Ölümcül Saplantı (+18)

By KIZILWings

316K 6.6K 2.5K

Günahlar ateşe dönüştü diye aşk özgürlükten vazgeçer miydi? O halde hangi bedende olduğunun ne önemi vardı... More

UYANIŞ/kökenin Dönüşü - 1
İçerik (ÖNEMLİ)
Karşılaşma Bölüm 1
Merak Bölüm 2
Ruhsuz Bölüm 3
Gösteriş Bölüm 4
EREN
oyun Bölüm 5
saklı kalan Bölüm 6
shakespeare Bölüm 7
TİMUÇİN
karmaşa Bölüm 8
tehlikeli çağrış Bölüm 9
AYAZ
Tutku tohumu Bölüm 10
Günah Tohumu Bölüm 11
ARSIZ Bölüm 12
ALPER
DönüşüM Bölüm 13
Arzu Bölüm 14
KAAN
Düş Bölüm 15
"Yasak Anılar" Bölüm 16
Şeytan ve Ayrıntı Bölüm 17
Öfke Bölüm 18
Saklı Hisler Bölüm 19
Büyülenmiş Bölüm 20
Bekleyiş Bölüm 21
Tehlikeli sezgiler Bölüm 22
Heves ve İhtiras Bölüm 23
Sarıl Bana Bölüm 24
Kader Çıkmazı Bölüm 25
Geçmişin İzleri Bölüm 26
Sevgisiz Bölüm 27
FeveraN Bölüm 28
Değişim Bölüm 29
Oyna benimle Bölüm 30
Ateşler içinde Bölüm 31
Çelişki Bölüm 32
Aşk kalır Bölüm 33
Korku Bölüm 34
Trajedi Bölüm 35
Kayıp Bölüm 36
Gitme Bölüm 37
Kaçış Bölüm 38
Arayış Bölüm 39
Aşk-ı Hüsran Bölüm 40
Serzeniş ve aşk Bölüm 41
Saplantı Bölüm 42
Günahkar Bölüm 43
Esaretin Sonu Bölüm 44
Sözler Bölüm 45
Rüyalar ve Gerçekler Bölüm 47
İkinci Hal Bölüm 48
Susma Bölüm 49
Kalbin sesi Bölüm 50
Rüya Bölüm 51
Zaman Bölüm 52
Galibi sen Bölüm 53
DUYURU...:P
KARANLIK SEVGİLİ(Tanıtım)
"SOLUKSUZ"
Çıkarsız Bölüm 65
imza günü
davetsiz Bölüm 66
Hisler ve Gerçekler Bölüm 67
Yeni kız Bölüm 68
Gerçeğin yüzü Bölüm 69
Yüzleşme Bölüm 70
Yeni Dünya Düzeni
Final Bölüm 71

Çırpınış Bölüm 46

1.9K 73 58
By KIZILWings

Merhabalar,, işte ben ve yeni bir bölümle daha karşınızdayım.. keyifli okumalar dilerim efenim..:) medyadakiler, Eren ve Timuçin..

Bir gün öyle çok sevmeliyim ki sonsuza dek içimde kalmalı, karşımdaki kimse karşı koyamamalı, Bir gün öyle çok sevmeliyim ki beni yaktıklarında bile kalbim sapa sağlam kalmalı, bu sevgiden utanmamalı, bu sevgiyi boşa harcamamalı diye düşünüyordu Eren. Ayaz'ın soğuk bedeninde bir sıcaklık ararken. Biranlıktı. Belki de hayatında yalnızca bir kez dilediği garip bir dilek.

Ancak, böyle olacağını bilemezdi. Kalbinin böylesine  korkunç iki canavar için çarpacağını tahmin bile edemezdi. Ayaz'ın pençelerinden kaçmak isterken bir başka canavarın tuzağına düşmek akıl mantık alır iş değildi. Ondan nefret ederken zamanla ona kapılmak düşmek değilde neydi?

Başına saplanan keskin bir acıyla inleyerek yatağından doğruldu Eren ama gözleri kararıyordu.  Suya ihtiyacı vardı. Yarı baygın gözlerle, ağrının geçmesini dilerken dolaba yaklaşmaya çalıştı. Tezgaha dayandığında ağrı şiddetlendi. Bir kaç gündür bu kadar şiddetli değildi. Ne olmuştu yine, stres yüzünden miydi?

Kendine su doldururken alt çekmecede ki ilaçlarını aldı. Birini yutarken pencerenin yanında ki sandalyesine oturup dışarıyı izledi. Yağmur dün gece deli gibi yağmıştı. Bu sabah ise yerini puslu bir havaya bırakmıştı. Saate baktı. Henüz yediydi.

     Derin bir nefes aldı ve yerinden  kalkıp banyoya girdi. Sıcak bir duş vücuduna iyi gelebilirdi. Yan daireden gelen slow bir müzik sesi ise tüm düşüncelerini bastırıyordu. Sıcak suyun altında sırtını soğuk duvara yaslayıp gözlerini kapadı. Camlar buğulanmıştı. Dudaklarını ısırdı. Yavaşça eğilerek duvarla birleştirilmiş tahta oturağa otururken inledi ve bacaklarını birbirine bastırıp elleriyle tahtanın iki yanını da sıkmaya başladı. Hızla nefes alıp verirken bir dokunuş hissetti. Yavaşça boynundan başlayarak göğsüne dek indi. Şimdi dudaklar doldurdu yerini.

"Immh, T-Timuçin. Sen ne..." Sözleri asılı kalırken Kuzgun onu oturduğu yerden doğrultup tuttuğu bacağını kaldırarak kendini iyice ona bastırdı.

"Eren..." Diye fısıldarken inledi Eren.

"Yapma. Yapma Timuçin." Kuzgun dudaklarını boynunda gezdirirken mırıldandı.

"Neyi yapmayayım Kedicik."

"Kes şunu." Derken parmaklarıyla kuzgunu sıkmaya başladı. Ama o Eren'i okşarken öpücüklerine devam ediyordu. Hareket etmeye başladıklarında "Dur Timuçin." Diye inledi Eren, giderek sertleştiğini hissediyordu. Onun dokunuşlarıyla başının döndüğünü fark ettiğinde: "Dokunma bana." Diye fısıldarken omuzunu sıktı.

"Canın mı yanıyor?"

"Evet canım yanıyor."

"Umursama Eren. Benimde yanıyor."

"Timuçin. Dur." Deyip başını geriye attı Eren. Kuzgun'un dudakları göğüs uçlarına gelirken titredi. "Acı bazen zevk veriyor değil mi Eren?" Diye fısıldadığında, bir kez daha titredi Eren. Dokunuşlarını, öpüşlerini, onu cezbeden ne varsa yaşamak acıdan da öteydi. O bilmiyordu. Bilemezdi. Nefret ettiği adamın dokunuşlarına muhtaç kaldığını ona söylese ne değişecekti?

Timuçin, vücudunu okşamaya devam ederken kendini biraz daha ona bastırdığında kısa bir inleme daha aldı Eren den. "Beni özledin mi?" Diye fısıldarken, gözlerini kapamış hızla nefes alıp vermeye başlamıştı Eren. "Özledin mi beni?" Diye tekrar sorduğunda Kuzgun, parmaklarıyla onu bir kez daha sıkarak kendine bastırdı. "Söyle bana kedicik. Bana beni ne kadar özlediğini söyle."

"Timuçin. Yapma. Oynama benle."

Nefesini boynuna verdiğinde Timuçin, tamamen kendini ona bırakmak üzereydi Eren. Erkekliğini tutarak hızla okşamaya başladığında kuzgun dudaklarını ısırıp başını duvara dayadı kedicik. Dudaklarını onun ıslak boynunda gezdirirken kulağına dek yaklaşarak fısıldadı.

"Ama sen oyun seversin kedicik." Dediğinde, durdu Eren. Hızla nefes alıp verirken kendini geri çekmeye çalıştı ama kuzgun izin verecek gibi değildi. "Yolculuk sırasında bana oldukça açmıştın kendini. Bensiz nefes alamayacak gibiydin. Sana dokunuşlarımı sevdiğini biliyorum kedicik."

Ağlayacak gibiydi Eren: "Ahh,,"

"Umursama Eren. Umursama düşündüğün ne varsa. Hiç birşeyi umursama."

Biranda Banyonun içini Eren'in bağırışları doldurdu. Haz ve acı doluydu. "UMURSUYORUM AMA. CANIM ACIYOR. Canım çok acıyor dayanamıyorum." Derken gözlerini açtığında oturduğu yerde hıçkırarak ağlarken buldu kendini. Kuzgunun hayali bile gerçeğini aratmıyordu ona. Kendini tatmin ederken onu tekrar ve tekrar düşündüğüne inanamıyordu. Böylesine gerçekçi olmak zorunda mıydı? Onu hayal ederken bile yanında gibi hissetmek zorunda mıydı? Garip bir acının vücudunda dolandığını hissettiğinde bacaklarını tırmaladı. "Olmuyor işte olmuyor. Yapamıyorum. Ne ondan kaçabiliyorum, ne ona gidebiliyorum. Ne olacak böyle? Ne olacak?" Nefes alışları sıkıştığında göz yaşları suyla karışırken başını kaldırdı. Nefes almaya çabalarken elleriyle kendini tutarak sakinleşmeye çalıştı.

Yaklaşık otuz beş dakika sonra banyodan çıktı. Bugün canı istemese de okula gitmek zorundaydı. Kendini kurtarmanın bir başka yolu yoktu. Devam etmelisin Eren, yaşamaya devam etmelisin. Seni kontrol etmelerine daha ne kadar izin vereceksin? Daha ne kadar arzuların peşinde debeleneceksin? Bir yol seçmelisin Eren. Söyle artık vakti gelmedi mi?

Okul kapısından içeri girdiğinde yüzü oldukça solgundu. Aylar sonra okula geliyormuş gibi hissetti. Yalnız sayılırdı artık. Zira Alper gelmeyecekti. Onu gördüğünü, nerede olduğunu, ne kimselere anlatabiliyor, nede ona yardım edebiliyordu. İkisini de yapamazsa ne işe yaramıştı ki peşinden gitmek? Nasıl arkadaştı kendisi böyle? Hayatında değer verdiği ve değer verildiğini hissettiği tek insanı da ne idü belirsiz bir canavarın ellerine bırakmıştı. Elinden bir şey gelmiyordu zira kendi başında da iki canavar vardı.

         Öylesine dalgındı ki bir şeye çarpana kadar yürümeye devam ettiğini bile fark etmemişti.

"Eren." Diyen endişeli sese çevirdi başını. Başını kaldırdığında fark etti. Doktordu kendine seslenen. "Eren,  ne oldu sana? Neyin var böyle?" Elini alnına koyduğunda gözlerini kıstı Eren.

"Bir şeyim yok efendim." Diyebildi.

"Peki neden bu kadar solgun görünüyorsun?"

"İyiyim ben gerçekten bir şeyim yok." Derken gülümsemeye çalıştı.

"Yemek yedin mi?" Diye sorduğunda gözlerini kaçırdı Eren. Yemiş miydi? En son ne zaman hatırlamıyordu. Dün müydü?

"Benimle gel." Derken kolundan tutarak revire götürdü. İtiraz etmeden peşinden gitmeye başladı Eren. Bir dakika içinde revire geldiler. Oturmasını söylediğinde doktor, itiraz etmeden dediğini yaptı. "Gelirken atıştıracak bir şey almıştım." Diye söylenirken elinde poşetlerle Eren'in yanına gelmeden önce ikisi içinde çay koyup yanına oturdu. "Ye bakalım."

"Şey, teşekkür ederim efendim ancak. Canım pek bir şey istemiyor."

"Beni ikiletme ufaklık. Ne kadar zayıf göründüğünün farkında mısın? Yüzün ne halde baktın mı aynaya. Neyin var senin? Hastaneye gittin mi?"

"Şey henüz vakit olmadı." Derin bir nefes alarak Eren'in başını okşadı doktor.

"Neyin var Eren? Bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun değil mi?" Bir anlık sessizliğin ardından,

"Ben, şey ben sadece, bilmiyorum. Hayatım bana ait değilmiş gibi yaşıyorum. Neye tutunsam elimde kalıyormuş gibi. Ne gitmeme izin veriliyor, ne kalmam için yardım ediliyormuş gibi. Ben,  sadece ne yapacağımı bilmiyorum.  Biraz yalnız hissediyorum. Bu canımı yakıyor. Bazen nefes almakta güçlük çekiyorum. Ne kendime, ne başkasına bir yardımım dokunmuyormuş gibi hissediyorum." Derken güzel gözlerinden yanaklarına yaşları dökülmeye başladığında doktor Eren'in başını kaldırdı.

"Canını kim yakıyor Eren?" Diye sorduğunda,  nefes almaya çalışırken hıçkırdı.

"Ben. Bana yardım edemez misiniz? Bunun bir ilacı yok mu? Bu acıyı atacak bir ilaç yok mu? Varsa verin bana ne olur. Varsa size minnettar olurum. Ne isterseniz yaparım. Beni öldürebiliyorsanız,  eğer bunlara bir son vermenin yolu buysa bu içimi acıtan şeyden kurtulmamın yolu buysa, öldürün beni doktor. Ben yapamıyorum. Ben başa çıkamıyorum." Diye ağlarken, kaşlarını çatarak onu göğsüne çekti doktor. Ama göğsünde inlerken söyleniyordu Eren: "Buna bir son verin. Bana yardım edin ne olur."

"Tamam, tamam geçti." Derken saçlarını okşamaya başladığında, o içini çekmekle meşguldü.

Ne olduğunu bilemiyordu Eren, gözlerini açtığında sedyenin üzerinde yatıyordu. Kolunda bir sızı hissettiğinde serum takılmış olduğunu gördü. Ne olmuştu böyle? kalkmaya çalışırken durdu. doktor masasında oturmuş, oldukça düşünceli görünüyordu. O zaman fark etti. Doktorun adını yakasında ilk kez gördüğünde adıyla seslendi.

"Deniz bey."

Mavi gözlerini kocaman açarak Eren'e baktığında şaşırmıştı Doktor. "Uyandın mı sen?"

"Evet. Ben şey, ne oldu böyle."

"Bayıldın." Derken masadan kalktı. "Yine." Yanına geldiğinde kollarını birbirinin içine atarak Eren'e bakmaya başladı.

"Şey, stres ve açlıktan heralde. Canım sıkkındı biraz."

"Kontol ettim bir haftadır okulda yokmuşsun. Neredeydin Eren?" Gözlerini kaçırırken elini ensesine attı.

"Imm, ailemi ziyarete gittim."

"Bana bak Eren." Diyerek çenesini tutup kendine çevirdi. "Doğruyu söyle."

"Bu doğru." Derken yutkundu.

"Peki." Derken oturduğu yerden kalktığında Eren'in serumlarını çıkardı. "vücudun ezilmiş, bacakların ve sırtında çürükler var."

"Düştüm." Deyip ayağa kalktı Eren. Ama yüzüne bakmadı doktor. "Ben, teşekkür ederim." Diyerek gidecekken kolundan tutup onu kendine bastırdı.

"İnanmadım." Dedi. "Ama eğer yine içinden çıkamayacağın bir durum olursa yanıma gel. Anlat bana dinlerim. Biri zarar veriyorsa, bunun önüne geçebiliriz. Biri kalbini kırdıysa yada kendini yalnız hissettiğin bir an olursa yanıma gel tamam mı? Bir başka yere gitmene luzum yok. Hepimizin zor zamanları olur. Ama öyle çabucak pes etmen ve dahi ölümü düşünmen yanlış. Bu yapacağın en yanlış düşünce Eren. O şekilde acılarına son veremezsin. Bu doğru değil tamam mı? Yalnız değilsin. Etrafında başka insanlarda var. Hata yapabilirsin sorun değil, üzülebilirsin. Mutlu olabilir acı çekebilirsin. Çünkü sen insansın Eren. İnsan olmak, bazen acı çekmek demektir. Acı çekmeden yaşadığını hissedemez, mutlu anların değerini bilemezsin. Anladın mı beni."

Başını sallarken Eren, derin bir nefes aldı. Üzerinde ki o kısmi, felç edici yoğun hüzün gitmiş rahatlamış gibiydi.
Doktorun yanından ayrılıp sınıfa doğru yürürken duvara yaslanıp gözlerini kapayarak kollarını birbiri içine atmış bekleyen kuzgunu gördüğünde başını ondan tarafa çevirmedi. Bu kaçıncı dersti bilmiyordu ancak derse girecekti. Yanından geçerken neredeyse nefesini tuttu ama o kımıldamadı. Kendisini ya görmedi. Yada görmezden geliyordu. Umursamadı Eren gözlerini devirip kapıyı çaldı ve içeri girdi. Son derse kadar koltuğundan hiç kalkmadı. Timuçin önünden geçerken başını ona çevirip biran olsun bakmadı bile, her zaman ki gibi arkadaşlarıyla gülüp eğleniyor ve dünya onun etrafında dönüyormuş gibi, onu ilk gördüğü anda ki gibi hareket ediyordu.

Pskolojik baskı mıydı bu? Anlamıyordu Eren, anlamayacaktı. Kulaklığın da çalan müzikle gözlerini kapadı. Son dersin zilinde eşyalarını toplayarak çıkmak için hazırlandığında yanından geçti Timuçin. Onu hissettiğinde tüyleri diken diken oldu. Biranda boşluğa bakarken öylece put gibi dikildi. Sonra  gözlerini kapayıp rahatsız bir tavırla alt dudağını dişledi ve hızla kapıdan çıktı. Tuvalete girip kendine çeki düzen verirken soğuk suyu yüzüne çarptı. Kravatını gevşeterek kapıdan çıktığında  kolunda ani bir acı hissetti.  Başını çevirip baktığında Kuzgunu gördü.

"Ne yaptığını sanıyorsun be" Diyerek kolunu kendine çekmeye çalıştığında kaşlarını çattı Eren.

"Neden beni görmezden geliyorsun?" Derken Timuçin de kaşlarını çatmış onu izliyordu. Fakat bu duruma az kalsın gülecekti Eren. Şaka mı yapıyordu?

"Sen ciddi misin? Lanet bir döngüye mi çeviriyorsun sen kendini.  Kim kimi görmezden geliyor?  Her şeyi en başa mı alıyorsun? En baştan mı başlayacağız. Beni hasta ediyorsun." Derken hızla kolunu kendine çektiğinde tekrar söylendi Timuçin.

"İyi baktı mı doktor sana? En başa kimin döndüğü açık değil mi?"

"Kolumu bırak."

"Öptü mü seni?" Derken biraz daha yaklaştı Timuçin.

"Dokunma." Deyip gözlerini kapadı Eren.

"Dokundu mu sana"

"Çek elini."

"Hoşuna gitti mi?"

"BIRAK BENİ." Derken öfkeyle kendini geriye itti Eren. Hırsla nefes alıp verirken Timuçin'in öfkeli yüzüne bakıyordu. "Evet hoşuma gitti. Çok zevk aldım. Oldukça azdırdı beni. Olgun erkekler daha çekici oluyor demek ki." Diyerek gözlerini kıstı. "Nefret ediyorum senden. Pislik herif, kendini beğenmiş zorba. Kibirli, bencil yaratık. Bırak yaka mı? Nereye gidiyorsan git umurumda değil. Defol git." Alt dudağını ısırırken hırsla önünden geçeceği sırada bir kez daha kolunu sıktı Timuçin, bu kez yaralı kısma denk getirmiş ve inletmişti Eren'i. Dişlerinin arasından konuştu.

"Bela mısın lan sen? Eceline mi susadın bakır kafa. Kibirli ha. Bencil yaratık öyle mi ruh hastası. Sinir bozucu mendebur kedi." Derken kolundan çekmeye başladı.

"Bırak lan. Bırak Timuçin, bırak beni."

Ama o, onun sözlerini çokta dinlermiş gibi durmuyordu. Kendisini merdivenlerden aşağı çeke çeke götürürken kolunu kurtarmaya çalışıyordu. "Dur artık lanet olası insanlar bize bakıyor." Diye yakınırken Eren bir fırtına gibi dışarı çıkarmıştı onu Timuçin. Arabasına bindirip gaza bastı.

"Ne yapıyorsun. Ne yapıyorsun sen. Kes şunu. Durdur arabayı Timuçin. Yeter. YAPMA." Diye bağırdığında biranda durdu Kuzgun. Ama bağırmaya devam ediyordu Eren. "YAPMA, BENİ GÖRMÜYOR MUSUN? BUNU YAPIP DURMA BANA. KES ARTIK. APTAL GİBİ AĞLATIP DURMA BENİ. YAKIP DURMA CANIMI. GÖTÜRÜP DURMA BENİ. DUR ARTIK." Hırsla nefes alırken kaşlarını çattı. "Nefret ediyorum senden. Duydun mu? Dönemem ben. Dönemem geriye. Yoruldum Timuçin. Bırak beni gideyim." Yine ses gelmiyordu ondan. Ne düşünüyordu öyle? "Kapıyı aç." Dedi ama yine ses gelmedi. Hırsla nefes alırken ona döndü, sakin kalmaya çalışırken söylendi. "Vur beni." Dedi bu kez. O zaman yüzüne baktı Timuçin. "Vur beni. Hadi vur. Geçen sefer ıskaladın. Bu kez ıskalamazsın. İkimize de bir iyilik yap." Bekledi ama yine ses gelmedi. "Lanet olası, niye susuyorsun?"Derken etrafına vurmaya başladı. Biran sonra nefesinin kesildiğini hissettiğinde eğilerek elleriyle vücudunu sarmaya başlayıp gözlerini kapadı. Bir dakika sonra:

"İyi misin?" Diye sordu Timuçin. Delirtmek üzereydi kendisini, isterik bir gülümseme attı Eren. Hızla perçemlerini itip dudaklarını ısırırken elini çenesine yaslayarak camdan bakmaya başladı. Bir dakikalık daha sessizlik olduğunda, şimdi ikisi de sakinleşme aşamasındaydı. "Neyin var senin?"

"Yok bir şeyim."

"Bana bak." Başını çevirip Timuçin'e bakarken Eren gözlerini kıstı kuzgun. "Neden iyi durmuyorsun?"

"Çünkü iyi değilim. Aklımı kaçırıyorum." Uzanıp kolundan tutarak onu kendine çekti Kuzgun.

"Sana ta en başında canın yanar demedim mi kedicik?" Derken onu kendine bastırdı. "Ateş ile oynamak sakıncalıymış öyle değil mi?"

Yüzünü Timuçin'in boynuna gömerek dudaklarını ve burnunu teninde dolaştırırken çenesini kaldırıp onun kızgın gözlerine baktı Timuçin.  Aralık kalmış dudakları,  burnu ve gözlerine baktı. Dudaklarını ona bastırırken, hissettiği ilk şey onun o baştan çıkarıcı diliydi. Eliyle Eren'in çenesini tutup baş parmağıyla yanaklarını okşarken eline bir ıslaklık geldiğinde durdu. Kendini geri çektiğinde Eren'in gözlerini kapamış, aralık dudaklarıyla ıslanan gözlerinden yanaklarına süzülen yaşlarına baktı. Gözlerini açtığında onlara bir keskinlik yerleştirdi Eren.

"Şimdi ne yapacaksın kuzgun? Sevişecek misin benle? Yoksa kaçacak mısın benden?" Gözlerini kısarken Timuçin, Eren'in gözlerine baktı. Onun davetkar çağırışına karşı koyacak gücü  kendinde artık  bulamadığını farkedince dişlerini sıktı ve hızla Eren'in dudaklarının tamamını ağzının içine aldı. İkisi de inlerken bunun geri dönüşünün olmayacağını biliyorlardı. Tıpkı arzuların o alev alev yanan denizlerinde yüzdüklerini bildikleri gibi.


                                yorum ve votelerinizi eksik etmeyin sizi seviyoreeeeeee...:))

Continue Reading

You'll Also Like

539K 18.9K 12
Doğum gününde ailesini kaybeden Almira Dolunay Soylu aylar sonra abisine gelen bir telefon çağrısıyla hastanede bebeklerin, nedeni belli olmayan bir...
2.2M 137K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

523K 27.4K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
875K 57.3K 49
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...