Channie Says Special

By mello-mello

222K 19.6K 9.7K

Tuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama... More

Özel
1. Bölüm "Eve Hoşgeldin"
2. Bölüm "Başlangıç"
3. Bölüm "Afrodit"
4. Bölüm "Ücret Meselesi"
5. Bölüm "Anlaşma ?"
6. Bölüm - Part 1 "Hazırlık"
6. Bölüm - Part 2 "Dejavu"
7. Bölüm - Part 1 "Birinci Derece Temas"
7. Bölüm - Part 2 "Sorun Çıkarma!"
8. Bölüm "Yalnız Kutlama"
9. Bölüm "Bi Sorun Var, Ama Ne?"
10 .Bölüm "Bilmesen Daha İyi"
11. Bölüm "Geçmiş Olsun"
12. Bölüm "İyi Bak Yeter"
13. Bölüm "Kaybedilen Günün Telafisi"
14. Bölüm "Sana Arkadaş Getirdim!"
15. Bölüm "Fare Kai"
16. Bölüm - Part 1 "Doğaüstü Bir Şeyden Bahsediyoruz."
16. Bölüm - Part 2 "Uyku Hapsi"
17. Bölüm "İsimsiz Not"
Orpheus I
Pororo ve Ben
Orpheus II
18. Bölüm "Yüzleş Onunla"
20. Bölüm "Hazırla Kendini"
21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."
22. Bölüm "Kendime İlk Kez İtiraf Ediyordum."
23. Bölüm "Yeni Renkler"
24. Bölüm "Tanıdık Yüz"
25. Bölüm "Bu Sözümü Yedir Bana."
26. Bölüm "Artık Benim Sorunum"
27. Bölüm "Yardım Eli"
28. Bölüm "Çaresiz Kalmak"
29. Bölüm - Part 1 "Beraber Susmak"
29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"
30. Bölüm "Ters Düz"
🌌⭐
31. Bölüm "Karmaşa"
32. Bölüm - Part 1 "Yeniden Düşme"
32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"
33. Bölüm "Çekirdek"
34. Bölüm "Toksik"
35. Bölüm "Ballad"
36. Bölüm "Yeni Düzen"
37. Bölüm "Myulchi"
38. Bölüm "Editör Buluşması"
39. Bölüm "Oyuncu"
Orphdogus
40. Bölüm "İğrenç"
41. Bölüm "Baskın"
42. Bölüm "Karma"

19. Bölüm "Sorular"

4.3K 441 193
By mello-mello

Kendime karşı verdiğim bir çeşit mücadelenin ardından az önce uzaktan dikizlediğim kırmızı ışıklı tabelanın altında, bir diğer deyişle club'ın girişinde yerimi almıştım. Arkamdan içeri girmek için itekleyen genç çifti sırtımda hissedene kadar da sabit kalmıştım yerimde. Bu onların önünden akıntıya kapılmış gibi bir hızla içeri sürüklenene kadar sürmüştü tabii. Daha sonra dışarıdan bile fark edilen kırmızı-siyah temanın ortasında, insanların arasında bulmuştum kendimi.

Pekala. Keşke daha açık bir adres verseydi dedim içimden. Çünkü içerisi tahminimden büyüktü ve gördüğüm kadarıyla ikiye ayrılıyordu. Benim içinde bulunmak üzere olduğum yer DJ için ayrılmış sahnesi, gürültülü müziği ve ortada dans eden insanlarıyla birlikte tam olarak bir club havasındayken sağa açılan kısım daha sakin, karanlık tonlarda ve daha çok küçük bir bar havasındaydı.

Şimdi bu herif kurtlarını dökmek için çağırmadıysa beni sağ tarafta olması mantıklıydı öyle değil mi? Sonuçta bıraktığı not pek fazla gel eğlenelim mesajı içermiyordu. Konuşmamız lazım der gibiydi sanki. Ve bunun için fazla kalabalık olmayan, ilerledikçe renk tonu koyulaşan, müzik sesi azalan ve sıradan yüksek bir bar tezgahı bulunan alan daha uygun olmalıydı. Özellikle görüş alanımda, bar sandalyelerinden birinde oturmuş, attığım her adımda en az ortam kadar karanlık bedenini daha net görebildiğim o koyu siluet varsa.

Yani kısacası az önce tahmin ettiğim gibi sessiz sessiz bar tezgahında içkisini yudumluyordu.

O yöne ilerlerken incelemeye başladım netleşen görüntüsünü. Daha önce bu kadar siyah giyindiğini hiç görmemiştim. Hafif havaya kalkmış saçları ve simsiyah giysileri ortamın karanlığında yok olurken benim güzel keskin gözlerim tarafından seçilip canlı tutuluyordu. Ben beyaz tişörtüm ve kahve dökülmüş krem rengi pantolonumla ortam için biraz fazla hanım evladı dursam da dert etmemeliydim. Sonuçta eğlenmeye gelmemiştik buraya. Oturup konuşacaktım sanırım. Belki de Chanyeol'ün deyişiyle yüzleşecektim.

Az önce inlecelediğim bedene yaklaştığımda müzik yüzünden duyulmayacak bir tonda öksürüp boğazımı temizledim ve derin bir nefes aldım. Yanındaki taburelerde başkaları da oturuyordu ama bu çocuk Jongin'den başkası olamazdı.

Barmen beni incelerken kararsızlıkla elimi uzatıp arkasında durduğum bedenin omzuna dürttüm hafifçe. Ama tepki gelmediği için yinelemem gerekmişti. Parmağımın ikinci temasında önümdeki çocuk bardağından elini çekip kafasını hızla arkaya çevirdiğinde şaşkınlıkla açılan gözlerimi kırpıştırıp gülümseyerek geri çekilmem ve hemen ardından eğilip yüksek sesle özür dilemem gerekmişti. Çünkü bu iri gözlü ve oldukça beyaz tenli arkadaşın beni buraya çağıran çikolata tenliyle fazla bir alakası yoktu.

Benim yanlış numara çevirdiğimi fark eden çocuk göz devirip önüne dönerken ben de etrafa bakınmaya başladım. E bu değilse Jongin nerdeydi? Üstelik saat çoktan buçuğu geçiyordu.

İkinci kez derin bir nefes alıp, çocuğun iki yanındaki boş tabureye geçtim ve göz ucuyla içki fiyatlarına bakındım bir yere yazmışlar mı diye. Fazla uçuksa soda içip kalkmam gerekecekti çünkü. Ama yakınlarda beklediğim tarzda fakirler için bir bilgilendirme yazısı göremeyince gözümü tezgaha çevirdim ve cebimden telefonumu çıkardım uslu uslu.

"Söylediğin yerdeyim ama seni göremiyorum."

10.34

Kime: Kim Jongin

Meydan okuyan mesajımı gönderip telefonumu ellerimin arasına aldım ve tezgahta çevirmeye başladım can sıkıntısıyla. Ve yaklaşık 20 saniye aynı pozisyonda oturduktan sonra hemen mesajımın cevabı sağ tarafımdan sesli olarak gelmişti.

"Geciktim üzgünüm."

Duyduğum sesle başımı kaldırıp yan tabureye henüz oturmakta olan çocuğa çevirdim gözlerimi. Saç şekli diğer yanımdaki herif gibi olsa da parlak koyu kahve gözleri, dolgun hafif kıvrılmış canlı renkte dudakları ve ona has yumuşak yüz ifadesinin hiçbir alakası yoktu. Üstelik diğeri gibi siyah değil tıpkı benim gibi açık renklerde giyinmiş olduğunu görüp ortamdaki tek hanım evladı olmadığıma sevinmiştim. Bendekinin neredeyse aynısı düz beyaz tişört ve siyah dar bir kot vardı üstünde.

Ve bir de diğer elinde olup sonradan gördüğüm siyah deri ceketle yeniden tek hanım evladı olma ünvanımı üstüme geri almış ve onu incelemeyi kesip cevap vermiştim.

"Ben de erken geldim sayılmaz. Geleli..." Kolumdaki saate baktım. "Beş dakika olmadı."

Yalanıma gülümseyip ceketini tezgaha bıraktığı sırada onu izliyordum. Ellerini ceketinin üstünde birleştirmiş ve parlak bir gülümsemeyle yüzüme bakmıştı.

"Neyse ki içeri girdiğim gibi tanıdım. Vücut şeklini nerde görsem bilirim."

Pot kırmış gibi bir ifadeyle yüzüme mahcup bir gülücük yerleştirip önüme döndüm. Şu yandaki herifi dürtene kadar ben de tanırım sanıyordum dememiştim.

"Nasılsın bugün?" Yarım metre uzağımdaki sandalyesinde hafifçe öne eğilip önce bana sonra da barmene baktı. Adam Jongin'in işaretiyle başını sallayıp içki şişelerinin başına geçmişti hızlıca.

"Her zamanki gibi."

Yüzüne bakmadan kafamı salladım.

"Ben de iyiyim."

Jongin gelmeden önce üstümde olan soğuk kanlılığımı çağırma seansı yapmaya çalıştım içimden. Ben daha fazla ilk kez eve atılmış on yedi yaşında bi kız gibi davranmadan önce nereye kaybolduysa bana hemen lazımdı.

Uzun süre geçmeden önümüze bırakılan iki tane yarı dolu bardağa baktım. Kendi önümdekini kavrayıp hızlıca büyük bir yudum almıştım. Sonra tam bir şey söylemek için Jongin'e baktığımda onun çoktan bana bakıyor olduğunu görüp, gelmek üzere olan öksürük dalgasını geri gönderdim nefesimi tutarak. Ve sakince yutkunup tekrar önüme döndüm.

"Ben aslında, gelmezsin sanıyordum."

Neyse ki az önceki durumu fark etmemiş gibi lafa girmişti.

"O notu kitabına bıraktım çünkü bugün o dersinin olduğunu biliyordum. Programına baktım. Ya da yanlış oldu... O notu bıraktım çünkü konuşmamız gereken bir şeyler olmalı."

Bardaktan bir yudum daha alıp sahte bir cesaretle yüzüne baktım. Gözleri içinde derin anlamlar barındırır gibi sakince gözlerime bakıyordu. Ve birbirine bastırdığı dudaklarını aralayıp tam bir şey söyleyecekken ben girmiştim lafa bu kez.

"Neden? Ne var ki?"

"Bu var işte."

Kocaman açılmış gözlerime ısrarla baktığında aslında ne kastettiğini çok net anlamıştım.

"Her neyse bana böyle bakmanın sebebi, çözmemiz gerektiğini düşündüm. Kendi evinde odandan çıkmıyorsun. Bana karşı suçlu hissettiğini düşündüm başta ama bir sebep bulamadım böyle yapman için. Bilmediğim her neyse konuşup bu akşam bitirelim."

İçimde gerilim müzikleri çalarken fark etmeden iki yudum daha almıştım içkiden. Ve o an anlamıştım hafif olmadığını. Tadı gibi sert olan etkisi hafif hafif kendini göstermeye başlıyordu zaten karışık olan kafamda.

"A-aslında, yok öyle bi şey."

Ona bakıp başımı salladım. "Son günlerde çok yoğunum. Ondandır. Sana da mı yansıtıyorum?"

Dakikalardır bulamadığım soğuk kanlılığım içkideymiş meğer.

"Başkalarına da mı yansıtıyorsun? Ben soğuk tavırlarının sadece bana özel olduğunu sanıyordum."

"Soğuk değil..." Karşı çıktım hafifçe gülerek. "Okul, dersler, arkadaşlar filan... Ha bi de üst dönem bi dingil kafayı bana takmış durumda. Afroditin önceki sevgilisi olduğundan şüpheleniyorum. Gerçi cidden nasıl becerdiyse kızın gözüne girmeyi-"

"Afrodit?"

Bardağından bir yudum alıp sorar gibi baktı yüzüme.

"Hı hı... Afrodit." Güldüm başımı sallayarak.

"Ji Sook. Biliyor musun geçen takıldığımızda benden hoşlandığını söyledi. Ama üstelemedim çünkü kızlar bana deli olduğunu söylemeden harekete geçmek tarzım değil."

"Ha, Afrodit... Bunu hatırlıyorum. Telefonunda numarası bana tanıdık gelen afrodit isimli gizemli şahıs Ji Sook'tu. Bütün kızlara takıyor musun böyle isimler?"

"Yo!" İkinci kez güldüm. "O kız özel. Adını mükemmel fiziğinden ve zor oluşundan alıyor... Ama dur biraz."

Birden kaldırdım ciddileşen suratımı sorar gibi. O da sakince yüzünü bardağından bana çevirmişti.

"Telefonumu mu karıştırdın sen?"

"Ne münasebet." Tezgaha dayadığı dirseğinin pozisyonunu bozmadan bardağı kaldırıp bir yudum daha aldı içkisinden. Bana değil, etrafa bakıyordu.

"Sadece dün salonda unutmuşsun. Şöyle bir bakayım dedim. Ekranda cevapsız aramalarda gördüm işte. Son zamanlarda iyi anlaşıyor olmalısınız."

"Öyle de denebilir." Onun gibi başka yerleri incelerken başımı salladım umursamazca. "Daha çok o benimle iyi anlaşıyor. Muhabbeti beni pek sarmasa da katlanıyorum diyelim sadece. Kız cidden kutsanmış bi güzelliğe sahip. Yoksa bu kadar dayanamazdım."

"Dış görünüş önce mi geliyor?"

"Elbette öyle!" Bıkkınlıkla başımı salladım ve cevap verdim vakit kaybetmeden.

"İş ortaklığı yapmıyoruz değil mi? Baktığın, dokunduğun ve öptüğün yüzün güzel olmasını istersin. Seni ele alalım. İyi tiplerden hoşlanıyor olmalısın. Tamam, Baekhyun biraz istisnadır belki ama bakımsız olsa da Baekhyun'un da iyi bir yüzü var. Muhtemelen ona kapılmışsındır. Haksız mıyım? Yoksa kim ilk bakışta birinin içini görür ki? Bunlar hep şehir efsanesi."

Sözüm bittiğinde bardağın çeyreğini dolduran içkiye baktım dalgınlıkla. Bir yudum daha almak? Ya da almamak?

Ben hala bardağımla bakışırken, "Kimse birinin düşüncelerine aşık olmaz." demişti dalgınlıkla.

"Dur..." Elimi kaldırıp yüzüne baktım ufak bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek için. "Aşık olmak yanlış kelime. Sen o dış görünüm palavrasını aşk konusu üzerinden mi sordun? Eğer öyleyse buna verecek olumlu ya da olumsuz bir cevabım yok şu an elimde. Afrodite aşık filan değilim."

Bir şey söylemek yerine bardağıyla ilgilenmeyi seçip, gördüğüm kadarıyla büyük bir yudum almıştı ağzına.

"Sadece karışık biraz aklım. Niye ben de bilmiyorum. Daha doğrusu niye olduğunu düşünmek korkutuyor. Adı ne bu içkinin? Hoşuma gitti eve de alalım."

"Hiç, birinin hislerinden etkilenmeyi denedin mi?"

"His derken?" Cevabım kuşkusuz hayır olsa da sorusunun altında yatan anlamı bilmek istemiştim.

Parmak uçlarını bardağının buğusunda gezdirirken biraz duraksamıştı cevap vermeden önce. Sonra elini geri çekip daha önceki gibi yüzüme bakmıştı.

"Hani tanıdığın hiçbir kız o geceden sonrasını düşünmedi mi? Birileri için seks partnerinden fazlasını ifade ediyor olamaz mısın başka bir deyişle? Buna his diyorlar. Mutlaka olmuştur... Hiçbirini onun gözündeki değerin için sevmeyi denemedin mi?"

"Olmadı."

Sorusuna cevap bekler gibi yönelttiği ısrarcı ve keskin bakışlarından gözlerimi çekip bardağımı kavradım sakince.

"Öyle bir şey olmadı. Olduysa da bilmiyorum. Biri benimle ciddi düşündüğünü söylese de takılmazdım tamam mı? Hem bu salak soruları Baekhyun sorsa kıçımı dönüp alay edecekken sana neden ciddi ciddi açıklama yaptığımı bilmiyorum. İçkiden galiba. Çarptı iyice. Nasıl döneceğiz biz eve?-"

"Sadece içince hissettiğin gibi konuşuyorsun işte."

Alay eder gibi gülüp tuttuğum bardağa bakmaya başladığında uyuşuk gözlerimi biraz daha açıp sesimi yükselttim.

"Beni tuzağa düşürdün!"

"Ama diğer yandan... Sadece içkiliyken hissettiğin gibi karar veriyor olsaydın da, bugün bu tuzağa düşmezdin."

Tepkili ifadem hafifçe eski haline gelmeye, dikleşen tüylerim yatışmaya ve bağırdığım için açılan ağzım kapanmaya başlamıştı. Şöyle bir durup söylediğini anlamaya çalışır gibi baktığımda gözlerini benden çekip bir yudum almıştı hızlıca bardağından.

"Kafanın karışık olması normal bu yüzden. Sen bugünkü istisna dışında, beyni normal çalışırken içinden geldiği gibi davranan biri değilsin."

"Öyle miymiş?" Sakin bakışlarım gülümseyen bir ifadeyle yer değiştirirken meydan okur gibi kalan kısmı tek seferde içip bardağı sertçe tazgaha bıraktım ve ittim dolu olarak geri dönsün diye. Jongin de aynı gülümsemeyle hareketlerimi izliyordu.

"Kendimi Baekhyun'dan duymaya alışmıştım ama hakkımdaki çılgın teorilerini benimle paylaşacak başkası yoktur sanıyordum."

Kısa süre durup önce son cümlemi nasıl tek seferde hatasız kurduğuma şaşırdım ve bakışlarımı yerden kaldırıp devam ettim tekrar aynı özgüvenle.

"Eğer onu dinleseydim şu an seks bağımlısı olduğuma inanıyordum."

"Değil misin?"

Gülümseyen ifadesine ters bir bakış atıp dolu halde geri gelen bardağımı elime aldım göz devirerek.

"Hayatın nimetlerinden yararlanmak o anlama gelmediği sürece..."

Yenilenen bardağımdaki ikinci içkinin tadına, parasını nasıl ödeyeceğimi umursamadan bakarken Jongin'in direk yüzüme bakarak söylediği şeyle ağzımdaki şeyi yutmayı unutmuştum.

"Baksana, bence kızlardan o kadar da hoşlanmıyorsun."

Henüz yutmadığım içki yüzünden şişirdiğim yanaklarım ve daha fazla açılan gözlerimle bu aptal tezi ortaya atan çocuğa baktım dehşet içinde. O benim ifademin tam tersi gülümseyen gözler ve kendinden emin bir tavırla izliyordu beni. Tezgahtaki bardağında asaletle gezdirdiği parmağını aynı gülen gözlerle çekip bana doğruttu.

"Baekhyun'unki kadar açık sözlü olmasa da senin hakkında bi çıkarım yapmama izin ver."

Sonunda ağzımdaki içkiyi sakince iki seferde yutup biraz gevşedim ve merakla söyleyeceği şeyi beklemeye başladım. Kendinden emin duruyor bu hali beni her geçen saniye biraz daha geriyordu.

"Bana ne söylediğini hatırlıyor musun? Bi çok kız tanıyıp hiçbirinde anneni bulamadığınla ilgiliydi. Ya da öyle bi şey."

Dizlerini birleştirip önüne dönerken ben gözlerimi ondan ayırmamıştım.

"Ne demek şimdi-"

"İçinde, kaybetmeyi göze alamayacağın hiçbir şey istemiyorsun." Dirsekleri tezgahtayken dimdik karşıya bakıyordu. "Bunun annenle ilgili olduğunu düşünüyorum. Ben katlanmak için bambaşka yollar buldum. Ama sen baş edemiyorsun."

Sözleri az öncekilerden çok daha sert ve ağır doluyordu kulağıma. Elimdeki soğuk bardağa bastırdığım parmaklarım kızarırken bir kez daha yutkunmuş ve hafifçe boğazımı temizleyip yeniden yüzümü ona çevirmiştim.

"Sen-" Cümlemi kuramadan duraksayıp yeniden silkinmiştim rahatlamaya çalışarak. "Sen nasıl katlanıyorsun?"

"Hiçbir kadında onu göremiyorsun. Ama arayışın belki de bu yüzden ha? Ne dersin? Ki sana onu hissettiremiyor kimse, burayı atlamayalım."

Benim durgun bakışlarıma çevirmişti hafif kısık gözlerini.

"Değil mi?"

Şu anda da, kimse hissettiremiyor muydu?

"Ve sorduğun soruya gelirsek... Seni avutamam... Belki yalnızca kendi avunma yöntemimi söyleyebilirim. 'İnsanlar yalnızca kendilerinin hissetmediği acıları çekenleri teselli edebilirler' demiş Shakespeare... Benim yöntemim onun izinden yürümekti. O neyse o olmak. Olmamdan en gurur duyacağı insan olmak bir diğer deyişle. Son dönemlerde bunda her ne kadar başarısız da olsam... O bilse mutlu olurdu cümlesi başlı başına en büyük teselli zaten. Annem bilse benimle gurur duyardı demek..."

Suskunluğumdan fazla keyif almamış olacaktı ki yüzüme bakarken birden sırtını dikleştirip elini dizime koydu. Bu yeni temasla bakışlarım dizimdeki ele çevrilirken kafamda hala az önceki cümleleri dönüyordu.

"Birinin yokluğuna katlanamadığında, seni başka birinin varlığı ayakta tutar."

"Kimin mesela?" Hafif bir gülümseme yerleşmişti dudaklarıma, başımı yeniden Jongin'in yüzüne çevirirken. Sanırım bu da içkidendi.

Belki bu soruyu beklediğinden, belki de gülümsemem bulaşıcı olduğundan, aynı sıcak ifade onda da belirmişti.

"Kaybetmekten korktuğun başka birinin."

Ayaklarımı oturduğum taburenin desteğine yerleştirip tezgaha yaslandığımda Jongin de elini çekip benim gibi karşıya çevirmişti vücudunu.

Elimizdekiler de bitince gelen üçüncü bardakların sonlarına kadar buraya neden geldiğimizi unutmuş gibi sadece içiyor ve ara sıra yan taraflara yeni oturan müşterileri dikizliyorduk konuşmadan. O benim, ben de onun tarafına bakarken bazen gözlerimiz buluştuğundaysa gözetleme işine ara verip fazla uzatmadan bardaklarımıza geri dönüyorduk.

İçki giderek hafif gelmeye başladığında, dirseğimin tezgahta, başımın da elimin üstünde olduğunu fark etmiştim. Yarı açık gözlerimi saatlerdir çoktan yanımda olduğunu yeni hatırladığım Jongin'e çevirdiğimde onun iki kolunun ortasına başını yaslamış, gülümseyerek o anki halimi izliyor olduğunu görmüş olsam da yorgunluktan ve uyuşukluktan gözlerimi kaçırmaya üşenmiştim bu kez. Belki de aklıma bile gelmemişti.

"Biz niye gelmiştik sahi?"

İçinde artık sadece iki yudum barındıran bardağı kendimden uzaklaştırıp ona bakmaya devam ettim.

"Kendine sorsana."

İfadesini bozmadan mırıltıyla cevap vermiş ve gülümsemesini genişletmişti beni izlerken.

"Neyi?"

"Buraya neden geldiğimizi."

Düşünmek için bile fazla karışık kafamı fazla yormadan cevap verdim dalgınlıkla.

"En son kapının önüne bırakıldım bi karı koca tarafından. Öncesi sonrası yok bende." Biraz durup kaşlarımı çattım ve sesli düşündüm. "Karı koca mıydı?"

"Buraya kimi görmeye geldin?"

Jongin o an bile bana tuhaf gelen sorularına devam ediyordu. Ama her nasılsa bu hatırlamama biraz da olsa yardımcı olmuştu.

"Kağıt vardı. Kağıt!" Elimle cebimi yoklamaya çalışsam da uğraşmaktan vazgeçmiştim. "Neyse işte. Yalnız benim param yok."

İçime öyle işlemiş olacaktı ki adımı hatırlamazken çıkmıyordu aklımdan beş kuruşsuz gezdiğim. Üstelik o an bunları anlattığım herif yüzündendi hepsi. O ara bu kısım da hafiften kafamda şekillenir gibi olmuştu.

"O kağıdı kim bıraktı sana?"

"Şu an kafam çok karışık... Bunları sonra konuşsak?"

Tam ben amaçsızca alnımdaki perçemleri görmeye çalışırken Jongin bir an bile beklemeden tahmin ettiğim soruyu sormuştu.

"Kafan neden karışık?"

"Of bilmiyorum işte!" Tezgahtaki kafamı oynatmadan sesimi yükselttim ve gözlerimi yukarı çevirme çabama son verip yüzüne baktım.

"Kafam şu an babamın çorap çekmecesinden daha içinden çıkılmaz bi halde. Hiçbi şey hatırlamazken bile sana bakarken tuhaf hissediyorum. Ayrıca ne olduğunu bile hatırlayamasam da senin sorularından daha gerekli olduğuna emin olduğum bir sürü soru var aklımda."

"Belki sorularından biri buraya gelmene neden olan kişi hakkındadır."

"Hepsi onun hakkında zaten." Karşımdaki çocuk beni düşünmeye zorladıkça daha fazla şey hatırladığımı fark edip duraksadım. "Sen nerden biliyorsun?"

"O kişiyi tanıyorum."

"Bu kadar fazla şey düşünmem normal mi? Demek istediğim, daha önce üniversite sınavında bile böyle çıkmaza girmemiştim. Gerçi ben başarılıyım ve giriş sınavında derecem var. Bu doğru bi kıyaslama olmadı. Her neyse, neyim var sence?"

"Birinden hoşlanıyorsan, kafanın içinde seni kara kara düşündüren binlerce soru olması kaçınılmazdır."

Karşımda bilge kişiliğiyle sorularıma cevap veren çocuk giderek daha tanıdık gelmeye başlıyordu.

"Öyle mi diyorsun?"

"Ben en çok hangisine cevap aradım biliyor musun?"

"Hangisineymiş?" Konunun gidiaşatını kolay kabullendiğimi bile fark etmeden akışına bırakmış ve cevabını beklerken dalgınca gülümsemeye başlamıştım.

"Bu kadar imkansız olmasının özel bi nedeni var mı?"

"Çok mu imkansızdı?"

Evet anlamında başını salladı bana bakıp gülümseyerek.

"Ben hangisini soruyorum en çok, bir bakalım..."

Ben düşünür gibi gözlerimi kısıp başımı üstüne koyduğum parmaklarıma bakmaya başlamıştım. O sırada ona bakmadan bile fark ediyordum son cümlemle gözlerinde oluşan şaşkınlığı. Daha önce kimseden hakkında kendime sorular soracak kadar hoşlanmadığımı bildiği için olmalıydı.

"Benim en popüler sorum şu sanırım..." Parmaklarımdan ona çevirdim gözlerimi tekrar.

Az önceki umursamazca gülümseyen ifadesinden tamamen kurtulmuş ve benim dışımdaki tüm sesleri kafasında susturmuş gibi dikkatle bekliyordu söyleyeceklerimi. Ve ben içten içe tuhaf, sadistçe bir hisse bürünmüştüm yüzündeki ciddiyet karşısında. Birinin duymayı beklediği en önemli cümleyi söyleyemeye hazırlanır gibi zevk dolu ve bir o kadar da silik bir gülümsemeyle o geceye dair hatırladığım son cümleyi fısıldamıştım.

"Bu kadar imkansızken, bir o kadar da gerçek olmasının bir açıklaması var mı?"

-

Y/N: O hale düştüğünüzde kendinize sorduğunuz soruları siz de paylaşır mısınız?

Continue Reading

You'll Also Like

67.9K 5.1K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
101K 6.4K 36
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
204K 21.4K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
20.4K 3.6K 11
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."