BATAKLIK

By gizemoslu

517K 23.1K 2.6K

Kişinin kalbinde duyguya dair hiçbir şey kalmamışsa bedenin varlığı anlamsızdı. Önce kalbe dokunmadan direk t... More

BATAKLIK - Kiralık Katil Serisi
1. Bölüm ''Sessizliğe İlk Adım''
2. Bölüm ''Siyah''
3. Bölüm ''Yalnız''
4. Bölüm ''İlk''
5. Bölüm ''Silah''
6. Bölüm ''Gözyaşı ''
7. Bölüm ''Korku''
8. Bölüm ''Tek''
9. Bölüm ''Ölüm''
10. Bölüm ''Vur''
11. Bölüm ''İpucu''
12. Bölüm ''Zirve''
13. Bölüm ''Emir''
14. Bölüm ''Gerçekler''
Çok çok önemli duyuru.
15. Bölüm ''Araf''
Duyuru
16. Bölüm ''Veda Busesi''
17. Bölüm ''Boşluk''
18. Bölüm - ALINTI
18. Bölüm ''Teklif''
19. Bölüm ''Karar''
20. Bölüm ''Güven''
Minnoş Bir İmza Günü Duyurusu
21. Bölüm ''Savaş''
YENİ İSİM - BATAKLIK
23. Bölüm ''Ten''
24. Bölüm ''Tutsak''
25. Bölüm ''Yangın''
26. Bölüm ''Kan''
27. Bölüm ''Kuşatma''
28. Bölüm ''Katran''
29. Bölüm ''Bataklık''

22. Bölüm ''Huzur''

12.5K 517 129
By gizemoslu

Merhabalar öncelikle. Bu bölümün bir kısmını Çarşamba günü yazdım fakat geriye kalan tüm kısmını Cumartesi günü yazdım. 15 sayfayı bir günde, bilgisayarın başında tam tamına yedi buçuk saat harcayarak yazdım.

Yorum atmanızı, oy vermenizi çok fazla istiyorum. Bataklık'ı okuma listelerinize eklerseniz, profilimdeki linkten benim sayfamı beğenseniz ve Bataklık'ın grubuna üye olsanız, etrafınızdaki insanlara okumaları için önerseniz gerçekten benim için çok büyük bir şey yapmış olurdunuz. Hiçbirini yapamayacak olsanız bile lütfen bölüme doğru düzgün oy atın ve yorum yapın çünkü bilgisayara bakarken dahi gözlerimin kanlandığına eminim.

Bölüm tam 17 sayfa! Gayet uzun ve meşakkatliydi yani. 

Biliyorsunuz ki sizleri seviyorum ve elimden geldiğince iyi bölümler ortaya koymaya çalışıyorum. Döneceğimi bildiren duyuruda en fazla 5-6 sayfalık bölümler yazacağımı söylemiştim ama gördüğünüz üzere 3 katı büyüklüğünde yazıyorum. Sizlere baştan savma sayılabilecek bir bölüm vermemek için. :/ Her neyse, gidiyorum ben.

Size iyi okumalar diliyorum.

Bir de bölümü SinemAysu9 isimli kullanıcıya ithaf ediyorum. Yeni ismi doğru tahmin etmişti ^_^

Dilara Dündar isimli okurun yaptığı editi şöyle bırakayım. Çok güzel olmamış mı? :'((

Bölüm şarkısı; Dillon - Echoes of Silence (The Weeknd Cover)

22. Bölüm ''Huzur''

''Bizi bekliyorlar, biliyorsun,'' dedi genç kız titrek bir nefesle. Buradan gitmek istiyordu ama boğazının etrafına sarılmış olan eller onun için hem somut hem de soyut bir engeldi. Üzerinde, kendisini savunabileceği hiçbir materyal bulunmuyordu, bu yüzden atağa geçmemek için kendisini sakinleştirmesi gerektiğinin bilincindeydi.

Sırtında tonlarca ağırlık taşıyordu. Birinin gözlerinin içine bakıp kendinden emin bir şekilde konuşmak için fazla aciz bir döngüye girmişti. Sevdiği adamı başka bir kızın eline bırakmış olmasına mı, yoksa yıllar öncesinde onu hiç ilgilendirmeyen bir anlaşmaya uymak zorunda olmasına mı daha çok sinirleniyordu bilmiyordu ama kendisini aciz hissediyordu. Hissettiği sinir, acizliğinin yanında bir hiçti belki de. Hatta parlamıyordu bile.

''Umurumda değil.''

Kulağının altına düşen nefesle beraber titredi. Gözleri dolmuştu ama bunu fark eden hiç kimse yoktu. Simsiyah bir çukurun içinde hissediyordu kendini. Bazen, etrafta yalnız olmadığını düşündüren gözler beliriyordu ama sonrasında onlarda karanlığa gömülüyorlardı. Kötü bir dönemden geçiyordu. Artık kaldırdığı ağırlıklar sırtını bükmeye başlamıştı.

Bunu hak ediyorum, diye düşündü içinden bir an için. Bu kadar acıyı hak ediyorum.

Böyle düşünmesinin tek sebebi sevgilisinin arkasından çukur kazan o ekibin içinde olmasıydı. Ailesinin neden bunu yapması gerektiğini biliyordu ama kendisiyle alakası olmasını hiçbir zaman istememişti.

Boynunun altındaki ellerin onu hızla çenesinden itmesiyle tüm korkularının bir anda alev almasına mani olamadı. Telaşla kaplanmış gözlerini çocuğun gözleriyle buluşturduğunda yüreğine düşen acıyı göz ardı etmek için uğraşmamıştı bile. Yanmak istiyordu, kendisini böyle daha az suçlu hissedecekti.

''Seninle konuştuğumda bana cevap vermeni istiyorum, Veda,'' dedi çocuk soğuk bir sesle. ''Beni görmezden gelme.''

Bunun üzerine kızın gözlerine dolan yaşlar yanağındaki yerine doğru ilerlemeye başlamıştı. Emre, onun ağlamasından nefret eder, daha çok çıldırırdı ama kendisine engel olamıyordu. Duygularıyla savaşmaktan dahi yorulmuştu.

''Seni görmezden gelmiyorum,'' diye fısıldadı çocuğun yüzüne doğru. Bu sırada hafif bir hıçkırığın dudaklarını terk etmesine izin vermişti. Çok daha şiddetli ağlamak istiyordu ama Emre'nin kontrol edilemez tepkilerine maruz kalmak akıllıca bir fikir olmadığından derin nefeslerle yatışmaya çalışmıştı. Başarılı olamadı.

Daha çok ağlamaya devam ederken, ''Emre, boynumu bırak,'' demeyi akıl edebilmişti. Oturmuş olduğu sandalyeden kafası geriye yatırılmış bir şekilde durmak onu rahatsız ediyordu. Üstelik yoğun duygularıyla birlikte daha çok sinirlenmesine sebep oluyordu. ''Bırak, canımı acıtıyorsun.''

Emre, birkaç saniye genç kıza tereddütle baktı. Aklından ne geçtiğini anlamaya çalışır gibi gözlerini kısmış, kafasını hafifçe yana eğmişti. ''Emre...'' Kızın tekrar fısıldamasıyla endişelerini etrafa dağıttı ve temkinli hareketlerle beraber parmaklarını kızın boynundan çekti. Sonrasında yanına ilişmiş, elini tutarak, ''Kalk,'' demişti. ''Toplantıya gidelim.''

Veda, itiraz etmeden Emre'nin elini tuttu. Gözlerinden sessiz yaşlar akmaya devam ediyordu ama asıl sorun tuttuğu ele karşı beslediği o bitmez nefretti. Aren'i aldatıyormuş gibi hissediyordu. Mecbur bırakıldığı bir pozisyonda olmasına rağmen onun kırılacağının bilincindeydi, elinden bir şey gelmediği her an kendisinden daha fazla tiksiniyordu.

Yine de sesini çıkartmadı. Toplantı alanına gidene kadar susmayı tercih etmişti. Toplantıda da çok konuşmayacaktı zaten, görüşlerinin bir şey ifade etmediğini biliyordu.

Odadan içeriye girerken derin bir nefes almayı ihmal etmedi. Burada bulunduğu süre boyunca derin nefeslere daha çok ihtiyaç duyacağını biliyordu. Bu düşünceyle birlikte yüzündeki alaylı ifadeye engel olamamıştı, buna rağmen kimsenin dikkatini çekmeden yerine oturdu.

Babası yanında, amcası ise tam karşısında oturuyordu. Baş düşmanları olarak gördüğü kişiler ise sol tarafına oturmuşlardı. Rahatsız bir ifadeyle kıpırdandıktan sonra boğazını temizledi. ''Ee,'' dedi sesini stabil tutmaya dikkat ederek. ''Ne konuşuldu?''

''Başlamadık daha.'' Ses amcasından gelmişti. Katı bir edanın yer ettiği tonunda hafif bir memnuniyetsizlik vardı, Veda anında hissetmişti. Sormaya çekindiyse de, ''Bir sorun mu var?'' dedi. Sorusu üzerine gözleri amcasının kan kırmızısı gözleriyle buluşmuştu. Sinirli bir anında olduğu bariz bir şekilde ortadaydı fakat Veda geri adım atamayacağını biliyordu.

''Sorun hep var,'' dedi amcası ritim tuttuğu elini sertçe masaya geçirip. ''Sorun hep var.''

''Eğer söylediklerimi kabul edersen bir sorun kalmayacak.''

Bu ses Eyüp Doğan'a aitti. Veda'ya platonik olan çocuğun yani Emre Doğan'ın babasınındı. Veda onu doğduğu günden beri tanıyordu, ta o zamanlardan beri hayatlarının içindeydi ama hiç bu kadar söz hakkına sahip olmamıştı.

Amcasının yakın bir dostundan, sonrasında sevmedikleri o tanıdığa dönmüştü fakat ortada var olan bir anlaşma yüzünden kurtulamıyorlardı. Tüm ailenin üzerine adeta bir lanet olarak çökmüştü. O da, oğlu da Veda için lanetin vücut bulmuş halleriydiler ve onlara baktığı her an tiksinmekten kendisini alamıyordu.

''Söylediğin şeyi kabul ediyorum aslında,'' dedi amcası Adnan. ''Sadece yapamıyorum. Onu ben yetiştirdim, kendi ellerimle...'' Devamını getirememişti. Kendisini kötü hissettiği birçok konu vardı ama Aren en ağır basanıydı. Belki başından beri ona bir yabancı gibi davransaydı şimdi bu kadar büyük bir sorun yaşamazlardı fakat iş işten geçmişti.

''Bir anlaşma var ortada,'' dedi bunun üzerine Kenan. ''Sen yapmazsan ben yapacağım.''

Veda, dolu dolu olan gözlerini babasına çevirdi. Onun Aren'i hiçbir zaman sevmediğini biliyordu, sadece öldürebilecek kadar nefret beslemesine şaşırmıştı. ''Baba...'' diye mırıldandı. ''Lütfen.''

''Kapa çeneni, Veda.''

Bunun üzerine genç kız sertçe yutkundu. Boğazının ortasına oturmuş olan yumru nefes almasını engelliyormuş gibi hissediyordu. Acısını yaşayabileceği özel bir alana ihtiyacı vardı lakin kimse ona bunun için fırsat vermiyordu.

''Veda, sen karışma kızım,'' dedi Adnan yeğenini koruyucu bir tavırla. ''Kenan sen de kendine gel.''

''Çocuk seni vurdu abi!'' Kenan kuduz bir köpek gibi cümlelerini Adnan'ın üstüne savurmaya başlamıştı. ''Nasıl hala onu korursun?''

''Adnan.'' Eyüp lafa karışmak istediğini belli ederek ağzını araladı. ''Ben diyeceğimi dedim. İstediğimi almazsam hepinizin başını yıkarım, biliyorsun.''

Bunu söyledikten sonra oğluna tek bir baş hareketi yapmış, sakin hareketlerle yerinden kalkarak kapıya ulaşmıştı. Çıkmadan önce son bir hareketle arkasına bakarak, ''Bir sonraki görüşmede planınızı konuşalım, yapıp yapmayacağınızı değil,'' demiş ve çıktıktan sonra sert bir hareketle kapıyı kapatarak baskın bir tavır sergilemişti.

''Aren'i öldüremezsiniz, baba!''

Eyüp ve oğlu odayı terk ettikleri anda Veda'nın ağzından çıkan ilk cümle bu olmuştu. Bir yandan hıçkırmaya devam ederken bir yandan da ailesini nasıl ikna edeceğini düşünüyordu. ''Bunu yapamazsınız, lütfen.''

''Ben bitmesinden yanayım.'' Bunu söyleyen babasıydı. Adnan bir şekilde yorum yapmaktan kaçınıyordu ama içten içe Aren'in yok edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Sadece kendi elleriyle bunu yapamayacak kadar duygusal bir huzme büyümüştü içinde. ''Ben elimi sürmem,'' dedi uzun müddet sonra. ''Seni engellemeyeceğim ama ona zarar veren de ben olmayacağım.''

Konuşmaya daha fazla dahil olmak istemeyerek yerinden kalktı ve aynı Eyüp Doğan gibi arkasında sert bir iz bıraktı. Geriye sadece baba kızın kaldığı bu oda da ise bolca acıdan başka bir şey yoktu. Veda yandığını hissediyordu.

''Baba...'' Ağlayarak mırıldandı.

''Bunun böyle olması gerektiğini hep biliyordun,'' diye babası onu azarladığında sadece ağlamaya devam etti. ''Hepimiz en başından beri biliyorduk. Duygularınızı kontrol edememeniz benim sorunum değil. O çocuğun işi bitecek. Alışsan iyi edersin.''

KAYRA ERÇETİN

Kor bir alevden çıkıp bir buz kütlesinin içine hapsedilmiş olmanın şokuyla ruhumun yok olduğunu hissedebiliyordum. Böyle bir şok etkisiyle sarmalanmış olduğum halde ilk defa nefes alırken zorlanmamıştım fakat aldığım her nefes soluk borumda yırtıcı bir iz bırakıyordu. Endişelenmiştim. Birkaç saat öncesine nazaran hissettiğim tüm o cesaret bir toz bulutuna dönüşmüş ve korkuyla harmanlanarak fırtına oluşturmuştu.

Sebebi çok açıktı. Aren'in silah eğitimi almam gerektiğini söylemesinden sonra dünyamın birden tepe taklak oluşuna şahit olmuştum. Beynimin içinde resmen bir korku partisi veriliyordu ve bu duyguyla başa çıkabilmek adına dinlediğim müzikler beni daha da depresif hale sokmuştu. Aslında çok fazla acıklı şarkı dinlediğimden değildi ama çoğu şarkıya kendimce bir anı yüklediğim için hiçbirini huzurla dinleyemiyordum. Hepsi bir şekilde hoş olmayan hatıralara açılıyordu.

''Kıs şu müziğin sesini, Kayra.''

Tek kulağımda kulaklık olmamasından dolayı keskin tonla sesini duyduğum Aren'e anlamsız bir bakış attım. Dışarıya o kadar çok ses gittiğini düşünmemiştim o yüzden şarkıları son seste dinliyordum. Fakat Aren rahatsız olmuştu ki açıkça ve kesin bir ifadeyle beni uyarma gereği duymuştu. İtiraz etmeden dediğini yaparken sonrasında bir anlık kararla kulaklığı tamamen telefondan çıkarttım ve gözlerimi ona diktim.

Müzik dinlemeyecektim. Zaten daha fazla korkmama sebep oluyordu.

''Sen söylediğin şeyde ciddi miydin?'' diye sordum Aren'e. O sırada o da elindeki sigarayı söndürüyordu. Sakin hareketlerle sigarasını çöp kutusuna attıktan sonra bana döndü ve kısaca beni süzdü. ''Değil gibi mi gözüküyorum?'' diye sorduğunda sadece yutkunmakla yetinmiştim.

''Yani...'' diye mırıldandım. ''Söylediğin şeyi yapabileceğimi sanmıyorum.''

''Sana profesyonel biri gibi silah kullan demiyorum. Ama eğitim almak zorundasın, her dakika seni koruyamam.''

Haklı olduğunu biliyordum. Tabii ki de her dakika beni koruyamazdı. Her şeyden önce her dakika yanımda olamazdı ki. Sadece, ben bunun düşüncesiyle bile titriyordum. Bir de elimde gerçek bir silahla durmanın hayali dahi fazla geliyordu.

''Beni sürekli koruyamayacağını biliyorum,'' dedim yine mırıldanarak. ''Ama...''

''Aması yok, Kayra,'' diyerek sözümü kestiği sırada oturduğum yerden kalkıyordum. Biraz da olsa iyi gelir düşüncesiyle bir bardak su almak istemiştim lakin beynimdeki dalgınlık sebebiyle almaya çalıştığım bardak raftan önce kafama sonrasında da tezgaha çarparak parçalara ayrılmıştı.

Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırıp Aren'e döndüm. O da ne olduğunu anlamamışçasına suratıma bakıyordu. Sadece bir iki saniye süren bu andan, ''Ben elektrikli süpürgeyi getireyim,'' diyerek kurtulmaya çalışırken içimdeki öfkeye mani olamıyordum. Her şeyi berbat ettiğim düşüncesiyle birkaç şey daha parçalamak istemiştim ama neyse ki Aren'in sesi beni durdurmuştu. ''Kal olduğun yerde,'' dedi bir yandan eliyle beni tutarken. ''Ben getiririm. Bir yerini kesersin şimdi.''

O içeriye gittiğinde ben de süpürgeyle alınamayacak kadar büyük olan parçaları elimde toplamaya başladım. Her şeyi onun yapmasını istemiyordum böylece hissettiğim mahcubiyet hissini artık içimde bir yerlere sıkıştıramayacak kadar çoğaltmış olacaktım.

Aniden Aren'in, ''Ne yapıyorsun sen?'' sesiyle kafamı ona doğru çevirirken birkaç parçayı tekrar düşürmüştüm. ''Süpürgeyle çekilmeyecek olanları toplayayım dedim,'' diye cevaplarken o düşen birkaç parçayı da eğilerek aldım.

''Elini keseceksin, Kayra. Bekle demedim mi ben sana?''

Beni küçük bir çocuk gibi azarlamasına karşın sinirle ona baktım. ''Gören de kağıttan yapıldım sanacak,'' dedikten sonra devam ettim. ''Topladım işte, bir şey olmadı,'' diyerek elimdeki camları dikkatlice çöpe dökerken zafer edasıyla Aren'e bakmıştım.

''Evet, kağıttan yapılmadığını söylüyorsun ama öyle davranıyorsun.''

Bir şeyler söylemek için şaşkınlıkla ağzımı aralarken Aren beni duymak istemediğini belli etmek istercesine süpürgeyi çalıştırmıştı. Etraftaki tek ses camların boruya çarpmasından ve süpürgenin motorundan çıkarken gözlerimi ondan ayıramayacak kadar şaşkına dönmüştüm. Böyle bir cümleyi ondan asla beklemiyordum o yüzden adeta bir tokat gibi çarptığını hissetmiştim.

Saniyeler sonra süpürgeyle işi bittiğinde peşinden onu takip ederek, ''Neden öyle söyledin?'' diye sordum. Süpürgeyi yerine yerleştirdikten sonra aniden bana doğru dönmesiyle aramızdaki tüm mesafe yok olmuştu. Ama bu sefer bunu umursamadan korkusuz olmaya gayret ederek gözlerinin içine bakıyordum.

Aniden kolumdaki yerlerini bulan elleri beni hapsederken sarılacağını veye duygusal herhangi bir temasta bulunacağını düşünmüştüm fakat yaptığı tek şey beni kenara itmek olmuştu. Hissettiğim şaşkınlık iki katına çıkarken ne yapacağımı bilemez bir halde arkasından adeta terk edilen bir çocuk gibi bakıyordum.

''Aren!'' diye bağırdım birkaç adımla ona yaklaşarak. Kolundan tutmuş, elimden geldiğince onu bana doğru çevirmeye çalışmıştım. Hiçbir faydası olmadığını hala bana arkası dönük durmasından yeterince anlıyordum ama pes etmek istemiyordum. ''Lütfen,'' diye mırıldandım hızla önüne geçerken. Madem o bana dönmüyordu, ben ona doğru giderdim.

''Neden böyle davranıyorsun?''

''En son beni önemseme demiştin hatırlarsan,'' derken yüzünde yer alan ifade üzgün veya beklenti içinde değildi. Tamamen keskin hatlarla ve belki de birazcık hayal kırıklığıyla bezenmişti. Ne diyeceğimi bilemeyerek, ''Ben...'' diye kekelerken en sonunda gözlerimi kapatarak onun görüntüsünden ayrılmayı denedim. ''Sadece beni anlamanı istiyorum,'' dediğimde fısıltımın duyamayacağı kadar düşük volümlü çıktığına inanmıştım lakin yüzüme değen parmak uçları duyduğunu gösterir nitelikteydi.

''Neyi anlayacağımı bilmiyorum, Kayra,'' diye mırıldandı. İfadesi tam olarak değişmese de biraz daha yumuşamıştı. Bense yanaklarıma değen parmak uçları yüzünden vücuduma vuran titreme dalgasına karşı koyamamıştım.

''Bunu bilirsen ölürüm,'' dedim gözlerimi gözlerine dikip. ''Bilmeni istemiyorum.''

İlk defa bu kadar cesaretli bir yaklaşım içinde olduğumdan kendime hayret ediyordum ama bunu düşünmek için doğru zamanın bu olmadığı bilinciyle şaşkınlığımı sonrasına saklamaya karar vermiştim.

Hala gözlerine büyük bir kararlılıkla bakarken birazdan köşeye yığılıp ağlayacağımdan korkuyordum. Neyse ki gözlerim dahi dolmamıştı. Bunun getirisiyle daha da güçlü bir şekilde Aren'e tutundum. O ise o sırada beni yerin dibine sokacak olan sorusunu adeta bir ok gibi tam kalbime saplamıştı.

''Bana karşı hiç bir şey hissetmiyor musun?'' diye sorduktan sonra devam etti. ''Hiçbir şey?''

Beynim neyle karşılaştığını bilemeyerek birden allak bullak olmuştu. Onunlayken bir şeyler hissediyordum ama ne olduğunu bilmiyordum. Bilmekten korkuyordum ve hatta beynimden silmek istiyordum. En başından beri istememiştim. Ben o günden sonra kendimi her türlü duyguya kapatmıştım. Sadece herkese beslediğim derin bir nefret vardı ama karşımda duran bu adam içimi çürüten tüm olumsuz duyguları emmişti. İnkar edemiyordum ama zarar göreceğim korkusuyla görmezden gelmeye çalışıyordum.

Gözlerimi ondan kaçırıp dudaklarımı belli belirsiz aralarken Aren'in yanağımda duran parmakları boynuma doğru kaymıştı. Titrek parmak uçlarıyla tenime dokunuşları tamamen masumdu. Sadece beni keşfetmek istercesine sakin hareketlerle ilerliyordu.

''Korkum hislerimden daha büyük,'' dediğimde Aren'in tenimde ilerleyen parmakları ani bir duruş yapmıştı. Beklentisinin olmadığını belirten ukala bir sesle benden uzaklaşırken nasıl bir döngünün içinde kaldığımı bilmiyordum. O benim kurtuluşumdu. Ama aynı zamanda sonum da olacakmış gibi hissetmekten kendimi alı koyamıyordum. Onunla alakalı tüm hislerim hoş bir edayla başlayıp en sonunda küflenmiş bir alana çıkıyordu. Engelleyemiyordum.

Yanımdan geçip giderken, ''Hazırlan,'' demesi üzerine ''Ne için?'' diye sormak istemiştim ama son sahnemizden sonra yediremiyordum. Hiçbir itiraz ya da onay cümlesi kurmadan odasından kıyafetlerimi alarak hızla banyoya geçtim ve orada sinirden birkaç damla yaş döktükten sonra giyeceğim şeyleri ayarlamaya başladım.

Hava tam sevdiğim gibi serindi. Soğuktan çok etkilenmeyeceğimi düşünerek üzerime kısa kollu bir tişört giymiştim. Altıma siyah pantolonumu giydikten sonra yağmurluğumu da alarak banyodan çıktığımda Aren'i tam karşımda görmek sıçramama neden olmuştu.

''Veda senin ne yaşadığını biliyor değil mi?''

Bu sorusuyla birlikte gözlerim deli gibi açılmıştı. Aniden önüme yosun tutmuş bir tepsiyle sunmuş olduğu bu sorusunun nereye çıkabileceğini biliyordum. Veda'ya sorduğu tek bir soruyla öğrenebilecekti. Bunu ima ediyordu.

''N-nereden çıkardın?'' diye sordum olabildiğince rahat gözükmeye çalışarak. Ama buraya kadardı işte. Bir anda değişen yüzümden, beden dilimden, kekeleyerek konuşmamdan... her şey belliydi.

''O gün,'' dedi Aren tam gözlerimin içine bakarak. ''Kafeden ağlayarak kaçmıştın. Sebebi buydu değil mi? Biliyor.''

''Annenin başka biriyle evli olduğunu, üvey kardeşlerin olduğunu ve bir abin olduğunu biliyorum. Ama bunlar çok önemli değil, bunlar basit şeyler. Asıl... asıl konuya gelmemi ister misin?''

Veda'nın söylediği şeyler aklıma bir bir gelirken derin bir nefes alma ihtiyacıyla dudaklarımı araladım. Göğüs kafesimde ani bir basınç meydana gelmişti ve birden başımın sol tarafında oluşan sancılı ağrının sebebi tamamen üzüntünden kaynaklıydı.

Aren'e, ''Bir şey bildiği yok,'' derken buna kanmadığını çok iyi biliyordum. O da bunu yüzündeki alaycı gülümsemeyle yeterince ifade ediyordu.

''Aklıma bir şeyler geliyor.'' Aren bunu söylerken son derece sakindi ama sonrasında sıraladığı cümleleri derin bir arzuyla serbest bırakmıştı. ''Kim ne yaptıysa cezasını ödetirim, Kayra. Biliyorsun değil mi?''

''Lütfen,'' derken tahminlerini gözümün önüne sokmasından korkuyordum. ''Ne geliyorsa aklına orada kalsın. Duymak istemiyorum.''

Banyodan dışarıya adımımı atmış gidecekken koluma yapışan elleri beni olduğum yere sabitlemişti. ''Özellikle öğrenmek için çaba sarf etmeyeceğim,'' dediğinde gözlerimi ondan suçla kaçırmıştım. ''Ama elime fırsat geçerse geri itmeyeceğim.''

''Veda'nın yanına mı götürüyorsun beni?'' diye sordum kolumu elinin arasından kurtarırken. ''Sana söylemesini sağlamak mı amacın?''

''Veda'nın yanına gitmiyoruz, Kayra,'' dediğinde şüpheyle ona bakmaktan başka bir şey yapamamıştım. ''Bakma öyle!'' dedi Aren'de bunun üzerine. ''Adnan abiden almam gereken bir şey var. Seni tuzağa falan düşürecek değilim.''

''Ben gelmeyeceğim,'' dedim yine inatçılığımın tuttuğunu hissederek. ''Sen git. Zaten Adnan abin benden haz etmiyor.''

''Kayra, Ege falan gelir bak seni onunla tek bırakamam. Ya annem gelirse ne yapacaksın? Utanırsın sen. Bilmiyor muyum sanki?''

Ege... Garip bir adamdı. Gece plan yapmak için tekrar geleceğini söylemişti ama Aren her an çat kapı gelebileceğine inanıyordu. Bana karşı olan bakışlarından da hoşlanmadığını söylemişti. Üstelik beni parkta rahatsız ettikten sonra bir daha asla onunla tek kalmak istemiyordum ama bir yandan da Aren'le gidersem ona boyun eğecekmişim gibi hissediyordum. Yani şu an işi inada bindirmiştim.

''Kayra, lütfen,'' dedi Aren sabrının yok olduğunu belirten bir sesle. ''Çığlık çığlığa kucağıma alır seni öyle çıkartırım. Günlerdir evdesin hem, bir dışarı çıkmış olursun.''

Yine ortaya mantıklı bir düşünce atmış olduğu gerçeğiyle yüzüne sıkıntıyla baktım. Gitsem bir şey olmazdı belki. Aren'in beni zor durumda bırakmayacağını biliyordum zaten.

''İyi, tamam,'' dedim sıkıntıyla birlikte derin bir nefes alarak. ''Geliyorum.''

Sonrasında bir şey söylemeden odadan çantamı almış, arkasından onu arabasına kadar takip etmiştim. Yol boyunca hiçbir şey konuşmayışımızın kesin sebebini söyleyemiyordum ama Aren'in içten içe bana sinirli olduğunu çok iyi biliyordum. Ben... bense küçük ama bende büyük etkileri olan sırrımın kaynağını bulmuş olmasında takılı kalmıştım. Öğrenmesine ramak kalmıştı, sanırım içten içe kabullenmeye çalışıyordum.

Veda'nın şu zamana kadar çıkıp anlatmamasına şaşmalıydı zaten. Neden bunu yapmamıştı? Aren'e bir şey söylemediğimi düşünmüş olabilirdi ama ben kendime bunu yedirememiştim. Göze alarak söylemiştim Veda'nın planlarını. Gerçi, duyduklarımı anlattığımda Aren'i bir daha görmeyeceğimi düşünüyordum. Hayatımdan kesin olarak çıkmasını istediğimi belirterek yanından ayrılmıştım ama yapamamıştım işte. Dönüp dolaşıp aradığım gücü yine onun varlığı altında bulmuştum.

''Sana çok mu soğuk davranıyorum?'' diye sordum Aren'e bakarak. Bu sorum üzerine bir anki şaşkınlıkla arabayı istop ettirmişti. Bir yandan keskin küfürler ederken bir yandan da arabayı tekrar çalıştırmaya başladı. En sonunda tekrar yola devam ettiğimizde beni cevaplamasını bekliyordum ama sesini dahi çıkarmayışıyla kendimi tekrar ettim. ''Aren,'' dedim ısrarla. ''Sana çok mu soğuk davranıyorum? Cevap ver.''

''Cevap verecek bir şey yok, Kayra. Kapat şu konuyu artık.''

''Böyle olmak istemiyorum ama.''

''Kayra!''

Bu keskin bir tonla söylemiş olduğu bir kelimeden çıkmış, boğazlarındaki damarları belirginleştirecek kadar sertçe bağırdığı bir nefret söylemine dönüşmüştü. Ani bağırmasıyla beraber elimde olmadan sıçrarken birden dolan gözlerimin akmaması için dua ediyordum.

''Bak...'' Sıkıntıyla nefesini dışarı verirken önündeki direksiyona sertçe elini yapıştırdı. ''O kadar çok bağırmak istemedim. Kayra, bana bak.''

Arabayı beklemediğim bir anda kenara çekmişti. Yolu kapatmıyorduk ama araba yine de çok da iyi bir pozisyonda değildi. ''Kayra, bana bak.'' Israrla söylediği bu cümle üzerine göz yaşlarımı yutarak ona baktım. Her ne kadar ağlamıyor olsam da gözlerimin kocaman açılmasını engelleyemiyor oluşum ya da yüzümde yer alan o korkunç şaşkınlık ifadesi duygularımı yeterince ele veriyordu.

''Amacım seni korkutmak değildi,'' dedi Aren bir elini yüzüme doğru uzatırken. Dokunacağını düşünmüştüm ama temas edebileceğimiz kadar bir yakınlık olmadan geri çekmişti. ''Sana yakın davranırsam duygularıma yenik düşeceğimden korkuyorum,'' diyerek açıkça bir itiraf yaptığında titreyen dudaklarımı sıkıca birbirine kenetledim. Derin nefeslere çok fazla ihtiyacım vardı şuan ama böyle bir şeyin sonucunda hıçkırarak ağlamaktan korkuyordum.

''Benim amacım da seni üzmek değil,'' dedim elimden geldiğince. Pürüzlü çıkan sesimi düzeltmek için uğraşmamış, sesimi olduğu gibi tüm iğrenç tonlamasıyla beraber serbest bırakmıştım. ''Ama ben de sana kendimi açarsam daha çok yaralanacağımdan korkuyorum.''

''Anlıyorum.''

''Hayır, anlamıyorsun,'' dedim itiraz ederek. ''Anlamıyorsun ama sorun değil.''

''Sen beni anlıyor musun peki?'' diye sordu söylediğim cümleleri olduğu gibi kabul edip.

Ona, ''Tam olarak anlıyorum dersem yalan söylemiş olurum,'' dedim. ''Ama anlamaya çalışıyorum. Bu yüzden sana kızgın değilim.''

Aren, ona kızgın olmadığıma dair dokundurmuş olduğum cümleden neyi kast ettiğimi anlamıştı. Onun bana kızgın oluşunun tek sebebi beni anlamaya çalışmamasından kaynaklanıyordu. Ve bence artık o da bunun farkındaydı.

Ellerini dağınık saçlarının arasından geçirirken bana dikiz aynasından hüzünlü bir bakış attı. Bir şey söylemesini istemiyordum ve o da bu isteğimi fark etmişcesine ağzını açmadan arabayı çalıştırmıştı.

Yaklaşık yirmi dakikanın sonunda dışarıdan çok normal, küçük bir şirket gibi görünen binanın önüne arabayı park etti. Buraya daha önce geldiğimizi hatırlıyordum ama sanki ilk defa görüyormuşum hissine kapılmıştım. Arabadan indikten sonra arkasından binaya girerken Aren bana, ''Sakın yanımdan ayrılma,'' dedi. Zaten planlarım arasında öyle bir şey yoktu.

Aren'e nazaran daha sakin adımlar attığım için ona yetişmekte zorlanmıştım. Neyse ki benim için asansörün kapısını tutmuş, o sırada gördüğü birkaç kişiyi başıyla selamlamıştı. ''Buradaki herkesi tanıyor musun?'' diye sordum Aren en üst katın numarasına basarken. Kafasını olumsuzca sallayarak, ''Hayır,'' demişti. ''Onların hepsi beni tanıyor.''

Kendinden son derece emin olmasını artık daha iyi anlayabiliyordum. İlk başlarda gözümde sadece liseye giden bir çocukken sonrasında aslında öyle olmadığını kanıtlamıştı. İçinde olduğu şey tam olarak neydi bilmiyorum ama bir ekip olduklarını kavrayabilmiştim ve Aren'in davranışlarından da bu ekipte özel bir yere sahip olduğunu anlayabiliyordum.

Son kata geldiğimizde önce Aren'in çıkmasını beklemiş ardından ben çıkmıştım. Etrafa sakince göz gezdirirken buraya daha önce hiç gelmemiş olduğumu düşünüyordum. Önceki ziyaretimiz başka bir katta gerçekleşmişti.

Burası gri renklerin hakim olduğu bir yerdi. Demir kapıyla güvenlik seviyesinin üstlerde tutulduğu belli olan toplam dört tane oda vardı. Bir tanesinin girişi iki kapılıydı. Anladığım kadarıyla daha önemli birine aitti.

''Adnan abi içeride mi?''

Aren, konuşmaya başladığında başka birisinin daha burada olduğunu yeni fark etmiştim. Kafamı sekreter masasında oturan kıza çevirdiğimde şaşırdığımı söyleyebilirdim çünkü burası dışarıdan bir şirket gibi gözükse de içeride hiç öyle bir hava yoktu ve bu kızın burada oturması tamamen amaçsız gelmişti.

''Hayır, değil,'' dedi kız benimle göz göze geldiğinde. Sonrasında, ''Bu... kim?'' diyerek Aren'e döndü.

''O benimle. Bir sıkıntı yok.''

Aren, bunu söylediği anda arkasından bir itiraz gelmemesi adına hemen elini elime geçirmişti. Bu hareketiyle şaşırmış olduğumu itiraf etmeliydim ama hemen bu şaşkınlık durumundan sıyrılabilmiştim. Her ne kadar bana kızgın da olsa tehlikeli bir durumda kalmama izin vermiyordu. Belki de bu yüzdendi benim de içten içe ona karşı olan hislerimle olan kavgamı sonlandırmaya çalışmam.

''Toplantı odasında kim var?''

Aren, kızın bir şey söylemesine izin vermeden tekrar söze girince bu sefer kafamı ona çevirdim. Karşımızda duran kız, bu soru üzerine açıkça gerilirken bir elini ensesinin arkasına atarak, ''Kimse yok,'' demişti.

''Kapının kilidi açık benimle dalga mı geçiyorsun, Hande?''

Aren aniden elimi bırakıp kapıya doğru yöneldiğinde hızla peşinden koşmaya başladım. Arkasından bağırmayı, biraz cesaretli olmayı dilemiştim ama neyse ki parmaklarımla polarını yakalamış olmam bir sonraki adımını engellemişti. Arkamızdan adı Hande olan kız, ''Aren girme oraya,'' diye bağırdığında o sırada Aren parmaklarımı sert bir hareketle yakalamış ve kendisinden ayırmıştı. ''Saçma salak ataklar yapma, Kayra,'' diyerek beni uyardığında ise korkuyla yutkunmuştum.

Birazdan kaos oluşacaktı ve nasıl önleyeceğimi bilmiyordum. İçeride birileri olduğu belliydi ve Aren kendisinden gizli iş yapıldığını öğrenince haklı olarak sinirlenecekti. Yine de neyle karşılaşacağını umursamadan kapının hacimli olan kolunu tutup iterek kapıyı büyük bir gürültüyle açtı. Ben tam olarak Aren'in yanında duruyordum ve Hande'de arkamızdan pişmanlıkla bize bakıyordu.

''Durduramadım Kenan abi, kusura bakma,'' dedi Hande korkuyla. Kenan abi ise, ''Önemli değil, Hande,'' demişti. ''Sen eve gidebilirsin.'' Hande'yi gönderdikten sonra Kenan abi birden Aren'i boğazından yakalayarak toplantı salonunun içine soktu duvara yasladı. Bununla birlikte içeride olduğunu yeni fark ettiğim Veda ve benden tiz bir çığlık kopmuştu.

Ben ne yapacağımı bilemez bir şekilde öylece dururken Veda anında olaya müdahale etmek isteğiyle babası ve Aren'in ortasına geçerek Aren'i babasından kurtarmak için çabalıyordu. ''Baba, yapma!'' diye bağırdı var gücüyle. ''Lütfen, baba! Ne olur!''

''Sen karışma, Veda!''

Kenan'ın Veda'ya cevap vermek için bozulan konsantrasyonu sayesinde Aren bir eliyle boğazındaki ele yapışmış, diğer eliyle de Kenan'ın dengesini bozacak kadar sert bir yumruk yapıştırmıştı. ''Benim arkamdan iş mi çeviriyorsunuz lan?!'' diye bağırdı sonrasında. ''Beni yok etmek mi amacınız? Ya sen Veda? Kim o Emre denen şerefsiz?''

Gözleri dört dönmüş bir şekilde Veda'nın üstüne yürümeye başladığında hızla Aren'in koluna yapıştım. Kelimelerle ona erişemiyordum ama en azından Veda'ya zarar vermesini engelleyebilecek kadar üzerinde hakimiyet sergileyebileceğime inanıyordum.

''Söyledin değil mi?'' diye sordu Veda bunun üzerine bana dönerek. ''Sana yapmamanı söylemiştim.''

Aren, o sırada ''Ne yapsaydı kız?'' diye bağırırken arkasından boğazına yapışan eller yüzünden birden geriye doğru sendeledi. Onun aleyhine olacağını düşündüğüm bu atak, Aren'in geriye doğru düşmesiyle beraber Kenan'ı arkasındaki duvara sertçe yapıştırmasıyla içimi rahatlattı. Kenan, daralan nefesine ve kıpkırmızı olan yüzüne rağmen ''Kızımı rahat bırak lan, şerefsiz,'' derken şaşkınca onlara bakıyordum. Ne yapacağımı bilememek mi, yoksa yapsam bile çok bir etkisi olmayacağını bilmek mi daha çok korkutuyordu beni emin değildim. Şu an sadece deli gibi korkuyordum. ''Onun bir suçu yok. Ben istiyorum senin yok olmanı. Ben!''

''Baba, lütfen.'' Veda tekrar araya girerek babasının koluna tutundu. ''Lütfen, benim için. Benim için, ne olur.''

O, babasını alıp bizden uzaklaştırmaya çalışırken, ben de Aren'in kolundan tutarak onu kendime doğru çekmeye çalışıyordum. Kafasının arkasından ince bir kan akıyordu. Sanırım duvara vurmasıyla beraber oluşmuştu. Titreyen ellerimle ensesindeki kana dokunurken diğerlerinin duyamayacağı bir sesle, ''Aren, lütfen,'' diye fısıldadım. ''Eve gidelim.''

Ama Aren beni duymazlıktan gelerek tekrar Kenan'a yönelmişti. ''Beni bitirmenize izin vermeyeceğim!'' diye haykırırken sinirden ziyade hissettiği hayal kırıklığını görmek gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Onlar, onun ailesiydi ve şimdi gözlerinin önünde ailesinin onu terk etmesine şahitlik ediyordu. Buna rağmen bu durumdan en güçlü şekilde ayrılmaya çalışıyor olmasıysa içimi titretmekten başka bir şey yapmıyordu.

Ona inanıyordum ve her şeyden önce ona güveniyordum.

''Seni istesem şimdi bitiririm lan!'' Kenan tehditlerini savururken Aren'in bunu umursamayıp yoluna bakmasını istemiştim ama beklediğim gibi öyle yapmamıştı. ''Bitirsene!'' diyerek onu kışkırtırken ben sadece tutunmuş olduğum kollarından onu geri çekmeye çalışıyordum.

Kenan, elini beline attığında Aren'de ona karşılık vermek için aynı atakta bulundu ama birden durmasıyla bir şeylerin yolunda olmadığını kavramıştım. ''Siktir,'' derken bana bakmıştı. ''Silahımı almamışım.''

Bununla birlikte ikimizde endişeyle birbirimize bakarken Aren, ''Kayra, koş,'' diye mırıldandı. Ani duygu yoğunluğu yüzünden ağlamaya başlarken inatla kafamı iki yana salladım. ''Koş, ben arkandan geleceğim. Lütfen.''

Bu sefer bana itiraz hakkı tanımadan kafamın üstünden geçen kurşun yüzünden boğazlarımı parçalayarak bir çığlık attığımda Aren beni kapının dışına itti. ''Koş, Kayra! Ben geliyorum arkandan.''

Başka bir uyarıya da ihtiyaç duymamıştım. En üst kattan en alt kata doğru nasıl olduğunu umursamadan deli gibi koşarken arada bir Aren'i görmek için arkama bakıyordum ama iz yoktu. Sadece yukarıdan gelen silah sesleri ve Aren'in sesli bir şekilde ettiği küfürler vardı ama yine de bana neden yetişemediğini anlamamıştım.

Korkuyla arkama bakarken birden birine çarpmış olmamın getirisiyle yüz üstü koridorda uzanmış bir vaziyette buldum kendimi. Çenem yere çarpmıştı ve bunun yüzünden birbirlerine çarpan dişlerimin arasından sızan kan yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. En sonunda Aren'i merdivenlerin başından hızla inerken gördüğümde acımı yok sayıp kuvvetli bir şekilde kendimi yerden sıyırdım ve Aren'in peşinden kendimi dışarıya attım.

Seri hareketlerle arabaya bindiğimizde Aren'in arabayı çalıştırmasını bekliyordum ama birden dudaklarından çıkan inleme sesinden dolayı endişeyle ona döndüm. ''Ne oldu?'' diye sordum ağzımın içindeki kanları midem bulandığı halde yutarken. Birazdan arabadan kafamı dışarıya çıkıp kusmamak için kendimi zor tutuyordum.

''Kolum,'' dedi Aren, yüzünü buruştururken. ''Galiba vuruldum.''

''Ne?''

Korku dolu bir ifadeyle, ''Hangi kolun?'' diye sordum. O sırada dışarıda birkaç el daha ateş edildiğini duymamız üzerine Aren tek koluyla arabayı çalıştırmayı başlamıştı. ''Ege'yi ara,'' dedi bana cebindeki telefonu inleyerek uzatırken. ''Ara, sonra kulağıma tut.''

Bir yandan numarayı bulmaya çalışırken bir yandan da, ''Aren,'' diye söylendim. ''İyi olacak mısın? Tek kolla araba kullanabiliyor musun?''

Sol kolundan yaralanmıştı ve şu an onun sağında oturduğum için koluna bakamıyordum. Sadece kolu deli gibi kan olmuştu ve dizinin üstüne tuttuğu eline doğru akıyordu, bunu görebiliyordum.

En sonunda Ege'nin numarasını bulduğumda vakit kaybetmeden çaldırmaya başladım. Saniyeler içinde açmıştı. Telefonu Aren'in kulağına yapıştırıp derin nefesler eşliğinde onları dinlemeye başladım.

''Ege,'' dedi Aren ani bir şekilde sola dönerek. ''Tanıdığın bir doktor var mı?'' Ege, Aren'in kendisine ismiyle hitap etmesine takılmış olacak ki Aren, ''Başlatma lan dayına!'' diye bağırmıştı. ''Vuruldum burada, söylediğin şeye bak.'' Sinirle sağlam olan kolunu direksiyona geçirirken bana bir saniyeliğine bakmış ve konuşmaya devam etmişti. ''Vardır senin tanıdığın birisi. Eve getir acilen, doktora gidemem. Bekliyorum.''

Konuşmanın bittiğini anladığımda telefonu kulağından ayırdım ve kendi cebime attım. İkimizin de yapabildiği tek şey derin nefesler eşliğinde arada bir birbirimize bakmaktı. Az önceki olaydan sonra artık durum tescillenmişti ve Aren'in nasıl bir taktik uygulayacağını bilmiyordum. Silah eğitimi almam için dahi zaman kalmamıştı. Bir taraftan birinin bitmesi gerekiyordu ve şu an Aren'de bunu sağlayacak kol dahi yoktu!

Evin önüne geldiğimizde ondan önce arabadan inip hemen yanına doğru koştum. ''İyi misin?'' diye sorduğumda sadece kafasını sallamakla yetinmişti. Biz içeriye girdiğimizde annesi de, Ege de çoktan gelmişti.

''Oğlum, iyi misin?'' diyerek Aren'in yanına koştu annesi telaşla.

''İyiyim anne. Sen Kayra'yla ilgilenir misin? Biz odamda olacağız.''

Bana hiçbir şey söyleme hakkı tanımadan yanımdan uzaklaşırken bir ona, bir de üzüntüyle onun arkasından bakan annesine bakıyordum. Aren, yanında Ege ve doktor olduğunu tahmin ettiğim bir adamla odasına girerken bakışlarımızı karşılıksız bırakmayarak kapıyı kapatmadan önce son bir kez gözlerini bizde tutmuştu.

''Ah, kıyamam size,'' dedi annesi Aren kapattıktan sonra. ''Sana da mı el kaldırdı o şerefsizler?'' Bunun üzerine hayır, anlamında kafamı salladım. ''Bir yere mi vurdun kafanı? Düştün mü yoksa?'' diye sorduğunda ise olumlu bir baş hareketi yapmıştım. Annesi o sırada beni alıp banyoya götürmüştü. Ecza dolabından birkaç malzeme çıkarırken Aren hakkında konuşuyordu.

''Onların eline ben emanet ettim ya Aren'i... Şu yaşadığı şeyler hep benim yüzümdenmiş gibi hissediyorum. Aren benim ona değer vermediğimi sanıyor ama bilmediği şeyler var... açıklayamıyorum işte.'' O sırada çıkarttığı tentürdiyotu pamuğa sürmüş, oradan da çenemde oluşmuş olan yarayı silmeye başlamıştı. Bense acıdan dolayı arada bir sıçramakla meşguldüm. Bir yandan da düşüncelerimi Aren'in ne halde olduğuna odaklamadan edemiyordum. ''Benim bir tek varlığım o, Kayra. Biliyor musun?''

Ne tesadüftü ki şu an benim de sahip olduğum tek kişi Aren'di. Annesini o ret ediyordu, ben de kendimi ona teslim etmekten korkuyordum.

Bencilliğim üzerine kendime karşı sinirlenmiştim. O, bana yardım etmek zorunda olmadığı halde ediyordu. Tehlikeli bir durumda ilk beni düşünüyordu ve ben hala güvenden ve korkularımdan bahsediyordum. Aren'in açısından baktığımda katlanılamaz bir şey olduğunu tahmin edebiliyordum.

''Ah, ah...'' Annesi sıkıntıyla derin bir iç çekmişti. ''Gel sana bir su vereyim,'' derken uzattığı elini onu anladığımı belli etmek istercesine sıkıca tuttum ve oturmuş olduğum yerden kalkarak mutfağa ilerledim.

Bana su verdikten sonra birkaç dakika içinde mutfaktaki dağınıklığı toplamış ve karşıma oturmuştu annesi. Sessizce ağlamaya başladığını fark ettiğimde ise içimin parçalanmasına engel olamazken masanın üzerinde duran elini destek olmak istercesine sıktım ve benim de dolmuş olan gözlerimin arasından olabildiğince samimi bir şekilde gülümsedim.

''Aren'e iyi geliyorsun, Kayra,'' dedi annesi bunun üzerine. ''Onu bırakma olur mu?''

Ne yapacağımı bilemeyerek yanağıma doğru süzülen hüzün damlalarını elimin tersiyle sildim. Bakışlarımı utançla kendisinden kaçırmıştım. Aren'le aramızdaki şey hakkında ben kendimle bile doğru düzgün konuşamazken başka insanlarla bunun analizini yapabileceğimi düşünmüyordum.

Neyse ki içeriye giren Ege ve adını bilmediğim doktor bizi garip bir şekilde etrafımızı saracak olan sessizlikten kurtarmıştı.

''Kurşun omzunu sıyırıp geçmiş,'' dedi doktor içeriye girer girmez. ''Derin bir yarası yok. 2 hafta içinde dikişleri çıkarmak için tekrar geleceğim. O sırada yarasını temiz tutmaya dikkat etsin ve ağrısı olursa içmesi için de bir ağrı kesici bıraktım, onu içmeyi ihmal etmesin.''

''Çok teşekkürler doktor bey,'' dedi annesi yerinden kalkıp onlara doğru ilerlerken. ''Çok sağ olun.''

Annesi doktoru geçirmeye giderken Ege'de benim yanıma doğru ilerlemeye başlamıştı. Hissetmiş olduğum gerginlik birden en üst seviyeye atlarken başımı önüme eğip onunla iletişimimi sıfırlamayı düşünmüştüm.

''Aren seni bekliyor,'' dediğinde aniden kafamı ona çevirmem planlarımı yok etse de konu Aren olunca hep böyle bir tepki vereceğimi biliyordum. ''Seni görmek istiyormuş, öyle dedi.''

Başka bir şey söylemesine izin vermeden yerimden kalkıp Aren'in yanına ilerlerken hissettiğim tüm gerginliğin yok olduğunu hissettim. Yaklaşık birkaç saat öncesinde yaşamış olduğumuz o an beni o kadar kötü etkilemişti ki, durup durup gözlerimin dolmasını engelleyemiyor haldeydim. Neyse ki Aren'i görebileceğim düşüncesiyle tekrar huzurlu hissedebilmiştim.

İçeriye girdiğimde üzerinde tişört olmayışı beni utandırmıştı ama yüzüme basan sıcağı o fark etmeden duygularımı kontrol altına almayı başardım. ''Kolun nasıl?'' diye sordum yanına doğru ilerlerken. Beni yakalayabileceği bir mesafeye geldiğimde sağlam olan koluyla belime yapışmış, yanına oturmamı sağlamıştı.

''Koluna çarparım, Aren! Yapma şöyle şeyler,'' dedim bir anlık şaşkınlıkla. Yanından kalkıp gitmeyi planlıyordum lakin buna izin vermemişti.

''Kolum iyi,'' dedi gözlerimin tam içine bakarken. ''Ben sadece senden bir şey isteyecektim.''

''Su falan mı istiyorsun? Dur getireyim hemen.''

Yerimden kalkmamı tekrar engellerken ona şaşkın gözlerimle döndüm. ''Bir şey mi oldu?'' diye sordum. ''Bir garip bakıyorsun.''

Gözlerinin içi parlıyordu ve iki gündür bana karşı sert olan yüzü adeta bir meleğin yüzü kadar yumuşak bir ifadeyle kaplıydı. ''Sana yine bir teklif sunsam?'' diye sordu benim sorumu es geçip.

''Neymiş o?'' dedim ben de merakla. ''Beni korkutma bak. Garip bakıyorsun.''

''Kayra...'' dedi nefessiz bir şekilde gülümserken. ''Beni büyük ihtimalle bitirecekler.''

''Aren!'' Onun aksine sinirle bağırdım ve ani hareketim sonucuyla yaralı koluna dokunarak acıyla inlemesine sebep oldum. ''Aren?'' diye sordum birden canının acımış olduğu fikrine dayanamayarak. ''Çok mu acıdı? İyi misin?''

''İyiyim, iyiyim de...''

Bir süre toparlanmasını beklerken boşluğundan faydalanarak yanından kalkmış, yere oturmuştum. Bu şekilde de beni görebiliyordu o yüzden itiraz etse de kale almayacağımı çoktan içten içe kararlaştırmıştım.

''Neyse,'' dedi Aren hissettiği acı geçince. ''Konuma döneyim ben.'' Heyecanla iç çekerken hala ne söyleyeceğini merak eder bir vaziyette suratına bakmaya devam ediyordum. Ölümden bahsedecekti, az çok anlamıştım ama bir yandan o saçma sözlerini duymak istemesem de bir yandan da onu bu şekilde bırakıp gidemeyeceğim çok açıktı.

''Ben elimden geldiğince savaşacağım biliyorsun ama büyük ihtimalle onlar bir bütün olduğunda etrafımı saracaklar.'' İtiraz etmek için dudaklarımı aralamıştım ama Aren parmaklarıyla onlara dokunarak beni susturmuştu. ''Bak, söylüyorum. Savaşacağım ama yenilme ihtimalim daha yüksek. Senin ruhunu kazanmak için yeterli zamanım olmayabilir.''

''Aren, böyle söyleme. Sadece kolundan vuruldun, bir şey olmadı.''

''Dinle, Kayra, dinle.'' Çoktan dudaklarımda duran parmaklarını daha çok bastırırken gözlerimin içine bakmasıyla adeta şeffaf bir hal almıştım. Sonrasında eli çeneme ilişmiş, oradan boynuma geçiş yaparak güçlü bir halde bana tutunmuştu.

''Ben uykuya dalana kadar benimle uyu, lütfen.''

Beyin fonksiyonum bu cümlesiyle çalışmayı durdururken gözlerine bakan gözlerimden tüm anlamın silindiğine yemin edebilirdim. Her şey sıfırlanmıştı. Şu an doğduğum ana geri dönmüştüm. Sıfırdım ve niteliksizdim.

''Kayra, lütfen.'' Aren adeta yalvarırken ne yapacağımı bilemeyerek yüzüne bakıyordum. Onu geri çevirirsem kendimi asla affetmeyecektim, çünkü az çok nasıl hissettiğini anlamaya başlamıştım. Ama ya korkularım? Yenebilir miydim?

''Lütfen.''

''Peki ya, kolun?'' diye sordum gözlerim hala aynı noktada sabitlenmiş kalırken. Beynim buz tutmaya başlamıştı ve ben her ne kadar o buzları yok etmek için uğraşsam da çok faydası olmuyordu. Yine de birkaç kelime edecek kadar kendimdeydim. Sadece Aren'in yüzüne dahi bakamayacak kadar yok olmuş hissediyordum.

''Beni incitmezsin. Buraya gel. Başka bir şey istemiyorum.''

''Aren, ben...'' Oturduğum yerden kalkarken aklımda kaçıp içeriye koşmak vardı ama Aren benden hızlı davranarak beni yanına çekmişti. Elimde olmadan yanına düşerken donuk gözlerimi ona çevirmiştim. Tekrar, ''Lütfen,'' dediğinde gözlerimi kapatmış ve kendime gelebilmek için beynimi zorlamıştım. ''Seni incitirsem...'' diye mırıldandım. Aslında bu bir bahaneydi ama Aren'in bunu kabul etmeyeceğini çok iyi biliyordum.

Hızla yerinden kalkıp benim karşıma geçtiğinde ne yapmaya çalıştığını kavrayamayarak ona baktım.

''Sadece bir geceliğine...'' diye fısıldadığında aklıma annesinin sözleri gelmişti.

''Aren'e iyi geliyorsun, Kayra. Onu bırakma olur mu?''

Şimdi gidersem bir daha hiçbir şeyin aynı olmayacağı bilinciyle gözlerimi Aren'in gözlerine dikerken söylebildiğim tek şey, ''Benim korkularımı gerçeğe dönüştürme, Aren,'' olmuştu. Bunu ona borçlu olduğumu düşünürken yatağın en ucuna kıvrılıp, onun yanıma gelmesini beklediğimde burnuma dolan kokunun onun kokusu olduğunu biliyordum. Biraz kan kokusuyla birlikte ter ve ten kokusu birbirine karışmıştı ama huzurluydu.

Hatta belki de tanımlamış olduğum en huzurlu kokuydu.

Yanıma uzanırken gözlerimi ondan olabildiğince kaçırmaya çalışmıştım ama o çenemin iki yanından tutarak ona bakmamı sağlamıştı. Alnıma ufak bir öpücük kondurup dikkatlice yorganın altına girerken gülümsüyordu. Aren Çağılcı ilk defa gülümsüyordu ve bir şekilde bunun sebebi bendim.

Hissettiğim tüm o korkular... o gülücükle yok olmuştu işte. Geriye sadece o ve ben kalmıştık. Çıplak teninde canlanmış olan parmak uçlarım ve bir yılın ardından tamamen huzurla kaplanmış olan uykum...

Bu gif #KAREN değil de, nedir?

***

Bir sonraki bölüm Haziran ayının 19'unda gelecektir. Önümüzdeki iki hafta boyunca sınav haftamda olacağım, o yüzden bölüm yazamayacağım. Bir sonraki bölüm ise çok kritik ve birçoğunuzun beklediği sahneler içerdiği için 7 gün gibi kısıtlı bir sürede yazmak istemiyorum. Anlayış göstereceğinizi umuyorum ve teşekkür ediyorum.

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

20.1K 879 24
[Şiddet,kendine zarar verme gibi ögeler içermektedir!] Çocuktum ve yaşadığımız şeylerin kaderimiz olduğunu düşündüm. Büyüdüm ve anladım,bizim kader d...
47.7K 2.2K 4
"Sor hadi, terörist misin de." Cam parçaları dağıldı, paramparça olan yürekler, hiçbir zaman anlayamayacakları acılara şahit oldu. "Sor bana, dağda a...
855K 38K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
12.9K 171 83
Okuyup beğendiğim hikayeleri sizle de paylaşıyorum. Ve de kaldırılan ya da kitaplaşan hikayeleri kaybetmek istemiyorum. Keyifli okumalar... ✨