Karanlığın Şafağı |Şafak Seri...

By BiCeruVar

328K 16.7K 1.6K

(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanınd... More

Tanıtım
Teaser 1
Teaser 2
Bölüm 1 - Kavga
Bölüm 2 - Kaza
Bir Öneri
Bölüm 3 - Hastane
Bölüm 4 - Dönüş
Bölüm 5 - Aile Kalesi
Bölüm 6 - Abiye Destek
Bölüm 7 - Sevgilim
Bölüm 8 - Tibet Bozgunu
Bölüm 9 - Özürler
Bölüm 10 - Hep Destek Tam Destek
Bölüm 11 - Yeniden Doğuş
Bölüm 13 - Panik
Bölüm 14 - Yüksek Gerilim
Bölüm 15 - Sevmeler
Bölüm 16 - Tatil
Bölüm 17 - Gidiş ve Dönüş
Bölüm 18 - İtirafta Devrim
Bölüm 19 - Evlenecek Misin?
Bölüm 20 - Gergin
Bölüm 21 - Acı Görev
Bölüm 22 - Başarı?
Bölüm 23 - Bir Kürek Toprak
Bölüm 24 - Teklif
Bölüm 25 - Belirsiz
Bölüm 26 - Yıkılmaz Duvar
Bölüm 27 - Kaybetmek ve Kazanmak
Bölüm 28 - Derin Sızı
Bölüm 29 - Deprem
Bölüm 30 - Ağır Arıza
Bölüm 31 - Bi Müsade
Bölüm 32 - Tutkun
Bölüm 33 - Zor Zaman
Bölüm 34 - Tehlike Çanları
Bölüm 35 - Alaşağı
Bölüm 36 - Sınav Gibi Sınav
Bölüm 37 - O Tek Kişi
Bölüm 38 - Evlenmeliyiz Artık
Bölüm 39 - Ulan
Bölüm 40 - Sevmenin Aslı
Bölüm 41 - Sevmiyorum Gitmeni
Bölüm 42 - İfşalayan Gazeteci
Bölüm 43 - Vuslat Nasıl Delirir 101
Bölüm 44 - Kız Verme Krizi
Bölüm 45 - Blöf Bunlar Tibet Bey
Bölüm 46 - Düğün
Bölüm 47 - Yıkıntı
Bölüm 48 - Kalp
Bölüm 49 - Ölümler
FİNAL - Bölüm 50 - Zormuş Yaşam
Yok Mu Benden Size Bir Açıklama...
BUTİMAR

Bölüm 12 - Sorgu ve Savunma

6.4K 352 60
By BiCeruVar

Merhabalar arkadaşlar... Bu gün Karanlığın Şafağı günü... Bir Vuslat eseri Tibet'se söz konusu bana bir heyecan basıyor ;) 

Daha önce söylediğim gibi Whatsapp grubu kuracağız eğer ki numara göndermeyen, katılmak isteyen var ise bana özelden veya biceruvar isimli Instagram hesabımdan ulaşarak katılım sağlayabilirsiniz...  Neyse uzatmadan geçelim bölüme... Seviliyorsunuz...


Evet, ağlamaklı oluyorum demdir bu

Hani kurşun sıksan geçmez geceden...

Ve zehir zıkkım cigaram.

Gel artık...

                                                -Ahmet Arif

            ------------------------------------------------------

'Doğum günün kutlu olsun, iyi ki doğdun Tuanna Kasırga.'

'İyi ki varsın ufaklık.' bedenleri birbirinden ayrılmış kız etrafında ona sırıtarak bakanlara gülümsemişti. Herkese bir bir sarılırken Tibet'in Güneş'le onları göstermeyecek bir set kurmasından sonra Ateş'e de sarıldı kız. Babasının ok atan gözlerine baktıkca da sağlam bir savunma hazırlıyordu kafasından. Bu gecede sorun çıkmazdı da eve gidince olacakları ve sorguyu tahmin edemiyordu. Gözleri bir anda babasının dibine giden kızda takılı kaldığında aklına yine o dudaklar geldi. Karanlıkdı karanlık olmasına da Doğa en büyük detayı atlamıştı. Bu adam onun kokusuna bile tutkunken dokunuşunu bilmemesi mümkün değildi ama bir ihtimaldi Tibet'in kafasındaki. Ya o değilse diye düşünerek gidip ona soramazdı. Zaten sorduğu anda bütün olan biten ortaya dökülür Tibet'de hislerine dur diyemeyerek tüm urganların düğümlerini açardı bir bir.

Gece duraksamadan devam etse de Tibet elindeki kadehle oynamakdan da vazgeçmemişti. Gözleri direk olarak bardağın kenarına kilitlenmişken etrafında dönüp duranları dahi fark edemiyordu adam. Öyle ki dibine kadar gelen Evrim'i dahi fark edemedi.

'Dostum?' kızın mırıldanması ile Tibet şaşkın bakışlarını çevirdiğinde Evrim gülümseyerek elindeki kadehi masaya bıraktı.

'Bütün gece somurtman için hazırlık yaptığımızı söylemeyeceksin değil mi?'

'Somurtmuyorum ki kızım.' adamın kaşları çatılsa da Evrim çoktan yüzüne dalga geçen gülümsemesini eklemişti bile.

'Haklısın bu somurtmak değil, resmen ağlamak.' devirdiği gözleriyle bardağına geri döndü adam. Evrim ise daha fazla konuşturamayacağını anlayıp bir kaç adım atmıştı ki Tibet'in yanına gelen Güneş'le anında durdurdu adımlarını. Dibindeki kalabalık grupla muhabbet içinde gibi görünmeye başladığında çoktan kulağını Tibet ve Güneş'in olduğu masaya emanet etmişti.

'Abicim topla artık kendini.'

'Güneş, kapışmayalım kardeşim.' aralarına katılan Emir'le Evrim saçma salak onaylayıcı baş sallamalara girişmişti ama şuan orada değil bir kaç adım ötesindeki dönen muhabbet ilgisini çekiyordu. Hele ki ikizinin cümlesi kızı neredeyse dinlerken düşmesini sağlayacak hale getirmişti.

'Söylediğin her şeyin sahibinin başka kız değilde kendi olduğunu bilseydi bu halde olmazdın.'

'Emir! Biri duyacak.'

'Valla böyle duymazlarsa ben isyan çıkarıp zaten avazım çıktığı kadar bağıracağım. Hatta Ali Ayşe'yi seviyor şarkısını size uyarlayacağım. Tibet Doğa'ya yanık diye.' daha fazla duramamıştı Evrim. Duyduğu cümlelerle çığlık atma evresine gelmişti resmen. İşin aslını öğrenmeden gidip Doğa'ya da anlatamazdı. Arkasındaki masaya hızlıca dönüp Güneş'le, Tibet'in arasına girdiğinde üç adama da kısık gözlerle baktı bir süre.

'Ne yapıyorsun kızım?'

'Çemkirme bana, şit, sakın bana çemkirmeyin koz var elimde. Dökülün.' Tibet'in başı yavaş modda Evrim'e dönerken Güneş ve Emir havalanmış kaşlarla birbirlerine bakmışlardı.

'Ne kozu varmış elinde?' ikizinin zaman zaman bloflerine kurban giden bir Emir Karahan olarak bu kez de öyle bir çıkmaza giremezlerdi doğrusu.

'Siz bütün gerçekleri anlatır mısınız yoksa ben birazdan pasta gelecek yere çıkıp Tibet Doğa'ya tutkun diye çığlık mı atayım?' kızın sinsilikle kısılan gözlerinden sonra Emir anında gözlerini kapatıp avcunu alnına geçirmişti. İşte şimdi tehditin alasını Evrim'den göreceklerdi. Biraz kardeşini tanıyorsa bu bilgi ile üçüne de istediğini yaptırırdı kız.

'Saçmalama Evrim, yanlış duymuşsun. Hem sen nasıl bir hayal dünyasında yaşıyorsun ya?' Tibet'in inkarı ile Evrim'in üst dudağı kıvrıldığında Emir başını sağa sola sallamaya başlamıştı bile.

'Biricisi yanlış duymam mümkün değil çünkü direk sizi dinliyordum ikincisi. Farz edelim araya laf girdi, biri dürttü benim dikkatim dağıldı ve yanlış duydum. Eğer böyle bir şey olsaydı sen Tibet Kasırga inkar evresine girmek yerine kahkaha atardın, sen Emir Karahan alnının ortasına değil anlımın ortasına vururdun ve sen Güneş Samir donmuş gözlerinin yerine kahkahanı tutmaya çalışıyor olurdun. Şimdi sökülüyor musunuz yoksa, boşverin en iyisi masaya çıkmam. Bizim gizlimiz saklımız yok sonuçta.' Evrim gözlerini devirerek yönünü ortadaki masaya çevirdiğinde Tibet anında kolundan yakalayıp durdurmuştu.

'Evrim dur.'

'Bir de eğer yanlış bilgi olsa beni durdurmak yerine git git selamımı da söyle derdin. Yani son açık kapını da kilitledin dostum. Anlat bakalım.'

'Durdurmasam masaya çıkmayacak mıydın?'

'Yooo... Bir kere o masaya çıkmayı bırak yeltensem zaten düşerim. Aklımla zorum ne ki güzelim doğum gününü hastanede sonlandırayım? Dağıtma konuyu, anlat dedim.'

'Duymuşsun işte kızım, ne anlatayım?'

'Mesela ne zamandır kör kütük sevdalı olduğunu anlat, neden ilan etmiyorsun onu anlat, hiç olmadı ne kadar sevdiğini anlat.' Evrim'in sırıtan yüzü üç adamı uyuz etse dahi Tibet beyaz bayrak sallayarak içkisinden bir yudum almıştı.

'Çocukluğumdan beri seviyorum ben onu. Ama olmaz işte kızım. Yani aile gibiyiz biz, Eymen amcam güvenip benimle Amerikaya gönderdi onu, emanete ihanet olur bu. Çok seviyorum, el mecbur unutacağım.'

'Aklıma bir şey takıldı.' Evrim'in buruşturduğu suratı ile Tibet başını ne anlamında sağa sola sallamıştı.

'Bu kız mal mı ki emanete hıyanet olacak? Hem sizin aranızda bir şey olacağı çocukluğunuzdan belli değil miydi? Doğa'nın ilk öpücüğünü sen almadın mı?'

'O yaşla bu yaş bir mi Evrim?'

'Tabi bir. Sen Tibet'sin o Doğa. Ne değişti? Bir tek yaşınız. Hala aynısınız, hala ikinizde inatsınız, hala beraber plan yapıyorsunuz, hala beraber bir şeyleri saklıyorsunuz.'

'Beraber ne saklıyorlar ki?' Güneş'in kaşlarını havalandırarak sorduğu soruya Evrim sırıtmıştı.

'E kazayı saklıyorlar ya.'

'Haaa...' üç adamında aynı anda konuşmasından sonra Evrim göz devirerek gülümsemişti. Yedirir miydi o biricik arkadaşını. Tibet bey gidip itiraf edene kadar söylemezdi Doğa'nın onu sevdiğini. Madem o kadar geniş düşünebiliyordu Doğa'yı nasıl tavlayacağını da düşünsündü.

'Ama o başkasını seviyor.' adamın cümlesi ile Evrim omuz silkerek gülümsedi anında.

'Sevmiyor. Yani sevdiğini zannediyor, hem farz et ki gerçekden seviyor birini, ne fark eder? Onun sevdiği adam mı ona değer verir yoksa onu seven sen mi? Hanginiz daha çok tanıyorsunuz onu? Seviyorsan savaşırsın Tibet bey. İstediğin her şey için nasıl savaştıysan sevdiğin kadın için de savaşırsın. Ve kazandığında gerçekten kim kimi seviyor anlarsın.'

'O ne deme kızım?'

'O o demek ikiz. Eğer ki Tibet savaşır ve pes etmezse kazanır. Doğa'da onu gerçek seveni görür. Pes ederse seviyor sandığı birini seviyor sanmaya devam eder. Yani ya kazanırsın Tibet Kasırga, ya da kazanırsın. Başka şansın yok.'

'Gidip konuşuyum mu yani?' Tibet'in kıza yönelttiği soru ile Emir ve Güneş aynı anda adama dönmüşlerdi.

'Bunca yıldır ya kazanırsın ya da kazanırsın cümlesi için mi bizi harcadın abicim?'

'Kabul edin Evrim'in ikna kabiliyeti var gençler.' Tibet'in Güneş'i yanıtlaması ile iki adam da aynı anda başlarını masaya bırakmışlardı. Tibet'in gözleri ise Evrim'den yanıt istercesine bakıyordu hala kıza.

'Öyle gidip öküz gibi ya benimsin ya kara toprağın demezsin diye umuyorum?'

'Demiyim mi öye?'

'Deme tabi' kızın gözlerini belerte belerte çıkışı ile Tibet bir Doğa'yı süzmüş ardından tekrar masaya çevirmişti bakışlarını.

'Babama söyleyim. O babamdan başkasının sözünü dinlemez.'

'Ne diyeceksin Vuslat amcama? Baba afadersin ama Doğa'ya söyle de sevgilim olsun mu? Bence biz zorlamayalım, sen hazır imkan varken şu şelaleden aşağı bırak kendini ne dersin?'

'Tamam be kızım. Ne yapacağımı söyle o zaman.'

'Savaşacak sensin dostum, topta, tüfekde, cephane de sende, söz de sende.' kız sırıtarak arkasını dönüp masadan uzaklaştığında üç adamda şaşkın şaşkın arkasından bakmışlardı. O saf, her hareketindeki başına iş açan Evrim'in bir anda yok oluşu hepsini şoka uğratmıştı resmen. Emir az çok bilmesine rağmen ağzı açık bakıyordu giden kardeşine.

'O kız benim ikizim olan Evrim'i yemiş olabilir mi?'

'Bende şüpheleniyorum açıkcası.' Güneş'in desteğinden sonra hala arkalarından baktıkları kız kolunu masaya vurduğuda hepsi usul usul başlarını sallamıştı.

'Bu Evrim'in güncellenmiş hali. Hala sakar ama bir sürüm fazladan kadın zekası var. Ve asıl haber bizim ailenin kızları birbirine benzer.' Emir'in yorumundan sonra iki adamın bakışları sakince Tibet'e dönmüştü.

'O kadın zekası ile bir yıldır aynı evde yaşadığıma göre antremanlıyım. Bu gece babam Ateş konusunda sorguya çekip beni öldürmezse yarın hep beraber dışarda kahvaltı yapalım.'

'Yaşadığını nereden anlayacağız? Hayır, meseleyi bende biliyorum, şimdi amca Tibet yaşıyor mu dersem ve sen yaşamıyor olursan muhtemelen beni de senin yanına yollar.'

'Beni de' Güneş ve Emir'in konuşması ile Tibet tek kaşını havalandırıp sinsi gülümsemesini yüzüne yerleştirmişti.

'Onu kendi silahı ile vuracağım.'

'Kendi silahı?' iki adamda aynı anda konuştuğunda Tibet'in gülümsemesi de gittikce genişlemişti.

'Tabi ki anneme olan bitmek bilmeyen sevdasıyla.'

'Tahminimce sen de sevdinle başlayacak' Güneş'e başıyla onay vermişti adam.

'Ve sevgi insanı ayakda tutan tek şey değil miydi diye bitecek.' Emir'e de başını sallayarak onay verdi Tibet. Aynen öyle olacaktı. Vuslat itiraza kalkıştıkca Tibet adamın üzerine piyon sürer gibi kendi sözlerini söyleyecekti. Sonunun nasıl biteceğini henüz kendi de bilmiyordu ama kazanana kadar durmayacaktı. Çünkü kendi bu konuda acı çekmişken ablasına zarar vermemiş bir adama karşı da gelmezdi. Madem araştırdığı kadarı ile Tuanna'ya yanlışı yoktu o zaman ikisinin de arkasında dimdik durabilirdi Tibet. Karşısındaki Vuslat Kasırga dahi olsa, boynuz kulağı geçer tabiri bunun için yer edinmişti ülkede.

Tibet karşısında voltalar atan babasına bakıp bakıp göz devirme isteğini geri plana atma çabasına giriyordu sürekli. İçinden saymaya devam ederken derin bir nefes aldı. 51-52...53...54

'Nerden çıktı bu herif!' 54. voltasının yarısında patlayan Vuslat'la Tibet kaşlarını havalandırmıştı anında.

'Valla biliyorsundur ama ben annesinin ka-'

'Dalga geçmeye kalkma sakın. Zaten kan beynimde, Tuanna ile ne ilgisi var, niye sen onları korudun, ne dönüyor Tibet Kasırga? Çabuk açıkla bana.' adam başını sallayıp ayaklandığı gibi çalışma odasının kapısını kilitleyip anahtarı cebine atmış ardından koltuğa tekrar yerleşmişti. Vuslat'ın sağını solunu şuan kestiremiyordu. Zamanında en güvendiği adamı seviyorum diyince iki üç tane bile olsa yumruk yediyse Allah bilir Ateş'in başına neler gelirdi.

'Seviyorlar birbirlerini.'

'Ne sevmesi! Abinde bende onlarla az kapışmadık, ne sevmesinden bahsediyorsun? Kimse kalmamış mı koca dünya da?'

'Dur söyleyim de mönüden baksın ablam. Başkasını sipariş edelim. Baba aklın yerinde mi senin? Ne demek başkası kalmamış mı? Dedem yok dese sen başkasını mı sevecektin? Annemden vaz mı geçecektin?'

'Annen benim kalbim. Annenle Ateş'i bir tutma.'

'Tabi seninki kalp, ablamla Ateş'in ki karbüratör kapağı demi?'

'Bak bir de dalga geçiyorsun. Oğlum, biz bu adamla hiç yoktan yirmi kez karşı karşıya gelmişizdir.'

'E ne var bunda? Birbirinizi vurdunuz mu?'

'Ne var bunda diyor ya, ne var bunda diyor. Adam bizim alemden!'

'Ağzınla söylüyorsun, bizim alem. Yani bizi de kapsıyor.' Vuslat karşısındaki adamın sakin sakin cevaplarıyla daha da çıldırıyordu. Tibet normalde her istediğini böyle kabul ettirirdi de şimdiki adamın kanını alevlendiriyordu resmen.

'Beynimi kaynatıyorsun Tibet. Ablan o herifi severken sen benim beynimi sakinliğinle kaynatıyorsun.'

'E o yüzden lakabım fırtına falan değil zaten baba. Hem sakin sakin konuşuyoruz. Soruyorsun cevap veriyorum, bağırsam mı iyi?'

'Bağır lan! Bağır oğlum, bağır ki karşımda bilmiş bilmiş oturuyorsun diye elime almayım seni.'

'Olayı bana çevirmesek, asıl konuda kalalım bence'

'Olmaz. O ikisi olmayacak.'

'O zaman ablama özel hücre yapalım. Mümkünse yerin bir kaç katı altında olsun. Hoş o kazır çıkar, komple demir yapalım. O da olmaz, senin nasıl bir fikrin var Tuanna'yı durdurmak için baba?'

'Ne saçmalıyorsun Tibet?'

'Diyorum ki ablam birini sevip bir yola çıktıysa ister cehennemin dibine, ister yerin dibine hapis et yine de emeline ulaşır. Bu durumda nasıl durduracaksın onu?'

'Ben onun babasıyım, vazgeçirmek için gerekiyorsa yüzümü bir daha görmeyeceğini söylerim.' Vuslat'ın cümlesi ile Tibet'in yüzündeki sakinlik bir anda silinmişti. Kaşları havalanırken anlamaz bakışlarını da adamın üzerine sabitledi.

'Ne yapacaksın ne?'

'Eğer vazgeçmezse beni bir daha göremez.'

'Bu vazgeçmesi için blöf öyle değil mi?'

'Tabi blöf ama o blöf olduğunu bilmezse vazgeçmesi de hızlı olur.'

'Baba sana bir şey soracağım.'

'Sor' Vuslat başını sallaya sallaya koltuğuna oturduğunda Tibet dudaklarını ıslatmıştı.

'Göksel ablam annemle ilk karşılaştığında çekip gitmeye kalkmış, sen durdurmuşsun. Eğer durduramasan vaz geçer miydin annemden?'

'Asla, ne yapar eder ikna ederdim ablanı. Hem bir süre sonra mutlu olduğumu görünce o da kabullenirdi zaten.'

'O kadar seviyorsun yani annemi?'

'O nasıl soru Tibet. Ben annen için gözümü kırpmadan canımı veririm.'

'Ateş ve ablam da birbirleri için canları verecekleri kadar çok seviyorlar birbirlerini. Sen sevmenin ne demek olduğunu bilmeyen biri değilsin ki. İster düşman olsun ister manyak, sevince insan görebiliyor mu başka bir ayrıntıyı sen söyle baba? Annem hamile iken ananemin ailesi sizin ayrı kalmanızı sağlamadı mı? Sağladı. Peki affetmedin mi? E affettin de. Şu hayatta seni en çok sinirlendiren şey evlenmeden bir şey yaşamak. Halamla eniştem yaşadı, bak Işık o zamandan hediye bu aileye. Baba sen hiç hata yapmadın mı? Sen annem için bir şeylerden vaz geçmedin mi? Sırf seviyorsun diye yedi cihanı yerinden oynatıp ailene ulaşmalarını engellemedin mi? Şimdi nasıl oluyorda sevginin önünde durmaya kalkıyorsun? Farz edelim oldu, yaptın, başardın. Ablam blöfünü yedi, seni kaybetmemek için sevdiği adamdan vaz geçti, ne olacak sonra? Tuanna'dan nasıl bekleyeceksin bir daha mutlu olmasını? Sen kendini bu zamana kadar sevdiğin insanlar için korudun, Tuanna sevdiği adamı kaybettiğinde kendini koruyacak mı sence?' Vuslat ard ardına gelen sorularla Tibet'in gözlerinin içine bakmaya başladığında oğlu derin bir nefes alıp başını sağa sola sallamıştı.

'İnsan sevdikleri olmazsa tutunamaz diyordun, düşer diyordun. Geçen gün siz olmasanız ben kaybolurum diyordun. Yine bu odada konuştuk, burada. Şimdi bana ablan vazgeçecek diyorsun. Bir adamdan değil sevgisinden vazgeçmesini isteyeceksin. Baba, Ateş can zararı verdi mi bize? Vermedi, verse bilirdim. Bir iki ihaledir mesele, şuan batsan hayatımızın sonuna kadar eksiksiz yaşarız, bir iki ihale ne ki? Yapma, ne olur ablamı seçim yapmak zorunda bırakma.'

'Tibet. Diyelim ki ben eyvallah dedim, destek oldum. Ya Ateş'in babası? Ablanın ne kadar yıpranacağını göremiyor musun oğlum sen? Yav sevmesinler demiyorum ki ben, eyvallah sevsinler ama ablam üzülecek Tibet.'

'Acı yoksa sevdada pişilmez diyen sendin baba. Ablam üzülecek belki, hatta çok yıpranacak bir ihtimal ama Ateş onun elini bırakmayacak. İkisi de bir kaç damla göz yaşının infazına sebep olacak ama ikisi de yaşayacak. Yorulmadan koşulmaz. Ağlamazsak gülemeyiz. Bunları senden öğrendim ben. O adam onlara karşı çıkacak ama sen Vuslat Kasırga'sın. Çocukların doğru yanlış ne yaparsa yapsın arkasında durursun. Gölgen hiç çekilmez üzerimizden. Sen bu yüzden sırf kendi çocuklarının değil onlarca yetimhanedeki çocuğunda babasısın. Desteğin, merhametin, affetmeyi bilişin yüzünden. Varsın o karşı çıksın, varsın üzülsün ablam. Sen elini omuzuna yerleştirip geçecek, vazgeçme savaşından dediğinde bütün kırgınlıkları uçup gidecek. Ben kötü yazıyorum diye ağladığımda eğer vazgeçme demeseydin vazgeçerdim baba. Sırf sen dedin diye vazgeçmedim, sırf senin gölgen var diye göz yaşımı silip tekrar denedim ben. Ablama da mutlu ol de, emin ol iki kelimen yetecek mutlu olmasına.'

'Tuanna'nın artık üzülmesini istemiyorum ben Tibet. Kırılmasını istemiyorum.'

'Yaralarımız yaşımızla büyürmüş.' Tibet omuz silktiğinde Vuslat derin bir nefes alıp yaslandı koltuğa. Sevmek şu hayatta bulunabilecek en değerli hazineydi. Uğrunda yapılan savaşa, dökülen göz yaşına, umutsuzluğun içinde iken umut etmeye değecek yegane emeldi. İnsanlar vazgeçişleri ile yok olup, göğüs gerdikleri ile var olurken pes edenler en çabuk unutulanlar olurdu. Öyle ki Vuslat bunu en iyi bilen adamlardan biri olarak savaşmanın en güzel yanının sevgi olduğunuda öğretmişti çevresindekilere. Eğer ki Tibet bunları konuşabiliyorsa savaşmaya değecek bir sevgi gördüğündendi, eğer ki Vuslat sessiz kalıp kabulleniyorsa her cümleyi çocuklarının pes etmeyeceğini bildiği içindi. Bu yüzden siz siz olun henüz kılıçlarınızı kuşanmamışken gireceğiniz harpden vaz geçmeyin. Çünkü aldığınız her yara biraz daha sevmeye, yediğiniz her darbe sizi daha güçlü ayağa kalkmaya zorlar. Sevmekdan vazgeçip savaşdan geri çekilmek ise gözyaşlarınızda boğulmakla eş değerdir, en acısı da budur zaten. Gözyaşında boğulmakdansa ateşde yanmak şerefli bir zaferdir.

Tibet bakışlarını masadaki toplulukda gezdirdiğinde Evrim'in keyifli bir şekilde kıvranışını izlediğini görmüştü. Derin bir nefes alarak çayından bir yudum daha aldığında bu defa Evrim'den kaçırdığı gözleri Doğa'nın garip yeşil hareleri ile karşılaştı. Tamam seviyordu sevmesine de bir kızın hareleri bile parmak uçlarına kadar bedeninin karıncalanmasını sağlıyordu. Normal miydi bu?

'Abi biz niye dışarıda kahvaltı yapıyoruz?' Ömür'ün sorusu ile bütün bakışlar Tibet'e döndüğünde adam derin bir nefes almıştı.

'Evde suratlarınızı ayrı ayrı görüyorum, burada topluca görebiliyorum. Ayrıca şirkete gitmem gerek işlerim var burada iken daha geç giderim.' herkes olumlu anlamda baş sallarken Miray boş iki sandalyeyi işaret etmişti.

'Bu sandalyede hayali arkadaşlarınız mı oturuyor peki? Hayır öyleyse garsona söyleyelim de ezmesin.' kızın dalga geçen haline Tibet göz devirmişti anında. Tamam yanlızlıkla pek arası olmamıştı bu yaşına kadar ama çocukluk aklıyla hayali arkadaşı da olmuştu.

'Neydi ismi? Hah Hüsamettin ile Katya.' bu defa Barlas'da olaya müdahil olduğunda Tibet sıkkın nefesini savurdu havaya ama bunlardan kurtulamayacağını biliyordu.

'Abi ya, Allah aşkına söylesene niye birbiri ile alakasız iki isim?'

'Üç yaşındaydım Çınar. Aklıma onlar gelmiş bende öyle demişim. Ayrıca sizin benden daha garip şeyleriniz vardı çocukken.'

'En garibi seninkiydi.' Doğa'nın kaşlarını havalandırması ile Tibet gözlerini büyütüp öyle mi dercesine başını salladı.

'Senin de solucan koleksiyonunu unutmamak gerek kedi göz.' kız omuz silkerken masadakiler garip bakışlarını Doğa'ya çevirse de Miray dağılan konuya dönmek için derin bir nefes aldı.

'E abi çekelim mi sandalyeleri, gelecek biri mi var?'

'Gelecek değil gelmiş birileri var.' Tuanna'nın sesinden sonra masadakiler bir anda sessizliğe gömülmüş ve kız ile arkasındaki adama bakmışlardı. Evrim'in gözleri yavaş modda iki bedenin bir olmuş ellerini bulduğunda gözlerini olabildiğince belertti.

'Bir suikaste değil ama Vuslat Kasırga'nın güzelim işkencelerine mağruz kalacağız. Ben bu anı hiç görmemiş olsam?' kızın masadakileri bir bir süzmesinden sonra onlarında gergin halleri dikkatinden kaçmamıştı. Ortamda rahat olan ayakdaki iki beden, Tibet, Güneş ve Emir'di anlaşılan.

'Hep dalga geçerek söyledim ama bu defa cidden sıçtık. Hem de yardım ve yataklıkdan' Işık'ın tepkisi ile sonunda Tibet ayaklanıp ablasını öpmüş Ateş'in ise elini sıkmıştı.

'Ne dikiliyorsunuz oturun hadi.'

'Neyse ki bizden önce Tibet'i öldürecek' Çınar'ın girişiminden sonra Tibet derin bir nefes aldığında sigara paketinden bir tane çıkarmıştı ki parmakları arasından çekilmesi ile gözlerini Doğa'ya çevirdi.

'Ne yapıyorsun kedi göz?'

'Çok sigara içiyorsun bay ego' Tibet göz devirdiğinde ondan açıklama bekleyenlere baktı.

'Babamın haberi var, dün konuştum.'

'Ve hala yaşıyorsun?' Barlas'ın havalanmış kaşlarından sonra Tibet başını usulca sallamıştı.

'Biraz Tibet'ce den sonra kabullendi. Annemi de alet etmiş olabilirim bu duruma.'

'Buğlem yengem söz konusu ise Vuslat Kasırga süt dökmüş kedidir.' Emir'in ortaya sürdüğü cümleden sonra herkes içine dönerken Tibet bir sigara daha çıkarmıştı ki bu defa da Derin çekti elinden.

'Siz beni çıldırtacak mısınız ya? Bir sigara içirmediniz'

'İçmemen için çıldırtmaya çalışıyoruz.'

'Kedi göz zaten sizin dumanınızdan etkileniyorum. Bırakın da haklı zaferimin kutlamasını bir dal sigara ile yapayım.'

'Başlatma haklı zafer kutlamana Tibet.' Doğa'nın kaş çatması ile adam derin bir nefes alıp çay bardağını tekrar eline aldı. Sırtınıda yasladığında bakışları duru hafif dalgalı denize dönmüştü ama içinden geçenlerden kaçarken tam ortasına düşme konusunda büyük başarı sahibiydi Tibet.

'E siz evleninde sonra Tibet'i evlendirelim.' Evrim'in sesi ile adam bakışlarını yavaşca kıza çevirmişti ki ardından söylediği cümle Doğa'nın bir anda kendine gelmesini sağladı.

'Gabriel çok bekletilecek bir hatun gibi durmuyor sonuçta. Kapan kaçar valla.'

'Hayırdır Evrim'cim, Tibet'i evlendirmek için acelemiz niye ki?' Tuanna anladığı olanla sırıtarak kıza baktığında Evrim gülümsemesini genişletmişti.

'Tuanna haklı, ne acelesi var okuyan adamın?'

'Öyle deme Doğa, Tibet yakışıklı adam sonuçta, düzenli hayat iyidir. Hem okurken evlenen çok.' Güneş'de olaya müdahil olduğunda Tibet gevşeyen sırıtışı ile kızı süzmeye başlamıştı.

'Tibet zaten üç dört işi bir arada yapıyor. Şirket, diğer iş, okul bir de araya evliliği sıkıştırması saçma. Adamı yorgunlukdan öldürme gibi bir planınız mı var?'

'Diğer işi ben hallederim.' Tuanna'nın sesi ile Evrim ve Güneş'de el kaldırmışlardı.

'E biz bu sene şirkete desteğe başlıyoruz zaten.'

'Bana da sırf okul ile evlilik kalıyor, aslında mantıklı geldi.' son cümlenin onay içererek Tibet'den çıkması ile Doğa içindeki siniri gülümseyerek gizlemeye çalışmıştı.

'Ben eski arkadaşlarla görüşecektim. A geç bile kalmışım. Görüşürüz sonra.' kız hızlıca ayaklandığı gibi kafenin çıkışına ilerlerken Tibet arkasından gülerek bakmıştı ta ki kafasına gelen sert cisimle. Evrim elindeki pörtföyü masaya bıraktığında adamın çatık kaşlarına da dikkatle baktı.

'Ne bekliyorsun be, kalk git arkasından.'

'Niye?'

'Ay bir de niye diyor. O kadar laf söyledik, sen arkasından sırıt diye mi Tibet bey?'

'Ne için söylediniz ki?'

'Oğlum manyak mısın acaba sen. Tam zamanı şimdi, hadi kalk, koş.' Tuanna'nın uyarısı ile adamın gözleri aydınlandığında herşeyi masada bırakarak sandalyesini gürültüyle itip ardından uçarcasına çıkmıştı kızın. Masadakiler komple Doğa'nın sinirli yürüyüşünü ve ardından Tibet'in koşuşunu takip etmeye başladığında Ateş kaşlarını çattı anında.

'Gözümün nuru, silahın yanında mı?'

'Canım ne diyorsun sen?'

'Burayı koru' Ateş hızlıca ayaklanıp koştuğunda ardı ardına gelen patlama sesleri ile çığlıklar da yükselmişti. Kafede camlar yere inerken Ateş kendini ağacın arkasına almıştı ama şuan gözüne görünen iki ayrıntı vardı. Doğa'nın önüne kendini siper etmiş Tibet ve karşı caddeden ateş açan adamlar. Tibet belindeki silahı hızlıca çıkarıp Doğa'yı arkasına çektiğinde bir eliyle de çıkmasını engellemek için sarmıştı. Gözleri ağaç arkasındaki adamla buluştuğunda ise karnındaki sıcaklıkla gözlerini sıkıca kapattı. Burada bitemezdi, ailesi bu kadar açıkken gözleri kapanamazdı. Nefes almaya çalışırken silahını da karşı caddeye doğrultmuş rast gele mermileri sıralamaya başlamıştı ki dibindeki ağacın ardına Doğa'yı yaslayıp kızın korkudan büyümüş gözlerine baktı.

'Yaran var mı? Doğa yaran var mı?' bir kaç el daha ateş ettikden sonra beline saplanan sıcaklıkla karşı caddedeki kaosun sonlanması bir olmuştu. Adam elini ağaca yasladığında ise hala Doğa'dan bir cevap bekliyordu. Şuan bedenine saplanan metal parçalar gram umurunda değildi. Karşısındaki kızdan bir cevap istiyordu sadece. Sertçe yutkunup bir kez daha gözlerine baktı kızın.

'Kedi göz, yaran var mı?'

'Y-yo-ok' adamın yüzünde istem dışı bir gülümseme olduğunda bacaklarının daha fazla kendini taşımayacağını anlayarak bedenini bırakmıştı. İşte o an anladı Doğa, o an kendine gelebildi ancak. Herkes birbirini kontrol ederken kızın kulakları sağır eden bağrışı ile bütün gözler onlara dönmüştü.

'TİBET!' 

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

896K 43.5K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1.1M 40K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
2M 119K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
186K 9.1K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?