AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

By haticekubraozcan

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... More

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU
DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ
DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN
DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -30. BÖLÜM: BERDEL
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM

60.9K 2.8K 258
By haticekubraozcan

Oy vermeyi unutmayın lütfen, satır arası yorumlarınızı bekliyor olacağım ❤️

Medya; Bölümden bir alıntı.

Keyifli okumalar...

3. BÖLÜM: ATEŞİM VE CAN YAKARIM

"İçinde bir tutam delilik olmayan hayat, eksik bir hayattır..."

Bir davulun tokmağıydı hayat. Her defasında aynı noktadan vuruyordu seni. Acımadan o 'dong' sesini kulaklarına, beyninin her odacığına hapsettiriyordu.

Sabahın kör bir saatinden kapılarının önünden geçen davulcu ve zurnacının sesleri asabiyetinin ve gereksiz edebiyatının asıl sebebiydi. Camdan başını sarkıttığında birkaç ev ilerilerinde oturan Arife'nin bugün kınasının olduğunu hatırladı. Suratını buruştururken kalktığı yere geri oturdu.

Komodinin üzerinde duran telefonunun ekranını kontrol ettiğinde Esma'dan gelen iki mesajı cevapladı. "Ben gelmeyeceğim. Hoşlanmıyorum o kızdan." Ekranı kilitleyip odadan çıkacağı sırada yeniden bir mesaj geldi. Bu kız elinde telefonla nöbet bekliyor olmalıydı.

"Kızdan hoşlanıp nikâhına alacak değilsin ya. Gel işte eğleniriz. Kelle oynayacaklarmış." Mesaja gülerken kararı kesindi. Bu akşam o kınaya gitmeyecekti. O kalabalığa girmeyi hiç istemiyordu.

"Sen git. Ben istemiyorum." Telefonu yeniden eski yerine bıraktı ve odadan çıktı. Dışarıya çıktığında saçı başı dağınıktı. Geceden kalma gözlerinin etrafı çapaktı. Ağzı açık olarak uyuması nedeniyle dudaklarının yanı kurumuş salya bile olabilirdi.

Karnını kaşırken evde kimsenin olmaması ile rahat hareketler sergiliyordu. Banyonun önüne geldiğinde eli kapıya uzanacağı sırada salonun kapısından uzun boylu birisinin gölgesini gördü. Kafasını ağır çekimle o tarafa çevirdiğinde iri gövdesi ile kendisini seyreden şaşkın Devrim'i gördü. Ağzından çıkanlara engel olamazken, tek eli atletinin yakasını kapatırken diğeri ile dağınık saçlarını kapatmaya çalışıyordu.

"Ne bakıyorsun be? Güzele bakmak sevaptır deme yemezler." Birden gelen esnemesini bastıramazken aslan kükremesini andıran bir sesle böğürdü. Bu adamın karşısında böyle hareketler sergilemekten nefret ediyordu.

"O sözü güzeller için söylerler. Senin gibi ağzı salya dolu, saçı başı dağınık, erkek çocuğuna değil." Devrim bu sözlerden sonra daha fazla kapıda beklemeyerek içeriye girdi. Asude ise sinirden kapıda kuduruyordu. Hızla banyoya girdi. Onun içeride olduğunu bildiği hâlde duşunu aldı, dişlerini fırçaladı, saçlarını taradı. Banyodan çıktığında salonun kapısı kapalıydı. Bu da onların hâlâ gitmediğinin işaretiydi. Odasına geçtiğinde dolabından çıkardığı siyah tulumunu geçirdi üzerine. Saçlarını taradı ve sıkı bir atkuyruğu yaptı. Nişan gecesi sıktığı parfümünden de bir fıs havaya sıktı ve artık hazırdı.

Ağır adımlarla holü geçti. Salonun kapısından içeriye girdiğinde kayınvalidesi ve Devrim koltuklarda oturuyordu. Nişanlısına bakmadan kaynanasına ilerledi. Yüzüne yerleştirdiği zoraki gülümseme ile kadının eline uzandı.

"El öpenlerin çok olsun, güzel gelinim." Erken karar vermek istemiyordu ama bu kadın bu şekilde iyi davrandıkça Asude kötü davranmak istemiyordu.

"Hoş geldiniz. Kusura bakmayın odada işlerim vardı." Boş bulduğu koltuğa otururken Devrim'e bakmıyordu.

"İşler önemli tabii. Her bakımlı insanın işlerinin olması kadar doğal bir şey yok." Devrim çıngıraklı yılan gibi kıvrılan dilini acımasızca savururken Asude ona ters ters baktı. Bu adamın diline düşmek gibi bir hata yapmıştı ve ömür boyu dilinden düşemeyecekti.

"Evet, işler önemli. Her ev kadını ev işlerine bakar. Her sağlıklı erkekte evine ekmek kazanır. Boş gezenin boş kalfası gibi orada burada dolanmaz." Mutfağa çayı demlemek için kalkarken laf söylemeyi ihmal etmemişti. Skor 1-1 eşitlenmişti.

Mutfağa gittiğinde ekmek kutusundan ağzına attığı bir lokmacık ekmekle midesinin sesini bastırdı. Demlenmiş çayı hazırlanmış olan bardaklara doldurdu. En arkada kalan bardağa demli çayı doldurduğunda işi bitmişti. Kendisinden emin bir vaziyette salona geçti. İlk önce kayınvalidesine ikram etti, daha sonra annesine. En son Devrim'e uzattığı bardağı adamın alması ile arkasını döndü. Hızlı adımlarla mutfağa ilerledi ve annesinin hazırladığı bisküvi dolu tabakları içeriye taşıdı.

"Kızım şekerleri de taksitle mi getireceksin?" Annesinin imalı sözleri ile ona baktı ve unutmuş gibi yaparak mutfağa geri döndü. Tezgâha hazırladığı biri şeker, diğeri tuz dolu kâseyi eline alarak geri döndü. Tuz dolu kâseyi Devrim'in önüne bıraktı ve yerine oturdu.

"Kızım sen içmeyecek misin?" Kayınvalidesinin sözleri ile bakışlarını ona çevirdi. O sırada Devrim çayını tuzluyordu.

"Ben içmeyeceğim. Pek canım istemiyor." Birçok kişi bilirdi ki Asude çay için canını verirdi. Koltukta geriye yaslanırken adamın çayını yudumlamasını bekledi. İlk yudum için bardağı dudaklarına götüren Devrim ağzına gelen acı tat ile çayı çıkarmak için hamle yaptı. Karşısında oturan kadının keyif dolu bakışlarını gördüğünde ağzındaki çayı geri yuttu. Bir, iki derken çayı güçlükle bitirmişti. Meret çaya da bir koca kaşık tuz atmıştı. Asude adamın bu hareketine içinden gülse de azmini takdir ediyordu. Ona yenilmemek için tuzlu çayı içmişti. Çayını tazelemek için bardağı eline aldığında adamın itirazı ile ona baktı.

"İçmeyeceğim teşekkür ederim." Bardağın bir tarafından tutan Devrim'e inat Asude diğer tarafından tutuyor, bırakmıyordu.

"Bir bardak daha içmelisin bence." İkili böyle inatlaşırken yaşlı kadınlar da olaya dahil olmuşlardı.

"Zehir olsa içmelisin Devrim." Annesinin sözleri ile yenilen Devrim bardağı bıraktı. Asude ise keyifle mutfağa geri yürüdü. Demlikten doldurduğu çayın içine çekmecede duran açık karbonattan bir kaşık alıp attı. İyice karıştırırken iyice koyulaşan bardağa baktıkça içi karardı. Devrim holde söylediği sözlerle aralarındaki savaş davullarının çalmasını sağlamıştı. Eğer Devrim uğraşmak istiyorsa, Asude uğraşacaktı.

Kapıdan içeriye girdiğinde adamın yutkunduğunu gördü. Gayet kibar ve hanımefendi bir tavırla bardağı sehpaya bırakırken adama göz kırpmayı ihmal etmemişti. Yerine yerleştiğinde tüm dikkati ile adamı seyretmeye başladı.

"Kızım, çocuğun midesini mi deleceksin. Katran gibi olmuş çay." Annesinin sözleri ile yakalanmanın verdiği bir telaşa kapılsa da soğukkanlılığını koruyarak onlara açıklama yapmaya başladı.

"Bardağı alırken demli olsun dedi anne." Dudaklarını büzmüş bir şekilde onlara baktı.

"Kız o tuz mu?" Rukiye Hanım ayağa kalkıp sehpanın üzerinde duran kâseyi eline aldığında bir parmak tuz aldı ve ağzına attı.

"Asude, Allah seni taş etmesin. Çocuğa tuzlu çay mı içirdin." Yaramaz çocukların ellerini arkalarında bağlayarak mahcup bakışlarını etrafa atması gibi bir bakış attı onlara.

"Ama anne ben onu şeker sandım. Devrim de bu tuz demedi." Devrim'e bakarken adamın sinirle gülümsediğini gördü. Bu sinir durumu ondan intikam alacağını işaret etse de şuan zaferinin kutlamalarını yapması gerekiyordu.

"Dünür elleme kızıma. Benim oğlan nişanlısının ellerinden tuzlu çay içmiş çok mu?" Kayınvalidesinin şimdilik kendi safında olduğuna seviniyordu.

"Onun elinden zehir olsa yer, içerim annecim." Adamın çapkın bakışlarından dolayı Asude utanırken, kadınlar biraz utançla bakışlarını çevirmişlerdi.

***

"Sana, gitmeyeceğim diyorum! Neden ısrar ediyorsun Rukiye?" elinde tuttuğu törpü ile tırnaklarına bakım yapmaya devam etti. Pelüş terliklerinin biri ayağında diğeri yerdeydi. Siyah eşofman altının üzerine giydiği yatay şeritleri olan penyesi ile tam bir paspal imajı çiziyordu.

Annesinin sabahtan beri kınaya gidelim ısrarlarına her defasında omzunu silkiyor, inatla onu reddediyordu. Ne işi vardı onun kınada, düğünde? Şimdi oraya gidecek, kayınvalidesi ile karşılaşacak, onların imalarını dinleyecekti. Verdiği kararı doğru bulurken altına aldığı ayağını rahatlatmak için oturuşunu düzeltti.

"Kız, bana bak Asude. Eğer şimdi benimle kınaya gelmezsen düğün tarihini erkene aldırırım." Az önce annesini dinlemiyordu ya şimdi kulağını ona kesmişti. Sabah kayınvalidesi ve Devrim gittiğinde üzerine rahat bir şeyler giymiş, oturduğu yerden kalkmamıştı.

"Kim? Sen mi?" gözlerini bayarak annesine baktı. Senelerce bu bakışın hayalini kurmuş olmasına rağmen şuan bunun keyfini çıkaramıyordu.

"Evet ben. Öğretiveririm babana, alıverir düğün tarihini erkene." Annesinin sözlerine deli gibi gülmek istiyordu. Annesi onunla kuvvetle ihtimal dalga geçiyordu ve Asude'den de buna gülmesini bekliyordu zaten.

"Ne gülüyon kız deliler gibi?" Asude karşısında duran ellilerinde olan kadına baktı kıstığı gözleri ile. İçinden ya sabır çekerken gerçekten kafayı yememek için dua etti.

"Annecim birincisi ben zaten deliyim, ikincisi Allah aşkına hazırlıklar tamamlanmadan sen beni şu eşikten bir adım ileri attırmazsın. Emine'mi sandın beni sen, ha kelebeğim?" Galiba onu ablası Emine sanmıştı, her söylediğine inanacak. Ölse çeyizini tamamlamadan onu evden göndermezdi. Kaynana eline mi baktıracağım ben kızımı derdi, derdi yani Asude biliyordu anasını.

"İyi be. Ne var gelsen benimle? Ne var taksam seni koluma, salındırsam düğün meydanında. Heyt be deseler, hele şu Rukiye'nin kızına bak deseler. Kaçırdık fıstık gibi kızı deseler..." Asude gerçekten eğleniyordu. "Allah ağlatmasın," diye geçirdi içinden.

"Antep fıstığı mı? Kaju mu annecim?"

"Yer fıstığı Asude. Bir bu kadarda yerin dibinde var senden." Annesi sinirlenmişti. Asude'nin en çok zevk aldığı şeylerden birisi de buydu zaten.

"Tamam, kız asma suratını hazırlanıp geliyorum." Odasına gittiğinde dolabından uzun bol bir elbise giymişti. Odadan çıkmadan Esma'ya bir mesaj atmış ve orada buluşmalarını tembihlemişti.

Evden çıktıklarında kına yeri mahallenin boş alanında olacağı için yürümeleri gerekiyordu. Annesinin koluna giren kız kimseye laf atmadan yürümeye çoktan başlamıştı.

Sazcının sesi duyulmaya başladığında kalabalık olacağını tahmin ettiği için kendisine kızıyordu. Burası miting alanı gibi olmuştu. Gelmekle bir kez daha hata etmişti.

Annesinin onu kolundan çekmesi ile bir yere doğru yönünü çevirdi. Ablası ve Emine annesi orada oturmuş onlara el sallıyorlardı. Evet, Emine annesi. Artık öyle demesi gerekiyordu. Bunu zorlukla söylemiyordu. Devrim kendi annesine öyle içten anne diyordu ki, kendisini suç işliyor gibi görüyordu. Karar vermişti artık Devim ile sorununu kendi aralarında halledeceklerdi.

"Annem, hoş geldin." Bu kadın kedisine böyle içten davrandıkça kadına sarılıp sarmalayası geliyordu. Gerçi dıştan görülene aldanmamak gerekiyordu. İçine girmeden akrabanı bile tanıyamıyordun. Ablasına da selam verdikten sonra oturdu sandalyesine.

Ortada kıvıran kadınları gördüğünde suratını buruşturdu. Bedenlerine üç kobra yılanı sarılmış gibi olan kiloları ile giydikleri dar abiyeler onları daha da berbat gösteriyordu. Halay çekerken kendilerinden geçmiş halleri ile tam komedi filmi gibi bir tablo oluşturuyorlardı.

"Annem, ablanla sen de kalksana?" Emine Hanım gelinine uzanıp oynamasını söylerken Asude hemen bir şeyler düşünmesi gerektiğini biliyordu. Aklına gelen ilk şeyi söyledi.

"Ayağıma cam battı. O yüzden pek rahat edemiyorum anne." kadının ahlamasıyla, vahlamasıyla oynayanları kaçırsa da ayağa kalkmaktan kurtulmuştu. Etrafını seyrederken hoparlörlerden bir ses duydu.

"Evet, sevgili davetliler şimdi istek bir parça söyleyeceğim. Devrim kardeşim geliyor isteğin." Sazcının bakışları Devrim'e kayınca ve ismini söyleyince meydanda oturan herkes ona bakmıştı. Bu herkese Asude de dahildi. Sazın tellerine dokundukça çıkan sesler kulakları doldurmaya başladı. Devrim arkadaşı Serkan ile beraber meydana çıktı ve kartal misali açtı kollarını. O sırada annesinin yanında oturan Asude, Devrim'e; Devrim ise bakışlarındaki ima ile Asude' ye bakmaya başladı.

"Selam verdim, almaz olsun, Kadir kıymet bilmez oldun,

Dünden beri gelmez oldun, küskün müsün Akça gelin?

Kaşın gara, gözün gara, benleri var sıra sıra...

Bir bakışın yüz bin lira, gel vereyim peşin peşin." Asude gözlerini devirdi. Hiç sevmezdi bu tür imaları ve şuan bu duruma maruz kalmıştı.

Çantasından çıkardığı kâğıt ve kaleme bir şeyler karaladı. İleride duran Arif'i bir şekerle kandırmıştı. Küçük çocuk elinde ki istek yazılı kâğıdı sazcıya verirken Asude sandalyesine iyice yerleşti. Şarkının bitmesi ile sazcının sesi duyuldu yeniden.

"Evet, yine bir istek geldi. Notun sonunda isim yazmamış sadece A harfi var ama olsun. Yeni bir şarkı olduğu için söyleyelim."

"Ben sana demedim mi, sen adam olamazsın?

Eller uzaya gider, sen sadece bakarsın,

Beyaz kara olur mu? Hoşaf ayran olur mu?

Çok zorlama gardaşım, Eşek adam olur mu?" İyi ki kuzeni Merve'yi dinlemişte o radyoyu arada takip etmişti. Ne güzel yakışmıştı bu şarkı Devrim'e.

***

Kaldırım taşlarının aralarından çıkan sarıpapatya gibiydi hayattaki şansı. O kadar dağ, taş, dere, bayır varken o bir kaldırımın boş bulduğu alanından dünyaya merhaba diyordu. Evin salonunda kaçıncı voltayı attığını sayamamıştı. Aklı en son gördüğü görüntüye kaymış, dikkatini toparlayamamıştı.

"Kız Asude otur anacım yerine. Bak nevrim döndü." Annesi kafasında duran yemeniyi koltuğa fırlatırken ayaklarını uzattığı koltukta rahatına bakıyordu. Asude ise Devrim'in gözüne baka baka yanından nasıl gittiğini hazmedemiyordu.

"Ne demek otur ya? Adamın yaptığını gördün mü?" El hareketleri ile sinirini yatıştırmaya çalışsa da bir defa atan kafası geri yerine oturmuyordu.

"Anam ne var yardıma gittiyse? Kaza geçirmişler. Tüm mahallenin gençleri gitti." Asude ellerini saçına attı ve bir tur daha döndü etrafında.

Kına meydanında Asude'nin şarkı armağanından sonra Devrim hırsla gülümseyerek onu izlemişti. Arada çevreye baksalar da gözleri bir süre sonra denk geliyordu. Şarkı hediyelerinden sonra Asude arkadaşı Esma'yı bulmuş ve yanına çekmişti. Esma oynamak için heveslense de Asude pek niyetli değildi. Kınanın yakılmasından sonra kuruyemişler getirilmişti. Keyifle küçük paketten, erkek tarafının hiçbir masraftan kaçmadan aldığı kaliteli çerezlerin içinden kaju ve antep fıstıklarını ayırarak yiyordu ki ortalık karışmıştı. Meydanda duran adamlar toplanırken Asude de merakla yanlarına ilerlemişti. Devrim'in kolundan tutması ile gerilerken ona ters ters bakarak bırakmasını emretmişti.

"O kadar adamın içine girecek değilsin. Git yerine otur." Adamın iteklemesi ile yerine yürümüştü. Normalde ölse ondan emir alarak bir harekette bulunmazdı ama etrafta onları seyredenler varken bunu yapmazdı. Yerine gittiğinde, dedikodu kazanında kaynayan yemeğin kokusu burunlarına kadar gelmişti.

"Kız Leventgil kaza yapmışlar. Kavga ediyorlarmış." Levent ismini duyduğunda şalterleri atmıştı zaten. Levent, Şura'nın babasıydı. Yani Devrim, ex kumasına yardıma gitmişti. O andan sonra Asude sinirden kudurmuştu. Devrim yanlarından adamlara yardıma giderken onu durdurmuştu.

"Bizi eve bırakman gerek. Hava fazla karanlık." Devrim ona tepeden bakmış ve resmen posta koymuştu.

"Suya kadar gidiyorum, sudan gelince götürürüm." Yolladığı şarkıya atıfta bulunarak benden çok çekeceksin imasında bulunan adamın ardından baktı. Bu saatten sonra Asude kimin ne dediğini umursamadan, oradan ayrıldı. Hızlı adımları ile kavganın olduğu sokağa geldiğinde Devrim'i aradı gözleri. İleride duran adam karşı taraftan birine yumruk atıyordu.

"Gözüne rövaşata atsınlar Devrim." avazı çıktığı kadar bağırırken, ayağını sıkan ayakkabılarını çıkarmış eline alarak eve gelmişti. Şimdi hâlâ aklının almadığı gerçekle çıldırıyordu.

"Ne var öyle dediyse? Sanki koynuna aldı kızı. Manyak mı ne?" Asude annesine baktı ters ters. Onun yanına ilerledi ve göz göze gelmek için eğildi.

"Hele bir denesin? Tutarım bir avukat, çay kaşığına kadar alırım ellerinden." Asude'nin tehdidi ile yutkunan annesi ortamı yumuşatmak için espri yapmaya kalktı.

"O donuna kadar değil miydi?"

"Ne yapayım götündeki donu? Satsam para etmez. Satacağım şeyler lazım bana. O paraları gözlerine soka soka yiyeceğim." duruşunu düzelttikten sonra arkasını döndü ve kapıya yöneldi.

"Ben gidiyorum." Kapıya yürürken annesi onu durdurdu. Asude'nin Devrim'e gitmesinden korkuyordu. Eğer bu kız, damadı ile karşılaşırsa geceleri bir hastanede geçebilirdi. Asude deliydi, Devrim sinirliydi. Sinirine bakmadan adamın kalıbından korkuyorlardı. Kayınvalidesi olarak korkuyorken, kızının gözünün kara olmasına şaşırmıyordu.

"Kız nereye gidiyorsun? Saate bak hele!" Asude dahil herkes biliyordu ki kafasına koyduysa onu durdurmak imkânsızdı. Burnunun üzeri terlemiş, gözlerinde kırmızı damarlar çıkmıştı. Daha fazla itiraz etmeyerek adımlarını durduran kadın kızının açıklamasını bekledi.

"Esma'nın yanına gidiyorum. Soran olursa bu akşam onda kalacağım." Odasına geçti ve rahat olan eşofmanlarını giydi. Kapıdan çıkarken annesine seslenmemişti bile.

Bazı tabirler ne kadar kolay çıkıyordu ağızdan. Ne kadar kolaydı yapılanı göz ardı etmek. Bunu söyleyen de bir kadındı. Eğer Devrim onu aldatıyor olsaydı belki de annesi erkektir yapar diyecekti. Daha fazla düşünmeden bahçeden çıktı ve yokuştan aşağıya inmeye başladı. Esmaların evi kuaför salonunun yakınındaydı. Bunun için Asude'nin meydandan geçmesi gerekiyordu. Ellerini cebine koydu ve yokuşu inerken dudağına yerleştirdiği ıslıkla yolu bitirdi. Babasının kahvehanesine baktı belki görürüm diye. Babası içeride olmalıydı ki dışarıda ki masalarda göremedi. Kimseye dikkat etmeden yeniden yürümeye başladı. Esma sokak kapısından içeriye giriyordu. Adımlarını hızlandırdı.

"Esma, beni bekle!" Arkadaşının yanına geldiğinde, merakla kendisine bakan kıza sarıldı.

"Ne oldu kız? Bu saatte ne işin var senin?"

"Bu gün sende kalacağım. Kafamı bozdular benim. Tamir etsene." Boynunu yana eğerek kızı seyretti. Esma neredeyse tek arkadaşı sayılırdı. Kimseyle o kadar yakın değildi, kimse onun bildiklerini bilmiyordu.

"Gel bebeğim gel. Esma sarsın seni." İki kız içeriye geçtiler. Esma annesini az önce yolcu etmişti ve evde tek kalmanın verdiği refahı yaşayacaktı. Asude yanındayken bu daha güzel olacaktı.

***

Sabahın seherinde dağılan kısmetin değeri esnaf için ayrıydı. Sabah namazı kılındıktan sonra açarsan dükkânını kısmetin ayağına gönderiliyordu. Bunu bilen Yusuf Bey her sabah saatini aksatmadan dükkânını açar ekmeğinin peşine düşerdi. Oğulları kendi yolundan ilerlememekte kararlıydılar. Onlara göre dükkân sekiz gibi açılsa da olurdu. Devrim gece geç gelmenin verdiği etki ile yataktan kalkmak istemiyordu.

Tüm kemikleri sanki havan ile dövülmüş, üzerine tuz dökülmüş gibi sızlıyordu. O koca cüssesi ile elbette dayak yememişti. Yumruk atmak için kullandığı kolları bile hamlamış olmasından mütevellit sızlıyordu. Tepesinde kendisine seslenen annesinin dudaklarına bant yapıştırmak istese de buna bile üşeniyordu.

"Devrim... Devrim kalk. Baban seni bekliyor." Annesi oğlunun başına gelmiş onun kalkması için dürtüyordu. Dudağının kenarı morarmış olan oğluna içi gidiyor olsa da dün akşam gelinini kırmış olmasından dolayı birazda kızıyordu.

"Anne kalkacak halim yok. Söyle bugün gelmeyeceğim." Başını diğer tarafa çevirdiğinde odaya giren babasını fark etmedi. Yusuf Bey her zaman otoritesini konuşturan bir adam olmasına rağmen oğulları üzerinde bunu çoğu zaman uygulayamıyordu. Bu sabah yanında gelecekti. Başka zaman olsa o hâlde onun dinlenmesine göz yumabilirdi fakat dün olanlardan sonra asla bunu yapmayacaktı.

"Kalk ulan. Benim kavgamda mı yumruk salladın? Yürü, beş dakikaya kapıda ol." Devrim üzerinden çekilen yastıkla babasına baktı. Adamın kaşlarını çatılmış hâli ile yerinden doğrulmak için hareketlendi. Acıyan kol kasları ile yüzünü buruştursa da on altı yaşındaki toy delikanlılar gibi inlemeyecekti.

Odasından çıkmaları ile kendisi de holde bulunan banyoya yürüdü. Aynada yüzünü inceledi bir mühlet. Dudağının kenarında hafif bir kırmızılık vardı. Çok iyi hatırlıyordu bu yumruğu yediği anı. Levent Bey'in kızı Şura koluna yapışıp yapmamaları gerektiğini söylerken dalgınlığına gelmişti.

Musluktan akan su ile yüzünü yıkadı ve kurulayarak banyodan çıktı. Asude'yi düşünecek hâli yoktu. Düşünmesine de gerek yoktu. O aralarını ısıtmak için uğraşırken kız inatla ondan kaçıyordu. Kaçan kovalanır psikolojisi istiyorsa Devrim oyun oynayacak yaşı çoktan geçmişti.

Dolabından üzerine geçirdiği kot pantolon ve siyah tişört ile kapıya çıktı. Kahvaltı yapacak iştahı kendisinde yoktu, evdekiler de davet etmemişlerdi zaten. Ayakkabılarının iplerini bağladı. Üzerini yeniden düzeltti ve bahçeden dışarıya çıktı. Evlerinin bahçe duvarına yaslanarak babasını beklemeye başladı. Beş dakika sonra annesi ve babası yanına gelmişlerdi.

"Haydi, hayırlı işleriniz olsun." Annesinin uğurlaması ile dükkâna yürümeye başladılar. Kendilerinden başka kimsenin olmadığı sokakta yalnızca ayak sesleri duyuluyordu. Devrim sohbet edecek takati kendisinde bulamıyor, babası da hiç oralı olmuyordu. Dükkânın önüne geldiklerinde otomatik kepenkleri kaldırdılar. Yusuf Bey masasına geçerken Devrim mutfağa demlenmesi için çay koydu. Gelirken içeriden aldığı süpürge ile dükkânın önünü süpürmeye başladı.

Bir gün içerisinde nerdeyse yirmi defa süpürülmesi gerekiyordu. Aslan yatağından belli olur atasözü Yusuf Bey için ne kadar geçerliyse Devrim için de o kadar geçerliydi. Süpürme işi bittiğinde içeride duran metrelik yollukları kucaklayarak dışarıya çıkarmaya başladı. Başka birisi için ne kadar zor olursa olsun Devrim bunu kolaylıkla yapıyordu. Boşuna dev gibi demiyorlardı ona. Bebekliği bile dört kilo dokuz yüz gram olan biriden başka bir şey beklenemezdi. Dışarıdaki işi bittiğinde içeride duran halıların raflarını temizledi. Kuru bir bez ve sprey ile tüm beyaz eşyaların tozunu aldı. Temizlik işi bittiğinde mutfağa geçerek demlenen çayın altını kısıp babasına bir bardak getirdi.

"Afiyet olsun." Köşede duran koltuğa otururken aklında sadece biraz daha uyumak vardı. Biraz uyur ve müşteri gelirse kalkardı. Kafasında tarttığında iki buçuk saat kadar bir süre yapıyordu. Babasına baktığında önünde duran kitaplara göz attığını gördü. Bundan yararlanarak ayaklarını sehpaya uzattı ve kestirmeye başladı.

"Asude, olamaz." Karısı zannettiği kadın seri bir katildi. Dükkânda gazete okurken onun çizilmiş robot resmini gördüğünde neye uğradığını şaşırmıştı. Koşarak eve geldiğinde annesinin yerde cansız bedenini görmesi ile bir erkeğe yakışmayacak tizlikte bir çığlık atmıştı. Kendi sesine kendisi bile inanamazken salona geçerek Asude'yi aramaya başladı. Odasında yoktu. Annesinin odasına geçmişti. Orada da bulamadı. En son mutfağa gittiğinde karısı mutfak masasına oturmuş, bacak bacak üzerine atmıştı. Elinde daha önce görmediği büyüklükte bir kadeh ve içinde kırmızı bir sıvı vardı.

"Asude, ne yapıyorsun? Anneme ne oldu?" Kapının pervazından tutunması ona güç veriyordu. Bacaklarındaki derman kesilmiş, ellerine kan gitmiyordu. Kalbi bile atmıyor olabilirdi.

"Sana, canım vişne suyu istiyor demiştim. Bana vişne suyu almalıydın." Adam büyümüş gözlerle karısına baktı. Tüm bu olanlar bir vişne suyundan mı olmuştu.

"Tüm bunlar vişne suyu almadığım için mi oldu? Annemden ne istedin aptal kadın? Vişne suyunu almayan bendim." Kapıdan ayrılmak istese de bunu yapamadı. Karısı sözlerinden sonra elinde duran kadehi yere sert bir şekilde fırlattı ve ayağa kalktı. Saten geceliği annesinin kanı ile renklenmişti. Ayağına giydiği kalın botlar görüntüsüne aykırı duruyordu. Neredeyse bir metre uzunluğunda olan işaret parmağını kendisine sallayan kadına baktı.

"Süheyla'nın bahçesinden vişne almış. Isıra ısıra yiyordu bir avuç vişneyi. Bende dayanamadım. Kırt!" Boğazına değen tırnak ile yutkunurken canının yanmasını bekledi. Gözlerini kapattığında içinden saymaya başladı.

"Senin canını onunki gibi kolay kolay almayacağım. Önce buraya..." Tırnağı kafasına götürdü, biraz aşağıya kaydı.

"Daha sonra buraya..." Gözlerine geldi ve kirpik çizgisinde gezdirdi sivri tırnağını. Devrim bu şekilde biraz daha durursa eğer korkudan bayılacaktı.

"En son buraya hükmedeceğim ve sonra ne olacak biliyor musun Devrim?" Tırnağını kalbine getirdiğinde biraz bastırdı. Gözlerini açan adam karısına bakıyordu. Şuan gözünde bir şeytandan farkı yoktu.

"Sonra seni yalnız başına bırakacağım. Böyle oluk oluk kanın akacak. Hani, Kurban Bayramlarında Marmara Denizi kırmızıya boyanır ya. Bu evin tabanı kırmızıya boyanacak. Mis gibi kan kokacak. An..." Bunları söylerken biraz daha yaklaşmıştı. Devrim korku ile kafasını sallarken kadının bağırması ile irkildi.

"Anlıyorsun değil mi?"

"Anladım. Vallahi anladım." Koltuktan fırlarken kendisine şaşkın gözlerle bakan babasını gördü gözleri. Az önce gördüklerinin bir kâbus olmasına bile sevinmişti. Eğer Asude'yi eline geçiremezse, tıpkı az önceki gibi bir sahneye ev sahipliği yapabilirdi.

"Asude'yi mi gördün rüyanda?" Yusuf Bey oğlunun sayıklamasını duymuştu elbette. Arada, Asude ne yaptın gibi bir şeyler gevelemişti. Onu uyandırmak istese de, vazgeçerek seyirci olmayı tercih etmişti.

"Berbat bir rüyaydı." Elleri ile yüzünü ovuşturdu ve ayağa kalktı. Biraz hava alsa iyi olacaktı. Kapıdan çıkarken köşeden aldığı sandalyeyi gölge bir yere yerleştirdi. Dışarısı sabahın ayazına hâkimdi. Soğuk hava kendisine iyi gelecekti. Bir mühlet oturdu aynı yerde.

Esnaf kepenklerini yeni açıyordu. İşine giden insanlar dolmuş duraklarında sıra olmuşlardı. Karşıdan gelen Serkan'la biraz keyiflendi. Kenan'ın olmadığı bir dünya hayal ediyordu uzun zamandır, onun tatile gitmesi ile asıl kan kardeşi Serkan ile baya iyi vakit geçiriyorlardı.

"Sabah şerifleriniz hayır olsun Devrim Bey." Tokalaştılar ve sarıldılar. Devrim arkadaşına içeriden sandalye çekerken sohbete koyuldular.

"Hayırdır sen bu saatte, burada? İşe neden gitmedin?" Devrim çayından bir yudum aldı. Demi tam yerindeydi. Ne fazlaydı, ne az. Aslan çayı olmuştu.

"Dün gece baya hamlamışım. Şimdi gidip orada montaj yapamam. En iyisi evde durmak. Annem de ekmeğe çıkardı sabahın köründe." Hâlâ esneyen adama güldü Devrim. Kendisinin kalktığı saatte kalksa ayakta uyuyacaktı demek ki. Tıpkı kendisi gibi.

"Bende hamlamışım. Zorla kalktım geldim." Yeniden bir yudum daha aldı çayından. Servise çıkan Hakkı'nın kornaya basması ile ikisi de ellerini kaldırdılar. Devrim'in gözü o sırada çaprazlarında kalan bir evin balkonuna takıldı. O balkon Esma'nın evine aitti ve balkondaki de ona aitti. Asude üzerine geçirdiği bir atlet ile balkonda oturuyordu. Daha dikkatli baktı, yanılmıyordu. Elinde duran bardağı köşeye bıraktı ve ayağa kalktı.

"Ben geliyorum kardeşim. Sen otur." Seri adımlarla evin önüne kadar gitti. Evin birinci katta olması onun için avantajdı. Çok bağırmasına gerek yoktu.

"Pişt!" Sesine bakmıyor oluşlarına sinirlense de önemsemedi.

Yeniden seslendi. "Pişt!" Bu defa Esma bakmış, Asude bakmamıştı.

"Esma, yanında duran arkadaşına söyler misin? Baksın." Eli ile Asude'yi işaret etmiş ve kendisine bakması için emir vermişti. Asude ise burnunu kıvırarak bakmamak için inada binmişti. Dün geceden beri aklında türlü türlü planlar kuruyordu. Devrim'i peşinde koşturacak, yalvartacaktı. Balkon kapısını açtığında onlarında dükkânlarının açıldığını görmüş ve kahvaltıyı balkona hazırlamıştı. Kahvaltı bahane, Devrim'i umursamıyor gibi davranmak şahaneydi.

"Esma, balkonun altında yukarıya doğru yırtınan esnaf kardeşe söyler misin? Ben ona bir defa daha demiştim. Her pişt diyene bakmıyorum." Önünde duran salamı ağzına atarken sinirle çiğnedi. Devrim cevap vermeden baya sesli bir şekilde konuşmaya başladı.

"Kız, nereden aldın bu salamı. Eşek etinden mi yapıldı nedir? Pek bir kart." Yuttuğu salamın ardından sıcak çayından da içti höpürdeterek. Bu işi biliyordu. Herkes gibi çay demlemiyor oluşu onu farklı kılıyordu. Bir defa çayını içen, nereye giderse onun çayının tadını bulamadıklarını söylüyorlardı. O söz sahibi olanlara bir defa daha katıldı. Ruhu, bu mükemmel kişiliğe bir plaket vermeli ve Nobel hamaratlık ödülü onun olmalıydı.

"Esma, o yanında duran çıngıraklı yılanın ruh ikizine söyle ben herkes değilim." Devrim bir defa daha tısladı. Rüyası gerçek oluyordu. Kırk yılda bir rüya görüyordu, o da böyle vuku buluyordu. Şuan 5 yaşındaki haline geri dönüp tepine tepine ağlamak istiyordu.

"Esma, o aşağıda duran esnaf kardeşe söyle. Aşağı mahallede Cevriye'nin kedisi Panzer ile Neriman'ın kedisi Tekir, bakkalın önünde duran ne yediği belirsiz bir kedi için kavga ediyormuş. Gitsin onları ayırsın. Ben burada nişanlımın sudan gelmesini bekliyorum." Ekmeğine yağ sürerken gerçekten karnı doymaya başlamıştı. Keyfi yerine gelmiş, neşesi ful dolmuştu. Demirin üzerinden yan gözle aşağıya baktı. Devrim kıyafetine uyum sağlamış ten rengi ile kendisine bakıyordu.

"Nişanlın sudan gelmiş. Seni de suya götürecekmiş. Bugün saat birde hazır olmanı istiyormuş." Devrim bu kızı nasıl eğiteceğini düşünüyordu. O dili bir yılanın dilinden daha uzun ve daha keskindi. Sözünü asla esirgemiyordu. Biraz alttan alarak bu işi halledebilirdi.

"Ne o? Nişanlım beni yemeğe mi götürecekmiş?" Şimdi demire kollarını yaslayarak konuşan Asude'ydi. Esma ise onlardan soyutlanmış, karşıdan kendisine kur yapan Serkan'a odaklanmıştı. Adam o kadar mesafeden bile onun gönlünü fethediyordu. Elini kulağına götürürken telefonu ile arayacağını anladı ve koşarak içeriye girdi. Asude ise kendi halindeydi.

"Evet. Lüks bir restorana götürecekmiş hem de." Devrim kadının kaşının kalkması ile doğru yolda olduğunu biliyordu. Fazla üstelemeyecek, gayet rahat bir tavır sergileyecekti.

"Ben nişanlımı tanırım. O böyle kolay pes etmez. Git ona, müsait olmadığımı söyle. Kırsın dizini, otursun babasının yanında. Paraya ihtiyaç var." Bu sözleri Asude'nin son sözleri olmuştu. Deliydi ama aptal değildi. Devrim' in amacını çabuk çözmüştü. Hemen affetmeyecek, biraz eğlenecekti.

Devrim balı yalayıp, nasıl arı tarafından sokulduğunu sorguluyordu. Kız ikna olmuş gibiydi. Her şey yolunda ilerliyordu. Sinirle arkasını döndüğünde asıl buraya geliş amacını unuttuğunu anladı. Balkonun altında duran zile basarak kızların balkona çıkmasını bekledi.

"Ne var be?" Asude'nin çemkirişine elbette gülmedi. Kaşlarını daha da çatarak balkondan aşağıya eğilen kadına resmen kükredi.

"Senin o eğilen bacaklarını kırar, kırıklarının iyileşmesi için, paça çorbası yaparım. Bir daha öyle bir şey giymeyeceksin Asude!" Bir de eli ile önünü kapatmıyor muydu, Devrim sinir oluyordu. Madem rahatsız oluyordun ne diye giyiyordun?

"Ne oldu yine?" Asude üzerine giydiği atlete baktı. Pek bir şey göremedi abartılacak.

"Ne olacak? Her yerin meydanda. Giymeyeceksin Asude. Giyeceksen de daha usturuplu giyineceksin." İşaret parmağını havada savururken, sinirliydi ama korkutucu görünmekten çok uzaktı.

"Oldu canım. Sen bana Bursa Kumaş pazarından beş, on metre siyah kumaş al. Ben kendime bol bir elbise dikeyim(!) Yürü git işine. Sen benim sözümü dinledin mi de ben seni dinleyeyim? Geçti o köprü, otobandasın U dönüşü yapamazsın!" Kadın bunları söyledikten sonra içeriye girmiş ve kapıyı kapatmıştı. Devrim, deli tarafına uyarak kapıyı kırmak istiyordu. O kapıyı kıracak ve Asude'yi balkondan aşağıya atacaktı. Sert adımları ile eski yerine geldi. Elinde telefonu ile kendisini bekleyen adama baktı ters ters. Kenan'dan şikâyet ederken, Serkan'da aynı hastalığa yakalanmıştı.

"Düğün ne zaman?" Sorduğu soru ile afallayan arkadaşı gözlerini telefondan ayırdı ve ona baktı.

"Ne düğünü ağabey?"

"Telefonla baya içli dışlısınız. Yüzük falan takında millet laf etmesin. Kalk lan üstü açık köyün tohumu. Anan ekmek mi istiyor ne istiyor, onu götür." Omzundan fırlattığı adamın kalktığı sandalyeyi alarak içeriye girdi. O yediği lafları hazmetmesi kolay değildi. Kendisini işine vermeliydi ki unutabilsin.

"Ben ağabeyimi arayayım. Bugün montaja çıkılacaktı." Masadan aldığı telefonla diğer dükkânı aradı. Yarım saate yakın iş konuştuktan sonra dilinin uyuşmasından rahatsız olmuştu. Dükkânda kalan işleri bitirdi. Öğlen vakti çoktan olmuştu. Midesinin bulanması ile yüzünü buruşturdu. Kahvaltı yapmamış olmasından kaynaklanıyor olmalıydı. Bir şeyler almalı ve karnını doyurmalıydı. Masadan kalktı, babasına ne yiyeceğini soracaktı ki kapıdan Levent Bey ve ailesi girdi.

"O... Komşum hoş geldiniz." Önde gelen adam Yusuf Bey ve Devrim ile tokalaşırken masanın önünde duran koltuğa kuruldu. Karısı, kızları Şura ve Şule de diğer üçlü koltuğa oturmuştu. Devrim alıştığı üzere onlara ne içtiğini soracak ve onu getirecekti. Bugün çırakları izin almıştı. Tüm iş ona kalıyordu haliyle.

"Ne içersiniz Levent Ağabey?"

"Biz bir şey almayalım Devrim. Teşekküre geldik."

"Öyle şey olur mu ağabey?" Devrim ısrar edince adam mahcup bir şekilde gülümsedi.

"Zahmet olmazsa bir çayını alırım."

"Demli zaten çay. Siz ne içersiniz?" Devrim kadınlara sorusunu sormuştu ve cevap bekliyordu.

"Biz de çay alalım oğlum. Zahmet olmasın. Kızlar getirsinler." Kızlarını dürten kadını gören Devrim, kafasını onaylamazcasına salladı.

"Ne zahmeti, be getiririm şimdi." Mutfağa yöneliyordu ki kapıdan giren kadınla gözleri büyüdü. Asude buraya gelmişti. Hem de kavgalılarken!

"Ben geldim hayatım." Kapıdan girdiğinde şaşırmış numarası yaptı. Bunu Devrim gayet net anlayabiliyordu.

"A... Pardon. Ben Devrim'i yalnız sandım. Namaz vakti geliyor ya. Kusura bakmayın. Yemeğe gidecektik." Yanına gelen kadın mahcup bir ifadeye sahipti. Başını önüne eğmiş, masum kız çocukları gibi duran ifadesine Devrim gülmek istiyordu. Babası inanabilirdi ama o buna inanmazdı.

"Önemli değil Asude. Ben çayları dolduracağım. Sen otur. Sonra gideriz." İğneli ses tonu ile kadını uyarırken onun kabul etmeyeceğini biliyordu.

"Olur mu öyle şey ya? Ben dururken sen zahmet etme. Bana bardakların yerini göster. Ben hallederim." kolunda duran çantayı kayınbabasının yanına giderek bıraktı.

"Babacım öpeyim," adamın elini öptü.

"Çantam sizin yanınızda dursun. Sonra alırım." Mutfağa giden adamın peşinden yürüdü. Mutfak küçük sanıyordu ama baya büyüktü. İçeride bir mutfak nasıl tasarlanmışsa hepsi mevcuttu. Mutfak dolabı, buzdolabı, ocak...

"Bravo Asude. Gerçekten çok ilgili bir nişanlısın." Asude duydukları ile gülümseyen yüzünü sildi. Esma'dan çıktığında eve gitmek için yola düşmüştü. Bugün Esma ile gezeceklerdi. Evden çıktığında kadınların sokakta dedikodu konseyini kurduklarını görmüştü. Dedikoduyu pek sevmese de haberleri dinlemeyi her daim severdi.

"Ne yapıyorsunuz ? Ne dedikodular kaynamış yine?" Yere serdikleri örtüye otururken önlerine koydukları çekirdekten aldı bir avuç.

"Ne dedikodusu kız. Bilmeyon mu dedikodu günah?" Bunu söyleyen mahallenin uçan kuşu, fısıltı gazetesinin muhabiri olan Şerife'ydi.

"Doğru diyon Şerife abla. De bakam ne haberler var mahallede?" Yeniden çekirdeğe gömüldüğünde sohbet dün geceki kınadan açılmıştı. Bu akşam salonda düğün yapılacaktı ve yemekli değildi.

"Anam, insan yemekli yapar. Dört saate acıkır bebeler ya neyse. Kınadan çok etkilenmiş Arife. Sabaha kadar ağlamış kaza yüzünden yarım kaldı diye. Anası da evde eğleniverin demiş. Gece üçe kadar oyun havası sesi geldi." İpin bitmesiyle parmağına yeniden ip doladı ve danteli örmeye devam etti.

"Kız senin Devrim'de dün kavgadaymış. Benim herif diyor ki gavura vurur gibi vuruyor çocuk. Şura'nın yüzünden bir yumruk yemiş ama hepsini dövmüş. Bizim Süleyman ağabey, adamlar şikâyetçi olsada ortada taciz var diye salıvermiş." Devrim'in adını duyduğunda dudağında kaldı çekirdek. Çitleyemedi. Hepsi yüzüne bakıyordu, tepkisini ölçmek için. Sadece gülümsemekle yetindi.

"Aman bilmiyor musun Devrim'i? O boyunu, posunu halkın yararına kullansın azıcık." Takmıyormuş gibi davranırken içinden sayıp sövüyordu.

"Kız iyi duruyon valla. Benim herif elin karısı için yumruk yiyecek, eli yüzü moraracak, kalan yeri de ben morartırım." Asude bu söze kahkaha atmıştı. Kim demişti Asude yapmayacak diye? Bal gibi de yapacaktı.

"Ne duramayacam be? Bak öküz gibi yüzük benim parmağımda. Adam insanlık yapmış, genç bir kızımızı korumuş. Kıskanılacak ne var anlamıyom? Ben güveniyorum Devrim'e." Dili başka söylüyordu, beyni başka konuşuyordu.

İçeride ayinler başlamıştı. Savaş davulları çalınıyordu. Bir dansçı ölüm dansını yapmaya çoktan başlamıştı. Savaş sonrası kutlama için pişirilen yemeklerin kokusunu alıyordu. Dükkâna gelirken yolda Şuraların arabasını gördü. Yavaş olan adımlarını hızlandırırken, aklında giriş sahnesi hazırdı. Girişte problem yaşamamıştı, buna seviniyordu.

Sıra Devrim'e gelmişti. Şimdi karşısında pişmiş kelle gibi sırıtan adama en pis işkencelerini uygulayacaktı. Etrafa göz attı ve tezgâhta duran çakmağı eline aldı. Ateşlediğinde baya kuvvetli yanıyordu.

"Bu ateşi görüyor musun Devrim?" Çakmağı havada salladı bir tur. Adama yaklaştı ve aralarında yukarıya kaldırdı.

"Ben bu ateşim ve can yakarım." Adamın yanında duran eline uzandı ve avucunun içine aldı. İşaret parmağını tuttu kendi parmakları. Yanan çakmağın üzerine kaldırdı ve adam elini çekene kadar bekletti. Ateşin sıcaklığı ile yanan elini çeken Devrim kadının ne yapmaya çalıştığını bilmiyordu. Parmağını hemen musluğa tuttu ve acısını almaya çalıştı.

"Manyak mısın?" Islattığı parmağını dudağına götürürken ateş saçan gözlerini kadına yöneltti.

"Sen bana kuyumcuda ne dedin?" Çakmağı kapattı ve tezgâha fırlattı.

"Bu saatten sonra senden başkası benim bacımdır dedin. Bacın dahi olmayacak. Bacın için bile kavga etmeyeceksin. Benden başka bir kadınla adın anılırsa, ben duyarsam eğer o çakmağın ateşi gibi yakarım seni." Elini adamın morarmış dudağına kaldırdı. Sanki okşuyormuş gibi bir hava veriyordu. Biraz yaklaştı ve aralarındaki mesafeyi kapattı. Asude kafasını daima kaldırmak zorunda kalacaktı. Devrim'in gözlerinde gördüğü duyguyu çözemedi ki çözmek de istemiyordu. Tırnak uzatmayı sevdiğine bir defa daha dua etti. İşaret parmağının tırnağını adamın morarmış yarasına bastırdı. "Anladın mı beni?" Tiz çıkan sesi ile tezgâha yaslanması bir olmuştu.

Yenilgilerle dolu hayatına, şuan yaslı bulunduğu tezgâhta bir gol daha yemişti. Yemişti yemesine ama kabul etmek istemiyordu. Elleri tezgâhın üzerine sabitlenmiş, bedeni Devrim ile tezgâhın arasında kalmıştı. Başını hareket ettiremiyor oluşu da cabasıydı.

Şuan bir böceğin, üzerine basan ayakkabının kıvrım bölgesinde kalması gibi bir durumdaydı. Sadece ölü taklidi yapması yetecekti belki de. Gözünde canlandırdı, bayılmış gibi yapsa ne olurdu acaba? O gürültüye içeride oturanlar buraya gelebilirlerdi. Gelmeleri hiçbir şey değildi. Ya gülersem diye düşündü. Kafasını sağa sola sallayarak bu düşüncesini de çürüttü.

"Ne gülüyorsun?" Devrim karşısında gülen kadına sinirlenmiş olsa da etkisinden çıkamıyordu. Sonuçta o bir erkekti, Asude de alımlı bir bayan.

"Sana gülüyorum." Bu tür durumlardan kurtulmak istiyorsanız eğer konuyu tiye alacaktınız. Karşınızda çok sinirli bir insan varsa, onun dediklerinin zıttını yaparak sizinle uğraşmaması için çabalayacaktınız.

"Benim neyime gülüyorsun?" Sakallarından daha çok dikkat çeken bıyığına baktı Asude. Normalde bıyık sevmeyen kadına bile güzel görünüyordu. Bugün ne kadar da saçmalamıştı böyle. Kendisini toparladı ve kurtulmak için son hamlesini yaptı.

"Genelde bu tür durumlarda soğukkanlı olurum. Umurumda olmaz ama sen benim nişanlımsın. Fermuarını düzelt Devrim. İçeride genç bayanlar var." Asude'nin kaşları ile işaret ettiği konuyu anladığında ellerini serbest bırakan adam hemen kendisini düzeltmeye çalıştı. Asude ise kurtulmanın verdiği deli ruhu ile kapıdan çıkmadan yalan söylediğini anlayan adama baktı.

"Huyum değildir. Milletin yüzüne bakarım aşkım." Son defa öpücük atarak içeriye geçti. Ardında bıraktığı adamın gülümsediğini göremiyordu bile. Buzdolabının yanından geçti ve koltuklarda oturan kadınların yanına geldi.

"Hayırdır kızım. Çayları getirmedin mi?" Yusuf Bey gelininin boş geldiğini gördüğünde merakla sordu.

"Ben getirecektim ama Devrim kendisinin götürebileceğini söyledi babacım." Hanım hanımcık kız rolleri gayet başarılıydı. Şimdi biraz gözdağı verme zamanıydı.

"E... Hatice abla. Nasılsın?" Kendisine çektiği sandalyeye oturdu ve kadınlarla sohbete girişti. O sırada Devrim herkese çaylarını uzatmıştı. Asude geçen defa yaptığı çay şakasının intikamını buradakilerin yanında alacağından korktuğu için çay almamıştı. Sebebi ise belliydi. Karnı açtı.

"Sizde dışarı çıkacaktınız biz mani olduk." Kendisine bakıp ima ile konuşan kadına gülümsedi Asude. Bu sözde ki imayı, hasetliği anlayabiliyordu.

"Olsun canım. Biz her zaman gideriz değil mi canım?" Elini Devrim'in koluna koyarak onun kendisine bakmasını sağlamıştı. Daha sonra devam etti, "Hem yemek yiyip birkaç çeyizliğe bakacaktık. Bana kalsa gerek yok ama Devrim ısrar ediyor." Yeniden nişanlısına baktı ve göz kırptı.

Bu tür mahallelerde yaşıyor ve nişanlanıyorsan eğer, rakiplerinden daima yüksekte olmak zorundaydın. İmkânın yoksa eğer sözlerinle olacaktın. Aksini düşünemezdiniz bile. Eğer bunları yapmazsanız, arkanızdan konuşan çok oluyordu.

Devrim, yanında oturan kadının konuşmalarını duydukça hayrete düşüyordu. Eğer şuan karşı koltukta oturan kadın aralarındaki münasebeti bilmiş olsa, Asude'ye popişi ile gülerdi. İlgili bir nişanlı rolünü gayet iyi yapan Asude, gerçekte böyle olsa Devrim'i kandırması zor olmazdı ama o bunu bilmiyordu. Biraz daha oturmanın ardından kalkan misafirlerle Asude' de mağazadan çıkmaya karar verdi.

"Neyse bende gideyim artık. Size hayırlı işler babacım." Kayınpederinin elini öperken yaşlı adamın eline tutuşturduğu 200 TL'lik banknota gözlerini büyüyerek baktı. "Yanında bulunsun. Harçlık yaparsın. Hem siz dışarıya çıkmayacak mıydınız?" Asude paraya itiraz etmek istese de yaşlı adam zorla elini iteklemiş ve sorusuna cevap beklemişti.

"Gidecektik ama daha sonra gideriz. Geç oldu biraz."

"Olur mu öyle şey kızım? Devrim sen çık oğlum. Hadi iyi gezmeler." Oğluna konuşma fırsatı vermeyen adam ikisini de dükkândan dışarıya atmıştı. Devrim zaten bu fırsatı bekliyordu ve Asude ile adam akıllı konuşabilirdi.

"Bence iyi oldu. Biraz konuşmuş oluruz." Asude gitmek istemiyordu. İstemediği bir yere de gitmeyecekti elbette. Aklınca bahane ararken dükkânı kapatan Esma'yı gördü.

"Biz Esma ile plan yaptık." Çantasını koluna astı ve yolun karşısına geçmeye hazırlandı. Bir an evvel Esma'ya yapışmalı ve bırakmamalıydı. Eğer Devrim, onunla konuşursa zararlı çıkacağını düşünüyordu.

"Esma'cım kusura bakma. Elimde olmayan nedenlerden dolayı geç kaldım. Haydi gidelim." Kapının kilidini henüz kapatamayan kadının koluna girerek çekiştirmeye başladı. Henüz bir, iki adım atmışlardı ki arkalarından duyduğu sesle koluna girdiği arkadaşı onu yarı yolda bırakmıştı.

"Nereye gidiyorsunuz toprağım?" Serkan, Devrim' in yanına kadar gelmişti ve elini omzuna atmış onlara bakıyordu. Esma ise dondurma görmüş çocuk gibi ağzını açarak onları seyrediyordu. Asude bu durumda ne yapması gerektiğini biliyor olsa da bunu sokakta yapamayacaktı.

"Biz Asude ile biraz gezeceğiz ama Esma yalnız kalacak diye Asude pek isteksiz." Devrim arkadaşının ve karşısında duran kızın bir birine bakan gözlerindeki imayı gayet net anlayabiliyordu. Normal zamanda buna asla izin vermeyecekti ama kendisi için bir defaya mahsus buna göz yumabilirdi.

"E... Bende geleyim o zaman. Esma yalnız kalmamış olur."

"Ay vallahi harika olur." Asude'den habersiz ilerleyen olaylara şaşkın bakan kız sesini çıkaramıyordu. Zira çıkarsa da üç kişiye tekti, baş edemeyebilirdi.

"Asude kim ki zaten? Tutun tasmasından, götürün peşinizde." Devrim nişanlısının yanına gelirken Esma'da Serkan'ın yanına gitmek için hareketlendi.

"Bana bak kızım. Beraber gezme teklifinizi onaylamış olabilirim ama mahalleden çıkana kadar yanımdan ayrılamazsın. Sende söyle şıracına, o bizden sonra gelsin. Mahalleye laf lazım." Esma'nın kolundan tutarken Devrim arkadaşına gidecekleri adresi veriyordu.

Tuhaftı her şey. Daha bir ay önce yanında başka biri vardı. Bir başka kişinin yüzüğü parmağını süslüyordu. Daha önce hiç evlilik hayali kurmamıştı. Nişanlı olduğunu bile zaman zaman hatırlamazdı. Asude aramazdı mesela. Mesaj atan hep Arda olurdu. Belki de bu soğukluğu yüzünden Arda başkalarına bakmıştı. Belki de sevgi aramıştı aklınca. Haklıydı kendince. Herkes sevilmek, sayılmak, ilgi duymak isterdi. Onun için atan bir kalbe ihtiyaç duyardı. Adını söylediğinde kalbinin de haykırdığını duymak isterdi. Ama Asude bunu yapamamıştı. Kendisi görmediği için karşılık verememişti.

Her ne olursa olsun aldatılmayı hak etmemişti. Onu seven birini bulduğunda ya da sevilmediğini hak ettiği ilgiyi göremediğini kendisine söylemeliydi. O boynuzları kafasına takmamalıydı. Daldığı düşüncelerden çıktığında Devrim yanlarında değildi. Etrafına baktı onu görebilmek için.

"Devrim nerede?" Esma elinde tuttuğu telefona dalmış bir şeyler yapıyordu.

"Arabasını almaya gitti." Esma kafasını telefondan kaldırmadan konuşmasına devam etti. Asude etrafa baktığında meydanın kabalalığını gayet net görebiliyordu. Öğlenin bu saatinde kalabalık baya çoktu. Sıcaktan da üşenmiyordu bu insanlar. Sıcakta mı geçmiyordu acaba başlarına, diye düşündü. O sırada camiden eve dönen babasını gördü. Ona haber vermemişti Devrim ile dışarıya çıkacağını. Esma'nın zaten kendisinden haberi yoktu. Onu orada bırakarak babasının yanına gitti.

"Babacım, Allah kabul etsin." Babasının elini öperken adamın onun yanaklarını öpmesini bekledi.

"Sağ ol kızım. Hayırdır nereye böyle?" Cebinden çıkardığı tespihi parmaklarının arasında oynatan adam kızını süzdü. Yine ne işler peşinde olduğunu anlayacaktı birazdan.

"Babacım biz Esma ile gezecektik bugün fakat Devrim'de gelmek istedi. O yüzden Devrim ile biraz gezeceğiz." Utanarak söylemiş olsa da babasının tepkisini ölçmek için onun yüzüne baktı. Keşke izin vermese, diye düşünüyordu.

"Yanınızda Devrim'in olması iyi olmuş. Dikkatli olun. Gerek olmaz ama paraya ihtiyacın var mı?" Babasının tavırlarına kızan Asude sadece kafasını salladı. Babasının yollamıyor olması gerekiyordu. Siz yeni nişanlandınız ne işiniz var demesi gerekiyordu. Büzdüğü dudakları ile Esma'nın yanına yürüdü.

Esma hâlâ aynı Esma'ydı. Elinde telefon, Namık İsmail'in ayakta duran tablosunun vücut bulmuş hâli gibi...

Ayakta durmaktan sıkılsa da pantolonu kırışacak diye oturamıyordu. Henüz olmazdı. Aradan geçen on dakika sonra Devrim en nihayetinde gelmişti. Biraz çemkirse, on dakikanın hesabını sorsa hiç fena olmayacaktı. Elinde duran çantasını koluna astı.

Esma'nın koluna asıldı ve arabanın arka kapısına geldi. Senelerdir işini gayet iyi yapan bir şoför edası ile kapıyı açtı ve azılı bir suçluyu yakalamış polis edası ile Esma'yı arabaya tıktı. İçeriden kendisine bağırdığını duysa da önemsemedi. Arabanın camında üstünü düzeltti. Saçından firar etmiş olan perçemleri ağır hareketlerle yerine yerleştirdi. İçeriden cama vurulmasını umursamadan çantasından çıkardığı parfümü sıktı. Gözlüklerini gözüne geçirdi. En son ağzına attığı mentollü şekeri ile hazırdı.

Saray leydisi kıvamında olan morali ile kapıyı açtı ve içine kuruldu. Emniyet kemerini de taktı. Artık hazırdı. Ellerini dizlerine yerleştirdikten sonra beklemeye başlasa da araç hareket etmemişti. Ağır çekimde kafasını soluna çevirdi ve kendisine bakan Devrim'i gördü.

"İlk defa yanına bir kadın oturuyor herhalde? Kaldın öyle miyotonik keçiler gibi." Elini adamın gözünün önünde bir tur salladı ve yerine bıraktı. Esma arka koltukta kahkaha atıyor ve koltuğu yumrukluyordu. Devrim ise bıyıklarını kasıyor, suratını sıkıyordu.

"Birincisi, neden ağır hareket ediyorsun, sen Kaplumbağa mısın? İkincisi, keçi olamayacak adar uyumlu olan taraf benken, o inatla kendini yüce gören neden sen oluyorsun?" Elini direksiyona atmıştı ki yeniden konuşmaya başladı. "Ve ayrıca, lamalar gibi tükürüğünü biriktirip yüzüme fırlatma. Az önce yıkadım yüzümü." Kontağı çevirdi ve aracını hareket ettirdi.

Asude bir şey dememişti. Her ne kadar Esma arkadaşı olsa da yarın, öbür gün ne olacağı belli olmazdı. O yüzden susmayı tercih etti. Birazdan yalnız kaldıklarında bunun acısını çıkaracaktı.

"Neden geç geldin, müstakbel sözlüm?" Yolda yağ gibi kayan arabanın keyfini çıkarırken, araca binmeden önceki intikamı aklına gelmişti.

"Eve arabayı almaya gittim. Üzerimi değiştirdim ve babamın yanına uğradım izin almak için." Devrim yoldan gözünü ayırmadan konuşuyordu.

"Babanın haberi vardı zaten. Ne gerek var yeniden gitmeye?"

"Senin baban müstakbel sözlüm." Asude'ye kısa bir bakış atan adam yeniden önüne dönmüştü. İstikamet belliydi. Hamamönüne gidecekler ve uygun bir yerde konuşacaklardı.

"He babamsa istediğin kadar bekleyebilirdim. Bende fuzuli bekletin sandım," yolculukları bundan sonra radyoda mırıldanan şarkıyla devam etmişti. Trafik her zaman olduğu gibi orta düzeydeydi. Zaten şehrin merkezi de kalabalık olmalıydı. Park için yer ararken Asude yine o dilini tutamadı ve konuştu.

"Bak biz inelim burada. Sen otoparka park eder gelirsin." Sözlerinin bitiminde Devrim öyle bir bakmıştı ki ona. Dudaklarından çıkan kelimeleri geri alıp, yutmak istedi.

"Her taraf otopark görevlisi kaynasın. Etraf it çakalla dolsun ve ben seni burada indireyim ha? Geride kalan otoparkları babamın hayrına geçmedim ben Asude Hanım. Şu ileride bizim yer var. Oraya kadar mümkünse o dilini tut." Bir daha da konuşmadılar zaten. Asude konuşamadı. Aslında haklıydı. Babası da uyarırdı onu. Otoparkları arkası kuvvetli olanlar yönetir. Dikkat edeceksin derdi. Biraz daha ilerlediklerinde köşede görevlilerle konuşan Serkan'ı gördü.

"Enişte beni sağda tükür. Siz gelirsiniz." Esma'nın sözleri ile araba durdu. Esma hiç durmadan inmiş ve Serkan'ın yanına geçmişti. Devrim de içeriye girdi ve uygun bir yere bıraktı arabasını. Konuşmadan indiler arabadan. Asude gözlüklerini kafasına çıkaracağı sırada Devrim'in uyarısı ile bıraktı.

"Çıkarma gözlüğünü." Devrim yanına geldiğinde dediğini yaptı ve gözlüğünü gözünde bekletti. Yürürken elleri bir birine değiyordu ama Asude ilk vazgeçen taraf olmayacaktı. O böyle düşünürken avucu kavrandı. Bakışlarını eline çevirdi. Devrim onun elini tutmuştu, oralı bile olmuyordu.

"Sercan, sana emanet." Görevliye aracını gösterdi ve elini bırakmadan yoluna devam etti. Uzun bir süre konuşmadan yürüdüler. Etrafta çeşit çeşit kafeler vardı. İnsanın kafası karışıyordu hangisine gireceği konusunda. Büyük bir tabelanın önüne geldiklerinde Devrim durdu.

"Buraya girelim mi?" Asude binaya baktı. Neredeyse hepsi birbirine benziyordu zaten, onayladı sadece. Yanlarına gelen görevli ile içeriye geçtiler. Kendilerine gösterilen bir masaya oturdular. Gayet ferah bir mekândı. Asude sessiz, sakin ve ferah yerlerde saatlerce oturmayı severdi. Devrim'in kendisine sormadan sipariş vermesine de içerlemedi. Yavaş yavaş bu adamın öküzlüklerine alışıyordu.

"Esma nerede acaba?" Biraz tereddütlüydü. Annesi burada yoktu ve Serkan da pek tekin sayılmazdı. Arkadaşının kalbini kırabilirdi. Başka şeylerde olabilirdi ve Asude buna sebep olmaktan korkuyordu.

"Serkan mesaj attı. İleride bir yerde oturuyorlarmış." Bu adama güvenmek istiyordu. Onun heybetinde güven bulsa da bunu belli etmek istemiyordu.

Önlerine konulan limonata ile derin bir nefes aldı. Sıcaktı ve nem de sanki denize sahip bir şehirde yaşıyormuş gibi onu sıkıyordu. Büyük bir yudum almadan önce masadan aldığı peçete ile çevreye fark ettirmeden bardağın dışını temizledi. Her ne kadar buranın temizliğine güvense de bu onda bir takıntı hâline gelmişti. İçi rahat etmiyordu. İşi bittiğinde elini de temizledi ve limonatasını içmeye başladı.

"Artık konuşalım mı?" Devrim bugün ciddi konuşmaya niyetliydi. Nişandan beri oturup konuşamadıkları gibi, birbirlerini de zıt görüyorlardı. Bazı konuları Asude'ye açıklaması gerekiyordu. Onun sürekli bu şekilde saldırgan bir tavır takınması ikisini de zorlayacaktı.

"Konuşacağın şeyi çok merak ediyorum."

"Bak Asude sana istemenin olduğu akşam da söyledim ama sen pek ciddiye almadın galiba. Biz bir yola çıktık beraber, ama öyle ama böyle. İstedin veya istemedin. Baban sana sormuştur muhakkak ki sende onay vermişsindir." Asude yavaşça başını salladı.

"Bu işte onayın olmasına rağmen neden bana böyle davranıyorsun? Bak, ben de hevesli değildim evlenmeye."

"Ona ne şüphe, sana kalsa Şura'yı alacaktın." Kadının homurdanmasına gülmek istese de bunu yapmadı Devrim. Onu kıskanıyordu ama bu sevdiği için değildi. Sahip olduğu şeyleri paylaşmayı sevmiyordu. Tıpkı küçük bir kız çocuğuyken bakkaldan aldığı dondurmayı, kendi dondurmasını yere düşüren Fatma ile paylaşmamak için hepsini yediği gün ki gibi. Tıpkı üç ay önce saha da kendisine verilen pası gole çevirmek istediği için topu boş olan oyuncuya atmadığı gibi.

"Şura, Sema veya bir başkası... Sen nişanlıydın ve ben bir başkasının helaline bakamazdım." Devrim haklıydı. Annesine çok söylemişti, o nişanlı diye ama dinlememişlerdi. Hâlâ neden ayrıldığını bilmiyordu. Bu kadar kısa sürede bitmiş olmasına akıl erdiremiyordu.

"Baktın ama..." Genç kadın kırılan gururu ile çemkirdi. Sinirliydi. Adamın haklı olmasına bozulmuştu. Verecek cevabının olmayışı nedeniyle de olmayacak cevaplar veriyordu.

"Ben sana baktığımda sen ayrılmıştın. Parmağında yüzüğün yoktu. Daha önce hiç geldim mi sana? Sana laf attım mı?" Devrim yine haklıydı. Serkan bile ona deli diye bağırırken o sadece sert gözleri ile bakardı. Aklına gelen o gün ile kafasında bir ampul yandı.

"Serkan'ı dövdüğüm gün. Ben Esma'nın yanındaydım. O gün bana deli demiştin." İşaret parmağını adama doğru sallayarak açığını yakalamanın verdiği keyfi sonuna kadar yaşıyordu. Her şeye bir cevabı olan adam buna da bir cevap bulacaktı.

"Sen o gün o şerefsizle kavga ettiğini söylemiştin." Bu cümlesini sinirle söylemişti. Devrim kızın geçmişini düşündükçe sinirleniyordu. Bunu soramıyordu ki alacağı cevabı biliyordu. İçini bir kurt gibi kemiren sorular birikmiş, kocaman bir dağ oluşturmuştu.

Asude'nin o adamın elini tuttuğunu biliyordu. Belki daha fazlası da olmuştu. Şimdi ona sorsa. Neden böyle bir şey yaptın dese. Ya da oldu mu dese? Kızın tepkisi kesin ve netti. "Benim nişanlı olduğumu biliyordun. Sorun olacaktı neden evet dedin?" Diyecekti. Şimdilik susmak en iyisiydi. Eşek saatinde olan güzelin Eşref saati de denk gelecekti.

"Evet, atmıştım ama yüzüğü parmağımdaydı."

"Neyse kavgalıydın. Ayrılman an meselesiydi ve o konuşmada ben sana sarkmadım bile." Asude yine kafasını salladı. Adam yine haklıydı. Sarksa anlardı.

"Bak Asude, sana neden, nasıl ve ne sebep göstererek ayrıldın demiyorum. Ne olduysa oldu ve ayrıldın. Belki benimle sözlenmek için zor durumda kaldın. Belki için hayır dedi, aklın eskisinde kaldı ama sen yine de onayladın. Ama şunu bilmeni isterim ben kesinlikle olmaz demedim. Evet, başlarda başka kişilerin isimlerini vermiş olabilirim ama hepsi senin nişanlı olman yüzündendi. Ayrıldığını duyduğumda itiraz etmedim. Ha seni seviyor muyum? Hayır. Sadece bu evlilik işinde anneme güveniyorum." Asude bunları duymak istememişti. Onun için hayat güllük gülistanlık olmalıydı.

"Eğer dersen ki ben seni istemiyorum, sevemem, seninle yapamam. Anlarım. Yükü sana bırakmam. Ben istiyorum ayrılmayı derim. Yapamıyoruz derim ama bir şekilde ayrılırız." Devrim ilk defa kalbinin yorulduğunu hissetti. Hiçbir şey hissetmeyebilirdi ama ortada bir gerçek vardı ki Asude'yi benimsemişti. Onu kendisinden görmüştü. Eğer Asude şimdi ona seni istemiyorum derse verdiği sözü tutacak ve bu akşam yüzüğü atacaktı.

"Yapamam." Devrim duydukları ile gözlerini yumdu. İstikamet ve yol haritası belli olmuştu. Bu akşam o parmağındaki yüzük çıkacaktı.

"Evet, istemedim evet itiraz ettim. Ama ben ayrılamam. Kabul etme sebebim ablamdı ve ayrılamama sebebim yine ablam. Her ne kadar ona kızsam da, ona kırgın olsam da bunu yapamam..." Biraz duraksadı ve zor olsa da Devrim'in yüzüne bakmaya devam etti.

"Senin öz yeğenin, benim öz yeğenimin geleceği için katlanmak zorundayım." Asude'nin sözlerinden sonra Devrim kapattığı gözlerini açtı. Bu kadın asla yapıcı davranmıyordu. Her şeyi zorunlu gibi gösteriyordu ve Devrim buna sinir oluyordu. Masanın üzerinde birleşmiş ellerini ayırdı ve Asude'nin elini tuttu. Parmakları kadının elini sıktı ve kararlılıkla sıktı.

"Katlanmak zorunda değilsin. Kimsenin evliliğini kurtarmak için yuva kurulmaz. Ben karım diyeceğim kadının başkası için bana katlanmasını, beni görmek zorunda olmasını istemiyorum." Asude'nin elini bıraktı ve ayağa kalktı. Zor da olsa yapacaktı. Parmağında duran yüzüğü çıkardı ve masanın üzerine bıraktı.

"Ben evlenmeye hazır değilim derim oldu mu?" Sandalyesini geri itekledi ve kasaya yürümeye başladı. Asude ise yeniden terk edilmenin acısını çekiyordu. Eline aldığı yüzüğü avucuna bastırdı ve ayağa kalktı. Öyle kolay değildi yüzüğü atıp, seni kurtaracağım demek. Adamın peşinden koştu. Kafe çok kalabalık olmasa da ileride oturanlar vardı. Onların bu hareketlerine bakacaklardı. Belki kameraya alacaklardı ama umurunda değildi. Yeniden alay konusu olamazdı. Yürümeye devam eden adamın kolundan kavradı. Kocaman kolunu tutması imkânsız olsa da üçte biri ancak eline gelmişti.

"Ne yani? Bu yüzüğü böyle bırakıp gidecek misin?" Tek kaşı havada hesap soruyorken, Devrim'in kararan yüzüne bakıyordu.

"Ne yapmamı bekliyorsun Asude?"

"En azından sana alışmam için çabalayabilirsin. O yüzüğü taktın parmağına, benimsin diyebilirsin. Çok mu zor?" El hareketleri, suratına kondurduğu mimikleri ile şuan komik durumdaydı. Devrim ise gülmemek için kendisini zor tutuyordu.

"Fazla dizi izliyorsun Asude. Sen beni istemezken, ben nasıl sana benimsin diyeyim? Sen bana zorunlu olduğun okul gibi davranıyorsun. Her gün saydırdığın ama asla bırakamadığın. O yüzden sen beni bırakamıyorsan, ben seni bırakıyorum." Yeniden hareket edeceği sırada Asude yeniden önüne geçti ve onu durdurdu.

"Bak tamam yanlış kelimeleri kullandım. Evet, mecbur kaldım, seninle evlenmem gerekiyor ama alışmak için çabalayacağım. Şimdi bu şekilde gidemezsin. Sen Asude Koç'un nişanlısısın. Kolay pes etmek yok. Şimdi bu yüzüğü tak parmağına." Asude elinde tuttuğu yüzüğü adamın parmağına taktı.

"Bak Asude ben zorla olsun istemiyorum." Devrim artık nazlanıyordu. O mutfakta yaşadıkları dahil, bu zamana kadar Asude'nin yaptıklarının öcünü almıştı.

"Ya zorla değil be adam. Tamam, isteyerek nişanlanıyorum ben." Asude çıldırmak üzereydi. İsteyerek nişanlanmıyordu tabii. Sadece bir daha el âlem denen çeteye sakız olamazdı.

"Şey, canım adam istemiyor bırak ta bizler nasiplenelim." Asude hemen arkalarından gelen bir sesle olduğu yerde geri döndü. Bu kadında kimdi böyle? Saçları dalgalı ve sarıydı. Altında dar bir kot pantolon ve eteklerini içine koyduğu bir gömlek vardı. Dudaklarını saymıyordu bile.

"Pardon anlamadım şekerim?" İşaret parmağını kıza salladı ve diğer elini beline koydu. Şimdi açıkça kıza meydan okuyordu.

"Diyorum ki, yarım saattir adama yalvarıyorsun. Seni kabul edecek olsa başta bırakmazdı. Kenara gel de millete fırsat kalsın." Bildiğiniz filmlerdeki kadınların atışma sahnesi gerçekleşiyordu. Asude burnunu çekti ve sinirine hâkim olmadan kadına yaklaştı.

"Belki yollarına yatacağım affet diye. Sana ne oluyor avon gülü? Senin o postiş saçlarını yolmadan ikile bakalım. O adam benim çocuklarımın babası, evimin yiğidi, ailemin biricik damadı olacak. Hadi anam!"

BÖLÜM SONU...

Wattpad: haticekubraozcan

Instagram: haticekubraozcanart & hko_hikayeleri

Continue Reading

You'll Also Like

41.5K 3.1K 25
Ateş kaya: Canım dediğim canımı aldı,yar bildiğim yara açtı ASme Sahra Şah: Coğrafya kaderdir denilirdi ama ben ailemin işlediği günahların kehaneti...
485K 20.8K 72
Yaşım 18 - Yarı Texting
873K 11.9K 19
"@ Tüm hakları saklıdır.İzinsiz kullanımda yasal işlem başlatılacaktır. Genç adam bardağı masaya bırakıp genç kızın önünde durdu.Kızın kolunu kavra...
8M 339K 63
Birlikte büyüyen Güneş ve Doğu'nun yıllar sonra yeniden bir araya gelerek hissettikleri aşkı keşfetmesiyle her şey değişiyor. Tam sekiz yıl sonra D...