AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

By haticekubraozcan

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... More

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU
DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN
DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -30. BÖLÜM: BERDEL
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ

50.5K 2.6K 550
By haticekubraozcan

Yorum sınırı; 450.

Medya: Bölümden bir alıntı.

Keyifli okumalar...

11. BÖLÜM: İÇ GÜVEYİ

"Körle yatan şaşı kalkar,
diye boşuna dememişler meğer..."

"Senden onu beklerim Asude." Devrim, hemen önünde duran kadının gözlerinde gördüğü tehdidi, sesinden gelen soğuk havayı hissediyordu. Kısılmış gözleri kendi gözlerine kenetlenmişken Asude birden tek gözünü kırptı ve gülümsemeye başladı.

"Tabii sen beni aldatmazsın orası ayrı," yeniden kalan işine döndüğünde Devrim söyleyecek bir şey bulamamıştı. Asude elbiselerini yerleştirmek için uğraşırken o da daha fazla boş oturmak istemedi. Hemen yerde duran pantolonları eline aldı ve katlamaya başladı. Birkaç gömleği de yatağın üzerinde duran askılığa astı ardından Asude'ye uzattı.

"Bu pantolon böyle katlanır mı? Çizgileri kaymış. Al düzelt bunu." Devrim kafasına fırlatılan pantolonun izin verdiği kadarı ile baktı kadına. Ona yardım etmesine sevinmiyordu da daha işini beğenmiyordu. Sinirle tepesinden sarkan pantolonu eline aldı ve kadının burnunun dibine kadar geldi. Pantolonu Asude'nin gözlerinin içine bakarak tam karnına gelecek derecede fırlattı.

"Çok biliyorsan kendin katla. Akşam yemekten sonra gelirim eve bakmaya gideriz." Artık dükkâna geçmesi gerekiyordu. Asude anlamadan burnuna bir öpücük kondurdu ve kapıya yöneldi. Öpücüğü şuan için önemsemeyen kadın, karnına yediği pantolonun siniri ile bağırıyordu.

"Geleceğimi kim söylediyse, onunla bakmaya git evine." Asude adamın kendisine yalvaracağını düşünüyordu ama yanılıyordu. Biraz önce ona yardım etmesi hoşuna gitmişti ve devam etmesini istiyordu. Devrim ise onu yine yanıltarak yarı yolda bırakınca eski kızgınlığı depreşmiş, inada bindirmişti.

"Benim için hiç fark etmez. Sen eve bakmaya gelmiyorsan eğer, bizde annemlerle beraber kalırız. Benim ekonomim zorlanmaz, ekmek annemden, su babamdan geçinir gideriz." Devrim'in sözlerinden sonra Asude ne diyeceğini bilemese de kuyruğu dik tutma derdindeydi.

"Sana sorun değilse bana hiç değil. Yaşar giderim kayınvalideciğimle." Devrim son defa baktı kadına. Yüz ifadesi ciddi olduğunu gösterse de içinden ona saydırdığını biliyordu. Ellerini cebine yerleştirdi, omuzlarını dik tuttu. Uzun kirpiklerinin arasından süzdü Asude'yi.

"Tamam o zaman. Bir ara yatak odası takımını kararlaştıralım, atölyede hazırlansın. Bizde o sırada nikâh işlemlerini halledelim." Asude konuşmadan kafasını salladı.

Devrim daha fazla beklemeden çıktı odadan. Merdivenleri inerken Asude'nin ne zaman peşinden geleceği hakkında fikir üretiyordu. Biliyordu ki Asude hükmetmeyi her şeyden çok seviyordu. Bunun içinde kayınvalidesi ile bir arada olursa asla yapamazdı. Evden çıkmadan önce mutfağa geçti ve mutfak kapısını kilitledi. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi önce arka bahçeye geçti, pencerenin önüne uzattığı merdiveni yere indirdi. Elinden gelen imkânlarla Asude'yi güvene aldıktan sonra geldiği gibi bahçeden çıktı.

Odanın içinde mekik dokuyan Asude nasıl böyle bir hataya düştüğünü anlayamıyordu. Ağzından çıkan sözler onu tongaya düşürmüştü. Kayınvalidesi ile oturması sorun değildi. Aksine ona yararı bile dokunurdu ama Asude kendisinden korkuyordu. Dili durmazdı, sözü bitmezdi. Ona sus denilse, daha çok konuşurdu. Gel denildiğinde gitmez, koş denildiğinde emeklerdi. O tersti ve asla yapamazdı.

İçine düşen sıkıntı ile elleri belinde bekledi bir mühlet. Bu dili daima başına bela olmuştu ve olmaya da devam edecek gibi görünüyordu. Daha fazla oyalanmadan odasından çıktı, mutfağa geçti. Annesi de evden çıkmayı bekliyor gibiydi. Bir defa eşikten çıktığında eve geri getirmek güç oluyordu. Mutfak önlüğünü çekti üzerine. Dolabın kapaklarını açtı. Buzluk kısmında duran bir paket bezelyeyi, daha önceden doğranmış etleri aldı. Fazla oyalanmadan yemeği ocağa koydu.

"Şeytan diyor otur beraber. Gerisini o düşünsün." Bir taraftan çorba için soğan doğruyor, diğer taraftan kendi kendine söyleniyordu. O düşünceleri ile kavga etmiyordu. Onun yerine direk kendisi ile fikir alışverişinde bulunuyordu.

"Ama adama göre ne var? Sabah çıkacak, akşam gelip uyuyacak. Yok, olmaz öyle." Bu şekilde kendi kendine söylenerek yemekleri hazırladı. Babasının gelmesine daha vakit vardı, annesi bile yeni gelmiş, hiç yanına uğramadan odasına geçmişti. Oturduğu koltukta bacak bacak üzerinde televizyon izlerken aklı hâlâ nasıl vazgeçtiğini söylemekteydi.

"Kız Asude, bak bana..." İçeriden seslenen annesine bakmak için oturduğu yerden kalktı. Ayağının altına yumurta koysan kırılmayacak bir ağırlıkta ilerledi. Kapının pervazından annesine baktığında kadın odasındaki sandığı açmış, etrafa dağılan dantellerin içinde kaybolmuş gibi görünüyordu.

"Ne oldu yine, yuva çevirmişsin kendine?" Bulunduğu yerden ayrıldı, yatağın üzerine oturdu. Bir elini yatağa yasladı, diğer elini bacağına koydu. Annesi ise ona sinirle bakıyor, söyleyeceklerini tartıyordu.

"Ben gideceğim kocaya sanki! Kızım azıcık heveslen, heyecanlan, ne bileyim yap bir şeyler. Senin yerine ben yapıyorum her şeyi valla. Düğüne ne kaldı şurada? Çıkaralım bunları da hazırlayalım." Asude, annesini süzdükten sonra yerde duran dantellere baktı. Seviyor olabilirdi ama bu onları gördüğünde çıldıracağı anlamına gelmiyordu.

"Sen kaç gündür dur dur, bugün aklına gelsin. Bak şu Allah'ın işine ya. Rukiş, danteller yıkamış ve ütülenmiş duruyor. Diğerleri zaten nakışçıda işleniyor. Görende yarın gelin almaya geliyorlar sanır ha!" Oturduğu yere daha çok yayılırken, içinden ne iş yapmak, ne de dantel hazırlamak geliyordu. Olsa da olurdu, olmasa da.

"Kız kaç gündür aklımda da bir fırsat olmadı. Sen bana laf yetiştirene kadar al şu havluları," yatağın üzerine fırlatılan havluları eline alıp düzeltirken kapının zilini duydu. Kim geldiyse bir kurtarıcı gibi imdadına yetişmişti. Az önce ki uyuşuk halinden eser kalmadan kalktı yerinden, kapıya koştu.

"Babacım hoş geldin." Mehmet Bey akşam yemeği için erken çıkmıştı bugün. Kızını gördüğünde önce onun elini öpmesine izin verdi, daha sonra kendisi de kızını yanaklarından öptü.

"Hoş buldum kızım. Ne yapıyorsunuz?" Ayakkabılarını çıkaran adam önüne konulan terliklerini giydi. Banyoya doğru yürürken evin havasını ölçüyordu.

"Annem kendi havasında, bende onun sayesinde ağrı dağı eteklerinde oksijen tazeliyorum." Masayı hazırlamak için mutfak kapısında babasına seslenirken yaşlı adamın kahkaha attığını duydu.

"Kaç senedir aynı yastığa baş koyuyoruz, sağ olsun hiç havaları bitmedi." Asude hızla masayı kurarken babasının sohbetinden faydalanıyordu. Bugün ki olaylardan hiç söz açılmamıştı. Yemek yerken de çok konuşmayı sevmediklerinden herkes sessiz sakin yemeğini yedi.

"Eline sağlık kızım, çok güzel olmuş." Yaşlı adam karnını sıvazlarken Asude sevgi ile gülümsedi. Ailesini seviyordu ama babasını daha çok önemsiyordu. O gittiğinde annesi bir şekilde başının çaresine bakardı ama babası aklına takılıyordu.

Babası kahveye gitmek için çıktığında evde annesi ile kalmıştı. Yaşlı kadın tabağındaki yemeği yemekle meşgulken, Asude düşünmekle uğraşıyordu. O an aklına gelenlerle tam tepesinde bir ampul yandı. Bu düşüncesi uygulama haline geçerse mükemmel ötesi olacaktı.

"Ne düşünüyorsun kız arpacık kumrusu gibi?" Annesinin tam karşısında kedini seyrettiğini bilmediği için gayet rahat davranmıştı ama yanılmıştı. Hemen kendisini toparladı. Oturduğu sandalyeden ayağa kalktı ve tabakları iç içe yerleştirdi.

"Şu annem daha fazla oturmadan kalksa da, bende ortalığı kaldırsam diye düşünüyordum." Rukiye Hanım kızında olan değişiklikleri fark etmişti ve onun üzerine geliyordu. Eve geldiğinden beri bir tuhaf hareketler içerisindeydi. Kısa zaman içerisinde ortaya çıkacağını bildiği için üstelemedi.

"İyi be, kalkıyorum." Salona geçerken duraksadı ve arkasını dönmeden kızına seslendi.

"Çay koy da içelim." Asude içinden bir sabır cümlesi geçirdi. Akşama kadar içtikleri çaydan başka bir şey değilken, nasıl oluyordu da canı çay isteyebiliyordu? Hayretler içerisindeydi.

Oyalanmadan bulaşıkları akıttı, daha sonra makineye yerleştirdi. Artan yemekleri dolaba yerleştirirken ocağa koyduğu çaydanlık kaynamıştı. Çayı demledikten sonra oyalanmak için kendisini etrafı toparlamaya verdi. O sırada zaman çabuk geçmiş olacak ki çayı demlenmişti. Tepsiye yerleştirdiği iki bardak çay ile annesinin yanına geçti.

"Arife hamileymiş." Rukiye Hanım elinde tuttuğu bardaktan büyük bir yudum çayı sesli olarak içerken bugün duyduklarını anlatmaya başladı. Dünürlerinin evine gittiğinde kadınların orada toplandığını görmüştü. Onun niyeti biraz oturup kalkmakken, akşamı etmişti.

"Sağlıklı, sıhhatli olsun inşallah. Allah analı, atalı kucağına alıp büyütmek nasip etsin." Asude pek üstünde durmadı ama bu lafın altından başka bir şey çıkacak gibi duruyordu. Tüm dikkati televizyonda oynayan filmdeyken annesi dilinin altında oynayan baklayı çıkardı.

"Şey diyorlar, babasının evindeyken de hamileymiş zaar..." Asude aniden gözlerini ekrandan ayırdı ve annesine baktı. Kadın biraz şüphe ile bakıyordu kendisine. Asude'nin yorumunu merak ederken, aslında kızını sinirlendirdiğinin farkında bile değildi.

"Hangi ağzı gevşek söylüyor onu?"

"Şaziye duymuş..."

"Şaziye duymamıştır, uydurmuştur. Size ne, elin çocuğu ne zamandan, kimden? Sizi ne alakadar ediyor? Öğünü sizden mi gidiyor? Bezini siz mi alacaksınız? En önemlisi de siz mi doğuracaksınız? Anne bir daha bu konu hakkında konuşmayacaksın. El âlemin zillisi laf eder, başın araya kaynar sonra." Rukiye Hanım kızının bağırması ile yerine sinmişti. Milletin kızı bu tür olaylarda hemen annesi ile dedikodu yaparken, kendi kızı tam bir doğrucu Davut oluyor, kırk senelik erkeklere taş çıkarıyordu.

"Yok kızım, ne laf edeceğim? Ben bir şey demedim bile."

"Sus sus sanki ben seni bilmiyorum. Hepiniz bir araya geldiğiniz an, yayık ayranı gibi oluyorsunuz. Bak anne babam seni uyardı dışarıdan laf getirme dedi, sen yine yapıyorsun. Bir daha sakın lafa, söze karışma." Asude biliyordu annesinin huyunu. Laf duyduğu an asla duramazdı.

"Ne azarlıyon çocuk gibi be? Annenim ben senin. Önüne gelen azarlıyor!" Rukiye Hanım daha fazla mahcup olmamak için neredeyse her annenin yaptığı gibi bağırmış, odasına kaçmıştı. Asude ise sehpada duran çay bardağına bakıp annesinin arkasından 'cık cık' çekmekle kalmıştı.

Bir defasında tüm mahallenin içinde bulunduğu bir dedikoduda, lafın kaynağı olarak gösterilmişti. Bu tür olaylarda kendisini ifade edemiyor oluşu da suçu üstlenmesine yetiyor ve artıyordu. Şimdi de aynısı olacak diye korkuyor, annesi için endişeleniyordu. Bu basit bir konu değildi. Ortada namus meselesi vardı. Daha fazla tek başına oturmak istemediği için ayağa kalktı. Odasına çıkacağı sırada annesinin kapının önünde duraksadı.

"Ben odama çıkıyorum. Senin dizi çıkacak şimdi, git izle." Annesi ses çıkarmadı. Daha fazla beklemeden çıktı odasına. Üzerini değiştirip, hazırlanması neredeyse on dakikasını almıştı. Tüm işi bittiğinde yatağına uzandı. Telefonu ile sosyal medyadaki hesaplarını gezmeye başladı. Esma'nın profil fotoğrafını değiştirdiğini gördüğünde hemen yorum yazmaya başladı.

"Bebeğim yaşlanmışsın ya. Beyazlarını buradan bile sayabiliyorum," üzgün bir emoji koydu ve yüzünde kocaman bir sırıtma ile gelecek cevabı bekledi. O sırada birkaç gönderiyi daha beğenmişti. Esma ise sanki telefon onun altıncı organıymış gibi hemen yorumuna cevabı yapıştırdı. "Ben geçen defa seni engelledim sanıyordum. Sana küfürler sıralamak istiyorum ama takipçilerimin huzurunda seviyemi düşürmek istemiyorum. Üç defol ile seni uğurluyoruz!"

Bildirim sesi ile Asude yorumu okumaya çalıştı.

Cevap yazmak için hızla çalıştı parmakları. "Mark ile konuştuk, bana kıyak geçti canım. İstesen de engel basamazsın." Gözlüklü emoji koyduğunda hava attım sanıyordu ama bilmiyordu ki Esma ona golü doksandan atacaktı.

"El salla deli."

"Sallıyorum, çek canım," yorumu attı ama gitmedi. Birkaç defa daha deneyip, sayfayı yenilediğinde engellenmiş olabileceğine dair bir şeyler yazıyordu. Ciddi ciddi engel yemişti. Hemen Esma'nın numarasını tuşladı, açmasını bekledi.

"Geri zekâlı, Serkan cidden saçında beyaz tel gördüm diye mesaj attı. Asude seni geberteceğim." Asude kızmaya hazırlanırken, arkadaşının çıkışı ile bekledi. O şaka manasında söylemişti ama demek ki birileri gerçek anlamıştı. Kocaman bir kahkaha bıraktı havaya.

"Esma'cım senin dilin yok mu patlatsaydın oradan Orhan Baba. Beni böyle sev seveceksen, beyazlarımı, kendi beyazların gibi göreceksen. Girme ömrüme girme gönlüme, ne kadar yaşlıymış bu diyeceksen." Asude incelterek söylediği şarkıyı bitirdiğinde Esma karşı taraftan kükrüyordu.

"Sana tek söyleyeceğim şey, evde tek başınayken ishal ol da tuvalet kâğıdın bitsin Asude. Başka bir şey demiyorum. Şuan kafanı beyaz yağlı boyaya batırmak istiyorum."

"Benim nişanlım beni her halimle seviyor şekerim. İster beyaz, ister mor olsun. Fark etmez."

"He anam he, çok da severmiş deli gelini. Adam seni seviyorum demeden, nasıl seviyor anlamadım?"

"Lan onun gözleri yeter be. Bir bakıyor, ciğerimi yakıyor Esma. Bir bıyıkları var, ya ben bunu sana niye anlatıyorum?" Yattığı yerden kalkarken Esma'ya söylediklerinin saçmalığını düşündü. Devrim'in gözlerini beğeniyordu, o baktığında hoşuna gidiyordu ama sadece beğeniyordu. Peki ya bıyıkları? Birçoğuna yakışmayan bıyık onda gözüne hoş görünüyordu.

"Bir kamyon şoförü olmadığın kalmıştı onu da oldun, tamam."

"Euzubillahimineşşeydanirracim Bismillahirrahmanirrahim..." Sesli getirdiği besmele ile kafasını toparlamaya çalıştı. Düşünmek yoktu, bunu şimdilik erteleyecekti.

"Ne oluyor deli?"

"Şeytanlığın üstünde diye besmele çektim. Hani aslına geri dön diye." Esma'nın sorusuna tüm munzurluğu ile cevap verirken, kalktığı yere geri uzandı.

"Kamyoncu moduna geçen sensin, ben hâlâ eski çıtır Esma'yım." Şuan arkadaşının hareketleri gözünde canlandı. Bir eli kesinlikle saçına gitmiş ve onu havaya savurmuştu. Gözlerini aşağıdan yukarıya doğru süzmüş, göz bebeğine kirpik kaçmış edası ile oynatmıştı.

"Kendine çıtır deyip durma, terbiyesiz tavuk reklamı geliyor aklıma." Kocaman tavuk kostümü giyen adamın çabaları gözünde canlanırken, Esma'yı o adamın yerine geçirdi. Hayali bile eğlenmesine sebep olurken kibar bir şekilde kıkırdadı.

"Korkuyorum bir gün senin yüzünden katil olup mahpus damlarında çürüyeceğimden."

"Sen yine çıkarsın o küflü, kuytu köşeleri olan mahpus damlarından. Ya ben? Gençliğimin baharında evlat yüzü görmeden kara topraklara karışacağım. Katil Esma, acımasız Esma." Asude söylenirken arka tarafta Esma'ya seslenildiğini duydu.

"Dua et teyzem çağırıyor, yoksa ben sana diyeceğimi biliyordum."

"Selam söyle kokona teyzoşuna. Püsküllü atkılarından istiyorum, pembe olsun." Esma'nın teyzesi çok süslü, bakımını seven ve aynı zamanda rüküşlükte sınır tanımayan bir kadındı. Senede iki veya üç kez onlara gelir, tüm mahalleyi kendisine baktırır öyle giderdi. Leopar pantolonun altına giydiği mavi çorapları asla vazgeçilmezlerinden birisiydi. O boynuna sardığı tüyler de bir diğer konuydu.

"Çeyizine mi koyacaksın?" Esma gıcıklığına sorarken birazdan düşeceği çukurun farkına varamadı.

"Kına gecemde tüm sağdıçlarımın boynuna takacağım."

"Senin benden başka sağdıcın mı var?" Asude'nin de okuldan arkadaşları vardı ama sağdıç olacak kadar yakını Esma vardı.

"Ay, evet unutmuşum. O zaman hepsini sana takacağım." Cümlesinin sonlarına doğru dayanamayıp gülünce Esma daha fazla dayanamayarak çemkirmeye başladı.

"Ya pisliksin Asude. Defol git, önümüzdeki kırk sene görüşmeyelim." Bu sözlerden sonra duyulan tek ses telefonun kapandığını bildiren gıcık sesti. Asude günün sinir terapisini arkadaşı üzerinde yapmış ve rahatlamıştı. Şimdi biraz olsun dinlenme vaktiydi.

Devrim Asude'nin yanından ayrıldığında soluğu dükkânda almıştı. O gittiğinde birkaç satış yapılmış işler yoluna koyulmuştu. Akşama kadar yorulmuş olmasından dolayı biraz erken çıktı.

Eve giderken annesinin hiç bitmeyen isteklerini almak için markete uğradı. Reyonların arasında gezerken eline geleni arabaya atıyordu. Kasa sırasına geçtiğinde sıranın kendisine gelmesini bekledi. Arabadakileri tek tek boşalttı. Kasiyer kız ürünleri geçiriyor, bir başkası poşetliyordu. Bu sırada ona bakarak haddinden fazla gülmeleri de cabasıydı. Devrim daha fazla bu olanlara dayanamayarak kızlara baktı. Zaten kendisini izledikleri için fazla sorun olmamıştı.

Havaya doğru yüzük olan elini kaldırdı. Başparmağı ile yüzük parmağını biraz ileriye itekleyerek görmelerini sağladı. Ahım şahım bir yakışıklılığı yoktu ama onun dikkat çeken yönü iri kalıbı ve uzun boyuydu. Eskiden sorun olmuyordu ama artık bakmaları sorun olacaktı. Hem kendisi rahatsız oluyor, hem de Asude'nin çıkaracağı sorunların getirilerini düşünüyordu. Onun bu hareketini gören kızlar hiç bozuntuya vermeden işlerini yapmaya koyuldular. Parasını ödedikten sonra beklemeden çıktı marketten. Elinde duran poşetlerle arabasına atladığı gibi evin yolunu tuttu.

"Annem, sen mi geldin?"

"Gölgemi görevlendirdim anne. Git bak bakalım, annem yemekleri hazırlamış mı? Hazırsa çağır biz gelelim, dedim." Devrim çıkardığı ayakkabıları kenara itekledi, elindeki poşetleri yerleştirmek için mutfağa yöneldi. O sırada bir şeyin farkına varmıştı. Gün geçtikçe Asude'ye benziyordu. Eskiden böyle konuşmazken, şimdi içinden bir şeyler onu dürtüklüyor ve ağzından istemsiz kelimeler dökülüyordu.

"Anne ile dalga geçilmez, Allah taş eder." Emine Hanım poşetleri boşaltmak için yönelirken Devrim dolaptan aldığı suyu bardağa boşaltıyordu.

"Bak o konuda haklısın. Taş gibi oğlun var, kızlar beni gördükçe hayran oluyor. Bugün markette bana bakmaktan iş yapamadılar," annesine sergilediği tavrı unutturmak için konuyu değiştirmeye çalışıyordu.

"Önce o kızların gözlerini oyarım, daha sonra senin bacaklarını kırarım. Gelinimden başkasına bakamazsın. Bakarsan da karşında beni bulursun. Seni nişanladık artık bitti başkasına bakma devri. Tek çiçeği koklayacaksın, kırlarda dolaşmaya gerek yok."

"Ne var azıcık diğer çiçekleri koklasam?" Devrim gırgırına söylemişti ama annesi gayet ciddi anlamıştı. Elinde duran şehriye poşetini bir saniye içinde hedefleyip oğluna yolladığında Devrim siper almak için çok geç kalmıştı. Koca poşet tam alnının ortasına geldi devamında yere düştüğünde poşet yırtılmış etrafa dağılmıştı.

"Bir vuruşa burnunu kırarım, koku alamazsın."

"Anne şaka yapıyorum, bakan kim zaten. Parmağımdaki yüzüğü gösterdim. Benim başım bağlı dedim, nişanlım görürse havai fişek gibi patlatır sizi dedim. Hele bir annem var, sizi kürdan niyetine kullanır dedim." Alnını ovalarken annesinin yanına kadar gelmişti. Omuzlarından sardığı kadının yanaklarına birer öpücük kondurdu.

"Aferin benim koca oğluma. Hadi bakalım, kendini affettirmek için şehriyeleri topla." Devrim bu işlerden kaçamayacağını biliyordu. Bir taraftan Asude, diğer taraftan annesi hayat müşterek diyerek ev işi yaptırıyorlardı.

Kaçmanın fayda etmeyeceğini bildiği için kolları sıvadı. Poşetin yer ile temas etmeyen kısmını dolaptan aldığı bir kutuya döktü. Diğer kısmı da kilerden çıkardığı elektrikli süpürge ile süpürdü. İşi bittiğinde annesine haber vererek odasına geçti. Akşam yemeği hazır olana kadar duş aldı, hazırlandı. Babası geldiğinde nihayet yemeklerini yemiş, akşam keyfi yapıyorlardı. Demli çayını yudumlarken babasının sorularını cevaplamaya devam etti.

"Baktınız mı Asude ile eve?"

"Bugün olanları biliyorsunuz. O yüzden birkaç gün erteledik. Pek fazla iş yok zaten. Hepsi hazır alınıp yerleşecek şeyler."

"Geçmiş olsuna gitmek lazım. Yarın akşam gidelim." Devrim, babası ile biraz daha sohbet ettikten sonra uyumak için odasına geçti. Sabaha kadar rahat bir uyku çekmiş, erken saatlerde de kalkmıştı. Henüz saat yedi olmadan evden çıktı. Önce dükkânı açtı, çayı demledi. Etrafı süpürdü, toz aldı.

"Günaydın ağabey." Yanlarından çalışan çocuk geldiğinde onu poğaça almaya yolladı. Çay ve poğaça ile beraber kahvaltı ettiler.

Devrim bugün öğleden sonra sitelere geçecekti. Babası erkenden gelirse onun için daha iyi olurdu. Saat on sularında masada neredeyse uykuya dalacaktı ki sandalyenin çekilme sesini duydu. Kafasını sandalyenin başından kaldırdı. Asude karşısında durmuş ona alayla bakıyordu.

"Doğru söyle, rüyanda beni mi gördün?" Devrim oturduğu yerden doğruldu ve kendisini toparladı.

"Evet dev, sabaha kadar seninle uğraştım. Kalktığım an hemen mutfak musluğuna anlattım rüyamı. Kâbus gördüğümüzde öyle yapmak lazım ki, su gibi aksın gitsin." Burnunu kıvırırken önüne konulan çay bardağını getiren çocuğa teşekkür etti.

"Teşekkür ederim canım."

"Şeytan diyor, dudaklarını bantla bir daha konuşmasın. Ben iyi bir adam olduğum için şeytana uymayacağım."

"İstiyorsan uyabilirsin benim için hiç sıkıntı değil. Sonuçları seni rahatsız etmesin ama. 'Yusuf babacım, dükkâna gittiğimde Devrim telefonda bir bayanla aşkım, şu düğün bir olsun, bizimkilerin dili tutulsun, o zaman daha rahat görüşeceğiz diye konuşuyordu. Üzgünüm ama ben daha fazla gururumu ayaklar altına alamam. Bu nişanı bitirmek istiyorum. Ablamın da daha fazla üzülmesine gönlüm el vermez,' der; olayı kapatırım. No problem dev."

Devrim karşısında üstün oyunculuk performansı sergileyen kadına şaşkınlıkla baktı. Sözlerinde gayet ciddiydi, şakası yoktu. Elini kulağına götürdü, bir defa çekti ve masaya vurdu.

"Allah beni senin eline düşürmesin Asude. Masum adamı idam sehpasına götürürsün."

"Ne demiş büyükler itaat et, rahat et dev." Çayını sesli bir şekilde yudumlayınca Devrim sabır çekmek için cebinde duran, koleksiyonun içinde en sevdiklerinden olan gümüş kazaziye tespihini çıkardı. Uzun zamandır onların bakımını yapamıyordu. En kısa zamanda düzenlemesi gerekiyordu. Birkaç tur çektikten sonra yeniden kadına baktı.

"Seni bu dükkâna getiren sebep nedir merak ettim Asude?" Devrim merakla bakarken Asude oturduğu yerden doğruldu.

"Evet, Devrim Bey asıl konumuza gelelim. Sebebi ziyaretimiz belli." Duruşunu adama çevirdi ve sabahtan beri kurduğu cümleleri hazırladı. Sabahın erken saatlerinde kalkmış, kahvaltıdan sonra vakit kaybetmeden çıkmıştı.

"Kız mı istiyorsun Asude?"

"Sabırlı ol be. Annenin karnında dokuz ay on gün nasıl durdun?" Tam hazırdı, söze girecekti ki Devrim'in engeli ile aklında kurdukları bir toz misali uçtu gitti.

"Ben tam dokuz aylık doğmuşum Asude." Her halinden belliydi sabırsız olması. Düğün olmuyor diye ortalığı inletmişti, kendi huyu yüzünden tecavüzcü konumuna düşmüştü, yine akıllanmamıştı.

"Belli. Neyse konuyu değiştirme." Bir el işareti ile onu susturdu ve konuşmaya başladı.

"Sebebi ziyaretim belli. Allah'ın emri, Peygamber efendimizin kavli ile seni kendime iç güveyi olarak istiyorum." Devrim'in anlık değişen ifadesi ile keyiflense de, ne cevap vereceğini duymak için acele ediyordu. Ortalığı inleten bir şekilde bağırırken ona eşlik eden başka bir ses daha duyuldu.

"Ne?"

"Ne?"

Koskoca Ankara ovasında ne kadar patavatsız varsa Asude'nin çevresine toplanmıştı. Hiç hoşlanmadığı insan türleri ile ya çok yakın arkadaş oluyordu ya da asla silemeyeceği türden akraba. İki şaşkın insanın arasında kalmış, surat ifadelerini seyretmekle meşguldü. Bir tarafta İspanya'nın en yiğit, en kızgın boğası Devrim, diğer tarafta arkadaşı Esma.

Esma için onu anlatan hiçbir kelime kullanmayacaktı. Biliyordu ki ne söylerse söylesin yetersiz kalacaktı. Kendisi de o süslü elbiselerin içinde arenada salınan kadın matadordu. Umduğu tek şey sonu o matadorlara benzememesiydi.

"Asude sen uykunu alamamışsın bacım." Esma kendisine geldiğinde elinde tuttuğu çay bardağı ile dükkâna girdi. Masanın yanına geldiğinde oturmadan ayakta beklemeye başladı. O sırada Devrim içinden sakinleşmek için dua ediyordu. Eğer sakinleşmezse Asude için hiç iyi şeyler olmayacaktı.

"Esma görende seni iç güveyi istedim sanacak. Sen karışma, hem ne işin var senin burada?"

"Devrim'in dükkânda yalnız olduğunu gördüm. Sende buraya girince, laf söz olmasın diye geldim."

"İyi etmişsin, canım arkadaşım. Kızım dükkân üç tarafı denizlerle çevrili yarım ada gibi zaten. Şurada sana bir şey fısıldasam, duyulacak konumdayız. Allah aşkına ben burada ne yapabilirim? Yeminle adamı delirtirsiniz." Asude oturduğu yerde zor duruyordu. O planını gayet iyi yapmıştı. Şuan kendisini topu tribünlere yollayan Sabri Sarıoğlu gibi hissediyordu.

"Kendine hakaret etme canım. Sen zaten delisin."

"Senin o çatallı dilini keserim Esma." Asude sinirden kıpkırmızı olmuştu. Şuan elinde olsa Esma'yı boğabilirdi. Atladığı bir nokta vardı ki, Devrim'den hâlâ ses çıkmamıştı. Usulca çevirdi kafasını adama. Elinde tuttuğu bardağı sıkmaktan avucunun içi beyazlamıştı. Biraz daha devam ederse bardak kırılacak, o fırın küreği gibi olan eli kesilecekti.

Hemen oturduğu yerden kalktı ve adamın eline uzattı.

"Ay adama nüzul indi kız. Ay vallahi yiğidime bir şey oldu." Asude çay bardağını alamayınca telaşlanmıştı. Devrim hiçbir uzvunu hareket ettiremiyor gibi kaskatı kesilmişti. Aralarında kalan masa yüzünden hareket edemeyen kadın masanın üzerine çıktı. Hocanın önüne oturur vaziyette, iki dizinin üzerine geldi ve Devrim'in elini açmak için uğraştı.

"Devrim... Dev geçti canım. Aç ellerini hadi." Asude uğraşıyor ama bir türlü açamıyordu. O sırada Esma hemen arkasında kıkırdıyor, onların bu hâli ile resmen dalga geçiyordu.

"Esma, vallahi annene nişan günü Serkan'la yediğin haltları anlatırım. Kızım yardım etsene." Esma tehdidi duyduğu anda irkilmiş, bardağı nereye bıraktığını fark etmeden yanlarına koşmuştu.

"Enişte, hop. Enişte!" Esma adamı omuzlarından sarsarken Devrim, Asude'yi boğmak üzereydi. Şuan hiçbir şeyi yoktu. Sadece sinirleri fazla gerilmişti ve ağzını açarsa, pişman olacağını biliyordu. Konuşmaktansa hareketsiz kalmak daha iyiydi.

"Ya kurban olduğum Devrim."

"Enişte, bu tarafa baksana hop. Sıradan karbon pil kullanılan oyuncak ayı gibi oldu adam!"

"Esma Allah aşkına defol git ya. Bizim dolmuşçu Seyfi gibi adamın ciğerlerini masaya dökeceksin şimdi." Asude Esma'yı uzaklaştırdıktan sonra Devrim ile ilgilenmeye devam etti. Elini, yüzünü kontrol etti, gözlerine bakmak için eğildi. İşaret parmağı ile adamın gözünü aşağıya doğru çektiği sırada Devrim'in siyah, zeytin gözleri birden kendisini buldu.

"Ay!" Hızla geri çekilirken, düşmemek için masanın zemininden destek aldı. Dışarıdan biri görse onları çok yanlış anlayacaktı ama şuan onu düşünmüyordu.

"Esma çık dışarıya." Devrim oturduğu yerden kalktı ve Esma'ya kapıyı gösterdi. Sesindeki gizem iki kadını da fazlası ile korkutuyordu.

"Ama..."

"Kızım, zorla kolundan tutup fırlatayım mı istiyorsun? Çık, Serkan geliyor onu da al, Fatih'te içeriye girmesin bekleyin kapıda." Esma adamın sözleri ile daha fazla durmadan koşar adım çıktı dışarıya. O sırada kapıda Serkan ile karşılaştı.

"Sakın içeriye girme. Devrim senin ve Fatih'in kapıda beklemenizi söyledi. Birazdan balistik füze fırlatacak diye korkuyorum. İçeriye kimse girmesin derim ama sen bilirsin ben gidiyorum." Esma adamın cevap vermesini beklemeden koşarak kendi dükkânına geçti. Serkan ne olduğunu anlamadan önce içeriye baktı, sonra tabureyi çekti ve oturmaya başladı.

Devrim ise kapıdan çıkan kızın ardından Asude'ye dönmüş ve tepesinde beklemeye başlamıştı. Asude ise hiç istifini bozmadan, korkak gözlerle Devrim'e bakıyordu.

"Sen benle gelsene bir mutfağa" Devrim yolu gösterirken Asude hiç niyetli değildi. Keza Devrim hiç iyi görünmüyordu. Omuzlarını silkerek reddetti.

"Ben burada gayet rahatım. Bence burada konuşmalıyız."

"Aaa... Olur mu öyle hayatım? Sen gel benle, çok önemli bir şey söyleyeceğim ben sana. Burası üç tarafı denizlerle çevrili yarım ada, gibi. Rahat edemeyiz." Devrim kadının konuşmasına fırsat vermeden bileğinden yakaladı ve masadan indirdi. Seri adımlarla dükkânın arkasına geçtiklerinde mutfağa doğru savurdu Asude'yi.

"Yavaş ol ya." Asude bir taraftan bileğini ovuyor, diğer taraftan geri geri kaçıyordu.

Devrim az önce ki hareketlerinin tam tersi bir ağırlıkta yanına geliyordu. Tam duvarın dibine geldiklerinde ne Asude'nin kaçacak yeri kalmıştı ne de Devrim'in kovalayacak mesafesi. Dip dibe durdukları sırada Devrim ellerini duvara yasladı ve Asude'nin kaçacak yollarını kapadı.

"Evet, Asude ne diyorduk?" Biraz düşünüyor gibi yaptı.

"İç güveyi olmamı istiyordun değil mi?" Asude ne cevap vereceğini bilmiyordu. Onun kabadayılığı nereye kaçmıştı şimdi. Şimdi burada Rober Hatemo taklidi yapsa, Senden çok var şarkısı ile dans etse, ayaklarını öne doğru attırırken Devrim geri geri gitse ve onu püskürtse süper olurdu ama onun için cesaret lazımdı. Sessizce beklemeye başladı.

"Sen benim evimin yiğidi, çocuklarımın babası, anamın babamın damadı olacaksın, bende evde sana süslenip, püsleneceğim sen böyle diyorsun yani?"

Devrim aklına gelen görüntülerle daha da sinirlenmişti. Kendisini basma bir etek, taşlı bir penye ve tepede bağlanmış bir yemeni ile düşündü. Ağzına bir de sakız aldığı zaman tam olurdu. Kafasını hızla salladı ve aklındaki görüntüleri geri dönüşü olmayacak şekilde sildi.

"Bak olayı sen çok yanlış anladın. Benim evimin yiğidi, çocuklarımın babası, annemin, babamın damadı sen olacaksın, bende akşama sana güzel güzel yemekler yapacağım. Görevler yine aynı ama sadece benim ailemin evinde yaşayacağız." Asude biraz olsun olayı açıklamak istedi. Yavru kedi edası ile adamı süzerken Devrim duvarda duran elini indirdi ve Asude'nin omzuna yerleştirdi.

"O tanım yanlış olmuş. Ben sana gerçeğini söyleyeyim. Senin evinin yiğidi şurada dursun, ailenin beslediği damat olacağım. Akşama bana değil, önce babana sevdiği yemekleri yapacaksın, daha sonra beni düşüneceksin. Yorgun geldim diyelim, uzanıp dinlenmek isteyeceğim, tam koltuğa uzandığım sırada annen elinde şişleri ile koşarak gelecek 'açın televizyonu, dizim başladı' diyecek. Bu, buz dağının görünen kısmı. Bir de diğer kısmına bakalım. İç güveyi olmanın hep kötü tarafı yok ya. İyi tarafları da vardır. Elektrik yok, su yok, mutfak yok. Ev ayrı olsa masraflar kat kat artacak. Şimdi yarı yarıya bölünecek. Bizim için çok iyi olacak." Devrim yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile Asude'ye göz kırptı o da. Devrim'se Asude ona ayrı ev için yalvaracak, oturacakları eve bakmadan, kabul edecekti.

"Ne yani, kabul mü ediyorsun?" Asude şaşırmıştı. Devrim gibi bir adamın bu teklifi asla kabul etmeyeceğini düşünüyordu ama ummadığı taş baş yarmıştı. Biraz buruk, biraz mutlu bir gülümseme ile baktı adama.

"Bence çok makul. Hem babanlar da üzülmemiş olur." Devrim kararlı görüntüsünün altında, neler düşündüğünü belli etmeden beklemeye başladı.

"Ay canım benim ya..." Asude adama sarıldığında Devrim hemen karşılık vererek kendisine sardı. Belinden tutarken biraz uzaklaştı ve gözlerinin içine bakmaya başladı. Fırsat bu fırsat diyerek biraz yakınlaşmayı çok görmedi. Aralarında kısacık bir mesafe kaldığında dışarıdan bir ses duyuldu.

"Devrim. Lan Devrim, Hatice abla ile Şura geliyor. Lan çıkın oradan!" Serkan, avazı çıkana kadar bağırıyordu dükkânın içinde. Devrim yine ve yeniden Asude ile aralarına giren engel ile küfür ederken, Asude adamın göğsüne vuruyordu.

"Bak ben bu kızı deşersem, bana; çorap, çamaşır, sigara falan getir hapishaneye." İçeriye girmek için hamle yapan kadını Devrim engelledi.

"Tamam, sakin ol. Sen burada bekle ben geliyorum." Devrim, Asude'yi orada bırakarak içeriye geçti. Asude ise kapının hemen yanına gelmiş, dışarıya çıkıp, onları şutlamanın planlarını yapıyordu.

"Hoş geldiniz." İki kadın ellerinde tepsi ile dükkâna girince önce etrafı süzdüler. Eğer Asude olmasaydı Şura bu variyete sahip olabilirdi. Devrim'i uzun zamandır takip etmesine rağmen bir türlü yaklaşamamıştı. Bu güzelliği ile yapamadığını mahallenin delisi yapmış, adamı koluna takmıştı. Şura, adam kapıldıktan sonra gözünü açmıştı.

"Hoş bulduk oğlum. Rahatsız etmiyoruz inşallah." Devrim kadınların hemen gitmesi için önlerine geçerek, daha fazla içeriye girmelerini engelledi.

"Yok Hatice abla. Buyur ne istemiştin?" Devrim, Şura'nın kendisine baktığını hissetse de ona bakmamıştı. Şimdi biri çıkıp Şura'yı sorsa ve tarif et dese, asla yapamazdı. Kadının cevap vermesini beklerken, kızı olaya dalınca Devrim istemeden de olsa dikkatini ona verdi. Hâlâ yüzüne bakmıyor, arkasında olan bir noktaya bakıyordu ama bir yerden sonra istemeden de olsa bakmak durumunda kaldı.

"Biz size gidiyorduk, buradan geçerken yaptıklarımızdan sana da, şey yani Yusuf amca ile sana da bırakalım dedik." Devrim uzatılan tepsiye baktı önce. Bu ilginin, ikramın sebebini çok merak ediyordu. Elini uzatıp alacağı sırada dış kapıdan içeriye şakıyarak giren kadını gördü.

"Aşkım ben geldim." Asude ne yapmış etmiş çıkmıştı dışarıya. Dükkân iki katlıydı. En alt katta depo olarak kullandıkları yer ve üst katında satış ve vitrin bölümü vardı. Asude aklını kullanmış, kadınlar kapıdan girdikten sonra hızla alt kata inmiş, depo girişinden kendisini dışarıya atmıştı.

"Hoş geldin." Devrim şaşkınlığını belli etmeden yanına gelen kadını karşıladı. Asude'nin gelmesi ile iki kadının da surat ifadeleri değişmiş, çamaşır suyuna maruz kalmış siyah eşofman altına dönmüşlerdi. Asude keyiflenirken, Devrim telaşlanıyordu.

"Bu ne Şura?" Hâlâ kendilerine doğru uzatılmakta olan tepsiyi kavrayan Asude, dizini kaldırmış ve tepsiyi yaslamıştı. Folyo ile sarılmış tepsiyi kenarından doğru yırttı ve içine bakmaya başladı.

"Şey, Emine teyzeye gidiyorduk, yaptıklarımızdan Yusuf amca da yesin dedik." Şura kekelemek üzereydi. Tüm planları suya düşmüştü. Asude her zaman olduğu gibi onun önüne geçmişti.

"Kıymalı börek ha. Ne kıyması bu canım?" Tek kaşı havaya kalkan Asude, eline aldığı bir dilim böreği incelemeye başladı. Karşısında duran kadına ve onun kızına asla güvenmiyordu. Bu böreği ölse yedirmezdi deve.

"Dana kıyması, ne kıyması olacak?" Hatice Hanım geriye çekilmiş, kızını seyrediyordu. Eğer o kendisini aklayamazsa, devreye girecekti. Asude pek Şura'ya yenilecek gibi durmuyordu ama denemekten zarar gelmezdi.

"Domuzlarınızı mı kestin demedim canım. Ne delleniyorsun? Devrim'in dana kıymasına alerjisi var, koyun kıyması olacak. Yağsız yerinden." Asude elinde tuttuğu böreği tepsiye koydu ve üzerini kapattı. Daha sonra kapıya doğru yürüdü. Fatih ve Serkan hâlâ aynı yerde bekliyorlardı.

"Serkan, gelir misin? Bunları alın boşa gitmesin madem. Buraya diye getirmişler. Ha Devrim yemiş, ha siz yemişsiniz..." İçeridekilerin duyması için sesli söylenmişti. Serkan tam tepsiyi aldığı sırada kısık sesi ile ona uyarıda bulunmayı da ihmal etmemişti.

"Sakın yemeyin ha. Börekleri kesinlikle kedinin, köpeğin yiyebileceği bir yere koy, ayakaltı olmasın, tepsiyi de geri getir. Bu salak okutmuştur bunu." Serkan anladım dercesine kafasını sallamış, tepsi ile ortadan kaybolmuştu. Asude geri döndüğünde iki kadında sinirden ağlayacaktı. Yine yapmıştı yapacağını.

Keyifle ve gururla salınırken Şura onu öldürmek istiyordu. Elini hayali olarak Asude'ye uzattı ve saçını çekmeye başladı. Hayalinde Asude yerlerde sürünüyor, Şura ise onun hem saçını çekiyor, hem de tekmeliyordu. O sırada fazla konsantre olmuş olmalıydı ki, Asude'nin kendisine 'çok beklersin' diye hayali olarak konuştuğunu bile hissetti. Kendisine geldiğinde annesi onu kolundan tutmuş, dışarıya çekiştiriyordu.

"Hadi gidelim. Börekler soğudu." Kapıdan çıkarken son defa arkasına bakan kıza Asude elini sallayarak veda etti. Bu kızı ve annesini hiç sevmiyordu. Eskiden de öyle çok hoşlanmazdı ama bu kadar basit olabilecekleri aklına gelmemişti. Daha önce Devrim'e hiç börekler, çörekler getiren yoktu. Madem getirecekti annesi de bırakabilirdi, kızını yanında getirmesine gerek yoktu. Asude kıskanç ve muhafazakâr bir kadındı. Muhafaza ettiği şeylerin listesinde Devrim ilk üç sırada yer alıyordu.

"Sen nasıl çıktın dışarıya?" Devrim hâlâ Asude'nin nasıl dışarıya çıktığını merak ediyordu. Elbette onu yaptıklarından dolayı biraz tebrik edecek, biraz da azarlayacaktı. Şura olayına fazlası ile takmış bulunuyordu.

"Deponun kapısından çıktım. Asıl konumuz o değil. Hemen evi arıyorsun ve annene, bu iki uyuzun getirdiği böreklerden yememesini söylüyorsun." Asude hızla konuşuyor, kayınvalidesi kendisine düşman olmadan önüne geçmek istiyordu. Daha önce annesinden duymuştu Şuraların evinden muska çıktığını. Annesinin ise o muskayı kendi hocalarına götürüp bozdurduğunu, karşı muska yaptırarak yuvasını bozmak isteyen kişi ile uğraştığını biliyordu. Bunları bilirken, o kadının yemeklerini yemeyecek, ona karşı dikkatli olacaktı.

"O neden Asude?"

"Sen benim dediğimi yap." Devrim kadının sözünü dinleyerek cebinden çıkardığı telefon ile annesini aradı. Asude ise o sırada üç İhlas, bir Felak ve bir Nas surelerini okuyarak masadan aldığı su dolu bardağa üflüyordu.

"Alo Anne nasılsın?" Devrim nefes nefese kalmış annesi ile konuşurken, dua edip bardağa üfleyen kadının hareketlerini sorguluyordu. Ondaki telaşın farkına varmıştı ama bu biraz abartı gibiydi.

"İyiyim oğlum, misafir geliyor hazırlık yapıyorum." Emine Hanım sabahın köründe gelen telefonla alelacele kalkmış hazırlığa başlamıştı. Hatice ve kızının durduk yere kendisine gelmek istemelerini olağan karşılamıştı.

"Ya anne şey diyecektim ben sana. Az önce Hatice abla ve kızı geldi. Ellerinde birer tepsi börekle. Birini dükkâna getirmişler, birini sana getiriyorlarmış. O sırada Asude geldi, böreği aldı ve yedirmedi. Sana da haber vermemi istedi, getirdikleri börekten yemeyecekmişsin." Emine Hanım oğlunun sözlerini dinledikten sonra, konuşmaya başladı.

"Tamam oğlum anladım ben. Yemem merak etmeyin. Selam söyle kızıma. Kapı çalıyor geldiler." Devrim annesinin telefonu kapatması ile Asude'ye anlatmak için döndü. O sırada yüzüne değen birkaç damla su ile gözlerini kapattı.

"Ne yapıyorsun ya?" Eli ile yüzünü temizledikten sonra dudaklarına kadar uzatılan bardağa baktı Devrim. Bu kadın gerçekten tırlaktı. Hareketleri birbirinden bağımsızdı. Anlamadığın anda ortamda bulunuyor, fark etmeden kayboluyordu. Kimsenin bilmediği, ellerden ayrı hareketleri de cabasıydı.

"Seni Şura gibi bir gudubetten kurtarıyorum. Besmele çek ve iç şu suyu." Devrim zorla da olsa suyu içti. Asude'nin onu kıskanması korumacı tavırları hoşuna gidiyordu. Eğer kıskanma varsa sevgi de çok yakındı. Sevgi varsa, Asude'nin değişmesi ve beraber uyumlu bir evlilik geçirmeleri demekti.

Her şey zamanla yoluna girecekti. Hepsi teker teker olacak, uzun yıllar sonra bu yaptıklarına kahkahalarla güleceklerdi. Devrim böyle düşünürken Asude dükkânın önüne çıkmıştı. Oda peşinden giderek ona katıldı. Serkan ve Asude gülerek konuşuyorlardı.

"Gördün değil mi köpek yedi."

"İso varya bizim, onun köpek Barut yedi. Salyalarını akıta akıta kıymalarını sömürdü. Bol kıymalıymış bir de." Serkan ağzı sulanırken, kıza yaptıklarını anlattı.

"Oh canıma değsin. O Devrim'i peşinde dolansın diye yaptıysa, İso'nun köpeği dolansın da görsün Hanya ile Konya'yı." Asude keyiflenmişti. Eğer bir şey yaptıysa günahı kendi boynunaydı. Kendisinin yaptığı sadece tedbirdi. Yüzünde güller açarken Devrim koluna dokunarak, dikkatini kendisine vermesini istedi.

"Olay ne? Ben hâlâ anlamadım."

"Bu Şura böreğe okuttuysa falan diye sana yedirmedim. Köpeğe yedirdik, Sağ olsun Serkan kardeş yardımcı oldu onda da, eğer varsa bir şey bozulsun diye şey ettik."

"Asude cidden saçmalıyorsun? Ne alakası var okutmayla, büyü ile muska ile?"

"Bende pek inanmıyorum ama tedbir bizden takdir Allah'tan. Ben gidiyorum eve." Asude yürümeye başladığında Devrim arkasından bağırarak onu durdurdu.

"Akşam geleyim de bizim oda hangisi olacak göster. Ölçelim, ona göre yatak odasını halledelim. Hafta başında da nikâh işlemlerini başlatalım. Sonrada alışveriş falan ancak..." Asude ilk başta adamın ne dediğini anlamamıştı. Saf saf bakarken boş anında sorma gafletinde bulundu.

"Pardon, hangi oda?"

"Kızım sabah gelip, iç güveyi demedin mi? İç güveyi olunca annen ile babanın ortasında mı yatacağız?" Serkan'ın duymaması için kısık sesle konuşan Devrim Asude'nin ifadesini ölçüyordu. Tahminine göre Asude onu denemek için öyle bir teklifle gelmişti.

"Tamam, tamam unuttum ben onu. Ben sana haber veririm." Yeniden yürümeye başlamıştı ki aklına gelen şeylerle geri döndü ve Devrim'in dibine kadar girdi. Fısıltı şekilde konuşurken Devrim bu deli kadını süründüreceği için kendisi ile kavga ediyordu. Her an vazgeçebilirdi.

"Dikkatli ol tamam mı? Kendin için olmuyorsan da, benim için ol" Asude masum masum bakarken Devrim nasıl bu kadar rahat duruyordu anlamadı. Bu iki ay nasıl geçecekti hiçbir fikri yoktu.

"Asude, sen bana böyle bir adım gel. Ben sana freni patlamış kamyon gibi gelmezsem namerdim. Söz dikkatli olacağım."


BÖLÜM SONU...


Sonraki bölüm sınır geçer geçmez gelecek.

INSTAGRAM: hko_hikayeleri & haticekubraozcanart
WATTPAD: haticekubraozcan

Continue Reading

You'll Also Like

44.9K 5.1K 50
Öncelikle, hikayede adı geçen hiçbir sanat eserinin gerçeklikle alakası yoktur. Hikaye tamamen kurgudur. 😊 Kız elindeki fırçayı dudaklarına götürüp...
80.7K 2.9K 21
deli dolu bir asistan doktor, kendinden ve ciddiyetinden asla taviz vermeyen asker...
2.1M 101K 56
15.6.2017 Romantizm #8 #ÖneÇıkanlarda İki inatçı, asi ruh; Huysuz, oyunbaz acayip yaramaz tatlı bir cadı. İşkolik, inat mı inat, kıskanç bir adam...
191K 22.3K 62
Portakal Kabuğundan MASAL olur mu? Ben yazarsam olur :) Portakal Kokulu Kız'ın arkadaşı Pelin ve tuzlu deniz kokulu adamın arkadaşı ağır adam Öm...