ANA DİLİM AŞK 1-2 (TAMAMLANDI)

By tubux2

2.9M 119K 12.4K

© Tüm Hakları Saklıdır. Hayat, herkese eşit davranmaz. Tıpkı kaderin şansı dağıtırken adil olmaması gibi... *... More

Ana Dilim Aşk 1 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 23
SON
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 23
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 24
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 25
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 26
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 27
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 28
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 29
SON 2
Kitap olduk ♥️
3. Kitap için Yoklama listesi

Ana Dilim Aşk 2 ❤ 9

36K 1.8K 157
By tubux2


EFLAL

Doğu'yu neredeyse pizzalardan kazıyarak ayırmıştım. Dışarı çıkar çıkmaz nedeni anlatsam da aklının hala son kutuda olması, bu çocuğun doyma tuşunun olmadığını gösteriyordu. Eren ve Hayal'i yalnız bırakmak akıllıca bir çözüm müydü görecektik ama iletişim kurabilmeleri için elçilerin olmaması en azından zaman konusunda avantaj sağlardı.
Her durakta bir süre beklemek zorunda kaldığımız üç vesait değiştirdik. Hem de bu soğukta... Sırf bunun için bile döndüğümüzde barışsalar iyi olurdu. Müziklerle dolup taşan sokağa girdiğimizde ineceğimiz durağa yaklaştığımızı anladım. Gözümün önünde uçuşan tatsız anılar vicdanımı bir girdaba sürüklüyordu. Kafamdan o geceyi atmaya çalıştım. Artık hepimiz için kendimizi hatırlamamız gerekiyordu. Büyüsek bile özümüzü kaybetmediğimiz günleri...
"İniyoruz."
Otobüsün kapısının açılmasıyla gecenin ayazı tenime kırbaç etkisiyle çarptı. Dokunduğu yerler yanıyordu sanki. Montumun önünü tamamen kapattım. İRON'un hiçbir zaman boş görmediğim girişinin önünden geçip arka kapıya doğru ilerledik. Otoparklara açılan yol ne kadar ıssız olursa olsun, birazdan Mert'i görecek olmam korkumu bastırıyor, cesaretimi kamçılıyordu. Tam köşeyi döndüğümüz an, Mert'le burun buruna geldim. Elindeki şangırdayan çöp poşetleri, çarpmamın etkisiyle daha büyük bir ses çıkardı. En az dört büyük poşet taşıyordu. Barmenlik yapmıyor muydu? Neden çöpleri o atıyordu? Ve neden hepsini yalnız yüklenmişti ki? Yarım yamalak çatık olan kaşları, beni gördüğünde şaşkınlıktan gevşedi.

"Eflal senin burada ne işin-"

Nefesindeki nikotin kokusundan anladığıma göre, sigara içmek için mola vermiş olmalıydı. Belli ki her zamanki yardımseverliği, yine iş başındaydı. Sorusunu bile bitirmesine izin vermeden poşetlerden birini elime aldım. Doğu da iki tanesini. Bu bize şaşkınlığının sağladığı bir avantajdı."Doğu," dedi sorgular bir şekilde. "Ne işiniz var burada?"

"Bu deli anlatsın."
Doğu, benim elimdeki poşeti de alarak çöpe doğru ilerledi. Mert elinde kalan son iki çöp poşetini atmak için arkadaşının peşinden ilerlerken "İçeri gir," dedi. "Donacaksın." Benim yarım kadar giyinikti. "Hadi!" diyerek son uyarısını yaptı. Normalde inatlaşacağım hareketine, bu sefer hayır diyemedim. Koşar adım kapıya ilerledim. Kapının ağırlığı en az iki ton falan olmalıydı. İtsem de çeksem de bir türlü yerinden kıpırdatamıyordum. Neyse ki bir adam beni bu durumdan kurtardı. "Teşekkür ederim." Birkaç meraklı göz üzerime çevrildi. Kim olduğumu, burada ne işim olduğunuz düşündüklerine adım kadar emindim. Fakat sıcak öyle bir sarmalamıştı ki beni, bu rahatsız edici meraktan bile kaçasım gelmiyordu. Müzik sesi bu kısımda daha katlanılır bir seviyedeydi. Hatta dışarıdan buraya sızdığını bile söylemek mümkündü. İç kısımlar için ses izolasyonu falan mı vardı acaba?
"Eflal."
Ardımdaki sesle Mert'e doğru döndüm. Kollarındaki sarı tüylerin, tepeden vuran ışık sayesinde dikildiğini fark ettim. Donmuş olmalıydı. Ona doğru birkaç adım attım. Henüz tam ısınmamış olsa da, ellerimin onun teninden daha sıcak olduğuna emindim. Sert kaslarını avuç içlerimde hissederek kollarını sıvazladım. Gerçekten üşümüştü. Ellerimi omuzlarına kaydırıp daha sonra bileklerine kadar hızlıca indiriyordum. Sanki her hareketimle, sırtıma birkaç meraklı göz daha ekleniyordu. Mert bu durumdan rahatsız olmuş olacak ki, kollarımı kavrayıp beni durdurdu. Gözlerini arkamda kısa bir an dolaştırdıktan sonra bakışlarını bana çevirdi. Sesi az önce kıyasla daha kısıktı.
"Ne işiniz var burada?"
Ellerimi onun üzerinden çekip yarım adım geriledim. "Eren ve Hayal'in yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Saat geç olunca, bende buraya gelmenin iyi olacağını düşündüm." Mert kısa bir an gerilmiş fay hattı gibi duran ifadesinden uzaklaştı ama bu duruma sevinemeden tekrar kaşlarını çattı.

"Ben kim bilir kaçta çıkacağım. O kadar saat siz ne yapacaksınız?"

Düşünmediğim yerden gelen soruya sadece bilmediğimi belli edercesine omuz silkmekle yetindim. "Oturur seni bekleriz. Olmaz mı?"

"Olmaz."
Kısa ve net cümlesi canımı sıksa da belli etmemeye çalıştım. "Burası eğlence mekanı olabilir ama benim iş yerim ve en son isteyeceğim şey çalışırken ayakbağı olacak biri." İşte bu cümle beni esas kıran şey oldu.
"Sana göre ben ayak bağı mıyım?"
Mert sinirle söylediği cümlenin nereye gittiğini fark edince "Hayır tabi ki," diye çevirdi. Ses tonunda biraz olsun merhamet kırıntıları hissetmek iyiydi. "Ama burada olursan, olursanız, aklım sürekli sizde olur. Gece alemi burası, kimseye güvenemem."
"Tamam içeri girmeyiz. Soyunma odalarında bekleriz."
O kadar kırgın hissediyordum ki, Doğu'nun lafa karışmasına minnetle baktım. "Buradakileri de daha yeni yeni tanıyorum. Birileri patrona bu durumdan bahsederse-"
"Tamam. Biz başka yerde oyalanırız."
Mert'in konuşmasını kestirip attım. Daha fazla konuşmasını da istemiyordum. Bu nedenle "Hadi Doğu," diyerek arkamı döndüm ve beklemeden yürümeye başladım. Neyse ki o ağır kapıyı açan biri sayesinde hızlıca dışarı çıkabilmiştim. Adımı duyar gibiydim ama o kadar gücenmiştim ki umursamadım. Yürümeye devam ettim. Bir el, kolumu sıkıca kavradı.

"Nereye gittiğini sanıyorsun?"

Olduğum yerde dursam da Mert'e doğru dönmedim. Lüks gece kulübünün, ışıl ışıl duran otoparkındaki arabalara odaklandım. Mert, arkamı dönmeyeceğimi anladığında kolumdan beni kendine doğru çevirdi. Ona bakmayı reddederek başımı başka tarafa çevirdim.
"Eflal çocukluğun alemi yok."
Şaka mıydı? Bir de bana çocuk mu demişti?Bakışlarımı sertçe ona çevirdim. Kırgınlığımın yanına ufak ufak sinir de eklenirken "Seninde çocuk bakıcılığı yapmana gerek yok," dedim. "İşine dön."Sesimi kontrol edemediğim için biraz yüksek tonla bunu söylemiştim. Mert'in bıkmakla sinirlenmek arasında kalan soluk alışverişi, zerre kadar umurumda değildi. Kolumu canımın acıyacağını bile bile sertçe elinden kurtardım. Soğuğu bile hissetmeyecek kadar sinirden tutuştuğumu hissediyordum.
"Eflal neden işleri bu kadar zorlaştırıyorsun?"
Kaşlarım olabildiğince çatılırken "Ben mi?" diye sordum kendimi işaret ederek. "Alt tarafı birkaç saat, yanına geldik. Saat geç olmasa ya da soğuk olmasa inan bana onu da yapmazdık. Bu fikri önerdiğim aklıma sıçasalar!"
"Doğru konuş."
"Seni rahatsız etmek gibi bir derdimiz yok. İşine karışmak gibi hiç derdimiz yok. Sadece bu saatte nereye gideceğimizi bilemedim ve en güvendiğim insanın yanına gelmeyi tercih ettim. Hepsi bu."
Sözlerimi Mert'in yüzüne tokat gibi çarpmam, belli ki soğuk duş etkisi yarattı. İrkildi. Sanırım ne yaptığının farkında vardı. Çünkü gözlerindeki o hafif bunalmış, çokça sinirlenmiş ifade bir anda silindi. "Haklısın. Durumu biraz abarttım. Sadece patronların bana karşı olan iyi niyetini suiistimal etmek istemiyorum Eflal."
"Kimsenin arkadaşı, ailesi, sevgilisi ne bileyim tanıdığı biri gelmiyor mu buraya?"
Mert bilmiyorum der gibi omuz silkti. "Dikkatimi çekmedi. Ben genelde bar kısmında olduğum için, arkada ne işler döndüğünü sadece ufak molalarda görebiliyorum."
"Mert."
Tok bir erkek sesiyle ikimizin de dikkati kapının önüne kaydı. Mert anında hazır ola geçti. Birkaç kez gördüğüm sarışın adam, tüm karizmasıyla karşımızdaydı. Geniş omuzlarına oturan, pahalı olduğunu tahmin ettiğim lacivert takım elbisesi, jilet gibi üzerine oturmuştu. Saçları havalı bir şekilde yana taranmıştı. Tüm dikkatler onun üzerindeydi. Onunki ise bizim. "Buyurun Cem Bey," diyerek ona doğru koşmaya başladı.
"Bu soğukta dışarıda ne yapıyorsunuz?"
Sesimiz ona kadar gitmiş olamazdı. Mert haklıydı sanırım. Biri anında bizi ispiyonlamasa, bu adamın burada ne işi vardı? "Efendim arkadaşlarım ufak bir nedenden dolayı-"
Elini susması için havaya kaldıran adam "Biliyorum," demekle yetindi. "Arkadaşınız her şeyi anlattı." Hangi arkadaşımız diye düşünürken, Doğu keyifli bir tavırla sırıtmaya başladı. Ah Doğu! Ne karıştırdın sen?
"Neden misafirlerini dinlenme odasına götürmüyorsun? Aranızdaki sorun neyse sıcak bir ortamda, daha kolay çözülür sanki."
Sesi öyle profesyoneldi ki... "Teşekkür ederim efendim." Mert bana kısa bir bakış attı. Bu peşimden gel demekti. O ilerlerken bende ardından ilerledim. Cem Bey'in yanına geldiğimizde Mert bana Doğu'nun yanına geçmemi işaret etti. Belli ki özel bir şey konuşacaktı. Başına iş açıp açmadığımı merak ettiğim için adımlarımı normalden daha yavaş atarak yürümeye devam ettim.
"Efendim, ziyaretçi kabul edilmediğini biliyorum."
"Bu senin için geçerli değil."
Kısa bir an sessizlik oldu. Arkaya dönüp bakmamak için kendimi zor tuttum. "Demir, arkadaşlarının her zaman gelebileceğini söylememi istedi. Tek bir şartı var, işini aksatmayacaksın." Okulun ilk günü çarptığım adamı hatırlayınca tüylerim diken diken oldu. O kadar korkutucu birinin kötü olması gerekmez miydi?
"Asla efendim. Çok teşekkür ederim."
"Arkadaşlarını dinlenme odasına yerleştir. İşinin başına dön."
"Emredersiniz Cem Bey."
Konuşmanın biteceğini anladığım an adımlarımı hızlandırdım. Doğu'nun yanına ulaştığımda gözleri muzip bir şekilde parladı. "Ne konuştular?" Dinlemek için oyalandığımın o da farkındaydı.
"Asıl sen ne konuştun bu adamlarla?"
"Bende onu merak ediyorum."
Mert'in ne zaman arkama geldiğini anlamamıştım. "Patronlarımla konuşacak cesareti nereden buldun?" Doğu umursamaz bir tavırla omuz silkti. "Kardeşliğimizden." Kaşlarım çatıldı. Bunun kardeşliğimizle ne alakası vardı? "Çok sıkıldım sizin kavgalarınızdan. Evdekiler bir dert. Onları barıştırmak için uğraşırken siz bambaşka dert olarak karşıma çıkıyorsunuz. Gerçekten bu durum kabak tadı vermeye başladı." Doğu bizi çocuk gibi azarlarken ikimizde birbirimize baktık. Haklıydı. Sinirlerimiz öyle gergindi ki en ufak bir olayı çok büyütüyorduk. Yaşadıklarımızdan dolayı tahammül sınırlarımız mı azalmıştı acaba?
"İyi ki de gidip konuştum. Pişman değilim sayın hakim. Yine olsa yine yaparım. Sizde bir an önce kendinizi toparlasanız iyi olur. Çünkü her zaman aranızdaki sorunları halletmek için yanınızda olmayacağım."
* *

MERT
"Bir tane bar list alabilir miyim?"

"Mert, bu kokteyllerinzesti eksik."

"Pardon, stout var mı?"

Yüksek müzik sesi, yoğun kalabalık ve elimdeki sallandıkça daha güzel tada sahip olan alkol. 'En kalabalık günlerin birinde, herkesin işi çıkmak zorunda mıydı?' diye düşünmeye itiyordu beni.

Elimdeki karışımı sallarken, bar listesi isteyen kadına listeyi uzattım, garsonun döndürdüğü içkilerin içine limon ve portakal parçalarını bıraktım ve siyah bira isteyen tayfaya şişeleri kaydırarak verdim. Kendimle gurur duymaya bile vakit bulamadan karışımı havalı bir şekilde bardaklara boşalttım. Shakelerini bekleyen kız grubunun hayran bakışları eşliğinde bardakları uzatırken "Afiyet olsun," dedim gülümseyerek. Aldığım karşılıktan zevk alamaya bile fırsatım yoktu. Diğer siparişleri hazırlamaya koyuldum. Yorulmuştum ve buna rağmen gülümsemeye çalışıyordum. Eğleniyormuşçasına müziğe ayak uydurarak şov yapmak bugünkü yaşadıklarımdan sonra beni fazlasıyla zorluyordu. Kesinlikle bugün bir an önce bitmeliydi.

Meyve parçalarını ve viskiyi bar glassa koydum. "Merhaba, float yapıyor musunuz?" Başımı kaldırdığımda orta yaşlı olmasına rağmen buradaki bir çok kıza taş çıkaracak güzellikteki bir kadının bana doğru cilveli bir şekilde baktığını gördüm. Elindeki şampanya bardağını hafifçe kaldırarak "Üzerine biraz brendi almam mümkün mü?" diye sordu işveli bir tonda. Müşteri, müşteriydi.

"Tabi."

Hazırladığım karışımın başından kısa bir an ayrılıp viskilerin olduğu tarafa gittim ve istediği gibi şampanyasının üzerine birkaç damla brendi döktüm. Tam şişeyi çekiyordum ki uzanıp kırmızı ojeli bakımlı tırnaklarını gözüme sokacak şekilde elimi tuttu.

"Biraz daha alabilir miyim?"

Bunun ne demek olduğunu biliyordum. Daha önce başıma gelmemişti ama anlatılanları fazlaca dinlemiştim. Uzatılan elin üzerine ufak bir öpücük bırakırsan, gecen asla yalnız bitmezdi. Barmenlere çapkın diyorlardı. Oysaki barmenler çapkınlık yapmazdı, sadece onu seçenleri elerlerdi. Başka biri belki bu teklifi kaçırmayacaktı ama benim için, ne kadar güzel olursa olsun, geceyi geçirmek isteyeceğim biri değildi. Buradaki hiç kimse değildi.

Kibarca gülümseyerek birkaç damlayı daha içkisiyle buluşturdum. "Afiyet olsun," diyerek şişeyi kapattım ve kokteyli karıştırmaya başladım. O sırada önümdeki insanların bir adım gerisinde duran kızı fark ettim.

"Eflal?"

Kafamın içi o kadar doluydu ki, onların burada olduğunu bile unutmuştum. Bir şeye mi ihtiyacı olmuştu? Kaşları neden bu kadar çatıktı? Yoksa biri mi rahatsız etmişti?

Barın önündeki insanları itekleyerek kendine yer açan Eflal, aramızdaki tezgahın üzerinden bana doğru eğildi. İşaret parmağıyla ona doğru yaklaşmamı söyledi. Yüksek müzik sesinden, söylediklerini duymayacağımı düşündüğü için böyle bir şey yaptığını düşündüm ve ona doğru eğildim ama o fısıltıyla bir şeyler söyledi. Bu basların içinde onun fısıltısını duymamı gerçekten bekliyor muydu? 'Dalga mı geçiyorsun benimle' der gibi baktım. Bu yakınlıktan daha da öfkeli duruyordu. "Biraz bağırsan mı acaba?" Sesimin yüksekliği ona ışık tutmuş olacak ki, avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.

"Çok işim var derken, annen yaşındaki kadınlarla cilveleşmeyi kast ettiğini düşünmemiştim!"

Sesi o kadar yüksekti ki, henüz bardan ayrılmayan kadın onu duydu. Ters bakışlarla Eflal'i süzen kadın bir şeyler söylenerek bardan uzaklaştı. Hali ve tavrından hiçte güzel şeylerden bahsetmiyor gibi gözüküyordu. Eflal'in etrafındaki boşluk, onun bağırışıyla biraz açıldı. İnsanların hoşnutsuz bakışlarına eklenen cümleleri duyamasam da, ne düşündüklerini anlayabiliyordum.

"Ne dediğinin farkında mısın sen? Doğu'nun yanına dön."

Kendini hafifçe yana döndürerek bir yeri işaret etti. "Bunu istediğine emin misin?" Gösterdiği yerde, kalabalığım içinde dans eden çocuk kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Bakışlarımı tekrar Eflal'e çevirirken "Sizin burada ne işiniz var?" diye sordum sertçe. "Ben size içeride kalmanızı söylemedim mi?"
Başını evet anlamında sallayan Eflal "Yanımıza gelen giden herkes, içerideki kalabalıktan bahsediyordu. Merak edip bakmak istedik. Sonra senin tek başına koşuşturduğunu gördüm. Stresli gibiydin. Kimseye yetişemediğini fark ettim. Yardım etmek için yanına geliyordum ama belli ki senin yoğunluğunun nedeni başka konulardan dolayı oyalanmanmış," gibi bir şeyler söyledi. Kaşları çatıktı. Neyse ki bağırışlarını müziğin ritimleri yutuyordu da yanımızdaki kimsenin dikkatini çekmiyordu. Gözlerini barın etrafında dolaştırdı.
"Senden yardım falan istemedim."
Bakışları bir noktaya takıldığında kaşları hafifçe gevşedi. Yüzünde oluşan gülümseme nedense iyi hissettirmiyordu. "Eflal, Doğu'yu da alıp içeri dön."Beni duymazdan gelerek kendini geriye itti ve insanların arasına karıştı. Sipariş seslerini duyduğumda işime devam etmem gerektiğini hatırladım. Karışımları hazırlarken bir yandan da Eflal'i bulmaya çalışıyordum.
"Evet! Ne yapıyoruz patron?"
Ne zaman iç kısma geçmişti? Bu kız neden söz dinlemiyordu? Eflaltezgah altından bulduğu önlüklerden birini beline bağladı. Hızla yanına gittim. "Eflal ne yapıyorsun? Nasıl girdin buraya?"
"Sana yardım edeceğim ve farkında değilsin belki ama barın bir giriş kısmı var."
"Senden yardım istemediğimi kaç kez söylemem gerekiyor?"
Gözlerini umursamaz bir tavırla kıstı. "Merak etme. O konularda Allah yardım etsin sana. Ben tamamen müşteri memnuniyeti için buradayım." Resmen sabrımı sınıyordu. Sipariş seslerine eklenen şikâyetler yükselince hazırladığım karışıma geri döndüm. Neredeyse ellerimi göremeyecek kadar hızlı sallıyordum. Eflal'in birkaç müşteriden sipariş aldığını gördüm. O an elimdeki shakerın kapakları açıldı ve içindeki renkli sıvı her yere saçıldı. İnsanların kafası öyle iyiydi ki, bunun bir şov olduğunu düşünüp coşkuyla dans etmeye devam ettiler.
"WOAW. Ne havalı hareketti o öyle."
Eflal yanıma geldi. Shakerin içinde kalan kokteylin kurtarılıp kurtarılmamasına baktım. "Sana içeri dön demiştim. Daha şimdiden ortalığın karışmasına neden oldun," dedim sinirli bir şekilde. Gözlerimi Eflal'e çevirdiğimdeyse bar tezgahını sildiğini fark ettim. Havalı bir hareket için yapmadığımın farkındaydı. Laf mı sokmuştu bana o?
"Bence arkanı topluyorum gibi duruyor."
Sıkıntıyla iç çektim. Ne dersem diyeyim, bildiğini okuyacağının farkındaydım. Cem Bey bizi gördüğünde ne diyecekti bilmiyordum. "Tamam," dedim pes ederek. "Yalnız Cem Bey ya da Demir Bey'in gözüne çok batmamaya çalış. Bu işimden de ayrılmak istemiyorum." Bir önceki işimden, onun yüzünden ayrıldığımı hatırlamış olacak ki mahcup bir ifadeyle başını salladı.
"Eğer çok sorun olacaksa, içeride bekleyebilirim."
Allahım, saatlerdir boşuna mı laf anlatmaya çalışıyordum ben? Tek bir cümlem durumun ciddiyetini fark etmesini sağlamıştı. Onu böyle göndermek içime sinmeyince "Ayağımın altında dolaşma ve göze batma yeter," dedim. Shakerin içinde kalan karışımı lavaboya döktüm. Yenisini hazırlarken Eflal'in basit istekleri yerine getirdiğini fark ettim. Yardım istemediğimi söylediğim için pişman oldum. Gerçekten işimi kolaylaştırıyordu. Ara ara kendini müziğe kaptırıp dans etmesi benden beklenen bir hareketti. Resmen günü kurtarıyordu.

"Hey barmen!"

Bir adam hafifçe sallanarak bana doğru seslendi. Taş çatlasın benden beş altı yaş büyüktü. Yanındaki insanlar yüzlerini buruşturarak adamdan uzaklaşıyorlardı. Ağzını toparlayamamasından dolayı sarhoş olduğunu anlamak zor değildi. Yüzündeki yara izleri öyle belirgindi ki, bu ortama uymuyordu. Tüm o pahalı kıyafetlerine rağmen.

"Hey sana diyorum, barmen."

Ellerini bar tezgahına birkaç kez vurdu. Belli ki cevap vermediğim sürece, etrafı rahatsız etmeye devam edecekti. Yaptığım işi bırakıp adamın önüne geçtim. Sert bakışlarıma karşılık gevşek gevşek gülüyordu.

"Hey barmen bana bir bira. Yanındaki fıstığa bir tekila."

Bu nasıl ucuz bir cümleydi. Demek ki kıyafetler insanın karakterini satın alamıyordu. Başıyla Eflal'i işaret ettikten sonra piçvari bir şekilde gülümsedi. Sarhoş olmasına vererek sakin kalmaya çalıştım. "Hadi barmen! Hazırla içkilerimizi!" Ama beni zorlamak için fazlasıyla uğraşıyordu. Biraz daha zorlarsa onu korumalara teslim edecektim. "Hadi ama, bu ne yavaşlık." Derin bir nefes aldım. Ben bile leş gibi koktuğunu, bu içkilerin arasında bile anlayabilmiştim. "Size kahve ve su dışında bir şey veremem," dediğimde çarpık gülümsemesiyle "Tamam," dedi. "Ona ver. Ben bir şekilde tadını alırım zaten." Bakışlarımı Eflal'e çevirdim. Müziğe kendini bırakmıştı. Hem dans ediyor hem verdiğim içkilerin üzerine meyvelerini yerleştiriyordu. Hiçbir şeyden haberi olmadığını anlayınca tekrar adama döndüm. Hala bakışları Eflal'in üzerindeydi ve aklından geçen iğrenç şeyleri tahmin etmek zor değildi. Müşteri, müşteridir prensibim şu andan itibaren rafa kalkmıştı. Ağzıyla içmeyi bilmeyenin uzandığı dil itinayla kesilirdi.

"Şşt! Delikanlı."

Islıkvari bir seslenişti bu. Adam istifini bozmadı. Gevşek gülüşünü ısırarak bastırmaya çalışıyordu. Öfke, damarlarımın içinde dolaşırken "Hey! Sana diyorum evlat. Az baksana bana."Parmaklarımı şaklatarak dikkatini çekmeye çalıştım ama hiçbir işe yaramadı. Gözlerini Eflal'den bir saniyeliğine bile ayırmıyordu. Vücudum ısınıyor, göğsümün ortasındaki gerginlik artıyordu. Avuç içlerimin kaşındığını hissediyordum. Yumruklarımı açıp kapattım. Adamın içimdeki nefreti kustuğum bakışlarımı fark etmesini bekliyordum. Barın önündeki herkes fark etmişti ama o şerefsiz oralı bile değildi. Burnumdan aldığım soluklar hızlandı. Sakin kalmaya çalıştıkça bedenim uyuşuyordu.
Eflal'e bakarak kendine dokunduğunu fark ettiğim an barın üzerinden uzanıp adamın boğazını yakaladım. Etraftaki çığlıklar müzik sesini delip geçti. Adamı kendime doğru çekerken barın üzerindeki bardaklar dağıldı, bazıları yere düşüp kırıldı. Eflal'in telaşla iç çekişi kulağımın dibindeydi.

"Mert? Ne yapıyorsun?"

Adım, bir bidon benzini azgın alevlere dökmek gibiydi. Bakışlarımı kıpkırmızı suratla, bar masasının üzerinde yarım yamalak uzanan adamdan ayırmadım. Biraz daha kendime doğru çekince inledi. O kadar sarhoştu ki bana karşılık bile veremiyordu. Savurduğu yumruklardan sadece bir tanesi kolumla buluşmuştu. O da ufak bir bebek darbesinden başka bir şey değildi.

"Sana buradan ekmek çıkmaz. O dokunduğun uzuvunu seviyorsan siktir git buradan."

"Sana ne lan." Konuşmaktan bile aciz olan adam hala bana dikleniyordu. "Senin mi?" Mekândan bahsetmediğini, kaçamakta olsa Eflal'e olan bakışından anladım. Boğazını biraz daha sıkarak bakışlarını tekrar kendime çevirdim. Kan çanağına dönmüş gözlerinde ufakta olsa korku kırıntıları yakalarken aklımdan ilk geçen kelime dudaklarımdan döküldü.

"Benim. Defol!"

Continue Reading

You'll Also Like

73.6K 2.4K 28
"Ne zaman öğrendin?" diye sordu adam merakla. "Yeni sayılır." diye cevapladı onu genç kız. "Anladım." diyerek onu anladığını belirtti adam bir yanda...
213K 16.5K 69
Batı için hayatındaki en değerli varlık, ikizi Doğu'ydu. Doğu, ikizine en az ismi kadar zıt bir karaktere sahipti ama onun deyimiyle diğer yarısıydı...
11.2K 1K 23
Kurgu, 3 Şubat 2017'den başlayıp gelecek ve geçmiş arasında köprü kuran bir dizi olaylar serisidir; Hera bir cuma günü okul çıkışı bitik düşen vücudu...
5.8M 323K 45
❤ Esnaf İşi Aşk'ın ilk kitabı "Ay Çarpması" ve ikinci kitabı "Güneş Tutulması" Artemis Milenyum aracılığıyla raflarda! ❤ Üçüncü kitap çok yakında Wat...