Rich Husband

By _sakurachaa

218K 11.4K 13.5K

Park Chanyeol 34 yaşına yeni basmış evli ve üç çocuklu bir babaydı. Beyin cerrahıydı ve işinde seçkin insanla... More

2.Bölüm
3.BÖLÜM (M)
4.Bölüm(M)
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm(M)
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm/Final
Dertlendim

1.Bölüm

35.1K 1.6K 1.9K
By _sakurachaa

Bilincim açıldığında gözlerim hala kapalıydı ve yatakta yüz üstü dönüp kendimi rahat bir pozisyona sokmuştum. Uyanmak istemiyordum. Pazartesi günlerinden nefret ediyordum. Ve evet, pazartesi günlerinden nefret ediyordum. Fakat bu nefret okuluma gitmemem için bir neden değildi. Bu nedenle gözlerimi gerçekliğe açtım ve yorgun bir şekilde gerindim. Tek tesellim eve girdiğim gibi kendimi yatağa atacağımı düşünmemdi. Elbette bu sadece düşüncede kalacaktı, ben yine ödevlerimle boğuşacak, geç saate kadar oturacak ve bir kaç saatlik uykuyla okula gidecektim. Aslın da bakarsak o kadar yoğun bir insan değildim. Sadece haftanın üç günü kütüphanede yarım gün çalışıyor, ek olarak da çok nadir doğum günü partilerinde palyaçoculuk yapıyordum. Kulağa komik ve zavallıca geliyor olabilir fakat ben bunu yaparken eğleniyordum. Çocuklara karşı büyük bir ilgim vardı ve onların gülümseme nedenleri olmak hoşuma gidiyordu. Düşüncesi bile beni güldürüyordu. Telefonumun alarmı çaldığında tekrar bir iç çektim ve düşüncelerimden tamamen sıyrıldım. Bir kaç dakika erken uyanmış ve bu güzel dakikaları düşüncelerimle doldurmuştum. Şimdi ise hazırlanmam gerekiyordu. Çalışma masamın üzerindeki dün geceden hazırladığım kıyafetlere emin olmak ister gibi bir kez baktım ve üzerimdeki tişörtü tek hamleyle çıkarıp kendimi banyoya attım. Tek odalı küçük bir apartman dairesinde kalıyordum. Ailem Kore'deydi ve bende Amerika'ya okumak için gelmiştim. Normalde ailemin gönderdiği para bana rahat yeterdi fakat Kore parasının Amerika da pek bir değeri yoktu ve doğal olarak benimde çalışıp kendi kazancımı sağlamam gerekiyordu. Çok değil, üç yıl sonra geri dönecektim. Burada yaşamayı planlamıyordum. Burası fazla soğuktu. İnsanların yüzündeki samimiyetsizliği görüyor ve rahatsız oluyordum. Bunların başını çeken ise Fizik öğretmenim Mr.Carl'dı. Ve ben biraz daha oyalanırsam bahsi geçen şahısın dersine geç kalacaktım.

***

Okul bahçesini hızlı adımlarla geçtim ve güvenlik görevlisine baş selamı verip büyük binaya girdim. Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp dersimi alacağım sınıfın yolunu kafamda işaretledim. Her şeyden önce şu diğer ülkelerde meşhur olan fakat gerçekte hiçbir eğlencesi olmayan dolabıma gidip kitaplarımı almalıydım. Gerçekten, okulun ilk günü dolap kapağının arkasından gelecek olan yakışıklı çocuğu beklemiştim. Beklemiştim fakat hayat bana orta parmağını bir kez daha göstermişti. Şimdi ise kitaplarımı almış Fizik dersinin işlendiği sınıfa gidiyordum. Pek arkadaşım yoktu, sadece selamlaştığım bir kaç insan vardı. Bunu kendi isteğimle yapıyordum, Amerika'ya beni bağlayan bir şeyin olmasını istemiyordum. Yine de bu sevilmediğim anlamına gelmiyor elbette. Koskoca dört yıl boyunca da yalnız yaşayacak halim yok ya? Ben sadece çok çok yakınlıktan bahsediyordum.

''Günaydın Baek, Mr.Carl henüz gelmedi, şanslısın.''

Derin bir iç çekip içeriye girdim ve ortalarda ki tekli sırama geçip kitaplarımı masaya bıraktım.

''Günaydın Angela. Ve evet lanet olasıca adam beni korkutuyor.''

Angela gülümsedi ve bacak bacak üstüne atıp bana doğru döndü.

''Hadi ama sadece bir kereliğine yanaklarını sıktırdı.''

''Kırklarının ortasında bir adamla ilişki yaşayamam, üzgünüm.'' Başımı olumsuzca salladım ve tekrar önüme döndüm. Angela da kıkırdayıp kendi işine dönmüştü. Bu ülkenin sevdiğim özelliklerinden birisi de cinsel tercihlerinizi rahat bir şekilde yaşıyor olabilmenizdi. Ön yargılar yoktu ve bende kendimi bir yaratıkmışım gibi hissetmiyordum. Okuluma dönecek olursam, sıkıcı bir gün beni bekliyordu.

***

Dersten yorgun bir şekilde çıktığımda kitaplarımı dolabıma bırakmak adına yavaş bir şekilde koridorda ilerlemeye başladım. Halsiz hissediyordum ve nasıl olacakta kütüphaneye gidip koca rafları temizleyip düzenleyecektim bir fikrim yoktu.

Kitaplarımı kırmızı kapaklı dolabıma bırakmamın hemen ardından ellerimi buz mavisi yırtık kot pantolonumun ceplerine sıkıştırıp durağa ilerledim. Bugün pek yürümek istemiyordum bu yüzden otobüse binecektim. Ayrıca geç kalmak istemiyordum, ben uyuşuk bir insandım. Yine düşüncelerime dalıp adımlarımı yavaşlatacak, işime geç kalacaktım. Kovulmak isteyeceğim son şey bile değildi.

Kendimi durağın içine, gölgelik alana attım ve boş bulduğum banka oturup bacak bacak üstüne attım. Beklemediğim bir şekilde o sırada telefonum çalmıştı. Tek kaşımı kaldırdım ve arka cebimdeki telefonu çıkarıp gelen aramaya baktım. Tanımadığım bir numaraydı.

- - - - -

Sabah alarmımın çalmasıyla çatık kaşlarla gözlerimi araladım. Özel doktor olduğum için bugüne bir ameliyatım yoktu. Aslında bu ayı kendime tatil ilan etmiştim, çünkü bir kaç kez hastaneye uğramaktan başka bir işim yoktu.

Ağzımı şapırdattım ve diğer tarafa döndüğümde Katie'yi bulamadım. Bu son bir yıldır böyleydi, Katie sürekli üçüzlerle ilgileniyordu. Elbette bu durumdan memnundum fakat artık karı-koca değilde daha çok arkadaş gibi yaşıyorduk. Evleneli henüz iki yıl bile olmuyordu ve anlayacağınız pek mutlu bir ilişki sürmüyordum. Onun haricinde Katie iyi kızdı, karı-koca gibi yaşayamasak da ondan hoşlanmadığımı söyleyemezdim. O da haklıydı, üçüzlerle ilgilenmek zor işti. Ivan, Jenna ve Lily. Annem ve Katie'den sonra hayatıma giren üç önemli kız. Dakikalar sonra sıcak yatakta doğruldum ve esneyerek ensemi ovdum. Kendimi emekli gibi hissediyordum. Ayağa kalktım ve bir kaç saniye dengemin yerine gelmesini bekledim. Büyük ihtimalle kahvaltı çoktan hazırlanmıştı ve Katie'de üçüzlerle sofrada oyunlar oynuyordu. Beni uyandırmamasının nedenini anlıyordum dün büyük bir ameliyata girmiş ve sekiz saat boyunca çok yorgun düşmüştüm. Yine de erkenden uyanmış saçma salak bir şekilde etrafa bakarken bulmuştum kendimi. Gözlerim sonunda tek bir noktaya sabitlenirken ayağa kalktım ve kendimi duşa attım. Soğuk bir duştan başka bir şey istemiyordum şu anda.

Yarım saatlik duşumun ardından pisliklerden arınmış bir şekilde çıktım banyodan. Belimdeki havlunun açıkta bıraktığı göğsüme çarpan ılık havayla tekrar terlediğimi hissetmiştim. Sinir bozucu olan kısımda buydu işte. Yaz sıcağında duşun verdiği ferahlık sadece dakikalar sürüyordu. Sinirlenmemek adına derin nefes aldım ve siyah boxerımı giyindim. Altıma da gri eşofmanımı geçirip omuzlarımdan sarkıttığım saç havlusuyla odadan çıktım. Evde rahattım çünkü Katie, bakıcı dahil yardımcı hiçbir şekilde istemiyor, kendisinin bize fazlasıyla yeteceğini söylüyordu. Evet, ben hariç herkese yetiyordu.

''Günaydın bebeğim.'' Mutfağa girdiğimde Katie gülümseyerek mırıldandı. Bende gülümseyerek karşılık verdim ve bebek sandalyelerinde oturmuş, beni gördükleri gibi çığlık çığlığa gülmeye başlamış olan üçüzlerime bakıp gülümsememi genişlettim.

''Hanimiş benim prenseslerim?''

Yanlarına gittim ve hepsinin saçlarına birer öpücük kondurup kendi yerime geçtim. Katie tabağıma yaptığı krepten koyarken ilgili bir şekilde mırıldandı.

''Chanyeol, biliyorsun bir kaç gün sonra üçüzlerin doğum günü. Bahçede bir parti vermeyi planlıyorum bilirsin arkadaşlarım ve onların çocukları gelecek, eğlence amaçlı bir palyaço falan mı tutsak?''

Bir süre sessiz kaldım. Bu iyi olabilirdi tabii, benim için bir sorun yoktu.

''Ben pastayı, davetiyeleri kısaca organizasyonu tamamladım sayılır. Rica etsem o işi de sen halleder misin? Mümkünse acele et önce yüz yüze görüşmeliyiz.''

Kaite'nin kararlı bakışlarından kurtulmak adına rahatsız olmuş bir şekilde nefes alıp yemeğime odaklandım. O sırada baş onayı vermeyi de unutmamıştım. Bugün yine huysuzluğum üzerimdeydi. Bazı günler nedensizce Katie'ye öfkeli uyanıyordum, bazı zamanlar ise çok sevgi dolu kalkıyordum ve nedenini ben bile bilmiyordum. Bilmek içinde uğraştığım söylenilemezdi. Sonuç olarak kahvaltıdan sonra bir kaç gazete ilanına bakmış, internet araştırması yaptıktan sonra elde ettiğim numarayı tuşlamıştım. Karşıma genç bir çocuk çıkmasını beklemiyordum açıkcası, fakat karşıma çıkan genç bir çocuktu. Tereddütlü bir şekilde mırıldandı.

''Merhaba?''

''Ben Park Chanyeol, kiminle görüşüyorum?''

''Byun Baekhyun. Siz ne için aramıştınız?''

''Ben palyaço kiralamak istiyordum..'' Bir süre cümlemin garipliğiyle sessiz kaldım.

''Araştırma sonucunda sizin numaranızı buldum. Doğru mu?''

Baekhyun uzun zaman sonra arandığı için mutlu ve şaşkın hissediyordu.

''Ahh evet, evet doğru aradınız. Palyaço olacak şahıs benim.''

Heyecanlı bir şekilde dile getirdiğinde tebessüm ettim. Adının Baekhyun olduğunu öğrendiğim çocuk bana kütüphanede çalıştığını ve anca iş çıkışında gelebileciğini söylerken bende hipnoz olmuş gibi onu ikiletmeden onaylıyordum. Sonunda anlaşmış ve telefonu kapatmıştık. Numarayı telefonuma 'Palyaço Baekhyun' diye kayıt ettim ve ekranı kilitleyip yerde birbirleriyle oynayan üçüzlerime gülümseyerek baktım. Ivan, Lily'nin elindeki oyuncağı almış, Jenna'ya ait olduğunu ve izinsiz oynamaması gerektiğini dile getirmeye çalışırken, kızımın büyüyünce avukat olabileceğini düşünmüştüm. Boynuma dolanan kolların sahibi de benimle aynı fikirdeydi.

''Bence büyüdüğünde avukat olacak.'' Tebessüm ettim.

''Hemde en güzelinden bir tane.''

- - -

Saat akşam üstü yediydi ve ben sekizde orada olacağıma dair sözler vermiştim. Bu sebeple kütüphaneden çıktığım gibi durağa koşmuş, yorgun bir şekilde gelen ilk otobüse kendimi atmıştım. Sıcak hava beni bunaltıyordu ve otobüsün lanet kliması çalışmıyordu. Çok şanslıydım ki yanımdaki amca yıkanmayı sevmiyordu büyük ihtimalle. Rahatsız bir şekilde kıpırdandım ve yedi durağın çabucak geçmesini diledim. Fazla uzak değildi, fakat yakında denilemezdi gideceğim yer.

Tam kırk dakika sonra varmam gereken yere geldiğimde, lüks evler bana gülümsemişti.

Bir an kendimi buraya ait değilmiş gibi hissettim çünkü cadde direkt 'ben pahalıyım' diye bağırıyordu. Omuzlarımı silktim ve öz güvenimi yüksek tutmaya çalıştım. Bir elimde telefon, haritada gösterilen yere varmaya çalışıyordum. Yaklaşık on dakika ilerlediğimde karşıma güvenlik görevlisi çıkmıştı. Siteye öyle kolayca giremeyeceğimi biliyordum, bu yüzden direkt 'Park Chanyeol'e gelmiştim' diyerek kendimi ifade ettim. Ardından 'Adım Byun Baekhyun' diye ekleyerek görevlinin bir arama yapmasına neden olmuştum. Bir dakikanın ardından adam eliyle kahverengi tonlarında ki binayı gösterip gitmem gereken yerin orası olduğunu belirtti. Gülümseyerek teşekkür ettim ve derin bir nefes alarak binaya doğru yürümeye başladım.

***

Evde bebeklerin olduğunu son an da akıl etmiş ve uyuyabileceklerini düşünüp zile basmak yerine kapıya sakince üç kere vurdum. Beni bekliyorlarmış gibi kapı anında açıldı ve ben gergin bir şekilde gülümsedim.

''Merhaba efendim. Ben Byun Baekhyun.''

Hafifçe eğildikten hemen sonra genç kadın bana gülümsedi. Beni içeriye davet ettiğinde ayakkabılarımı çıkarıp düzgün bir şekilde kenara koydum. Kadın ise bana beyaz bir çift terlik vermişti. Onları düşünmeden ayağıma geçirdiğimde rezil olduğumu hissetmiştim. Kadın büyük ihtimalle eşinin terliklerinden vermişti ve benim ayaklarım oldukça minik kalmıştı terliklerin içinde. Küçük olduğum için fazla üzerinde durulmayacağını düşündüm ve kadının işaret etmesiyle içeriye geçtim. Salonda üç güzel bebeğiyle yerde oturmuş lego oynayan adamı görünce yutkundum. Adam başını kaldırdığında bir kaç saniye bakıştık. Ardından ayağa kalkıp yanımıza gelmişti.

''Merhaba efendim. Adım Byun Baekhyun, büyük ihtimalle sizinle konuştuk.''

Adam bana gülümsedi ve başıyla onaylayıp dile getirdi.

''Ben Park Chanyeol, eşim Katie ve üçüzlerim Ivan, Jenna, Lily.''

Üçünü de parmağıyla işaret ederek söylediğinde tekrar gülümsedim.

''Onlarla oynayabilir miyim?'' Bu cümlemin ardından adının Katie olduğunu öğrendiğim kadın kıkırdamıştı. Sırtımda hissettiğim zarif el ile titresemde, dik duruşumu bozmadım.

''Diyorum ki önce biz bir konuşalım. Sonra elbette onlarla tanışacaksın. Seni sevdim Baekhyun, tatlı bir çocuksun.''

''Teşekkür ederim efendim.''

Karşısında hafifçe eğildim ve başımı kaldırdığımda tekrar Chanyeol'le göz göze geldik.

Sanki bana bir farklı bakıyordu ve ben bu farklı bakışlardan rahatsız olmuştum.

Boğazımı hafifçe temizledim ve göz temasını kestiğimde düşündüm. O bir babaydı ve benim kötü biri olup olmadığımı bu şekilde görmeye çalışıyor olması gayet doğaldı. Neden yanlış yerlere çekiyordum ki?

Katie seslendiğinde gözlerimi yerden çekip normalden daha da güzel olan kadına baktım.

''Üçüzlerin uyuması gerekiyor bu yüzden Chanyeol sen Baekhyun'la ilgilen lütfen ben onları uyutmalıyım.''

Adamın yüzünde ki bıkmış ifadeyi net bir şekilde görmüştüm. Sanki artık bir şeyler için yeter diyordu fakat karısına karşı gülümseyip onu onaylamaktan başka hiçbir şey yapmamıştı. Fazla irdelemek istemedim. Bu konu benim boyumu aşıyordu ne de olsa. Kadın tek bebeğini kucakladığında eşi de diğer bebeği almıştı. Uzaktan onlara baktığımda Katie bana gülümsedi.

''Jenna'yı sen almak ister misin Baekhyun?''

Gözlerimin içinin parladığına yemin edebilirdim o an. Hızla adının Jenna olduğunu öğrendiğim bebeği dikkatlice kucaklayıp her an kırılabilecekmiş bir cam bebekmiş gibi tuttum. O kadar güzel kokuyordu ki, o kadar masum duruyordu ki. Kendime engel olamadan tombul yanağına kuru bir öpücük kondurdum. Jenna ise bir kaç kıkırtı sesi çıkarmış, minik parmaklarını saçlarıma daldırmıştı. Onları ilgiyle karıştırırken kıkırdadım ve minik burnuna işaret parmağımı dokundurup ismini fısıldadım.

''Çok sevimlisin Jenna.''

Hafif bir boğaz temizleme sesi işittiğimde başımı kaldırıp bana bakan Chanyeol'e mahçup bakışlarımdan gönderdim.

''Üzgünüm.'' deyip peşinden ilerlemeye başladım.

Üçüzleri dikkatli bir şekilde çift kişilik yatağa yatırdık ve onlara el salladıktan hemen sonra odadan ayrıldık. Tekrar Chanyeol'ün peşine takıldığımda yaşının yirmilerde olduğunu düşünmeden edemedim. Oldukça fit duruyordu ve karısı gibi normalin üstünde yakışıklıydı. Mükemmel bir çift olduklarına şüphe yoktu. Aklımı kurcalayan bir kaç soru vardı her şeyin yanında. Karşımdaki adam Kore'liydi. Emin olmak adına İngilizce yerine Korece konuştum.

''Korelisiniz değil mi?''

''Evet öyle, bende Koreli birisini bulduğum için şaşkınım. Fakat dile getirecek vakti bulamadım.''

Cevap vermedim. Ayakta dikilmemden rahatsız olmuş olacak ki mutfaktaki cam masaya oturmamı işaret etti. Sandalyeyi dikkatli bir şekilde çekip oturdum. Doğrudan göz teması kurması beni rahatsız ediyordu. Bu yüzden bakışlarımı cam masada gezdirdim bir süre.

''Bir şeyler içmek ister misin?''

''Teşekkür ederim.''

Nazikçe onu reddettikten hemen sonra ayağa kalkmış, kendisine kahve hazırlamaya başlamıştı. Bir süre durdum ve mırıldandım.

''Belki bende içebilirim.''

Bilmiş bir şekilde gülümsedi.

''Tahmin etmiştim, merak etme sana da yapıyorum Baekhyun.''

İsmimi telaffuz ettiğinde parmaklarımı birbirine geçirdim. Stresliydim ve diken üstünde oturuyordum. Yan gözle telefonumdan saate baktığımda kalın sesiyle telefonu düşürmek üzereydim neredeyse.

''Seni çok tutmam merak etme, olmadı seni evine bırakırım pek yapacak işim yok. Katie büyük ihtimalle üçüzlerle sabaha kadar uyur.''

Neden açıklama yaptığı hakkında bir fikrim yoktu. Fakat bu cümlesine de cevap vermemiştim. O da pek üstüme gelmedi ve sessiz bir beş dakika geçirdik. Sıcak kahveyi önüme koyduğunda gülümseyerek teşekkür ettim. O da karşıma geçmiş direkt kahvesinden bir yudum almıştı. Ben dilinin yanıp yanmadığını düşünürken o konuya direkt girdi.

''Öğrenci misin?''

Başımla onayladım.

''Evet üniversite birinci sınıf öğrencisiyim. Kütüphanede çalışıyorum ve bunuda ek iş olarak yapıyorum. Pek istek olmadığı için arada ek gelir iyi oluyor.''

Chanyeol bir süre başıyla beni onaylayıp kahvesine odaklanmasının ardından detayları anlattı. Partinin iki gün sonra sitenin içindeki bahçede yapılacağını ve yaklaşık yirmi çocuğun geleceğini, partinin beş saat kadar süreceğini dile getirmişti. O konuşuyor ve bende arada onu onaylıyordum. Sonunda ne kadar istediğimi sorduğunda kahvemden ilk yudumumu almıştım.

''Saatine 20$ alıyorum faka-''

''Saatine 100$ olsun, tamam? Toplam 500$''

Chanyeol konuştuğunda istemsizce kaşlarım havalanmıştı.

''Efendim bu fazla değil mi? Sadece çocuklarla oynayacağım.''

''Başka bir sorun var mı? Parti hakkında bilmen gerekenler bu kadar.''

Sorumu yanıtsız bıraktığında onu başımla onaylamıştım. Büyük ihtimalle paraya muhtaç olduğumu düşünmüştü ve kendince cömert davranmıştı. Elbette minnettardım fakat bu beni biraz utandırmıştı. O yüzden sürekli başımı eğiyor, kahveme bakıyordum. Sessiz bir şekilde kahveleri yarıladığımızda yerinden kalktı.

''Seni eve bırakayım.''

''Kendim gidebilirim efendim, teşekkür ederim.''

Chanyeol düz bir ifadeyle bana bakarken ekledim.

''Ya da bıraksanız da olur..''

Chanyeol gülümseyerek omzuma dokunduğunda derin nefes alma ihtiyacı hissettim.

***

Arabaya bindiğimizde gerçekten zengin olduklarına inanmıştım. En azından Audi Q7'ye bineceğimi düşünmemiştim. Yine de şaşırdığımı belli etmek istemedim ve oturduğum koltukta küçüldükçe küçüldüm. Chanyeol'ün ve arabasının yanında neden bu kadar minik kaldığımı düşünmeden edemiyordum. Bu güvenimi kırıyordu.

''Hangi bölümü okuyorsun?''

''Fotoğrafçılık bölümünü okuyorum. Fotoğraf çekmeyi seviyorum, hep sevmişimdir.''

Chanyeol arabayı çalıştırırken sorduğu ve benimde dile getirdiğim adrese doğru sürüyordu. Bir yandan da sohbet ediyorduk.

''Peki Amerika da olma nedenin nedir? Okul mu?''

Gün içinde bir çok kez yaptığım gibi tekrar başımla onayladım.

''Evet burada okursam ünlü modellerin fotoğrafçısı olabileceğimi biliyorum. Ve bu da benim hayallerimden birisi. Bu yüzden çok çalıştım ve bir sürü fedakarlık yaptım. Mesela dört yıl boyunca ailemi görmeyeceğim. Tatillerde giderim diye düşünmüştüm fakat uçak biletleri pek insaflı değil.''

Buruk bir şekilde gülümsediğim de Chanyeol'ün arada bana baktığını fark etmiştim. Yine bakıyordu ve ben rahatsız bir şekilde dizlerimi titretiyordum. Bir an evvel eve gitmek istiyordum ve Chanyeol'de aksine arabayı yavaş sürüyordu.

''Peki siz? Korelisiniz, neden buradasınız?''

Bu sefer sessizliği ben böldüğüm de rahatsız olma sırası ondaydı. Çünkü yüzündeki mutlu ifadenin kaybolduğunu görmüştüm ve bu beni bir tık daha germişti.

''Aslında bende seninle aynı nedenle buraya geldim. Tek fark ailemi zaten çok önceden kaybetmiş olmam. Duydun mu bilmiyorum fakat beyin cerrahıyım. Ünlü olanlardan.''

Ego kasmak istermiş gibi son cümlesini eklediğinde hakkı var diye düşünmüştüm.

''Okulumun son senesinde Katie ile tanıştım. Sıkı dost olmuştuk fakat iki yıl önce ondan hoşlandığımı fark ettim. Ufak bir itirafın ardından aylar sonra evlenmiştik. Tek güvencemiz yıllardır birbirimizi tanıyor olmamızdı fakat sanıyorum ki pek mutlu değiliz.''

İç çektiğinde şaşkınlıkla ona bakıyordum. Gerçekten mutlu değiller miydi? Gerçekten mutlu görünüyorlardı oysa ki.

''Af edersiniz, kaç yaşındasınız?''

''Otuz dört.''

Kaşlarım şaşkınlıkla biraz daha havalanırken arabanın içinde bir kıkırtı duyuldu.

''Kaç gösteriyorum Baekhyun?''

Tereddütsüz yirmi dediğimde kıkırtısı kahkahaya dönüşmüştü. O sırada eve geldiğimizin farkında değildim. İyi geceler dediğinde bende iyi geceler diledim. Arabadan indim ve apartmana doğru yürüdüm. Beni beklediğinin farkındaydım o yüzden hızlı davranıyordum. Dış kapıyı açtığımda ve içeri girdiğimde gülümseyerek el salladım ve arabayı hareket ettirmesiyle birlikte merdivenleri çıkmaya başladım.

Ne gündü öyle.




Böyle kısa bir hikaye yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz. Yorum yaparsanız sevinirim, görüşlerinizi merak ediyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

300K 27.1K 26
"Jeon Jungkook, bu dünya üzerinde nefes alan en değerli varlıktı benim için. O benim sadece en yakın arkadaşım değil, her şeyimdi. İhtiyacım olan her...
133K 16.2K 20
//tamamlandı her gün beden değiştiren jimin, o gün girdiği bedende takılı kalır. yanında uyuyan jungkook ile. #2 kookmin #2 fantastik - 02.02.2022
155K 11.3K 25
"Pişt, baksana." *Şiddet içermektedir.* Başlangıç: 20/03/2020 Bitiş: 02/08/2020
225K 22.1K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.