Derin Duygular

By ZeynepDefne

713 26 4

Gülşah Hanım, diğer kadınlardan farklıydı ve bir o kadar da aynıydı. Sadece ailesi tarafından evlatlıktan red... More

Tanıtım Ve Karakterler
1/ Anı Yaşa
2/ En Masum Günah
3/ Or-Al
4/ Küçük Kız
5/ Sapık
6/ O Kız
8/ Su Ve Ateş
9/ Şarkıların Dili
10/ Telve
11/ Pentagram
12/ Gelecek Felaketler

7/ İş Birliği

15 2 0
By ZeynepDefne

Hep yabancı şarkılar paylaşıyorum size ama şimdi güzel bir Türkçe şarkı paylaşacağım. Ben, öyle sadece tek bir tarzda şarkı dinlemeyi seven kişilerden değilim. Ruh halime göre her tür müziği dinlerim.

Multimedya: Gripin - Yalnızlığın Çaresini Bulmuşlar

Keyifli Okumalar!

***

Nazan ve Gülşah, Gülşah'ın atölyesinin birkaç sokak ötesindeki Menekşe Kafe'de oturmuş, dün Ekrem ile Gülşah arasında geçen konuşma hakkında konuşuyorlardı.

''Kesinlikle bir şeyler anladı,'' dedi Gülşah. ''Yoksa seni aramazdı. Evet sinirlendi, Defne'ye bir şey olur diye çok korktu ama bu kadarını tahmin edemedim... Ekrem kesinlikle bir şeyler anladı Nazan.''

''Anlaşılmayacak gibi değil Gülşah,'' Nazan arkadaşının gözlerinin içine bakıyordu. ''Sende son günler de bir değişiklik var. Her an bir şey olacak gibi, diken üstündesin sanki. Kızım kendine gel, tamam oldu bitti. Bir gecelik kaçamak değil miydi bu? O gecenin üstünden kaç gece geçti! Gülşah bak senin çocukların var, kocanı boş ver!''

''Öyle deme Nazan. Ekrem olmasaydı ben şu an toprak altındaydım.''

''Yahu tamam! Allah çok razı olsun ne güzel kurtarmış, elinden tutmuş senin ama yirmi sene oldu be kızım! Boyunu geçmiş kocaman oğlun, iki tane güzeller güzeli kızın var senin! Otuz sekiz yaşında, anlaşmalı evliliğin olmasına rağmen, annesinden babasından korkan liseli kızlar gibisin yavrum yahu.''

''Ne yapayım Nazan?'' diye sordu Gülşah. ''Diyorsun işte kendi ağzınla! Üç tane çocuğum var, otuz sekiz yaşındayım ben! Hadi Ekrem'i geçtim, kendi kanımdan canımdan olan çocuklarıma ne diyeceğim ben? Ya da onlar bana ne diyecek? Ölür giderim ben vallahi. O kadar güçlü biri değilim ben. Yüzleşemem çocuklarımla. Hem zaten ne için yüzleşeceğim ki? Kendin diyorsun, tek gecelik bir şey için mi yüzleşeceğim?''

''Ya kızım Mercan'ın arkadaşı Cem denen adam seni aramamış mı? Aramış! Sen zaten Defne'ye anlatmadın mı eskiden yaşadıklarını? Anlattın! E daha ne var Allah'ını seversen?''

''Paranoyaklık yapmak için çok şey var!'' Diye cevap verdi Gülşah, Nazan'a. ''Çocuklar öğrenirse ölürüm ben. Ekrem'le boşanırsak biterim ben. Çocuklar nefret edecekler benden. Böyle bir şey olamaz. Olmayacak.''

''Ama Gülşah-''

''Nazan lütfen!'' dedi Gülşah. ''Bir daha bu konuyu konuşmayı asla istemiyorum. Mercan ve Cem diye biri yok, hiç olmadı. Ben o gece seninleydim. Bu olay, Defne, sen ve benim sırrımız olarak kalacak. Tamam mı?''

Nazan zorla başını salladı. ''Sen nasıl istersen öyle olsun arkadaşım.''

Gülşah da kendi kendine başını sallayarak bu cümleyi hazmetmeye çalıştı. Ben nasıl istersem öyle olacak.

Ama şöyle bir şey vardı ki, hiçbir şey onun istediği gibi olmayacaktı.

(...)

Nazan, Gülşah'ın kırılan telefonunu pazartesi günü servise vermişti. Ama servis onlara telefonun bir ay sonra geleceğini söylediğinde Nazan telefonun hattını aldı.

Hattı, kendinin pek de eski olmayan telefonuna takıp açtı. Gülşah'a akşam işten çıktıktan sonra telefonu verse iyi olacaktı.

Telefona gelen aramaları ve mesajları görünce baya şaşırdı. Birkaç kere kendi çocukları ve Ekrem aramıştı. Gelen aramalarda, yabancı bir numaranın dört kere aramış olduğunu fark edince bu numaranın Cem'e ait olabileceğini düşündü.

Nazan, bir anda aklından gelen fikirlerle ne yapacağını şaşırdı. İçinden bir ses, ''Hadi Cem'i ara ve arkadaşını bu mutsuz hayattan kurtarıp gerçek aşkını ona ver!'' diyordu. Diğer bir ses ise, ''Sakın arama! Her şeyi mahvedip arkadaşını çok üzebilirsin.'' Diyordu.

''En kötü ne olabilir ki?'' Diye düşündü Nazan. ''Belki de her şey daha güzel olur? Gülşah mutlu olur, çocuklar mutlu olur, Ekrem bile bir şekilde mutlu olur! Belki bende mutlu olurum? Fena mı ayol?''

Ve Nazan, kendi hayatıyla birlikte, Gülşah ve ailesinin de hayatını tümünden değiştirecek bir şey yaptı.

Cem'i aradı.

Cem, akşam olacak organizasyon için müzik grubuyla birlikte mekânındaki aletlerin akordunu yaparken telefonu çaldı. Kotunun arka cebinde olan telefonunu alıp, arayan kişinin Gülşah Hanım olduğunu görünce elindeki gitarı bırakıp oturduğu yerden kalktı. Mekândan çıktı ve telefonu açıp kulağına götürdü.

''Alo?''

''Bir an hiç açmayacaksınız zannettim vallahi,'' Cem karşı taraftan işittiği kadının bu denli içli dışlı olmasıyla açıkçası şaşırdı.

''Gülşah Hanım'la mı görüşüyorum?'' diye sordu Cem.

''Gülşah olmadığımı anladınız sanırım. Yani, bir Gülşah kolay yetişmiyor sonuçta değil mi? Ben Gülşah değilim. Gülşah'ın en yakın arkadaşı Nazan ben.''

''Pekâlâ, Nazan Hanım, Gülşah Hanım'la görüşebilir miyim acaba?''

''Görüşmenizi çok isterdim lakin görüşemezsiniz. Ben sizinle görüşebilir miyim peki?''

''Gerçekten dediklerinizden hiçbir şey anlamadım.''

Karşı taraftan Nazan'ın kıkırtısını duydu Cem ve kaşları çatıldı.

''Sizinle yüz yüze görüşmek isterim Cem Bey. Tabi siz de isterseniz. Gülşah ve Mercan ile ilgili...''

''Olur, tamam.'' Dedi Cem. ''Hemen görüşelim.''

''Tamam, o zaman, ben geleceğiniz adresi size mesaj atacağım.'' Dedi Nazan. ''Görüşürüz.''

''Bekliyorum, görüşürüz.''

Tam Nazan telefonu kapatacakken, ''Hey durun!'' diye seslendi. Cem, Nazan'ın sesini duyunca telefonu yeniden kulağına götürdü.

''Ne oldu?'' diye sordu Cem.

''İyi de biz birbirimizi daha önce görmedik ki! Nasıl bileceğim ben sizin Cem olduğunuzu?''

Cem gülerek, ''Haklısınız.'' Dedi. ''Ama beni kolayca tanıyabilirsiniz. Simsiyah giyinmiş, elinde kask olan bir adam, uzun boyluyum.''

''Ya orada sizin gibi bir tane daha varsa?''

''O zaman siz bana sizi tanımam için bir şeyler söyleyin.''

''Çok mantıklı, evet... Şey, benim şu an üstümde kırmızı bir etek var ve boynumda da kırmızı bir boyunluk olacak. Ayrıca siyah bir ceket giyiyorum. Kesinlikle doğal sarı saçlarım var, boya değil!''

Cem güldü. ''Anladım, doğal sarışınsınız.''

''Eğer birbirimizi bulamazsak, mekanın içinde yüksek sesle 'Nazan!' diye bağırın. Ben sizi duyarım.''

''İyi de neden ben bağırıyorum?''

''Çünkü bir kadının mekanın içinde 'Cem!' diye bağırması uygun olmaz değil mi?''

Cem daha fazla üstelemedi, ''Peki, ben bağırırım.''

''Oldu o zaman, yeniden görüşürüz.''

''Görüşürüz.''

Cem telefonu kapatmasından on saniye kadar sonra, gelen konumla birlikte yeniden mekâna girdi. Mercan'ın arkasından iş çevirmiş gibi olacaktı ama hayırlı bir işe vesile olacaktı. Bu yüzden içi rahattı.

Nazan, ''Ben biraz sonra kanlı canlı bir adamla buluşacağım ayol,'' diyerek sırıtmaya başladı. ''Sesi bile karizmatikti adamın... Kim bilir dışı nasıldır. Of! Allah senden razı olsun Gülşah!''

Oturduğu sandalyeden kalkıp, üzerine ceketini giydi ve boyunluğunu taktı. Saçlarını düzeltti ve kırmızı rujunu sürdü. Eteğini biraz yukarıya çekip düzeltti.

Çantasını aldıktan hemen sonra ofisten çıktı. Daha sonra şirketten çıktı ve geçen taksiyi durdurup bindi. Adresi verdikten sonra arkasına yaslanıp derin bir nefes aldı.

On beş dakika kadar sonra adrese geldi. Taksinin ücretini ödeyip, indi. Çantasını omzuna takarak, ayağındaki topuklu botlarla salına salına yürümeye başladı. Allah var şimdi, çok güzel kadındı Nazan.

Kafeye girdi ve gözleri etrafı incelemeye başladı.

Uzun boylu, elinde kasklı, simsiyah giyinmiş bir adam.

''İyi de, bunların hepsi siyah giyinmiş. Ben şimdi nereden bulacağım ki onu? Kasktan kastı neydi acaba?''

''Sizin bulmanıza gerek kalmadı.''

Nazan, arkasından gelen sesle korkarak yerinden sıçradı. Geriye döndüğünde, oldukça seksi bir boyunla karşılaştı. Bakışları biraz daha yukarı çıktığında siyah gözler ile kesişti gözleri. Koyu renk saçlar hafifçe yukarı kalkıktı. Gerçekten simsiyah giyinmişti.

Nazan'ın, kendisini süzdüğünü gören Cem, ''Ben sizi buldum.'' Dedi.

''Hep kırmızı yüzünden değil mi?'' diye sordu Nazan.

''Hayır, karşıdan baktığım da nedense içimden bir ses sizin Nazan olduğunuzu söyledi. İçiniz dışınıza vurmuş sanki.''

Nazan gülümsedi. Sonra da kırmızı ojeli elini, Cem'e uzattı. ''Tanıştığıma çok memnun oldum.''

Cem, ona uzatılan eli sıktı. ''Bende.''

İkisi birlikte, cam kenarındaki bir masaya oturdular. İkisi de orta şekerli birer kahve söylediler.

''Mercan ve Gülşah'ın arasında geçenlerden haberiniz var değil mi?''

Cem başını salladı. ''Evet var.''

''Peki, siz Mercan'ın nesi oluyorsunuz?'' diye sordu Nazan.

''Ben Mercan'ın en yakın arkadaşıyım.''

Nazan kıkırdadı. ''Ah bu yakın arkadaşlar olmasa ne olacak!''

Cem de ona katılarak güldü.


''Siz Gülşah'ı neden aramıştınız?'' diye sordu.

''Mercan galiba, Gülşah'a karşı çok yoğun şeyler hissediyor.'' Dedi Cem. ''Onun mutlu olmasını istediğim için Gülşah'a ulaştım. Ama o gece bir şey oldu ve bir daha ona ulaşamadım.''

''Anlıyorum,'' dedi Nazan. ''Gülşah da, Mercan'a karşı yoğun şeyler hissediyor. Buna emin olabilirsiniz.''

''O zaman neden Gülşah ve Mercan'ı yeniden görüştürmüyoruz?''

''Bunu bende çok isterdim.'' Dedi Nazan. ''Ama olmaz.''

''Niye? Mercan, Gülşah'ın onu tek gecelik kullandığını düşünüyor ve bunu bana göstermese de çok kırgın. Ama görüldüğü kadarıyla Gülşah böyle biri değil. Yani orta da birkaç anlamsızlık var.''

''Bunu size anlatabilir miyim bilmiyorum,'' dedi Nazan.

''Sır tutabilen biriyim.'' Dedi Cem güven verici bir ses tonuyla. ''Benim bilmem gereken bir şey varsa, bana anlat lütfen. Mercan'a siz anlatmamı isteyene kadar anlatmayacağıma emin olabilirsiniz.''

Nazan gülümsedi. ''Sizi tanımıyorum bile. Arkadaşımı ve hayatını tehlikeye atmak istemem.''

Cem uzanıp, Nazan'ın elini tuttuğunda Nazan bir an ne olduğunu şaşırdı. Nefes alıp verişi durdu. Gözlerini Cem'in gözlerinden çekip, ellerine çevirdi. Daha sonra da Cem'in gözlerine...

''Anlat bana,'' dedi Cem. ''Anlat ki bir orta yol bulalım ve bu işi güzelce çözelim. Sana, Gülşah'a ve Mercan'a yardım edeceğim.''

Nazan, ''Anlatayım o zaman,'' dedi. Cem elini çekmediği sürece Nazan da elini çekmeyecekti. ''Her şey bundan yirmi sene önce başladı...''

(...)

Defne, dirseklerini sıraya dayamış, çenesini de ellerine yaslamış bir şekilde zerre anlamadığı kimya dersinde, yine zerre anlamadığı kimya tepkimelerine bakıyordu.

Hemen önünde oturmuş, Miraç ve Gamze de anaokulundaki çocuklar gibi sıra altından el ele tutuşarak Defne'nin beş dakika da bir gözlerini devirmesine sebebiyet veriyordular.

Defne, kafasına gelen kâğıt topla birlikte doğruldu. Yan tarafa dönüp, topu kimin attığını buldu. Tabi ki Mert atmıştı. Mert, sınıfta arası herkesle iyi olan gırgır yapan, komik çocuğuydu.

Defne kâğıt topu alıp, Mert'e fırlattığında pek iyi bir atış yapamadığı için top, Mert'in önünde oturmuş, bir dikkat dersi dinleyen Ali'ye geldi.

Ali geri dönüp, ''Pis işlerinize beni alet etmeyin oğlum,'' diye çemkirdi. ''Ders dinliyorum ben.''

''Sınıf birincisi mi olacaksın Ali?'' diye sordu Defne alaycı bir sesle. ''Kimya yapanda ölecek, yapamayan da ölecek.''

''Ben kimyager olarak ölmek istiyorum!'' dedi Ali ve Defne'nin bir şey söylemesine izin vermeden önüne döndü.

Defne yeniden gözlerini devirip önüne döndü. Yanında oturan Taylan, ''Dersi dinliyormuş gibi yapmaktan ciğerim soldu yemin ediyorum.'' Dedi.

''Yapmasana o zaman oğlum,'' dedi Defne.

''Yarın annem gelecek hocalarla konuşmaya. Şu birkaç gün akıllı uslu durayım da, evde kafamı ütülemesin.''

''Ha, anladım kanka. Konuşturmayayım o zaman ben seni.''

''Kaç dakika kaldı baksana,''

Defne cebinden telefonunu çıkarıp, saate baktığında iki dakika kaldığını gördü.

''Sık dişini Taylan, iki dakika kaldı.''

''Oh be,'' diyerek arkasına yaslandı Taylan.

Ve sonunda iki dakika geçtiğinde ders bitti. Defne oturduğu sıradan kalkıp, bir öne geçti. Miraç ve Gamze'nin kitaplarını koydukları sıraya oturdu.

''Ya çok sıkıldım,'' dedi Defne Miraç ve Gamze'ye bakarak. ''Çok sıradan bir hayatımız yok mu? Okuldan eve, evden okula gidip geliyoruz. Sadece kendi aramızda yaptığımız şaklabanlıklarla eğleniyoruz. Çok sıkıldım ya ben.''

''Ne yapalım bebeğim, ne istiyorsun?'' diye sordu Gamze.

''Hayatım değişsin istiyorum,'' dedi Defne uzaklara dalarken. ''Farklı şeyler olsun. Gerizekalı gibi yaşayıp gidiyorum. Vasıfsız elemanım da ayrıca... Ölsem iyidir.''

Gamze, ''Oh ne güzel, helva yeriz senin sayende.'' Diyerek sırıttığında Miraç araya girip, ''Çok boş konuşuyorsunuz lan.'' Dedi. ''Susun biraz, boşuna oksijen israfı olmasın bari.''

Gamze gözlerini devirirken Defne hiçbir şey demeden susmuştu. Miraç kolunu Gamze'nin sandalyesine attığında Defne oturduğu sıradan zıplayarak kalktı.

''Neyse ben bir hava alıp geliyorum,'' dedi Defne. ''Kimya bende kafa yaptı!''

(...)

Cem, Nazan'ın ona anlattıklarını hiç kesmeden pür dikkat bir şekilde ilgiyle dinlemişti. Nazan sonunda anlatmayı bitirdiğinde Cem geriye doğru yaslandı.

''Gülşah'ın neler yaşadığını anlayabiliyorum,'' dedi Cem. ''Ailenin sırt dönmesi ne demek çok iyi bilirim.''

''Çok kötü bir durum maalesef... Gülşah yirmi senedir bu kargaşanın içinde kendini kaybetti. Olduğu kişiliği yitirdi. Bir başkası gibi davranıyor ve kimse gerçek Gülşah'ı tanımıyor. Öz çocukları bile... Ama o akşamdan beri Gülşah değişti. Kendine itiraf edemese de Mercan'a aşık oldu. Mutlu olabilir. Çocukları onu böyle kabul etmek zorunda ama korkuyor. Mercan'ı kaybettiğini düşünüyor ve boşa kürek çekmek istemiyor.''

''Haklı,'' dedi Cem başını sallarken. ''Çocukları olunca anlıyor insan. Kendi hayatını geri plana atıp sadece çocuklarını düşünüyor.''

Nazan bakışları Cem'deyken ''Çocukların mı var?'' diye sordu.

Cem'in yüzünde anında oluşan içten gülümseme Nazan'ı ürpertti.

''Evet. İki tane çocuğum var. Birisi kız, diğeri erkek. Pera ve Özgür.''

Nazan gerilirken, ''Evli misin?'' diye sordu.

''Hayır değilim.'' Diye yanıtladı Cem.

''Boşandın o zaman?''

Cem, Nazan'ın nereye varmak istediğini düşünüyordu.

''Ben ne evlendim, ne de boşandım. Çocuklarım evlilik dışı doğdu. Şimdi de evli değilim.''

Nazan'ın gözleri irileşirken, ''Şaka yapmıyorsun değil mi?'' diye sordu. ''Yoksa söylediklerine göre ailen sana bu yüzden mi sırt çevirdi?''

''Hayır, hayır. Aslında çocuklarım olduğunda ailem bana yeniden kucağını açtı. Mesele çocuklarımız değil-''

''Çocuklarımız derken?'' diye sordu Nazan. ''Açık konuşur musun? Benim bilmem gereken şeyler mi var?''

''Anlatma sırası bende sanırım,'' diyerek geveledi Cem. Nazan başını salladığında ise kaçacak yeri kalmamıştı. Anlatmak zorundaydı.

''Ben biseksüelim.''

Nazan duyduğu cümle ile yerinde bir zıpkın gibi doğrulurken eş zamanlı olarak bütün duyuları da açıldı. Cem, Nazan bir şey demediğinde konuşmaya devam etti.

''Ailem bunu öğrendiğinde, aynen Gülşah'ın ailesi gibi bir tepki verdi. Bende evi terk ettim. O zamanlar ben üniversite son sınıftım. Mercan ise üniversite birdeydi. Onun yetiştirme yurdundan geldiğini biliyordum ve ikimiz tanıştık. O da eşcinseldi ve biz çok sıkı dost olduk. Mercan'a bu durumu anlattığımda çok üzüldü. Ve bu sorunu nasıl çözebileceğimize dair fikirler üretti. Bu fikirlerden biri de ikimizin çocuk sahibi olmasıydı. O da anne olmak istiyordu. Bende baba olmak ve ailemle aramı düzeltmek istiyordum. Sonra Pera dünyaya geldi-''

''Ne yani?'' diye sordu Nazan. ''Siz Mercan'la-''

''Dostuz,'' diyerek tamamladı Cem. ''Ve anne babayız. Bunda garipsenecek bir şeyler olabilir ama alışırsın. Aramızda hiçbir zaman duygusal bir şey olmadı ve olamaz zaten, böyle bir şey olması imkânsız. Pera ve Özgür ikimizin çocuğu. Ailemle de aram düzeldi. Torunlarını gördükten sonra her aileye bir şeyler oluyor.''

Nazan önündeki sudan birkaç yudum aldı.

Cem, sessiz bir şekilde Nazan'ın bir şeyler söylemesini bekledi.

''Hayatımda ilk defa böyle bir şey duydum ve kusura bakma ama çok şaşırdım. Yani Mercan ve siz evli değilsiniz. Biriniz eşcinsel, diğeriniz biseksüelsiniz. Çocuklarınız var. Mercan da Gülşah'a âşık olmuş. Doğru muyum hepsinde?''

Cem sadece başını sallayarak onayladı.

''Gülşah da yirmi senelik evli ama sadece çocukları olmasını istediği ve çocuklarını düşündüğü için Ekrem'le beraber?''

Nazan başını salladı. ''Öyle...''

''Canına tak etmedi mi?'' diye sordu Cem. ''Kafese tıkılmış bir kuş gibi o evde yaşıyor yani? Çocuklarından korktuğu için?''

''Bu hayatta sahip olduğu tek şey çocukları,'' dedi Nazan. ''Korkmakta haklı.''

''Ve zaten Mercan'ın onu istemediğini düşünüyor. Bu yüzden de bir şey yapmak için girişim de bulunmuyor.''

''Aynen öyle! Aslında Mercan ve Gülşah el ele verse... Gülşah hem Ekrem'den boşanır, hem de çocuklarına her şeyi anlatır. Sonra bir bakmışsın herkes mutlu.''

''Bunun için ilk önce Gülşah ve Mercan'ı ikna etmemiz lazım.'' Dedi Cem. ''Sen Gülşah'ı ikna edeceksin, bende Mercan'ı. Mercan zaten bu olanları duysa Gülşah ile görüşmek ister ama-''

''Sakın!'' diyerek araya girdi Nazan. ''Asla söylemek yok. Gülşah bana çok kızar. Madem Mercan her şekilde Gülşah'ı istiyor, o zaman bana bırak ben Gülşah'ın aklına gireyim.''

''Tamam, o zaman'' dedi Cem. ''Bana numaranı ver, konuşuruz. Gülşah'tan arama kayıtlarını sil de bir şey anlamasın.''

Nazan arama kayıtlarını sildikten sonra Cem'e telefon numarasını verdi. İkisi de planı kurduktan sonra, kafeden ayrıldılar.

(...)

Sıla ve Sinem, sınıfta oturmuş bir şekilde elinde telefonları bir şeyler kurcalarken yanlarına gelen Esra ve Kübra'yı fark etmemişlerdi. Sıla ve Sinem bir şeye gülmeye başladıklarında Kübra dalga geçen bir sesle ''Kendi ezikliklerine kahkaha atıyorlar herhalde,'' dedi. ''Bundan daha komik bir şey olamaz çünkü.''

Sıla ve Sinem kahkaha atmayı kesip, bakışlarını Kübra ve Esra'ya çevirdiler.

Esra, Kübra'nın söylediklerine kahkaha atarken ''Komedi dans ikilisi gibi vallahi bunlar ya,'' dedi. ''İnsanın baktıkça gülesi geliyor.''

''Önümüzde ayna var herhalde Sinem.'' Dedi Sıla. ''O yüzden bu kadar çok gülüyor bu iki salak.''

Esra ve Kübra kahkaha atmayı kestiklerinde Sıla ve Sinem oturdukları sıradan kalktılar. Dört kız yüz yüze geldiler.

''İnsanoğlu kıskanç bir varlık tamam ama sizinki de fesatlık be kızlar,'' dedi Sinem. ''Çok üzülmeyin. Çalışın sizin de olur diyeceğim ama bazı şeyler de Allah vergisi...''

Sıla yüzündeki sinir bozucu gülümsemeyle Kübra ve Esra'ya bakıyordu. Sinem de ona katıldığında Kübra'nın sinirleri iyice bozulmuştu.

''Bırakın boş yapmayı,'' dedi Kübra. ''Fotoğraflar nerede?''

''Ebende,'' diye yanıtladı Sıla. ''Fotoğraf varsa bile size yok. Yürüyün gidin hadi.''

''Siz şuna mekâna giremedik desene?''

''Mekâna girdik ama bizi sarmadı.'' Dedi Sinem. ''Tam sizin gibiler için bir yer. Çocuk parkı gibi!''

Sinem elini beşlik çakması için havalı bir şekilde Sıla'ya uzattığında, Sıla da havalı bir şekilde Sinem'in eline beşlik çaktı.

''Siz mi girdiniz mekâna?'' Kübra kendi kendine güldü. ''Kızım siz kim o mekâna girmek kim?''

''Hatta mekân sahibinin oğlu Özgür ve yakın arkadaşı Tuna'yla bile tanıştık. Hatta Tuna ve Özgür numaralarımızı istedi ama vermedik. Tipimiz değildi.''

Kübra ve Esra şaşırırken, Sıla Sinem' dönüp 'Ne diyorsun kız sen?' bakışlarını yolladı.

''Kanıtla,'' dedi Esra. ''Size inanmıyoruz.''

''Bize inanıp inanmamanız sizin meseleniz tatlım,'' diyerek gülümsedi Sinem. ''Özgür ve Tuna bu okula geldiklerinde görürsünüz.''

Sıla, ''Allah'ım Allah'ım ne diyor bu kız?'' diye içinden söylendi. ''Adımızı yalancıya çıkaracak. Kübra'yla Esra'nın diline düşeceğimize kızgın çöllere düşelim daha iyi!''

''Görürüz.'' Dedi Kübra. Sinem sırıtarak başını salladı. Esra ve Kübra arkalarını dönüp gittiklerinde Sıla hızla Sinem'e döndü.

''Boynun altında kalmasın, sarı saçlarına aklar düşmesin e mi Sinem! Kızım ne diyorsun sen? Hayal gücün ben görmeyeli baya genişledi mi senin ne oldu? Çocuklar numaralarımızı istedi de biz mi vermedik! Tuna'yla Özgür neden okula gelsinler? Tövbeler olsun adımız yalancıya çıkacak senin yüzünden!''

''Az sus da motorun soğusun Sıla,'' dedi Sinem. ''Ne deseydim, çocuklar bize götüyle mi güldü deseydim? Uydurdum işte bende ne yapayım! Hem bizim halledemediğimiz hiçbir şey olmadı şu zamana kadar. Tuna ve Özgür'ü de okula getiririz evelallah!''

Sıla zerre utanmadan eliyle Sinem'e hareket çekti.

''Bak biz bunu getireceğiz bunu!'' diyerek elini havada Sinem'in gözleri önünde salladı. ''Bütün okulun ağzına sakız olacağız sakız!''

Sinem, Sıla'nın eline vurdu. ''Hallederiz! Güven bana sen.''

''Güvenemiyorum, bok da çıkabilir.'' Dedi Sıla. ''Ki kesin çıkacak!''

Sinem, Sıla'yı umursamadan yerine oturdu. Kafasında bin bir çeşit tilki dönmeye başlamıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

79.8K 3.8K 37
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
1M 55.3K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
1M 57.2K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
14M 616K 61
GENEL KURGU #1 Babasından başka hiç kimsesi olmayan bir genç kız... 28 Yaşında hapishanede mahkûm bir adam... Ya bir gün olur da genç kızın babası da...