BATAKLIK

By gizemoslu

516K 23.1K 2.6K

Kişinin kalbinde duyguya dair hiçbir şey kalmamışsa bedenin varlığı anlamsızdı. Önce kalbe dokunmadan direk t... More

BATAKLIK - Kiralık Katil Serisi
1. Bölüm ''Sessizliğe İlk Adım''
2. Bölüm ''Siyah''
3. Bölüm ''Yalnız''
4. Bölüm ''İlk''
5. Bölüm ''Silah''
6. Bölüm ''Gözyaşı ''
7. Bölüm ''Korku''
8. Bölüm ''Tek''
9. Bölüm ''Ölüm''
10. Bölüm ''Vur''
11. Bölüm ''İpucu''
12. Bölüm ''Zirve''
13. Bölüm ''Emir''
14. Bölüm ''Gerçekler''
Çok çok önemli duyuru.
15. Bölüm ''Araf''
Duyuru
16. Bölüm ''Veda Busesi''
17. Bölüm ''Boşluk''
18. Bölüm - ALINTI
18. Bölüm ''Teklif''
19. Bölüm ''Karar''
20. Bölüm ''Güven''
Minnoş Bir İmza Günü Duyurusu
YENİ İSİM - BATAKLIK
22. Bölüm ''Huzur''
23. Bölüm ''Ten''
24. Bölüm ''Tutsak''
25. Bölüm ''Yangın''
26. Bölüm ''Kan''
27. Bölüm ''Kuşatma''
28. Bölüm ''Katran''
29. Bölüm ''Bataklık''

21. Bölüm ''Savaş''

10.8K 597 77
By gizemoslu

Merhaba bebişlerim. :*:*:*

Nasılsınız?

Ben çok iyi olmadığımı söyleyerek başlamak istiyorum. Bu hafta pek sağlıklı bir hafta olmadı benim için. Baya sürekli baş ağrısı çektim. Neden bilmiyorum? Ağrı kesici de asla içmeyen bir insan olarak içmedim kdmfdrsgkfd çektim öyle o ağrıyı yani. Halsiz, sürekli uyku halinde saçma bir hafta oldu benim için.

Yani bu kısacası, ''BÖLÜMÜ NE ZORLUKLARLA YAZDIM. ÖNCEKİ BÖLÜMLERE GÖRE DAHA ÇOK OY VE YORUM İSTİYORUM!!!'' çağrısıydı. :D Şaka bir yana bu halim bölüme bayağı yansıdı sanırım, pek tatmin olmazsanız anlarım ama uzun bir bölüm merak etmeyin.

Neyse, ben sizlere iyi okumalar dileyerek aradan çekiliyorum. Bir de bölüm sonunda bir açıklama var bitirdikten sonra bakarsanız çok mutlu olurum. :D

Yorum ve oylarınız baya büyük bir itinayla beklenir. İkisini de arttırmaya gayret ederseniz çok sevineceğim. :')

Tekrar iyi okumalar diliyorum ve artık susuyorum. dklgfmdsg

Bölüm şarkısı; The Weeknd - In The Night

21. Bölüm ''Savaş''

Sükunetin ağır bastığı bir geceydi bu. Karanlık her zamanki gibi onun tepesindeydi ama yanında getirdiği yoldaşı daha bir kasvet serpiyordu çoktan çürümüş yüreğine. Sağanak bir şekilde yağan yağmur dahi yeşermesine izin vermiyordu yüreğinin. Hatta, adamın yüreğine değen damlalar anında çürüyor, hissiz ruhunu biraz daha çamura buluyordu.

Düşünüyordu. Her ne kadar düşünceleri bir yarar sağlamasa da bu eylemden vazgeçemiyordu. Geçirdiği yalnız birkaç hafta onu cümlelerle boğmuştu. O ise, en sonunda boğazına sarılmış olan her cümleden sıyrılıp bıraktıkları kalıcı izlere tamah etmeyi öğrenmişti.

Aklının karışması onun için eksi bir durumdu. Nihayetinde elinde tuttuğu her şeyi yönetemezse krallığı son bulabilirdi fakat o zaten yok olacak hükümdarlığının uçurumun ucunda olduğunu bilmiyordu. Her şeyden habersiz, sadece intikam planları yaparken farkında olduğu bir şey vardı; intikam almasını gerektiren hiçbir durum yoktu. O sadece emirleri dinliyordu ve alması gereken bir intikam olduğuna inanıyordu.

Beyninin yıkanmış olduğunu hissetti birden. Onu izleyen biri var mı diye şüpheyle etrafına göz gezdirdi. Sonrasında beyninin yıkanmış olsa da bir önemi olmayacağını düşündü. Artık her şey için çok geçti, değil mi?

Çocuk, karşısında durduğunda silahı çekecek ve kimseye bir şey hissettirmeden onu yok edecekti. Geriye sadece onu merak edecek olan annesi kalacaktı. O da kolaydı.

''Aren, görev üzerindeyken vurulmuş,'' diyecekti. ''Elimizden gelen bir şey yoktu.''

Buluşmak için sözleştikleri boş deponun önüne geldiğini fark edince durdu. Bir sigara yakmazsa bunu yapamayacağını hissetmişti. Cebinden önce sigarasını, sonra çakmağını çıkartıp yakarak açık kapıdan içeriye daldı. Gözlerini anında kısarak onun nerede olduğunu algılamaya çalıştı.

''Buradayım, Adnan abi.''

Sesi duyduğunda içinden kopan feryadı anlamamıştı. Bu kadar mı değerliydi Aren onun için? Hiçte bile! O sadece bir projeydi ve şimdi o projenin sonlandırılma zamanı gelmişti.

Kendisine doğru gelen ayak seslerini duyunca sigarasından bir duman çekti ve elini direkt silahına attı. Biraz daha yaklaştığında çıkarıp alnına dayayacaktı silahı ama Aren o kadar yaklaşmamıştı.

''Ne zamandır seni arıyorum,'' dediğini duydu Aren'in. İçinden, ''Konuşma!'' diye geçirdi. Ama Aren, ''Eyüp Doğan'ın verdiği işte bir aksilik çıktı abi,'' diye devam etti. ''Müdür her şeyi öğrenmiş. İşin cinayet olduğunu, kimin yaptığını biliyor. Her an medyaya yansıyabilir. İşini bitirmem için senden onay almam lazım, biliyorsun. Belge olarak.''

Adamın boğazı kilitlenmişti. Titreyen parmakları yavaşça silahtan uzaklaşırken ağlamak istediği için kendisini öldürmeyi düşünüyordu. Başından beri Aren'in gideceği belliydi. Onu aileden sayarak iyi ettiğini düşünmüştü ama şimdi suratına, tam olarak kapatamadığı o kapı binlerce kez çarpıyordu.

''Adamın yerini biliyor musun?'' diye sordu Aren'e sesini yerinde tutmayı başarıp. İlk cinayetinden beri titremekle alakalı her hareketini kontrol etmeyi öğrenmişti. Artık duygusuz olmakta eskisi kadar acı gelmiyordu. Sadece ailesi için duyguları vardı ve istemeden Aren'i de ailesi yapmıştı.

''Araştırdım biraz. Nerede oturduğunu biliyorum. Evli değil, tek yaşıyor. Bir oğlu var, o çoktan evlenmiş. Yani arkasından üzülecek çok insan yok.''

''Olsa da fark etmez,'' diyerek sözünü kesti Aren'in. ''İşin bunları düşünmeden tetiği çekmek.'' Komikti, çünkü az önce Aren'i feda ettiğinde yas tutacak kişileri düşünmüştü. Veda'da üzülecekti büyük ihtimalle. Ama alışırdı. Aren'in yerini dolduracaklardı. Şu zamana kadar en iyisi o olmuştu ama tüm zamanların en iyisi o olacak değildi. Yeri dolmak zorundaydı.

''Biliyorum, abi.'' Aren'de ki ses değişimini görmezden geldi. Bu işi bitirmesine izin vermesi tamamen gereksiz bir olaydı. O kadar basit bir işlem kalmıştı ki geriye, şu an, Aren'i bitirdikten sonra kendisi bile halledebilirdi.

Kafasını biraz daha toparlaması gerektiğine inanarak ona, ''Şimdi git,'' dedi. Silahtan çekmiş olduğu elini tekrar oraya götürmek için kendini zorluyordu ama beyni verdiği komutların hepsini yok sayıyordu.

''Git, Aren,'' diye tekrarladı bir düşmanla konuşuyormuş gibi. ''O işi hallet, sonra gel benden onay belgesini al. Yarına hazır olmuş olur.''

Bir şeyler daha söylemek istediğini fark etti, Adnan. Veda konuşması tarzı cümlelerdi ama bunlar. Bu yüzden sustu. Aren'in, yüzüne karışıklıkla baktığını fark ettiğinde ilk çıkması gereken kişinin kendisi olduğunu anlayarak arkasını döndü.

Adnan Yıldırım neredeyse elli yaşındaydı. Kırklı yaşlarının sonlarını yaşıyordu ama hiçbir an ona bu kadar zor gelmemişti. Yıllar önce imzalamış olduğu o kağıdın onu bu kadar büyük bir kederin içine sürükleyeceğini nereden bilebilirdi?

Şimdi birebir yaşıyordu. Kendi yarattığı eserini kendisi yok edecekti.

Başka bir yolu yoktu.

-

KAYRA ERÇETİN

Boğulmanın eşiğindeyken, birden su yüzüne geri çıktığınızda aldığınız o can yakıcı nefesi andıran bir hamleyle gözlerimi açmıştım. İçimde yer etmiş olan bu acının sebebini bilmek istemiyordum ama sürekli bir şekilde sahneler gözlerimin önünden geçiyordu. Kötü bir rüya görmüştüm. Eskiye dair anılarımı uzun zaman sonra tüm çıplaklığıyla önüme seren görüntüler bir türlü beynimi deşmeyi kesmiyordu.

Dudaklarım rüyanın etkisiyle kurumuştu. Yutkunmak belki bir nebze susuzluğumu iyileştirir sanmıştım ama ağzıma yayılan acı tat aksini gösteriyordu. Acilen suya ihtiyacım vardı ama yerimden kıpırdamak dahi istemiyordum. Algılarım sadece rüyamdaki görüntüler ve şu an gözümün önünde duran tavan arasında gidip geliyordu.

Bu kadar etkileneceğimi düşünmezdim, çünkü genelde bilinçaltıma yerleşen şeylerle alakalı rüyalar görmeye alışkındım. Tek fark, bu sefer çığlık atamıyordum. Boğazımı yırtarcasına kendimi zorladığımı hatırlıyordum ama ses çıkmıyordu. Belki de bedenimdeki ve zihnimdeki tüm sarsıntının nedeni bu yüzdendi. İlk defa sesimi birine duyuramıyor olmamın korkusunu yaşıyordum. Şu zamana kadar beni beslediğini düşündüğüm kalkanım bu sefer yansıma yaparak beni korkutmuştu. Sadece nedenini çözemiyordum.

Tam özgür olduğuma inandığım şu zamanda neden?

Aren'in varlığına ihtiyaç duyduğumu hissetmemle beraber sinirle yatağımda döndüm. Ona ihtiyacım vardı şu sıralar evet ama duygusal manada bir ihtiyaç duymak istemiyordum. Kozamdan çıkarsam canım yanacaktı, başka türlüsüne inanamıyordum. Ya da inanmak için kendimi zorlamıyor aksine daha çok kapatıyordum.

İkinci bir yutkunma hissi duyduğumda gerçekten su içmem gerektiğini anlamıştım. Sakin hareketlerle yerimden kalktım ve gözlerimi direkt olarak Aren'in yatmış olduğu koltuğa çevirdim. Bomboş olan koltuk beni şaşırtmıştı çünkü benimle beraber onun da yatağa girdiğini biliyordum. İçeride olabileceği düşüncesiyle kapıyı ses yapmamaya dikkat ederek araladım ve koridora göz attım. Hiçbir yerde ışığa dair bir iz yoktu. Büyük ihtimalle balkondadır diye düşünerek mutfağa doğru ilerledim.

Balkon, mutfağın ön kısma bakan yerindeydi. Hiçbir zaman tam olarak balkona çıkmamıştım ama az çok nasıl olduğunu biliyordum. Gittiğimde kapısını açmadan, camdan hafifçe dışarıya baktım ama Aren orada da yoktu. Çok büyük ihtimalle bir işi olduğu için dışarıya çıktığını fark etmiştim. Saat üçtü, o yüzden sabaha karşı gelmezse annesini uyandırıp bir şekilde haber vermeye karar verdim.

Daha fazla evde tek başıma dolanmak istemeyerek hızla suyumu içmiş, geri koltuğuma gömülmüştüm. Tekrar uyumayacak, Aren'i bekleyecektim. Hem, gördüğüm rüya üzerine uyumakta istemiyordum. Normal şartlarda okulum olsaydı hoş bir hisle karşılaşmayacağımı bilsem dahi uyurdum yoksa gün boyu sefil bir halde oluyordum. Ama şimdi okula gitmediğim için sabahlayabilirdim.

Bunun bana hiçbir artısı olmadığını biliyordum. Okula gitmediğim, bir okulum olmadığı düşüncesi midemi bulandırıyordu hatta. İşin kötü yanı, kendim hariç hiç kimsede hata bulamıyordum ve bu beni daha çok sinirlendiriyordu. Kendi ellerimle kendimi bu duruma sokmuştum, kimden hesap sormam mantıklı olabilirdi bu durumda?

Tekrar bu düşüncelerle boğuşacağımı anlayınca telefonumu durduğu yerden aldım. Pasif olarak kullandığım birkaç tane sosyal medya hesabım vardı. Gündeme bakmak için oralarda oyalanmış, aynı zamanda okulda canım sıkılınca kendimi oyalamak için indirdiğim birkaç tane saçma oyun vardı, onları oynamıştım.

En sonunda Aren'in geldiğini haber veren kapı sesini duyunca gözlerimi ekrandan ayırıp kapıya diktim. Ayağa kalkıp yanına gitmeliydim belki de bilmiyordum ama oturduğum yerde kalmayı tercih etmiştim. Saat yaklaşık olarak üç buçuğu geçiyordu. Onu çok fazla beklememe gerek kalmamıştı.

İçeriye girip, bana ruhsuz gözlerle baktığında yorgun olduğunu anladım. "Sen uyumadın mı daha?'' demişti omzunu kapıya yaslarken. Bunun üzerine onu daha rahat görebilmek amacıyla telefonumun flaşını açıp yatağın ortasına yerleştirdim.

''Uyumuştum ama uyandım,'' dedim esneyerek. ''Geri uyuyacaktım ama seni görmeyince merak ettim.''

''Beklemene gerek yoktu,'' diye cevapladı beni birkaç adım daha yaklaşıp. ''İşim vardı o yüzden çıktım.''

Kafamı sallayarak, ''Tahmin ettim,'' dedim. ''Özel bir iş miydi?'' Ağzından laf alamayacağımı bildiğim halde sormuş olduğum bu soruya ukala bir tavırla gülmüştü. ''Evet, Kayra. Özel bir işti,'' derken sesinin altında yatan, ''daha fazla soru sorma,'' tonunu görmezden gelmeye karar vermiştim.

''Adnan abinin haberi olmadan hiçbir şey yapamıyordun hani,'' diye sordum masum bir şekilde. ''Sıkıntı çıkmasın sonra.''

Gözlerini kısarak bana baktığında amacımı anladığını çok iyi biliyordum ama bu sefer korkmamıştım. Suratına benden beklenmeyecek bir şekilde saf saf bakarken derin bir nefes almıştı. ''Adnan abi dönmüş,'' dediğinde bunun beklemediğim bir bilgi olduğuna emindim. Söyleyeceğini düşünmemiştim. Ya da her şeyden önce, Adnan abinin döndüğünü düşünmemiştim demem daha doğru olurdu.

''Şaşırdın galiba,'' diye sordu ben cevap vermeyince. Belli belirsiz bir hareketle başımı salladıktan sonra bakışlarımı yüzünden çektim. Odada, bakışlarımı odaklayabileceğim bir nokta ararken birden gözüm Aren'in üzerindeki tişörte takılmıştı.

Koyu, lacivert bir tişört giymişti. Üzerinde hiçbir şekilde desen ya da ona benzer bir logo yoktu. Dikkatimi çeken şey, tişörtün sağ tarafında daha koyu bir halde duran bordomsu renkti. Tahmin ettiğim şeyin rengi olduğunu biliyordum.

Yanlış görmüş olmayı diliyordum içimden ama gecenin bir vakti başka hangi nedenle evden çıkmış olabilirdi ki zaten? İçten içe tahmin ettiğim iş buydu.

Bunu kabullenemediğim için ya da alışmamış olduğum için değildi bu ani şaşkınlığım. Sadece, Aren'i evin içinde bu imajıyla görmek istemiyordum sanırım. O benim için burada genç bir çocuktan başka bir şey değildi. Katil olarak karşımda durması, tişörtündeki kan lekesiyle beraber beynimdeki yerini de lekelemişti.

''Bir şey mi oldu, Kayra?'' diye sorduğunda gözlerim hala tişörtte asılıydı.

Çekinmeden, ''Üzerindeki kan mı?'' diye sordum. Hafifçe yutkunmuş, ''Hayır meyve suyu,'' tarzı yalan kokan bir cümle beklemiştim. Ama o hiçbir gizlisi saklısı olmadığını bana anlatmak istercesine gözlerimin tam içine bakarak, ''Evet, öyle,'' demişti. ''Korktun mu?''

''Hayır,'' dedim fısıltıyla. ''Sadece beklemiyordum.''

Bunun üzerine alayla güldü. ''Daha önce görmediğin bir şey değil sonuçta,'' dediğinde iğneleyici tavrıyla tartışmak istemediğimi anlamıştım. Belki de bu gece, onun için iyi bir gece olmamıştı. Bu yüzden zorlamayacaktım.

''Haklısın,'' deyince bu sefer o şaşırmıştı. ''Daha önce görmediğim bir şey değil.''

Düşünceli bir tavırla gözlerini benden kaçırıp başka bir yere baktığında huzursuz bir şekilde yerimde kıpırdadım. Rahatsız olduğu şeyi bana anlatmasını dilerdim ama konuya nasıl gireceğimi bilemez bir haldeydim.

Şansımı denemem gerektiğine inanarak, ''Aren,'' diye mırıldandım. ''Bir sorun mu var? Biraz gergin duruyorsun.''

''Konuşmasak daha iyi olur, Kayra,'' dedi yerinden kalkarak. Tam kapıdan çıkmak üzereydi ki, ''Aren,'' diyerek onu durdurmuştum. ''Seni dinlerim istersen, biliyorsun.''

''Sana nasıl yaklaşacağımı bilmiyorum desem o zaman?'' Ani bir hareketle yüzünü bana dönmüş, açık olan kapıyı çıkan sese aldırmadan kapatmıştı. ''En son seni biraz daha açabileceğini düşündüğüm cümleler sarf ederken gitmen gerektiğini söyleyip resmen kaçtın. Artık sana bir şey yaptığımı düşünmeye başladım. Bir yandan da Adnan abi meselesi var. Ne yapacağımı şaşırdım resmen, hareket edemiyorum!''

''Aren, ben-''

Kendimi açıklayabileceğimi düşünerek söze başlamıştım ama Aren tekrar konuşmaya başlayarak beni yarıda kesmişti.

''Neden?'' diye sordu yorgun bir sesle. ''Bir yakınlık var, hissediyorum ama uzağı daha çok hissettiriyorsun. Sadece söyle, neden?''

Ağzımı açamamıştım. Daha doğrusu bilerek açmamıştım. Söyleyemezdim. Söyleyemezdim işte, nasıl diyebilirdim ki bunun altında yatan o iğrenç nedeni? Ben annemin yanından, sadece o civardaki birçok insan o olayı öğrenmiş diye ayrılmıştım. Şimdi kendi ellerimle nasıl birinin öğrenmesini sağlayabilirdim?

''Yapamam,'' dedim yüzüne bakmayarak. ''Bunu benden isteme söyleyemem, gerçekten.''

''Hep aynı bahane.'' Bunu söylediğinde gerçekten sinirlenmiştim. Çünkü onun da bana söylemediği birçok şey vardı. Adnan abiyle olan bağlantısını ya da Adnan abinin gerçekte kim olduğunu hiçbir şekilde bilmiyordum.

''Senin de bana söylemediğin bir sürü şey var. Ben sana bahane uyduruyorsun diyor muyum?'' diye sordum kızgın bir ifadeyle. ''Senden biraz anlayış bekliyorum sadece. Bence bu zor bir şey değil.''

Söylediklerimin üzerine elleriyle yüzünü kapatıp ovdu. Bu esnada içten, derin birkaç nefes almıştı. ''Boğuluyor gibi hissediyorum.''

''Bunun sebebi ben miyim?'' Acıyla mırıldandım.

''Biraz sen, biraz diğer taraf,'' dedi dürüstçe. ''Adnan abi eskisi gibi değil. Arkamdan bir şeyler çevirdikleri çok belli. Buna canım sıkılıyor bir yandan. Sen de böyle soğuk davranınca...''

''Bir yandan gerçekten çabalıyorum, Aren,'' dedim bu sefer dürüst davranan taraf ben olarak. ''Ama istediğini veremem sana. O anlamda... Ben...'' Derin bir nefes alarak devam ettim. ''Bu konuda bencilim. Belki de öyle olmak zorundayım. Korktuğum şeyler var ama kurcalamanı istemem, üzgünüm ama... bilmeni istemem.''

Yorum yapmasını beklemiştim ama sadece memnuniyetsiz bir tavırla suratıma bakmıştı. Beni biraz anlamasını umuyordum, anladığını da düşünüyordum bir şekilde ama yıkmak istiyordu içimdeki sınırları.

Ben açıkça bundan korkuyordum. Bir yıldır ördüğüm o ağları birkaç ayda yıkmak ne kadar kolay olabilirdi? Ona güvenmediğimden değildi bu mesafem, sadece hafızamdan silemediğim, silemeyeceğim o kötü anılarım yüzündendi. Öğrense nedenini büyük ihtimalle anlayacaktı ama ben, bunu yapabilecek kadar güçlü değildim. Onun, ne yaşadığımı bildiği düşüncesiyle suratına bakamazdım. Utanırdım. O bana dokunduğu her an ben kendimden daha fazla tiksinirdim. Düşüncesiyle bile içimin titremesine engel olamıyordum.

''Ben duşa giriyorum.''

Aren'in konuyu kapattığını belirten cümlesine sadece suratına bakarak tepki verdim. İlk uyandığım andan itibaren hissetmiş olduğum o uğursuz sancıdan anlamalıydım kötü bir gün olacağını. Hatta, gözlerimi kapattığımda görmüş olduğum rüyadan belliydi.

Arkasından bakarken yapabildiğim tek şey kafamı olumsuzca iki yana sallamak olmuştu. Beni anlayacağı bir gün gelecekti, buna emindim ama bunu şimdi yapamazdım. Her gün suratına bakacağımı bilerek, neler yaşadığımı ona anlatamazdım. Bu her şeyden önce, çektiğim tüm acılara ihanet olurdu.

-

Güne ikinci kez gözlerimi açtığımda herhangi bir rüyanın etkisinde değildim. Yine çok huzurlu bir sabah sayılmazdı ama gecenin etkisi biraz olsun dinmişti.

Yerimden doğrulurken hep yaptığım gibi ilk olarak Aren'in yattığı yere bakmıştım. Uyanmış, gözlerini tavana dikmişti. Bir şeyler düşündüğü çok açıktı, o yüzden, günaydın demek ve dememek arasında kalmıştım.

Nasıl hissettiğimi anlamış gibi beni içerisinde bulunduğum durumdan kurtarmak amaçlı, ''Uyandın mı?'' diye sormuştu. Ufak bir, ''Evet,'' mırıldanırken gözlerimle yüzünü inceliyordum. Bir duygu değişimi göstermemişti, hala tavana bakıyordu.

''Biraz daha iyi misin?'' diye sorduğumda kendimi içten içe kötü hissetmiştim. Gergin olmasının sebeplerinden birinin ben olduğumu bildiğim için üzülüyordum ama buna nasıl bir çözüm getireceğimi bilemiyordum. Onun çözüm yöntemiyle benim hislerim uyuşmuyordu, yapamıyordum.

''İyiyim. Az önce annem geldi.''

''Evet?'' Anlamayarak sordum. Başka kötü bir haber daha mı gelmişti? Anlayamamıştım.

''Davetsiz bir misafirimiz var anlaşılan. Seni de ziyaret etmişti. Belki hatırlarsın.''

Kaşlarım otomatik olarak çatılırken bir yandan da yerde bir kenara koymuş olduğum çoraplarıma ilişmeye çalışıyordum. Zorlukla, ''Kim?'' diye sorarken sonunda hedefime ulaşmıştım. Ben çoraplarımı giyerken, Aren'de yattığı yerden doğrulmuştu.

''Ege ismi tanıdık gelir belki,'' deyip hiçte içten olmayan bir şekilde gülümsediğinde, ''Nasıl yani?'' diye sordum.

''Baya işte. Bir saat içinde burada olurmuş.''

''Annenle ne bağlantısı var ki?'' diye sordum merakla. ''Böyle işler için anneni araması garip değil mi?''

''Ah, Kayra, ah.'' Aren iç çekişiyle beraber yerinden kalkarken benden yana bakmamıştı bile. Ben de bu durumu görmezden gelip, merakımı gidermek için sorularımı sormaya devam etmeyi tercih etmiştim. ''Ne? Bir şey bilmiyor oluşum normal değil mi?''

''Ege benim dayım,'' dediğinde gözlerimin yuvalarından çıkmak üzere olduğuna yemin edebilirdim.

''Ne demek dayım?'' diye sordum yanlış anlamış olabileceğimi düşünerek. Yanlış anlamış olmalıydım yani, bir insan neden dayısından saklanırdı?

''Bas baya dayım işte. Biraz belalı. Yapışınca kolay bırakmıyor yakanı. Biz de elimizden geldiğince uzak durmaya çalışıyoruz ama... bu sefer pek başarılı olamadık sanırım.''

''O da mı böyle işlerin içinde peki?'' diye sordum biraz çekinerek. O sırada yerimden kalkmış, yatağımı topluyordum. Aren'de bir yandan bana yardım etmeye başlamıştı. Bu davranışı üzerine de şaşırmıştım ama sonrasında herhangi bir tepki vererek hevesini kırmak istemediğime kanaat getirdim.

''Evet,'' dedi Aren son yastığı da koltuğun altına yerleştirerek. ''Belki Adnan abi konusunda yardımcı olabilir bana. Gelmesinden yana tek umudum bu açıkçası.''

''Umarım edebilir,'' dedim. Salondaki işimiz bitmiş, mutfağa geçmiştik. Annesi yine ortalarda gözükmüyordu ama hazır bir kahvaltı sofrası vardı. ''Annen neden bizle kahvaltı yapmıyor?'' diye sordum merakımı içimde tutmayarak. Benden rahatsız olduğunu düşünmek bile istemiyordum çünkü o zaman sırtımda yük olarak taşıdığım utancım belimi bükecek kadar ağırlaşırdı.

''Saat ikiye geliyor, Kayra.'' Aren duvarda asılı olan saati işaret edince şaşkınlıkla o tarafa doğru baktım. Aren'in geç kalkmasına anlam verebiliyordum ama benim bu kadar uyumam tamamen tembelliktendi. 

''Aren, seninle bir şey konuşacağım,'' dedim karşısına otururken. Söylediğim cümle üzerine bir yandan suratıma bakarken, bir yandan da tabağına bir şeyler yerleştirmeye başlamıştı. Az çok sinirleneceğini kavramış gibi kısık bir sesle oflayıp, ''Konuş,'' dedi. ''Bir şey mi oldu?''

Dün yaşadığımız sahneden sonra bana biraz soğuk davrandığını fark etmiştim. Mesafesini bakışlarıyla, cümleleriyle, her şekilde belli ediyordu. Aslında ona kızmıyordum ya da anlamsız bir savunma olarak görmüyordum yaptığını. Sadece beni anlamadığını düşünerek üzülüyordum. Ben, onu anlayabilmek için gerçekten çok çabalamıştım ve bir şekilde benden bir şeyler saklamasını kabul ediyordum. Tabii ki de merak ettiğimi inkar edemezdim. Veya öğrenmek için elime bir fırsat geçtiğinde bunu kullanmayacak değildim ama en azından neden bana bazı şeyleri anlatamayacağını anlamak için çabalıyordum.

''Kayra?''

Donup kaldığımı Aren'in sesini duyduğumda algılamıştım. Hafif bir iç çekişle düşüncelerimin arasından gerçek dünyaya dönerken yine tartışacağımız gerçeğiyle huzursuz olmuştum. Yine de geri adım atmayıp, ''Ben işe girmek istiyorum,'' diyebildim. ''Böyle hem sana yük olacağım, hem de çok boş günler geçireceğim. Oyalanacağım bir şeyler olsun istiyorum,'' diyerek devam ettim.

''Kızım sen salak mısın?''

Açıkça ettiği hakareti görmezden gelerek gözlerinin içine baktım. Bu meydan okumaktan ziyade ne demek istediğini anlamamamdan kaynaklanıyordu. Bağırıp çağırıp çalışamayacağımı söyleyecek kadar ataerkil bir düşünce yapısına sahip olmadığına emindim, bu yüzden çıkışı bana fazla tepkili gelmişti.

''Ne alakası var ya?'' dedim sinirle bunun üzerine. ''Sensin salak!''

''Kayra bir okuldan tasdikname aldın diye niye hemen okulu bırakıyorsun?''

Bunu sorduğunda birkaç saniyelik bir duraksama yaşamıştım. Yeni bir okula gitmek isteyeceğimi sanmıyordum, çünkü bu okulda bana hiç iyi gelmemişti. Hem sosyal bir okul hayatım da olmayacaktı. Ot gibi gidip gelmektense çalışmayı daha mantıklı bulmuştum.

''Açık öğretimden okurum diye düşündüm,'' diye cevapladım onu. ''İstemiyorum başka okula gitmek.''

''Yok öyle bir şey.'' Aren bunu başka hiçbir seçeneğim olmadığını belli edecek kadar sert bir tonla söylemişti.

''Ne demek yok?'' diye sordum hayretle. ''Benim yerime karar vermeni istemiyorum.''

''Senin yerine gereksiz bir karar vermiyorum ben,'' dedi elindeki çatalı sertçe bırakıp. ''Mantıklı bir karar veriyorum. Başka insanlarla iletişim kuramadığın için ne kadar zorlandığını biliyorum, bunun için okula gitmek istemiyorsun ama bir işe girdiğinde ne olacağını düşünüyorsun?''

Evet, beni gerçekten mantılı bir yönden vurduğunu söyleyebilirdim. Hiç böyle düşünmemiştim bu konu hakkında. Sadece çalışıp Aren'e yük olmamaya odaklandığım için diğer bütün etmenleri yok saymıştım bir şekilde.

''Tamam iş konusunda haklı olabilirsin ama okula gitsem bile büyük ihtimalle bitiremeyeceğim, üstüne bir de sınıfta kalacağım. Adnan abi olayları da ortada... Bilmiyorum, Aren istemiyorum okula gitmek.''

Aren bir şeyler söylemek üzereydi ki kapının çalmasıyla lafı kesilmişti. O, ''Bu konuyu daha sonra konuşacağız,'' deyip yerinden kalktığında ben stresten ağrıyan başımı ovalamaya başlamıştım. Ailemin yanından kaçtığım gün, benim için daha kolay bir geleceğin başladığına inanıyordum ama şimdi aslında çok daha zor bir yaşama adım attığımı fark ediyordum. Sadece her şeyi en az üç yıl öncesine sarmak istiyordum. İmkansız olduğunu hatırladığım her saniyeden de nefret ediyordum.

Bu düşüncelerle beraber derin bir iç çektim. O sırada Aren'le beraber mutfaktan içeriye Ege girmişti. Onu en son gördüğüm zamanı hatırlamak istemiyordum ama maalesef sahneler anında beynimi istila etmeye başlamışlardı.

''Bir dakika ya,'' dedi Ege beni görünce. ''Bu bizim meşhur Kayra değil mi?''

Ne tepki vermem gerektiğini bilemeyerek oturduğum yerde öyle kalmıştım. Yüzümde endişeli bir ifadenin yer aldığına emindim, vücudum ise kas katı kesilmişti. O gün onu çok büyük bir tehdit olarak almıştım o yüzden şu an hiç barışçıl gelmiyordu.

Aren, ''Evet, öyle Ege,'' dediğinde yutkunarak bakışlarımı ona çektim. Ege'ye bakmak istemiyordum. Hatta mümkünse şu an burada olmak dahi istemiyordum. Çok ürkütücü bir havası vardı, hoşlanmamıştım.

''Dayı de lan bana!'' Ege bunu söyleyip Aren'in koluna hafifçe vurduğunda şaşkınlıkla Aren'i inceledim. Yakasına falan yapışmasını bekliyordum ama kendini kontrol etmek istercesine derin bir nefes almıştı. Herhangi bir tepki vermeden, ''Dayı,'' dediğinde boynunda oluşan hafif kızarıklar sinirlendiğini gösteriyordu. ''Böyle şeyler yapma istersen.''

Aren'in üstü kapalı tehdidi etrafta bir süreliğine keskin bir sessizlik oluşturmuştu. Birazdan Ege'nin şiddetli bir tepki verebileceği korkusuyla yerimde iyice sinmiştim ama hiç beklemediğimin ötesinde bir tepkiyle birden gülmüş, ''Bu kadar gergin olma, Aren,'' demişti. ''Yarım etmeye geldim. Ayağını dolamaya değil.''

Masanın etrafından bir sandalye çekip ters bir şekilde Aren'e dönüp oturmasını sessizce izledim. Uzun boylu bir adamdı. Yüz hatları keskindi ve bir şekilde Aren'in de ona benzediğini fark etmiştim. Hatta, Aren'in yüz hatlarının Ege'den geldiğini yeni fark ediyordum. İkisinin arasındaki fiziksel benzerliğin bu kadar belli olmasına rağmen öncesinde hiçbir şekilde akraba ilişkileri olabileceğini düşünmeyişim beni şaşırtmıştı. Büyük ihtimalle Ege'yi ilk gördüğüm zaman Aren'le nasıl bir bağlantısı olabileceğinden ziyade sadece bağlantısı olmasına takılmıştım.

''Annemin numarasını bulmuşsun,'' dedi Aren bir süre sonra. Ben yokmuşum gibi davranmıyor, aksine sürekli bana bakmaya devam ediyordu. İçinde bulunduğum hissi merak ediyor oluşu sürekli bir şekilde hareketlerimi inceliyor oluşundan yeterince belliydi. Bense ekstra herhangi bir tepki vermekten kaçınıyor, sakince onları izliyordum.

''Evet, biraz zor oldu ama sonunda buldum sizi.''

''İzmir'deydin ne zamandır. Geleceğini düşünmüyordum.'' Bunu daha çok, ''gelmeseydin,'' imasıyla söylemişti. Ama Ege görmezden gelerek devam etti.

''Öyleydim de bir şeyler duyunca dönmem gerektiğini fark ettim.''

''Ne duydun?''

Aren'in anında değişen ses tonunu artık ima değil, direkt olarak soğuk bir tehdit havası bürümüştü. Bilgi  almaya ihtiyacı vardı, hem de çok fazla. Bir süredir sürekli birilerinden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu ama kimseyle bağlantı kuramamıştı. Ya da sadece bana söylemeyi tercih etmiyor da olabilirdi ama verdiği tepkiden elinde çokta iyi kozlar olmadığını anlayabiliyordum.

''Seni ortadan kaldırmak istediklerini bildiğini varsayıyorum, Aren,'' dedi Ege muzip halinden sıyrılarak. O da Aren gibi anında işin ciddiyetine erişebilmişti. İkisi de beni sürekli bir şekilde şaşırtırken sadece ağzım açık, kocaman olmuş gözlerle onları izlemeye devam ediyordum.

''Biliyorum. Ama ne için?'' Aren sabır bir şekilde sordu. Sonrasında yaslanmış olduğu tezgahtan ayrılarak Ege'nin karşısına bir sandalye çekti. ''Adnan abinin amacı ne biliyor musun?'' diye sordu.

''Seni yok etmek isteyen o değil.''

''Ne demek o değil?''

Kaşlarımı çatarak dikkatli bir şekilde Ege'yi dinlemeye başladım. Aren'le derdi olan kişi Adnan değilse, Veda'nın o gün kafenin önünde konuştuğu şeyler ve adı Emre olan çocuk... Veda mı farklı bir işin içindeydi? Anlayamıyordum.

''Adnan şu zamana kadar seni koruyordu aslında ama en sonra kavga etmişsiniz sanırım.''

''Sen nereden duydun bunu?'' diye sordu Aren hızla.

Ege, ''Duydum işte. Karıştırma oraları,'' dedikten sonra devam etti. ''Eyüp Doğan. Eski dostumdu bilirsin. Onun parmağı varmış bu işlerde.''

''Tahmin etmeliydim.'' Aren burnundan soluyarak ellerini saçlarının arasında geçirdi. Aniden yerinden kalktığında bir yere zarar vereceğini düşünmüştüm ama musluğu açarak yüzüne hafifçe su serptiğinde rahatlamıştım.

''Ne yani?'' diye sordu Aren bir eliyle yüzünü silerken. ''Amaçları beni öldürmek mi? Bu mudur?''

''Görünürde olan bu, Aren. Hiçbir şey bilmiyoruz daha.''

''Ne olacak peki şimdi?'' Bunu söylediğinde tam gözlerinin içine bakıyordum ama o benden yana bakmamıştı. Elleriyle masadan destek alarak ayakta dururken, vücut diliyle çok fazla sinirli olduğunu belli ediyordu. Hissettiği tüm sinir, sanki somut bir hal almış da beni yakıyormuş gibi hissetmiştim bir an. Elimde olmadan damarlarımda ilerleyen hisle titredim.

''Şimdi ne olacak biliyor musun, Aren?''

Ege bunu söylediğinde ikimizde kafamızı merakla ona çevirdik. O da ayağa kalkmış, son derece cesaretli bir yüzle Aren'e bakmıştı.

''Savaşacağız,'' derken sesine yerleştirdiği ton Aren'in gözlerinde bir ışıldama olarak hayat bulmuştu. Bu kelimeyi duyduğu anda yanan gözleri benim gözlerimle buluştuğunda ise tek bir şey aklımdan geçiyordu.

Ben de Aren'le beraber savaşacaktım.

Her şey daha yeni başlıyordu.

***

Biliyorum hepiniz deli gibi Aren'in Kayra'nın başına gelmiş olan şeyleri öğrenmesini istiyorsunuz. Sürekli az kaldı deyip duruyorum ve gerçekten öyle olduğunu söyleyebilirim. Size tarih ya da kesin bir bölüm vermeyeceğim çünkü bu spoilerın ötesinde bir bilgi olurdu artık. :D Sadece o anı çok daha büyük bir sahneye saklıyorum. Basit bir şekilde elimin altından çıksın istemiyorum.

Yani kısacası biraz daha sabır. :D

Öte yandan ilk kitabın sonuna yaklaştığımızı söyleyebilirim. 5 bölümden fazla bir yolumuz var ama 10 bölümden az veya fazla mı olacak bir şey söyleyemiyorum yani 27-28 gibi de bitebilir 30'a kadar da sarkıtabilirim.

İkinci bir kitabın olduğunu unutmayın ama. Bunlar daha başlangıç. ;))))))))))))))) dgkdfmgfd

Her neyse... Bölüm nasıldı? Bilmiyorum. KAREN sahneleri biraz soğuktu farkındayım ama Kayra'nın bir şeyleri algılayabilmesi için gerekli olan mesafeler olduğuna inanıyorum.

Bir de dediğim gibi çok kötü bir hafta geçirdim sağlık yönünden, bölüme yansımış olması çok olası. Hatta direkt olarak yansıdı ama bu seferlik affedin. <3333

Yaklaşık +50 yorum istiyorum desem uçmuş olur muyum? 19. bölümde başarmıştınız bence şimdi de olur. Bir de +150 oy gelse mutluluktan ağlarım herhalde.

Hasta halimle 12 sayfa yazı yazdım yani acıyın bana. :'(

Bu arada 22 Mayıs Pazar günü Kocaeli'nde olacağım imza günü için. Tekrar hatırlatmak istedim. The Boss'ı almamış olsanız da gelin. Daha önce hiç okumamış olsanız da olur. KK okurlarıyla da buluşmuş olmak isterim.

Ay neyse susamadım bir türlü. :D

YORUM VE OYLARINIZ BEKLENİR. SİZLERİ SEVİYORUM İYİ HAFTALAR DİLİYORUM. :'))) <3

Continue Reading

You'll Also Like

341K 20.2K 72
#82 "Herbir tuğlası birimizi temsil eden o duvar şimdi Paramparçaydı..." Her şey hiç olmadığı kadar normaldi, sıradan ve tertemiz. Gidişat, içlerine...
20K 879 24
[Şiddet,kendine zarar verme gibi ögeler içermektedir!] Çocuktum ve yaşadığımız şeylerin kaderimiz olduğunu düşündüm. Büyüdüm ve anladım,bizim kader d...
25.5M 907K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
TAKINTI By 🌙

Teen Fiction

1.9M 33.5K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...