The Cheeky Prince (Harry Styl...

By melikemn

81.3K 3.2K 323

Tanıştığımız andan itibaren emin olduğum bir şey vardı. Harry Styles karşıkoyulmaz bir erkekti. Benim gibi te... More

The Cheeky Prince (Harry Styles Fanfiction)
1 "Meeting With the Prince"
2 "Troublemaker"
3. "Charming"
4. "A Song For You"
5. "First Kiss"
6. "First Date"
8. "Unexpected"
9. "Detention"
10. "Young Adult"
11. "Disappointed"
12. "Then, What's The Truth?"
13. "Wedding"
14. "Happy (!) Birthday"
15. "Broken Heart"
16. "Reckless"
17. "The Other Side Of The Door"
18. "Making Choice"
19. "I Love You"
20. "Final"
DUYURU!
Epilog
Ölüm Çemberi

7. "Starstruck"

3.1K 150 4
By melikemn

7.BÖLÜM

Her şey ağır çekime alınmış gibiydi. Kapı yavaşça aralandı ve Harry’nin bakışları Julia’nın üzerinden bana kaydı. Önce ayaklarımdan başlayarak dikkatli bir ifadeyle beni süzerken yüzünde gamzelerini ortaya çıkaran küçük bir tebessüm belirdi. Ona karşılık verebilmek için derin bir nefes alıp dudağımın kenarının kıvrılmasına izin verdim. Ancak o zaman zaten gülümsüyor olduğumu fark edebilmiştim.

“Vay… Canına.” Diye mırıldandı Harry daha çok kendi kendine. Memnun olduğunu belirten ses tonu adeta içimi ısıtmıştı. Ona doğru birkaç adım attım ve tam karşısına geldiğimde duraksadım. “Gidelim mi?”

O sessizlik içinde beni incelerken bende ona bakıyordum. Mavi bir gömlek giymiş ve önden iki düğmesini açık bırakmıştı. Altında her zaman olduğu gibi dar bir pantolon vardı. Normalden çok farklı değildi. Yine kusursuz görünüyordu.

Kollarını bağlayıp başını yana yatırdı. “Bilemiyorum. Bu kıyafetle seni yanımda götürürsem katil olma ihtimalim var.” Yeşil gözleri benimkilerle çakışınca kalbim tekledi. Tam arkamda kıkırdayan kız kardeşimde işimi hiç kolaylaştırmıyordu. Yanaklarımın yanmaya başladığını hissettim ve bakışlarımı aceleyle Julia’ya çevirdim. “10 da evde olurum.” Dedim. Elini boş ver anlamında salladı. “Babamı oyalarım.” Harry’e döndü ve sinsi bir ifadeyle ekledi. “Acele etmeyin. Ah, bana imzalı bir fotoğraf borçlusun.”

Şuan onu öldürmemem için bana mantıklı gelen hiçbir neden yoktu. Yine de kendimi sakin olmaya zorladım ve gözlerimi devirmekle yetindim. Harry duruşunu hiç bozmadan eliyle bana yol verdi. Julia’nın söylediklerini aklıma getirmeye çalıştım. Nazik Ol demişti. Hah! Dizlerimi hafifçe kırarak teşekkür ettikten sonra ilerlemeye başladım. Bu işi yapabileceğime olan inancım gittikçe artıyordu.

Harry arkamdan yaklaşıp belimi tutana kadar…

Bir an için bacaklarımın bağı çözüldü ve orada yığılıp kalacağımı zannettim. Kulağıma doğru eğildi. “Gerçekten… Çok güzel… Görünüyorsun.” Diye fısıldadı. İşte yine o seksi tınıyı kullanmıştı. Bende gömleğinin geri kalan düğmelerini de açma isteği uyandırıyordu. Ah, düşüncelerimin gidişatı beni fena halde endişelendiriyordu.

“Teşekkür ederim.” Demeye çalıştım ama 2 yaşındaki bir çocuktan daha iyi bir iş çıkarabildiğimi sanmıyordum. Nasıl nefes almam gerektiğini bile birkaç saniye düşünmem gerekti. Tanrım… Sıyırıyor muydum? Hiç normal davranmıyordum. Yani hadi ama. Nasıl olurda 17 yıldır düzenli olarak sürekli yaptığım bir şeyi unutabilirdim ki. Dışarda ki havayı içine çek. İçerdekini dışarı ver. Bu kadar işte.

Arabanın önüne geldiğimizde Harry bana küçük bir tebessüm gönderdi ve kapımı açıp binmem için bana yer verdi. Titrememi bastırmak için uğraşarak –ama hiç bir ilerleme kaydedemeyerek- yavaşça koltuğa oturdum. Oda hızlıca yerini aldı.

Kontağı çalıştırırken göz ucuyla bana bakıyordu. Yüzünde ukala bir gülümseme vardı ve kalp atışlarımın bir hızlanıp bir yavaşlamasına neden oluyordu. Sonunda gazı kökledi ve direksiyonu kavrarken başını bana çevirdi. “Aç mısın?” diye sordu. Aç olup olmadığımı hissedemiyordum çünkü midem fena halde bulanıyordu. Ah, Tanrım! 17 yaşıma kadar kimseyle çıkmamamın bir sebebi vardı işte. Lanet olsun! Bu nasıl berbat bir heyecandı böyle?

“Sen… Aç mısın?” sesim titriyordu. Futbol maçları izleyip, erkeklere kafa tutan bir kız nasıl bu hale gelebilmişti? Harry kıkırdadı. “Rahatla biraz Watson. Sadece yemek yiyeceğiz işte. Kafana silah dayanmış gibi görünüyorsun.”

Ukala! Gözlerime bakma Styles. Sakın gözlerime bakma. Ona ters bir cevap verebilmek için döndüm ama düşündüğüm kadar şanslı değildim. Bakışlarım onunkilerle çakıştı ve aklımda söylemeyi planladığım sözler bir anda buharlaştı. Kahrolasıca yeşil gözler beni mahvediyorlardı! “Üzgünüm…” diye mırıldandım. “Biraz gerginim. Sonuçta her gün Harry Styles’l çıkmıyorum.”

Beyin fonksiyonlarımı mı yitirmiştim ben? Yeteri kadar kendini beğenmişti zaten. Ona bunun için ayrıca malzeme vermeme gerek yoktu. Ellerimi önümde birleştirip tekrar gözlerimi yola diktim. Harry yeniden kıkırdadı ama şükürler olsun ki konuşmadı. Onun yerine radyoya uzandı ve kanalları karıştırmaya başladı. Arada dinlemek istediğim şarkılar oluyordu ama müdahale etmek istemediğim için sesimi çıkartmadım. Zaten sonunda Harry pes edip radyoyu kapattı. Surat ifadesine bakınca gülümsedim. Ne kadar kusursuz görünüyordu ve yaptığı her mimik ona ne kadar yakışıyordu. Yani çirkin görünmek için kaşlarınızı çatar, dudağınızı büzersiniz. Ya da dil çıkartırsınız. Bunların hepsi Harry’de mükemmel duruyordu. Hiçbir zaman çirkin görünemiyor olmak zor olsa gerekti.

“Kız kardeşin… Düzelmiş görünüyor.” Dedi şakayla karışık ve beni düşüncelerimden çekip çıkardı. Yola çıktığımızdan beri ilk kez rahat bir şekilde kahkaha attım. “Evet. Biriyle çıkıyor. Onun hayranlığı buraya kadardı.”

Göz ucuyla bana baktı. “Ah, anladım. Yerini sen mi devraldın?” hem imalı hem de alay eder gibiydi ama sözleri boğazımın düğümlenmesine sebep oldu. Çünkü ne yazık ki sanırım haklıydı. “Sana hayran değilim.” Dedim net olmaya çalışarak. Dudağını büzdü. “Seni öptüğümde pekte öyle görünmüyordu.” O öpücük her şeyi mahvetmemiş miydi zaten? Gerçi tekrar öpse itiraz eder miydim emin değilim.

“Vazgeçmeyeceksin değil mi? O konuda sürekli beni sinir edeceksin.” Bu sefer vücudumu ona çevirdim. Başını yana yatırdı. “İstersen onu unutturacak bir şeyler yapabiliriz.” Diyerek üstünlük taslar bir bakış attı. Yanaklarımın yanmaya başladığını hissederek başımı çevirdim.

Arsız herif!

Halimi fark etmiş olacak ki hafifçe gülümsedi ve arabayı durdurdu. Ne kadar çabuk gelmiştik böyle? Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Gerçi Julia Harry gelip açana kadar beklememi söylemişti ama bence bu koca bir saçmalıktı.

Bacaklarımın beni taşıyabileceğinden emin olunca yavaşça arabadan indim. Harry elini belime koyduğunda yine titremeye başladım. O yüzden dikkatimi başka yere vermeye çalışarak restoranı inceleyeme başladım. Çok büyük bir yere benzemiyordu. Öyle filmlerde gördüğümüz kasıntı yerler gibi de değildi. Aslında beklediğimin aksine sıcak bir ortama benziyordu.

İçeriye girdiğimizde de haklı olduğumu gördüm. Çok kalabalık değildi ve gerçekten rahat bir ortamdı. Doğruyu söylemek gerekirse Harry’nin beni pahalı, etrafta her gün kuaföre giden kadınların dolaştığı ve takım elbiseden başka bir şey giymeyen adamların alınmadığı bir yere götüreceğini düşünmüştüm. Bir kez daha onun hakkında yanılmıştım.

Köşede ki bir masaya gidip oturduğumuzda hemen yan taraftaki büyükçe akvaryum dikkatimi çekti. İster istemez aklıma 13 yaşımda annemin aldığı balık geldi. Bir yıl boyunca onlara özenle bakmıştım ama annem öldükten birkaç gün sonra onları da kaybetmiştim. Babam yenisi almayı önermişti. Ne yazık ki hiçbir balık Sue’nin yerini tutmamıştı.

Gözlerimin yaşardığını hissedince hızlıca kafamı çevirdim ve sandalyeye oturdum. Harry’nin kaşları çatıldı. “İyi misin?” diye sordu endişeyle. Onu onayladım. “Sadece… Balıkları seviyorum.” Dedim. O sıralar tek arkadaşım Sue’ydi ve bu koca bir saçmalıktı ama her gün okulda yaşadığım her şeyi gelip balığıma anlatırdım. Pekâlâ, çok sağlıklı bir insan olmadığımı zaten biliyoruz değil mi?

Harry birkaç saniye ciddi bir ifadeyle bir şeyler düşündü öyle ki dünyayı kurtaracak bir plan yaptığını sanırdınız. Ama hemen sonrasında ise yeniden gülümsedi. “Ne yiyoruz?”

--

Yemeklerimizi bitirmiştik ve bütün bu süre boyunca kayda değer hiçbir şey konuşmamıştık. En azından iyi anlaştığımızı söyleyebilirdim. Bir de Harry’nin pislik bir çapkından fazlası olduğunu… Eğlenceliydi. Anlayışıydı. Yanında rahat davranabiliyordum. Artık davranabiliyordum yani. Arabada ki halimden eser kalmamıştı. Her ne kadar gözleri arada başımı döndürse de çoğu zaman titremeden durabiliyordum.

 “Ah,” dedim çıkan şarkıyı duyunca. “Julia bu şarkıya bayılıyor.” Sonra da önüme düşen bir tutam saçı geriye attım. Eminim kot pantolon giysem çok daha mutlu olurdum. Ya da saçlarımı bağlasam… Oflayarak geriye yaslandım.

Harry kirpilerinin altından dikkatlice beni süzmeye başladığında ise gerilerek yeniden doğruldum. Elini cebine atıp bir şey çıkardı ve bana uzattı. Bir saç tokası. Benim saç tokam!

“Ben…” uzattığı tokayı alıp saçlarımı bağlamak için topladım. “Atmışsındır diye düşünmüştüm.” Diye mırıldandım ne kadar şaşırdığımı ya da garip bir şekilde gülümsemek istediğimi belli etmemeye uğraşarak. Başını yana yatırdı. “Atmadım.”

Alt dudağımı dişledim. “Teşekkür ederim.” Kesinlikle aklımı başımdan almaya çalışıyordu ve başarıyordu da. Nasıl aklına gelmişti o toka? Üstelik o gün giydiği pantolonu bile giymemişti. Yanında mı taşıyordu yani? Gülmemek için ikinci kez dudağımı ısırdım.

İşim bittikten sonra dirseklerimi masanın üzerine koydum ve bir şeyler söylemesi için onu beklemeye başladım. Harry konuşmak için ağzını açtığı sırada ilerde ki tabela dikkatimi çekti. Büyük harflerle oyun salonu yazıyordu.

“Oyun oynayalım mı?” diye sordum birden heyecanla. Kız kardeşimin çığlıkları kulaklarımda yankılanıyordu. Bu detayı ona anlatmamaya karar verdim. Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. “Oyun mu?” Onu onayladım. “Pes oynamayı biliyor musun?” Julia beni öldürecekti ve belki de Harry ahmağın teki olduğumu düşünüp benden kurtulmak için bir şeyler bulmaya çalışacaktı ama umurumda değildi. Gerçi Harry benden nefret ederse büyük ihtimalle depresyona falan girerdim ama madem eğlenmek istiyorduk. Gerçekten eğlenebileceğimiz şeyler yapmalıydık. Hem buradan çıkıp sinemaya gitmek çok sıradan olurdu.

Harry birkaç saniye ciddi olup olmadığımı düşündü. Sonunda ise ciddi olduğuma karar vermiş olacak ki ayağa kalktı. “Ama ortaya bir iddia koyalım.” Dedi. Hah! Nasıl olsa beni yenemeyecekti. “Kabul.” Diyerek bende ayaklandım. Yüzüne sinsi bir ifade yerleştirdi. “Kaybeden diğerinin istediği bir şeyi yapacak.”

Ah, böyle bir şey söyleyeceğini tahmin etmeliydim. Kim bilir benden ne isterdi? Biraz düşününce şuan aklımda isteyebileceklerinin bir listesini oluşturduğumda hepsini yapabilirmişim gibi geliyordu. O yüzden bu söylediğine de itiraz etmedim.

--

“Ve 8. Gol! Pekâlâ, seni daha fazla utandırmamak için oyunu burada keselim derim ben.” Dedim. Harry oyun konsolunu masanın üzerine bırakıp geriye yaslandı. “Kesinlikle adil bir oyun değildi.” Diye söylendi. Omzumun üzerinden göz ucuyla onu inceledim. “Öyle mi? Adil olması için ne gerekiyordu peki?”

Yeniden doğrulup yüzünü öne eğdi ve bana fazlasıyla yakın bir mesafeye geldi. “Belki karşımda sen olmasaydın… Adil olabilirdi.” Ses tonunu alçalttı ve burnunu boynumda gezdirirken iç çekti. “Dikkatimi dağıtıyorsun.”

Gözlerimi kırpıştırıp tüylerimi diken diken eden nefesinin yarattığı etkiyi üzerimden atmaya çalıştım. Harry başını kaldırdı ve gözlerini benimkilere dikti. Birkaç saniye o kadar dikkatli baktı ki eriyeceğimi sandım. Dudaklarımız arasında ki mesafe gittikçe azalırken bir an olsun geri çekilmeyi düşünmedim. Ah, Harry’e daha önce çıktığı kadınlar gibi kolay olmadığımı ispatlayacağımdan mı bahsetmiştim? Her neyse.

Ellerimi boynuna dolamak için hamle yaptığım sırada Harry, “Beni öpmeden duramıyorsun değil mi?” diyerek gülümsedi ve sözleri beni kendime getirdi. Ona bu zaferi tattırmayacaktım. En azından onun ne hissettiğinden emin olana dek. İrademin son kırıntılarını kullanarak ayağa fırladım. “Kendini kandır Styles.”

Harry kollarını bağlayıp duruşunu hiç bozmadan yavaşça ayağa kalktı. “Vazgeçmiyorsun Watson.” Dedikten sonra yürümem için beklemeye başladı. Ona cevap vermeye gerek duymadım. Arkamı dönüp ilerlerken neden onun kim olduğunu unutmak gibi bir aptallık yaptığımı kendime sorup duruyordum. Benden hoşlanıp hoşlanmadığından emin bile değildim. Öylece beni öpmesine izin veremezdim. Kendime engel olmak zorundaydım.

Ondan ne isteyeceğimi düşünmeye başladım ama aklıma pek bir şey geldiği söylenemezdi. Bunu eve gidip Julia’yla konuşmayı aklımın bir köşesine not ettim.

Binadan çıktıktan sonra ara sokakta arabaya doğru ilerlerken birden duraksadım. “Artık… Gitsem iyi olur.” Ses tonumun ne kadar sert olduğunu ancak kelimeler ağzımdan döküldükten sonra fark edebildim. Gerçi gitmek istemiyordum ama sanırım işin eğlence kısmını geçmiştik ve ben her an beni öpebileceğinin farkındaydım. Teknik olarak beni öpmesini istiyordum zaten ama o kadar kolay pes ettiğimi düşünmesi de işime gelmezdi.

Harry’de benimle birlikte durdu ama tam karşıma geçmişti. “Saat henüz 9 farkındasın değil mi?” diye sordu. Çok ciddi görünüyordu ve biraz korkmama sebep oldu. “Evet. Ama…” sözümü kesti. “Bir sorun mu var?”

Harika!

Harry konuşmama izin vermeden devam etti. “Bir an çok iyi oluyorsun ama daha sonra benden nefret ediyormuş gibi davranmaya başlıyorsun.” Dedi. Böyle bir izlenim verdiğimin farkında olmadığımı söyleyecektim ki düşününce gerçekten de öyle davrandığımı anladım. Derin bir nefes aldım. “Senden nefret etmiyorum.” Derken sesim çokta kendimden emin çıkmamıştı. Oysa emin olduğum tek şey buydu. Ne yaparsam yapayım ondan nefret edemiyordum.

Ya da daha açık olmak gerekirse Harry’den fena halde hoşlanıyordum.

“Yani bu sert yüzün ve aksi tavırların bir maskeden başka bir şey değil. Beni kendinden soğutmak için uğraştığını mı varsaymalıyım?” ukala gülümsemesi geri geldi. Bir süre sessizce ona baktım ve cevap vermek için dudaklarımı araladım ama Harry yeniden konuşmaya başladı. “Peki, Bana aşık olmaktan korkuyor olabilir misin Watson?”

Sanki her şey bir anda ortaya dökülmüştü ve ben Harry’nin karşısında çırılçıplak kalmıştım. Hissettiklerimi öylece yüzüme vurması daha önce yaşamadığım bir tedirginliğe sebep oldu. İlk kez birine aşık olmaya bu kadar yakın olduğumu fark ettim ve bu hiç iyi değildi. Hem de hiç.

“Aklını kaçırmışsın.” Dedim Harry’nin bahsettiği o maskeyi yeniden yüzüme takmak ister gibi. Bana doğru bir adım attı. “Bana güvenmiyorsun değil mi?” diye sordu ama cevap almayı bekler gibi değildi. Bir adım daha attı. “Bu yüzden korkuyorsun.” Ve bir adım daha…

Sonunda ben arabaya çarpıp durmak zorunda kalana kadar üzerime doğru yürüdü. Hangi ara buraya geldiğimizi hatırlamıyordum ama Harry’nin arabasına yaslanmıştım. Ellerini arabaya, başımın iki yanına koydu ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. “Bir kez olsun…” diyerek kulağıma eğildi. “Bir kez olsun kendini bırak Watson. Ne olacağını düşünme… Sadece bırak.” Son kelime bir fısıltıya dönüşüp rüzgârla birlikte havaya karıştı. Orada tümüyle ona kapılmış bir halde dikilirken zaten yapabileceğim daha iyi bir şey yoktu.

Harry ellerini kollarıma sürterek aşağı belime indirdi ve çevik bir hareketle bedenini bedenime yasladı. İçimde bir şeyler alev alıyordu sanki. Midemde dolanan bir ateş topu bir yerleri parçalayıp serbest kalabilmek için can atıyordu. Harry dudaklarını beni delirtecek bir yavaşlıkla dudaklarıma değdirirken nefesim kesildi.

Ve öpüşmemiz öncekine göre çok… Çok daha şiddetli başladı. Bu işte ne kadar iyi olduğumu bilmiyordum ama duruma bakılırsa o kadar da kötü değildim çünkü Harry halinden memnun görünüyordu.

Daha birkaç dakika önce kendime verdiğim sözü bana bozdurtmuş ve yine kendimi ona bırakmama neden olmuştu. Gerçi şuan burada onunla bu durumdayken bundan en ufak bir pişmanlık bile duyduğum yoktu. Aslında sonsuza kadar sürmesini diliyordum. İlk randevumda böyle bir şey beklemiyordum. Harry Styles’la çıkmanın ayrıcalığı da bu olsa gerekti. Beni öyle büyük bir arzuyla öpüyordu ki tümüyle eridiğimi hissettim. Boş bir sokakta, sırtımı bir arabaya vermiş, çapkın bir postarla hiçte hoş olmayan bir şekilde öpüşüyordum. Kabul etmeliydim. Şimdiye kadar Julia’ya ne kadar kızarsam kızayım içimde onunkinden çok daha kurnaz bir sürtük barındırıyordum.

Ellerimi yavaşa aşağı kaydırdım ve Harry’nin karın kaslarında dolaştırdım. Sertleşmiş adelelerini hissetmenin bana böyle bir haz vereceğini tahmin bile edemezdim. O bütün bedenimi ele geçirmişken ve boynuma, yanağıma, dudağıma beni delirtecek derece ateşli öpücükler bırakırken ben yalnızca karnına dokunuyordum. Bu pekte normal sayılmazdı değil mi?

Ne yapabilirdim ki? Bekâretimi bir sokak ortasında kaybetmek istemiyordum. Ya da bir arabanın içinde... Harry öpüşünü düşününce bunu yarım bırakmak da imkânsız gibi geliyordu. Benden uzaklaşacak olması düşünmek bile beni tedirgin etmişti.  17 yaşındaydım. İlk randevum bir ünlüyleydi ve şimdiye kadar erkeklerle, flörtle, aşkla ya da öpüşmeyle hatta seksle ilgili aklımda ne kadar şey varsa yerle bir etmişti. Onunla sanki tüm bunlar farklıydı. Ya da farklı olacaktı.

Ellerimi saçlarının arasından geçirip yüzünü hafifçe geri çektim. Nefes nefese yüzüne bakarken gülümsemeye çalıştım. “Sokak ortasındayız… Farkındasın değil mi?” diye sordum. Gülümsememe karşılık verirken yanağıma bir öpücük kondurdu. “Öyle mi? Bir an için unutmuşum.”

Başımı yana yatırdım. “İstersen… Gidebiliriz. Başka bir yere.” Söylediklerime ben bile şaşırdım. Gerçekten bir fahişeye mi dönüşüyordum?

Harry’nin heyecanlanmasını ya da yola çıkmak için acele etmesini falan bekledim ama onun yerine birkaç saniye derin derin nefes alırken gözlerimin içine baktı. İfadesinden bir anlam çıkaramamıştım ama ilk defa ukala görünmüyordu. Sonunda sakince dudaklarını yaladı. “Gidiyoruz.” Dedi otoriter bir sesle. “Seni eve götürüyorum.”

Ve o hızlıca geri çekilirken ben öylece şaşkınlık içinde kalakaldım. 

Continue Reading

You'll Also Like

5.2K 545 70
Kitabına kitap Kapağı yapmamı isteyen herkesi, buraya davet ediyorum 😉🥰❤ Umarım seversiniz... ❤
45.1K 4.7K 22
"MİNHO EZ BENİ"
ELZEM By yzrizt

Teen Fiction

1.9K 1.2K 9
Dünyanın en ünlü örgütünün kızı olan Nefha Adel Leras üniversitesini bitirip ülkesine geldiğinde başına neler geleceğini bilmiyordu. Babasının kurmuş...
22.5K 1K 62
Her şey başlamadan önce... Altın kız Lily Evans'ın tek dileği Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'ndaki son senesini iyi bir not ortalamasıyla ve ter...