Karanlığın Şafağı |Şafak Seri...

By BiCeruVar

328K 16.7K 1.6K

(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanınd... More

Tanıtım
Teaser 1
Teaser 2
Bölüm 1 - Kavga
Bölüm 2 - Kaza
Bir Öneri
Bölüm 3 - Hastane
Bölüm 5 - Aile Kalesi
Bölüm 6 - Abiye Destek
Bölüm 7 - Sevgilim
Bölüm 8 - Tibet Bozgunu
Bölüm 9 - Özürler
Bölüm 10 - Hep Destek Tam Destek
Bölüm 11 - Yeniden Doğuş
Bölüm 12 - Sorgu ve Savunma
Bölüm 13 - Panik
Bölüm 14 - Yüksek Gerilim
Bölüm 15 - Sevmeler
Bölüm 16 - Tatil
Bölüm 17 - Gidiş ve Dönüş
Bölüm 18 - İtirafta Devrim
Bölüm 19 - Evlenecek Misin?
Bölüm 20 - Gergin
Bölüm 21 - Acı Görev
Bölüm 22 - Başarı?
Bölüm 23 - Bir Kürek Toprak
Bölüm 24 - Teklif
Bölüm 25 - Belirsiz
Bölüm 26 - Yıkılmaz Duvar
Bölüm 27 - Kaybetmek ve Kazanmak
Bölüm 28 - Derin Sızı
Bölüm 29 - Deprem
Bölüm 30 - Ağır Arıza
Bölüm 31 - Bi Müsade
Bölüm 32 - Tutkun
Bölüm 33 - Zor Zaman
Bölüm 34 - Tehlike Çanları
Bölüm 35 - Alaşağı
Bölüm 36 - Sınav Gibi Sınav
Bölüm 37 - O Tek Kişi
Bölüm 38 - Evlenmeliyiz Artık
Bölüm 39 - Ulan
Bölüm 40 - Sevmenin Aslı
Bölüm 41 - Sevmiyorum Gitmeni
Bölüm 42 - İfşalayan Gazeteci
Bölüm 43 - Vuslat Nasıl Delirir 101
Bölüm 44 - Kız Verme Krizi
Bölüm 45 - Blöf Bunlar Tibet Bey
Bölüm 46 - Düğün
Bölüm 47 - Yıkıntı
Bölüm 48 - Kalp
Bölüm 49 - Ölümler
FİNAL - Bölüm 50 - Zormuş Yaşam
Yok Mu Benden Size Bir Açıklama...
BUTİMAR

Bölüm 4 - Dönüş

6.9K 375 38
By BiCeruVar

Millet... Ben geldim yine... Hikayeyi oturtup karakterlerin tam olduğu bölümlere gelene kadar hızlı bölüm paylaşıp daha sonra yavaşlayacağız.... Hepiniz seviliyorsunuz...

'Taciz mi?' iki gencinde aynı anda ağzından çıkan soru ile Tibet ateşe ayak basar gibi hırsla odadan çıkmıştı. Arkasındaki Doğa'nın bağrışı bile umurunda değildi. Taciz ettiğini söylüyordu öyle mi? Pekala, Tibet'de bulunduğu zirveden o kadını yuvarlamasını bilirdi. Gözleri etrafı talan ederken kadını bulduğunda sert adımlarla ona yaklaşıp anında kolunu yakaladı.

'Taciz etmişim seni!' herkesi korkudan titretecek ses tonu ile kadının da korkulu gözleri ona döndüğünde adamın bakışları bir kez alev almıştı. Güvenlik görevililerinin yaklaşmasını fırsat bilerek kadını dışarı tarafa çektiğinde sertçe güvenliklerin üzerine atmıştı bu defa.

'Şikayetçiyim. Başhekimi çağırın!' güvenlik yakaladığı kadına şaşkınca baksa da Tibet'in lafı ikiletilmemişti. Ortalığın daha da alevleneceğini düşünen başhekim ise haber alır almaz adamın yanında bulmuştu kendini.

'Bunu işten atıyorsunuz. Nedeni ise hastaları rahatsız edici tavırları.'

'Yanlış bir şey mi yaptı Tibet bey?'

'Dedik ya! Rahatsız edici tavırları. Ya siz bunu atın ya da ben burayı birbirine katayım.' Tibet'in sinirden kararan gözleri başhekime döndüğünde adam işaret vererek hemşirenin çıkarılmasını istemiş tekrar adama dönmüştü.

'Kusura bakmayın efendim.'

'Personelleriniz hasta yakınlarına sarkıntılık yapmak için mi alındı bu hastaneye! Üstelik sarkıntılığı geçelim umduğunu bulamayınca iftira atmaları da cabası!' başhekim ağzını açacağı sırada güvenliğin kulağına kim olduğunu söylemesi ile adam anında duruşunu düzeltmişti.

'Özür dileriz Tibet bey, tekrarlanmaz.'

'Elbette tekrarlanmayacak. Ben Tibet Kasırga'yım beyefendi. Haysiyetime kimse laf süremez! Doğa Yıldıray'ın çıkışı yapılsın şimdi!' Tibet cebindeki kimliği masanın üzerine vurur gibi bıraktığında personelde titreyen elleri ile çıkışı yapmışlardı. Adam bu defa parayı bırakıp kimliği aldığında özürüne devam eden başhekimi tınlamadan Doğa'nın odasına girerek sırt çantasını omuzuna atmış ardından kızın şaşkın bakışları arasında kucakladığı gibi odadan çıkmıştı.

'Tibet ne yapıyorsun? Bıraksana beni!'

'Kes sesini, sinirliyim, o yüzden sus. Kalbini kırmak istemiyorum.'

'Başkasına sinirlisin bana ne diye patlıyorsun ya!'

'Doğa!'

'Uf tamam be' Tibet sabır çekerek kızı arabaya bıraktığı gibi kendi de koltuğuna yerleşerek çantasını arkaya atmıştı. Arabayı çalıştırarak hastane bahçesindekilerin şaşkın bakışları altında gürültü ile yola çıktığında sinirle de nefesini bırakmıştı adam. Kafasında kurup durduğu, sinirinin hala geçmediğini başını sallamasından anlıyordu Doğa.

'Sakinleş. Vermişsindir ağızlarının payını.'

'Ne demek sakinleş Doğa. Kadına bak ya. Yüz vermedik diye tacizci dedi. Lan ben Tibet Kasırga'yım. Ti-bet Ka-sır-ga. Benim şerefime, haysiyetime, namusumu bırak leke sürmeyi kimse dil uzatamaz.'

'Ya tamam hassassın bu konuda ama sakinleş. Ben amcamı sinirli zannederdim, sen ondan betersin.'

'Bu sakin kalınacak bir konu değil. Ben bu memleketi yakmadan rahat edemem.'

'Bir tek Boston'ı yakmadığın kaldı zaten.' Doğa'nın göz devirerek mırıldanması üzerine Tibet tekrar sabır çekerek arabayı durdurmuştu. Sinirli hali hala üzerinde iken arabasından inip Doğa'nın kapısını açarak kızı kucakladığında onun şaşı yaptığı gözlerine sinirle gülümsedi bu defa. Bu şebekliği de sinirini geçirmek içindi, Tibet böyle şeylerde kolay kolay gevşeyebilen bir adam olmamıştı ancak Doğa yapıyorsa durum hep daha farklı olmuştu.

'Yapma şöyle' diyerek ayağı ile kapıyı kapattığı gibi binaya girdiğinde kızın dudaklarını birbirine bastırarak gülüşüne engel olmaya çalışına baktı.

'Gül hadi gül. Rahatla.' bir anda kahkahası merdiven dairesinde yankılandığında Tibet'de başını sağa sola sallayarak gülmeye başlamıştı.

'Tamam yeter, bas şu düğmeye, kaç kilo oldun kızım sen, kollarım ağrıdı.'

'Kiloma kurban ol sen, bir kere çokda fitim ben.' Tibet göz devirerek başını salladığında az önceki sinirli bakışların Doğa'nın gözlerine geçtiğini görmüştü. Gelen asansöre binerek kendini duvara yasladığında ise kızın asık suratına baktı bir süre.

'Asma suratını, belki de ben spordan uzak kaldım.'

'Bence de öyle. Senin kasların eriyor ondandır yani.'

'Mutlaka ondandır kedi göz.'

'Hem ağrıdıysa bırak, kucağına al diye ben mi dedim?'

'Nasıl yürüyeceksin acaba?' kat sesini duyduklarında bu defa dışarı çıkmışlardı ki Tibet derin bir nefes aldı.

'Senin şimdi anahtarın kayıp, benimki de cebimde, nasıl alacağız?'

'Dur hallederim.' Doğa adamın boynundaki kolunu arkaya çevirip şekilden şekile girerek cebine uzandığında eline değen anahtarı zor bela tutmuştu.

'Senin gövden niye bu kadar uzun ya' mırıldanıp adamın yaklaştırdığı kapıyı açtığında ise Tİbet cevap vermeden içeri ilerleyerek kızı koltuğa bıraktı anında.

'Kahvaltı hazırlayacağım, sakın gelip karışmaya kalkma.'

'Ayağa kalkamıyorum Tibet, nasıl geleceğim?'

'En azından kazanın bir faydasını gördüm. Acaba gitmişken ağzını da diktirsemiydik?' kız anında elindeki yastığı fırlattığında Tibet gülerek koltuğa bırakmış ardından mutfağa girmişti. Gözleri ile dolabı taradığında bir şey olmadığını görünce derin bir nefes aldı.

'Doğa, evde hiç bir şey kalmamış'

'Evet, hafta içinde on kez söyledim ve sen bana ben hallederim demiştin!' adam dolap kapağını kapatarak tekrar içeri döndüğünde kahve makinesinin de tuşuna basarak kıza baktı.

'Ben gidip bir şeyler alayım.'

'Aman dur, çekmecede kuruvasan var, şimdi sen marketi toplar getirirsin. Yarın yolcuyuz.'

'Kuruhasan o' Tİbet sırıtarak tekrar mutfağa döndüğünde Doğa derin bir nefes alıp göz devirmişti adama.

'Ya kuruhasan değil!'

'Niye kızım, senin eski manitana benziyor bu, e çocuğun ismi hasan değil miydi? Ufkun açık olsun biraz!'

'Adam mankendi be! Nasıl oluyorda ona benzetiyorsun!'

'Ben benzetirim!'

'Ayrıca çok da yakışıklıydı! Nereye kayboldu anlamadım ama onu da kaybettik.' Tibet kendi kendine sırıttığında Doğa görmesin diye toparlamıştı anında yüzünü.

'Tibet bir şey soracağım'

'Sor kedi göz'

'Benim niye bütün sevgililerim bir anda ortadan kayboldu hep? Babamın parmağı var mıdır sence bu işte?'

'Sanmam, Eymen amcam ortadan kaybetmez direk haşat eder.'

'Onda da sen haklısın.' Doğa başını sallayarak televizyon kumandasını aldığında Tibet elindekileri mikrodalgaya atmıştı.

'Eymen amcanın parmağı yok ama benim elim vardır mutlaka' mırıldanarak gülümsediğinde kız şaşkınca ona dönse de adam önemsemeden hazır olan kahveleri fincanlara alıp koltuğun önündeki sehbaya bıraktı.

'Bende sana bir şey sorayım.'

'Sor...' umursamadan kanalları zaplarken Tibet'in sorusu ile olduğu yerde kalmıştı kız.

'Sen niye bu kadar çeşit çeşit adamla çıkıyorsun? Yani ne bileyim hiç aklında bir profil yok mu? Ya en sarışını, ya en esmeri, ya en kızılı, neden yani?' Doğa adama çevirdiği gözlerini kaçırarak omuz silktiğinde Tibet tek kaşını kaldırıp kıza bakmaya devam etmişti.

'Hadi ama, senin kadar kararlı bi kız tanımadım ben. Öyle gönül eğlendireceğim diyecek biri de değilsin. İnsanların duygularıyla oynamak da sana göre değil. Peki bu kadar çok adamı hayatına alman niye?'

'Kuruvasanlar fırında kaldı.' kızın kaçışı ile Tibet göz devirip ayaklanmıştı. Mikrodalgadakileri de tabaklara alıp tekrar koltuğa döndüğünde kızın alçılı ayağını dizinin üzerine çıkararak tabağın birini uzattı.

'Çekiyim de rahat ye.'

'Rahatım böyle. Kahvaltını yap.'

'Kahvaltıya gel heyt be, Vuslat amcamın oğlu beceriksiz.'

'Beceriksiz değilim, ben çok güzel yemek yaparım bunu sende biliyorsun.'

'İhmalkarsın o zaman.' Doğa sırıtarak omuz silktiğinde Tibet 'Yani...' gibi bir mırıldanma çıkarmıştı. İkisinin de bakışları sonunda televizyona odaklandığında ise genç adam derin bir nefes alarak kumandaya uzandı.

'Değiştirme ya!'

'Çizgi film mi izleyeceğiz?'

'Senin aksiyon dizilerinden iyidir.'

'Neyi varmış benim aksiyon dizilerimin?' Tibet tek kaşını kaldırarak kıza baktığında Doğa kahvesinden bir yudum alıp oturuşunu dikleştirmişti.

'Hayatın aksiyon zaten, izlemesen ne olur ki?'

'Valla bizim hayat hem aksiyon hem çizgi film kıvamında bunu da izlemeyelim o zaman.'

'Maç izleyelim o zaman.'

'Bu en kabul edilebilir seçenek' Tibet spor kanallarında gezmeye başladığında tekrar yayını yapan kanalı bulup baş döndüren zapingine son vermişti. Doğa ise elindeki fincanı ve tabağı sehbaya bırakarak sıkıntılı nefesini savurdu.

'Ne oldu yine?'

'Boynum ağrıdı.' genç adam göz devirerek elindekileri bırakıp ayaklandığında kızı kucaklayarak diğer tarafa çevirmiş ardından yerine oturarak kendine yaslanmasını sağlamıştı.

'Teşekkür ederim.'

'Rica ederim kedi göz.' adam mırıldandıkdan sonra kenarda duran sigara paketinden iki dal alarak Doğa'ya uzattığında kızın itirazsız alması ile çakmağı ateşlemişti. İkisinin de çektiği derin nefesler çiğerlerine işlerken Doğa'nın kumandaya uzanıp televizyonun sesini kısması ile Tibet gelecek konuşma cümlesini beklemeye başladı.

'Bana soruyorsun da sen neden sevgili olmadığın halde o kadar kızla takılıyorsun?'

'Arkadaşlarım onlar.'

'Peki niye hiç biri sevgilin olmadı bu güne kadar?'

'Bilmem beklediğim bir şey vardır elbet.' Tibet'in umursamazca omuz silkmesi ile Doğa kaşlarını havalandırmıştı.

'Biri olabilir mi o şey?'

'Sen niye taktın bu konuya? Hem bana soruyorsun ama ben sorunca yanıtsız bırakıyorsun. Senin niye bu kadar sevgilin oluyor?'

'Birini unutmaya çalışıyorum.' Doğa'nın yanıtı ile Tibet gırtlağına düğümlenen nefesle kalakalmıştı.

'Sen, aşık mı oldun birine?'

'Hayır aşık değilim, sevdim, ama olmayacak duaya amin denmez değil mi?'

'O dua seni mutlu edecekse et, belki de olur.' Tibet'in içi yana yana verdiği cevapla Doğa adamın gözlerine bakıp başını sağa sola sallamıştı.

'Neden imkansız peki, istersen getiriyim yanına?'

'O bana hem çok yakın hem çok uzak. Getiremezsin ki, öyle zorla iş yapmaz hem.' Tibet kaşlarını havalandırdığında içindeki kanayan yaraya rağmen dalga geçen bir tebessüm sundu.

'Ben Tibet Kasırga'yım, getiririm. Olmadı gırtlağına silah dayarım ama mutlu olacaksan getiririm.'

'Getiremezsin. Çok inatcı, çok kararlı, ne kadar zibidi gibi dursa da istemediği bir şey ona yaptırmak dünyayı aya copy-paste yapmak kadar imkansız.'

'Belki silah değil ama sen yapabilirsin. Doğa'sın sen, inatçılığın bizim ailede başka kimsede yok, kafana koyduğun herşeyi yaparsın.'

'Bunu yapamam, hele bizimkilere hiç yapamam.'

'Bizimkiler ne alaka. İsmini söylesene şu adamın.'

'Boşver. Anlattım işte, bu kadar yeter sen de anlat. Niye sevgilin yok.' Doğa'nın anında geri çekilişi ile Tibet derin bir nefes almıştı. Çığlık çığlığa sensin sebep demek vardı şimdi ama olmuyordu, adamın boğazında iki kelime çin seddi oluyordu bir anda.

'Senin duruma benziyor benimki de. Biri var ama yok, yakın ama uzak, karanlık ama aydınlık, umut ama olmayacak.'

'Seviyor musun onu?'

'Çok, o beni sevmese de bana bir ömür boyu yetecek kadar çok.'

'Tamam ama unutmak için neden başkalarını almıyorsun hayatına?'

'Denedim, hem de defalarca denedim ama ona ihanet ediyormuşum gibi geliyor. Aslında ihanet değil, sonuçta ben seviyorum ve o bilmiyor ama ne bileyim. Hiç kimseye o potansiyelde bakmak istemiyorum.'

'Benim konuşmamı ister misin?' Doğa'nın sorusu ile Tibet başını sağa sola sallasa da içinden 'kendi kendinle mi' diye geçirmişti.

'Kendine baktığında Vuslat amcam gibi sevdiğini düşünüyor musun peki? Ben aynaya bakınca annem gibi seviyormuş hissine kapılıyorum çünkü.'

'Babamı bilmem ama bizim aileye yakışan bi sevgim olduğunu düşünüyorum.' Doğa usul usul başını salladığında Tibet biten sigarasını küllüğe basmıştı. O küllüğe söndürdüğü izmarit aslında kalbine basılmış gibiydi şuan. Göğsüne yaslanmış kadına neler neler demek istiyordu da dili varmıyordu kendine göre ailesine ihanet saydığı sevgiye. Televizyon ekranının kararmasıyla kendi telefonundan bir şarkının çalması ile yüzünü görmeyen Doğa'ya inat sıkıca kapatmıştı göz kapaklarını. Ne zaman dinlese içinde bilinmez bir girdap oluşturan, bir dağ tepesinden yüreğini bıraktıran şarkıda kayboluyordu.

'Çok güzelmiş bu şarkı.'

'Güzeldir...' kısık çıkan ve çatallaşmaması için çaba harcadığı sesi ile konuştuğunda Doğa gözlerini yaslandığı bedenle kapatmıştı. Hayatı boyunca bu beden ve ailesinden destek almıştı. Şimdi koca bir labirente benzeyen şehirde iken hala bu bedenden destek alıyordu. Çoğu gece uyuya kaldığı bu koltukda yine uykuya dalıyordu, içinde huzursuzluk büyüyor ama kelimeleri lâl olup canına yangın oluyordu.

İmkansılıkların cesaretle savaştığı bir mevsim yakıyordu içini genç kadın. Bahar kokan gün karanlığına, ışık olup yakıyordu bedenini genç adam. Koca bir hikayeyi daha bir satır yazmamışken ikisi de aleve atıyordu, çünkü sevmenin belki de en gerçek yanıydı vazgeçmenin ağır acısı altında ezilmek.

Günün ışığı iki bedene katran karası olsa da zorlukla açtıkları göz kapakları ve tutulan bedenleriyle acıya davetiye getirir gibi uyanmışlardı. Tibet hala uyuduğunu zannettiği Doğa'nın başını usulca tutup ayaklanmaya kalktığında kızın doğrulması ile kaşlarını havalandırdı.

'Uyandırdım mı?'

'Yooo, kendim uyandım.' adam usulca başını sallayıp hala tuttuğu başı bıraktığında Doğa'da koltuğa yaslanıp bacağını sehbaya atmıştı.

'Kahvaltıyı havaalanında yapalım mı?'

'Olur... Duş almak istiyorum ama yapamayacağım sanırım.' kızın suratını burulturması ile Tibet derin bir nefes alarak mutfak tezgahındaki poşeti almış ardından koltuğun önündei sehbanın çekmecesinden de koli bandı çıkarmıştı.

'Biz Türk'üz, çareler tükenmez.' kıkırdayarak başını salladığında genç adam alçı platformunun üzerinden poşeti geçirip koli bandı ile bacağına sarmıştı.

'Ya aslında çıkarabiliriz.'

'Doktor bir ay dediyse bir ay, Doğa, sakın ola ki onu çıkarma.' Tibet'in gözlerini kısıp uyararak bakması ile kız başını salladığında anında havalanmıştı bedeni.

'Şimdi, sanırım kıyafet bulacaksın. Artık böyle bulacaksın yapacak bir şey yok.' diyerek dolap kapağını kaydırdığında Doğa eline siyah spor tulumunu almıştı.

'Şey, bundan sonrasını ben halletsem.'

'Şu ayakla nasıl halledeceksin kedi göz?'

'Ama-'

'Aması yok, nerede çamaşırların.' kız istemeye istemeye de olsa çekmeceleri işaret ettiğinde Tibet derin bir nefes almıştı.

'Gözümü kapatıyorum' mırıldanıp göz kapaklarını kapattığında Doğa hızlıca çekmeceyi açıp eline geçen ilk takımı çekmiş ardından tulumun arasına sıkıştırıp çekmeceyi geri kapatmıştı.

'Tamam.' Tibet bu defa da odadaki banyoya girerek kızın klozetin üzerine oturmasını sağladığında bakışlarını etrafda gezidirip askıdaki bornozu bulmuş onu da klozetin üzerine bırakmıştı.

'Hazırlanınca seslen, bende duşa gireceğim, olur da çıkmamış olursam burada bekle, kendi kafana göre iş yapma.'

'Teşekkür ederim.' adam usulca başını sallayıp banyonun kapısını çektiği gibi odadan da çıkmıştı. İkisi de bedenlerini soğuk suyun altına bıraktıklarında Tibet Doğa'nın seslenirse telaşı ile hızlı hareket etmiş, Doğa ise Tibet rahat hareket etsin diye daha da ağırdan almıştı. Sonunda suyu kapattığında evdeki sessizliği dinleyerek gülümsemesini büyütüp üzerini giymiş ardından derin bir nefes alarak klozetin üzerine oturmuştu.

'Tibet!' seslenmesi ile odasının kapısının sesi daha sonra da banyo kapısının vurulmasına gülümsedi.

'Gelebilir miyim?'

'Tabi.' adam içeri girerek kızın sarı saçlarından kollarına yol çizmeye başlamış su izlerine gülümseyerek kucaklamıştı zayıf bedeni. Odaya geçtiğinde ıslak saçlarını karıştıran Doğa'nın ince parmakları ile gülümsemişti. Lise de yüzücü takımında iken antremanları bile kaçırmazdı Doğa. Bu yüzden saçllarının böyle karıştırılması garip gelmiyordu adama. Zaten onun saçını bu derece karıştıran bir babası bir de Doğa'ydı. Kızı makyaj masasındaki pufa bırakıp derin bir nefes aldığında Doğa'nın saçlarını taramaya başlaması ile işin uzun süreceğini anlayarak banyodaki saç kurutma makinesini getirip prize takmıştı.

'Sırf kaburganda da hasar var diye yapıyorum bak.' gülerek açılan saçlarını kurutmaya başladığında Doğa gülüp başını salladı.

İkisi de hazırlanmış ve havalalanına geçerek kahvaltılarını dahi yapmışlardı. Sadece on dakika sonra havada süzülen uçağın zeminle buluşacağını bildiklerinden gözleri de çoktan ülkelerini ufak pencereden bulmuştu.

'Şu an bile havasını alabiliyorum. Yosunlu deniz kokusu, sabah simiti, hatta garip ama babam ve annemin sarmaş dolaş merdivenlerden inişini bile görebiliyorum.' Tibet'in cümlesi kızın kıkırdamasını sağladığında ikisinin de gözleri birbirini buldu. Son anonsla kemerlerini tekrar sabitlediklerinde kız derin bir nefes alıp bakmıştı yanındaki adama.

'Canan teyze yaprak sarmış mıdır?'

'Özel isteğim olduğu için sarmıştır, hatta bir kaç tencere.'

'Bakalım bu kez ne atraksiyonumuz olacak.'

Uçak sonunda toprakla buluştuğunda Tibet insanların şaşkın bakışlarına aldırmadan Doğa'yı yine kucakladığı gibi inmişti uçaktan. Havaalanının içinden bavul taşıyıcısını kiralayıp çantaları onlara yerleştirince adam tekrar kucakladığı kıza bakarak sırıtmaya başladı.

'Bavul üzerine oturtuyum mu seni?'

'Almaya kim gelecek?'

'Güneş ve Emir.'

'Olur o zaman.' bu defa usulca kızı çantaların üzerine bırktığında Doğa sırtını da geriye yaslayıp tepesinde sırıtan adama bakmıştı.

'Dış hatlarda olmasak seni şuradan bırakır kapıya kadar yollardım da neyse normal kısma geçince.'

'Sakın öyle bir şey yapma, bak zaten ayağım kırık kafamı da sen kırarsın.' gülümseyerek pasaport kontrolünden geçip kapıya ilerlediklerinde içeri yeni adım atan genç grupla Tibet sırıtmasını genişletti.

'Emir! Yakala!' 

Continue Reading

You'll Also Like

401K 24.2K 44
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1.7M 68.2K 54
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
176K 10.8K 25
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...