Channie Says Special

By mello-mello

222K 19.6K 9.7K

Tuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama... More

Özel
1. Bölüm "Eve Hoşgeldin"
2. Bölüm "Başlangıç"
3. Bölüm "Afrodit"
4. Bölüm "Ücret Meselesi"
5. Bölüm "Anlaşma ?"
6. Bölüm - Part 1 "Hazırlık"
6. Bölüm - Part 2 "Dejavu"
7. Bölüm - Part 1 "Birinci Derece Temas"
7. Bölüm - Part 2 "Sorun Çıkarma!"
8. Bölüm "Yalnız Kutlama"
9. Bölüm "Bi Sorun Var, Ama Ne?"
10 .Bölüm "Bilmesen Daha İyi"
11. Bölüm "Geçmiş Olsun"
12. Bölüm "İyi Bak Yeter"
13. Bölüm "Kaybedilen Günün Telafisi"
14. Bölüm "Sana Arkadaş Getirdim!"
15. Bölüm "Fare Kai"
16. Bölüm - Part 1 "Doğaüstü Bir Şeyden Bahsediyoruz."
16. Bölüm - Part 2 "Uyku Hapsi"
17. Bölüm "İsimsiz Not"
Orpheus I
Pororo ve Ben
Orpheus II
18. Bölüm "Yüzleş Onunla"
19. Bölüm "Sorular"
20. Bölüm "Hazırla Kendini"
21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."
22. Bölüm "Kendime İlk Kez İtiraf Ediyordum."
23. Bölüm "Yeni Renkler"
24. Bölüm "Tanıdık Yüz"
25. Bölüm "Bu Sözümü Yedir Bana."
27. Bölüm "Yardım Eli"
28. Bölüm "Çaresiz Kalmak"
29. Bölüm - Part 1 "Beraber Susmak"
29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"
30. Bölüm "Ters Düz"
🌌⭐
31. Bölüm "Karmaşa"
32. Bölüm - Part 1 "Yeniden Düşme"
32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"
33. Bölüm "Çekirdek"
34. Bölüm "Toksik"
35. Bölüm "Ballad"
36. Bölüm "Yeni Düzen"
37. Bölüm "Myulchi"
38. Bölüm "Editör Buluşması"
39. Bölüm "Oyuncu"
Orphdogus
40. Bölüm "İğrenç"
41. Bölüm "Baskın"
42. Bölüm "Karma"

26. Bölüm "Artık Benim Sorunum"

5.5K 455 200
By mello-mello



"Kanepen hala emrinde."

Berbat haldeki misafirimi kapıdan girer girmez yatağa yönlendirdim. Ama şöyle bir üstüne başına baktığımda tüm sorun uyumakla çözülecek gibi durmuyordu. Yıpranmış ceketi ve is kokan giysilerini çıkarıp bir duş alması şarttı.

"Banyo da emrinde..." dedim karar değiştirerek. "Üstünü de değiştir. Hatta bunları çöpe at. Ya da en azından makineye at. Dolabımdan istediğini alabilirsin. Alt çekmecede paketi açılmamış iç çamaşırlarım var."

Ben sanki çekilsem kaçıp gidecekmiş gibi kapının önünde dikilirken Jongin benimle hiç muhatap olmadan ceketini çıkarıp elinde sarkıtarak banyoya yürümeye başlamıştı bile.

Yarım saate yakın süredir elimde işine yarayacak yeni ve temiz giysilerle banyo kapısında bekliyordum. Su sesi kesildikten sonra da bir beş dakika daha beklemiştim. Sonunda kıyafetleri kapının eşiğine bırakıp salona dönmeye karar verdim. İki dakika sonra da çıkmıştı zaten.

Ben kanepede oturmuş etrafa bakınırken onun eşikte benim bornozumla yere eğilmiş, kıyafetleri teker teker kucağına aldığını gördüm. Bana bakmadan seslendi.

"Bunu giydim ama, umarım sorun değildir."

"Yo-yok. Giy. Sorun değil."

O gece olay bundan uzun sürmemişti. Kanepede uyumasını söylemiştim ilk geldiğinde ama kaçıp gider korkusundan ani bir karar değişikliğiyle onu odama postalamış, kanepede ben yatmıştım. Donuk suratı benimle tartışmaktansa her şeyi kabul etmeye hazır gibiydi zaten. Bu yüzden pek zor olmamıştı.

Ertesi sabah olağan başlamamıştı. Uyandığımda yerinde olmaması filan? Değil. Evet, kapıdan içeri kafamı soktuğumda yatakta ne Jongin'i ne de yorganımı görmüş ve telaşla patır patır ses çıkaran terliklerim ayağımda, koşturarak içeri dalmıştım. O an küçük bir telaş yaşamış olabilirim. Ama ilerlediğimde sol tarafta komodinle yatak arasında yerde yorgana bürünmüş uyuduğunu gördüğümde rahatlamadan doğan bir gülümsemeyle sessiz sessiz geri çıkıp gitmiştim odadan. Bazı şeyler hiç değişmiyordu.

Buna rağmen sıradandı her şey. Olağan olmayan şey ben kahvaltı hazırlama işini bitirip –yaklaşık bir saat sonra filan- banyoda Jongin'in çıkardığı giysileri temizlemeye giriştiğimde karşılamıştı beni. Ceplerini boşalttığım ne varsa makineye tıkıyordum ki dün giydiği deri cekete aynı işlemi uyguladığımda ne göreyim...

"JONGİN!"

On dakika kadar önce uyandığını sezmiştim odadaki seslerden bu yüzden odaya doğru yürürken hiç çekinmeden adını bağırmıştım. Elimdeki sigara paketiyle...

"Senden duymayı beklediğim şeyler var eski dostum. 'Açıklayabilirim.' gibi!"

Hızlı adımlarla gidip dikildim odanın kapısında. Jongin yatağın sol tarafında sırtı bana dönük oturuyordu. Az önceki cümlemle kafasını çevirip yorgun bakışlarını havaya kaldırdığım zehir paketine dikmişti.

"Kahvaltıdan sonra mı açıklamak istersin yoksa gidip hemen klozete atalım mı?"

İstifini bozmadan sükunetle ayağa kalkıp yavaş adımlarla yanıma gelişini izledim. Yetmiş yaşında birinin ruhu içine kaçmış gibiydi. Bu haline inanamıyordum.

Elimdeki paketi sertçe koparır gibi alıp yanımdan geçip gitti. Üstünde benim tişörtüm ve alt eşofmanım vardı.

"Jongin buna izin vermem!"

Ona dönüp sesimi yükselttim. Banyoya doğru giderken beni pek umursuyor gibi değildi, paketi cebine tıkmış ve kapıdan girip kilidi çevirmişti.

"Tanrım!" Dişlerimi sıkıp kendi kendime bir süre daha homurdanmış ve anlamsızca ne yapmam gerektiğini düşünmüştüm.

"Parası olmayan bi insan neden sigara içer? Üstelik yemek yiyecek paran yokken! Ölmeye mi niyetlendin? Sana bunun zararlarını mı anlatayım on beş yaşındaymışsın gibi!"

İçerden cevap filan beklemiyor ama bağırıyordum sadece.

"Hayatına karışacağım, duydun mu? Burası gece konakladığın aşağılık patronunun kıytırık gece kulubüne benzemez! Benim evimde kalıyorsan sigara içemezsin! Ne? Kalmak isteyen sen değilsin mi? Unut bunu. Bu evden kaçışın yok Bay Robin!"

Gidip kanepeme kıçımı koyduğum anda banyonun sertçe içerden açılmasıyla içimdeki otoriter baba figürü can vermişti bile. O sert bakışlar karşısında hiçbir tavır uzun ömürlü olamazdı.

Burnundan soluyarak bana doğru yürüdüğü sırada istemsizce bir kaç santim geriye kaymaya başlamıştım kanepede.

"N-ne? Tamam biraz fazla tepki vermiş olab-"

"Pantolonumun cebindeki kağıt nerde?"

Dehşet saçan bakışlarına karşı nasıl diyebilirdim ki ben onu attım diye?

"Ha-hangi kağıt?"

"Üstünde telefon numarası yazılı kağıt." dedi dişlerini sıkarak.

"Ha, o kağıt şey..." Kekeleyerek konuşuyordum. Gözleri cidden az sonra boğazımı parçalayacak gibi bakıyordu çünkü. "Ben o kağıdı attım..."

"Ne?"

Öfkeli sesi yükselmeden ayağa kalktım. "Mutfak çöpünde! Şimdi çıkarıp temize çekeceğim hemen." Koşar gibi mutfağa yönelmiştim. "Kızma. Gereksiz sandım!"

Elimde ketçap bulaşmış iğrenç bir kağıt parçasıyla salona ilk adımımı attığım anda Jongin elimden kağıdı almış ve yatak odasına gidip gözden kaybolmuştu.

Dışarı çıkamazdım. Jongin'i bir yere yalnız da yollayamazdım. Bu evden kaçmasına asla izin veremezdim. Sebebinin canı cehennemeydi.

Bu yüzden Baek'in, Han Na'nın ve ev sahibi dışında diğer herkesin aramalarını reddediyor, kanepeden götümü kaldırmadan kara kara bu çocuğun para sorununu nasıl çözerim onu düşünüyordum.

Ji Sook sırf Jongin'le alakalı diye öylesine mesaj atıp sohbet başlattığımda –belki sorunun çözümüne ilham olur diye- ben çok daha ciddi meseleler üzerinde kafa yorarken, beni iki saniye ağzım açık bırakacak bir şey öğrenmiştim. Ji Sook, üç gün sonra Jongin'in doğum günü olduğundan bahsediyordu. Yani 7 Temmuz...

İşin ciddi boyutuna doğrudan çözüm olabilecek bir şey hiç değildi ama bu bana Jongin'in benden daha az nefret etmesini sağlayabilmem için süper yerinde bir fırsat olabilirdi. Evimde kalabilirdi. Bir şekilde ona burayı yeniden sevdirebilirdim.

Hayali olarak ceplerimi yokladığımda ona ortalama üstü bir hediye alacak param olduğunu görüyordum. Ama öyle bir şey olamazdı. En azından doğrudan para yollu bir şey saçma olurdu...

Her neyse. Hediye, kutlama ya da ne yapacaksam daha bunun için üç günüm olduğundan bu işi aklımın gerilerine iteleyip asıl konuya yönelttim dikkatimi. Para... Evet, şu hediye için yeterli param olduğundan emindim ama onu bu hale düşüren borç olayı konusunda aynı şeyden pek emin değildim. Olay da tam burda kilitleniyordu zaten. Borcun ne kadar diye gidip sorsam götümü bedenimden ayırırdı, biliyordum, bakışları bunun teminatı gibiydi gün boyu.

Öğleden sonra mutfakta hala dokunulmayı bekleyen kahvaltı sofrasını kaldırıp yiyeceklerin bir kısmını tepsiyle odaya taşımaya karar verdim. Geldiğinden beri tek lokma yememişti.

Odanın kapısını tıklatıp bir kaç saniye sonra tek elimde tuttuğum tepsiyle içeri girdim. Yatağımda hala arkası dönük uzanıyordu. Uyuyup uyumadığını bilmediğimden yanına kadar gidip yüzüne baktım. Gözleri kapalıydı. Tepsiyi komodine bırakıp belim bükük inceledim biraz yüzünü. Uyuyorsa bile uyandırıp bir şeyler yemesini söylemekti planım. Ama buraya gelene kadar taş zeminde uyuyormuş gibi yatakla bütünleşmiş, yorgun göz altlarına rağmen huzur ve rahatlıkla nefes alıp veriyor gibiydi.

Bir şey söylemeden odadan çıkıp salona döndüm sonunda. Üstümde koca bir yük var gibi hissediyordum. Hem de kanepeme yürürken fiziksel anlamda da yirmi kilo fazla taşıyormuşum hissi uyandıran türden. Ehlileştirmem gereken, hayatını düzene sokmaya borçlu olduğum biri vardı. Geçen aylar bana işlememiş ama onu bambaşka biri yapmıştı sanki. Benim penceremden görünen kadarıyla en azından. Bazen kahkahaları bana da bulaşan, tüm yakalanma tehlikemize rağmen burda olmasının aslında yalnızlığıma iyi geldiğini gittiği zaman anladığım, önemli... Benim için ne zaman oldu bilemesem de önemli biriydi. Burda olsun, nefes alsın, somurtsa da eskisi gibi öğünlerime göz diksin, arada yeniden hayatımı zorlaştırsın istiyordum.

Kanepede uzanmış televizyon izlerken sonunda Baekhyun'un bilmem kaçıncı aramasını cevaplama gafletinde bulunmuştum.

"Efendim dostum? Neden arıyorsun sabahtan beri?"

Gözlerim hala tv'de; telefon da kafamla üstüne yattığım kolum arasındaydı. Orta yaşlı bir kadının ev yemekleri programını izliyordum belki şu herifin gözüne girecek bir şeyler kaparım diye.

"Soruyu şöyle değiştirelim... Neden açmıyorsun sabahtan beri? Evde misin?"

"Hı hı..." Kadının iki dakika haşladığı mantarları ince dilimler halinde kesmesini merakla izliyordum. Soya sosu kullanırsa gidip almam gerekecekti. Orayı kaçırmamalıydım. "Evdeyim..."

"Güzel. Seni almaya geliyoruz, okulu geçtik. Chanyeol babasının mezuniyetten sonra ona vaadettiği evi gösterecek. Sen de kaçırmak istemezsin diye düşündüm."

"Taze soğan burda çok saçma değil mi?"

Baekhyun yerine mırıl mırıl, kadınla konuştuğum için telefondan ikinci bir ses gelmişti.

"Ne soğanı?.. Beni dinlesene sen!"

Gözlerimi ekranda bıraksam da aklımı sonunda telefona çevirip yeniden süzdüm az önce duyduklarımı. "Dinliyorum- NE? Ne dedin? Buraya mı geliyorsunuz?" Doğrulup ışık hızıyla televizyonun sesini kıstım. "Nereye geliyorsunuz? Buraya mı?"

"Evet." Kısaca etrafı süzüyormuş gibi bir an duraksadı. "Hatta şu an sokağa girmek üzereyiz."

"Girmeyin!" Ayağa kalkıp önce amaçsızca bir kaç saniye etrafa bakındım, hemen ardından koşar adımlarla odama yürümeye başladım. "Yani ben geliyorum. Siz gelmeyin!"

Odaya giyinmek için kulağımda telefonla nefes nefese girmiş ve Jongin'i üstündeki tişörtü boynundan yukarı çıkarmak üzere kaldırmış, binevi üstsüz gördüğümde aynı telaşla kapıyı geri kapatmıştım.

"Yani demek istediğim ben gelemem. Evde misafirim var."

Evden çıkarsam Jongin'in kaçıp gideceği olayı vardı bir de.

Baekhyun alışıldık küfürlerinden birini savurup bir süre sessiz kaldı. Ben de sessiz sessiz kapının önünde dikiliyordum ev eşofmanlarımla. Jongin uyanmıştı demek... Uyanmış ve giyiniyordu bile.

"Buraya kadar boşuna mı geldik yani?"

"Üzgünüm dostum. Önceden söyleseydin keşke."

"Açtın sanki telefonu. Neyse..." Chanyeol'e seslenmişti dönmesi için. Sonra yeniden telefona konuştu. "Kapatıyorum o zaman, sana iyi eğlenceler 'misafirinle'.

"Sağol, sağol..."

Telefonu ekranına bakarak indirdiğimde önünde durduğum kapı açılmış ve benim de ürkek bakışlarım oraya çevrilmişti.

"Şey ben öyle dalmak istemedim ama acilen giyinmem gerekiyordu."

Bir kaç saniye gözlerime boş boş bakıp kafasını sorun yok anlamında hafifçe iki yana salladı ve tek eli cebinde, dış kapıya yürümeye başladı. Benimse dakikalardır azalmak bilmeyen adrenalinim bir fırt daha atmıştı beynime doğru.

"Nereye gidiyorsun?"

"Dışarı." Eli kapının kolundayken oraya doğru bir kaç adım daha atıp ikinci kez sordum arkasından bakarak.

"Onu görüyorum. Niye, neden, nereye yani? Noldu?"

Kapıyı açmak üzereyken durup bana baktı ve az önce cebinde olan elini, içinde sigara paketiyle havaya kaldırıp salladı sesli cevap vermek yerine.

"İşte bu!" dedim gülerek. Yanına gidip açmasın diye kapıya kıçımı yaslamış ve doğrudan gözlerine bakmaya başlamıştım. "Ben de bunu bekliyordum. Bir tane de bana versene. Hiç denemedim."

Jongin'in 'Yorgun yorgun beni uğraştırma' bakışları üstümde gezerken ben bu kez geri adım atmamakta kararlıydım. Sonunda dudakları cümle kuracağını işaret eden bir kaç kıpırtı yaptığında istemsiz bir heyecanla beklemeye başlamıştım. Ama ne söyleyecekse vazgeçmiş gibi bir kez daha duraksayıp sağ omzumdan beni kenara itmeye çalışmış ve yalnızca "Çekil." demişti.

"İşte beklediğim tepki!" Sırıtmaya başladım. Yüzünü uzun zaman sonra tonla değişikliğe uğramış halde de olsa bu derece yakınımda görmek tuhaf hissettiriyor ama elimden geldiğinde bunu dışarı bakışlarımla yansıtmamaya çalışıyordum. "Niye çekileyim? Kurallarımı çiğne diye mi? Sabah bunu konuştuk. Kendini zehirlemene- yani, ya da evimi kirletmene izin vermiyorum."

"Çekil Sehun." Omzumdan beni sertçe kenara itmesini beklemediğim için onu burda tutmak için söylemeyi planladığım şeylerle birlikte dumura uğramıştım.

Ben ikinci bir tepki veremeden kapının arkasına yapışıp kalmıştım kapı çarpılmadan önce.

Kısacık bir şokun ardından gider de geri gelmez telaşı yüzünden kapıyı arkasından açıp donumla çıktım dışarı. Anahtarım olmadığını hatırlayıp hızlıca askıdan kaptığım gibi yeniden apartmana çıkmış ve kapıyı kapatıp asansörün kapısından girmek üzere olan Jongin'in, karşı kapının açılmasıyla yaşadığı anlık şoka şahit olmuştum. Bayan Jung dışarı çıkıp onu gördüğünde Jongin elindeki sigara paketini avcuna sıkıca hapsedip arkasına saklamıştı. Ben de hemen arkadan şeytan gibi onu izliyordum.

"Jongin!" Kadın sevinç ve şaşkınlık karışımı bir bağırışla ona baktığı sırada ben de gidip Jongin'in sigarayı arkasına sakladığı sağ kolunun hemen dibine geçip vücudumu yandan onunkine yapıştırmıştım. Jongin kısa bir an bana bakıp sonra yeniden kadına çevirmişti yüzünü. Ve dünden beri görsem inanmayacağım bir şey gerçekleşmişti o an. Bizimki gülümsüyordu.

"Merhaba Ahjumma."

Kadın terlikleriyle neredeyse yanımıza kadar gelip ikimize bakmaya başladı.

"Arkadaşının gittiğini söylemiştin."

Kafa salladım gülümseyerek.

"Demek geri döndün."

Jongin saygıdan gülümsemeye devam ederken kolumu bir anda omzuna atıp onu kendime çekmemle şoka girmiş gibi bana bakmaya başlamıştı.

"Genç işte ahjumma." Söze girdiğimde Jongin yeniden kadına çevirdi zoraki gülümsemeyle kaplı suratını. "Ne zaman neyi yanlış anlayacakları belli olmuyor. Bir bakmışsın saçma sapan bir şey yüzünden gidip daha saçma sapan işlere bulaşmış!"

Kadın sözlerimdeki göndermeden oluşacak kafa karışıklığını bastıracak bir sevince sahip olmalıydı ki hala kayıp oğlunu bulmuş gibi gülümseyerek Jongin'e bakıyordu. Gelip Jongin'in yüzünü avuçları içine aldığında ben keyifle ikisini izliyordum.

"Geri döndün yani, öyle mi?"

Jongin'in gülümsemesi kararsız bir ifadeye dönüşmeden önce gürültülü bir şekilde araya girmiştim.

"Evet, temelli geri döndü Ahjumma. Yemeklerini nasıl özlediğinden bahsediyor dünden beri. Ahjumma aşağı, Ahjumma yukarı- Ah!"

Kıçımdan et kopmuş hissiyle cümlemi bitiremeden kısa bir çığlık atıp arkamı dönüp baktığımda Jongin'in eli tarafından tehdit amaçlı bir tacize uğradığımı fark etmiş ve diğer elimle çimdiklediği yeri ovuştururken bozuntuya vermemeye çalışarak önüme dönmüştüm.

"Demek öyle." Kadının suratındaki tarif edilemez mutluluk Jongin'e de bulaşmıştı. Tabii Jongin'in mutluluğunun az önce verdiği dersten olması da olasıydı.

Kadın sarılmak üzere bir hamle yaptığında Jongin eğilmiş ve bırakmak zorunda olduğu sigarayı mecburen bana vermişti arkası dönük vaziyette. Onlar sarılırken ben de galibiyet sevinciyle paketi cebime atmıştım bile.

"Sehun da uzun zamandır burda benimle ama inan Jongin, seni bir başka seviyordum. Gittiğinde yemeklerime övgüler yağdıracak kibar bir delikanlının boşluğunu hissettim uzun zaman. Oğlum gibi oldun! Döndüğüne nasıl sevindiğimi bilemezsin."

Kısa ve hüzünlü bir sessizlik olduğunda Jongin'in yüzünü görmeyi çok istemiş olsam da arkası bana dönük olduğu için görememiştim.

"Ben de ahjumma..." demişti sonunda sakin bir ses tonuyla. "Seni yeniden gördüğüm için mutluyum."

"Gittiğinde ne yedin, ne içtin bilmem ama..." Kadın sarıldığı bedenin zayıflığını fark etmiş olacaktı ki ellerini Jongin'den çekmeden hafifçe geri çekilmiş ve duygu yüklü bakışlarını direk sevgili manevi oğlunun yüzüne dikmişti. "Çok zayıflamış, çok değişmişsin. Bakışların bile farklı, bana mı öyle geliyor?"

"Yok yok ahjumma... Bana da öyle geliyor."

Duygusal anları benim canlı sesim böldüğünde kadın beni takmadan birazcık daha geri çekilmiş ve daha dikkatli bakmaya başlamıştı Jongin'e.

"Nereye gidiyordunuz?" Üstümüzü başımızı süzdü kısa süre. "Önemli bir yer değil herhalde. Hadi bana gel, sanki döneceğini hissetmişim gibi jajamyeon yapmıştım. Koca bir kap!"

Kadın Jongin'i burda tutmak için kesinlikle benden daha etkiliydi. Olayı güzeller güzeli Ahjummama bırakıp ödevimi başkası yapıyor gibi keyifle arkalarından onları izliyordum.

"Şimdi-"

Jongin üzülerek reddetmek üzereyken arkadan onu karşıya doğru itip ben girmiştim araya.

"Zaten sana geliyorduk Ahjumma. Dedim ya Jongin geldiğinden beri senden bahsediyor. Dayanamadım ağlamasın diye elinden tuttum getiriyordum-"

Jongin'in gülümseme kaplı da olsa tehditkar olduğu her halinden anlaşılan yüzü bana çevrildiğinde susup bakışlarımı ev tarafına çevirmiş ve kolundan tuttuğum gibi sokmuştum eve Jongin'i.

Jongin'in suskunluğuna çözüm bulma olayı asıl içerde başlıyordu. Ahjumma'nın tarihi koltuklarında uslu uslu otururken ne sorularımı cevapsız bırakabiliyor, ne bana ters bir şey söyleyebiliyor, ne de göndermelerime duyarsız kalabiliyordu.

"Anlat bakalım, neler yaptın gittikten sonra? Babanla aran hala aynı mı?"

Kadının sorusuyla gülümseyen ifademe rağmen bir an gözlerim kocaman açılmıştı. Tanrım, benim öğrenmek için az daha götümden olacağım değerli bilgiler burda bir tabak jajamyeon karşılığında dedikodu malzemesi miydi yani? Dahası ne ara burda oturup uzun uzun hayatını anlatmıştı Jongin? Vay anasını... Bu ikili gözüme korkutucu görünmeye başlamıştı bir anda.

"Aynı..." Jongin sanki ben ordayım diye rahat konuşamıyor gibiydi. Bakışları yer ve boşluk arasında giderken soruları cevaplıyor ve ben komik bir şekilde kendimi fazlalık gibi hissediyordum.

Kadın öz oğullarından biri hakkında bir hikayeye başladığında ben Jongin'i izliyordum. Saygıdan değil, sanki kadına gerçekten sevgi beslediği için dinliyor gibiydi. Hafif eğik oturmuş, iki elini dizlerinin arasında birleştirmiş, gülümseyerek kadına bakıyordu.

O konu bitip sohbet yeniden Jongin'in ne haltlar karıştırdığına geldiğinde kulaklarım dikilmiş, dinlemeye başlamıştım.

"Çalışıyordum. Ve... başka bir arkadaşımda kalıyordum..."

Söylediği yalandan sonra bakışları benimkileri bulmuştu sonunda. Ben sadece tepkisiz dinliyordum.

"Nerde çalışıyordun? Barda mıydı yine?"

Vay anasını. Bunu da biliyordu.

"Evet... Eski çalıştığım mekanda."

Kadında acıyan bakışlar yeniden belirmişti. Biraz sessiz kalıp sonunda ayağa kalkmıştı. "Ben yemeğe bakıp geleyim."

O gittiğinde ben kucağımda kırlent, Jongin'e anlattığından fazlasını bilen birinin kendinden emin bakışlarını yolluyordum. O ise benimle göz kontağı kurmak istemiyor gibiydi.

"Öyle demek..." Kafa salladım. Hala bana bakmıyordu. "Yaptığım kumdan kaleyi yıkmışlar gibi hissediyorum. O adama o kadar haddini bildirdim ve sen gidip yeniden mi boyun eğdin?"

Sivrisinek olsam en azından tokadı indirip öldürmeye çalışırdı. Bu derece umursanmamak normalde kanıma dokunacak bir şeyken gururum, içimdeki merak duygusu ve yakaladığım Jongin'le konuşma fırsatını değerlendirme isteği tarafından bertaraf ediliyordu.

"Olsun, gerekirse yeniden haddini bildiririz, değil mi?" Duvar saatine ve salondaki çeşitli biblolara, eski model aksesuarlara çevirdim bakışlarımı. "Okulu bıraktığını da biliyor mu-"

"Sus!"

Sonunda bana bakarak söylediği şeyle ona çevirmiştim tüm dikkatimi. Bakışları ciddiydi.

"Saklayacak mısın yani?"

"Sus Sehun!"

Dediğini yapıp sustum. Bu kez bakışlarını kaçıran bendim.

"Neden peki? Niye yaptın bunu?"

Artık bana bakmıyordu. Sırtını doğrultup arkasına yaslandı hızla ve pencereden dışarıya çevirdi asık suratını.

"Merak etme bizi duymaz." dedim sessizce. Artık ben de birazcık ciddiydim. "Ama o geldiğinde sormamı istemiyorsan bana cevap ver Jongin."

Bana bakmaya başladı son söylediğimle. Aldıramadan devam ettim.

"Muhtemelen borcunu da bilmiyor. Sigara içtiğinden bahsetmiyorum bile."

Kafasını mutfak tarafına çevirdikten sonra göz devirdi.

"Borcun ne kadar?"

Sorduğum sorunun netliği karşısında kısa bir şaşkınlık yaşamış olsa da uzun sürmemiş ve cevaplamıştı hemen.

"Seni ilgilendirmez!.."

"Öyle mi?" Kaşlarımı kaldırarak gülümsedim. "Ahjummayı ilgilendirir belki."

"Böyle bir şey yaparsan seni öldürürüm."

Blöf yapıyor gibi durmayan öfkeli bakışları ben hedefe bu kadar yaklaşmışken beni etkileyemezdi.

"Onu ölünce düşünürüz. Ahjumma!" Mutfağa doğru fazla ses çıkarmadan düşük tonda bağırdığımda Jongin'den ikinci bir kıpırtı çıkmıştı. Dişlerini sıkarak bağırdı.

"Sus dedim!"

"Ne o? Hayal kırıklığına uğratmaktan mı korkuyorsun değerli ahjummanı? Ya ben öğrenirim, ya burdaki herkes öğrenir! Ahjumma!-"

"Altı milyon... won!"

Ahjumma diye seslenmemden kalan A sesi ağzıma yapışıp kalmış, o şekilde bakmıştım Jongin'in suratına.

"H-a..." Ağzımı yeni yeni birleştirip kafa sallamaya başladım solgunlaşan yüzümle. "Öyle diyorsun... Çok imkansız değilmiş... Ödenir."

İçimdeki fakir Sehun'un benimle uzun zaman sonra ilk irtibata geçişiydi. Kıçını dönmüş alay ederken "N'oldu cesur yürek? Ne zaman ödüyorsun parayı?" filan diyordu.

Siktir.

Bir kaç ay dilenip altı ay full-time çalışsam belki öderdim. O zamana kadar adamlar birimizin böbreğini yürütmezse tabii.

Jongin sessizliğim karşısında iyice asılmış bir suratla bakıyordu yüzüme.

"Şimdi sakın boş boş konuşma Ahjumma geldiğinde."

Düşünceli düşünceli kafa salladım. Umudumu kaybetmek istemiyordum durum her ne kadar boka sarmış olsa da.  Onu buraya getirdiysem artık ikimizin sorunu olmayı bile geçmişti durum... Benim sorunum haline gelmişti. Düzeltilebilirdi! Bir şekilde düzeltecektim.

Continue Reading

You'll Also Like

75.4K 5.6K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
2.5M 214K 33
okumayın for vanilla baby
119K 20.6K 16
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
52K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...