KARANLIK İKİLEM

By leyagediz

18.7K 4.2K 1K

© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir b... More

K.İ.1
K.İ.2
K.İ.4
K.İ.5
K.İ.6
K.İ.7
K.İ.8
K.İ.9
K.İ.10
K.İ.11
K.İ.12
K.İ.13
K.İ.14
K.İ.15
K.İ.16
K.İ.17
K.İ.18
K.İ.19
K.İ.20
K.İ.21
K.İ.22
K.İ.23
K.İ.24
K.İ.25
K.İ.26
K.İ.27
K.İ.28
K.İ.29
K.İ.30
K.İ.31
K.İ.32
K.İ.33
K.İ.34
K.İ.35
K.İ.36
K.İ.37
K.İ.38
K.İ.39
K.İ.40
K.İ.41
K.İ.42
K.İ.43
K.İ.44
K.İ.45
K.İ.46
K.İ.47
K.İ.48

K.İ.3

703 211 29
By leyagediz

İyi okumalar.

~~~~~

     "Ya kızım bunlar sana bir şey yapmasın?" Sabırsızlıkla konuşan Öykü ile bir kez daha devirdim gözlerimi. Dünden beri hep aynı muhabbet. O da korkmuştu. Dün o çocuklar iki derse daha girip gitmişlerdi. Ve hala yoklardı ortalıkta. Bu benim işime gelir.

"Bilmiyorum. Ama bana zarar vermek isteseydi o sokakta yapardı. Değil mi?" Emin değildim. Onları tanımıyordum ve ne yapıp ne yapmayacaklarını kestiremiyordum.

Nefesimi sıkkınca dışarıya üfleyip oturduğum banktan gözlerimi bahçeye çevirdim.

"Kağan'a mı söylesek?" çekinerek  konuşunca hışımla ona döndüm. Kafamı sallayarak "Hayır Öykü. Asla!" Asla ondan yardım bekleyemezdim. Asla bunu yapmazdım.

"Dolunay kimle karşı karşıya olduğumuzu bile bilmiyoruz. Belki Kağan..." deyince sözünü kestim.

"Hayır dedim Öykü!"

"Çok inatsın." Haklıydı belki ama Abimi tanıyordum. Beni umursadığından olmasa bile ona bunu söylersem bela çıkarırdı. Oflayarak tekrar gezdirdim gözlerimi bahçede.

O sırada yan tarafıma oturan kişiyle bakışlarımı bahçeden alıp ona çevirdim. Gözlerim kısılırken dirseğimle Öykü'yü dürttüm. Öykü bakışlarını oraya çevirdiği anda konuşmuştu sırıtarak.

"Selam bebekler. N'aber?" Diye ağzını yaya yaya konuşunca midemin bulandığını hissettmiştim.

Alev. Abimin geçen gün bizim evde altına aldığı kız. Onu araştırmıştım, birkaç kişiye numarasını verip kim olduğunu bulmuştum. Bizim okulda değildi. Gerçi o hiçbir okulda değildi. Tıpkı abim gibi 20 yaşındaydı ve barlarda orada burada takılan tiplerdendi. Başta onun icabına bakmak istemiştim ama onunla uğraşamayacak kadar daha büyük bir problemim -Merih Karan- olduğu için onu boşvermiştim.

"Ne işin var senin burada?" Diye kendimden beklemeyeceğim kadar soğuk ses tonumla sordum.

Sağ tarafımdan Öykü kulağıma eğilip "Yapışayım mı saçına kanka?" Diye kıkırdayarak sorunca son anda gülmeden durabilmiştim. Ciddi olmalıyım şu an.

"Ah, hadi ama Dolunay abinin sevgilisine böyle davranmayacaksın değil mi?"

"Sevgilisi mi?"

"Ne sevgilisi?"

Sorusu üzerine ben ve öykü aynı anda böyle tepkiler vermiştik. O bizim şaşkın halimizden keyif alır gibi kahkaha atıp"Evet sevgilisi." Dedi parmaklarını saçlarının arasında gezdirerek.

"Kusacağım galiba!" Diyen Öykü'yü cimciklemiştim, susması için. Çünkü o böyle tepkiler verdikçe benim gülesim geliyordu. Ve benim şu an beni baştan aşağı süzen kızın karşısında ciddi ve hatta soğuk durmam gerekiyordu.

"Sanırım hayal dünyan sana oyunlar oynuyor. Çünkü senin de Kağan için tek gecelik bir kız olduğunu hepimiz biliyoruz." En alaycı sesimi kullanarak konuşmuştum. Kız abimin sevgilisi olabilirdi ya da olmaya da bilirdi umrumda değildi sadece kızı kışkırtıp Kağan'ın üzerine salmak istiyordum. Ki Alev'in yüzüne bakacak olursak iyi bir hamlede bulundum.

Yalandan bir kahkaha daha atıp "Sen öyle san Küçük Soykan. Zira abinin üzerinde senden daha fazla etkim var." Tamam şimdi sinirlerim bozulmuştu. Abimin hayatında etkisiz elemandım bunu zaten biliyordum ama bunu bir başkasından duymak sinir bozucuydu.

"Senin ben var ya..." Diye cırlayıp kızın üzerine atılan Öykü'yü kolundan tutup kendime çektim.

"Bana bırak bu zevki." Alev'e herhangi bir şey yapmayacaktım ta ki az önceki cümleye kadar. Abime olan öfkemi birine kusmam gerekiyordu ve karşımdaki sürtük buna oldukça istekli görünüyor. Kendi kaşındı değil mi ama?

Ayağa kalkıp Alev'in soran gözlerini es geçerek saçlarına elimi geçirip kafasını dizlerime doğru eğip dizimi burnuna geçirmiştim. Tabi anlattığım kadar kolay olmadı çünkü aptal kız cırlayıp çırpınmıştı.

"Ne yapıyorsun gerizekalı?" Böyle bir ses tonuyla cırlamaya devam ederse daha fazla döverdim ben bu kızı.

Elimden kurtulma çabalarını yok sayıp kafasını kendime yaklaştırdım ve kulağına doğru eğildim. "Aptalın teki olduğun için bu haldesin." Diye abimin her zaman benle konuşurken kullandığı ses tonunu kullandım.

"Ne diyorsun anla..." cümlesini bitirmesine izin vermeden bir tane daha geçirdim yüzüne. Burnu kanıyordu. Hayatımda ilk defa birine vuruyordum ve bu lanet olasıca Kağan'ın yüzündendi. Ona kusamadığım öfkemi Alev'e kusuyordum. Durmalı mıydım? Evet. Duracak mıydım? Kesinlikle hayır. Abimin üzerinde benden daha fazla etkisi varsa bunun bir karşılığı da olmalıydı.

Öykü kolumdan tutmaya çalıştığında etrafa gözüm kaymıştı. Ve bekledigim gibi bütün okulun odağı olmuştuk. Herkes etrafta toplanıyordu. Magazin arıyor gerizekalılar.

Alev benim bi anlık boşluğmdan yararlanıp elimden kurtuldu ve üzerime atıldı. Vay sürtük seni.  Tabi benim ani refleksim ile pek başarılı olamamıştı.

"Seni sürtük!" diye tıslayıp elimi bir kez daha kaldırdım ama duyduğum sesle hareket etme yeteneğimi unuttum sanki.

"Çek ellerini onun üzerinden Dolunay!"

Abi?

Sinirli olduğunu henüz yüzünü görmesem de sesinden anlayabiliyordum. Ben de sinirliydim. Dediğini yapmayıp kıza bir hamle daha yaptığımda bileğimden tutulup geri çekildim. O an göz göze geldiğim tek kişi değil de yanımda duran Öykü olmuştu. Korku mu vardı gözlerinde? Ya da öfke mi? Anlayamadım.

Bakışlarımı bileğimi koparmak istercesine tutan abime çevirdim. Öfke gözlerine de hakimdi. Çenesi kaskatıydı.

"Ne halt ettiğini sanıyorsun sen?" Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Herkesin önünde bana mı bağırmıştı o? Hemde ne için?

Bileğimi çekmeye çalıştıysam da boşunaydı. Çok güçlüydü pislik.

"Sana ne!" diye ben de ona bağırdım.

"Ne demek bana ne ulan!" Pekala o daha korkutucu oluyordu.

Yüzü bi an yanımızda yere yığılmak üzere olan Alev'e kayınca yüzünü acırcasına buruşturdu.

"Ne o üzüldün mü yoksa altına aldığın sürtük için Soykan?" İçimdeki öfke canımın acısına karışarak sesime yansımıştı.

"Doğru konuş onunla!" diye çıkışınca inanamayarak gözlerine baktım. Bir sürtüğü mü savunuyordu bana? Hemde benim canımı acıtarak?

"Ama bu sürtük olduğunu değiştirmez!" dedim alayla. Gözlerindeki öfkede boğulabilirdim. Halimize bak, bir sürü insanın önünde sanki iki kardeş değil de iki düşman gibi davranıyorduk birbirimize. Lanet olsun sana Kağan.

"Sana düzgün konuş dedim!" diye tıslayıp bileğimde olan eliyle beni geriye doğru itti. Ya da şöyle düzelteyim geriye doğru fırlattı.

Denegemi sağlayamayıp yere yapışınca avuçlarımın üzerine düşmüştüm.

Yere yıkılan bedenimle bütün dünya da benim üzerime yıkılmıştı. Ve içimde abime karşı bir şeyler tek tek yerle bir oluyordu sanki.

"Sen kime ne yaptığını sanıyorsun?" diye abimin omuzlarından itmeye çalışan Öykü'yü yok sayarak bakışlarımı yere çevirdim. Zira dolan gözlerimi bütün okulun görmesini istemezdim.

Avuçlarımı yerden çekip baktığımda sağ avcumun hafif kanadığını gördüm. O pek önemli değildi de kalbimde oluşan sızı inanılmaz yakıyordu canımı. Öz abim ne olduğu belli olmayan bi kız için beni bütün okulun önünde azarlayıp yere fırlatmıştı. Gözümden akan bir damlayı engelleyemedim o an.

Kafamı yere çevirip saçlarımın yüzümün önüne gelmesine izin verdim. Yeterince rezil olmuştum bir de göz yaşlarımla insanlara malzeme veremezdim.

İçimde oluşan kırgınlıkla kimseyi duymaz oldum o an. Abim ile Öykü'nün bağırış çağırışlarını bile.

Yanıma doğru çömelen bedeni yok sayarak sessizce içime akıtmaya çalıştım göz yaşlarımı.

Çenemden tutup kafamı kendine çeviren kişi ile bir an geriye doğru hamle yapsamda bakışları beni durdurdu. Ne vardı o buz gibi gözlerde? Acıyor muydu? Ah lanet olsun sana abi!

Çenemde olan elini yanağıma kaydırıp gözümden akan bir diğer damlayı baş parmağıyla o sildi. Merih...

Ben ne yaptığını anlamadan yerden kaldırdı beni. Niye yaptığını sorgulayamayacak kadar kırgındım. Bedenime kalabalığı yararak yön verince yine sorgulamadan ona uydum. Bana bakımıyordu ben gözlerimi onun yüzünden ayıramazken. Sadece koluyla bana yön veriyordu. Neden ona uyduğumu bilmiyordum ama açıkçası düşünmek de istemiyordum. Çünkü birinin beni bütün o insanların içinden çıkarması gerekiyordu.

"Sen kimin kardeşine dokunduğunu sanıyorsun Karan!" Abimin öfke kusan sesyile yerimde durmuştum. Sırtımız onlara dönûktü. Abim Merih'i tanıyor muydu? Ve bu öfke sadece bana dokunyor olduğu için mi?

Merih onlara taraf dönüp "Birkaç dakika önce kardeş olduğunuza dair şüphelerim uyandı. Zira yaptıkların bunu gösteriyordu Soykan." diye konuşunca tenim ürperdi. Bu kadar soğuk olmayı nasıl başarıyordu? Ve o da abime öfkesini kusuyordu. Sanırım birbirlerini tanıyorlardı.

Kimdi bu çocuk?

"Sen karışamazsın buna!" Ben hala abimlere sırtım dönük ama bakışlarımı yanımda duran Merih'e çevirmişken konuşmuştu abim.

Alayla sırıtıp "Çok geç, karıştım bile." diye soğukça konuşup tekrar bana döndü ve elini sırtıma koyup beni yürütmeye devam etti. Dokunduğu yer bi yanmıştı sanki. Ya da ben ondan hala korkuyor olduğum için bir kasılmıştım.

"Sakin ol," demesiyle anladım ki o da kasıldığımı fark etmiş.

Siyah bir arabanın yanına gelince durdu cebinden anahtarını çıkarıp açtı ve benim kapımı açıp geçmem için yönlendirdi.

Kafamı ona çevirdim arabaya binmeden. Ne yaptığımı sorgulayamıyordum. Bu adam benim kafama silah dayamıştı, şimdi ona itaat mi ediyordum? Gözlerindeki soğukluk bana anlam veremediğim bir güven veriyordu.

Bakmayı kesip arabaya bindim o da benim kapımı kapatıp şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı ve hızla okul bahçesinden çıktı.

Ne yapıyordum, neden yapıyordum? Ya da o niye bana yardım ediyordu anlamış değildim ama şu an bunu düşünmek de istemiyordum. Çünkü kalbim sızlıyordu. Abim yine kırmıştı beni bir kez daha yaralamıştı.

Kafamı eteğimin üzerine koyduğum avuçlarıma indirdim. Ve sessizce ağlamaya başladım. Abim dediğim insan beni bütün okulun önünde rezil ederken birkaç gün önce beni öldüreceğini söyleyen çocuk bana yardım ediyordu, benim yanımda oluyordu. Nasıl bir şeysin sen hayat? Nasıl bir tezatlığın var böyle?

İçimden hıçkırarak ağlamak geldiyse de yanımda olan Merih'ten çekindiğim için sessizce akıtıyordum yaşlarımı.

Bi anda avcuma bir kağıt mendil koyunca ona baktım. Birkaç saniye gözüme bakıp tekrar önüne döndü. Parmaklarımla mendili avcumdaki yaraya bastırıp tekrar önüme eğdim kafamı. Şu an tek bir kişinin yanına gitmek istiyordum. İçimdeki kırgınlığı dökeceğim tek insana. Annem...

"Beni mezarlığa götürür müsün?"

Bana yandan bir bakış attı sorar gibi. "Lütfen." dememle sadece onaylarcasına kafasını salladı.

Birkaç dakika sonra mezarlığın önündeydik. Ona dönüp "Teşekkür ederim. Beni bekleme istersen," diye mırıldandım.

"Buradayım," dediğinde itiraz edecektim ama kesin bir dille "Bekliyor olacağım," deyince dudaklarımı birbirine bastırıp arabadan indim. Niye yapıyordu bunu?

Ağlayarak annem ve babamın mezarına gidip annemin yanına çöktüm. Sessiz göz yaşlarım saniyeler içinde hıçkırıklara dönüştü.

"Anne," diye mırıldandım. Canım acıyordu ve yanımda olmasına çok ihtiyacım vardı. Dizlerine kafamı koyup saçlarımı okşamasına çok ihtiyacım vardı. Abimin açtığı yaraları sarmasına çok ihtiyacım vardı.

"Abim kırdı beni yine." Her kelimemle ağlamam şiddetleniyordu.

"Ben onun düşmanı değilim anne, niye böyle yapıyor? " Kafamı annemin mezarının üzerine koyarken söyledim bunu.

Ben abimden çok bir şey istemiyordum ki sadece yanımda olduğunu hissettirsin, annem ve babamın yokluğunu doldursun yeter. Birlikte olmamıza izin versin yeter. Ben onu saryım o beni sarsın yeter.

"Anne benden nefret ediyor." Bu gerçek beni sarsıyordu her seferinde ama ortadaydı.

"Anne abimin beni sadece bir kere sevdiğine inandım. Sadece bir kereydi. Siz öldükten sonraydı. Daha ikimizde çocuktuk. Bana sarılmıştı. Göz yaşlarımı silmişti. Gerçekten kardeş olduğumuzu o zaman tek hissetmiştim ."

Söylediğim şey gözümün önünde canlanırken burukça gülümsemiştim. Galiba deliriyordum. Hıçkırarak ağlarken bir yandan gülümsüyordum.

"Ben o Kağan'ı istiyorum anne." Masumdu o zaman. Saftı ve gerçek bir kardeşti. Büyüdükçe geçmişti kendinden. Büyüdükçe karartmıştı hayatını.

"Keşke burada olsaydınız. O zaman böyle olmazdı her şey. O zaman yaşayabilirdik gerçekten." Ciğerim sökülür gibi ağlıyordum.

Eteğimin cebinde titreyen telefonumla kafamı topraktan çekip yerimde doğruldum. Öykü arıyordu. Yine merak etmişti.

Meşgule atıp mesaj attım merak etmemesi için. Ardından annem ve babama veda edip çıkışa doğru yürüdüm.

Göz yaşlarımı koluma silip hala orada olan Merih'in arabasına ilerledim. Arabaya binim oturduğumda birkaç saniye yüzüme baktıysa da hiçbir şey sormadan yola koyuldu. Konuşmayı sevmiyordu.

Sırtımı rahat koltukla birleştirip ona döndüm. Ve yüzünün her ayrıntısını aklıma kazırcasına inceledim. İçime oturan bir yüzü vardı. Kalbime dokunuyordu sanki. Korkuyordum ondan ama sanki birazcık güveniyordum. Nereden geliyordu bu güven bilmiyordum.

"Niye öldürmedin beni?" Dudaklarımın arasından kaçan cümle beni bile şaşırtmıştı. Onun yüzünden okuduğum şaşkınlık değil de gerginlikti. Çenesi dişlerini sıkıyormuş gibi bir hal almıştı. Sinirlendirmiştim onu. Ah bravo bana!

"Küçük!" dedi uyarı dolu sesiyle. Kes sesini der gibiydi. Sorma sus der gibiydi. Bunun üzerine deminden beri tuttuğum nefesimi titrekçe dışarı üfleyip bakışlarımı dışarıya çevirdim.

Abimin aksine çocuk benim yanımda oluyordu ben ise onu sorguluyordum. Aferin sana Dolunay.

"Nereye gidiyoruz?" diye kafamı dağıtmak istediğimden başka bir soru yöneltmiştim.

"Nereye istersen."

İyi miydi bu adam kötü mü? Katil miydi yoksa kurtarıcı mı? Kim olduğunu anlayamıyordum. İyi de davrandı kötü de bana. Silah da dayadı kafama kurtardı da beni.

Bakışlarımı ona çevrildim. Buz gibi yüzüne.

"Kimsin sen?" Sormadan edemedim.

"Merih Karan," diyip kestirip attı. Bu kadar mı yani? Adı ve soy adı?

"Niye kaldırdın beni? Niye yardım ettin?" Çenem açılmıştı bir kez. Ve kafamı başka yerlerde meşgul etmek istediğimden soruyordum.

"Bilmem," dedi yine geçiştirircesine. Çok kapalıydı. Çok geri tutuyordu kendini.

"Durdur arabayı!" diye sesimi yükselterek konuştum onun bakışları beni bulurken.

Tanımıyordum onu. Bana yapabileceklerini bilmiyordum. Evet ondan korkuyordum. Ona çok az güvenmiştim ama bu onun kim olduğunu bilmediğimi değiştirmiyor.

"Durdur!" dedim tekrar. Sesim az evvelki kadar yüksek değildi.

Araba bir anda durunca koltukta hafif öne doğru kaymıştım.

"Ne oldu?" diye sordu meraktan uzak sesiyle.

"Kendi başımın çaresine bakarım ben!" diye tıslayıp kapının koluna atıldım. Onun yanında olmak istemiyordum. Kim olduğunu bilmediğim bir insanla aynı arabada nereye gittiğimi bile bilmeden kalmak istemiyordum.

Bileğimden yakalayınca durup ona döndüm.

"Sana korkma demiştim," diye sakin sesiyle sınıfta dediğini hatırlattı.

"Korkmuyorum senden!" Onun sakin sesinin aksine ben gergin ve sinirliydim. Kimeydi sinirim onu da bilmiyorum.

"Korkuyosun!" Bağırdı bu sefer. Yerimde sıçarmıştım. Gözlerimi kırpıştırıp donuk gözlerine baktım. Çok emindi kendinden ve doğruyu söylüyordu. Korkuyordum ondan. Ama onun bunu fark etmesi düşüncelerimi çözebilmesi kötüydü.

"Kafama silah dayadın." Sabırsızca söylenmiştim. Ne o gözlerini çekiyordu ne ben onun gözlerinden çekilebiliyordum.

"Sen geçtin o silahın önüne!" Neydi sesindeki ton? Öfke mi nefret mi?

"O adamı öldürecektin!" Tamam silahın önüne geçmemim nedeni bu değildi.

"O ölmesin diye ölmek istedin. Aptalsın," demesiyle sinirim artmıştı. Hakaret etmesi sinir bozucuydu. Ve acıyan sesi. Ve donuk gözleri. Sinirimi bozmuştu.

"Aptal değilim. Çaresizdim!" Bağırarak kurduğum cümleyi sonradan idrak etmiştim. Onun karşısında kendimi düşürüyordum.

"Küçüksün." dedi yine sakin ses tonuyla. Değildim. Küçük demesi de sinir bozucuydu.

"Beni tanımıyorsun," deyip sonunda gözlerimi ondan çekip camdan dışarıya baktım. Birkaç dakika arabada sessizlik oluşmuştu. Sadece benim kesik kesik çıkan nefesimin sesi yayılıyordu arabaya.

"Evin nerede?" diye sonunda benim az önce söylediğimi yok sayarak konuşmuştu mesafeli fazlaca soğuk sesiyle.

"Sana ne!"

"Seni evine bırakacağım." Sabırsızca solumuştu.

"Kendim giderim." Dedim omuz silkerek. Ve kapıya döndüm. Kilitliydi.

"Uzatma. Ben bırakacağım." Keskin sesi itiraz istemeyen bir tondaydı. Omuzlarım çökünce berbat bir halde olduğumu hatırladım. Sanırım bıraksa iyi olurdu.

"İyi." deyip ardından bizim evin yerini söyledim ve ona bakmamak için kafamı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım.

Ne biçim bir gündü bu böyle? Benim yaptığım, abimin yaptıkları, yanımdaki soğuk çocuğun tavırları... Derince nefes alıp olanları düşünmemeye çalışarak gözlerimi yumdum.

******

Bölüm sonu.


Continue Reading

You'll Also Like

328K 21.4K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
135K 8.4K 24
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1M 36.3K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
YUVA By _twclr

Teen Fiction

836K 40.8K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...