killer melody » ji min ✅

By alliekookie

250K 24.2K 18K

"Güneşin doğuşunun güzelliğinden bahsediyordu hayranlıkla,ayın batışını farketmeden." dollyjim'e ithaflarımla... More

first »1
no,i'm insane» 2
my little girl» 3
you are my dead captive» 4
lion house» 5
in my trouble» 6
smoke» 7
steal my soul» 8
surprise dinner» 9
sorry,i was late» 10
cold moon» 11
orange» 12
he lied to us» 13
the truth,the sun» 14
october 12» 15
the day» 16
fifteen singers.
hoeryong» 17
love is pain» 18
u are my once in a lifetime» 19
letter from 2021 Oct 13» 20
dream» 21
shameless» 22
breath» 23
serenity» 24
snowdrop» 25
despair» 26
don't cry,i'm sorry» 28
assembly» 29
final» december 31,2021
thanks for everything.

darkness bye» 27

4.5K 676 378
By alliekookie

"İnsanlar kelimelerle yaşar,ruha yapıştırılan bir kelime,aslında o insanın nefesinin yansımasıdır."

Toy zihnimin hiçbir zaman anlama kavuşturamadığı bu cümle,tüm gerçekliğiyle gözeneklerimde bir acı olarak yer buluyordu.

Üzgün,mutlu,sinirli,bıkkın,zavallı,kilolu,fedakar insan.

Bizler,bir kelimenin bütün hayatımıza hükmetmesine engel olamayacak kadar zavallıydık.

Damağımıza yapışan tadına bakmadan acımasızca savuruyor,mayasının katılığını kontrol etmeden,zehirini püskürtüyorduk.

Kelimelerin bir ağırlığı yoktu belki de fakat bizler,bir kalbi kıracak kadar güçlü olduğunu unutacak kadar zavallıydık.

Her zaman bu mağlubiyete boyun eğip,hepimizin özel bir kelimesi olduğuna,bu sayede hayatımızın ulu kapısının aralandığına inanırdım ben.

Benim hayat kapımı aralayan anahtar kelimem,karanlıktı.

Karanlık.

Işığı olmayan,her yeri ya da bir bölümü ışıktan yoksun olan.

Hiç ışık alamama,ışık bulunmama ya da olmama durumu.

Karanlık; iki dudağımın arasında bıçak bellemiş dilin akıttığı kanlı,kulağımın pasına sinen,fakat ilk telaffuz edildiğinde tüylerimi siyahına titreten boğucu kelime.

Hayatım,karanlıktı.

Ne zaman bir çıkış yoluna ulaştığımı düşünsem,o ışığın yanıltıcı cennetine yeniliyordum.Gözlerim sadece o ışık için kör olurken,önümdeki cehennem çukuruna hayasızca düşüyor,bedenime karanlığın bulaşmasına engel olamıyordum.

Ruhum,karanlıktı.

Tohumunu umutsuzluğa boyayan,yardım çığlıkları atan siyah güllerimin,içimde haklı davasını savunarak yanmaya devam eden ölümcül alev yüzünden solmasına engel olamıyordum.

Etrafımdaki insanlar,karanlıktı.

Vücuduna işleyen morluklar ve kırmızılıklara rağmen Yeon Ai,karanlıktı.

Ruhunu siper etmesine rağmen,içindeki sevgisizlikle büyümüş nara tufanının,ateşini söndürmesine engel olamayan Jeon Jung Kook,karanlıktı.

Herbir saç telini kireç rengine boyamış acının,çökmüş teninde yeni bir kahve leke oluşturmasına rağmen babam,karanlıktı.

Gözbebeklerindeki kutsanmış yıldızlara rağmen,dolgun dudakları arasından günahkar nefesini üfleyen Park Ji Min,karanlıktı.

Soğuktan çatlamış ellerimi sıkıca kavrayan,her ten temasında cennetin kucağına düşmeme neden olan Park Ji Min,zifiri gökyüzünde aldanıcı ışığını,evrene sunan fakat her zaman bir parçasını saklayan dolunay gibi,karanlıktı.

Hararetli nefeslerimiz,azrailini peşimize takmış Hoeryong'un geniş arazisi içinde yankılanırken bacaklarım,usulca koyu kahve dalları örten kar taneleri kadar titrekti.Her saniye hızını arttıran kar yağışı,karanlık ruhlarımızı beyazına boyuyor,acımasızca yeni bir engelini daha önümüze koymakta gecikmiyordu.

Omurgamın,boyun bölgemden bel bölgeme kadar yaptığı acı fetih koşmamı engellemeye başlamıştı.Canım fazlasıyla yanıyor,ölecekmiş gibi hissediyordum.

Gözlerimden süzülmeye başlayan isyankar gözyaşları önümü görmeme biraz daha engel olurken,Ji Min'in elini sıkıca kavradım.Kenetlenmiş parmaklarımızın arasına sıkışmaya çalışan kar taneleri soluk tenimi okşuyor,masumluğunu bize kanıtlamak istermişçesine,siyah gökyüzünden muzurca saçlarımıza dökülüyordu.Eğer normal şartlar altında olsaydık,bu anı ruhuma çerçeveleyebilir,bir daha yerinden edilmemek üzere,baş köşeme asabilirdim.

Fakat,yapamıyordum.

Gücümü yitirmeye,hatta Ji Min'e koşması konusunda fazlasıyla yük olmaya başlamıştım.Sırtındaki ağır siyah çantanın üzerine bedenim için destek sağlamaya çalışması hızlı koşmasına engel oluyordu.Bizden birkaç metre ilerideki Yeon Ai,Jung Kook ve babamın endişeli suratlarını bulanık da olsa görebiliyordum.

Hoeryong'da çalan siren seslerine karışmış adımlar her saniye bize biraz daha yaklaşıyordu.Gökyüzüne dokunmak için çırpınan büyük ağaçların arasından parıldayan meşaleler saçtıkları alevlerle ruhumu yakıp geçiyordu.

"Ji Min biraz daha hızlı olmalısınız!"

Babamın tedirgin sesi geniş ormanda yankı bulduğunda,kendimi biraz daha zorladım.Hayır,biraz bu acının yanında fazlasıyla küçük kalıyordu.Kendimi zorladım,ölecekmiş gibi zorladım.

Sinirlerimin sıkıştığını,bedenime baskı yapan kaslarımdan anlayabiliyordum.Kemiklerim bir bıçak gibi sırtıma saplanıp duruyordu.Eğer biraz daha böyle koşmaya devam edersem,uzun bir süre daha ayağa kalkamayacağımın sinyallerini alabiliyordum.

Fakat eğer koşmazsam da,o ölüm çukuruna geri döneceğimin,hatta Jung Kook'un ölüp,babamın Güney Kore'ye teslim edilebileceğinin de gayet bilincindeydim.

Ji Min ile gözlerimiz bir anlığına kar tanelerinin örtündüğü o zaman diliminde buluştuğunda,irislerine yerleşmiş soğuk ifadenin bedenimi titretmesine engel olamamıştım.

Hiçbir aksilik çıkmamasını,hatta bizi gözden kaçırmalarını dileme acizliğinde bulunmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu.

"Yun Hwa,dayanmalısın."

Ji Min hırıltılı nefes alışverişi arasından mırıldanırken,dayanma eşiğimin altında kaldığımı artık hissedebiliyordum.Bedenim titriyordu ve ben,kendime artık o gücü göremiyordum.

"B-ben dayanamıyorum."

Gözpınarlarım sonuna kadar açıldığında,dizkapaklarımın üzerine düşmem kaçınılmaz olmuştu.

Hayat şartları yine beni es geçmemişti.

Umudum beni kandırıp,hayal diyarlarında uçururken,yere çakılma ihtimalimi göremeyecek kadar kör olmuştum.

Sırtım soğuk zeminle buluştuğunda,üzerimdeki Ji Min'e ait ceketin içinden eriyip geçen kar tanelerini hissetmemle hafifçe irkildim.Sadece gözlerimi kapatıp uyumak,belki de ölmek istiyordum.

Kirpiklerim hala titrerken,bir elimin hala Ji Min ile kenetli olduğunu farketmem zaman almıştı.İleriden Yeon Ai'nin endişe dolu nidalarını,Jung Kook'un bize bağırarak koştuğunu duyabiliyordum.

Yüzüme süzülen kar taneleri gözlerimi kırpıştırmama neden olduğunda bedenimin zeminden ayrıldığını hissetmemle göz kapaklarımı yeniden araladım.

Çakıldığım zeminden tamamen bağımsız bir şekilde Ji Min'in sırtında duruyordum ve bu benim biraz daha kendimden nefret etmeme neden olmuştu.

"Ç-çok özür d-dilerim."

Soğuktan zangırdayan dişlerim konuşmamı zorlaştırdığında,ağlamaktan boğazıma tünel kazımış hıçkırıklarımı tutmakta zorlanıyordum.Belki de Hoeryong'da kalmalı,diğerlerinin kaçmasına izin vermeliydim.

"H-her şey b-benim yüzümden."

Gözyaşlarım Ji Min'in ince kazağında yol izlerken,sallanan elimde hissettiğim sıcaklıkla kafamı yan tarafa doğru çevirdim.

"Hiçbir şey senin suçun değil."

Jung Kook,minnet dolu sesiyle konuştuktan sonra çantayı sırtlayıp Ji Min'e endişeli bir bakış fırlattı ve ileride bekleyen Yeon Ai'ye doğru koşmaya başladı.

Gözlerim Ji Min'in açık boynu ve önümüzdeki üç beden arasında gidip gelirken,damarlarıma onlarca tüp acı enjekte ediliyor gibi hissediyordum.

Önü açık bir yolda gelişigüzel konulmuş bir taştan farksızdım.Kendime bir faydam yokken,bir de üzerine başkalarına zorluk çıkarıyordum.

"Ji Min,bana kızgın mısın?"

Soluk tenimden süzülen gözyaşlarım,Ji Min'in ıslak kazağında yer bulurken Ji Min sırtında beni bir kere zıplattı.

"Bacaklarını sıktığımı hissedemiyor musun?"

Bakışlarım yavaşça bacaklarıma gittiğinde,Ji Min'in tırnaklarını geçirdiğini henüz yeni farketmiştim.

Bacaklarım,yok gibiydi.

Nefesimi tutup sarkan ellerimi yumruk yapıp bacaklarıma vurduğumda acı gerçekle bir kez daha yüzleşmiştim.Sakat kalma ihtimalimi her zaman göz önünde bulundurmama rağmen,en zorlu anda bununla yüzleşmek beklenmedik olmuştu.

"Hissedemiyorum."

En az parçalanmış bir cam kadar kırılgan olan sesimle kulağını fısıldadığımda Ji Min,kollarımdan tutarak beni ters çevirdi.Arkadan karnına sabitlenmiş bacaklarım şuan beline sabitlenmişti ve ılık nefesini boynumda hissedebiliyordum.

"Yun Hwa,bana kızgın mısın?" Ji Min ellerini belime sabitleyip gözlerini her saniye biraz daha yaklaştığımız elektrik tellerinden ayırmadan sordu. "Ya da,bana kızacak mısın?"

Kar taneleri kirpiklerim üzerine örtünürken bir yandan da sorduğu soruyu idrak etmeye çalışıyordum.Ona kızgın olmadığını,ya da hiçbir zaman kızgın olamayacağımı biliyordu.

"Ne ima etmeye çalışıyorsun?" Merakla ona baktığımda,vücudumun bir anlığına karıncalandığını hissettim.Dudaklarından dökülecek her bir olumsuz kelime,ruhuma yeni bir darbe yapacak gibiydi.

"Ji Min,yokuşa çıkarken bir tümsek var dikkat et!"

Yeon Ai'nin sesi aramızdaki sessizliği bozduğunda kafamı geriye doğru çevirdim.Elektrik tellerinin oraya gelerek büyük bir şeyi başarmış olabilirdik fakat önemli olan akımdan çarpılmayıp nasıl Hoeryong'dan çıkacağımızdı.

Sonunda elektrik tellerinin önünde durduğumuzda Ji Min,beni indirip yere oturmamı sağladı ve Hoeryong hapishane binasına bir bakış attı.

"15 dakika içinde burada olurlar.Joon Hyun amca,sırt çantasını ön tarafınıza gelecek şekilde takın.İlk sizin geçmeniz,en iyisi."

Jung Kook sırtına taktığı çantayı çıkarmak için bir hamlede bulunurken babam,elini kaldırıp durması için bir komut verdi.

"Yun Hwa geçmeden geçmeyeceğim.Jung Kook ve Yeon Ai,ilk siz atlayın."

Jung Kook onayını almak için göz ucuyla Ji Min'e baktıktan sonra Yeon Ai'nin önünde eğildi.Avuç içlerini ıslak zemine sürtüyor,bir yandan da ritmik hareketlerle boynunu oynatıyordu.

"Sırtıma bin."

Yeon Ai itiraz etmek için bir hamlede bulunmak istese de Jung Kook,bunu göz ardı ederek bacaklarını beline sabitledi ve kollarından tutarak sırtına bindirdi.

Yüzümdeki engelleyemediğim tebessümle Ji Min'e baktığımda kendi kendine hoşnutça mırıldandığını duyabiliyordum.

"O zaman,başlayalım."

Jung Kook derin bir nefes alarak bir bacağını kaldırdı ve ellerini demirlere sabitledi.Çok geçmeden dudaklarından dökülen acı dolu feryat,geniş ormanda yankılanmaya başlamıştı.Endişeyle doğrulmaya çalışırken Jung Kook dudaklarını ısırdı,hayasızca sağ bacağıyla bedenini biraz daha yukarı kaldırdı.Sadece üç metrelik uzunluk olmasına rağmen,bir gökdelenin tepesine tırmanmaya eş değer bir yorgunluk veriyor olmalıydı.

Yanak içlerimi ısırıp,bir an önce yaşadıkları işkencenin bitmesini beklerken görüş açımda oluşan lekelerle gözlerimi kırpıştırmaya başladım.Siyah benekler gördüklerimi istila ediyor,net ekranımı hızla bulanıklaştırıyordu.

Endişeyle yutkunup bir süre gözlerimi ovaladığımda eski halime dönmemle derin bir nefes almıştım fakat bu çok kısa sürmüştü.

Felç belirtileri göstermeye başlamıştım.

Bacaklarımı hissetmiyor,sırtımın bir bez bebek gibi eğri büğrü olduğunu farkedebiliyordum.Bütün bu olanlar yetmezmiş gibi görme yetim işlevini kaybetmeye başlamıştı.

Zavallıydım.

Sadece,insanlara yük olan bir zavallıydım.

"Ji Min,sıra sizde.Yaklaşmaya başladılar,hızlı olmanız gerekiyor."

Babamın gür sesini duyduğumda kafamı kaldırıp tellerin arka tarafına bir bakış fırlattım.

Başarmışlardı.

Jung Kook yerde uzanıp nefes alışverişini düzene sokmaya çalışırken Yeon Ai de başında destek olmak için bekliyordu.

"Hazır mısın?"

Ji Min kalkmam için bir elini uzattığında sesindeki soğukluğu umursamamaya çalışarak,önüne astığı çantadan destek aldım.Aramızda oluşan tuhaf duvarı,bir türlü aşamıyor,ona ulaşamıyordum.

"Hyung,çabuk olun."

Ji Min beni sırtına alıp,elektrikli tellerden çıkarken Jung Kook'un tedirginlik dolu sesini algılayabiliyordum.

"Özür dilerim."

Hıçkırıklarım arasından kaçıp durmadan kendini tekrarlayan iki acı dolu kelime,Ji Min'in feryat dolu sesine karışırken elimden hiçbir şey gelmemesi bana fazlasıyla acı veriyordu.

"Bir daha özür dilersen,seni öperim."

Ji Min hırıltılı nefesiyle mırıldanırken,duyduğum silah sesleriyle boğazıma kadar saplanmış bir şarapnel parçasını hissetmiştim.

"E-etrafımızı sardılar."

Yeon Ai'nin korkuyla harmanlanmış sesi arkama bakmama neden olduğunda,birkaç metre ileride park edilmiş Hoeryong araçlarını görmemle boğazımdan bir inilti yükseldi.

"Ji Min,buraya doğru koşuyorlar."

Ji Min duyduğu koşma sesleriyle hızla telin arka tarafına geçerken bir el patlayan silah sesiyle,onun acı dolu sesini duymam bir oldu.

Dehşetle açılmış gözlerim,kolundaki tılsımlı koyu yaraya gittiğinde,şekeri elinden alınmış küçük bir çocuk gibi ağlamaktan başka bir şey yapamıyordum.

Ji Min'in kolundan hızla damlayan kan damlaları beyaz kar tanelerini kırmızıya boyarken,dengemizi kaybedip tellerden yuvarlanmamız kaçınılmaz olmuştu.

Keskin teller,vücudumuza yeni bir fırça vurduğunda,ani bir refleksle Ji Min'in kafasını kollarım arasına aldım ve zemine çakılacağımız an için hızla gözlerimi kapadım.

Aşağıdan Yeon Ai ve Jung Kook'un bağırışlarını bir uğultu gibi duyabiliyordum.

Birkaç saniye geçmeden sırtımda hissettiğim derin acıyla haykırırken Ji Min'in üzerime düşmesiyle nefes alışverişimin kesikleşmeye başlamıştı.

Yaşarken ölümün ne demek olduğunu,acıyla bedenime çarpan ruhumun şaha kalkmasından anlayabiliyordum.

"Öl-ölmek i-istiyorum."

Nefes verişim arasına sıkıştırdığım kelimeler,soğuk rüzgârın kasvetine mağdur olurken Ji Min'in kısık sesini duymuştum.

"Neden ölmek istiyorsun?"

Bedenini üzerimden kaldırıp bacakları üzerinde doğrulduğunda acizce fısıldamıştım.

"Çünkü artık mutlu olmak istiyorum."

Ji Min sağlam olan kolunu boynuma atıp zeminle olan bütünleşmemi sona erdirdiğinde üst üste gökyüzünde yer bulan beş silah sesiyle Jung Kook'un dudaklarından bir bağırış yükseldi.

"Joon Hyun amca!"

Zihnim,önünü kesen sis bulutunu sonunda atlatıp kendine geldiğinde,babamın yerde yatan cansız bedenine ellerimi zeminde sürterek ulaşmaya çalıştım.

Telin diğer ucunda kalan bedeni,delik deşik edilirken gözlerimi kırpamayacak kadar acı çekiyordum.

Bedenim bu ağırlığa dayanamayıp yeniden yere çakıldığında gözlerim acıyla kapandı.

Hoeryong benden bir can almıştı,

Ve ben bununla yetineceğini zannederek sadece yanılıyordum.

-

Bir haftada iki bölüm atarak,yine çılgınlıklar yapıyorum.

Oy sınırı; +140 vote.

Bana başka çare bırakmadınız,sorreh.
























Continue Reading

You'll Also Like

151K 15.5K 29
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
22.7K 2.2K 15
hobitopia (isim): Sadece Jung Hoseok ile baş başa kaldığımız bir dünya.
17.1K 577 54
Arkadaşlıktan doğan bir sevgiydi onlarınki . Kurtarıcılıktan maceraya yan yana omuz omuza peki birden bu takım bozulursa . İŞTE REGAL AKADEMİ'NİN 3...
11.6K 941 20
{TAMAMLANDI} (Şarkı serisi 2) xxljhxx: Kız arkadaşından ayrıl. çünkü sıkıldım.