AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

By haticekubraozcan

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... More

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ
DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN
DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -30. BÖLÜM: BERDEL
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU

43.9K 2.5K 629
By haticekubraozcan

Gecikme için üzgünüm fakat sıkıntı benlik değil. Wattpad bölümü kaydetmiyor, sürekli hata veriyor. Saatlerdir deniyorum. Son bir kaç bölümdür bu sorun oluyor. Görseller siliniyor ve bölüm kaydolmuyor sonuç olarak bölümü yayınlayamıyorum bir türlü :"( Neyseki söz verdiğim gibi pazar günü suları içerisinde yayınlayabildim, iyi tarafından bakın :')

Yorum sınırı; 400.

Bölüm sonuna açıklama bıraktım sizler için, daha fazla tutmayayım ben sizleri.

***

Medya: Bölümden bir alıntı.

Keyifli okumalar...

10. BÖLÜM: OLAY ÇUKURU

"Kimsenin umurunda olmasan da benim umurumdasın."

"Bu kadını hiç sevmedim ben dev. Sürekli bizim masaya gidip gerdan kırıyor," masanın üzerinde duran suyu yudumlarken davetlileri süzen Asude sinirle adama söylenmeyi ihmal etmiyordu.

İlk baştaki Şura olayından sonra sürekli alarmda geziyor, şüphe ile etrafı seyrediyordu. Bu kadın yüzünden psikolojisi bozulmuştu.

Nişan başladığından beri ilk defa oturabilmişlerdi. Pistten inmiyor oluşu kendi suçu değil, akrabalarının kurtlarını dökmek için onun nişanını seçmiş olmasıydı. Bir taraf halay isterken, diğer taraf çiftetellide ısrar ediyordu. En son ortaya davullu zurnalı, halay havasında bir çiftetelli ile çözüm bulunmuş, ardından onlar masaya oturabilmişlerdi.

"Asude biz hiç oturmadık, hangi ara gördün onu?" Devrim eline aldığı telefonu karıştırırken Asude'nin kıskançlığının boyutunu düşünüyordu. Bu kadarı şimdiden gözüne fazla gelmeye başlamıştı, ileride başlarına ne gelecek olanları düşünmek bile istemiyordu.

Teknik olarak onun işi kadınlarla daha fazla alakalıydı. Bir ev döşenirken o evin hanımı gelecekti ki uyum yakalansın. Eğer Asude bu olaya takarsa ekmek parası aslanın ağzından ejderhaya terfi edecekti.

"Oturmadıysam gözlerimi de yummadım herhalde?" Adamın ilgisinin telefonda olduğunu görünce canı sıkılsa da boş vermişliğin nirvanasındaydı, pek bir şey demeyecekti. Yanına gelen Esma elinden tutup kaldırmak isteyince, genlerinin ona sağlamış olduğu yegâne, kutsal iriliğini kullanarak onu yanına oturttu.

"Esma bende dökecek kurt kalmadı. Kır bacağını otur, kaynana aday adayın karşıdan izliyor, ne hoppa demesin." Serkan'ın annesi nişan başladığından beri Esma'yı göz hapsine almış seyrediyordu. Aralarında bir şey olduğunu biliyor olmalıydı ve ya da Esma'yı kendisi de beğeniyordu. Kadının kendisini izlediğini fark eden Esma ne yapması gerektiğini bilmediği için bocalıyordu.

"Bende fark ettim ama ne yapacağımı bilemediğimden saçmalıyorum galiba..." Asude arkadaşına tebessüm ederek yanından kalkmasını engelledi.

"Şura nasıl bakıyor Asude. Elinde olsa seni burada kuşbaşı doğrar." Esma, bahsi geçen kızın masasına bakarken Asude hiç umursamıyormuş gibi başka bir tarafa bakıyordu.

"Elinde olursam ki fırsat bulursa doğrar canım. Ondan önce ben dilim ile onu doğrar, sokak hayvanlarını doyurur, cennete ön taraflardan bilet alırım." Esma memnuiyetle gülümserken onları yönlendiren görevli geldi yanlarına.

"Birazdan takı merasimi başlayacak. Sizi getirilecek masanın etrafına alacağız ardından pasta kesilecek." Takı merasimi bir nebze çekilirdi ama o pasta olayı çok ters işti. İkisi de pek hoşlanmıyordu bu tür saçmalıklardan.

Pasta kesince ne olduğunu da anlamış değillerdi. Mecburiyetten adamı onaylayarak beklemeye başladılar. Pistte oynayanların müziği susturuldu ve görevlinin biri onları ortaya davet etti.

"Evet, sevgili davetliler. Genç çiftimizin nişan töreni gerçekleşecek. Aile büyüklerini buraya davet ediyoruz." Yavaş yavaş toplanan kalabalığa karışan Asude biraz heyecanlı, biraz telaşlıydı. Devrim yanında duran elini kavradığında onun yanına olduğunu bilmek, onun kendisini koruyacağını bilmek huzur vermişti. Yanlarına gelen aile büyükleri tamamlanınca Devrim'in dedesi eline verilen mikrofona konuşmaya başladı.

"Sevgili davetliler, Dağkıran ailesi adına nişan yüzüklerini takma görevi bana verildi. Öncelikle Dağkıran ve Koç ailesi adına hepinizi selamlıyor, hoş geldiniz safalar getirdiniz diyorum. Bu merasimin başı hayır sonu da hayır olsun diyerek besmele ile nişan yüzüklerimizi takıyorum."

Yaşlı olmasına rağmen gayet fit görünen adam kendisine uzatılan yastıktan ikilinin kurdeleye bağlanan yüzüklerini aldı ve parmaklarına geçirdi. Daha önce de aynı sahneyi görmüşlerdi, yine bir kurdele kesme sahnesine şahitlik edeceklerdi. Yüzükler takılırken sürekli patlayan flaşlar gözlerini alsa da biraz olsun katlanabilirlerdi.

Yüzükler takıldı ama kurdele kesilmeden önce yaşlı adam besmele çekerek dua etmeye başladı.

"Ya Rabbi! Nişan yüzükleri takılan ve evliliğe ilk adımı atan bu iki genci her zaman mutlu eyle. Akıllarından saygıyı, kalplerinden sevgiyi eksik etme; Ya Rabbi! Evlilik yolunda karşılaşacakları her türlü sıkıntıyı kolaylıkla aşmalarını nasip eyle. Yuvalarına bolluk ve bereket ihsan eyle. Aileleri arasındaki birlik ve beraberliği, kardeşlik ve dostluğu, saygı ve sevgiyi kat kat arttır Allah'ım. Bu gençlerimizi ve cümlemizi iki cihanda aziz eyle. El Fatiha!"

Edilen duanın ardından eline aldığı makasla kurdeleyi kesmeye çalıştı. Her yerde olduğu gibi bazı adetler yerine getirilmeliydi ki tadı çıksın.

"Yusuf makas kesmiyor." Damadına bakan yaşlı adam bıyığının altından gülümsüyordu. Kendi oğlunu evlendirirken aynı olay başına gelmişti. Şimdi sıra damadındaydı.

"Ne demek kesmiyor baba? Bir de bileyelim demiştim. Neyse artık olan olmuş," cebinden çıkardığı 100 TL banknotu yastığın üzerine bırakarak çekilen adam artık oğlunun bir an evvel yuvasını kurması için uğraşıyordu. Tüm bu olanlar Devrim'in mutlu olması içindi.

"Hayırlı uğurlu olsun çocuklarım." Bırakılan paradan sonra kesen makasla Asude ve Devrim artık gerçekten nişanlıydılar. Teker teker aile büyüklerinin ellerini öptüler. Yüzükleri kesen dedelerinin elini öperken yaşlı adam damadının bıraktığı parayı çengelli iğne yardımı ile Asude'nin yakasına taktı.

"Teşekkür ederim Osman dede," diğerlerinin de tebrikini aldıktan sonra takı merasimine geçildi.

Daha önceden takılan beş bileziği, zinciri ve yüzükleri yeniden okutulacak diye kayınvalidesine teslim etmişti Asude. Kendi ailesi iki bilezik, Devrim'in nişan yüzüğünü ve Devrim için bir saat almışlardı.

"Damadın annesi ve babasından geline sekiz burma bilezik," kuvvetli gelen alkış sesi ile ortalık çınlarken Asude bilezikleri bileğine takmaya çalıştı. Fazla yorgunluktan olsa gerek bilekleri bile şişmişti. Altınların keskin kenarları derisini kazıyacak kadar keskindi.

"Kerime, bileğimi koparacaksın." Ablası kendisine uzatılan bilezikleri takmak için haddinden fazla bir güç sarf ediyordu. Asude canının acısı ile inleyip, söylenirken Devrim olaya müdahale etmek için kadının elini tuttu.

"Abla zorlama ile olmaz ancak canını yakarsınız. El kremi bulursan getir takalım." Kerime el kremi bulmaya gittiğinde, Rukiye Hanım hemen önünde belirdi.

"Tak şunu eline Asude." Genç kadın burnunun ucuna doğru uzatılan ten çorabı gördüğünde ne diyeceğini bilemedi.

"Anne şakanın hiç sırası değil." Şuan o çorabı eline giymesi isteniyordu. Gözünde canlandırdığında saçma bir görüntü oldu.

"Kızım tak şunu eline." Zorla kızının elini kavradı ve ten çorabı geçirdi. Çorabın kaygan yapısı ile dar gelen bilezikler hiç zorlanmadan bileğine takılmıştı.

"Anne, sen neymişsin böyle be?" Asude şaşırmıştı. Canının acımadığına da seviniyordu. Sevinçle bileğini oynattı. Bileziklerin takılması ile takı kaldığı yerden devam etti. Asude uzatılan altınları hızla takarken Devrim'in ailesinden geri kalanlar takılarını getirmeye başladılar.

Şimdiden kolları ve boyunları dolmuş sayılırdı. Yakalarından uzatılan kurdeleye takılan küçük, büyük, gram altınlar baya zorluyordu. İki annesine de bir çantaya koyalım dese de onu dinlememiş, illa ki asılacak demişlerdi. Erkek tarafı bittiğinde sıra kendi ailesine geldi. Onların da kalabalık bir aileye sahip olduğu düşünüldüğünde gözü çoktan korkmuştu.

"Asude iyi misin?"

"Kuyumcudan hallice dev." Devrim kadının yüz şeklini gördükçe gülmek istiyordu. Takı konusunda iki ailede birbiri ile yarış halinde görünüyordu. Asude kadar kendisi de kapının kenarında duran ve eve gelenlerin anahtar attığı süslere benzemişti.

"Nişandan sonra bunları alıp kaybolalım." Asude'nin fikri cazip gelebilirdi ama dalga geçtiğini düşününce onun oyununa eşlik etmek istedi adam.

"Bence düğünü beklemeliyiz. Daha çağırmadığımız, düğüne gelelim diyen birçok akraba var. Bir bu kadar da o zaman çıkar." Asude adama 'ciddi misin?' bakışı atarak sorguluyordu. Devrim ise hiç bozuntuya vermeden onu onayladı.

"O zaman düğünden sonra kaçalım." Yeniden olaya döndüklerinde kız tarafı da takısını takmıştı. Şimdi elleri, kolları, boyunları ve yakaları altınlarla doluydu.

"Şu pastayı keselim ve ben bu altınlardan kurtulayım." Genç kadın söylenirken, o gıcık sesi ile mikrofonu boğazına tıkamak için zor durduğu adam konuşmaya başladı.

"Sevgili davetliler, nişan pastamızı keseceğimiz için kimse pistten uzaklaşmasın." Görevlilerin sürdüğü tekerlekli araçla getirilen pasta göz alıcı görünüyordu. Yüksekliği öyle çok göze batacak kadar değil, az denecek kadar da küçük değildi.

"Yukarıdan aşağıya doğru bıçağı çekin," kendilerine yol gösteren adamı terslemek isteyen Asude, ağzını açtı ama Devrim ondan önce olaya el atarak susturdu.

"Çok sağ olun biz de ne taraftan kessek diyorduk." Ellerine tutuşturulan bıçakla pastayı kestiler. Hemen önlerinde duran tabaktaki pastayı yine ellerine verilen çatalla birbirlerine uzattılar. İlk önce Asude aldı Devrim'in uzattığı pastayı. Daha sonra Devrim'in yemesi için kendi elini uzattı. Devrim tam ağzını açmış bekliyordu ki Asude çatalı kendisine çekerek ağzına attı. Etraftan kahkaha sesleri yükselirken Devrim sinirlenen yüz hatlarını saklamak istese de pek başarılı olamadı. Zoraki bir gülümseme ile etrafa baktı. O sırada Asude adamın gönlünü almak için büyük bir parçayı çatalı ile kopararak adama uzattı.

"O çok küçüktü hayatım." Devrim bu defa kaçırılmayan pastayı, nihayet yemiş ve rahatlamıştı. Ortadan götürülen pasta ile pist boş kaldı.

"Kızım gelin odasına gidelim şu takıları düzeltelim." Kayınvalidesinin teklifi ile arkaya gidecekleri zaman yeniden oyuna davet edilmeleri ile geri döndüler. Devrim içindeki munzurlukla görevli adama yaklaştı ve bir şeyler fısıldadı. Yeniden Asude'nin karşısına geçtiğinde müziğin sesi duyuldu.

"Bu ne Devrim?" Asude bu havaya ayak uyduramayacağını düşünüyordu.

"Oğuz Yılmaz, Nalın dilber. Sende milenyum çağına hemen ayak uydurmuşsun Asude." Devrim kartal misali kollarını havaya kaldırdı ve melodiye ayak uydurmaya başladı. Asude ise kabarık abiyesinin eteklerini tutarak gerdan kırarak adama ayak uydurdu. Hareketleri eteğinin dönmesi ile görsel bir şov sunuyordu. Devrim, kadına yaklaştığında yaklaştığında şarkıya eşlik etmeye başladı.

"Karşımda salınıp durma

At boynuma golun dilber

Yalın ayak yere basma

Giyin altın nalın dilber..." Adam söyledikçe Asude keyifle etrafında dönüyor, omuzlarını hareket ettiriyordu. Devrim ise kadının bu neşeli haline baktıkça memnun oluyor, melodiye hareketleri ile eşlik ediyordu. Onlar bu şekilde oynarken akrabaları da yanlarına çıktı ve onlara göre daha tuhaf olan oyunlarını sergilemeye başladılar. Şarkı bittiğinde davetliler oyunlarına devam ederken Asude ve Devrim gelin odasına geçtiler.

"Ay Devrim ben yaşlanmışım. Belim koptu," rahat koltuğa kendisini atarken Devrim'de telefonla meşguldü. Asude adamın ses çıkarmamasına alınırken güçlükle ayağa kalktı ve hemen yanı başına kadar geldi. Parmak uçlarında yükselerek, telefonda ne yaptığını görmek için uğraştı.

"Ne yapıyorsun Asude?" Tek kaşı havada bakan adam telefonunu saklama gereği duymadan kadına doğru çevirdi.

"Masada da elinden düşmüyor, burada da. Gören de beni değil seni zorla evlendiriyorlar sanacak." Yakalanmanın verdiği utangaçlıkla suratını buruşturdu Asude. Kollarını göğsünde birleştirdi ve kalktığı yere geri döndü.

"Evet, haklısın ben seninle evlenmek için açlık grevine falan girmiştim..." Onlar tartışmak için zemin hazırlıyorlardı ama kapı açıldı ve Asude'nin ilk başlarda hoşlanmadığı kadın içeriye girdi. İkili kadına merakla bakarken Asude bir şeyler döndüğünü anlamıştı.

"Ay canım Emine yolladı beni, çocuklara yardımcı ol diye." İkili şüphe ile birbirlerine baksa da pek belli etmediler. Onlar buraya gelirken Rukiye Hanım ve Emine Hanım akrabalarının kıskacında kalmışlardı. Ablaları zaten çocukları yüzünden fırsat bulamıyorlardı.

"Biz hallediyoruz, teşekkür ederiz." Asude kestirip atmıştı ama kadın inatla ona doğru yürümeye devam ediyordu. Koltuğun arkasına geçti ve altınların dolu olduğu kurdeleye elini uzattığında Asude oturduğu yerden hızla ayağa kalktı.

"Gerçekten zahmet etmeyin. Biz hallediyoruz," hayal kırıklığı ile yüzü düşen kadın birden gülümseyerek onlara yaklaştı.

"Az önce tebrik edemedim sizi." Koltuğun arkasından hızla ön tarafa geldi ve yan yana duran çiftin hemen önünde durdu. İlk önce Devrim'e sarılmak için kollarını uzattı. Devrim henüz ne olduğunu anlamadan kadın onun yanaklarından tuttu ve yalandan birkaç öpücük kondurdu.

O sırada elini adamın burnuna götürmeyi ihmal etmemişti. Devrim kendisini geri çekerken burnuna gelen tuhaf koku ile gözünün karardığını hissetti. Nereden tutacağını bilemez halde sendelerken kadın ondan uzaklaştı ve Asude'ye yöneldi.

"Tebrikler canım." Asude kendisini de yanağından tutan kadına öpmesine izin vermeden uzaklaştı. Kadın inatla elini kendisine uzatıyorken Devrim'in yere düştüğünü gördü.

"Devrim." Çığlık çığlığa bağıran Asude yerde düşen adamdan önce kadının kolundan yakalamıştı.

Bazen aklı zehir gibi çalışıyor, ani kararlar verebiliyordu. İkilinin arasında ufak bir arbede yaşanırken onların seslerini duyan yakınları odaya çoktan doluşmuşlardı. Asude'nin elinde duran kadını güçlükle almışlar ardından yerde baygın yatan adamla ilgilenmeye başlamışlardı. Asude ise hâlâ sinirini alamamanın agresifliğini yaşıyordu. Onun bedeninde de ufak tefek çizikler olsa da kadın kadar hırpalanmamıştı.

"Devrim kendine gel." Üzerindekilere dikkat etmeden yere eğildi. Devrim'in yanağına elini sürerken adamın uyanmasını bekledi. O kadında bir şeyler olduğunu sezmişti. Devrim ile kucaklaşırken elini burnuna sürdüğünü de görmüştü. Fazla şüpheci olması, altıncı hissinin kuvvetli olması onları olası bir soygundan kurtarmıştı.

"Ya bırakın geberteyim şunu," kadının saç tutamları hâlâ yerde duruyordu. Asude istediği zaman bir kaplandan farksız olabiliyordu. O tam bir mahalle kızıydı. Hakkı için kimse ile kavga etmekten çekinmezdi.

Küçükken mahalle arası futbol maçı yaparlardı. Yenilirlerse karşı tarafı döverlerdi, yenerlerse de onları dövmeye gelen diğer tarafı döverlerdi. Kızdan çok erkek arkadaşı vardı. Kocaman bir kutu misket koleksiyonu bile vardı. Para ile aldıkları tasolar, futbolcu kartlarına sahipti. O koleksiyonu büyütmek ve saklamak düşündüğünüz kadar kolay değildi.

Kendisinden büyük olanlara karşı hep bir saldırganlığa sahipti. Küçükken kendisi ile kavga edenleri bu çirkefliği ile yenmişti. Okulda Esma'yı sıkıştırırlardı Asude hemen yardımına koşar onunla birlik olur, kızları püskürtürdü. O zaman ki hâli şimdi de devam ediyordu.

"Kızım güvenlikler aldı işte. Karakol iki sokak aşağıda polisler de geliyor," nişan başladığından beri ortalarda görünmeyen dayısı nihayet görünmüştü. Onu azarlama kısmını eve bırakabilirdi şimdilik.

"Ne malum buranın elemanı olmadığı? Belki de düğün salonunun çalışanı?" Asude her ne kadar telaşlı olsa da mantıklı konuşuyordu.

"Babamlar yanındalar Asude. Sakin ol biraz." Eniştesi konuşup onu rahatlattığında Asude yeniden Devrim'e döndü. Koca cüssesi ile yerde yatan Devrim kendisine geliyordu. Gözleri hareket etmeye başladığında Asude içinden şükürler ederek, kimin ne diyeceğini umursamadan adamın yanaklarına ellerini bastırdı. Üzerine biraz daha eğildiğinde kravatının gevşememiş olduğunu gördü. Hızlı hareketlerle kravatını açtı, gömleğinin üst düğmesini çözdü.

"Asude, sen iyi misin?" Yerde uzanan adam ayağa kalkmak için çabalasa da Asude buna izin vermedi.

"Biraz daha uzan sen." Kadının elinde ne olduğunu bilmiyorlardı ama bayıltması için yeterli bir şeydi. İlk önce Devrim'e yönelmiş olması da onun zor olduğunu düşünmesi ve yoluna çıkmasını engellemek istemesiydi.

"Ben iyiyim, sen nasılsın? Boynun, ellerin hep çizilmiş." Devrim inatla yerden kalktı ve koltuğa oturdu. Elini kafasına götürdüğünde düşmenin etkisi ile hafif bir şişlik olduğunu hissetti. Umursamadan kadının elini avucuna alıp kızaran yerleri inceledi.

"Bana bir şey olmadı. Sahi misafirler duydu mu acaba?" Asude Devrim'in iyi olduğunu görünce aklına yeni gelen misafirleri sormuştu. Bu konularla gündeme gelmek istemese de duyulacağını biliyordu. Başı beladan kurtulmadığı gibi, adı da dedikodudan kurtulmuyordu.

"Büyük bir ihtimalle pek duyan olmamıştır. Çıkış diğer tarafta, burası biraz daha içeride duruyor." Asude açıklamanın ardından etrafa göz gezdirdiğinde ablalarını da göremedi. Bu akşam anlamıştı ki o bu hayatta yalnızdı. Devrim'den başka kimsesi yoktu. Anne ve babanın yeri ayrıydı ama insan yine de arkasında destek arıyordu.

"Devrim, oğlum..." Kapın arkasına çarpması ile oda hem Emine Hanımın hem de kapının sesi ile doldu taştı. Onun arkasından kendi annesi gelmişti.

"Devrim iyi misin oğlum?" Asude bu defa ağlayacaktı. İçeriye giren direk Devrim'i soruyordu. Kendisini önemseyen kimsesi yoktu. Kırıldığını belli etmeden oturduğu yerden ayağa kalktı. Boynunda duran kurdeleyi söktü çıkardı. Köşede duran Esma'nın yanına yürüdü.

"Bunlar sana emanet." Altınları çantaya yerleştirirken hiç arkasını dönmedi. Esma'nın yüzüne de bakamıyordu. Bakarsa ağlaması an meselesiydi. Derin nefesler alarak sakinleşmeyi denedi. Esma birkaç defa konuşmak istedi ama o da cesaret edemedi. Aynadan saçını düzeltti, makyajı akmamıştı.

"Devrim eğer biraz daha iyiysen içeriye girelim." Devrim'in yanına doğru yürüdü ve elini uzattı. Kocaman adam etrafına doluşmuş kalabalığın içinde minicik duruyordu, elinin tutulması ile kapıya yürüdüler.

"Asude ne acelen var. Çocuk dinlensin biraz" Annesinin tepkisi ile karşılaşınca durmak istese de durmadı Asude. Devrim'de durmasına izin vermedi. Büyük salona geri döndüklerinde olaydan haberi olmayan kısım yavaş yavaş dağılıyordu. Masalarına kadar konuşmadan yürüdüler. Devrim hâlâ bayılmanın sersemliğini yaşıyordu. Masaya oturduklarında oda da kalanlar da yerlerini almışlardı.

"Ağabey, polisler sizin ifadenizi almak istiyor," ikilinin yanına gelen Kemal yukarıda olanları anlatıyordu. Asude'ye kalsa hemen çıkıp giderdi ama bu kadar insanı bırakmak olmazdı. Zaten çok az kalmıştı bitmesine.

"Burada işimiz bitsin biz gideriz." Devrim kısa ve öz konuşup adamı yanlarından yolladı. Bu sırada nişanın bittiğine dair bir anons yapılmış, fotoğraf çekimi için isteyenler sahneye çağırılmıştı.

"En son poz verdiğim kadın kimdi bilmiyorum." Asude yüzünde yamuk bir gülümseme ile karşısına bakarken Devrim de kıvrılan dudakları ile ona cevap veriyordu. Sürekli gülümsemekten, eti cinlerin paketindeki gülen surata dönmüşlerdi. İkisi de yüz felci geçirdiğini içten içe düşünüyordu.

"Bende bilmiyorum." Neredeyse tüm akrabaları ile fotoğraf çektirdikten sonra bu gece nihayet bitmişti. Her ne kadar spor ayakkabı da giymiş olsa yine de ayakları acıyordu.

"Karakola gidelim. Daha sonra eve geçeriz." Devrim Asude'nin elinden tuttu ve arabasının yanına götürdü. Diğerleri itiraz edeceklerdi ama o umursamayacaktı. Tüm geceleri, Asude'nin morali mahvolmuştu. Kendi planı da ertelenmişti ya olsundu. Yanına gelen Serkan'ın kulağına eğilerek aklından geçenleri tembihledi.

"Sen bizim arkamızdan gel, Kemal'e söyle bizimkileri eve götürsün." Arkadaşı onu onaylayarak yanından ayrıldı.

Yola çıktıklarında henüz saat erken sayılırdı. Yakında olan karakola gittiklerinde onların bu halini görenler merakla onları seyrediyordu. Görevli memurla ifade verecekleri odaya kadar gittiler.

Asude kadını yeniden görmenin siniri ile hırçınlaşırken memurlar onu ikaz etmiş, cezasını çekeceğinin garantisini vermişlerdi. Karakoldan çıktıklarında saat gece yarısını geçmişti. Arabalarına doğru giderken salonda bıraktıkları herkesi dışarıda onları beklerken gördüler. İkisi de şaşırırken Serkan bir adım öne çıkarak konuşmaya başladı.

"Eve giderken konvoy yapacağız demiştik değil mi ağabey?" Herkes mutlu sayılırdı. Asude gördükleri karşısında sevinse de içindeki burukluğu tazeydi. Devrim'in elinden tutması ile arabaya yöneldiler. Onların geçmesi ile diğerleri de arabalarına binerek mahalleye doğru yola çıktı herkes. Mahalleye gelene kadar kornalar hiç susmadı. Asude'nin evinin önüne geldiklerinde Devrim inmedi. Asude'nin elini tuttu ve kendisine bakmasını sağladı.

"Yorgunsun biliyorum ama saat üç gibi arka bahçeye gel." Asude bir şey söylemek istedi ama Devrim engel oldu. Kalın parmakları, kadının ince parmaklarını sarmış, ellerine hapsetmişti.

"Bir defa da kabul et." Asude el mahkûm kabul edince arabadan indiler. Diğerleri de onlarla inerek evlerine gitmeyi bekledi. Devrim kadını süzdü yeniden. Onun mimiklerini bile öğrenmişti. Canı sıkkındı, biliyordu. Daha fazla üstelemeden ev halkına veda etti ve evlerine geçtiler.

İki tarafında misafirleri vardı. Evler hınca hınç kalabalıkla doluyken dinlenmeleri pek mümkün olmamıştı. Asude misafirlere hizmet etmekten, bulaşık yerleştirmekten bitap düşmüştü. Yatıya kalacak misafirlerin yataklarını açtığında uyumamak için kendisini zor tutuyordu. Duvarda asılı duran saate baktığında 02:57 olduğunu gördü. Mutfağa ağır adımlarla yürüdü ve dolaptan bulduğu kutu kolaları eline aldı. Biraz nefes almaya ihtiyacı varken Devrim'in karşısında uyumak istemiyordu.

"Hayırdır?" Dayısını kapıya yaslanmış kendisini seyrederken buldu. Yalan söyleyerek onu atlatabilirdi ama bunu göze alamadı.

"Devrim gelecekti. Beni biraz idare etsene." Adamın uyumayacağını bildiğinden onun bu iyiliği yapacağını umuyordu. Eğer itiraz ederse de bir şeyler bulur, onu başından def ederdi.

"Haklısın görüşün siz. Çocuk askerden yeni geldi." Asude dayısına ters ters bakarken hiç üstelemedi. Mutfaktan çıktı ve dış kapıya kadar yürüdü. İçeride oyalanırken saat 03:00 olmuştu bile. Hızla terliklerini geçirdi ayaklarına.

"Kızım biri görse ne diyeceğim ben? Gir içeriye, kırdırtma bana bacaklarını." Bazen kabadayı olabilme özelliğine sahip olan adam, şimdi hiç uygun bir zaman olmayacağı gibi yanlış kişiye havalandığını bilse de yine yapar mıydı acaba? Söz ağızdan çıkmıştı bir kere. Asude olduğu yerde geri döndü. Tek kaşını havaya kaldırarak adamı seyretmeye başladı.

"Tamam, benim için hiç sorun değil. Anneannem, dedem falan biliyor mu senin toplantı diye barda, pavyonda sabahladığını? Bir aylık maaşını oralarda harcadığını duydular mı?" Genç adam kızın sözleri ile büyük bir şekilde yutkundu.

Anne ve babasından bu yaşında bile çok korkuyordu. Babasının bir sözü ürkmesine yeterken, annesinin bir bakışı yerinden hoplamasına yetiyordu. O hanım evladı gibi yetiştirilmişken bar, pavyon gibi mekânların adı dahi anılamazdı.

"Ben Türk sanat musikisi eğitimi alıyorum bir defa oralarda." Asude adamın kıvırışına baktı yeniden. Bu yöntemi tutmuştu. Yeğeni Alperen ona söylemeseydi, asla o kaçamaklarını öğrenemeyecekti.

"Tamam, Allah'ın delisi git. Geç kalma ama." Asude gülümsedi ve kapıdan çıktı ardından sessiz bir şekilde kapıyı kapattı.

Basamakları gecenin karanlığının verdiği buğu ile dikkatle indi. Taş merdivenlerin bitişine annesi nereden gördüğünü bilmediği büyük bir saksı koymuştu. Yanından geçerken ayağını ona çarpmış, içinden saksıya küfürlerini boncuk kolye gibi sıralamıştı. Evin arka bahçesine geçtiğinde Devrim' i masaya oturmuş halde buldu. Hiç ses çıkarmadan yanına kadar gitti.

"Hoş geldin." Adam oturduğu yerde biraz doğruldu ve kadını süzdü. Üzerinde kot bir pantolon kırmızı bir gömlek vardı. Elinde tuttuğu kolaları masaya bıraktı.

"Hoş buldum. Bir an hiç gelmeyeceksin sandım." Devrim geç kalmasına söylenirken Asude gülümsedi. Dayısının şimdi onları seyrettiğini biliyordu.

"Dayıma yakalandım. İkna etmem biraz uzun sürdü." Konuşurken cebinden çıkardığı telefonun mesaj kısmından dayısına hızla bir mesaj attı.

"O gözlerini oyup, çorba yapmamı istemiyorsan geri çekil adamım. Katil olmama dayanamazsan da, dedemi arayayım." Telefonu masaya koymadan elinde bildirim sesi geldi.

"Sen buralarda harcanıyorsun," ekranı kilitleyerek masaya geri bıraktı. Devrim bu sırada kadını seyretmiş, mesajı sakınmadan okumuştu.

"Bu saatte, bu yorgunlukla neden buradayız Devrim? Özledim falan deme tüm gece beraberdik." Devrim özledim demek istese de demedi. Eve gittiğinden beri oturmuş saatin gelmesini beklemişti. Kadının nasıl olduğunu merak etse de arayamamıştı.

"Seni neden özleyeyim Asude? İki ay sonra tüm ömrümü mahkûm edeceksin zaten. Burada bulunmamızın elbette bir amacı var." Asude adamın sözlerinin ciddi olmamasını umuyordu. Son zamanlarda işittiği sözler, karşılaştığı tavırlar onun istenmeyen gelin, istenmeyen evlat konumunda olduğunu hissettiriyordu. Sahi tüm hayatı bu duygularla geçmemiş miydi? Annesi tarafından çok sevilen evlat olmamıştı, öğretmenleri tarafından çok sevilen öğrenci hiç olmamıştı. Arkadaşları onun için kavga etmemişti. O bir adam tarafından bile sevilmeye layık görülmemişti. Şimdi karşısında oturan adam bile abisinin yuvası için onunla evleniyordu. Asude bu dünyaya sevilmemek için gelmişti ve ondan sevgi bekliyorlardı.

"Sana bunu verecektim" ceketinin cebinden çıkardığı siyah kutuyu Asude'ye uzattı Devrim. Bunu salonda vermemişti, özel olmasını istemişti. Katalogda ilk gördüğünde Asude'nin ince parmaklarında hissetmişti onu. Birazdan da bunu görecekti.

"Devrim bu ne?" Asude elinde tuttuğu kutuda kendisine göz kırpan yüzüğe hayranlıkla baktı. Bu akşam takılan hiçbir altın bu kadar göz kamaştırıcı, ilgi çekici görünmüyordu. Pek taşlardan anlamazdı ama ortada görünen taşın zümrüt olduğuna yemin edebilirdi.

"Yüzük Asude. Erkekler ve kadınlar, cinsiyet ayırt etmeksizin parmaklarına süslenmek için takarlar. Anın içine etmekte üstüne yok kızım. Şurada azıcık romantik olayım, dil kırayım, yüzünü güldüreyim diyorum ama sen olaya hemen el atıyorsun." Devrim biraz utangaçlıkla, biraz ortamın havasını dağıtmak amacı ile konuyu saptırmaya çalıştı. Asude ise hâlâ adamın bu inceliğinde takılı kalmıştı.

"Bu çok güzel ama..." Yüzüğü kutudan çıkardı, parmağına taktı. Elini ileriye doğru uzattı, seyretmeye başladı. Gerçekten çok yakışmıştı. Devrim'in boynuna doğru uzandı ve sıkıca sarıldı.

"Çok teşekkür ederim Devrim. Beni çok mutlu ettin." Yanağına kondurduğu öpücükle geri çekildi.

"Sen yalnız değilsin Asude. Kimsenin umurunda olmasan da benim umurumdasın. Onlar senin için telaşlanmasalar da, ben senin içi telaşlanırım. Onlar seni düşünmeseler de, ben seni onların yerine de düşünürüm. Onlar aramasa da ben ararım." Asude birden işittikleri ile dondu kaldı. Onun kırgınlığını biliyordu. Onun üzüldüğünü anlamıştı. Gözleri doldu istemsizce. Çöle yağan nadir yağmur gibi döküldü yanaklarından.

"Ağlama sakın. Gerçekten çirkin, mendebur biri oluyorsun." Devrim kadını omuzlarından tuttu ve göğsüne çekti. Kafasının üzerine bir öpücük kondurarak mırıldanmaya başladı.

"Avareyim, Asudeyim, yorgunum,

Bilmiyorum neden sana vurgunum.

Daha dokunmadan kurudu İrem,

Çöllere bir türlü yağamıyorum,

Siyah gözlerine beni de götür,

Artık bu yerlere sığamıyorum." Devrim kadının sessizliği ile huzur bulmuştu. Son zamanlarda diline dolana ezgiyi ona da söylemek istemişti. Onun üzülmesini istemiyordu, her zaman neşeli olan hareketleri durulsun istemiyordu. Gözlerini rengi solsun istemiyordu.

"İrem kim Devrim?" Adam önce duraksadı. Ciddi olup, olmadığını kontrol etmek istedi. Göğsünden kaldırdı ve yüzüne baktı. Elleri yanaklarındayken Asude kendi elini kaldırdı ve havada salladı.

"Dübeş attım, yek geldi

Bugün Devrim tek geldi.

Ben nişana razıydım,

On burma bilezik geldi. Şarkı öyle olmaz, böyle olur canım." Yeniden göz kırptığında Devrim bu defa daha sıkı sardı kadını kendisine.

"Bir an için İrem kim? Diye sorarken ciddisin sandım..." Kadının dalgası ile rahatlarken burada uyusalar ne olur diye düşünmeden edemiyordu. Asude olduğu yerde hareketlendi ve kollarından ayrıldı.

"O soru hâlâ geçerli. İrem kim Devrim?" Devrim ciddi misin dercesine baktı kadına. Asude göz kırptığı anda şaka yaptığını anlamıştı. Yeniden sarıldı, hiç bırakmak istemeyerek sardı satmaları.

"Benim senden başka kimsem yokmuş Devrim."

"Benimde senden başka kimsem yok Asude'm"

***

Keyifle yapılan hoş bir kahvaltı, havanın tam kıvamında olması sizi mutlu hissettirebilirdi. Etraftan duyulan kuş sesleri, kavak ağaçlarının o güzel homurtuları sizi başka diyarlara götürebilirdi. Tüm bunlar sokaktan duyulan, "Hanımların dikkatine. Overlok makinesi ayağınıza geldi. Halı, kilim, paspas kenarına, halıfileks kenarına overlok yapılır, hemen teslim edilir" anonsu olmadan mükemmel bir kombin olabilirdi.

Asude annesi ile olan rutin kavgalarının ardından soluğu bahçede almış etrafı suluyordu. Annesine göre tüm hayatı yemek, içmek ve yatmak üçlüsü ile geçiyordu. Asude kısa bir an düşündü. Ne yapacaktı başka? Amuda kalkacak hâli yoktu. Burun kıvırarak kaldığı işe devam etti.

Devrim ile nişandan sonra pek konuşmamışlardı. Aradan geçen iki günde Devrim, işleri ile uğraşmaktan fırsat bulup arayamıyor, Asude'de gururunu hiçe sayıp, onu aramayan adamı aramıyordu. Birbirleriyle yakınlaşmadan önce daha rahat davranıyorlardı.

Bahçede olan konuşma sonrası ikisi de değişmişti. Kayısı ağacının dibini iyice suladıktan sonra hemen ileride duran erik ağacına yöneldi. O sırada bahçe kapısı açılmış, içeriye komşularının oğlu Samet girmişti.

"Asude abla, Mehmet amca kahvede kavga ediyor." Asude önce ne dediğini anlamadı. Birkaç saniye boş boş baktıktan sonra elinde tuttuğu hortumu yere fırlattı.

"Ne diyorsun sen oğlum?" Olduğu yerden hızla çocuğun yanına koştu. Elleri ile omuzlarını kavrarken onu bilmeden sarsmaya başladı.

"Kiminle kavga ediyor Samet?"

"Dört tane adam geldi. Önce bağırdılar, sonra birisi silah çekti Mehmet amcaya. Akrabanızmış sizin." Asude duyduklarından sonra ölse duramazdı.

Babasını sahipsiz sananlar şimdi ortaya çıkmış, onu korkutacaklarını düşünüyorlarsa yanılıyorlardı. Yerlerin ıslaklığına aldırmadan eve koştu. Basamakları birer, ikişer tırmandı. Annesinin yatak odasına girdiğinde yatağın hemen çaprazında duran duvarda babasının asılı duran tüfeği ona göz kırpıyordu.

Zaman kaybetmeden çivisinden söktü. Diğer eline aldığı mermilerden birkaç tane eline aldı. Bir tanesini tüfeğin içine yerleştirdi. Odadan çıkmadan önce diğer mermileri cebine yerleştirdi. Odadan dışarıya çıktığında annesi merdivenleri tırmanıyordu.

"Asude. O elindeki ne?" Yaşlı kadın telaşla çıkan kızının arkasından elinden geldiğince koşmaya çalıştı ama yetişemedi.

Asude tazı gibi hızlı gidiyordu. Arada gözüne gelen saçlarını da kenara itiyordu. Bahçeden dışarıya fırladığında her zaman gözüne büyüyen yokuşu ve orada aşağıya düşme ihtimalini aklına bile getirmedi. Koşarak bitirdiği yokuşun sonunda kahvenin önünde toplanmış kalabalık göründü.

Yanlarına geldiğinde mahşer yeri gibi olan kalabalığı yararak içlerine girdi. Elindeki tüfeği gören şaşkınlık nidası atarak kenara geçiyordu. Babasını gördüğünde hemen karşısında duran adamlara kaydı gözü. Onları tanıyordu. Babaları kardeş çocuklarıydı. İçindeki öfke ile karşılarına geçti ve çekinmeden tükürdü yüzlerine.

"Siz kim oluyorsunuz da benim babama silah çekiyorsunuz?" Tüfeği onlara doğrulttuğunda çevredekiler korku ile geri çekildi. Mehmet Bey kızını ona destek olurken gördüğüne sevinmişti. Bilinçaltlarına yerleşen bir tabir vardı; Erkek evladın varsa sırtın yere gelmez, ezilmezsin. O işin aslı öyle değildi. Kız ve ya erkek fark etmiyordu. Hayırlı evladın varsa sırtın yere gelmiyordu.

Asude erkek değildi ama aslanlar gibi babasını ezenlerin karşısına dikilmişti. Erkek evlatsa mesele, on tanesine bedel olan Asude vardı. Karısı korku ile koluna sarıldığında onu arkasına çekti.

"Kızım, indir o tüfeği." Elini kızın omzuna yerleştirdi ve kendisine çekti. Asude ise babasının ne dediğini umursamıyor, pür dikkat hedefini seyrediyordu. Eğer bu adamlar buradan hemen gitmezlerse gözünü kırpmadan onları vururdu.

"Bunlar karşımda durdukları sürece indirmem. Sen yalnız değilsin. Sen başıboş değilsin. Kimse sana silah çekemez." Elindeki tüfeği hiç oynatmadan bir kaç adım atarak öne çıktı. Şuan içinde kazanlar kaynıyor, kulaklarından dumanlar çıkıyordu. Bu zamana kadar aşağılanmaları, küçük görülmeleri, ezilmeleri yeterdi. Artık susmayacak, üstün olduklarını kanıtlayacaktı.

"İmzayı atın, gidelim." Utanmaz adam burnunun dibine doğru konuşuyor, bir de gülümsüyordu. Sigara içmekten sarının en koyu tonunu alan, kahverengiye çalan dişlerini göstererek sırıtmasına sinirlenen Asude tüfeği biraz daha havaya kaldırdı ve adamın tam alnının ortasını hedefledi. Onu hafife alıyorlarsa yanılıyorlardı. Yüzünde psikopat bir tebessümle hedefinin tam gözünün içine baktı.

"Murat, Allah şahidim ki bu tüfek boş değil. Ben de akıllı değilim. Seni vururum, girer içeride yatarım. Beni daha fazla kışkırtma, defol git buradan." Asude'nin bu tehdidini umursamayan adam kendi silahını doğrulttu ve ona çevirdi.

Etraftan itiraz eden sesler, annesinin çığlığı duyulsa da kimse müdahale etmiyordu, edemiyordu. Birçoğu Asude'nin yaparım dediklerini yaptığını, yapacağını biliyordu.

Karısını döven eski komşuları Vedat'ı polise şikâyet ettiğinde, aldığı cevap karşılığında polisi balta ile tehdit ettiğini tüm mahalleli biliyordu.

Yabancı uyruklu olan kızı sabah, öğlen, akşam üç öğün dövüyor, bir de rakısına meze getirmesi için kullanıyorlardı. Kayınvalidesi, görümcesi, görümcesinin kocası ve kendi kocasından sürekli dayak yiyen kadın en sonunda dayanamayarak kendisini sokağa atmıştı. O gün birçok kişi, gelini kadının elinden almak için uğraşsa da yüz on kiloluk cüssesi, borazan gibi çıkan sesi ve elinde tuttuğu ekmek bıçağı ile buna engel olmuştu.

Bir tek Asude sahip çıkmıştı ona. Komşunun bahçesinde saklanırken kayınvalidesi tarafından bulunan yeni adı Leyla, eski adı Eva olan gelin çevresine yalvaran bakışlar atıyor, onu kurtarmaları için gözleri ile yalvarıyordu. Asude okuldan gelirken olayı görmüş kadını kaynanasının elinden alarak kendi bahçelerine sokmuştu. Kapının önüne geçerek, bahçe kapısının yanından eline aldığı balta ile onu almalarına engel olmuştu.

Cep telefonu ile polisi aramış, onlar gelene kadar oradan ayrılmamıştı. Tüm bunlar yetmezmiş gibi gelen polisinde kaynana ve oğlundan tarafa olarak, onların yaptıklarını savunması da ayrı olaydı.

"Şimdi ortada bir aile meselesi var. Bu kadın diyor ki torunumu kaçırmak istedi. Biz bir şey yapamayız. Aile arasında yaşanan bir olay." Asude karşısında duran, üzerinde devletin verdiği polis üniformasını giyen adama elinde duran balta ile saldırmak istemiş, ama yapamamıştı.

"Siz ne diyorsunuz ya? O zaman bu adam kadını öldürsün, aile içi densin."

"Bak o zaman olay değişir. Cinayete girer iş." Polis memuru sanki dalga geçiyor gibi sözleri ile kızı iyice çileden çıkarmıştı.

"O zaman bende bu elimde duran balta ile sizi doğrayayım ki birazdan bu sözlerinizden sonra yapabilirim, buna da halk içi mesele, ellemeyin densin. Siz kafayı yemişsiniz."

"Sen devletin memuruna hakaret mi ediyorsun? Bizimle karakola kadar geleceksin," polisin söz konusu kendisi olunca ki tavırlarına sadece gülerken ona doğru hareketlenmesini elinde duran kesici aletle engellemişti. Annesi bahçeden kendisine bağırsa da onu dinlemiyordu.

"Öncelikle devletin memurunu, asıl polislere ileteyim, daha sonra gözaltına alırsınız." Cep telefonunu çıkararak okuldan arkadaşı olan Barış'ı arayarak durumu izah etmişti. Barış'ın babası Ankara Emniyet Müdürlüğünde Asayiş Şube Müdürüydü. Konuyu ona anlattığında biraz uzun sürmüş olsa da bulundukları yere ekipler gelmiş, hem Leyla'yı alarak güvenliğini sağlamış, hem kayınvalidesi ve diğerlerini gözaltına almış, polis memuru hakkında da tutanak tutulmuştu. Herkes bunu bilirken, Asude dediğini yaparken ve bu kadar gözü karayken ondan her şey beklenirdi.

"Sen beni vurmadan, ben seni vurursam ne olacak?" Asude adamın elinde tuttuğu silahına baktı. Bunu daha önce memlekette katıldıkları bir düğünde elinde görmüştü. Keyifle sırıttı.

"Elindeki kurusıkı ile beni öldüreceğini mi düşünüyorsun? Senin elindeki kurusıkı ama benim elimdeki gerçek bir av tüfeği. Tam alnının ortasında üçüncü bir göz açarım, ufkun genişler." Asude adamın değişen suratına baktığında keyiflendi.

Babasının memlekete gittiğinde her defasında hevesle çıktığı ama eli boş eve döndüğü avların bir kez daha kaymağını yiyordu. O zamanlar mantar toplamak için dağlara çıktıklarında babasını güç bela ikna ederek tüfeği kullanmayı öğrenmişti. Eğer bilmiyor olsaydı şuan eli boş, gönlü hoş karşısında duruyor olurdu.

"Asude, bak silahları indirelim, insan gibi konuşalım. Mehmet abim atsın imzayı, halledelim meseleyi." Sıkışan adam kuyruğunu kıstırarak müzakere yoluna girmişti. Ama bu işler öyle kolay değildi.

"Hadi lan! Sen insan oldun da biz mi konuşmadık? Şimdi al çelini, çöpünü dükkânın önünü kapatma. Bir daha seni buralarda görürsem acımam vururum. Tek seninle de kalmam, tüm aileni silerim bu dünyadan." Asude sinirle konuşuyor, adama saldırmaya hazırlanıyordu.

O sırada nereden geldiğini görmediği bir el hemen önünde duran adamın yakasını kavramış biraz havaya kaldırarak suratının ortasına yumruğu geçirmişti. Yediği darbenin etkisi ile cılız bir bedene sahip adam yere düşerken diğer yanında duran kardeşi Fatih abisini kaldırmak için yere eğildi.

"O çıkardığın silahı bir tarafına eklemeden, kaybol buradan." Güçlükle kendisine gelen adam dudağını tutmuş, korku ile Devrim'e bakıyordu. Devrim yerde yatan adamı yeniden kaldırdı ve yakasını toparladı. Boylarını aynı hizaya getirdiğinde tam gözlerinin içine bakarak tısladı.

"Bir daha seni ailemin yanında görmeyeceğim. Eğer görürsem bu defa ben seni ziyarete gelirim. Anladın mı?" Elinin altındaki adam hızla kafasını sallayınca serbest bıraktı. İki kardeş koşarak arabalarına giderken, Devrim Asude'ye döndü.

"Bak daha arkasını dönmüş bakıyor. Bekleme yapma lan!" Asude giden adamların arkasından pür dikkat seyrediyordu. Arabasına binen adamın gözlerini gördüğünde ona bu korkunun yeteceğini bildiğinden rahatlamıştı. Arkasını döneceği sırada elinde duran tüfeğin çekilmesi ile şaşkınlıkla Devrim'e baktı.

"Kürşat, al şunu koy içeriye." Kayınbabasının çalışanına tüfeği emanet ettikten sonra rahat bir nefes aldı.

Birkaç gündür sitelerdeki atölyeye gidiyor, orada işçilere yardım ediyordu. Son zamanlarda nişan telaşı derken atölyeyi iyice boşlamıştı. Aklında tamamen orası ile ilgilenmek vardı. Kendisi atölyenin işletmesi ile ilgilenecekti, babası da burada durabilirdi.

Sabah erken saatlerde oraya gitmiş, yeni gelmişti. Arabasından indiğinde birkaç kişinin 'Asude kahvede adamın birine silah çekmiş, koş koş...' sözlerini işittiğinde durmadan soluğu orada almıştı. Kalabalığın içine girmesi ve Asude'yi elinde tüfekle görmesi ile hiç düşünmeden yumruğunu adamın suratına geçirmişti.

Bu kadının cesaretine, deliliklerine, tutarsız davranışlarına sinir olsa da yakışıyordu. Hakkını yedirmemesi güzel bir şeydi.

"Bir şeyin yok değil mi? Doktora falan gidelim mi?" Yaşlı adam kahvenin sandalyelerine oturduğunda yeni atıyordu yorgunluğunu. Karısının getirdiği suyu bitirirken olanları kazasız atlattıkları için dua ediyordu. Birden gelmişler ve tepesine binmişlerdi. Ne olduğunu anlayamadan büyük bir hengâmenin içine girmişti. Asude babasının yorgun yüzüne baktı ve üzülerek yanağına bir öpücük kondurdu. Geri doğrulduğunda etraflarında onları seyredenlere baktı ters ters.

"Size de yazıklar olsun be. Senelerdir bu adamın çayını, kahvesini içtiniz. Ben gelmesem, o şerefsizler belki de döveceklerdi. Siz geçmiş, sinemada film izler gibi seyretmişsiniz. Yazıklar olsun hepinize..." Asude biraz da etraftakilere saydı.

Komşularının iyiliği ile övünürken aslında komşuluk vazifesinin seneler önce çamurlu topraklar altında kaldığını yeni anlamıştı. Bu devirde öldürseler kimse kolunu kıpırdatmıyordu.

"Kızım ben engel oldum. Ne istiyorlarsa söylesinler dedim, sonra silah çekince herkes korktu tabii..." Mehmet Bey ayırmaya gelenleri eli ile durdurmuştu. Senelerdir aralarında husumet bulunan amcaoğulları ile sorunlarını halletmek istemişti. O adam gibi konuşacaklarını düşünürken onlar kalleşlik etmişlerdi.

"Bak babam bunların yüzüne. Hayri ağabey güvenliktin sen değil mi? Hani ders alıyordunuz? Semih ağabey sen? Neyse ya, kime diyorsam? Akraba silah çekiyorsa, elin adamı da seyredecek tabii..."

Asude sinirden yerinde duramıyordu. Saldıracak birilerini arasa da bir şey ona engel oluyordu. Devrim babası ile konuşurken bir taraftan da kendisine bakışlar atıyordu. Ona da ayrı kızgındı. Kaç gündür ne arıyor, ne soruyordu.

"Asude vallahi ne olduğunu anlayamadık." Hayri kendisini savunmak istemişti ama yaptıklarının savunulacak bir tarafı yoktu. Sonlara doğru sesi kısılmış, bakışları başka yöne kaymıştı. Diğerleri de sözlerine itimat etmemişlerdi zaten. Yok, gibi davranıyorlardı.

"Baba Kürşat baksın bugün kahveye. Sen eve geç dinlen." Devrim kayınpederine bu teklifi sunduğunda yaşlı adam hemen ayağa kalktı. Elini damadının omzuna koydu ve sıktı.

"Çakı gibiyim oğlum. Arkamda kızım ve oğlum olduğu sürece bana bir şey olmaz. Siz işlerinize bakın, ben idare ederim." Asude itiraz etmek için ağzını araladı ama babası engel oldu. O iyiydi, eve gitse bir yere sığmayacaktı. Senelerdir bu düzene alışmıştı. Sabah erken saatlerde açar, gece geç vakitlerde kapatırdı.

"Hadi Asude'm, kırma beni kızım. Akşama bana güzel yemekler yap ki, midem bayram etsin." Asude mutlu bir şekilde gülümsedi. Babasının istediğini yapacaktı. Babasını yeniden öptü ve Devrim'e bakmadan arkasını döndü.

Çevredeki kalabalık dağılmış, pek kimse kalmamıştı. Annesi ile yan yana eve doğru yürürken arkalarından gelen adam onlara seslendi.

"Rukiye anne, biraz bekler misiniz?" İkili beklerken Asude adamın yüzüne bakmadı bile. Annesine seslenmişti, onunla konuşmalıydı. Eğer iki gün içerisinde konuşmak istemeyecek kadar işi varsa, şimdi de konuşmadan durabilirdi. Kollarını göğsünde birleştirdi, tek ayağını yerde oynatarak Devrim'in konuşmasını bekledi.

"Bir şey mi oldu oğlum?" Devrim sorun yok dercesine kafasını salladı ve konuya girdi.

"Ben birkaç gündür gelemedim yanınıza. Mağaza ve atölye arasında mekik dokuyorum." Devrim biraz utangaç bir şekilde konuşunca Rukiye Hanım her zaman hareketlerini takdir ettiği genç adamın sırtını sıvazladı. Diğer damatlarını da severdi ama Devrim'i ayrı seviyordu. Onun tavırları, konuşması hoşuna gidiyordu. En önemlisi de baskın karakterde olması, kızını yönetecek karakterde olması işine geliyordu.

Asude inatçı delinin tekiydi. Eğer onu yönetecek biri ile evlenmezse bir ay içerisinde kapının önüne konulurdu. Kadına göre yaptığı her şey kızının iyiliği içindi, bilmiyordu ki kendi nefsini körlüyordu.

"Olsun evladım işler daha önemli, biz bir yere kaçmıyoruz ya..." Kızının suratını fark etse de bir şey demedi kadın. Annesinin bakışlarını görse de pek takmadı Asude. Bakışları yine Devrim'den başka her yere bakıyordu.

"Bizim kiracı bu pazar evi boşaltıyor. Akşam gidip bir bakalım demiştim." Devrim'in kendisine hitap ettiğini anlasa da umursamadı. Bunu kendisine yalnızken de söyleyebilecekken neden annesinin yanında, sokak ortasında ezilip büzüyordu, diye kızdı Asude.

"Bana mı söyledin?" Sanki duymamış gibi işaret parmağı ile kendisini gösterdi.

"Evet." Devrim kadının sinirli olduğunu fark etti ve gelecek olan darbeyi beklemeye başladı.

"Valla canım sen Rukiye anneciğini tak koluna, artık eve mi bakarsınız, bana çeyize mi bakarsınız bilemem. Sonuçta deminden beri muhatap aldığın sadece o. Benim işim var gidiyorum?" Daha fazla durmadan yürümeye başladı.

Annesi arkasından bağırsa da umursamadı. Hızla yokuşu çıktı ve eve girdi. Sinirden çıldıracaktı. İlk başta mutfağa geçti. Dolaptan aldığı maden suyunu bardağa doldurma gereği görmeden dikti kafasına. Asidin midesi ile ani kucaklaşması sonucu önce midesinde bir kasılma hissetti, daha sonra kasılma yerini gıcık bir hıçkırığa bıraktı.

Maden suyu içmekten bu yüzden nefret ediyordu. Annesi birazdan tepesine binerdi ve hesap sorardı. Onu dinlemek istemediği için odasına çıktı. Kapıyı kilitlerken yemek yapmak için daha zamanının olduğunu bildiği için içi rahattı. Önce yapacak bir şeyler aradı. Daha sonra düzenli olan dolabına kaydı gözü. Dolabın kapaklarını açtı. Elleri belinde dururken birden çığlık atarak rafta duran elbiseleri etrafa dağıtmaya başladı.

"Devrim, yabancısı olduğun apartmanda ışık diye başkasının ziline bas inşallah. Çorabınla ıslak terliğe bas emi. Salak arkadaşlarınla okey oynarken, yanlışlıkla yere okey atasın. O aldığın arabalar çalıntı çıksın inşallah." Asude bir tarafta çığlık atıyor, diğer taraftan yerinde zıplayarak çeşitli beddualar eşliğinde elbiseleri etrafa dağıtıyordu.

Kapıdan gelen sesi duyacak durumda değildi. Şuan konsantre olmuş bir vaziyette stres atarken, ev yıkılsa umurunda olmazdı. Yorulup nefes nefese kaldığında hemen arkasında duran yatağına sırt üstü yattı.

"Allah'ım dağınık olmak ne güzel duyguymuş ya..." Elleri yatağın iki tarafına uzanmış derin nefesler alırken, biraz olsun sinirini yatıştırmıştı.

"Allah'ım evleneceğim kadın akıllı, uslu olsun diye çok dua ettim ama demek ki kabul olmamış." Pencere tarafından gelen sesle korkan Asude yataktan kalkmak için hamle yaptı. Ani hareketleri yüzünden yataktan düşerken canının yanması ile yere iyice serildi.

Devrim ise kadının bu haline sadece kahkaha atmakla yetinmişti. Asude'nin odası arka tarafa baktığından ve kocaman bir kayısı ağacı ile görüntüyü kapatabildiği için buraya kadar çıkmıştı. Camın önünde duran merdivenden ayrılıp, odaya girdiğinde kadına bakmak için yatağın kenarına kadar geldi. Asude utancından yatağın altına girmek ister gibi duruyordu.

"Pişt... Ne oldu, bir şey mi düşürdün yere?"

"Babam yabancılarla konuşma dedi." Asude elini yatağın altına uzatırken bir şey arıyormuş gibi yapıyordu. Bu rezilliğini hiçbir şey açıklayamazdı. Adamın gözünün önünde yerle aşk yaşamış, resmen onu öpmüştü.

"Bak kendin söyledin. Yabancılarla konuşma demiş, benimle değil. Ne oldu deli, beni görünce ayaklarının bağı tutmuyor mu, yerden kalkamadın?" Devrim kayınvalidesini kendi evlerine yollarken Asude'nin burada olduğunu biliyordu.

Önce mutfak balkonundan içeriye girmiş etrafı kolaçan etmişti. Asude'yi göremeyince çığlık sesleri ile yukarıya çıkmış, kapıyı zorlamıştı. Asude'nin kendisine saydırdığını duyduğunda rahatlamış, odasına girmek için bu yolu bulmuştu.

"Aaa... Sen orada mıydın? Bende sen yerdesin diye yatağın altına bakıyorum. Görüşmeyeli çok büyümüşsün evlat." Asude yerden kalkarken yatağın altından eline bulaşan tozları Devrim'e göstermeden üzerine sildi. Ne kadar pasaklı olmuştu böyle. Birileri görse topa tutardı onu ama o pek tınlar mıydı? Orası muammaydı.

"Esprilerine hayranım demek isterdim ama ne yazık ki. Gerçekten bu konuda berbatsın. Şurada oturacak bir yer var mı?" Ayağı ile elbisenin birini kenara itelerken camın önünde duran koltuğa oturdu. Devrim cebinden çıkardığı sigarayı yakarken Asude elbiseleri toplamak için hareketlendi.

Dağıtırken ne kadar zevk almışsa, yerleştirirken de o kadar zevk alıyordu. Bir, iki derken neredeyse dolabın yarısını doldurmuştu ki on dakikadır aklına gelmeyen gerçekle elinde duran askılığı da dolaba astı ve geri döndü. Devrim'in önüne kadar gittiğinde ellerini beline yerleştirdi.

"Ben seninle konuşmuyordum, sen neden buraya geldin?"

"Seni özledim." Devrim sigaradan bir kez daha çekti ve dumanını hızla havaya doğru fırlattı. Dudağından çıkan yuvarlak halka Asude'ye doğru giderken genç kadın hemen eli ile dumanı dağıttı. Adamın elinde duran sigarayı hızla eline aldı ve komodinin üzerinde duran su dolu bardağın içine fırlattı.

"Benim odamda sigara içemezsin. Şimdi geldiğin gibi git buradan." Eli ile kapıyı işaret ederken adama meydan okuyordu. Utanmaz bir de özledim diye yalan atıyordu ve Asude sinir olmakla kalmamış, kavga etmek için gönüllü hâle gelmişti.

"Gideceğim elbette ama önce şu aramızı düzeltelim." Devrim geldiğinden beri oturduğu koltuktan kalktı ve Asude'nin yanına kadar geldi. Elinden tutarak kendisine çekmek istedi ama Asude buna izin vermemişti.

"İki gün sonra gelir düzeltirsin. Nasılsa senin için zaman kavramı pek önemli değil," her kadının yapacağı nazları yaparken haklıydı. Kim olsa kırılırdı.

"İşlerim vardı Asude, bunu sende biliyorsun." Devrim işlerinin olduğunu anlamasını istedi. Sabah erken gidiyor, akşam geç saatlerde eve geliyordu. Tüm gün yemek yemeye bile fırsat bulamazken, nasıl arayacaktı? Eve geldiğinde de hemen bir köşede sızıyor, yatağına zor gidiyordu.

"Ben bir şey bilmiyorum. İşten kastın ne? Çok merak ettim." Tek kaşı havaya kalkan kadın, soru soruyordu ve cevap bekliyordu. Yüzünde şüphe kırıntıları parça parça olmuş, avaz avaz bağırıyordu.

"Seni aldattığımı mı düşünüyorsun yoksa?" Devrim şaşkınlıkla baktı karşısındaki kadına. Ona defalarca söylemişti, o hayatına girdikten sonra asla kimseye bakmazdı. O yokken de bakmıyordu gerçi.

Asude hemen önünde duran adama yaklaştı ve yakasını kavradı. Tişörtün yumuşak yapısı avuçlarının arasında kayarken diğer eliyle adamın yüzünü parmakları ile çenesinden kavradı. Yüzleri birbirine yakınken, ikisinin rahatça duyabileceği bir şekilde, efsunlu sesi ile adamı tehdit etti.

"O biraz zor bebeğim. Sen, beni aldatacak olursan eğer, bir tarafında havai fişek patlatırım."

BÖLÜM SONU...

İlk olarak Deli Gelin'in açıklamasını yapayım.
Gireceğimiz yeni hafta boyunca 15. Bölüme kadar yayınlamaya çalışacağım.
15. Bölüme geldikten sonra ortalama iki haftalık bir ara girecek. O ara sürecinde yüksek ihtimal bölüm gelmeyecek. Mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağım bu arayı.

'Peki neden 15. Bölüm?' dediğinizi duyar gibiyim... İlk 15 Bölüm DELİ GELİN'in ilk kitabını kapsıyor. 15'den sonra gelecek bölümler DELİ GELİN'in ikinci kitabı oluyor ama hepsi tek kitap altında (yani bu kitapta) olacak.

Vereceğim ara keyfi bir ara değil bunu belirtmek istiyorum, bende öğrenciyim ve yeni dönemle birlikte derslerime biraz yoğunlaşmam gerek.

Bahtsız Damat'a gelecek olursam da, kısa bir zamanda belki bir iki gün belki bir hafta içinde Bahtsız Damat'ı tanıtım bölümü ile birlikte yayınlayacağım. Fakat bölümleri daha önceden de belirttiğim gibi Deli Gelin final yaptıktan sonra gelmeye başlayacak.

Peki Deli Gelin ne zaman final yapacak?
29. Bölümde Deli Gelin final yapacak.

30. Bölüm ise daha önceden kitabı okuyanların bile okumadığı bir bölüm olacak. Yani özel bölüm...

Aradan sonra geri döndüğümde Deli Gelin'e kaldığımız yerden bölümler aşırı hızlı gelmeye başlayacak (ufak aksamalar olabilir).

30. Bölümden sonra başka bölüm gelmesini şimdilik planlamıyorum.

Ayrıca şimdiden diğer kitaplarımı da ortalama üç, dört ay sonra bir düzenlemeye alacağımı belirteyim.
Okumayanlar varsa sorun çıkmasın şimdiden anlaşalım. Okumayı ertelemeyin, ne olacağı belli olmaz, bir bakarsınız Bahtsız Damat'ın düzenlemesi bittiği gibi başka bir kitabımı düzenlemeye aldığıma dair bir duyuru atmış oluveririm :)

Sormak istediğiniz bir şey varsa bu satıra bırakabilirsiniz.

Sınır geçilirse yeni bölüm Salı günü gelecek.

Sonraki bölümde görüşmek üzere 💗



INSTAGRAM: hko_hikayeleri & haticekubraozcanart
WATTPAD: haticekubraozcan

Continue Reading

You'll Also Like

19.7K 468 3
Bir dileğin kabul olur ve hayallerinin gerçeğe döndüğü yerden vurulursun. Bedelini ödemediğin dileğin sahibi olamazsın... Çok şey söylemeye gerek yok...
873K 11.9K 19
"@ Tüm hakları saklıdır.İzinsiz kullanımda yasal işlem başlatılacaktır. Genç adam bardağı masaya bırakıp genç kızın önünde durdu.Kızın kolunu kavra...
45K 5.1K 50
Öncelikle, hikayede adı geçen hiçbir sanat eserinin gerçeklikle alakası yoktur. Hikaye tamamen kurgudur. 😊 Kız elindeki fırçayı dudaklarına götürüp...
1.4K 180 23
"Bir deniz yıldızı denizden başka hiçbir yerde yaşayamaz. Benim kalbim onsuz hiç bir yerde atmıyor."