Şebefruz

By bytubi

6.9M 241K 44.1K

Ezra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, gr... More

TANITIM
ÖNSÖZ
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm / İyi Bayramlar
12. Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm / Part I
25.Bölüm // Part II
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm Final
Son söz ve teşekkür
Özel Bölüm

32.Bölüm

140K 4.6K 998
By bytubi

Herkese merhaba :) öncelikle bölümün geç gelme sebebi ; sınav haftamın aniden kapıya dayanmasıydı. Yeni bölümün kesin bir gelme tarihi yok. Ne zaman yazabilirsem o zaman paylaşabiliyorum. Neyse hepinize iyi okumalar. Bu arada Ramazan kapıyı çaldı. Herkese hayırlı ve güzel ramazanlar diliyorum. Bu bölüm ramazan ayı hediyem olsun :) iftara az kaldı dayanın :) iyi okumalar, şimdiden herkese iyi iftarlar :) Bu arada @SafiyeKy ' nin yazdığı şiir kitabında, kitabımız için bir şiir yazmış. Bakmanızı öneririm :)

------------------------------------------------------------------

'Çığlık... Türkiyedeymiş.'

Ezranın kolları arasında, zihnimde yankılanan bu sözlerin ağırlığı ile kalakalmıştım. Kulağımın altında düzenli bir ritimle atan kalbi, şu an duymak istediğim tek sesti. Eli saçıma dalıp rahatlatmak istercesine okşadı. Tüm vücudum gevşerken gözlerine baktım.

O gözler tutunabildiğim tek güven dalımdı. Nefes seslerimiz birbiri ile harmanlanıp karanlık geceye dağılırken iki eli yanaklarımı avuçladı.

"Benim şimdi gitmem lazım. Sende eşyalarını topla korumalar seni evimize bıraksınlar." Söyledikleri ile kaşlarımı çatmadan edemedim.

"Ezra o dediğin olmaz. Babam buna göz yumacak değil bu saatten sonra. Doğru olan ailemle burada kalmam..." Dudakları itiraz etmek için aralandığında hızlıca bir öpücük bırakıp geri çekildim. O da bu yaptığımla bir an sekteye uğradı.

"Lütfen. Babam sana, bize bir şans vermişken lütfen bu şansı iyi kullanalım." Sıkıntı ile derin bir nefes alıp bıraktı. Elleri yanaklarımdan inip, yüzünü sıvazladı. Kendi içinde, düşünceleri ile çeliştiğini görebiliyordum. Ama eğer Ezra şuan beni yanına alırsa, babamın gözünde eksi durumuna düşecekti. Daha önceden de onunla kalıyordum ama o mecburiyettendi. Şimdi herşey normal, iki çiftin hayatı gibi ilerliyordu.

Her ne kadar bazı aksilikler olsada...

Sonunda ikna olmuş gözlerle bana baktı, ama o gözlerde tereddüt eden parıltılar hala varlığını sürdürüyordu.

"Tamam. Nasıl istiyorsan öyle olsun ama adamlarımı evin çevresine bırakacağım. Her saniye nöbette olacaklar, sende benim haberim olmadan evden dışarı çıkma.." Bu ikazına itiraz edecek değildim. Sonuçta peşimizde psikopat, adı sanı belli olmayan, lakabı 'Çığlık' olan biri vardı. Altını çizmeden geçemeyeceğim, kendileri Türkiyedeydi...

Kafamı uysal bir şekilde onaylarca salladım. Ardından anlıma yeni bir öpücük daha kondurup, eli elimi kavradı. İstikametimiz salon olduğunda bizi gören herkes susup, bize dönmüştü.

"İzninizi istesem olur mu ? Önemli bir işim çıktı." Ezranın bu kibar halleri alışık bir durum olmadığı için şaşkınlığımı gizleyememiştim.

Hadi ama ! Ezra Erdemden bahsediyoruz. Hani şu öküz olandan !

Annem ve babam bu 'önemli' işin ne olduğunu eminim ki merak ediyorlardı, ama bakışlarımla anlatmaya çalıştığım 'lütfen bir şey sormayın' ifademi anlayıp sessiz kalmışlardı.

"O zaman bizde izninizi isteyelim..." Hayri bey ve ardından Meltem hanımda ayaklandıklarında babamlar nezaketen kapıya kadar eşlik etmişlerdi. Annem ve Meltem hanımında eskisine nazaran daha iyi anlaştıklarını fark ettiğimde gülümsedim.

Belkide ilk defa bir şeyler güzel ilerliyordu.

"Bir gün de bize bekleriz dünür. Bahçede mangal yapıp, tavla oynarız. Bakalım övündüğün kadar iyi misin ?" Hayri beyin esprili bir şekilde söyledikleri babamı güldürüp, göğsünün kabarmasına neden olmuştu. Söz konusu tavla olunca, babamın üstüne yoktu.

"Her zaman Hayri bey. Yenilgiye açıksanız, ben hep buradayım." Gülüşerek onları yolcu ederken Ezra kolumdan tutarak beni kendine çevirmişti.

Gözleri gözlerimi bulduğunda dudağımı dişledim. Kısa süreliğine de olsa bakışları dudaklarıma kaydıktan sonra yutkunarak tekrar gözlerime baktı. Gözlerindeki sıcaklık içimi ısıtırken eğilerek yanağıma dudaklarını bastırdı. Yumuşak ve sıcak dudakları yanaklarımla temas ettiği an vücudumu bir elektrik dalgası sarmıştı. Gözlerim istemsizce kapanırken gülüyordum.

"Söylediklerimi unutma küçüğüm..." Dudakları kulağıma, nefesi saçlarıma çarparken derin bir nefes alıp kafamı onaylar bir şekilde salladım. Geri çekilerek son kez bana baktı. Ardından diğerlerinin peşi sıra evden çıktı.

Leylaya dönmüş bir şekilde kapıya bakarken iki yanımda beliren Mira ve Rüyanın beni dürtmesi ile yerimde sıçradım. Kaşlarını gözlerini oynatarak ima dolu bakışlarını atarlarken, suratımı buruşturarak salona geçtim. Peşim sıra gelip çift kişilik koltuğa, dedikodu pozisyonu alarak oturmuşlardı. Evet, oturuşlarına isim takmıştım. Çünkü ne zaman birşeyler çekiştirecek olsalar bu şekilde ; ayaklarını altlarına alıp, kollarını göğüslerinde bağlayarak oturuyorlardı.

"Kız siz ne tatlısınız öyle. Tü tü tü maşallah..." Yüzüme tüküren Rüyaya yüzümü buruşturarak bakıp, elimin tersi ile suratımı temizledim.

"Allahım kem gözlerden, nazarlardan saklasın. Allah bir yastıkta kocatsın..." Miranı duaları ile ikisi de aynı anda 'Amin' demişti. Bu hallerine gülüp, "Allah versin hadi başka kapıya." Dedim. Gülüşmelerimiz annemlerin salona girmeleri ile son bulmuştu.

"Kızlar geç oldu, yatın artık," annemin ikazı ile sessizce odalarımıza geçtik.

Elbisemi dolaba yerleştirip, banyoda makyajımı silip saçımı açtım. Uzun bir duş alıp tüm vücudumun gevşemesini sağladım. Vücudum buruşmaya başlayınca küvetten çıktım. Üzerime pembe pijama takımımı geçirip odama girmemle atacağım çığlığı engellemek için elimi dudaklarıma kapatmam bir olmuştu.

Ezra bir kolunu kafasının altına yerleştirmiş, yatağımda uzanıyordu. Bakışları beni bulunca muzipleşip üzerimi süzdü. Ben şaşkınlıktan öylece kalmışken, o sırıtarak "Pijamaların güzelmiş" dedi.

"Senin burada ne işin var !" Annemlerin duymasından korktuğumdan dolayı sessiz çıkan sert ses tonum onu hiç etkilememişti. Yatağa daha da yayılıp sorumu cevapsız bıraktı.

"Ezra ! Sana diyorum !" Gözlerini oflayarak açıp bana baktı. Allahım tövbe yarabbi ! Ezra Erdem şuan yatak odamda, yatağımda tüm muhteşemliği ile yatıyordu. Taş olsa çatlardı bu görüntü karşısında.

Kendi ağzında bir şeyler gevelerken, küçük bir çocuğun annesine hesap verirkenki suçluluğu vardı üzerinde.

"Anlamadım ?" Yatakta yanına oturup bir açıklama yapmasını beklemeye başladım.

"Gitti..."

"Kim gitti ?" Belirsiz cümlelerini kafamda birleştirmeye çalışırken, yine hiçbir şey anlamamıştım.

"Kokun..." Söylediği ile herşey durmuştu. Bedenim, aklım, kalbim, dünya, zaman herşey. Bir anda kendimi bambaşka bir boyuta çekilmiş gibi hissettim. Sinirim ve yakalanma korkusu bir anda sönüp yerlerini midemdeki kelebeklere bırakmışlardı.

Karanlıkta bile bana bakarken parlayan o gözlerle gözlerime bakıp, "Yastığında ki kokun gitti... Artık sen gibi kokmuyor..." Dedi.

Şaşkınlığım dilimi uyuşturmuş, sözcükleri idam etmiş gibiydi. Ne konuşabiliyor, ne konuşacak kelimeleri seçebiliyordum. Az sonra biraz da olsa kendime geldiğimde sordum,

"Ezra bir ay oldu. Tabi ki gidecek..." Bana nedense aptal olduğumu haykıran bakışlarını attığını hissetsem de öyle olmamasını umdum.

"Sizin şu sarışın hizmetli sağ olsun her gece uyuduğun yastığı bana gönderiyordu. Bugün ki telaştan gönderememiş yenisini." Bende niye her gece ayrı bir yastıkta uyuyorum diyorum. Demek bu yüzdenmiş.

Dudaklarım gülümsemek için can atarken, bunu yapmamak için dişlerimi geçirdim. Eğer şu an gülersem Ezra buna hem kızabilir, hem de bozulabilirdi. Ve ben bu anın bozulmasını hiç istemiyordum.

"Senin içinden böyle romantik bir adamın çıkacağını kim tahmin edebilirdi ki ?" Dilim yine durmamış söyleyeceğini söylemişti.

Ezranın kaşları çatıldığında sinirlenip gideceğini düşünürken o, "Bu romantiklik değil, çaresizlik ! "Diyerek çıkışmıştı. Yatakta doğrulup dibime kadar girdi. Ani çıkışı ile gerilemeye çalışsamda belimden tutup beni kendine çekti. Şimdi neredeyse kucağında oturuyordum.

"Yokluğunda bir yanım hep eksik, hep boş oluyor. O boşlukları ya sesinin..." Elinin tersi yanaklarımı okşarken kısık sesi tüylerimi diken diken etmişti.

"Ya gözlerinin..." Gözlerimizi birbirine kenetleyip, oraya hapsetti beni. İrisleri kodes görevi görüp, parmaklar ardına hapsetti aklımı...

"Ya da dudaklarının doldurması gerek..." Baş parmağı alt dudağımın kavisinde dolanırken, içim titremişti.

Ben ilk defa böyle hissediyordum birine karşı. Saçma gelirdi aşk bana. Okuduğum kitaplarda ve filmlerde anlatılırdı ; aşk kapıyı çalınca kalp kan pompalamayı bırakıp yataklara düşer, akıl herşeyini alıp terk eder bedeni derlerdi. İnanmazdım, daha doğrusu daha önce hiç aşık olmadığım için inanmak istemezdim. Ama şimdi, tüm o söylenenler hem çok anlamlı hemde içinde bulunduğum duygu selini açıklayamayacak kadar eksikti. Ben daha fazlasını yaşıyordum. Bizimkisi basit bir aşk değildi ; muhtaçlıktı bizimkisi... Onun varlığı ile yaşama tutunabilmekti, gözleri ile sadece onu görebilmekti, kokusuyla nefes almayı istemekti. Bizim aşkımızın formülü ; fazlaca sevgi, fazlaca merhamet ve çokça da özveri içeriyordu. Çünkü görüyordum ki ; ne ben eski Hiraydım, ne de Ezra eski Ezraydı.

Birimizin yokluğunda, diğerimiz var olamıyorduk...

Beni düşüncelerimden sıyıran Ezranın sesi oldu, "Bence boşlukları doldurmaya ilk dudaklarımız başlayabilir..." Bir eli yanağımı kavrarken, dudakları dudaklarımı bulmuştu. Öpüşü o kadar yumuşaktı ki, tüm sevgisini ve şefkatini dudaklarıma aktarıyor gibi hissetmiştim.

Karşılık vermeye başlayacakken geri çekildi. Gözlerinde saf ve temiz duygularını görebiliyordum ve bunu bilmek gülümsememe neden oldu.

"Biraz uyuyalım mı ?" Sorumla gülümseyerek kısa bir kalp krizi geçirmeme sebebiyet olsada kafasını sallayarak, yatak örtümü açıp içine girmemizi sağladı. Kucağından inip kollarına sığındım bu defa.

Alnımı kaslı göğsüne yasladığımda, kollarını etrafıma sardıktan sonra burnunu saçlarıma yerleştirip derin bir nefes aldı. Gözlerim istemsizce kapattığımda, mutluluğu ve huzuru bir zamanlar nefret ettiğim adamın kollarında bulacağıma inanmazdım. Mirayı dinlemeyip Ezraya bir şans vermeseydim belki de hala ondan nefret ediyor olacaktım. Onun kokusunun ve gülüşlerinin güzelliğinden mahrum kalarak nefes alacaktım. Ah, düşüncesi bile nefesimi kesmeye yetmişti.

Düşüncelerimi kafamı iki yana sallayarak dağıtmaya çalıştım. Ezranın göğsüne daha da sığınırken merak ettiğim soruyu sordum.

"Su nerede ?" Saçlarım arasındaki burnunu çıkarıp, uyku mahmuru sesiyle "Amerikaya döndü." Uyuması gerektiğini bildiğim halde merakıma yenik düşüyordum.

"Su ile nereden tanışıyorsunuz." Ezra susmayacağımı anlamış olacak ki aynı ses tonu ile cevap verdi, "Su ile Üniversiten tanışıyoruz. O zamanlar daha mafyalıkla alakam yok tabi. Su, Suyun kocası Sedat ve diğer arkadaşımız Kenanla yakın arkadaştık. Su ve Sedat birbirlerine aşık olup evlendiler. Güzeller güzeli bir de kızları oldu. Kenan şu an Dünya turunda. Allah bilir hangi kızı tavlamaya çalışıyordur..."

Bir an gözlerimin önüne Üniversitenin bahçesinde çimenlerin üzerine oturmuş, arkadaşları ile sohbet eden Ezra geldi. Etrafa soğuk ve sert bakışlar atmadan içinden geldiği gibi gülen bir Ezra...

"O adamın... Neden lakabı 'Çığlık'" adını telafuz ederken bile içime oturan sıkıntı barizdi. Ezranın kasılan bedeni sıkıntımı hiçte iyi yönde tetiklemezken kolları bedenimi daha da sıkı sardı. Sorumu cevapsız bırakırken inatla tekrar sordum.

"Ezra... Neden ?" Sıkıntı ile derin bir nefesi bırakıp, "Çünkü... Kurbanlarını işkence çekerek öldürüyormuş. Acı çeken kurbanlarının çığlıklarını kayıt altına alıp, daha sonra dinliyormuş. Herif tam bir orospu çocuğu !" Duyduklarımla tüm tüylerimin şaha kalkması bir olmuştu. Nasıl bir manyak acı çektirdiği insanların çığlıklarını duymayı isterdi ki !

"Korkma..." Saçlarımı okşamaya başlayan elleri ile kendimi daha çok gizledim göğsüne. Tüm sıkıntılardan ve kötülüklerden kaçıp sığınmak istercesine bulduğum bir çözümdü bu.

"Sana dokunmaya kalkıp, zarar vermeye çalışanın eceli olurum. Söz konusu sen olunca çok acımasız oluyorum küçüğüm..." İşte en çok korktuğum şey. Ezranın benim yüzümden katil olması. Birilerine zarar verecek olması, hemde benim yüzümden...

"Bunlardan konuşmak istemiyorum..." Sessiz mırıldanışımla susmuştu. Odada sessizlik hakimken, işittiğim tek ses Ezranın kalp atışlarıydı.

Allahım sen affet ama kalp atışına bile aşıktım bu adamın !

"Adı ne olsun ?" Ani sorusuyla kaşlarım çatıldı anlamazca.

"Kimin adı ne olsun ?"

"Çocuklarımızın..." Söyledikleri ile kafamı göğsüne öyle bir bastırdım ki, diğer taraftan çıkacak diye çok korkmuştum. Bu halim onu güldürürken bende gülmeden edememiştim.

"Bilmem hiç düşünmedim."

"Kız olursa Güneş koyalım... Girdiği her ortamı aydınlatsın, annesi gibi insanların içini ısıtsın..." Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Sen ne güzel bir şeysin be adam !

Elimi kaldırıp yanağına koyduktan sonra uzanıp hafifçe öptüm dudaklarından. "Erkek olursa da... Demir koyalım. Gözleri babasının gözleri gibi güven versin. Her baktığımda huzura ereyim..." Söylediklerimle bu sefer gülümseme sırası ondaydı.

"Sanmıyorum iki çocuğun bize yetebileceğini." Ezraya öyle bir bakış atmıştım ki o da söylediğini, daha doğrusu söyleme tarzını daha yeni fark etmişti. Etmesiylede yüzünü buruşturmuştu. Kahkahamı bastırmak için kafamı göğsüne gömerken, gülmekten karnıma ağrı girecekti. Bir evlenme programında fenomen olan kadının sözünü Ezranın ağzından değişik bir versiyonda duymak bu hayatta görüp görebileceğim en komik şeydi. Sonuçta o Ezra Erdemdi yani. Lütfen !

"Hep Oktay yüzünden. İkide bir izletip durunca kalmış aklımda işte."

"Hmm..." Kafam hala göğsündeyken gülüyordum.

Aramızda sessiz bir huzur sürüp giderken, bu sessizliği benim esnemem bozmuştu. Ezranın güldüğünü sarsılan göğsünden anlamıştım. Ama ne yapabilirim uykum geldi !

"Uyu şebefruzum..." Ah, yine o kelime. Ezraya soracağım sorular arasına bunu da ekleyerek uykunun tatlı kollarına, Ezranın göğüsüne kendimi bırakmıştım...

***
"Ay ! Oktayın oradaki bakışını gördün mü ? Yavrusunu kartal kaçırmış Fatma Girik gibi !" Rüya ve Mira dün geceyi gizlice kayıt altına almış izleyip kahkahalarla gülerken, dün akşamın dedikodusunu saatlerdir evirip çevirip her açıdan konuşmuşlardı. İlk izlediğimde bende baya gülmüştüm, özelliklede Ezranın Oktaya attığı bakışlara. Ama bu ikisi sabahtan beri bilmem kaçıncı kez izleyip, ellerinde dondurma kapları ile koltukta oturmuş çene çalarken, tek ayağımı kolluk kısmından sarkıtmış, sırtımı da diğer kol kısmına dayamış klasik bir 'Oktay' oturuşu sergilemiştim.

Gelen mesaj sesi ile elimdeki telefona verdim tüm dikkatimi. Sabah uyandığımda Ezra çoktan gitmişti. Her ne kadar hayal kırıklığına uğrasamda iyi olmuştu çünkü dün akşam kapıyı kilitlemeyi unutmuştum. Sabah annem odaya dalınca korku ile elim ayağım birbirine girmişti. Allahtan korktuğum başıma gelmemişti de derin bir nefes alabilmiştim. Annem Ezra yanımda görseydi olacakları düşünmek bile istemiyordum.

GÖNDEREN ; Ezra

- Oktayla konuşur ayarlamasını söylerim mekanı.

Mesajı okuduktan sonra gülümsedim. İki gün sonra Miranın doğum günüydü. Rüya ile ona güzel bir doğum günü partisi hazırlamaya karar vermiştik ve Rüya hanım tüm organizasyonu üzerime yıkmıştı. Kendisi zaten en büyük işi, Mirayı oyalama görevini almışmış...

GÖNDERİLEN ; Ezra

- Bu işide çiçek ve çikolataya çevirmesinde...

Dudağımı dişlerken 'gönder' tuşuna bastım. Ezranın okuduğunda vereceği tepkiyi az çok tahmin ederek kıkırdamama engel olamadım. Az sonra telefonum titrediğinde hızla mesajı açtım.

GÖNDEREN ; Ezra

- Hatırlattığın iyi oldu. Onun hesabını daha sonra soracağım. Kayıplara karıştı dün geceden sonra, biliyor tabi başına gelecekleri.

Kahkahama engel olamazken Mira ve Rüyanın 'seni gidi seni' ruh halinde bakan bakışlarına maruz kalınca sustum.

"Görmeyenin bir nişanlısı olmuş çekmiş dişini koparmış." Rüyaya gözümü devirirken, Mira atladı bu sefer.

"Ne manaysa."

"Sevgiliniz ve nişanlınız yok diye kıskanıyorsunuz. Pis kem gözlüler, fitne fesatlar ! Emekli fizik öğretmenleri gibi oturmuş dedikodu yapıyorsunuz sabahtan belli."

"Lütfen, dedikodu diye birşey yoktur ! Sadece kadınlar arasında bilgi alış verişi ve bu bilgilerin analizi diye bir şey vardır."

Rüyanın açıklaması ile ağzım bir karış açılırken, Mira onu tüm ciddiyeti ile onaylamıştı.

"Ah, cidden. Sizinle uğraşmak yerine gidip kitap okuyacağım." Ayağa kalkıp, oturuş şeklimden dolayı ağrıyan belimi esnettim. Rüya ve Mirada ayaklanırken onlara 'Siz hayırdır ?' Bakışımı atmadan edemedim.

"Nişantaşına gidip biraz alış veriş yapalım diyoruz. Giyecek bir şeyim kalmadı."

"Evet o yüzden babamdan, kıyafetlerin sığmıyor diye ikinci dolabı istiyorsun." Mira omuz silkip saçlarını savurarak salondan çıkarken, Rüya anında dibimde bitmiş bir ajan misali etrafı gözetleyip üzerime eğilmişti.

"Ajan HSE..." Kaşlarımı çattım, "O ne be ?" Rüya tüm olayın ciddiyetini bozduğum için gözlerini devirip ellerini beline koydu.

"Kızım sen biraz Hollywood izlesene. Ya da ne bilim git fantastik kitaplar oku. Senin kod adın : HSE. Yani ; Hira Seren Erdem."

"O ne be öyle TSE damgası gibi. Hem ne kod adı ya, James Bond muyum ben ?"

"Seninle bu konuyu daha fazla tartışmayacağım müstakbel Erdem. Ben Mira ile alış verişe çıkarken sende gidip parti hazırlıkları ile ilgileniyorsun..."

"Oh tüm işi yık üzerime !" Manikürlü tırnaklarını bir birine sürtüp, "Mirayı oyalayarak zaten en büyük görevi ben alıyorum !"

"Miranın eline bırak sınırsız internetle telefonu, önünde Ezra twerk yapsın yine fark etmez." Ağzımdan çıkanlar sonradan kulağıma ulaştığı için, dediklerimi yeni idrak edebilmiştim. Rüya kahkahalara boğulurken, bu söylediğimin Ezranın duymamasına şükürler etmiştim.

Iyk ! Ezra ve twerk ? Tövbe Allahım, çok tövbe,

Rüya kahkahalarıma son verip sıcaktan fönü bozulan saçlarını bileğindeki toka ile toplayıp "Gidip şu parti işini hallet bebek !" Miranın ardından o da salondan çıkınca, ikisinin şaklabanlıklarına gülüp parti için gerekli şeyleri gidip halletmeye karar verip bende odama çıktım.

Sıcaktan terleyen bedenimi ılık su ile temizleyip üzerime yazlık elbisemi ve sandaletlerimi geçirdim. Saçlarımı kurutup salaş bir örgü yaptıktan sonra hafif bir makyajla tamamdım. Çantama gerekli şeyleri atıp, güneş gözlüğümü saçlarım arasına takmıştım.

Evden çıktığım an sıcağı fark edip geri dönmek istedim ama Mira için bu zulme katlanmalıydım. Kapıda güvenlik ile konuşan şoförümüz Rasim amcaya arabamı getirmesini rica ederek kapının önüne çıktım. Çok geçmeden BMW i8'im önümde belirivermişti. Direksiyonun başına geçip arabayı çalıştırdım. Ah zamanında Ezra bu arabayı İzmire geri gönderdiği için ne delirmiştim. Şimdi yokuluğundan pek etkilenmezdim. Sanırım korumalara alışmıştım ki Ezradan ayrı kaldığım zamanlarda direksiyon başında pratik yapmam gerekmişti.

Ana yola çıktığımda çok geçmeden telefonumun zil sesi doldurdu ortamı. Çantama koyduğum telefona lanetler edip arabayı sağa çektim. Çantamı elime alıp telefonu aramaya başladığımda bulamamanın verdiği sinirle ofladım. Telefon ısrarla çalarken sonunda bulabilmiştim. Ekrandaki ismi görünce alt dudağımı dişlerim arasına aldım. İşte şimdi öldüm ben. Yeşil butonu yana kaydırıp, aramayı cevapladım.

"Al-"

"Evden neden haberim olmadan çıkıyorsun !" Lafımı kesen kükremeyle irkildim. Ezranın yıkılmaz ses tonu ve sertliği ile tüm kanım damarlarımda donup kalmıştı. Aslan görmüş ceylan gibi kalakalmıştım.

"Bir sakin olur musun ? Haber verecektim, unutmuşum." Ezranın derin bir nefes alıp verdiğini işittim. Endişesini ve sinirini anlıyordum. Çığlık Türkiyedeyken tehlikede olduğumu biliyordum. Ezranın bana bir şey olmasından deli gibi korktuğunu bildiğim gibi...

"Nereye gidiyorsun ?" Sesini işittiğimde düşüncelerimden sıyrılmıştım. Ses tonu yorgun ve sakin çıkmıştı.

"Miranın doğum günü partisi için hazırlıkları tamamlamam lazım." Telefonu arabanın hoparlörüne bağlayıp, arabayı çalıştırdım.

"Oktayla konuştum mekanı ayarladı. Geri kalan hazırlıkları çabuk halledip eve dön." Yine Ezra ve yine emirleri. Beni korumak için yaptığını bildiğim halde emir almayı sevmeyen bir yapım vardı. Ve Ezranın bu yapımı yıkıp geçmekte üstüne yoktu. Hoş, benimki akıl işi değildi doğrusu. Peşimizde sadist bir psikopat varken açık hedef gibi ortada dolanmam doğru değildi.

"Tamam. Hem, sen benim dışarı çıktığımı nasıl anladın ?" Hafif güldüğünü duyar gibi oldum ve o an tek düşündüğüm etrafında birinin olup olmadığıydı. Gülüşünü kimsenin görmedini istemiyordum.

"Arkandaki arabaya bak." Kaşlarımı çatıp dikiz aynasından arkaya baktım. Siyah arabanın içindeki Ayhanı görmemle gözlerimi devirdim.

"Tabi ya, adamlarının peşimden ayrılmadığını unutmuşum." Yanan kırmızı ışıkla durdum. Az sonra arabanın içini tiz bir kadın sesi doldurdu.

"Ezra bey, imzalamanız gereken dosyaları getirmiştim." Cilve ile konuşan kadının ses tonu damarlarımdaki kanın akışını hızlandırıp, tüm vücudumu karıncalandırmıştı.

"Hira şimdi kapatmam lazım. Sana söylediklerimi unutma sakın." Zihnime fısıldanan vesveselere hakim olmaya çalışırken, "Sekreterin çıktı mı odadan ?" Dedim.

"Hayır." Soruma anlam veremediğini belirten ses tonuna, kendinden emin çıkan bir ses tonu ile "Ben kiminim ?" Dedim. Bu yaptığımı kesinlikle daha sonra sorgulayacaktım. Şirkete ilk gittiğimde asansörde karşılaştığım o çirkef kadınlardan biri yanındayken kime ait olduğunu görmesi lazımdı.

"Benimsin... Sadece benim." Gülmemek için kendini zor tuttuğunu boğuk çıkan sesinden anlamıştım.

"Peki sen kiminsin ?" Ne yaptığımı anladığına yemin edebilirdim ve benimle bu yüzden daha sonra kesinlikle dalga geçecekti.

"Seninim... Sadece senin." İstediğim cevabı almanın verdiği gülümsemeyle, "Bunu unutma. Neyse sen işlerinle ilgilen sonra görüşürüz." Diyerek telefonu kapattım.

Ezra bana kesinlikle iyi gelmiyordu. Önceleri sessiz sakin ve aklı başında olan ben, içimde saklanmış olan çirkef, asi ve kıskanç Hirayı ortaya çıkarmaktan geri kaçmıyordum. Ama suç bende değildi, suç asi Hirayı ortaya çıkarmamı tetikleyen insanlardaydı. Yoksa benim tek amacım sevdiğim adamı etrafındaki şıllıklardan korumaktı.

Allahım tövbe yarabbim, içime resmen Sultan abla kaçmıştı.

***
Organizasyon şirketi ile konuşup, Oktaydan aldığım mekanın adresini görevlilere verip eve dönmek için arabaya binmiştim. Telefonumun mesaj sesi ile irkilip tekrardan çantaya tıktığım telefonu aramaya koyuldum. Bu sefer çok geçmeden bulduğum telefonun kilit ekranını açıp gelen mesaja baktım.

GÖNDEREN ; Rüya

-Staj yapacağın bürodan dilekçe gelmiş. İmza atman gerektiği için okula gitmen gerekiyor.

Mesajı iki kez okuduğumda kaşlarım çatılmıştı. Staj yapacağım büro ile ben zaten herşeyi konuşup halletmiştim. İmza işi nereden çıkmıştı ?

Oflayarak ilerideki kavşaktan okula giden ana yola çıktım. Yirmi dakikanın sonunda okulun önüne gelmiştim. Arabadan indiğimde Ayhan her zaman ki güler yüzü ile yanıma gelmişti.

"Ayhan benim imza atmam gerek. Siz burada bekleyin çok geçmeden gelirim." Ayhan sessizce beni onaylayıp arabaya bindi. Çantamı alıp okula doğru ilerledim. Okul çoktan bitmişti ve bahçe alıştığım kalabalıktan uzak sessiz ve tenhaydı. Bölümümün olduğu binaya girdiğimde koridorlardaki sessizlik ürkmeme neden olmuştu. Nereye gideceğimi bilmeden, birini görme umudu ile yönetim katına çıktım. Koridor sadece pencereden giren güneş ışığı ile aydınlanmıştı. Yankılanan ve duyulan tek ses ayak seslerimdi. Fazla paranoya yaptığımı kendime tekrarlarken duruşumu dikleştirdim.

Önümdeki kapıyı tıklattığımda içeriden ses gelmemişti. Tekrar tıklattığımda ses gelmemesi ile içeri girdim. Oda boştu. Tekrar çıkacakken telefonum çalmıştı. Arayanın Mira olduğunu görmemle aramayı cevapladım.

"Alo abla ?"

"Efendim Mira ?" Odadaki camın önüne ilerleyip kapıda bekleyen Ayhana ve korumalara bir göz attım.

"Rüyanın telefonunu bulamıyoruz. Evde bir yerlerde gördün mü ?" Nefesim soluk boruma takılıp kalırken kaşlarımı çattım.

"Ne demek bulamıyoruz ?"

"Kanka telefonum yok ortada. Çaldırıyorum sesi de gelmiyor !" Rüyanın sesini duyduğumda kalbim teklemişti.

"Kızım şaka mı ? Sen biraz önce bana mesaj atmadın mı ?" Kısa bir sessizlikten sonra Rüyanın "Hayır" diyen sesini işittim. Kalbim bu sefer korkudan ve telaştan duracak gibi olmuştu.

"Abla ne oluyor ?" Miranın sesi endişeli gelmişti. Derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalışarak odadan çıktım. Hızla merdivenlere ilerlerken, "Rüyadan bana mesaj geldi. Okula gelip imza atmam gerekiyormuş." Dedim.

Korkunç bir sessizlik süre gelirken "Sakın okuldayım deme !" Rüyanın çığlık atar gibi söyledikleri ile korkum iki hatta iki bin katına çıkmıştı. Merdivenleri öyle büyük bir hızla iniyordum ki bir ara düşecek gibi olmuştum.

"Hira çık o okuldan hemen !" Bende onu amaçlıyorum zaten ! Bahçeye açılan kapının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kulpu çevirdim. Tüm rahatlamam kapının açılmaması ile son bulmuştu.

"Kızlar kapı açılmıyor ! Kilitlenmiş !"

"Abla Ezra abiyi arıyorum. Sen sakın telefonu kapatma ! Aydan ev telefonunu getir çabuk !" Miranın ağlayacakmış gibi çıkan sesine ve dolan gözlerime lanet ettim. Şu an ki çaresizliğime lanet ettim. Titreyen vücuduma, deli gibi atan kalbime lanet ettim.

"Hira sakin ol. Şimdi okulun arka kısmında yangın çıkışı var. Oraya ilerle hemen !" Adımlarımı hızla geldiğim yola çevirip boş koridorda koşturdum. Sessizlik bir katil gibi ensemdeyken vücudum titremeye başlamıştı.

Sakin ol !

Sakin ol !

"Abla Ezra abi geliyor merak etme ! Ayhan abiye ulaşmaya çalış !"

"Telefon numarası yok !" Küçük bir çocuk gibi duvarın dibine sinip ağlamak istiyordum. Ezrayı yanımda, kendimi kollarının arasında bulmak istiyordum.

"Şştt ! Tamam sakin olun. Çıkacaksın oradan. Anlaşılan birisi eşek şakası yapıyor." O esnada okulun hoparlöründen yankılanan çığlık sesleri ile kalakalmıştım. Kalın bir erkek sesi durmadan bağırıp birine yalvarıyordu. Ve o an anladım ki o buradaydı !

Çığlık buradaydı ! (Şeytan diyo ; bitir burada. Ama Hayalhanem çocuğuyuz uymak olmaz şeytana ;))

Göz yaşlarım artık dayanamamış firar etmişti. Çığlık atıp saçlarımı yolmak istiyordum. Damarlarımda dolanan korku, sinir, endişe ve sayamadığım daha bir çok duygu hepsi karman çorman olmuş vücudumun her bir zerresine yayılıyordu.

"Hira ! Hira ! Beni dinle duyma onları ! Yanına geliyoruz tamam mı az kaldı hadi ! Sana dediğimi yap ve acil çıkışına ilerle."

Uğuldayan kulaklarımdan sızan Rüyanın komutuna uyarak acil çıkışa doğru sarsakça ilerledim. Kapıya ulaştığımda tüm gücümle koluna abandım.

Ve yine, yeniden hayat bana oyununu oynamıştı.

"Kilitli !" Rüyadan ilk defa duyduğum bir küfür çıkarken, Miranın ağladığını kulaklarıma dolan hıçkırık sesinden anlamıştım. Çığlık sesleri kesilmişti. Sessizlik kafayı yememe yetecek raddeye geldiğinde elimin tersi ike göz yaşlarımı silip, bulanıklaşan görüş açımı netleştirdim.

"Şimdi hemen tuvaletlerin olduğu kısma git ve bir kabine girip kapıyı kilitle. Ayhan ağabeyler içeriye girmeye çalışıyor. Korkma tamam mı ? Şimdi çabucak git ve bir kabine girip kapıyı kilitle." Göremeyeceğini bilsemde başımla onaylayıp kalan tüm gücümle koridorda koştum. Sağa sapınca gördüğüm lavabonun tabelasıyla hızla oraya attım kendimi. Boş kabinlerden birine girip kapıyı kilitledim. Yorulan ve titreyen bedenimi, kapağını kapattığım klozetin üzerine atıp kafamı ellerim arasına aldım.

Burada ne kadar duruyordum bilmiyordum ama dikkatimi yavaşça gelen adım sesleri dağıtmıştı. Boğazımdan firar edecek olan hıçkırığı, ellerimi ağzıma kapatarak engelledim. Adım sesleri bulunduğum kabine yaklaşıp tam kapının önünde durdu. Vücudunun gölgesini ve giydiği siyah postalları alt kısımdaki aralıktan görebiliyordum.

Yazın günü postal giymekte ne gibi bir saçmalıktı !

"Hira ne oldu ? Ses ver !" Rüyanın sesi uğultu gibi gelirken düşüp bayılmamak için kendimi zor tutuyordum.

Düşüneceğim son şeyi düşündüğümü fark edip nefes bile almamak için ellerimi ağzıma iyice bastırdım. Ayak uçları bulunduğum kabine döndü. Az sonra kapı tıklandığında çığlığımı koyu vermemek için kendimi zor tutmuştum.

Telefonumun sıkmaktan parçalanacağını düşünürken ayaklar kabinden uzaklaşmıştı. Çok geçmeden lavabonun kapanan kapısının çıkardığı gürültülü ses ile irkilerek yerime daha da sindim.

"Hira ! Biz geldik-" Rüyanın sesi kesilip, duymayı beklediğim kişinin sesi doldu kulaklarıma. "Hira neredesin ?"

Ezranın telaş, korku ve endişe ile harmanlanmış sesi ile göz yaşlarım yeniden akmaya başlamıştı.

"G-giriş k-katındaki lavaboda-yım" Titreyen sesimle ne demek istediğimi ben bile anlamamışken koşuşturma seslerini duymuştum. Çok geçmeden lavabonun kapısının açılmasını işitmiştim.

"Hira !" Ezranın sesini duymamla kendime ve kalan son gücümle bacaklarıma komut verip kabinin kilidini açtım. Kapıyı açmamla karşımda gördüğüm Ezranın göğsüne kapanmam bir olmuştu. Hıçkırıklarımı ve göz yaşlarımı serbest bırakırken, kolları beni tüm gücü ile sarmıştı. Ayağımın altındaki zemin kayacak gibi olurken Ezraya daha da sıkı tutunmuştum.

"Geçti güzelim ! Geçti. Yanındayım."

"Abla !"

"Hira !" Ard arda kulaklarıma dolan seslerle Mira ve Rüyanın da burada olduğunu anlamıştım.

Kendimi olabildiğince toparlayıp geri çekildiğimde onlara baktım. Çatık kaşlarla ve büyüye gözleri ile arkama bakıyorlardı.

Kafamı kaldırıp Ezraya baktığımda kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. Gözleri kurbanına giden celladın hissizliği ve sertliği ile doluydu. Korku ile arkama döndüğümde korkuyla gerilemem ve sırtımın Ezraya çarpması bir olmuştu.

Bulunduğum kabinin kapısına kırmızının laneti ; kan ile şu cümleler yazılmıştı.

'Çığlık, çok yakında vizyonda !'

Continue Reading

You'll Also Like

43.9K 1.1K 24
Tenim törpülenmiş gibi hissiz, ama teninin yumuşaklığı hafızamda. Kokun az önce yastığından başını kaldırmışçasına taze burnumda. Ve tadı dilimin ucu...
614 298 7
Çok sevdiğim bir hikaye...
323K 13.9K 74
Annesi ve babasının mezarlığında içini döken bir kızın başına en ağır ne gelebilir? Mezarlıkta yaşadıklarından sonra bambaşka bir yerde tanımadığı in...
915K 50.4K 39
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...