Sen Gitmeden Önce.

By jensenology

8M 170K 11.3K

☆ ★ WATR 2013 En İyi Teen Fiction Hikayesi ★ ☆ Genç bir kızın yıllar sonra İstanbul'a dönüp geçmişiyle tekrar... More

-1- Bahşiş.
-2- ''Sana arkadaşlık etmek istiyormuş.''
-3- Anılar.
-4- Sahilde parti.
-5- ''Seninle aynı yatakta asla yatmam.''
-6- Kıyafetler.
-7- Fahişe ?
-8- Anılardan kaçamazsın.
-9- Çalışma.
-10- Kaza ?
-11- Yolculuk.
-12- Konfetiler..
-13- Tüm dileklerimde o vardı.
-14- Doğruluk-cesaretlik ve biraz da sarhoşluk..
-15- Düne dair anıları hatırlamak.
-16- Olmak istediğim yer.
-17- "Tutmam gereken bir sözüm var."
-18- Artık gerçeklerin vaktiydi.
-20- ''Eğlence anlayışınız bu mu cidden ?''
-21- 4 peluş hayvan.
-22- ''Bu bir evlenme teklifi değildi.''
-23- Üniversite mevzuları.
-24- "Evinin önünde."
-25- Minik sır.
-26- "Acaba bu sebep Buğra olabilir mi ?"
-27- Bir bar sürprizi daha.
-28- Kız tavlama teknikleri.
-29- "Sana bu kadar yakından bakmak.."
-30- Siyah ve dantelli.
-31- "Lades yapalım mı ?"
-32- "Kampa mı gitsek ya ?"
-33- Davetsiz misafir.
-34- Küçük sürpriz.
-35- Kamp Kahkahaları.
Notumsu bir şey.
-36- İltifatlar.
-37- Uzun bir yürüyüş fikri.
Minik dünyamız.
-38- "Sleeping with sirens,"
-39- "Pasif kalan her zaman bendim, Buğra."
-40- Gerçeklerin acı versiyonu.
-41- İyileşme süreci.
-42- Yine bir kural listesi.
-43- İşkence zamanı.
-44- Hazan vakası.
-45- "Buraya kadardı."
-46- Karmaşık olaylar döngüsü.
-47- Mail saçmalığı.
-48- Karşılık vermeme durumu.
-49- ''Ve son bir şey,''
-50- Loser.
-51- Minik bir döngü.
Özel bölüm. ☆ Yıllardan kesitler. ☆
-52- Esmer çocuk.
-53- Koala mevzusu.
Final.
Veda Şeysi.
İkinci Kitap!

-19- Yapılacaklar Listesi.

155K 3.4K 86
By jensenology

Cebimdeki katlanmış, kırışık kağıtlardan birini çıkardım ve gözler önüne serdim. "Evet," dedim mırıldanarak. "Yapılacaklar listesi 1 : Hep birlikte havuza atlayın." Ne ?

"Bu saçma maddeyi kim ekledi buraya ?" dedim şaşkınlıkla karışık bir sinirle. Saat sabahın 8 buçuğuydu ve biz her zamanki meydanda tüm grup olarak toplanmış yapılacaklar listesi hazırlıyorduk. Ne var, son günümüzün biraz özel olmasını istemiş olamaz mıyım ?

"Ben," dedi Berk, şapşalca sırıtarak. Uykulu olduğu gözlerinden anlaşılıyordu. Daha tam olarak gözlerini bile açamıyordu ! "Sabahın bu saatinde beni uyandırırsan ben de böyle bir madde eklerim işte." derken sırıtması hala devam ediyordu.

Gözlerimi kocaman açarak ona kötü bir bakış yolladım ve "Başka bir madde seçiyorum !" dedim bıkkınca. Bir anda hepsi itiraz etmeye başladı. Kurallara uymalıymışmışım. Oyunu kuran benim, kurallara uyan da benim. Saçmalığa bak.

İstemeye istemeye olsa da sonunda şu sadece güneşlenmek için getirdiğim ama sadece bir kere kullandığım bikinilerimi giyebilmiştim. Tüm grup ile birlikte otelin dış havuzunun önünde dizilmiştik. Yanımda duran salaklar korosu -bunlar bizimkiler oluyor- bana sırıtarak bakarken, ben de korku içinde havuzun o dipsiz gibi görünen berrak suyuna bakıyordum. Bunu nasıl başaracaktım ben ? Senden nefret edemediğim için bile senden nefret ediyorum Berk ! Tamam, bu saçma bir cümleydi, kabul ediyorum. Neyse, gerçek hayata dönelim. Tam yanımda Buğra'nın güven verici bir şekilde elimi tutması ve o gözlerindeki müthiş parıltıyla bana bakması bana güç veriyor ve korkumu yeniyordu.

Berk, "1 ! 2 !" diye ağır ritimde sayarken etrafıma bir kere daha göz attım. Oh, bizden başka kimse yoktu. Bu iyi sayılırdı.

"3 !"

Buğra'nın elini daha sıkı kavradım. Neden böyle olduğumu, küçüklükten gelen bir durum olduğunu anlatmıştım ona. Durumumu anlayabiliyordu. Rahatlatıcı bir şekilde elimi kaldırıp tam avucumun içine bir öpücük kondurdu ve elimi bırakıp diğerleriyle birlikte balıklama atladı havuza. Sudan kafasını çıkartırken, ıslak saçlarını bir yana savurdu ve su damlalarından birkaçı üstüme geldi.

Tam ayağımın dibinde durdu ve "Hadi, gel." dedi ıslak elini bana doğru uzatırken. Elini tuttum ve beni havuzun içine doğru çekmesine izin verdim. Su ne üşütecek kadar soğuk, ne de ısınmamı sağlayacak kadar sıcaktı. Tam ayarındaydı işte.

Buğra beni iki elimden tutup, suyun içinde geriye doğru sürüklemek ile meşgulken diğerleri havuzun diğer ucunda kendi çaplarında eğleniyorlardı.

''Beni bırakma,'' dedim, endişeyle gözlerine bakarken. Beni çekip daha da kendine yaklaştırdı, sanki hiç yakın durmuyormuşuz gibi. Ben de bunu fırsat bilip ona iyice yapışırken, bacaklarımı beline sardım.

Ne kadar da uyumlu bir çifttik biz böyle.

''Seni bırakmayacağım. Hiçbir zaman.'' dedi yüzündeki tebessümle. Nefeslerimiz arasında bir milim bile yoktu. Ve sonra yine oldu. O müthiş-ateşli-öpüşme. Dilinin üst dişlerimde gezindiğini hissettiğimde parmak uçlarımla ensesinde hayali çizgiler çizmeye başlamıştım bile. Tam alt dudağımı dudakları arasına almıştı ki üstümüze su fırlatılmasıyla ayrılmıştık birbirimizden. Kaan. Her zamanki gibi. Neden hiç şaşırmadım acaba ?

''A-aaa Hazal, ayıp ama.'' dedi ayıplar bir ses tonuyla. ''Biz seni yüz diye buraya getirdik, Buğra'yla öpüş diye değil. Saçların bile ıslanmamış !'' dedi ve eliyle suya vurup üstümüze biraz daha su fırlattıktan sonra kahkahalarına engel olamadı.

Biz ona sinirli bakışlar atarken ''Tamam, hadi hadi. İkinci maddeye geçiyoruz.'' dedi ve zeminin olduğu yere doğru bir kulaç attıktan sonra kendini dışarı çıkardı.

Hepimiz kurulanıp tekrardan üstünümüzü giyindikten sonra şortumun cebinde duran kalan 7 kağıdı çıkardım ve ortaya koydum.

''Bu sefer başka biri kağıt seçsin.''

Kağıt çekme sırası Ada'daydı. Ortalardan bir tane katlanmış kağıdı aldı ve içindeki maddeyi okuduktan sonra şaşkın bakışlarını Arya'ya çevirdi. ''Bunu sen yazdın, değil mi ?''

''Eğer marketten bir şeyler aşırma kısmı ise evet, ben yazdım.'' Kocaman bir şekilde gülümsedi.

''Hiç şaşırmadım,'' diyerek onaylamaz bakışlarını yolladı Arya'ya Ada.

Arya'nın ''Ne var ? Bence çok eğlenceli olacak.'' demesine rağmen hepimiz bunun iğrenç bir fikir olduğunu biliyorduk. Ama kurallar önemliydi. ''Ne olursa olsun tüm maddeler gerçekleştirilecek.'' Ve yaptık. Hepimiz birlikte, ilk gözümüze çarpan bir markete girdik. Ajan edasında dolaşıyorduk. Hele Arya. Kendini resmen göreve adamıştı. Parmak uçlarında ilerliyordu ses çıkarmamak için. Salak. Sanki etrafta onu gören onlarca kişi yokmuş gibi. Bir market arabası aldık ve içini cipsler, kolalar ve çikolatalar ile doldurduk. Erkekler kendilerine bira falan da almışlardı, orası ayrı konu. Ben şimdi ne yapacağız ? dermiş gibi Buğra'ya bakarken o her şey yolunda sırıtmasını takındı. Artık ne kadar yolunda olabilirse. Market arabamız sonuna kadar dolduğunda kasaya gittik. Kaan'lar ısrar etmişti. ''Fiyatını öğrenip de kaçalım bari.'' falan demişlerdi. Marketi ne kadar zarara soktuğumuzu öğrenince vicdan azabım daha da artmıştı. 184 tl. Aldıklarımızı poşetlemek yerine tekrardan arabaya doldurduk ve adam bizden para vermemizi beklerken Arya'nın kaş göz işaretleriyle birlikte birden koşturmaya başladık. Ne kadar vicdan azabı duysam da eğlenceliydi. Fazla macera doluydu. Yüzümdeki sırıtmaya mani olamıyordum. Market arabasını bile kaçırmıştık ! Tabii onu beraberinde sürükleyen kişi Arya'ydı. Geriye doğru döndüm ve baktım. Arkamızdan koşturan hiç kimse yoktu. Hiç kimse. Ve buna erkekler de dahildi. 4'ü de ortalıkta yoktu. Ellerimi dizime yasladım ve nefesimi kontrol altına almaya çalıştım. Fazla yorucu, tempolu bir koşuştu ve marketten yeterince uzaklaşmıştık.

''Eeee bunlar nereye kayboldu ? Yoksa polis falan mı yakaladı ?!'' dedi, endişesi yüzünden belli olan Arya.

''Saçmalama Arya. Bir yerlere saklanıp bizi korkutmaya çalışıyorlardır.'' diyerek derin bir nefes verip tekrardan arkasına baktı Selin. Eee cidden neredeydi bunlar ?

Marketten kaçırdığımız arabanın üst taraflarında bulunan çikolatayı aldım ve paketini açıp bir ısırık aldım. Şekerimin düştüğünü hissedebiliyordum. Aradan 3-4 dakika geçtikten sonra bizim biraz uzağımızda görünen 4 kişi çarptı gözüme. Doruk, Berk, Kaan, Buğra. 4'ü de yan yana kahkalarla gülüp geliyorlardı. Bu kadar neye güldüklerini bilmiyordum. Yanımıza geldiklerinde kahkaha atmamak için kendilerini sıktıklarını görebiliyordum. Hepsinin üstünde bakışlarımı gezdirdim. Doruk hariç. ''Ne oldu ?'' dedim, şüpheyle onlara bakarken. Sabahın bu saatinde sarhoş mu olmuşlardı ? Hem bu kadar gülünecek ne vardı ki ?

Arya ''Tamam. Biriniz açıklayın artık ne olduğunu. Hem nereye kayboldunuz siz ?'' dedi sitemle.

Daha fazla gülmemek için göz altlarını aşağı doğru çekiştirip, gülümsemesini bozmaya çalıştı Berk. Ama ne yaparsa yapsın gülümsemesi yüzünden silinmiyordu. Gülmeden duramıyordu salak. Selin omzuna vurunca gülümsemesi elektrik çarpmış bir ifadeye dönüştü. Zaten kabarık saçları elektrik çarpması ifademi destekliyordu. Aptal aşığımız ona dokunmasından bile etkileniyordu. Gözlerini Selin'in deniz mavisi gözlerine dikti ama Arya'nın sitemleriyle bu bakışma da sona ermiş oldu. Gitmeden önce bunların arasını yapmayı da aklıma koymuştum. Sevgili olmayacaksalar bile Selin'in, Berk'in onu sevdiğini bilmesini istiyordum.

''Tamam, tamam, gülmüyorum.'' diyerek o şaşkın ruh halinden sıyrıldı Berk. ''Marketten koşturarak çıkışınız mükemmeldi. Kendinizi olaya o kadar kaptırmışsınız ki bizim peşinizden gelmediğimizi bile fark etmediniz. Siz çıktıktan sonra parayı ödedik. Tabii siz hala koşturma peşindeydiniz.''

''Pislik !'' dedi Arya. ''Ama maddeye uymamış olduk.'' Oyuncağı elinden alınan çocuklar gibi itiraz etmeye başladı.

Arya'nın itirazlarını önemsemeden ''Başından beri planınız buydu, değil mi ?'' dedim, sırıtarak. ''O kadar rahat davranmanıza şaşırmıştım zaten.''

Ve böylelikle bir suç girişimimiz daha iptal olmuştu. Bizim zeki erkeklerin sayesinde. İnanın bana, ne kadar eğlenceli bir durum da olsa vicdanımı sızlatmıştı şu çalma olayı.

''Tamam, kağıtları çıkarın. Bu sefer ben seçerim.'' diye olaya atıldı Doruk. Doruğun konuşmasıyla Buğra da kahkahasını durdurmuş, bakışları sinirli bir hal almıştı. Ne zaman Doruk ağzını açsa Buğra sinirleniyordu zaten. Sabahtan beri böyleydi. Uyaran bakışlarımı Buğra'ya yönlendirdim ve cebimdeki kağıtları tekrardan çıkardım. Doruk bana doğru ilerleyip tam önümde durdu. Avucumdaki 6 kağıttan birini seçmesi için ona doğru uzattım. Yüzüne bakmıyordum bile. Avucumdan bir kağıt alırken parmağı elime temas etmişti. Eskiden yüzünü görmemle heyecanlanan ben, tenlerimiz temas etmesine rağmen hiçbir şey hissetmemiştim. Normalde Berk gibi bir tepki gösterirdim ama duyguya dair bir şey bile hissetmemiştim. İçimde Doruğa dair en ufak bir duygu kalmadığına daha da emindim artık. Nefret bile etmiyordum ondan. 

Kağıdı eline almadan önce, ''Seninle konuşmam lazım.'' diye fısıldadı. ''Şimdi değil, sonra.'' 

Cevap vermedim. Sadece onaylar bir şekilde başımı salladım. Zaten bugün gidecektim, konuşmamın bir sakıncası yoktu. 

Hafifçe gülümsedi. O katlanmış kağıdı açarken, ben de diğer kağıtları cebime tıkıştırmakla meşguldüm. 

''Sıradaki madde,'' dedi kelimeleri uzata uzata. ''Kaan ve Hazal arasında.'' 

Şaşkın bir şekilde Kaan ve bana baktı. ''Ne ?''

Kaan da şaşırmıştı. ''Kaan ve Hazal arasında mı yazıyor orada ?'' dedi. 

Doruk onaylarcasına omuz silkti. Kaan bu sefer şaşkın bakışlarını bana dikmişti. ''Sen mi yazdın bunu ?'' 

''Evet,'' derken, yüzümde memnun bir gülümseme vardı. İşte şimdi Kaan'ın sırrını öğrenebilecektim. 

Kafasının karıştığı ''Cümleyi anlamadım,'' demesinden bile belliydi. 

Tüm o şaşkın bakışların arasından sıyrılıp Kaan'ı onlardan uzaklaştırdım ve yeterince uzaklaştığımızdan emin olunca direkt olarak konuya girdim. ''Ben sana her şeyimi anlattım. '' dedim ve bir onay bekleyerek yüzüne baktım. Başını aşağı-yukarı salladı. Ben de onayımı almış bir şekilde konuşmama devam ettim. ''Ve şimdi de senden aynı şeyi bekliyorum. Bana güvenmeni. Ve şu babanla falan aranı bozan olayı anlatmanı.'' derken bakışlarımı bir an olsun yüzünden ayırmamıştım. Şaşkın ifadesi evrim geçirip, somurtmaya dönüşmüştü. ''Buğra söyledi, değil mi ?''

''Evet. Yani sadece babanla aranın bozulduğunu falan. Devamının seni ilgilendirdiğini ve bu yüzden sadece senin anlatabileceğini söyledi.'' Şu anda Kaan'a köpek yavrusu bakışlarımı atmakla meşguldüm.

''Sana zaten güveniyorum, Hazal. Anlatmamamın sebebi hayatımın karanlık taraflarını öğrenmeye ihtiyacın olmadığını düşünmemdi. " dedi. "Ve şu bakışlarının bende işe yaramadığını biliyorsun.'' Bu sefer gülümsemeye başlamıştı. 

Tam ''Ama..'' diye itiraz etmeye başlayacaktım ki, ''Tamam, bu önemsiz ayrıntıları bu kadar önemsiyorsan, öğreneceksin o zaman.'' deyip elimden tuttu. Bizimkileri göremeyecek kadar uzaklaşmıştık. Ellerimiz hala birlikteydi. Onun yanında kendimi korunaklı hissediyordum. 

Ara sokağa doğru yaklaşırken ne yaptığını anlayamıyordum bile. Hiçbir şey anlatmamıştı daha. Tek yaptığı şu ara sokaklardan birine doğru yürümekti. Ve beni de yürütmek. 

''Nereye gidiyoruz ?'' diye sorduğumda ''Sabret,'' demekle yetinmişti. Ve ben de sabrettim. Ne yapacağını merak ediyordum. Sonunda bir ara sokağın başlangıcında durduğumuzda derin bir nefes aldım. Etrafta bir sürü adam vardı. Ellerinde içkiler olan, uyuşturucu içen adamlar. Başımı Kaan'a çevirdim. Biz neden buraya gelmiştik ki ? 

Kimse yüzünü bize dönmemişti bile. Hepsi kendi hallerindeydi. ''Onlara bakınca ne görüyorsun ?'' dedi, fısıltıyı andıran sesiyle. Hepsinde tek tek gezdirdim gözlerimi. 

''İçinde yaşama sevincine dair en ufak bir kırıntı bile kalmamış, amaçsız, sevgisiz adamlar.'' dedim, gözlerimi onlardan ayırmadan. ''Aslına bakarsan acınacak bir durumları var. Etraflarında onları bu dipsiz çukurdan çıkarak kimse yok gibi. Kendi yalnızlıklarında kaybolmuşlar.'' Ve sonra ona da aynı soruyu sordum. ''Peki sen ne görüyorsun ?'' Neden bunu sorduğunu bilmiyordum ama içimden gelerek cevaplamıştım işte.

Yüzünü bana doğru döndürdü. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Acıyla parlayan gözlerini tekrardan onlara doğru çevirirken ''Kendimi,'' dedi, aynı ses tonuyla. 

Düşüncelerim allak bullak olmuştu. Ne yani, Kaan'ın sorunu bu muydu ? Affedilemez hatası bir zamanlar onlardan birine dönüşmek miydi ? 

Bir şey dememe fırsat bırakmadan ''3,5 yıl önce falandı sanırım.'' diyerek başladı konuşmasına. ''Senin de dediğin gibi kendimi dipsiz bir çukurda gibi hissediyordum. Aldatılmışlık, sevgisizlik, yalnızlık..'' Derin bir nefes aldı. ''O kadar bunalmıştım ki, nefes bile alamıyor gibi hissediyordum kendimi. Boşuna yaşıyor gibiydim. Varlığım bile hataydı sanki. Belki de inanmayacaksın ama kendimi öldürmeyi bile düşünmüştüm.'' Yarım ağız gülümsedi. Neşeli bir gülümseme olmadığı her halinden belliydi. ''Ama sonra kendimi uyuşturucuya, içkilere ve sokak kavgalarına katarak yavaş yavaş, içten bir şekilde kendimi daha da yıpratıp, kendi bokluğumda boğulup ölmenin daha iyi olacağına karar verdim. Ara sokak çetelerinden birinde lider bile olmuştum. Eğlenceliydi ama tehlikeliydi. Ara sokaklarda yapılan motor yarışlarına bile katılıyordum o zamanlar. Polislerden kaçmak hayatımın en eğlenceli dönemiydi aslında.'' 

''Ama asla ailemi ihmal etmedim. Hiçbir zaman onlara iç dünyamı da göstermedim. Pek gülümsemeyen biri olmuştum ama sorunlarımı hiç belli etmezdim. Umursamazdım. Babam her sabah yoldan geçerken iğrenerek baktığı o sokak çetelerinin lideri olduğumu bilmiyordu tabii. Bir gece beni takip edip bulmuştu yerimi. Elimdeki uyuşturucuyla yakalandığında ağzını açıp hiçbir şey demedi ve geri geri adımlarla uzaklaştı benden. Yüzündeki o ifadeyi gördüğümde kendimden daha da nefret ettim. Peşinden eve gittim. Babamla Buğra birlikte kalıyordu zaten. Kapıyı çaldığımda Buğra açtı. Direkt içeri geçip, salona doğru koşturdum. Babam salonun tam da ortasında durmuştu. Ellerinin titremesini durdurmaya çalışıyordu. ''

''Yanına yaklaştım. Hayatımda hiç bu kadar işe yaramaz hissetmemiştim. Pisliğin teki olduğumu biliyordum. Omzuna dokundum ama silkinerek kurtuldu elimden. Ben o evden çıkmadan önce son dediği şey ''Senin gibi bir oğlum yok !'' olmuştu.'' 

Bunları derken gözlerindeki acı o kadar belli oluyordu ki. Anlatırken bir daha yaşıyordu sanki tüm o olayları. 

''Uyuşturu bağımlılığından nasıl kurtuldun peki ?'' diye sordum, titrek bir şekilde. Tüm o anlattıklarından sonra konuşmaya bile çekiniyordum. Acılarını tekrardan yaşatmak istemiyordum çünkü.

''Uyuşturucu bağımlısı değildim. Hiçbir zaman o kadar dibe batmadım. Yaşım pek büyük olmamasına rağmen mantığımı kullanabiliyordum.''

Her sorum farklı yerlerdendi. Merak ettiğim her şeyi sormak istiyordum  ''Buğra senin İstanbul'dan gittiğini söylemişti ?'' Soru sorar bir şekilde söylemiştim.

''Evet, onlar öyle biliyordu. Çünkü yaklaşık 1 sene boyunca onlardan saklandım. Yani hiç görüşmedik. Beni İstanbul dışında bir yerlerde sanıyorlardı ama hep buradaydım. Her anlarında yanlarındaydım. Orada olduğumu bilmiyorlardı ama ben her zaman onları izliyordum.'' Kendini beğenmiş bir şekilde sırıttı. ''Tam ajanlık bir tipim var. Hiç çakmadılar bile.'' 

''Çok acayip bir şeysin.'' deyip gülerek omzuna vurduğumda ''Neyse, buradakiler beni fark etmeden çıkalım buradan. Ne kadar zaman geçerse geçsin hala bir saygınlığım var burada.'' deyip yan tarafa doğru çekiştirdi beni. Bizi hiç fark etmemelerine şaşırmamak gerekirdi. Aramızda bayağı bir mesafe olmasını geçtim, o kafayla önlerini bile gördüklerine emin değildim. 

"Nasıl eski haline geri döndüğünü anlat bana," dedim güven verici bir ses tonuyla. Üstüne gitmek istemememin yanında bir de hayatını öğrenme isteği vardı içimde. Tabii ki yine meraklı tarafım kazanıyordu.

"Arya sayesinde," derken, yüzü aydınlanmıştı. "Babamın gerçek beni öğrendiğinde, o sarf ettiği sözlerinden sonra kapıyı çarpıp dışarı atmıştım kendimi. Deniz kenarında onunla karşılaştım. Aynı senin bana yaptığın gibi ben de ona her şeyimi anlattım. Bana acımak yerine anlayışla karşıladı. Gözlerini bana doğru çevirip "Ben yanındayım," diye fısıldadı yalnızca. Beni hiç tanımadığı halde. Sonraki günlerde de hiç ayrılmadı yanımdan. Hep benimleydi. Hiç tanımadığı bir adama yaşama sevincini geri kazandırıp, hayata döndürdüğünü bile bilmeden yanımda durdu. İşte o günden beri yanımda. Onun sayesinde böyleyim."

Ne zamandır tuttuğumu bilmediğim, nefesimi dışarı verip gözümden akan yaş tanesini sildim hızlıca. Bunları öğrenmek biraz ağır gelmişti bana.

''Son bir soru,'' dedim, Kaan'a bakarak. ''Doruk'u nereden tanıyorsun ?''

''Seni o çete zamanlarımda fark etmiştim. Yanında Doruk vardı. Zaten Buğra da önceden küçüklük fotoğraflarından birkaçını göstermişti bana. Yüz tipin hiç değişmemiş. Oradan tanıdım seni.'' Hala yürümeye devam ediyorduk. ''Buğra'nın seni manyak gibi sevdiğini de biliyordum. Bir sürü sevgilisi olmuştu ama hepsinden 1-2 hafta geçmeden ayrılıyordu. Nedeniyse yine sendin. Sonraki günlerde de seni izledim. O parka hep Doruk'la gidiyordun. Buğra'nın seninle karşılaşmayı göz alamayacağını bildiğimden o parka gittim ve seninle Buğra hakkında konuşmak için bekledim. O gün seninle normal bir şekilde konuşmak istiyordum ama ağlayan bir Hazal ile karşılaşmıştım. Yani karşılaşmamız şans eseri bir şey değildi.'' Gülümsemesi hala devam ediyordu. ''Doruk'u da oradan tanıyordum işte. Onu bizim gruba katmamın sebebi de sendin. Senin için onu daha da yakından tanımak istiyordum. Şu ajanlık güdülerim burada da işe yaradı. Onu takip ettim ve onunla yakınlaştım. Bana güvenmesini sağladım. Bana seni anlattı. Hala seni seviyormuş." deyip omuz silkti. "Seni ne Buğra'ya ne de Doruk'a kaptırmam ben. Evlendiğimde seni evlatlık alıp, hiçbirine göstermeyeceğim." dedi, alayla kahkaha atarak.

"Aramızda sadece 1 yaş var aptal !" diyerek gülmesine eşlik ettim. "Ama iyi bir fikir gibi. Senden iyi baba bulamam." Elini omzuma attı ve beni kendine yaklaştırdı. Ben de kolumu beline sardım. Beni herkesten korumak istercesine sarmıştı.

Şu kısacık zaman diliminde anlattığı şeyler aklımı karıştırmıştı. Beni daha önceden tanıdığı, Doruk'u gruba alma sebebinin ben olmam... Tüm bunlar beni daha da çıkmaza sokuyordu.

Tam sessiz sessiz aynı pozisyonda yürümeye devam ediyorduk ki, "Bu gece İzmir'e dönüyorum." diyerek Kaan'ın tüm şaşkın bakışlarını üzerime çekmiştim.

"Ne ?!" dedi şaşkınlığını fazlasıyla belli eden bir ses tonuyla.

İşte şimdi mahvoldun Hazal. Nasıl açıklayacaksın bakalım.

Ve yine iç sesim beni daha da sinirlendirmeye devam ediyordu...

İnanamıyorum, yazdığım en uzun bölüm bu !

Biliyorum, iç bunaltıcı bir bölüm olmuş olabilir ama Kaan'ın iç dünyasını, yaşadıklarını anlamanız için böyle sıkıcı bir bölüm yazmak zorundaydım. Kaan'ın şu sırcığını öğrenmeyi çok istiyordunuz, rahatladı mı içiniz ? :dd

Ve yeni bölümü daha dün eklemiş olmama rağmen yine ekledim. Kıymetinizi bilin, seviliyorsunuuuuz :*

Continue Reading

You'll Also Like

4M 115K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
22.2M 894K 115
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
2.1M 100K 43
Abisinin arkadaşına yaptığı sosyal medya akımından sonra hayatı değişeceğini kim bile bilirdi ki? ○●□■ Siz : Seni bir arkadaş bir dos...
182K 10K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...