Sen Gitmeden Önce.

By jensenology

8M 170K 11.3K

☆ ★ WATR 2013 En İyi Teen Fiction Hikayesi ★ ☆ Genç bir kızın yıllar sonra İstanbul'a dönüp geçmişiyle tekrar... More

-1- Bahşiş.
-2- ''Sana arkadaşlık etmek istiyormuş.''
-3- Anılar.
-4- Sahilde parti.
-5- ''Seninle aynı yatakta asla yatmam.''
-6- Kıyafetler.
-7- Fahişe ?
-8- Anılardan kaçamazsın.
-9- Çalışma.
-10- Kaza ?
-11- Yolculuk.
-12- Konfetiler..
-13- Tüm dileklerimde o vardı.
-14- Doğruluk-cesaretlik ve biraz da sarhoşluk..
-15- Düne dair anıları hatırlamak.
-16- Olmak istediğim yer.
-17- "Tutmam gereken bir sözüm var."
-18- Artık gerçeklerin vaktiydi.
-19- Yapılacaklar Listesi.
-20- ''Eğlence anlayışınız bu mu cidden ?''
-21- 4 peluş hayvan.
-22- ''Bu bir evlenme teklifi değildi.''
-23- Üniversite mevzuları.
-24- "Evinin önünde."
-25- Minik sır.
-26- "Acaba bu sebep Buğra olabilir mi ?"
-28- Kız tavlama teknikleri.
-29- "Sana bu kadar yakından bakmak.."
-30- Siyah ve dantelli.
-31- "Lades yapalım mı ?"
-32- "Kampa mı gitsek ya ?"
-33- Davetsiz misafir.
-34- Küçük sürpriz.
-35- Kamp Kahkahaları.
Notumsu bir şey.
-36- İltifatlar.
-37- Uzun bir yürüyüş fikri.
Minik dünyamız.
-38- "Sleeping with sirens,"
-39- "Pasif kalan her zaman bendim, Buğra."
-40- Gerçeklerin acı versiyonu.
-41- İyileşme süreci.
-42- Yine bir kural listesi.
-43- İşkence zamanı.
-44- Hazan vakası.
-45- "Buraya kadardı."
-46- Karmaşık olaylar döngüsü.
-47- Mail saçmalığı.
-48- Karşılık vermeme durumu.
-49- ''Ve son bir şey,''
-50- Loser.
-51- Minik bir döngü.
Özel bölüm. ☆ Yıllardan kesitler. ☆
-52- Esmer çocuk.
-53- Koala mevzusu.
Final.
Veda Şeysi.
İkinci Kitap!

-27- Bir bar sürprizi daha.

139K 2.7K 99
By jensenology

Her zamanki seksi hareketleriyle bar taburesine oturan Buğra bakışlarını dans eden insanlardan alıp, barmene çevirdi ve iki bira istedi. Onur'u pek sevmediği bu umursamaz davranışlarından belliydi. Eğer birisini ilk görüşte severse zaten davranışlarıyla bile bunu belli ederdi, ki Onur en baştan kaybetmişti. Kim bilir belki daha sonradan tavırlarıyla severdi ? Görünüşleri birbirinin zıttı olsa da, davranış açısından ikiz gibiydiler sonuçta. Tavırları bile benziyordu.

Bir birayı benim önüme koyup, bir birayı kendi eline aldı ve ''Sadece bir bardak,'' deyip beni bakışlarıyla tehdit ettikten sonra konuşmamaktan sıkılmış olacak ki "Siz nasıl tanışmıştınız ? Okulda falan mı ?" diye sordu ikimizi işaret ederek. Sol elinde birası vardı, sağ eliyle de ikimizi göstermişti.

"Evet, okulda tanıştık. Aslına bakarsan baya saçma bir tanışma anıydı." dedi yüzündeki sırıtmayı genişleten Onur.

Buğra'nın yüzündeki merak kırıntılarını fark edince onu fazla bekletmeden konuşmaya devam etti.

Biramdan bir yudum aldım.

"Lise 2. sınıftaydık o zaman. Ben okulun ortasında çocuğun tekiyle kavga ettikten sonra lavaboya gitmiştim. Fazla sinirlendiğim zamanlarda da ara sıra sinir krizlerine girebiliyorum." Kısa bir duraksama oldu. "Ve o gün fazla sinirlenmiştim." Elini saçına geçirip, saçlarını düzeltti. "Tuvalette benden başka kimse yoktu ve sinir krizimle yine baş başaydım. Sonra Hazal eliyle ağzını tutarak koşturdu içeri. Bir anda tüm dikkatimi kendi üstünde toplayıp, duvarları yumruklayıp kendime zarar vermemi engellemişti. Bunun için ekstra bir şey yapmamıştı ; onu tanımıyordum, bu daha ilk görüşümdü.  O orada kusarken beni fark etmemişti bile. Onu bırak, erkekler tuvaletinde olduğunu bile fark etmemişti. Sırtımı dayadığım duvardan ayrılıp yanına ilerlemiş ve kusarken saçlarını tutmuştum. Ona yardım etmiştim ama o kustuktan hemen sonra 'Kızlar tuvaletine girmeye utanmıyor musun ?!' diyerek beni azarlamıştı. Sonraki günler de bir an olsun beni bırakmadı zaten. Böyle tanıştık işte."

O gün ona çıkışmamın sebebi sinirli olmamdı, diğer günler peşinde dolaşmamın sebebi ise onu sinir etmek.

Bu saçma tanışma hikayemizi anlatan Onur her seferinde yaptığı gibi kahkahalarla güldü ve bana göz kırptı. Beni rezil etmeyi sevdiği için hep anlatırdı bu olayı. Pislik.

Ağzımda mayhoş bir tat bırakan biramdan bir önceki seferine göre daha ufak bir yudum aldım ve sıvının boğazımdan geçerken hissettirdiği o acı tadını umursamamaya çalıştım. Ama yine de yüzümü ekşitmeyi engelleyemiyordum. 

"Vay canına," dedi Buğra. "Hazal'ın öyle çıkışmasına hiç şaşırmadım nedense."

Yapmacık bir kahkaha attım ve elimdeki birayı daha da sıkı kavrayarak, yüzümü tamamiyle ona döndüm. "Ben de bu esprine hiç şaşırmadım nedense. Çok komiksin cidden."

"Espri yapmamıştım ki," dedi kendisine has sırıtışıyla.

Onur gelip tam da önümüzde durunca ikimiz de bakışlarımızı ona doğru çevirdiğimiz için bu saçma atışmamız da bölünmüş olmuştu.

"Oturmaya gelmedik değil mi ?" diyerek süzdü ikimizi de. Yanımda Arya falan olsaydı her türlü dans ederdim ama onlarsız dans edesim gelmemişti.

"Ben buradayım," diyerek yerinden kalkmayacağını açıkça belli etti Buğra. "Sizi izlerim, halim yok benim." Benim de oturduğum yere iyice yayıldığımı görünce "Hadi git git biraz zayıflarsın belki." diyerek de beni açıkça kovduğunu belli etti. Kelimeleri biraz geç idrak edişim yüzünden yaklaşık 10 saniye sonra gözlerimi kocaman açarak "Ne dedin, ne dedin ?" dedim, söylediklerini yanlış duyup duymadığımı kontrol edercesine. "Sen yine bana şişman muamelesi mi yaptın ? Yine ?" Son kelimenin üstüne basa basa konuşmuştum. Orada dikilmiş, kahkahasını eksik etmeyen Onur'u umursamayarak kocaman açtığım gözlerimi kıstım ve ona tehdit edici bakışlar attım. "Hayır, ben yanlış duydum. Değil mi hayatım ?" Çalan hareketli müziğin etkisiyle fazla sesli konuşmaya alıştığım için sesim bana hiç de yüksek gelmiyordu.

"I-ıııh," dedi her zamanki dudak hareketleri ile. I-ıııh derken dudaklarının gerilmesi, kaşlarının havaya kalkması ve mimiklerini bu kadar iyi bir şekilde kullanması mükemmel bir uyum içerisinde işliyordu. Ve bu tarif edilemez bir görüntüydü. Yüzündeki kasların hareket edişi bile bende hayretler uyandırıyordu. Bu kadar... mükemmel olmak zorunda mıydı ? "Doğru duymuşsun hayatım."

"İyi, gidiyorum. Belki yakışıklı çocuklar bulurum, onlarla dans ederim falan," Küçük çocuklar gibi trip atıyor gibi göründüğümü biliyordum, ama hiç umurumda olduğu söylenemezdi. Ayağa kalkıp tam dans pistine doğru bir adım atmıştım ki bileğimde hissettiğim el ile birlikte duraksadım. Buğra'nın eliydi bu, beni durdurmak istercesine eli bileğimi kavramıştı. Yüzümde hafif bir tebessüm oluştu. Kavradığı bileğimden beni çekti ve bu hareketiyle birlikte beni eski tabureme yeniden oturttu.

"Sen beni çıldırtacak mısın ?" Sesi tam da kulağımın dibinden geliyordu. Sinirlendiği, dişlerinin arasından konuşmasından ve sesinin hırıltı gelmesinden belliydi. Bu kadar sinirlenmiş miydi cidden ? Tamam, sözlerimin onu çıldırtacağını biliyordum ama bu kadarını da tahmin etmiyordum.

Söyleyeceklerini devam ettirmesi için ağzımı bile açmayıp, bu fazla sesli ortamda, onu duymak için büyük savaşlar veriyordum.

Sonunda, konuşmasına devam etmeyeceğini ; susması ve düzenli nefeslerinin kulağıma zamanlı bir şekilde çarpmasından anlamıştım.

"Seni çıldırtmayı seviyorum ama bu konuda bu kadar çıldıracağını tahmin etmemiştim."

Dudakları hala kulağımın dibinde duruyordu ve bu sefer bize kahkahalarla gülen Onur yoktu, yine bir kızın peşine takılmıştı.

"Seni kimseyle paylaşamamam konusunda ciddiydim," Ses tonundan gözlerini devirdiğini hissedebilmiştim.

"Hadi o zaman, birlikte dans edelim." deyip kolundan tuttum ve çocuksu bir sevinçle ayağa kalktım. Ama o bana bakmak yerine bakışlarını dans eden bedenlerin arkasına, barın kapı tarafına, çevirmişti ve yüzünde minik bir tebessüm vardı.

Bakışlarımı onun baktığı tarafa çevirdim.

Hayır, bu olamazdı. Hayal görüyordum değil mi ? Bizimkiler, yani benim 'biricik geyik sürüm' olarak nitelendirdiğim salaklar buraya gelmiş olamazdı. Bar kapısının önünde kocaman sırıtarak bana bakıyor olamazlardı. Bakışlarımı tek tek hepsinin üstünde gezdirdim. Sadece birkaç gündür ayrı kalmamıza rağmen hepsini fazlasıyla özlemiştim. Onlar bize doğru ilerlemeye başlamışken ben de başımı Buğra'ya çevirip imalı bir bakış attım. Birçok anlam barındırıyordu bu bakış. 'Onları sen mi çağırdın ?', 'Niye bana haber vermedin ?', 'Zaten birkaç gün sonra geri dönecektik, onları da buraya kadar sürüklemeye ne gerek vardı ?'

Ama tabii ki de Buğra'ya kızmamıştım, hatta sırıtıyordum bile. Bu durumdan hoşnuttum, fazlasıyla hemde. Yanımıza ulaşan ilk kişi Berk'ti. Ve yanıma geldiğinde ilk yaptığı şey "Aptal," deyip onaylamaz bir biçimde başını sallayıp sol elimdeki birayı almaktı. Gözlerimi üstüne dikip "Bira da mı içmeyeceğim ?" dedim sitem ederek.

"Geçen sefer içtiğinde neler olduğunu nasıl bu kadar çabuk unuttun ?" Tam ona cevap verecektim ki boşta olan elini havaya kaldırdı ve dudaklarımın önüne getirerek konuşmamı engelledi. "Ama sana aptal dememin asıl nedeni bu değildi," Elindeki biramdan bir yudum aldı. "Bize haber vermeyip gitmen ve sadece mesaj atmakla yetinmendi."

Berk kaşlarını çatıp bana sinirli bir bakış atarken ben, Berk'in arkasında bulunan grubun diğer üyelerine hitaben "Özür dilerim. Çok, çok hemde. Hepinizden." demekle meşguldüm.

Berk'in, onu dinlemememe daha fazla sinirleneceğini bildiğim halde onun sitemlerini daha fazla duymamak için kendimi kollarına bıraktım. Bana sarılırken bir an olsun ağzını bile açmamıştı. Ondan ayrıldığımda diğer hepsine de sarılmayı ihmal etmemiştim. Hepsinde aynı unsur vardı : sitem. Sırasıyla Arya, Ada, Doruk ve Selin'e sarılmıştım. Arya zaten sarıldığı gibi "Dedikodular birikti, anlatmam gerekiyor !" demişti sevinçle. Bana hesap sorma işini ise en sona bırakmıştı. Selin'le gayet normal ve sessiz bir şekilde sarılmıştık. Evet, bana olan kızgınlığı yüzünden tehditkar bir biçimde sırtıma çimdik atıp kaşlarını çatması dışında gayet normaldi. Sırada Doruk olduğunda biraz duraksamıştım ama elini omuzlarıma atıp beni kendine doğru çekmişti anında. ''Unutma, arkadaşız.'' Gülümsemekle yetindim, zaten Buğra'nın bakışlarının bizim üstümüzde olduğundan emin olduğum için huzursuzdum. Sarılma işlemimiz bittiğinde derin bir nefes alıp Ada'ya da sarıldım. En sağda duran Kaan ise sarılma işleminde en sona kalmıştı. İzmir'e geldiğimi bildiği için ona buraya gelmem ile ilgili mesaj atmamıştım ve aramamıştım da. Bana diğerlerinin kızgınlığından daha farklı olarak kızdığı belliydi, ve bu kızgınlığının sebebi de onu aramamamdı. Bunu hissedebiliyordum. Gözlerimi büyülterek ona yağmurda ıslanmış sevimli köpek yavrularının bakışlarından attım ama bu ifademin etkili olmadığı kaşlarını hala çatıyor olmasından belliydi.

"O ifadenin bende işe yaramadığını sana yüz kez söyledim," dedi umursamaz bir tavırla. Ah hadi ama ! Bu ifade sadece Kaan'da işe yaramıyordu zaten.

Dudaklarımı büktüm. "Sana sevimli görünmek için ne yapabilirim ?"

Bara geldiğimizden beri yaklaşık 4. kez şarkı değişti.

"Hiçbir şey," Omuz silkti ve başını sanki bir şeyler arıyormuşçasına etrafa çevirdi.

"Sarılmayacak mısın ?" diye sordum çekinerek.

"Hayır." Ses tonu kesin, donuk ve ifadesizdi.

"Peki hiç özlemedin mi ?" Büyük bir beklentiyle sormuştum sorumu.

İkide bir yan taraflara çevirdiği yüzünü benim olduğum tarafa sabitledi. Bakışları da yüzüme kenetlenmişti. Daha fazla sinirli bakmaya dayanamamış olacak ki dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı, konuşmak için ağzını açtı ama bir saniye sonra hemen kapatıp beni çevik bir hareketle kendi göğsüne doğru yasladı. Hareketlerinin sözlerinden daha etkili olduğunu o da biliyordu çünkü. Bu sarılma birçok şey ifade ediyordu. Konuşarak ifade edemeyeceği birçok şeyi...

Sarılmamız Onur'un sesiyle bölünmüştü. "Ne o, yoksa partiyi kaçırdım mı ?" Gülümseyen suratını hepimizin yüzüne çevirmişti.

"Hayır, parti daha yeni başlıyor !" dedi Selin coşkulu bir ses tonuyla. Çoğu kızın Onur'dan etkilendiği büyük bir gerçekti. Yüz tipinin veya fiziğinin iyi olmasını geçtim, davranışları ve gülümsemesiyle bile insanları kendine çeken bir cazibesi vardı. Ama ondan etkilenen kızlardan birinin Selin olabileceği aklıma bile gelmezdi. O kadar hayran bir surat ifadesiyle bakıyordu ki Onur'a, bir an 'eğer Berk, Selin'in o ifadesini görse ne tepki verir ?' diye sordum kendi kendime.

"Ay durun, sizi Onurla tanıştırayım." dedim, Selin ve Onur'un arasına geçerken. Çünkü çapkın bir Onur ile, Berk'in sevdiği ve Onur'a etkilenmiş bir biçimde bakan Selin'i yanyana bırakırsam bu işin nereye gidebileceğini tahmin edebiliyordum. İkisini birbirinden uzak tutmak en iyisiydi. Elim ile Onur'un kolunu kavradım ve tüm grubu tanıttım ona. "Bak bu Selin, " Onur cümlemi bitirir bitirmez "Memnun oldum." dedi çapkın bakışlarından birini atarak. Bu bakışlarına fazlasıyla alışık olduğum için sadece gözlerimi devirmekle yetinmiştim. Sonra diğerlerini tanıtmaya devam ettim. "Bu Berk, bu Arya, bu Doruk, bu -" Doruk ismini duyduğu gibi kolunu elimin arasından kurtarıp tam karşımızda duran Doruğun önünde durdu Onur. Ah, aptal kafam ! Onur'un bu tepkileri vereceğini tahmin etmeliydim.

"Ben de seninle tanışmak için gün sayıyordum zaten, iyi oldu şimdi karşılaşmamız." dedi alaycı bir tavırla. Ve sonra Doruğun yüzüne inen bir yumruk gördüm. Bu Doruk ile olan kaçıncı kavga oldu acaba ? Bir zamandan sonra saymayı bıraktım da.

Kavga izlemek isteyen birkaç meraklı kişi bakışlarını bize çevirirken, bardaki çoğu insan dans etmeye veya yiyişmeye devam ediyordu. Bu yumruğa üzülsem mi, yoksa fazla kişinin dikkatini çekmememize sevinsem mi bilemedim bir an.

Çenesine gelen yumruğun etkisiyle başı yana doğru savrulan Doruk elini çenesine koydu ve eli bir süre çenesinde durdu. Daha sonra ise ağzını açıp kapatarak çenesini kıpırdattı ve Onur'unkine benzeyen alaycı bir sırıtış yüzüne yerleşirken dizini Onur'un kasıklarıne geçirdi. Fena darbeydi, Onur'un zayıf noktalarından birine gelmişti. Tam onlara doğru bir adım atmıştım ki Buğra'nın kolumu tutmasıyla duraksadım. "Sana iki erkek arasındaki kavgaya girilmeyeceğini ne zaman öğretebileceğim acaba," dedi kulağıma doğru. Beni geriye doğru çektikten sonra yanlarına gitti ve diğerleri olayı izlerken fazla rahat bir tavırla aralarına geçti. Şu çocuğun umursamaz tavırları beni bir gün cidden öldürecekti.

"Aptallaşmamaya ne dersiniz gençler ?" Ses tonu fazlasıyla otoriter bir adamın ses tonunu anımsatıyordu. "Dışarıda ne bok yerseniz yeyin, umurumda bile değil. Ama burada sessiz durun."

Dayanamadım ve gidip Onur'u kolundan çekiştirip Doruktan uzaklaştırdım. "Aptal mısın sen ?!" dedim sesimi daha fazla yükselterek. Ortam sesli olduğu için sesimi zaten yükseltiyordum ama şimdiki şarkının daha da yükses sesli bir tonda olmasıyla ister istemez sesimi arttırıyordum.

Omuz silkti. "Aklıma gelen ilk şeyi yaptım ama tekmesi bayaa sert geldi."

"Salağın tekisin," diye tısladım dişlerimin arasından. Ama ne dediğimi duymamış olacak ki "Ne ?" diye bağırıp kendini biraz daha yaklaştırdı bana. Bu sefer bağırarak "Salağın tekisin dedim, aptal !" dedim.

Ama beni umursamayıp "Çok konuşuyorsun cimcime," deyip beni tekrardan bizimkilerin yanına çekti. Onlar da sanki daha demin olası bir kavganın eşiğinden dönmemiş gibi eski hallerine dönmüşlerdi. Ve Berk biramı çoktan bitirmiş, ikinci birasını alıyordu bile. Berk'in yanındaki tabureye oturdum ve ona bir dirsek attıktan sonra barmenden bir bira istedim.

Arkamızda konuşulanları duyabiliyordum. Bu erkekleri anlamak cidden zordu. Sanki biraz önce birbirlerine vuran onlar değilmiş gibi "Bu kadar ağır vurmana şaşırdım !" diyerek gülüşüp yumruk tokuşturuyorlardı. Onlara doğru dönüp gözlerimi devirdikten sonra -beni fark etmemişlerdi bile- tekrardan önüme döndüm ve barmenin önüme koyduğu birayı iki elimin arasına alıp dudaklarıma götürdüm. Tam bir yudum alacaktım ki enseme değen sıcak bir dokunuş hissettim. Parmakları sıcacıktı ve bu ufak dokunuş bile tüylerimi ürpertmeye yetmişti. Saçlarımı ensemden çekip sağ omzuma doğru serbest bıraktı.

"Ne demiştim sevgilim ? Sadece bir bardak," Ve sonra aynı Berk gibi elimden birayı kaptı ve yanımdaki bar taburesine oturdu.

Tam ağzımı açıp "Ama ben içmedim, Berk içti !" diye itiraz edecektim ki biradan aldığı bir yudumu dudaklarına götürmesinin nasıl hoş bir görüntü oluşturduğunun farkına vararak çenemi kapattım. Yüzünü daha da yanıma yaklaştırdı. Yüzlerimiz arasında birkaç milim ya vardı, ya yoktu. Dudaklarını dudaklarıma değdirdiğinde bira tadının dudaklarında olduğunu bildiğim için alt dudağını dudaklarımın arasına aldım. Bu... fazlasıyla seksiydi. Onu öperken bira tadı almaya o kadar alışmıştım ki dudaklarım boşlukta kalınca bir an kaybolmuşluk hissiyle doldu içim.

Buğra'yı öperken -ya da dudaklarını sömürürken mi demeliyim ?- Kaan'ın başımızda sinsi bir sırıtışla durduğunu bile fark etmemiştim. Neden her öpüşmemiz Kaan tarafından bölünüyordu ki !

"Bıktım sizin şu dudak sömürgeciliğinizden." derken sesinde hem alaycı hem de bıkkın bir ton vardı. "Hazal, ben sana seni evlatlık alacağımdan ve de hiç kimseye kaptırmayacağımdan bahsetmemiş miydim ? Niye -"

Buğra'nın ona olan bakışlarını görünce "Tamam, kimse kısmına tabii ki de Buğra dahil değil." diye düzeltti cümlesinin devamını. "Ne yaparsanız yapın, ben gidiyorum Arya'nın yanına." Ve sonra dediğini yapıp arkasını döndü ve Arya'nın yanına ilerledi ağır adımlarla.

Ben orada kahkahalara boğulmuş bir şekilde bugünün benim için nasıl şaşırtıcı bir gün olduğunu düşünürken, Buğra ise bana Kaan için bu salak neyden bahsediyor ? bakışları atıyordu.

"Bir bar vakasına daha katlanamam." mı diyordum ben bu bara gelmeden önce ? Cümlemi düzeltmek istiyorum : "Bir bar sürprizine daha dayanamam."

O kapıdan gelen kişi diğer tüm sürprizlerden daha da saşırtmıştı beni. Ah, bir de şaşkınlık duygusunun yanında kıskançlık ve öfke duygularını da iliklerime kadar hissettiğimi unutmayalım lütfen.

1,5 haftadır yazmadığım için üzgünüm gnçlr. Tam istediğim gibi bir bölüm olmadı, sorry skozmslsmfks Nyse aceleye geldi biraz da zaten.

Ihmm bir de, bu salak yazarcığınız sizi çok seviyor, unutmayın :')))

Continue Reading

You'll Also Like

40.7K 1K 33
Alıntı; Kulağıma yaklaşıp ürkütücü sesi ile konuşmaya başlamıştı. "Asıl Berzan Şahmaran ile tanışmaya hazır ol Farah Şahmaran." *** Bir berdel hikaye...
186K 9.1K 36
Aşkın barut kokan hâli... UYARI! → İncelemekte olduğunuz kitap 16 yaş ve üzeri için uygundur. Olumsuz örnek oluşturabilecek unsurlar içermektedir. →...
47.4K 4.1K 34
Psikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...
20.6K 1.2K 20
Bir araba kazası her şeyi değiştirir. Tıpkı Bulut Akın'ın hayatını değiştirebileceği gibi. Araba kazasından sonra Bulut hastaneden kaçma girişimind...