KARANLIK İKİLEM

By leyagediz

18.7K 4.2K 1K

© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir b... More

K.İ.1
K.İ.2
K.İ.3
K.İ.4
K.İ.5
K.İ.6
K.İ.7
K.İ.9
K.İ.10
K.İ.11
K.İ.12
K.İ.13
K.İ.14
K.İ.15
K.İ.16
K.İ.17
K.İ.18
K.İ.19
K.İ.20
K.İ.21
K.İ.22
K.İ.23
K.İ.24
K.İ.25
K.İ.26
K.İ.27
K.İ.28
K.İ.29
K.İ.30
K.İ.31
K.İ.32
K.İ.33
K.İ.34
K.İ.35
K.İ.36
K.İ.37
K.İ.38
K.İ.39
K.İ.40
K.İ.41
K.İ.42
K.İ.43
K.İ.44
K.İ.45
K.İ.46
K.İ.47
K.İ.48

K.İ.8

437 126 13
By leyagediz

İyi okumalar.

~~~

Baygın bakışlarımı tahtadan çekip yanımda kafasını sıraya koymuş uyuyan Merih'e çevirdim ve uyumasını fırsat bilip onu izlemeye başladım.

Üç hafta olmuştu onları tanıyalı. Daha doğrusu Emir ve Atıl'ı tanıyalı. Zira Merih hakkında bildiklerim adı ve soy adından başka bir şey değildi. Çok uzaktı insanlara, oldukça mesafeliydi. Buz gibiydi. Ve bu halleri hala ondan çekinmeme sebep oluyordu.

Diğer ikisi öyle değildi. Öyle ki okulda Öykü'den sonra samimi olduğum sadece iki kişi vardı: Emir ve Atıl. O ara sokaktaki çocuklardan eser yoktu ve bu da onlara güvenip onları sevmeme neden oluyordu. Ciddi anlamda samimiydik onlarla. Ve onlarda sadece bizimle öylelerdi. Diğer herkese karşı buz gibiydiler.

Ama Merih... O bize karşı da buz gibiydi. "Of,"dedim kendi kendime sessizce. İçimde ona karşı bir merak vardı. Ve lanet olsun ki, kafama silah dayamış da olsa onu hiç tanımıyor da olsam ona güveniyordum birazcık. Bu güvenin nedenini inanın bilmiyordum ama bu ona olan merakımı daha da artırıyordu.

Bir sürü kızın hayran kalacağı bir yüzü vardı ama o önüne indirmiş olduğu buzdan duvarları ile herkesin ona ulaşmasını engelliyordu...

"Dolunay, ben kapının oradayım sen de fazla oylanma da gel," diyen Öykü ile bakışlarımı Merih'ten ayırıp ona dönüm. Nasıl bir dalmışsam zili bile duyamamışım.

Öykü sırasından çıkıp kapıya ilerleyince bende Merih'e dönüp "Merih!" diye seslendim. Sıradan çıkmam için önce onun çıkması gerekiyordu çünkü ben duvar kenarında oturuyordum.

Tepki vermedi.

"Merih !"dedim sesimi biraz daha yükselterek. Yine tepki yok. E yok artık güzellik uykusuna mı yattı bu hayvan? Öldü mü ya da?

Düşüncem ile gözlerimi kısıp üzerine doğru eğildim, nefesini kontrol etmek için. Tabi kokusuyla asıl amacımı unutup biraz oyalandım üzerine doğru eğili bir vaziyette.

Nefes alışlarıyla ölmediği kanısına varıp uzaklaştım üzerinden.

"Merih!" dedim tekrardan ve bu sefer de parmağımla omzunu dürtmeye başladım. Yok abi yine tepki yok.

En son iki elimi omuzlarına koyup sarsmaya başladım onu. Nerden geliyor bu cesaret inanın bende bilmiyorum.

Bir yandan da "Merih uyansana ya!" diye tıslamayı da ihmal etmiyordum.

Kıpırdanınca ellerimi hemen üzerinden çekmiştim. Uyuşuk bir vaziyette kafasını sıradan çekip uykulu gözleri ile yüzüme baktı. Çok uykusuz görünüyordu. Zira normalde donuk olan gözlerine bu sefer uyku da eşlik ediyordu.

"Umarım söyleyeceğin şey uykumu bölecek kadar önemlidir!" Sinirli miydi sanki ne? Gözleri uykusunu böldüğüm için beni bıçaklayacak gibi bakıyordu. Yapar mıydı? Kafama silah dayayan adam bunu da yapardı herhalde.

"Çıkar mısın?" Dedim elimi 'çık' der gibi sallarken. Tek kaşı havalanmıştı. Sanırım bu da bir sinir işaretiydi. Tamam kimse uykusunun bölünmesini istemezdi. Ama benimde çıkmam gerekiyordu yapcak bir şey yok.

"Çıkmam!" çok kararlı çıkmıştı sesi. Ve tıslar gibiydi. Hadi ama sadece uyandırdık yani.

"Ya öğle aramı yiyorsun. Çıkar mısın lütfen?" Şimdi kalkıp da artist artist konuşamazdım. Karşımdaki Merih yani, hiç gerek yok şova falan.

"Çıkmıyorum. Orada kal!" deyip sıraya daha da yayıldı. Gözlerimi kıstım, manyak herif. Aynı zamanda yakışıklı, diyen iç sesime s*ktiri çektim.

Sinirle soluyup omuzlarımı silktim. "Sakın altıma bakma!" diye kesin bir dille uyarıp ayağa kalktım. Önce oturduğum yere ardından masaya basıp sıradan atladım.

Ardından sırıtarak Merih'e dönüp 'gördün mü koçum' bakışlarımı atmaya başladım. Ama o da sırıtıyordu. Pislikçe hem de. Hii yoksa eteğimin altına mı baktı? Yapar mıydı? O kadar piç miydi? Sırıtışına bakarsak o kadar piçti.

Göz devirip öldürücü bakışlarımı ona sundum ve hışımla sınıftan çıktım. Yüzüme elimle hava yapmayı unutmuyordum. Utanınca kızarıyor muyum bilmiyorum ama ateş yutmuş gibi yandığım kesindi.

"Aa Dolunay oldu mu böyle? Zahmet etmişsin, ben beklerdim daha!" diye cırılayan Öykü'nün koluna girip "Kes sesini ve yürü!" diye hem çekiştirip hem tısladım.

Homurdanmasını yok sayarak kantine girdik ve kendimizi bir masaya attık. Onun siniri bana değildi aslında. İnkar etse de deli gibi kıskandığı Emir'e idi.

"Milleti kıskanıp bana çığırma!" Her ne kadar sinirli bir cümle de olsa alayla sırıtmaktan kendimi alıkoyamamıştım.

"Bak seni o yaptığın imalarda boğarım kız çocuğu!" Of fena sinirlenmişti. Ve yine cırlamıştı kızıl fahişe. Ağzımı açmama izin vermeyip "Tek kelime dahi etme!" deyip masadan kalktı.
İnkar etmeye ne gerek var ki hoşlanıyorsan söyle hoşlanıyorum yapalım aranızı ne bu tatava? Manyak kız.

İki kahve ile geri döndüğünde oturmasına fırsat vermeden konuştum.

"Bahçeye mi çıksak?" dediğimde kafasıyla onaylayarak beni beklemeden kantinden çıktı. Gözlerimi devirip peşine takıldım.

Bahçeye çıktığımız an olan kavgayla neşeyle sırıtıp Öykü'ye döndüm. "Keşke çekirdek olsaydı." Dediğime Öykü de gülmüştü. Severiz kavgaları. Çekirdek de varsa neşemize diyecek laf bulamazdınız. Pislik biz.

Ben daha Öykü'den bakışlarımı çekmemiştim ki Öykü'nün gülen yüzü dehşet bir hal almıştı ve "Dolunay!" diye de korkuyla konuşmuştu.

Ben daha onun bu haline anlam veremezken bakışlarım tekrar kavgaya döndü. Dikkatle bakan bakışlarımla birlikte elimdeki kahvenin yere düşmesine engel olamamıştım.

"Dolunay sakin ol," diyip kolumdan tutmaya çalışan Öykü ile bacaklarım bağımsızca kavga edenlere doğru ilerlemeye başladı. Öykü kolmdan her tuttuğunda korkuyla çekiyordum. Ve dediklerini duyamıyordum.

"Abi!" diye bağırmıştım, etrfata toplanan insanları yararak onlara doğru ilerlerken. Bedenim korkuyla titrerken bacaklarıma bu gücün nereden geldiğine anlam veremiyordum.

"Abi!" diye bağırdım tekrar o beni duymayıp Merih'e bir yumruk daha atarken. Evet abimin tayfası ve Merih, Emir, Atıl dı kavga eden.

Gözlerimin dolmasını engelleyemiyordum.

Merih'in abime geçirdiği yumruk ile abim geriye doğru, bana doğru, sendelemişti. Merih'in burnundan süzülen kanlar içimi acıtsa da bana doğru gerileyen abimin yüzünü görmem ile çığlığıma engel olamamıştım. Elimle ağzımı kapatıp güçlükle göz yaşlarımı geri yollamaya çalışıyordum.

O an kendime gelip öne doğru atıldım ve abimin koluna yapıştım. "Abi dur!" diye bağırmıştım ama o beni yok sayıp beni kolaylıkla kenara itmişti.

Etrafta göz gezdirip bir hoca, müdür falan aradım. Ve insanlara "Durdursanıza onları" diye bağırmaya başladım. Kimse cesaret edemiyordu buna.

Tekrar abime döndüm ve beni tutmaya çalışan kollardan -büyük ihtimal Öykü- kutulup abimin havaya kalkan koluna yapıştım.

"Yalvarırım dur abi!" Kavga ettiği için mi korkuyordum yoksa kavga ettiği kişi Merih olduğu için mi korkuyordum, bilmiyorum.

Ve neydi bunların derdi Allah aşkına? İki düşmandan farkları yoktu.

Abim o an sanki beni yeni fark ediyor gibi bakışlarını bana çevirdi. Korkuyla baktım gözlerinin içine. "Lütfen," diye mırıldandım. Kollarımın arasındaki kolu gevşer gibi oldu ama bu bize doğru gelen Merih'le son bulmuştu. Beni tekrar ve tekrar itip ona döndü.

Merih'e baktığımda bana bakıyordu. Nefret eder gibi bi hali vardı. Gözleri tilsinir gibiydi. Ürperdim.

Gözlerimi kırpıştırıp anlamaya çalıştım bakışlarını. Bana olan öfkesini anlamaya çalıştım. Sanırım tek sebebi düşmanının kardeşi olamamdı. Başka bir neden gelmiyordu aklıma çünkü böyle bakmasını gerektirecek hiçbir şey yapmamıştım.

Okul müdürü ve hocaların gelmesiyle kavga tabiki son bulmamıştı. Kağan Soykan'dan ve tayfasından bahsediyoruz, hocaları her seferinde yok sayan insanlardan. Lanet olasıca çocuklardan...

"Eğer bizi yok saymaya devam ederseniz polisle muhatap olmak zorunda kalırsınız Kağan Soykan ve Merih Karan!" diye sonunda bağıran müdür ile abim durmuştu tabi Merih de.

"Polise gerek yok!" dediğinde abim Merih'in gözünün içine bakıyordu. Öldürecek gibi. Merih'in ondan tek farkı sanırım gözlerinin donukluğuydu.

Merih abimin dibine kadar girip sadece onun ve çok yakınlarında olan bizim duyacağımız bir şekilde tısladı. "Bitmedi Soykan bitmedi!"

Abim öfke ile sırıttı. "Biten sen olacaksın Karan!" diye yoğun bir şekilde tehdit içeren sesi ile konuştu.

Merih hiç etkilenmemiş gibi sırıtıp abimin omzuna çarparak yanından geçti.

O an ilk defa dakikaların sonunda bana kaymıştı bakışları. Hala hakimdi o gözlere nefret. Hala korkutuyordu o gözler beni. Ve bu benim boğazımda bir yumru oluşmasına sebep oluyordu. Güçlükle gözlerimi ondan ayırıp kolumu tutan Öykü'den kolumu çekip abime adımladım. Öykü ne kadar "Gitme." dese de.

Her ne kadar aramız boktan da olsa o benim abimdi. Ve onun yanında olmam gerektiğine inanıyordum. Desteğim umrunda olur muydu bilmiyorum ama yanında olduğumu bilmesini istiyordum.

Kalabalık hocalar tarafından dağıtılırken abimde siniri bir nebze azalmazken spor salonuna doğru ilerledi. Tayfası onun peşinde bende en arkada onların peşinde.

Abim sahaya girince yerde duran basket topuna tekme geçirince top duvara çarpıp sesi salonda yankılanmıştı. Bir gün bir yerlere tekme atarken bacağından olursa hiç şaşırmayacağım. Aptal. 

Ben de dahil hiç kimseden ses çıkmazken ilk konuşan Cenk olmuştu. "Abi sakin ol!" Abim hepsinden büyük olduğu için genelde çoğu kişi ona 'abi' derdi.

"Cenk dışarı!" diye bize bakmazken tısladı abim. Ve ekledi "Hepiniz!"

Yanımda duran tayfası Cenk dahil sahadan birer birer çıktı. Cenk'in bakışları bana da kaydı ama ardından kendi kafasında bir karara varıp salondan çıkıp kapıyı kapattı.

Abim elini saçından geçirip bana taraf döndü. Başta beni gördüğü için şaşırsa da "Çıkın dediğimi hatırlıyorum," diye hala sinirli olan sesi ile konuştu.

Umursamadım dediğini ve ona yaklaştım.

"Kendine zarar vermenden korkuyorum," dedim hislerimi gizlemeyerek. Gerçekten korkuyordum. Çünkü sinirliyken her şeyi yapabiliyordu.

"Sana da zarar verebilirim," dediğinde sesi sanki biraz sakindi. Tamam gözleri hala öfke ile parlıyordu ama sesi hafif sakinleşmisti.

"Umrumda değil!" Kendimi önemsemeyecek kadar çok düşünüyordum onu.

"Benim umrumda ama!" Dediği şey karşısında şaşkınca kaşlarımın havalanmasına engel olamamıştım. Ne yani beni önemsiyor muydu? Beni düşündügü anlamına mı geliyordu bu?

Daha ağzımı açamama izin vermeden "Şimdi ben burdan çıkıp gideceğim ve sende benim peşime takılmayacaksın!" dedi uyarı yüklü sesi ile. Yine bir şey dememi beklemeden yanımdan geçip gitti.

Ben yüzümde oluşan sersem gülümseme ile peşine takılmak istesem de bu onu daha da sinirlendirmekten başka bir işe yaramayacağı için kendime hakim olmuştum.

**

Son ders sıkıntı ile ofalyıp kendi sıramdan kalkarak Atıl'ın yanına ilerledim.

Öğlen olan kavganın üstüne Emir ve o da daha yeni gelmişlerdi derse. Geçen üç derste yoklardı. Merih'te öyle. ki o yine yoktu. Spor salonundan çıkınca Merih gelmişti aklıma. Çok merak etmiştim onu ama okulda olmadığı için yanına gidip de nasıl olduğunu soramamıştım. Gerçi niye böyle bir şey yapmak istediğimi de bilmiyordum. Sonuçta kavga ettiği kişi abimdi ve ondan korkuyordum. Ama yine de onu düşünmekten alamıyordum kendimi.

Her ne kadar öğlen Atıl ve Emir'in tavrı bana o ara sokaktaki hallerini hatırlatsa da onlardan korkmama neden olmuyordu bu çünkü onları az çok tanıyordum ve güveniyordum.

Atıl'ın yanına oturduğumda bakışları bana döndü.

"Neyin var?" dedi yüzümü incelerken. Sanırım yüzüme yansımıştı düşüncelerim.

"Atıl..." dedim gözlerimi ondan kaçırırken. Gerilmiştim sanki. Yani nasıl soracağımı bilmiyordum. Ya da niye sorduğumu. Tek bildiğim Merih'in yanında olmak istemem ve onu merak etmem. Belki de ona borçlu olduğumu düşünüyordum. Sonuçta geçen gün beni koca bir rezilliğin içinden çıkaran oydu.

Yumuşak bir şekilde çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirdi. Gözlerindeki samimiyetle "Söyle güzelim?" dedi soracasına. Ses tonu çok yumuşaktı ve her zamanki gibi güven veriyordu bana.

"Atıl ben," deyip durdum. Sanki sorarsam ne olacaktı ki bu kadar sters yapmıştım?

"Dolunay lezbiyen olduğunu falan mı söyleyeceksin? Ne bu stres?" elini çenemden çekip sırıtarak konuştu. Gözlerimi devirdim. Her şeyi dalgaya vurmayı seviyordu bu çocuk ve her fırsatta yapıyordu bunu.

"Merih'i merak ettim." dedim bi anda daha fazla tutamayarak kendimi.

Bi anda kahkaha atınca ani bir hareketle elimi ağzına kapadım. Hayvan sınıfın odağı olacaktık tabi hocanın da.

"Sussana be!" diye kulağına doğru tısladım. Anlamıyorum komik olan ne?

"Bu mu yani iki saattir kıvranmana sebep olan?" Ne yani çekinmiş olamam mı? Sonuçta kavga ettiği kişi benim abim. Yine göz devirdim.

Elimin altından konuştuğu için nefesi elimi gıdıklayınca geri çektim. Gülüşü kesilmişti ama hala sırıtıyordu.

"Evet Atıl bu!" diyip önüme döndüm.

Dirseği ile kolumu dürtüp "Merak etme. Bizim oğlana bir şey olmaz." dedi az önceki alaylı sesinden eser yokken daha ciddiydi.

Tekrar ona dönüp "Peki nerede?" diye sordum ciddiyetinden güven alarak.

Sırıttı. Tabi fazlaydı ona bu ciddiyet zaten. "Sen niye merak ettin bakalım bu kadar Merih'i?" Sesindeki imayı duymamaya çalışıp gözlerimi kıstım. "Hani ağzını gözünü dağıtan kişi benim abimdi ya suçlu hissettiğmdendir belki de." Tamam bu değildi nedeni. Tamamıyla yalandı. Ben onu merak ediyordum deli gibi. Hem şimdi iyi mi değil mi diye hem de her gün kim olduğunu.

Atıl'ın yüzü kasılmıştı. Önüne dönünce bende kafamı omzuna dayadım. Sanırım yanlış bir şey söylemiştim.

Ama kafamın altındaki omzu rahat bir pozisyon almam için hafif kıpırdayınca bende anında daha rahat bi pozisyon aldım.

"Atıl..." Dedim yine çekinerek.

"Hıı?" Dedi konuşmaya üşenir gibi. Hayvan.

"Merih nerede?" merak ediyordum ne yapayım?

"Niye yanına mı gideceksin?" Evet yine alaylı bir ses tonu. Böyle biriydi işte Atıl. Neşeli, samimi, hiç çekinmeden güvenip dost olabileceğiniz biri.

"Belki," dedim düşüncemi gizlemeyerek.

"Gitme derim ben," dedi sesi sıkkın çıkmıştı sanki. Niye gitmemeliyim ki?

"Neden?" dedim kafamı omzundan kaldıracak gibi oldum ama eliyle kafamı tekrar omzuna bastırarak buna engel oldu.

"Çok soru soruyorsun!" Dedi bıkkınca. Normalde olsa böyle bir şey demezdi çünkü konuşmayı seviyordu. Ama onun da canı sıkkındı bugün olanlardan dolayı.

"Eğer daha fazla soru sormamı istemiyorsan cevap ver sende!" Evet ben de bıkkınca konuşmuştum.

***

Adımlarımı boş sokakta sakince atıp Atıl'ın bahsettiği bara adımladım. Evet yoğun ısrarlarım sonucunda Merih'in yerini söylemişti. Ve o da beni ısrarla gitmemem konusunda uyarmıştı. Ama kim dinler ki?

Barın önüne gelip titrekçe nefesimi dışarıya üfledim. Korkuyordum onu görmekten ama büyük istek de vardı onu görmek için.

İçeriye girdiğimde başta boş Barla karşılaşmayı beklemiyordum ama sanırım gündüz olduğundan henüz kimse yoktu.

Gözlerimle etrafı taradığımda Merih'i bar kısmında bir elinde sigara diğer elinde içki bardağı ile görmüştüm.

Yanına gitmekle gitmemek arasında kararsızdım ama buraya kadar gelip de geri gitmek saçmaydı.

Yanına gidip bende yanındaki bar taburesine oturdum.
Beni fark etmedi.

"Henüz kapalıyız hanım efendi." Diyen barmenle gözlerimi Merih'ten çekip ona döndüm.

"Yani?" Dedim sorarcasına. Bu umrumda değildi sonuçta bara eğlenmeye, dağıtmaya gelmemiştim. Tek amacım yanımda olan çocuktu ve o da buradaydı işte.

"Yani diyorum ki..." diye gözünü bana dikerek konuşmaya başlamıştı ki Merih'in sesi ile ikimiz de ona döndük. Sonunda fark etmişti beni. "İşine dön Deniz!" Deniz olduğunu öğrendiğim çocuk onaylayıp işine dönünce Merih de bana döndü.

"Ne işin var senin burda?" Dediğinde sesine hakim olan sinirle olduğum yere sindim.

"Ben," diyip durdum. Seni merak ettim mi demeliydim?

"Sen," dedi sesindeki nefret beni boğarken.

Bu kadar nefret etmesine sebep ne yapmıştım ki ona? Beni neredeyse öldürecek olan o iken niye ben değilde o benden nefret ediyordu?

"Git!" dedi ben daha kafamda ona ne diyeceğimi düşünürken o beni beklemeden.

"Ben seni merak ettim," dediğim an isterik bir kahkaha atmıştı kafasını yana doğru yatırarak.

Ben onun yüz hatlarında gezindirirken bakışlarımı o bir anda ciddileşip elindeki içki bardağını kafasına dikip ayağa kalktı. Ve benim de kolumu sıkarak oturduğum yerden kaldırdı. Canımı yakıyordu. Ve bunun yüzüme yansımasına engel olamamıştım.

Arkasını dönüp beni de çekiştirerek çıkışa yöneldi.

"Ne yapıyorsun sen?" Dediğimi yok sayıyordu, "Bırak kolumu!"dememi yok saydığı gibi.

Canım acıyordu bunu görmüyor muydu?

"Canımı yakıyorsun," dedim dişlerimin arasından mekandan çıktığımızda.

Bir sokağa girdiğimizde yerinde durup beni duvara taraf itti. Duvara çarparak durmuştum ama bu kolum kadar acıtan bir hareket değildi.

Bakışlarını gözlerime dikerek üzerime doğru geldi. Gerilemeye çalışmadım bile. Malum duvar. Çantam kolumdan kayarak yere düştüğü sırada hala bana yaklaşıyordu.

"Sen kimsin!" dedi soru sorar gibi değil de kınayarak. Sanki tiksiti ile.

Ben anlamayarak yüzüne bakıyordum ki devam etti. "Hayatımdaki konumun ne ki beni merak ediyorsun?" Bunu bende bilmiyordum. Gerçi o sormuyordu ki nefretini kusuyordu sadece.

"Seni herhangi bir sıfata koymayan bir adamı neden merak ediyorsun!" Sözleri karşısında boğazıma bir yumru çökmüştü sanki. Afallayarak bedenimi duvarla bütünleştirircesine kaçtım ondan. Yutkunma gereksinimi duydum bakışlarımı ondan çekerek. Gözleri canımı yakıyordu çünkü.

Ama haklıydı. Ben neyiydim ki onun, onu merak ediyordum? O an Atılı dinpemediğime lanet okudum.

"Cevap ver bana!" Diye bağırdığında korkuyla yana kaymaya çalıştım. Ama kollarını iki yanımda duvara dayayınca bu çabamda anlamsızlaştı.
Sesi herhangi bir cevap bekler gibi değildi. Daha çok sinirini boşaltıyordu. Ve günah keçisi bendim.

"Susma!" diye bağırışına bu seferde duvara yumruk atan eli eşlik etti. Gözlerimi irileştirip korkuyla yüzüne ve oaradan da duvara dayalı olan yumruğuna kaydırdım.

Duvara dayalı olan elinden kan akmaya başlamıştı bile. "Merih elin." dedim tekrar gözlerine kayarken gözlerim.

Derin bir nefes aldı. Sakinleşmeye çalışıyor gibiydi. Ama pek başarılı olamıyordu çünkü gözleri hala beni öldürecek gibiydi.

"Beni merak etme küçük kız!" Dediği esnada benden uzaklaşmıştı. Bu elimde değildi ki. Onu merak ediyor olamam. Bende istemezdim abimin düşmanı olan, tanımadığım bir adamı merak etmeyi ama olmuyordu işte elimde olmuyordu.

"Haklısın," dedim dolan gözlerimi görmesin diye yere, çantama eğildim.
Çantamı alıp omzuma astım ilerlemeye çalıştım. Çünkü ilerleyemedim bileğimi yakalamıştı çünkü.

Ona bakmak istemiyordum çünkü bakarsam ağlayacağımı biliyordum. Yine dibime kadar girip parmakları ile saçlarımı geriye itip kulağımın arkasına koydu. Ben ne yaptığını anlamayarak ve üzerimde uyandırdığı etkiyi yok saymaya çalışarak dişlerimi sıktım. Şimdi ağlayamazdım.

Kulağıma doğru eğildi. Dudakları kulağıma değerken konuştu. "Sakın bana bağlanma!" Soğuk sesi tenimi ürpertirken kulağıma değen dudakları değdiği yeri yakıyordu.

Dediği şeyi idrak edince kaşlarım çatıldı. Ona bağlanmak? Böyle bir şey yoktu. Ona bağlanamayacak kadar korkuyordum ondan.

Bileğimi elinden kurtarıp ondan uzaklaştım.

"Bu kötülüğü kendime yapmam!" diye tıslayıp onu arkamda bırakarak boş sokakta hızlı adımlarla ilerledim.

Ne zaman aktığını bile bilmediğim göz yaşımı elimin tersi ile silip yürüyüşümü hızlandırdım.

Apatalın tekiydi. Onu merak edip buraya gelen ben de aptalın tekiydim.

*****

Bölüm sonu.:)

Continue Reading

You'll Also Like

25.5M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1.1M 15.3K 38
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
2.3M 143K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
1.7M 67.3K 54
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...