısı ile evinden gidecekti.

Evlat sahibi olan herkesin gurur kaynağıydı. Daha önce üç defa bu gururu yaşamış olan adam son kızını da gelin edecek olmanın hüznünü yaşıyordu. Pek belli etmese de Asude'yi her gördüğünde dudakları titriyor, yüreğinden bir şeyler kopup gidiyordu. Asude onun eli ayağıydı. Asude dediğinde, babam diye sarılan, uyuduğunda üzerini sormadan örten, acıktım demeden açlığını bilen tek evladıydı. Şimdi gözünden sakındığı kızı yuvasını kuracaktı.

"Yarın biter büyük ihtimalle babam."

"Benim yapacağım bir şey olursa söyle kızım."

"Sen daha ne yapacaksın babam? Allah razı olsun, sen benim arkamda dur yeter." Asude hüzünlenerek elinde duran fincanı sehpaya bırakarak babasının yanına geldi. Önünde diz çöktü ve dizine kafasını koydu.

Babasının yanağına koyduğu elini alarak içlerini öptü. Gözleri dolu dolu olmuştu ikisinin de. Dokunsalar ağlayacak kıvama geldiklerinde Mehmet Bey ağlamamak için ayaklandı.

"Ben her zaman senin arkandayım kızım. Ne olursa olsun. Şimdi gideyim kahveye. Bakamaz çocuk, karıştırır." Asude babasının bilerek uzaklaştığını anladığı için ses çıkarmadı. Uzanıp babasının yanaklarını bolca öptü. Onu yolcu etikten sonra saatin geçmesi için evde oyalandı.

***

Saat, gece 01:23 civarında annesi ve babası yatmış, ortalıktan el ayak kesilmişti. Ses çıkarmamaya özen göstererek dolabından aldığı siyah uzun, kapüşonlu hırkayı üzerine geçirdi. Şapkasını tedbir amaçlı kafasına taktı. Masanın üzerine hazırladığı kâğıdı da hırkasının cebine sıkıştırdı.

Evin anahtarını da ses çıkarmaması için tek olacak şekilde ayarlamıştı, onu da cebine attığında hazırdı. Hızla evden çıktı ve ses çıkarmadan dış kapıyı örttü.

Kapının kenarına hazırladığı büyük sopayı sokak köpeklerinden ve diğer tehlikelerden korunmak için eline aldı. Hızlı ve seri adımlarla bahçeden çıktığında, gece vakti iş çeviriyor olmanın heyecanı ve korkusu ile etrafı süzdü. Birçok kişi uyumuş görünüyordu ama karşı komşuları hâlâ ayaktaydı. Salonunun ışığı yanıyordu ve Asude en çok o kadının kendisini görmesinden korkuyordu. Eve dönerken arka sokaktan gelmeyi aklına kazıyarak seri adımlarla yürümeye başladı.

Kısa bir süre sonra Devrim'in evinin önüne geldiğinde onların komşuları erken vakitte yatağa girmiş görünüyordu. Tedbir amaçlı etrafı izledi, kimsenin olmadığına kanaat getirdiğinde elinde duran sopayı arabaya yaslayarak yere eğildi. Güneşi hapseden ve gece sıcağını dışa vuran asfaltın üzerinde aradığı ufak taşları hemen buldu. Yerde emekleyerek arabanın lastiklerine yaklaştı.

Sağ arka tarafta kalan lastiğin sibobunu açtı ve küçük taşı yerleştirdi. Orada işi bittiğinde sol ön lastiğe yöneldi. Diğerinin havası inerken taşı sibobun içine yerleştirdi ve beklemeye başladı. Kısa bir süre sonra gözle görülür derecede çökme olunca cebinde getirdiği kâğıdı arabanın sileceğine yerleştirdi.

Şimdi keyfi yerine iyice gelmişti. Eline aldığı sopa ile geldiği yere yöneldi. Arka sokaklarına geldiğinde eve girecekti ki birkaç tane sokak köpeğini kendisine doğru gelirken gördü. Aralarında geçen kısa bir bakışmanın ardından onun korktuğunu anlamış olacaklar ki koşmaya başladılar.

Asude tahta kapıyı nasıl açtı, kendisini içeriye nasıl attı hatırlamıyordu. Şuan tek duyduğu kalbinin sesi ve hemen arkasında duran kapının önünden gelen havlama sesiydi. Annesi kalkmadan içeriye geçmesi gerekiyordu.

Kapıyı iyice kilitledikten sonra eve koştu. Bu gece baya olaylı geçmişti. Kimseyi uyandırmadan eve girdi. Artık huzurlu bir uykuya teslim olursa daha iyi olacaktı. Sabaha güzel uyanabilirdi.

Sabahın erken saatinde uyanan adam kahvaltı yapmak için yerinden kalktı. Gece sokak köpeklerinin sesine birkaç defa uyanmış, camdan onları uzaklaştırmak için bağırmıştı. Bölünen uykusu ile huzursuz olsa da hemen uykusuna dönmüştü. Banyoda yüzünü yıkadıktan sonra üzerini değişirdi ve masaya oturdu.

"Günaydın anne," ev hazırlıkları olduğu için babası ona izin vermişti. Bu nedenle yorgunluğunu atmak için biraz uyumaya hakkı olduğunu düşünüyordu.

"Günaydın aslan oğlum. Hadi bakalım yap kahvaltını." Emine Hanım düğün çarşısına çıkmak istese de Devrim onu katı bir dille uyarmıştı. Asude ve Devrim kendi ihtiyaçları olanı alabilecek yaştalardı. Onlar kendi ihtiyaçlarını alırken, anneleri de kendi istediklerini alabilirlerdi. Bu sebepten düğün için gerekli olan malzemeleri tedarik etmek, hazırlıkları bitirmekte onlara kalmıştı.

"Mobilyaları hallettiniz mi oğlum?" Çayını yudumlayan kadın merakla sordu oğluna. Son evladı damat olacaktı ve evden gidecekti.

Düğün dendiği zaman evinden ayrılan geline ve gelinin annesinin yaşayacağı hüzne üzülürdü herkes ama kız annesi ne çekiyorsa, erkek annesi de aynısını yaşıyordu. Onun da oğlu evden ayrılıyordu. Her sabah kalktığı yatağı boşalıyordu. Masada oturduğu sandalye boş kalıyordu. Nefesi gidiyordu...

"Mobilyaları seçtik bizim atölyede hazırlanıyor. Düğüne yakın hazır olur. Beyaz eşyaları da katalogdan seçip fabrikadan isteteceğim. Bize kalan halılar ve avizeler. Onlara da bugün bakacağız. Asude'nin ailesinin alacakları varmış. Onlara da beraber bakacağız. Mutfak eşyası ve daha ne var bilmiyorum."

Devrim hızlı hareket etmeye özen gösterirken masada ne varsa hepsini ağzına tıkıyordu. Ağzının dolu olmasından kaynaklı boğuk çıkan sesi ile annesine yaptığı açıklama pek iç açıcı görünmese de, Emine Hanım anlamış görünüyordu.

"Tamam oğlum, biz konuştuk Rukiye ile biliyorum ben." Anneler ne alınacağı hakkında konuşup, anlaşmışlardı. Erkek tarafı büyük eşyaları alırken, kız tarafı daha ufak görünen eşyaları alacaktı. Mutfak araç ve gereçleri onlara aitti. Asude annesinden yün yatak istemediği için mekân yatağını da onlar alacaklardı. Tencereler, tavalar, porselen takımları, ütüler ve daha akla gelmeyen tüm ihtiyaçlar imkân dâhilinde tedarik edilecekti.

"Siz de anlaştıysanız, o halde bana müsaade. Gelinini bekletmeyeyim." Devrim bardağında kalan çayını da kafasına dikti ve masadan kalktı.

Annesi onu uğurlamak için peşinden gelmek istese de buna engel olarak çıktı evden.

Arabasının yanına geldiğinde şoför kapısını açtı, iç gözünden aldığı süngerle ayakkabısını silmek için eğildiğinde lastiğin havasının indiğini gördü. Hızla süngeri yere fırlattı ve lastiğe baktı. Büyük bir kesik, patlak beklerken umduğu gibi olmamıştı. Diğer tarafları da dolandığında birbirine paralel olan lastiklerin havasının inmiş olması tuhafına gitti.

Elleri belinde beklerken sileceklerde gördüğü katlanmış kâğıtla aklı başına geldi. Hızla kâğıdı okumaya koştu. Özenle katlanmış kâğıtta gördükleri uyumaktan kapanmış, şiş gözlerini sonuna kadar açmaya yetmişti.

Biliyorsun ki ben kıskanç bir insanım dev. Seni arabandan kıskanıyor olmam benim hatam değil, senin ona benden çok değer veriyor olman. Kalbinin yalnızca bana ait olması tek dileğim. Benden başka bir varlığa değer verirken iki defa düşünmeni tavsiye ederim.

İmza

Çok sevgili nişanlın Asude KOÇ

BÖLÜM SONU...

Sınır geçildikten sonra bölüm gelecek, Instagram'dan gelecek bölümlerin alıntılarına ulaşabilirsiniz.

INSTAGRAM: hko_hikayeleri & haticekubraozcanart
WATTPAD: haticekubraozcan

Continue Reading

You'll Also Like

187K 8.5K 40
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?
1M 66.3K 77
~ Aşk, masumiyetini kirleten kan lekesini affetmedi. ~ Her yer kapkaranlık olduğunda hesaplamayı beceremediğim bir süre boyunca karanlıkta tutsak kal...
133K 16.8K 56
Yunanlı güzel Elissa, tatil için geldiği Bodrum'da gönlünü balıkçı çocuğu Kerem'e kaptırır. Modern Aslı&Kerem efsanesi tadındaki çokça romantik bu hi...
195K 17.5K 26
İnsan gördüğüne mi aşık olur, hissettiğine mi? Kader mahkumu olan Musa evvelden beri aşık olduğu Yüsra'dan mektup aldığında, hayata küsmek üzeredir...