killer melody » ji min ✅

By alliekookie

250K 24.2K 18K

"Güneşin doğuşunun güzelliğinden bahsediyordu hayranlıkla,ayın batışını farketmeden." dollyjim'e ithaflarımla... More

first »1
no,i'm insane» 2
my little girl» 3
you are my dead captive» 4
lion house» 5
in my trouble» 6
smoke» 7
steal my soul» 8
surprise dinner» 9
sorry,i was late» 10
cold moon» 11
orange» 12
he lied to us» 13
the truth,the sun» 14
october 12» 15
the day» 16
fifteen singers.
hoeryong» 17
love is pain» 18
u are my once in a lifetime» 19
letter from 2021 Oct 13» 20
dream» 21
breath» 23
serenity» 24
snowdrop» 25
despair» 26
darkness bye» 27
don't cry,i'm sorry» 28
assembly» 29
final» december 31,2021
thanks for everything.

shameless» 22

6.1K 917 521
By alliekookie

MM : sevdiceğim bey + what do u mean.

İyi okumalar.

Gecenin ılık koynuna sinmiş rüzgar saçlarım arasında her an kırılacakmış bir nefes gibi savrulurken,zihnimde bir ip yumağını andıran tırtıklı düşüncelerimle boğuşuyordum.

Ne hissettiğimi bilmiyordum.Neyin koca bir yanılsama ya da neyin acı bir yalan olduğunu bilmiyordum.

Bir tarafımda,dimdik duruşuyla haklı davasını savunan mantığım,diğer tarafımda ise içeride işlerin pek de rast gitmediği belli olan,hafif bir heyecan duygusuna kapılmış kalbim vardı.

Onun ölmemiş olmasına inanmak istiyordum.

Ji Min'siz geçirdiğim iki ayda,bir çığ gibi büyüyen özlemim ve mantık kaybımın bir oyunu olmadığına inanmak istiyordum.

Küçük hücrenin içinde bulunan,kırık aynadaki yansımama yeşermiş bir huzurla bakarken,gözlerimin çarptığı dudaklarımdaki tadın gerçek olmasını istiyordum.

"Jung Kook?"

Bakışlarımı kırık aynaya sabit tutarak mırıldandığımda,Jung Kook'un göğsümü bombardımana tutacak kelimelerini ardı ardına sıralayacağının farkındaydım.

Fakat yine de şansımı denemek istiyordum.

"Ji Min yaşıyor."

Ortamda bir süre sessizlik olduğunda,derin bir nefes alıp kafamı Jung Kook'a çevirdim.Yüzündeki boş ifadeye rağmen gözlerinde yanıp sönen acıma dolu bakışlarını anlayamamak için aptal olmam gerekiyordu.

"Yun,bu konuyu kaç defa konuştuk."

Jung Kook bitkin bir şekilde eskimiş koltuktan doğrulup,alnına dökülen saçlarını geriye doğru attı.Her zamanki gibi beni yanıltmamayı tercih etmişti.

"Bugün sen yanımdan ayrıldığında geldi Jung Kook,sana yemin edebilirim."

Titrek ses tonum,en az hava kadar keskin ortama karıştığında,Jung Kook ellerini yırtılmış pantolonunun cep kısımlarına sabitledi.Alnındaki çizgiler ona gergin bir izlenim vermiş,şuan bu durumdan rahatsız olduğunu ardı ardına dudaklarını içine almasından belli etmişti.

"Psikolojin yıprandığı için böyle düşünmen çok normal.Geri geldiğimde gözlerin kapalı bir şekilde oturuyordun Yun Hwa."

Jung Kook'un sarfettiği her kelime bütün sakinliğimi tırtıklarken ayağımı çıplak zemine sertçe vurdurdum.Fazlasıyla çocukça hareketler sergilediğimin ve onun gözünden bir aptal gibi göründüğümün farkındaydım fakat bir şeyden emindim.

Yaşadıklarım kesinlikle gerçekti.

Ji Min kesinlikle gerçekti.

Kalbimin kuytu karanlığına gömülen kelebek hissinin buzlarını eritip yeniden kendini göstermeye çalışması gerçekti.

"Bu gece hücreye geleceğini söyledi.İşte o zaman bana inanacaksın Jeon Jung Kook." dedim uzun zaman sonra bedenimde baş gösteren bir kararlılıkla. "Ayrıca bana bir aptalmışım gibi bakmayı kes."

Jung Kook bir süre sessiz kaldıktan sonra ellerini göğsünde birleştirdi.Aslında ona hak vermediğim söylenemezdi.Ji Min'in oradan kurtulma ihtimalinin olmaması yadsınamayacak bir gerçekti fakat yanıldığıma inanmak istemiyordum.

Jung Kook"Pekala,sana inanacağım." dedi tereddüt dolu bir sesle. "Ama eğer bugün gelmezse,bir daha bu konuyu açmayacaksın ve buradan kurtulmamız için bana yardım edeceksin."

Basit bir kafa sallamayla yetinsem de buradan kurtulmaya dair isteğim,Ji Min'i gördükten sonra sıfırlanmıştı.Jung Kook'u çıkartmak için her şeyi yapacak fakat buradan ayrılmayacaktım.

Ki Hoeryong'dan kaçarsam ne olacakları az çok tahmin edebiliyordum.Güney Kore'ye dönebilme ihtimalim yoktu,döndüğüm an linç edilerek öldürüleceğim gayet açık ve netti.

Fakat en azından Jung Kook'un yeni bir hayat kurmak için bir şansı vardı.Çünkü Jung Kook Ji Min ve benim aksime kimse tarafından görülmemişti.

Anında üzerime bir karabulut gibi çöken burukluk hissi,içimde açan güneşin ışınlarını emmeye başlamıştı.Sıkıntılı bir nefes verip,küçük yastığı kucağıma aldım ve dışarıda yağan karı izlemeye başladım.

Artık herkesleşmek istiyordum.

Her kaybolduğum çıkmazı ezberlemeyi değil de,yeni bir yol inşa etmek istiyordum.Göğsümdeki,kurumuş yara izlerinin yeniden kanamasını değil de,onları sarmak için bir neden bulmak istiyordum.

Ve o nedenin Park Ji Min'den başkası olmasını istemiyordum.

Labirentinde kaybolduğum düşüncelerimden odayı aydınlatan,voltu azalmış beyaz florasanın sönmesi nedeniyle ayrıldığımda endişeyle etrafıma bakındım.Her gece iki saatliğine tasarruf adına elektrikler kesilirdi fakat hala buna alışamamıştım.

Hoeryong karanlıkken,bedeni iflas etmiş,çaresiz ruhların hayatın toprağına gömüldüğü mezarlıktan başka bir şey değildi.Diğer hücrelerden gelen acı ve dehşet dolu çığlık sesleri damarlarıma enjekte edilmiş bir uyuşturucu gibi,akıl sağlığımı bulanıklaştırıyordu.

Prangalarını kırmış ürperme hissini göz ardı etmeye çalışarak,hücre penceresinden süzülen mehtap ışınlarının verdiği imkanla Jung Kook'a baktım.

Aramızda geçen soğuk konuşmanın üzerinden yaklaşık bir saat geçmişti ve büyük ihtimalle uyuyor olmalıydı.

Dudaklarımı aralayıp soğuk havayı defalarca içime çektim ve ruhumun yankılanan çığlık seslerinde sıkışmasına izin verdim.Bütün odağım,sadece kulaklarımı yırtan pürüzlü çığırışlardaydı.

Geçen zamanlarda adının Yeon Ai olduğunu öğrendiğim,yıllardır burada tutulan kızın ağlamaları bu seslerin üzerine serpiştirilmiş gibiydi ve yine yan hücrede kalan Ha Sa'nın kan kustuğunu bağırışlarından anlayabiliyordum.

Kafamı iki elim arasına alıp,vücudumu ileri geri hareket ettirmeye başladım.Bunu istemsizce yaparken içimde kendini hırpalayan bir his delirmiş olduğumu söylüyordu.

Koridordaki koşma sesleri de,zihnimin içindeki türlü sese karıştığında kafamı kaldırıp hücre kapısına bir bakış attım.

Biri koridorda koşuyordu.

Eskimiş koltuktan sırtımın acısıyla kalkıp,kapının önüne doğru ilerlediğimde kilidin döndüğünü farkettim.Telaşla geriye doğru çekildiğimde kapı hafifçe açıldı ve çığlık atmama fırsat vermeden bir el,ağzımı sıkı sıkıya kavradı.

"Sakin ol Yun Hwa,benim."

Karşımdaki beden beni sakinleştirmek için sırtımı okşarken,ne dediğini anlayamacak kadar kendimde değildim.

O gerçekten yaşıyordu.

O şuan,tam karşımda duruyordu.

Dipsiz bir kuyuyu andıran göz bebekleri,mehtap ışığının yansımasıyla yanıp sönüyordu ve rüzgarın okşadığı ağaç dallarının kuytu gölgeleri yüzünde geziniyordu.

Ji Min elini dudaklarımın üzerinden çekip bana endişeyle baktığında "İyiyim." dedim nefes nefese. "Buraya nasıl gelebildin?"

Cümlemi bitirip bakışlarımı üzerindekilere odakladığımda sorumun cevabını almış sayılırdım.Hoeryong görevlilerine ait amblemli üniformalardan biri üzerinde duruyordu,büyük ihtimalle karanlıktan yararlanıp buraya gelmişti.

"Şuan bunlarla vaktimizi harcamak istemiyorum."

Ji Min aramızdaki mesafeyi biraz daha kapatarak beni duvarla arasına aldı ve bir elini belime sabitledi.Utançla ona bakarken hafifçe gülümsedi ve boşta kalan eliyle burnumu sıktı.

"Farkında mısın şuan bilmiyorum ama Jung Kook da burada."

Yapmacık bir kızgınlıkla fısıldadığımda omzunu silkip kafasını boynuma gömdü.Soğuk havaya rağmen,her an erimeye hazır bir lav gibi hissediyordum ve nefes alamıyordum.

"Kokun olmadan geçirdiğim her vakti sikeyim."

Ji Min boynuma ufak bir öpücük kondurup boğuk bir sesle konuştuktan sonra gözlerini gözlerime dikti ve arsız bir ifadeyle gülümsedi.

"Benden etkilenmemek imkansız,tabi sen de haklısın bebeğim."

Yüzümü buruşturup ellerimi boynunda birleştirdim ve fısıldadım.Hangi cesaretle aramızdaki mesafeyi biraz daha azalttığımdan emin değildim fakat bu durumdan hoşnutsuz olduğum söylenemezdi.

"Ukalalığından bir şey kaybetmediğini görmek gözlerimi yaşarttı."

Ji Min pişkince sırıttıktan sonra gözünü kırptı ve yanağını yanağımın üzerine koydu.Sıcak nefesini hissetmek baştan aşağı titrememe neden olmuştu.

Boştaki elini de belime sabitledikten sonra kendine doğru çekti ve mırıldandı.

"Sen de fazlasıyla kışkırtıcı olmuşsun,hoşuma gitmedi değil."

Bir şey dememe fırsat bırakmadan dudaklarıma bir öpücük kondurdu ve Jung Kook'a baktı.

"Uyumadığının farkındayım Jung Kook."

Şaşkın bakışlarımla Ji Min'i süzdüğümde yataktaki hareketlilikle irkildim.Jung Kook boş bakışlarla Ji Min'i süzüyordu ve hala olanlara bir anlam veremediği gözlerini sürekli kırpıştırmasından belli oluyordu.

"Hayal görmüyorum,değil mi?"

Ji Min alay dolu bir ifadeyle gülümsedi ve kafasını sağa sola hafifçe salladı.Merakla Jung Kook'un vereceği tepkiyi bakarken titrek sesiyle afallamıştım.

"Yaşıyorsun,hyung."

Cümlesini bitirir bitirmez Ji Min'e sarıldığında,ağlamamak için dudaklarımı kemirmeye başladım.Şuan olmazdı.

Şuan ağlamak olmazdı.

Jung Kook kolumdan tutup beni çektiğinde sarılmaya dahil etmek istediğini anlamıştım.Yabancılık çektiğim bir duygu kanıma karışırken şuan ölmenin bile bana huzur vereceğine emindim.

Babam öldükten sonra fişini çektiğim mutluluk hissi yeniden kutubumda yeşermeye başlamıştı.

İnsan en mutlu anında ölmek ister derlermiş ya,işte şu an seve seve ölebilirdim.

"Nasıl kurtuldun,Hyung?"

Ji Min,Jung Kook'un belimdeki ellerine küçük bir bakış fırlattıktan sonra beni kendine doğru yasladı ve boğazını temizledi.

"Anlatacağım.Sen nasıl buraya geldiğini hatırlıyor musun Kookie?"

Jung Kook kafasını olumsuz bir şekilde sallayıp "Gözlerimi açtığımda bu odadaydım." dedi kaşlarını çatarak."Yun buraya gelene kadar da işkence görmedim."

Ji Min kafasını salladıktan sonra yüzümdeki yaralara büyük bir soğuklukla baktı.Mehtap ışığının sindiği yüzü kızgınlıkla bezenmiş,ürpertici çehresi onu tanıdığım ilk zamanları anımsatmıştı.

"Sana vuran ellerini de sikeceğimden emin olabilirsin."

Dişlerini sıktıktan sonra hırıltılı bir nefes aldı ve beni Jung Kook'un yattığı koltuğa oturtturdu.

"Bana yardım etmen gerekiyor,Kook."

Jung Kook bana alayla gülümsedikten sonra,Ji Min'in yanına doğru adımladı.Bu gülümsemenin ne anlama geldiğinin az çok farkına varmıştım.Uyanık olduğuna göre bütün konuşmalarımızı duymuş olmalıydı.

Büyük bir utançla yanaklarıma vurdum ve kafamı eğdim.Jung Kook'u daha sonra bu konu hakkında benimle dalga geçeceğini bilecek kadar iyi tanıyordum.

Tanrı Aşkına,bu utançla nasıl yaşayacaktım?

"Bu koltuğu çekmemiz gerekiyor."

Ji Min ve Jung Kook koltuğun bir ucundan tutup öne doğru ittirdiklerinde bütün görüş açım kapanmıştı.

Acımı umursamamaya çalışıp,soğuk duvardan destek alarak yanlarına gittiğimde,zeminle aynı renkte,ayırt edemediğim aşırı ince bir halıyla karşılaşmıştım.

Şaşkınlıkla Jung Kook'a baktığımda,Ji Min halıyı kaldırdı ve geriye doğru çekildi.

Zincirli bir tümsek anında karşımıza çıktığında,dudaklarımdan bir şaşkınlık nidası döküldü.Bulunduğumuz hücrede böyle bir geçitin olduğuna ihtimal vermezken,Ji Min'in burayı nasıl biliyordu?

"Burayı nereden buldun?"

Nefes almayı ikinci plana atıp hızlı bir şekilde konuştuğumda,Ji Min cebinden bir anahtar çıkarıp kilidi çevirdi.

Jung Kook zincirleri kendine doğru çektiğinde Ji Min,tümsek kapağını açtı ve gözlerini ikimizin üzerinde dolandırdı.

"Ae Mi'yi öldüren,Jung Kook'u kaçırıp buraya getiren ve de benim kurtulmamı sağlayan kişi bu geçitin ucunda.Elektriklerin geleceği zamana kadar vaktimiz var."

Daha sonra bakışlarını bana sabitleyip göz kırptı ve mırıldandı.

"O zaman,başlayalım mı?"

Y/N

Daha önce hiç bunun muhabbetini yapmadım ama okuyorsunuz,oy verin abi.Sanılanın aksine bu bölümü yazmak benim dört beş saatimi alıyor.400-500 kelimelik bile olmayan hikayeler yüzlerce vote alırken,böyle yapmanız hiç hoş değil.Emin olun o betimlemeleri yaparken Almanca düşünüp Türkçeye çeviriyorum,ne kadar zorlandığımı düşünün bir zahmet.
İlla ben de mi oy sınırı koyayım?

When Gece oy konusunda sinirliyken and she says illa çirkefleşeyim mi len amq.

Sakinim.

Continue Reading

You'll Also Like

betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 213K 33
okumayın for vanilla baby
156K 10.3K 44
hayrankurgu #2 Her şey, ünlü bir eğlence şirketinin CEO'su Kim Seokjin'in, kendisini ölümden kurtaran bir lise öğrencisine aşık olmasıyla başladı. #1...
338K 30.2K 40
"Sen ölüm kadar karanlık, hayat kadar aydınlıksın. İki dünya arasındaki iki sınırın ta kendisisin. Yaşama hayat verende sen... ölüyü diriltecek oland...
336K 42.8K 41
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı slowburn⚠️