monacrómach

Von mercuriety

2.8K 175 88

'kurtarılabilmek için ölümün kıyısına kadar gelmek gerekiyordu.' second raund \end Mehr

prologue
I can plainly see.
the call of the void
sessiz yağmur lambaları
sourness\an chéad
kelimelerin ışıklı yıldızlar
yaralı ve derisi yüzülmüş cümleler
death embryos
the sleep of reason produces monsters
beynimde doğum sancıları
our souls is still hand in hand
heart drowning in fingertips \ r2
ışıklı bir ağız
night 0000cm \ dialogues
kelime hücrelerinde
yumuşak dehşet
giyotin gibi bir inanç \final

black nights cold ırises

110 8 5
Von mercuriety

"Ayaklarımın dibinde kent; bir cenaze için karartılmışçasına siyahtı, ışıkları bile uykuya dalmıştı...son gecemdi."

Yanıldığımı düşünüp geri dönerken  bir anda evi müthiş bir karanlık kapladı.Neredeyse gözümün önünü göremeyeceğim kadar kararmıştı her yer. Mutfaktan çıkıp salona girdiğim de,ortamdaki karanlıktan daha karanlık biri hemen karşımda oturmuş bana bakıyordu...

''Nihayet gelebildin Autumn, ben de seni bekliyordum.''

''S-sen, hayır gerçek değil-''

''Kes sesini ve sadece yaklaş!'' diye kükrediğin de olduğum yere çakılmış, boğazıma takılıp duran kalp atışlarımı cesaretlendiriyordum.

"Def ol git evimden, eğer gitmezsen polisi çağ-''

''Sana sesini kesmeni ve sadece yaklaşmanı söyledim! Buraya gel! ''

Tanrım,aklım...gerçek değil hiçbiri,biliyorum...ama ya göğsünden sızan nefesi ve bütün karanlığıyla karşımdaki varlığı..hangi biri bu gerçekliğe ait ?

''Korkuyorsun, tıpkı o gün olduğu gibi.'' dedi parmaklarını saçlarına götürüp onları karıştırırken.Hangi günden bahsediyordu? Ne korkması?
Dudaklarına tırmanan tıslamanın arasından kaçan alaycı kahkaha parçası kulaklarımı darmadağın etmiş ve ortalığa saçılmıştı.
Kokusu fazla spiritüel, fazla tanrısaldı.Onu daha önce hiçbir yerde görmediğime ve rastlamadığıma emindim.,.,, ama ses tonu bile fazla alışılmadıktı.

''Sana hiçbir şey yapmadım,seni tan-tanımıyorum bile.''

''ÖLDÜRDÜN! ANLIYOR MUSUN ÖL DÜR DÜN!
Ne, beni tanımıyor musun? Güldürme beni, seni senden daha iyi tanıyorum ben.Ve sen Autumn, bu cinayetin bedelini yaşarken ölmekle ödeyeceksin.Ben de bunun için elimden gelen ne varsa yapacağım! Mahvolma sırası  artık sen de!''

Telefonumun melodisi büyük bir gürültüyle patladığın da, sessizliğin o akışkan sıvısının içinde uyuyan beynim,olduğu yerden sıçrayarak uyanmıştı.Beynimin uyanmasıyla çoktandır açık olan gözlerimin önündeki saydamlık aralanırken kendimi salonda değil, dakikalar önce içeri girdiğim yerde buldum.
Hala burdaydım ve her şey bıraktığım gibiydi...ayakkabılarım,çantam,askıya bıraktığım paltom...
Peki o kimdi? Kendini karanlıkla gizleyen  ve artık mahvolma sırasının bende olduğunu bağıran kimdi?!

''Hayır Autumn,hayır...gerçek biri değildi, bunu sen de biliyorsun.Sadece her şey fazla üst üste geldiği için oluyor bunlar...Sen gerçekle hayali ayırt edebilecek güçtesin hala...evet.''

Mırıldanışlarım bile beynimi kandırmaya yetmiyordu.İçimdeki kaosun içinde hırpalanan ve atıp durma konusunda teredüt yaşayan kalbim git gide huzursuz olmaya ve telaşlanmaya başlamıştı.Gözyaşlarımın kirpiklerime uzanırken, bu kaostan yenik çıkan zihnimin infazından sızan çığlıklar tırnaklarımı saç diplerime taşıdı. Bir şeyin beni uyandırmasını ya da sarsmasını bütün bunların sadece bir yanılgı olduğunu söylemesini istiyordum.Eğer hiçbirine ve birisine bile sahip değilsem de bunu kendimi acıtarak anlamayı seçmiştim.
Saçlarımın arasında tırnak izlerimin işaretlediği her yer  acıyor ve yanıyordu artık.Ellerimi saçlarımdan ayırıp onlara baktım...cılız bir tenin içinde kemikleşen eklemler,yeşil mor ve bulanıklaşmış mavi damarlar ve derimin üzerinde yılanlaşan tırnak izlerimden doğan kanlı çizikler..

Bu parmaklara sahip miydim?Bu ten, bu ruh bana mı aitti?Hangisi benimdi? Akıl,irade,kabiliyet ve yeti...bu birleşke nasıl bir ayine çıkıyordu? Herşey den öncesi böyle bir ayin var mıydı? İnsan nasıl kabiliyetli ve  bir akla sahip olabiliyordu? Hayvanlardan bizi ayıran şey, gerçekten  akıl ve irade miydi? İnsan aklını kaybettiğin de ya da bulmakta zorlanarak yaşadığında bir hayvana mı dönüşmüş oluyordu? Ya ben bunlardan hangisiydim?
Tanrı var mıydı? Yoksa ilk hareket ettirici olarak var ve geri kalanı için yok muydu? Bana bunca acıyı yükleyen şey neydi? Eğer varsa Tanrı'nın dokunuşlarını neden hissedemiyordum?

Gözlerimi ellerimden kaldırıp,yağmur karanlığında gizlenen evin içindeki eşyalara baktım.Yoksa onlarda mı hayalimin bir ürünüydü,ben aslında asalak bir parazit, dönüşümlü bir böcek miydim?

Adımlarım geriye kayarken bütün bu soruların beynimde bir karşılığının olmaması gözlerimi sonuna kadar açmamı ve büyük bir sarsıntıyla titrememi sağlamıştı.Artık ağlamıyor bağırarak haykırıyordum.

''Hayır,ayırt edemiyor- etmiyorum. Gerçekler,ayrım...hangisi...burdasın cevaplar burda zihnimde,,,bana hala nefes aldıran beynimin içinde,hadi çık. Çık lanet olsun ! Çık ! ''

Daha fazla dayanamayıp,kapıyı açtığım gibi koşarak çıktım evden.Artık gerçekliğine bile varamadığım bu evin bana ait olduğu düşüncesine bile hakim değilken burda kalamazdım.

Yüzyıllarca koştum ıslanan tenime, ayaklarıma batan kaldırım taşlarına ve yüzüme tımarhaneden kaçtığımı düşündükleriyle bakan insanlara aldırmadan kaçtım şehirden.

İnsanlarca,sokaklarca ve yıldızlarca uzaklaştığım bu gün,artık yeterince kıvamına geldiğin de önce sokaklar sakinleşti,yollar,caddeler...sonra da gökyüzü bıraktı kendini uykunun müthiş hazzına.

Nerde olduğum hangi sokağı adımladığım umurumda değildi,sadece aramak istiyordum,bana nasıl bir gerçekliğin içinde yaşıyor olduğumu ya da yaşadığımı ispatlayacak bir gerçek arıyordum.

Yürüdüğümden emin olmayarak geldiğim yer tam olarak bir nehrin kenarıydı.Adı...bir şey  nehri.
Nehir ama adı? Kore'de bir tane bu büyüklükte bir nehir vardı ve oldukça ünlüydü,hatta Chanyeol ile burda karşılaşmıştık ilk.Ama adını hatırlamıyordum.Hatırlamamış olmam,çoktan kurumuş ve yüzümü gerginleştiren gözyaşlarımın yeniden ortaya çıkmasını sağlamıştı.Bu kadar kolay bir şeyin adını bile hatırlayamıyordum.Lanet olsun,senden nefret ediyorum.

Nehre biraz daha yaklaşıp hiç kimsenin beni göremeyeceği ıssız bir yere gittim.O sıra da adımlarıma eşlik eden ikinci bir varlığın belirginliği dikkatimi çekmiş ve tedirgin olmamı sağlamıştı.Takip ediliyordum ya da o da....
Aniden durup arkama baktığım da kimsenin olmadığını gördüm.Muhtemelen hayal ya da sanrı diye düşündüm,çünkü sabahın bu vaktinde beni takip edebilecek kimseyi tanımıyordum.Hiçkimsenin umurunda değildim,kim takip edebilirdi.,,,

Nehrin yanına kurulup bacaklarımı kucağıma çekip saçlarımı kollarımla sardım.Müthiş bir huzursuzluk ve yokluk hissediyordum.Gökyüzünde sadece kendi halinde doğan küçük bir yıldız gibiydim,ne gökyüzünü aydınlatabiliyordum ne de bana yardım edebilecek birilerini görebiliyordum.Asıldığım yerde öylece duruyor ve göz evlerimden süzülen yaşların yağmura eşlik edişini izliyordum.Sağ elimi başımın üzerinden çekip nehrin serin sularına bıraktım.Soğuk nehir parmaklarımı üşütürken rüzgar saçlarımı öpüp karıştırdı.

"Seni ağlarken görmek ne kadar güzel biliyor musun?" dedi birkaç saat önce aklımı karıştıran boğuk ses.Başımı kaldırıp yanımda oturan karanlık adam baktım.Görebildiğim tek şey karanlıktı ama vardı, geri dönmüştü.

"Neden hep en zayıf hissettiğim zamanlarda yanımdasın?"

"Çünkü sen de, ne zaman  zayıf hissetsem  benim yanımdaydın." dedi umursamazca.

"Ama senin aksine seni mahvedeceğimi hiçbir zaman söylemedim,seni üzmedim,kırmadım yaralamadım.''

''Bunu bana hiç sormadın ki.''

''Çünkü seni tanımıyorum.''

''Sana seni tanıdığımı zaten söyledim,anlamanın nesi zor da sürekli aynı şeyleri tekrarlayıp canımı sıkıyorsun!''

''Ben üzgün,yaralı ve kırgınım.,.,acına karşılık verebilecek hiçbir şeyim yok-''

''Sana acıyacağımı felan düşünmüyorsun değil mi? Kelimelerin yine incelmeye başladı ve bu da bütünüyle beynimin için sıçmaktan başka bir şeye yaramıyor.Karşımda küçük bir çocuk gibi ağlıyorsun,ağlıyor olman hissettiğim hazzın dengesiyle oynuyor evet,bu çok eşsiz bir his. Ama daha sessiz Autumn, anlıyor musun daha çok inlemek gibi,istediğim bu !''

''Seni bir daha ne zaman göreceğim?''

''Üzülme, ben ne zaman görmeni istersem beni göreceksin zaten, peşini bu kadar kolay bırakacak değilim.İnan bana Autumn;canın fazlasıyla yanacak. .''

Başımı karanlık adamdan çekip,karşımda kırışıksız ve muntazam bir şekilde serili olan nehirin uzanıp gerilişini izlemeye başladım.Şu an tamamıyla emin olmuştum,yaşadıklarımın hiçbiri gerçek değildi.O, o sadece bilinç altımın bir ürünü,bir yanılsamaydı.

Garip bir şekilde kalbim huzurla doldu,üstümdeki acının çok az da olsa inceldiğini ve iyileştiğini hissettim.Hayatımda bu denli üzdüğüm biri yoktu,aslında bir hayata sahip değildim.Sadece beynimde yarattığım bir senaryodan ibaretti her şey.Artık huzur koklanabilirdi.

''Sana neden hep burda rastlıyorum ben.'' dedi bu sefer başka bir  yankı.Yine boğuk bir ses, farklı ama aynı tını.Arkamı dönüp bakmaktansa onun yanıma gelmesini bekledim.Yanıma ulaşmasına bir kaç adım kala ''Sesin neden boğuk çıkıyor?'' diye bir soru sordum ona.Neden benim ya da diğer insanlar kadar net değil de bu kadar boğuk ve derinden bir sesi olduğunu merak ediyordum.

'' Bir dakika düşüneyim,sesim neden boğuk çıkıyor acaba,ağzımda takılı duran maske yüzünden olabilir mi,hayır sanmı- Autumn! Sen İyi misin ?!''

Chanyeol yanıma yaklaştığında normal konuşmasına devam ediyordu.Cümlesi yara ve çiziklerle dolu olan ve üstü su battaniyesi içinde üşümeye yüz tutan ayaklarıma baktığında kesilmişti. Neler döndüğünü anlamak için  elleriyle omzumu tutup beni kendine çevirdiğin de yüzüme şaşkınlıkla bakmaya başladı.Yüzü ve yumuşak tondaki gri saçları dışında her yeri simsiyahtı.Omzuma dokunan parmaklarından yayılan sıcaklık tenime çarpıp ısınmamı sağlamıştı.ilk defa birinin bu kadar  umurunda olduğumu hissettim.Bakışları o kadar telaşlı o kadar inandırıcıydı ki, taşıdığım feminizm olmasa sebepsizce boynuna kurulabilirdim.

''İyiyim,sadece...sadecesi yok işte, gördüğün gibi.'' dedim ellerini üzerimden çekerken.

''Ne olduğunu anlat bana,üşümüyor musun?'' Üzerindeki siyah deri ceketini çıkarıyordu.

''Kalbim acıyor,çığlıklarını bir türlü susturamıyorum.Üşümek mi? Saatlerce yürüdüm,tahammül edemeyeceğimden fazlasını yürüdüm;ama üşümek,bunu hiç düşünmedim.'' diye fısıldadım dolan gözlerimi ona sunarak.

''Seni ağlatan ve bu hale getiren şeyi bilmemek o kadar berbat bir duygu ki...'' aynı fısıltıyla karşılık verdi.Yüzünün yarısını kaplayan ve sesini boğan maske ve siyah şapkasının altından görünen gri saçlarıyla yüzüme o kadar yakından bakıyordu ki,konunun gidişatını değiştirmekten başka bir uzaklaşma stratejisi düşünememiştim.

''Sen neden burdasın?''

''Öyle arabamla geçiyordum,sonra seni gördüm ve yanına gelmek istedim.'' dedi tavırlarındaki panik dikkatimi çekse de fazlasını duymak istemiyordum.

''İstersen bana gidebiliriz,eğer sen de istersen.''

''Gerek yok,ben gidiyordum zaten.''

Ayaklarımı sızladıkları yerden çekip ayağa kalktığım sıra da Chanyeol kolumdan tutup ayağa kalkmama yardım etti.Doğrulduktan birkaç saniye neden yürümek yerine orda durduğumu anlamadığım bir zamanda,anında kendimi Chanyeol'ün kollarında buldum.İlk defa yabancı biri bana dokunuyordu,bunu istememiştim ondan.Eğer ağzımı açarsam sonu yine kırıcı ve kanlı bitecekti,bu yüzden hiçbir şey söylemedim ve beni arabasına kadar taşımasına izin verdim.

Uzun süren yolculuk sabahı da beraberinde getirmiş,güneşin etekleri arasında saklanan yağmuru gizlemişti.Ama buna rağmen her yer gri bulutların esareti altında bıkkın bir rutine başlamak üzereydi. Tanıdık sokaklar ve hareketlenmeye başlayan şehrin gözlerime dokunması,dün yaşadığım travmayı yeniden hatırlatmış ve gömdüğüm yerden çıkmalarını sağlamıştı.Kapıyı açışım,içerde salonun içinde onu görüşüm ve koşarak çıkışım...

Bir an o eve girmek istemedim.Hatırladıklarım beni korkutmaya başlamış  gözlerimi doldurmuştu.Berbat hissediyordum ki Chanyeol arabayı durdurdu.

''Evinizin kapısı neden açık Autumn?Sen burda bekle ben kontrol etmeye gidiyorum.'' dediğinde bile düşündüğüm tek şey o eve yeniden girmeye cesaretim olmadığıydı.İrislerimi hemen yanımdaki camın üzerinde kıvrılan ağaç dallarından çekip arabadan indim.Ayaklarımın üzerine basmamla tenime batan acıların harekete geçmesi bir oldu.Gözlerimi ayaklarıma çevirip,yırtılan çorabıma ve zedelenen parmaklarıma baktım.Sanki yüzüme bütün hırslarıyla onları neden o hale getirdiğimi haykırıyorlar ve isyan ediyorlardı.
Chanyeol'ün arkasından eve girerken,yine takip edildiğim hissi tenime çarpıp geçti.Arkama dönmek yerine yoluma devam ettim.

''İçerde biri yok,tamamen güvenli.'' Chanyeol birden bütün siyahlığı ve uzun boyuyla karşımda belirdiğin de ona neden ışığı yakmadığını bağırdım.

''Özür dilerim korkutmak istemedim.Sadece eğer biri varsa yakalamak için,kaçmasın diye açmadım ışıkları.''

''Bir daha yapma bunu,karanlığa tahammülüm yok.'' Bunları ona söylemek için gözlerimi tavana kadar uzatmam gerekmişti.Neden hala ağzına taktığı maskeyi çıkartmadığını bir türlü çözememiştim.Ona karanlıktan nefret ettiğimi söyleyerek,üzerindeki bir çok yanlışın beni olumsuz etkilediği mesajını çoktan verdiğimi sanıyordum.Gözlerini gözlerimden kaçırarak bir kez daha özür dilerken,yanından geçip odama çıktım.

Odamın içerisine girip tam ışıkları yaktım, dolabımın kapağını açtım derken,ışıklar gitti.Odamda siyahın hiçbir tonu dahi olmadığı için fazla aydınlık ve beyazdı, ama ben ilk defa bu beyazlıktan korkmaya ve gerilmeye başlamıştım.Bu nedenle karanlıkla boyanan odanın içinde somut olan eşyalar dışında hiçbir şey göremiyordum.Ve bu her koyu ton beyazlığın teninde sıçrayarak kendini belli ediyor ve ispatlamaya çalışıyordu.Hızla dolabın kapağını kapatıp yatağımda saklanacakken,pencere ritmik bir ses ve yavaşlıkla açıldı.Rüzgar içeriye ahenkle sızmış ve odanın içinde köşe kapmaca oynamaya başlamıştı.Tenime çarpan soğukluğun nerden geldiğini kestiremiyordum.Yatağımın içine girip üstümü örtmeye yeltenirken, bu defa odamın kapısı gürültüyle açıldı.Bakışlarımı derhal pencereden çekip ardına kadar aralanan kapıdan dışarı diktiğim sırada devasa ve yoğun karanlık saçaklarıyla üzerime uzanıyordu.Yaklaşan adımlar...ya da uzaklaşmamak için atılan adımlar...adım sesleri kalp atışlarımla aynı hızda atmaya başlama hazırlığındayken, karanlığın içinden yaklaşan silüet bembeyaz odamın içinde belirdi.Doğrudan, gözlerini izlediğim gözlerime bakıp derin ve ilahi bir tonda bir şeyler söyledi...

Bu sesi tanıyordum! O gitmemişti,hala burdaydı!

''Sandığım kadar akıllı değilmişsin Autumn.''

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

8.5K 802 16
Hayatta kalmak için dövüşmeleri gerek ve bu dövüşün sadece tek bir kazananı olabilir. BrightWin
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
123K 7.4K 56
Buraya bak cılız okur. Senin geçirdiğin tüm o uykusuz geceler gibi yüzyıllar geçiren Carryhall Lisesi öğrencilerine bak. Bak ve elindeki loş telefon...
197K 12K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...