Derin Duygular

By ZeynepDefne

713 26 4

Gülşah Hanım, diğer kadınlardan farklıydı ve bir o kadar da aynıydı. Sadece ailesi tarafından evlatlıktan red... More

Tanıtım Ve Karakterler
1/ Anı Yaşa
2/ En Masum Günah
4/ Küçük Kız
5/ Sapık
6/ O Kız
7/ İş Birliği
8/ Su Ve Ateş
9/ Şarkıların Dili
10/ Telve
11/ Pentagram
12/ Gelecek Felaketler

3/ Or-Al

76 2 0
By ZeynepDefne

Videoda Tove Lo - Thousand Miles şarkısı var. Tekrar tekrar dinleyip, öyle okumanızı öneririm...

Keyifli okumalar...

---

Defne babasının ona aldığı bir kalıp çikolatayı, odadaki hiç kimseyle paylaşmadan fare gibi hızlı bir şekilde yerken abisi Teoman alaycı bir sesle, ''Yavaş ye tombul, boğulacaksın.'' Diyerek uyarmıştı.

Defne ise abisini duymamış gibi yaparak çikolatasını yemeğe devam etti.

''Baba! Erken gelmene o kadar çok sevindim ki... Biraz daha kalsaydın ben gelecektim İsviçre'ye! Lütfen gitme bir daha baba... Çok özlüyoruz seni. Seni o kadar çok seviyorum ki!'' Sıla kollarını babasına sarıp ağlamamak için gözlerini sıkıca yumdu. ''Lütfen gitme, yalvarıyorum!''

Neredeyse Ekrem her geldiğinde bu konuşma binlerce kez yapılıyordu. Her seferinde Ekrem de aynı şeyi söylüyordu.

''Kızım keyfimden gitmiyorum ki canımın içi. İş için gidiyorum. Gitmek zorundayım.''

''Ya aynı iş burada da yok mu? Neden gidiyorsun ki!''

Ekrem göz ucuyla, onları izleyen Gülşah'a baktı. Sonra bakışlarını yeniden güzeller güzeli kızına çevirdi.

''Aynı değil kızım. Hem zaten sizi de yanıma almayı düşünüyorum. Böylece hep birlikte olmuş olacağız.''

Sıla'nın yüzüne bir gülümseme yayılırken, ''Ay babacığım gerçekten mi?'' diye bağırdı. ''Lütfen! Lütfen! Anne duydun mu? İsviçre'ye gidecekmişiz!''

Gülşah oturduğu yerde rahatsız oldu. ''Kızım baban daha düşünüyormuş, ne gitmesi? Hem abin ne olacak?''

''Ya abim kocaman adam oldu! Yakında evlenir, çoluk çocuğa karışır! Boş ver sen onu!''

''Oha!'' dedi Teoman kaşlarını çatarken. ''Yavaş gel kızım. Ne evlenmesi? Ne çoluk çocuğu?''

''Ne evlenmesi be!'' diye cırladı Defne. ''Evlenmeyecek benim abim! Turşusunu kuracağım ben onun!''

''Sen o turşuyu kurduktan sonra yersin Defne. O yüzden turşu falan kurma.''

Sıla laf soktuğunda, Defne sahte bir şekilde güldü. ''Çok komiksin abla, stand up falan yapsana sen.''

''Kızlar,'' diyerek araya girdi Teoman. ''Benim için kavga etmeye devam edin.''

Çapkınca attığı gülümsemeye Defne hülyalı bakışlar atarken, Sıla o hülyalı bakışları babasına atıyordu.

''Of kim inanır babacığımın kırk iki yaşında olduğuna?'' diye sordu Sıla kendi kendine. ''Şu yakışıklılığa, karizmaya, endama, boya posa, duruşa bakar mısınız? Allah'ım özene bözene yaratmış sanki!''

Sıla babasına gerçekten çok düşkün bir kızdı. Babası Ekrem deyince akan sular duruyordu Sıla'da. Defne de babasını çok seviyordu ama Sıla apayrı bir şeydi. Ve maalesef ki aynı olay Teoman ve annesi arasındaki bağ da böyleydi.

Defne mi? Defne... Defne normaldi işte. Küçükken Defne'ye 'En çok anneni mi yoksa babanı mı seviyorsun?' diye sorduklarında Sıla 'Babamı!' dediğinde Teoman 'Annem!' diye cevap verirken Defne şirince gülümseyip 'İkisini de!' diyerek cevap verirdi.

''Bana çekmiş,'' dedi Teoman yerinde dikleşirken. Defne de onu onaylayarak başını hızlıca aşağı yukarı salladığında Teoman küçük kız kardeşine göz kırparak öpücük attı.

''Hergeleye bak sen,'' diyerek güldü Ekrem. ''Bana çekmiş diyor bir de...''

Teoman güldüğünde, Gülşah hariç odadaki herkes gülmüştü.

Defne bunu fark edince, ''Anneciğim,'' diyerek seslendi. Gülşah bakışlarını kızına çevirdi. ''Ya bana dün gece kazara da olsa, anılar defterime yazacağım çok aksiyonlu bir hatıra kazandırdın. Lütfen kendini suçlamayı artık kes. Bak ben iyiyim, hem maksatla babam da geldi... Hepimiz birlikteyiz, gülüyoruz, iyiyiz...''

Gülşah manidar bir şekilde kızına baktı ve iç çekti.

''Sana bir şey olsa kendimi asla affetmezdim.'' Dedi Gülşah. ''Güçlü kızım benim!''

Defne gülerken son çikolata parçasını da ağzına atmayı unutmadı.


--

Aradan bir gün geçmişti. Mercan, sevgililer günü gecesini birlikte geçirdiği ve sadece adını bildiği kadını bir türlü aklından çıkaramıyordu.

Restoranın boğucu ve gürültülü ortamından kaçıp, kendi küçük dövmeci dükkanına gelmişti. Dövme yaparken kişinin yattığı sandalyeye uzanıp, bir kolunu başının altından geçirdi ve tavanı izlerken Gülşah'ı düşünmeye başladı.

Farklı güzelliği bir türlü aklından gitmiyordu. Dokunuşları, öpüşü, sarılışı, kokusu... Sanki yıllarca Mercan'ın onu bulmasını bekliyormuş gibi bir havası vardı. Bir gece de öyle sahiplenmişlerdi ki birbirlerini! Mercan onun sıradan kadınlardan olmadığını, sabah yanında olmadığını görünce anlamıştı.

Gittiyse vardır bir sebebi, diye düşündü. Başka çaresi kalmamıştır, gitmeye mecbur kalmıştır.

Neden bir bahane bulmaya çalışıyordu ki Mercan? Gittiyse gitmişti! Ona neydi ki? O hayatına her zamanki gibi devam edecekti. Gülşah nasıl hala daha aklından çıkmıyordu anlamıyordu!

''Ne yapıyorsun burada?'' Mercan, Cem'in sesini duyduğu anda korkuyla yerinden sıçradı.

''Sinsi sinsi niye yaklaşıyorsun be?'' diye sordu kaşları çatılırken. Gerçekten çok korkmuştu.

Cem, arkadaşının yanına gidip yanağından bir makas aldı. ''Korkuttuysam özür dilerim bebeğim.''

''Ah, önemli değil.'' Diyerek yeniden uzandı Mercan. ''Çocuklarla konuştun mu hiç?''

''Pera dünkü...'' Cem birkaç saniye kaşlarını çatarak hatırlamaya çalıştı. ''Mebil matoz konseri mi neymiş, ondan çıktıktan sonra doğruca eve gidip yatmış.''

''Mabel Matiz,'' diyerek düzeltti Mercan sırıtırken. ''Metal müzikten farklı şeyler de dinlemelisin koca adam.''

''Yok, canım ben almayayım.'' Dedi Cem gülerek. ''Özgür de dün gece dehşet sarhoş olmuş. Hepsi birlikte en son bizim evde sızıp kalmışlar. Sabah zorla toparladım. Bu çocuğun bir sıkıntısı mı var acaba Mercan? Çok içiyor.''

''Zevkine içiyordur Cem,'' Mercan yattığı yerden doğrulduğunda, Cem'in boya tüplerini kontrol ettiğini gördü. ''Bir derdi olsa gelir anlatırdı... Senin gecen nasıldı?''

Cem sırıtarak, ''Sabaha kadar Rock'n Roll!'' dediğinde Mercan'la birlikte kahkaha atmışlardı. ''Şaka, şaka. Gece dörde kadar mekanda çaldım. Sonra da ayrıldım. Gerisini bende hatırlamıyorum. Senin ki nasıldı?''

''İlginçti.'' Dedi Mercan dizlerini kırıp kendine çekerken. Bacaklarını sarıldı ve ''Bir kadınla tanıştım.'' Dedi.

Cem konunun önemli olduğunu anlayınca boya tüplerini karıştırmaktan vazgeçip, gidip Mercan'ın karşısına oturdu.

''Anlatsana!'' dedi bağdaş kurup en yakın arkadaşına bakarken.

Mercan zaten anlatacaktı. Bilmem kaç küsur senedir Cem o kadar ruhuna işlemişti ki hem çocuklarının babası, hem de ailesi olmuştu. Cem, hayatında kaybettiğinde en çok pişman olacağı kişiydi belki çocuklarından sonra.

''Adı Gülşah'tı. Piyano çalarken bir saniye bile gözlerini benden çekmedi. Ben de anladım zaten. Gidip tanıştım. Aramızda elle tutulacak bir elektrik vardı. İkimiz de birbirimize çekiliyorduk adeta... Sonra bir an 'Gidelim' gibi bir şeyler zırvaladım. Birlikte kalktık ve benim evime gittik. Nasıl oldu bilmiyorum ama... Sanki senelerce birbirimize hasret gibiydik. Sonunda bulmuş gibiydik birbirimizi. Ama sabah uyandığımda yoktu. Ve sabahtan beri binlerce bahane uydurdum kendime gitmesine sebep olacak. Ayrıca sabah çocuklarımdan önce aklıma gelen ilk o oldu... Bilmiyorum.''

Cem, Mercan'ın gözlerinden parlayan ışıltıları görünce, ''Lan sen aşık olmuşsun!'' diyerek güldü.

''Saçmalama Cem,'' diyerek kendini geriye çekti Mercan. ''Olmaz öyle şey. Sadece adını biliyorum.''

''İstiyorsan yedi sülalesini bil! Kızım sen aşık olmuşsun, aşık! Kadını anlatırken gözlerin, 'Hey! Ben dün gece seviştiğim kadına deli gibi aşık oldum! Ondan başka hiçbir şey düşünemiyorum!' diye bağırıyor. Kadının telefon numarasını falan bir şeyini bulalım Mercan. Kesinlikle görüşmeye devam etmelisiniz.''

''Cem lütfen aklıma sokma,'' dedi Mercan. ''Aklıma girerse yaparım biliyorsun.''

''Biliyorum.'' Diyerek başını salladı Cem. ''Bu yüzden yapmalısın!''

Mercan gözlerini devirdi. ''Ya istemezse?''

''İsteyecek.'' Dedi Cem ve kendi kendine söyler gibi başını salladı ve güldü. ''Kesinlikle isteyecek.''

Defne, ayaklarının bir türlü ısınamadığını hissediyordu.

''Abi,'' diye seslendi yanında oturan Teoman'a.

''Efendim abisinin tombulu?'' diye cevapladı Teoman. ''Bir yerin mi acıdı yoksa?''

''Hayır, hayır. Ama ayaklarım çok üşüyor. Şey yapsan, bana bir yerden çorap alsan?''

''Tamam abim.'' Diyerek oturduğu yerden kalktı Teoman. Sıla ve babası kafeteryaya inmişti. Annesi ise hava almak için dışarı çıkmıştı. ''Ben gelirim on beş dakikaya, uslu uslu otur sende.''

Defne gülümseyerek başını salladı. ''Peki abi.''

Teoman ilk önce Defne'nin odasından ve sonra da hastaneden çıktı. En yakın çorapçı nerede bilmiyordu. Bu yüzden arabaya binmeyi tercih etti.


Pera şansına küfür etmemek için kendini zor tutuyordu. Giydiği kareli eteğin altındaki siyah çorabı kaçmıştı ve iğrenç ötesi bir görüntü oluşmuştu. Bu çorapla daha fazla yürüyemezdi. Yoksa yırtılacaktı.

Zaten böyle şeyler hep onun başına gelirdi. Dün geceki Mabel Matiz konseri bittikten sonra arkadaşları onu bırakmamıştı. Bir şeyler içtikten sonra anca evine gitmişti ama sonra da kör kütük sarhoş olmuş erkek kardeşiyle uğraşmıştı. Yani doğru düzgün uykusunu alamamıştı ve bu sinirlenmesine sebep oluyordu.

Yaklaşık on beş dakika daha yürüdükten sonra Kardelen Tuhafiye diye bir yer buldu. İç çamaşırı, pijama takımları falan satılıyordu.

İçeriye girip gezmeye başladı. Çorapların olduğu bir yere geldiğinde, orada çoraplara bakan, onun yaşlarında bir erkek vardı ve kendi kendine konuşuyor gibiydi.

Pera gerçekten merak ederek, aralarında bir kişilik mesafe bırakarak çocuğun yanına geçti. Çoraplara bakıyor gibi bakarak çocuğu süzmeye başladı.

Kahverengi gür saçları dağınıktı ve yeşil gözlerini kısmış bir şekilde önündekilerle konuşuyordu. Uzun boylu, yapılı biriydi. Altında siyah kot bir pantolon ve üstünde beyaz renkli bir polo kazak vardı. Üstünde ise siyah bir ceket...

Pera bir çorabı alıp, diğerini bırakırken yanındaki çocuğun eline Oral markalı bir çorap aldığını gördü.

''Ulan Oral diye çorap markası mı olur amına koyayım? İnsanın durduk yere canını çektiriyorlar!''

Teoman'ın sessizce söylediği cümleyi maalesef Pera duymuştu ve o kadar tiksindirici bir şey söylemişti ki maalesef Pera duyduğunu saklayamadı ve irice açılmış mavi gözleri ile Teoman'a baktı.

Teoman ise, kızın kendisini duyduğunu fark edince, ''Has siktir,'' diyerek elini ensesine attı ve karıştırdı.

''Allah sizi kahretsin ya,'' diyerek kızdı Pera. ''Sizin gibi aklı çüklerinde olan erkekler yüzünden sokağa çıkmaya korkar olduk beyinsiz herif! Sapık! Çorap markasından bile azan bir erkek gördüm ya, bu hayatta hiçbir şey şaşırtamaz beni... Pislik yuvası!''

Pera elindeki çorabı Teoman'ın kafasına fırlattığında Teoman geriye doğru adımladı.

''Allah Allah! Hanım efendi, markayı koyan onlar, çorabı kafasına yiyen benim! Çok yanlış anladınız siz beni!''

Pera arkasına dönüp bir kere bile bakmadan dükkandan çıktı. Teoman ise ona bakıp, ayıplayan kadınlar arasında kalmıştı.

''Allah Allah! Ablacığım ben mi koydum markayı? Ben sadece düşüncemi dile getirdim! Yahu bu ülkede düşünce özgürlüğü yok mu? Teyzeciğim bana bakma önündeki donlara bak sen! Bak şu kırmızılı güzelmiş- Ya teyze niye kafama atıyorsun?!''

Teoman kafasına yediği kırmızı don ile susmayı tercih etmişti. Yoksa aksi takdirde buradan bir avuç teyzenin dayağını yedikten sonra çıkabilirdi.

Teoman sonunda bir sabır çekip, kalın birkaç çorap aldıktan sonra parasını ödedi ve dükkandan çıktı.


Hemşire Defne'nin ayağına çoraplarını giydirirken Teoman da hala daha içinden içinden söyleniyordu. Bir ara bu markaya dilekçe bile yazmayı düşünmüştü.

Merhabalar,

Bugün saat on sekiz sularında, sizin saçma markanızın saçma adı yüzünden fıstık gibi bir hatun tarafından sapık damgası yedim. Sizin de markanızın da amına koyayım. Teşekkürler, iyi günler.

O kadar fesat bir düşünce yapısına sahipti ki, Or-Al karmasını oral diye tanımlıyordu...

Sonra kafasından bu düşünceyi attı. Bir daha yanında bir kadın olduğu zaman ağzından çıkacak olan kelimelere bin defa dikkat edecekti.

''İyi misiniz?'' diye sordu içeriye giren Gülşah.

Defne başını sallarken, ''Ben iyiyim. Ayrıca sıkıldım.'' Dedi. ''Ne zaman eve gideceğiz?''

''Bu gece burada kalacağız bebeğim.'' Dedi Gülşah.

''Of yaa!'' diyerek mızmızlandı Defne. ''Neden hafta sonuna denk geldim ki? Şöyle bir pazartesi günü sıkışsaydım keşke. Ben gide gide Cuma gecesi sıkıştım.''

''Ayrıca pazartesi iyi olursan okula gidiyorsun.''

Defne gözleri irice açılırken, ''Of canım çok yanıyor!'' diyerek yüzünü buruşturdu. ''Siz benim helvamı kavurmaya başlayınca bence, ben çok fena oldum!''

''Sıfır yetenek,'' diyerek burnunu kırıştırdı Teoman. ''Abine çekmeyi dene.''

Defne tam abisine bir şeyler söyleyecekti ki kapıdan içeriye Defne' nin en yakın arkadaşları Miraç ve Gamze girdi.

''Defi!'' diye seslendi Gamze telaşlı bir sesle. ''Kuzum, yavrum benim! Totosuna göbüşüne kurban olduğum ne oldu sana?!''

Gamze en yakın arkadaşının yanına koşup ona sarılmak için atak yapacaktı ki, sabahtan beri Defne'nin başında ona sarılmak, öpmek için eylem yapmaya çalışanları durduğu gibi Teoman yeniden güçlü kollarıyla Gamze'nin kollarından kavradığı gibi geriye çekti. Gamze bir an ne olduğunu şaşırarak geriye doğru çekilmesi işe şaşırarak onu çeken Teoman abisine baktı.

Miraç kaşlarını çatarak Teoman'ın ellerini Gamze'nin kollarından çekti. Gamze gözlerini devirip Miraç'ın yanına geçerek ''Teoman abi neden dokunamıyorum ya?'' diye sitem etti.

Defne, Miraç'ın yaptığı harekete sırıtıp baş parmağını gösterirken Miraç da göz kırparak, ''Rahatlaş,'' diye fısıldadı.

''Gamzeciğim, Defne'nin belirli yerlerinde yaralar var o yüzden dokunmak yasak çünkü mikrop kapabilir.'' Diye açıkladı Teoman. Sonra Miraç'a döndü. ''Oğlum sende şu kızı benden kıskanmaya kes vallahi kıracağım kafanı.''

''Ya senin lakabın Çapkın Teo' ya çıktı abi, güvenemiyorum-'' Gerisini getirmek için ağzını aralamıştı ama Teoman'ın çatık kaşlarıyla karşılaştığında, ''Yok abi olur mu öyle şey, Defne'ye emanet etmem sana ederim Gamze'yi.'' Diyerek toparladı.

Teoman sırıtarak Miraç'ın koluna vurdu. ''Helal olsun sana, devam et böyle.''

O sırada Gamze, Gülşah Teyzesi ile sarılıp hal hatır sormuştu. Sonra Teoman'ın yerine oturup Defne'ye ''Keşke dün gece sende gelseydin bizimle sinemaya,'' dedi. ''Niye yalnız bıraktık ki biz seni? Zaten hep üçümüz birlikte takılırdık. Bize her gün sevgililer günü, dün niye salaklık yaptık da almadık-''

''Saçmalama artık Gamze. Grinin Elli Tonu' nu sizinle birlikte izlemeyecektim tabi ki!''

Sesini yükseltmemeye özen göstermişti Defne, çünkü abisinin bu filmi izlediğini kesinlikle biliyordu.

Miraç yanlarına gelip, ''Defi ne oldu sana güzelim ya?'' diye sordu. Üçü anaokulundan beri çok yakın arkadaştılar. Gamze, aynı okulda okuduğu kuzenlerinden bile Miraç'ı kıskanırken Defne'den asla kıskanmazdı. Çünkü üçü birlikteyken kardeşten öteydiler. Miraç ve Gamze sonradan kardeşlik bağlarını biraz sevgili bağlarıyla değiştirmişlerdi ama olsundu.

''Ya sıkıştım.'' dedi Defne. ''Kim haber verdi size?''

''Sıla aradı o söyledi,'' diyerek açıklama yaptı Gamze. ''Tabi o bize telefonda her şeyi anlattı ama biz senden yine anlatmanı isteyeceğiz çünkü adettendir.''

Miraç, Gamze'nin kafasına hafifçe vurdu. ''Gerizekalı az sus biraz.''

Şarkıları Mustafa Topaloğlu'nun Gerizekalı Sevgilim parçası olan bir çiftten aşkım, canım gibi takılmalarını beklemiyordunuz değil mi?

''Ya ne dedim ben şimdi?'' diyerek kaşlarını çattı Gamze. ''Zaten kafama vura vura gerizekalı ettin beni Miraç. Kapa çeneni.''

Miraç gözlerini devirip Gülşah'ın yanına gitti. Gülşah'la birlikte sarıldılar ve Miraç daha Defne'ye söylemediği geçmiş olsun dileklerini Gülşah'a iletti.

''Bizi biraz yalnız bırakır mısınız anne?'' diyerek gülümsedi Defne.

''Tabi ki canım,'' diyerek başını salladı Gülşah. Sonra da oğlu Teoman'a baktı. ''Hadi Teoman.''

Teoman kısılmış gözleri ile, ''Ben nedense bu üçlüye güvenmiyorum.'' Dedi. ''Sanki her an başka bir şey yapıp ortalığı birbirine sokacak gibiler.''

''Ya biz öyle şey yapar mıyız hiç Teoman abim?'' diyerek gülümsedi Gamze. Onunla eş zamanlı olarak Defne'de gülümsedi.

Gamze ile Defne gözlerini devirip Miraç'a sadece Miraç'ın anlayacağı ''Camış mısın?'' bakışlarınızı attılar.

Miraç ise iki eliyle bir Gamze'nin bir de Defne'nin yanağından makas alacaktı ki Defne'ye doğru uzattığı eli dibine kadar geldi ama son anda yaraları düşününce elini çekti. Bu yüzden sadece Gamze'nin yanağından makas aldı.

Teoman ve Gülşah odadan çıkıp kapıyı kapatınca Defne ellerini yatağa koyup doğruldu ve sırtını yatak başlığına yasladı.

''Babam geldi.''

Miraç ve Gamze şaşırmıştı.

''İyi de Ekrem Amca sadece ay sonu gelmiyor muydu? Bir hafta erken gelmiş.'' Dedi Gamze.

Miraç da onu onaylarken, ''Defne için gelmiştir. Yoksa neden gelsin adam?'' diyerek nokta atışı attı.

''Aynen öyle.'' Dedi Defne. ''Ama arada mantık hataları var. Normalde babam geldiği zaman yüzünde güller açardı. Hele ki annemi gördüğünde! Annem de mutlu olurdu. Ama ikisinde de tık yok. Hatta birbirlerine merhaba dediklerini bile görmedim daha...''

''Ya kızım aklına kötü şeyler getirme,'' dedi Gamze. ''Sen hani şey oldun ya, dondun... Ondan işte ikisinin de morali bozuktur. Başka ne olacak Allah aşkına?''

''Dün gece annem eve gelmedi.''

Miraç ve Gamze duydukları cümle ile birlikte ilk önce Defne'ye, sonra birbirlerine ve sonra yeniden Defne'ye baktılar.

Defne onların cevap verecek bir şey bulamadıklarını anlayınca, ''Annemin eve dün gece gelmemesinin sebebi babamla aralarını bozmuş olmalı,'' diyerek Sherlock Holmes havasına girdi.

Gamze işaret parmağını havaya kaldırdı. ''Ve senin de aklında bir şeyler var?''

Defne göz kırptı.

Miraç, ''Siz iyice Sherlock Holmes ve Watson oldunuz.'' Diyerek başını iki yana salladı. ''Saçmalıyorsunuz. Gülşah Teyze ve Ekrem Amca'dan bahsediyoruz. Ne olabilir ki?''

''Her şey!'' dedi Defne. ''Annem, babamın hoşuna gitmeyecek bir şey yapmış olabilir ya da tam tersi babam, annemin hoşuna gitmeyecek bir şey yapmıştır ve annem bunu öğrenince dün gece eve gelmeyecek kadar sinirlenmiştir. Babam da sabah buraya gelmiştir. Aklıma milyon tane şey geliyor, size üç sezonluk dizi yazabilirim!''

''Bence senin beynin donmuş,'' dedi Miraç. ''Sen biraz daha kalorifere yaklaş da beynin ısınsın.''

''Miraç neden öyle diyorsun?'' dedi Gamze. ''Her şey ihtimal dahilinde değil mi?''

''Değil. Böyle düşünerek içinize kuşku sokup huzursuzluk çıkaracaksınız. Anarşistliği bir yana bırakın,'' Miraç oturduğu sandalyeden kalktı. Uzanıp, Defne'nin saçlarından öptü. Sonra da sevgilisinin kolundan tutup kaldırdı. ''İyileşmene bak sen güzelim, aklından da çıkar öyle şeyleri. Yirmi senelik karı koca onlar, bir bildikleri vardır elbette.''

Gamze kollarını Miraç'a sardı. Miraç da bu sefer dönüp sevgilisinin şakağından öptü.

''Geçmiş olsun Defnem,'' dedi Gamze. ''Biz yarın eve geliriz. Daha da detaylı konuşuruz.''

''Tamam canlarım,'' dedi Defne. Ve yatağa yeniden uzandı. Miraç ve Gamze de odadan çıkmışlardı.

(...)


Ekrem ve Sıla, kafeterya da bir masada oturmuş Ekrem kahve, Sıla meyve suyu içerken konuşuyordular.

''Evde problemler yok değil mi?'' diye sordu Ekrem kızının ağzını aramaya çalışırken.

''Ne gibi problemler babacığım?'' Sıla anlamamıştı.

''Annen zaman zaman böyle eve gelmiyor mu?''

''Saçmalama baba, annem öyle şey yapar mı hiç? Dün sevgililer günü diyerek çıkmıştı. Herhalde Nazan Abla çok içti, o da onunla birlikte kaldı. Yoksa annem öyle bir şey yapar mı? Asla. Hele ki abim ve beni geçtim, Defne'yi yalnız bırakmazdı. İlk defa böyle bir şey oldu.''

Ekrem anlayışla başını salladı. ''Biliyorum kızım, sadece sormak istedim.''

Sıla pipetini ısırırken başını salladı. ''Anladım babacığım. Ee? Sen ne yapıyorsun İsviçre'de? Nasıl gidiyor?''

''Çalışıyorum kızım, sizi özlüyorum. Hastane işlerini biliyorsun az çok... Zaten bütün günüm onlarla geçiyor. Bazen eve gitmeyip, doktor dinlenme odasında uyuya kalıyorum.''

''Çok çalışıyorsun baba ya,'' diyerek yüzünü buruşturdu Sıla. ''Belki de biraz ara verip, artık yanımıza gelmelisin? Bu hastanenin de bence sana ihtiyacı var. Bizim sana ihtiyacımız var. Benim sana ihtiyacım var baba...''

Ekrem uzanıp ellerini kızının yanaklarına koydu ve okşadı. ''Çok az kaldı canımın içi. Ya siz bana ya da ben size kavuşacağım.''

Sıla gülümseyerek babasına uzandı ve kollarını ona doladı. Nasıl da seviyordu babasını...


Teoman, acil çıkış merdivenlerinde oturan annesinin yanına gittiğinde Gülşah, Teoman'ın geldiğini fark etmemişti bile.

Çünkü ne kadar kendisini suçlasa da aklı hala daha Mercan' daydı... Gittiğini gördüğünde ne düşünmüştü acaba? Elinde telefon numarası da yoktu. İki bildiği şey vardı. Birisi adı, diğeri de restoranın sahibi olduğu.

Onunla yeniden konuşmayı o kadar çok istiyordu ki. Açıklama yapmak istiyordu, kim olduğunu anlatmak istiyordu. Ve daha bir çok şeyi! Ama Mercan'ı tanımıyordu. Belki de o, o gecelik birini aramıştı ve istediğini de almıştı. Gülşah ne diyebilirdi ki? Hiçbir şey.

Ciğerlerinin sıkıştığını hissediyordu. Ekrem'le yirmi sene boyunca sadece saygı ve sadakat üzerine kurdukları evliliklerini kendi elleriyle zarar vermişti. Bunu tek kendisinin bilmesi bile yetiyordu. Gülşah onurlu bir kadındı. Bunu Ekrem'e uygun bir zamanda anlatacaktı.

Hata yaptım diyecekti, kafam güzeldi diyecekti. Hele ki kadın... Kadın çok daha güzel diyecekti.

Gerçekten hata mı yaptım? Diye sordu kendine Gülşah. Bu bir hata mıydı?

Mercan beni bir yoldan bulsa, arasa ve ulaşsa, ona gider miyim? Giderim sanırım... Niye gidiyorum? Çünkü ondan etkilendim. Hem de çok!

Bana kol kanat geren adamı, aldatacak kadar çok...

Gülşah gözlerinin dolduğunu, Teoman'ın ''Anne?'' diye seslenmesi ile anladı. Hızlıca gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.

''Efendim oğlum?''

''Ne yapıyorsun burada?'' diye sordu Teoman. ''Dışarısı soğuk, içeri girsene...''

''Girecektim şimdi, Nazan Teyzen aradı onunla konuşmak için çıktım.''

Ah, ah! Nazan deyip duruyordu ama Nazan'ın hiçbir şeyden haberi yoktu ki! Bir an önce Nazan'la buluşmalı ve onunla detaylı olarak konuşmalıydı. Yoksa... Yoksa Gülşah'ın mumu yatsıya kalmadan sönecekti!

''Ha, iyi pekala.'' Teoman elini cebine sokup telefonunu çıkardı. Aramalara baktığında son iki saattir neredeyse on dakika da bir Tuğçe'nin aradığını fark etti. ''Ben bir arkadaşı arayayım,'' diyerek kalktı Teoman ve telefonunda Tuğçe'yi seçip aradı.

''Efendim Tuğçe?''

''Aşkım sabahtan beri arıyorum neden açmıyorsun? Çok merak ettim! Evine kadar geldim hatta, dışarı da bir sürü adamlar vardı. Bende geri döndüm eve.''

''Kızım sen niye eve gidiyorsun manyak mısın?''

Teoman'ın terslemesiyle Tuğçe, ''Kötü bir şey yapmadım ki! Seni çok merak ettim.'' Dedi.

''Tuğçe ben seni sonra arayacağım tamam mı? Evinde otur, başka bir yere de gitme. Hadi bay.''

''Peki, görüşürüz aşkım.''

Teoman telefonu kapatıp cebine koydu ve ofladı. Bu kız psikopat gibi peşine takılmıştı, bir an önce uygun bir vaziyette ayrılması lazımdı.

(...)


Sonunda Gülşah derin bir nefes alabilmişti. Ekrem'le aynı ortamda bulunmak onu ilk defa bu kadar çok zorlamıştı.

Gülşah, Sıla'nın ne kadar yorulduğunu görünce Teoman'a Sıla'yı eve götürmesini bu gece Defne'yle onun burada kalacağını söylemişti. Ekrem net bir şekilde Defne'nin başında onun da kalacağını söylediğin de az kalsın Gülşah'ın kalbine iniyordu. Ama sonunda Sıla çok ısrar ederek bu gece babasıyla uyumak istediğini, onu çok özlediğini söylemişti. Ve sonunda da Ekrem, Teoman ve Sıla evin yolunu tutmuştu.

Gülşah hemen telefonuna sarılıp Nazan'ı aradı. Ona Defne'nin hastanede olduğunu söylediğinde Nazan telaş ve panik içinde ''Hangi hastane?!'' diye bağırmıştı. Gülşah adresi verdiğinde ise Nazan yüzüne kapatmıştı. Tahmini üzere on dakika içinde hastanede olurdu.

Ve gerçekten on dakika sonra Nazan kapıyı kırarcasına açıp Defne'nin odasına dalmıştı. Ama Defne o kadar yorulmuştu ki kendi arkadaşları gittikten sonra uyuya kalmıştı.

''Ne oldu?'' diye sordu Nazan nefes nefese. Nazan ve Gülşah on altı senedir arkadaştılar. Gülşah ve Nazan tanıştığında, Gülşah Defne'ye hamileydi. Hatta doğum anında Nazan, Gülşah'ın yanındaydı ve gerçekten Defne, Nazan'ın eline doğmuştu. O yüzden Defne'yi bir ayrı severdi Nazan.

Nazan, Defne'nin başucuna yürüdü ve elini saçlarına koydu. Burnunun ucunda, parmaklarının uçlarında, yanaklarında küçük küçük yaralar vardı. Yüzeysel yaralar olduğu için böyle oluyordu.

''Kafeterya da konuşalım Nazan,'' dedi Gülşah üstüne ceketini giyerken.

Nazan başını sallayarak onu onayladı. İkisi birlikte Defne'nin odasından çıktılar ve kafeteryaya indiler. Gülşah inmeden önce telefonunu komodinin üstünde bıraktığından habersizdi...

İki yakın arkadaş karşılıklı oturmuş kahvelerini içiyordular. Nazan'ın zaten Gülşah'ın homoseksüel olduğundan haberi vardı... Ama...

''Ne demek dün gece ben bir kadınla seviştim!'' Nazan'ın sessiz bir şekilde kükremesi zaten Gülşah'ın içinde cayır cayır yanan ateşe daha da kürek atmıştı.

''Nazan yalvarırım bağırma ne olursun. Zaten kendimi çok kötü hissediyorum bir de sen böyle deyince şu terastan atasım geliyor kendimi...''

''At kızım at,'' dedi Nazan ellerini kendine yellerken. ''Çocuk orada soğuktan donarken sen elin hatunlarıyla-''

Gülşah'ın hıçkırma sesini duyduğunda Nazan çenesini kapattı.

''Özür dilerim Gülşah'ım ya,'' dedi dürüst bir şekilde. ''Defne'yi öyle görünce çok korktum ben. Biliyorsun kendi kızım gibi severim sıpayı. Bir de dün gece sen öyle birden kaybolunca çok korktum. Şu saate kadar hep seni aradım aklıma bundan çok daha kötü şeyler geldi. Allah korumuş ki başka bir şey olmamış Defne'ye...''

''Haklısın arkadaşım,'' dedi Gülşah başını sallayarak. ''Tek suçlusu benim zaten dün geceden beri olanların. Yaptığım hatayla herkesin hayatını mahvettim-''

''Hata mı?'' diye sordu Nazan dobra bir şekilde. ''Ne hatası Gülşah? Sen yirmi senedir çok kötü durumdasın zaten! Her şeye çocukların için katlandın! Ekrem suratsızına bile! Saçma sapan konuşma arkadaşım, sen dün gece felekten bir gece çaldın. Çok da iyi yaptın.''

''Ben dün gece Ekrem'i aldattım.''

''E yani?'' diye sordu Nazan. ''Siz birbirinize sırılsıklam aşık bir çift değildiniz ki! Anlaşmalı evlilikti sizin ki Gülşah unuttun mu? Zaten eninde sonunda patlayacağını biliyorduk. Hadi bana o kadını anlat, boş ver Ekrem'i!''

Gülşah her ne kadar boş veremese de kafasını salladı.

Ve ona dün gece kendinin yeniden doğmasını sağlayan kadını anlatmaya başladı...

Defne, çikolata tadında rüyasından annesinin telefonunun zil sesiyle uyandı. Sersem sersem etrafına bakındıktan sonra komodinin üzerindeki telefonu fark etti. Uzanıp telefonu aldığında yabancı bir numara arıyordu.

Kaşlarını çatarak aramayı yanıtladı.

''Efendim?''

''Merhaba ben Cem.'' dedi karşıdaki adam.

Defne gözlerini kısarak düşünmeye başladı. Annesinin neredeyse bütün arkadaşlarını tanırdı ama Cem diye birisi aklına gelmiyordu.

''Merhaba?'' dedi Defne.

''Şey ben, dün gece tanıştığınız Mercan'ın arkadaşıyım.''

Defne duyduklarıyla birlikte ''Ne?'' diye bir atılımda bulundu.

''Ben şu anda Gülşah'la mı görüşüyorum?'' diye sordu Cem, belki de ilk aradığında sorması gereken soruyu sorarak.

Defne hızlıca telefonu kapattı. Elini kalbinin üstüne koydu ve derin derin nefesler aldı. Kesinlikle yanlış bir aramaydı bu, kesinlikle!

Mercan? Kim bu adam? Cem kim? Annem dün gece kiminle tanıştı!?

Defne yanlış bir şey yapmak istemiyordu ama kolundan çıkardığı serum iğnesiyle çoktan yattığı yerden kalkmıştı. Ayıcıklı pembe çorapları haricinde çıplak sayılabilirdi. İç çamaşırlarının üstünde ince bir hasta elbisesi vardı.

Odadan çıktığı gibi katta bir tur attı önce. Telefon hala daha elindeydi ve sıkıca tutmaktan neredeyse telefonun camını çatlatabilirdi. Daha sonra hemşire istasyonuna gitti ve annesini sordu. Kafeterya da cevabını alınca hızlı bir şekilde asansöre binip alt kata indi.

Gören herkes dönüp bir kez daha bakıyordu Defne'ye. Beyaz teni, sinirlendiği zaman ateş gibi kızaran yanakları, vücudundaki hafif de olsa belli olan yaraları ve garip hastane şekli...

Kafeteryaya geldiğinde masaların hepsine tek tek baktı ve sonunda annesiyle Nazan Teyze'sini gördü. Yanlarına doğru yürümeye başladı.

Ve Gülşah tam o sırada, kızının çok büyük bir yanlış anlama yaşamasına yol açacak o cümleyi söyledi.

''Dün gece... Evet. Yirmi senelik hayatımda yaşadığım en güzel geceydi ama... Ama ben kocamı aldattım Nazan...''

Defne, elinden kayıp giden telefonu durduramadı. Gözleri hızla dolmaya başlarken, ona dönen annesine bakmaya başladı. Nazan'ı görmüyordu bile...

Gülşah karşısındaki Defne ile ne yapacağını bilememişti... Oturduğu sandalyeden hızlıca kalktı. Defne'ye doğru bir adım attı.

''Yaklaşma!'' dedi Defne geriye doğru adım atarken. ''Sakın bana yaklaşma!''

''Defne-''

''Defne deme bana!'' Defne sinirle ellerini kaldırıp kendine siper etti. Gözyaşları birer birer açık yeşil gözlerinden düşerken, ''Seni duymak istemiyorum, seni görmek bile istemiyorum.'' Dedi.

''Defne ne olur anlatmama izin ver!''

''Dinlemek istemiyorum!'' diye bir çığlık attı Defne. Gülşah ona doğru gittiğinde, ''Gelme!'' diye bağırdı eş zamanlı olarak.

Gülşah olduğu yerde durdu. Nazan şok olmuş bir şekilde ikisine bakıyordu. Hatta kafeteryadaki herkes durmuş fısıldaşarak onları izliyordu.

Defne sırtını annesine dönüp koşmaya başladı. Nereye gittiğini zerre bilmiyordu sadece koşuyordu, annesinden kaçıyordu! Gülşah birkaç saniye boyunca sadece baktı. Olduğu yere yığılmadan önce duyduğu tek şey Nazan'ın adını haykırması oldu.

---

Rock'n Roll: Sallan, hareket et anlamına gelir. Farklı anlamları da vardır.




Continue Reading

You'll Also Like

3M 162K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
283K 18K 47
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
345K 27.4K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
946K 56.2K 72
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...