Rüzgar'dan
Aşk olduğunu nasıl anlar insan, nasıl sever sevdiğini...
Kendi gözünden bile sakınmaz mi?
Kendi nefesini bile tutmaz mi o yokken yanında...
Güneşini kaybetmiş bir dünya gibi kalamazmi ortada...
Karanlığına ışık olmuş bir kişiyi kaybetmez mi?
Sevdiğini kaybetmiş insan umutlarını ,sevinçlerini,hayallerini kaybetmiş olmaz mi?
Seven insan;her gün biraz daha ölmüş gibi olmaz mi.
Kalbi sökülmez mi,
Aşkını kaybeden bir insan 'hayatını' kaybetmez mi?
¤¤¤¤¤
Gözlerimi dikmiş bir karşımdaki
Daha yeni kurtardığı masumane güzellige bakıyor birde daha yeni eli elime değdiği zile bakıyordum ama o bana bakmak yerine yerde ki taşları incelemeye almıştı.
"Nasılar"
Biraz kafasını kaldırmıştı ama gene yüzüme doğrusu gözlerime bakmıyordu.
"Ne nasılar"
"Incelemeye aldığın kaldırım taşları"
"Ne alaka ya"
Sinirli halî en uysal haliydi
masumane güzelliğin
Tam cevap verecektim ki laflar ağzında tıkalı kaldı.
Kapı açılmış içerden 'biricik' annem
Makbule cadısı yanımıza doğru gelerek uyuz bir şekilde sırıtı.
"Gelmek için Davetiyemi bekliyorsunuz, Rüzgar Bey ne yazık ki elimizde kalmadı."
"Sen git biz geliyoruz."
Bu kadından nefret ettiğim kadar kimseden nefret ettmedim bu kadın nefretin ete kemiğe bürünmüş halliydi.
Hala sırıtmaya devam ederek
"Bu güzel kızımız kim"
diye sordu, ona ne ise mal ne olacak.
Fırsatçı kadın.
"Bilmiyorum birazdan öğreniriz"
Diyerek onun gibi sırıtarak içeri girdim.Ve masumane güzellikte arkamdan ağır adımlarla geliyordu,
makbule cadısının ne yaptığına bakmadım bile çünkü ben karşımda duran masumhane güzelliğe bakmakla meşguldum
Merdivenlerden tam çıkıyordu ki
"Geldik burası."
Diyerek geldimiz evini gösterdi o sırada makbule cadisi da konuşmaya başladı.
"Kızım sen nereden bilirsin bu evi."
Benim güzelliğim cevap verdi.
"Çünkü burada oturuyorum efendim."
Allahım şu musumane güzelliğe bak ne kadar kibar tıpkı ben :)
"Sen Hafiz'nin aldığı evlatlık kız mısın?"
Ya yemin ederim mal bu kadın mal mal mal...
Ya bi insan öyle bir anda sorulurmu...
Masumane güzelliğim bir an kırılmış gibiydi çünkü bir an gözleri gözlerime değmiştı buruk ve kırık bakıyordu, hüzün vardı.
O güzel gözlerinde, boynunu büktü bir anda yorgun bir yolcu gibi.
Ve benim kalbim parçalandı,
Nasıl bir yaşamı ve hayatı vardı.
Bence yaşadıkları zordu ama nasıl böyle güçlü duruyordu.
Çok merak etmiştim güçlü ve kendinden emin.
Aklımda tek bır şey daha vardı.
demek o da benim gibi yarım dı.
Ama olsun iki yarım bir bütün ederdi demi ama.
Bizde yarımlanmış kalplerimizi bir bütün yapardık...
MİNA'DAN
Kalbim kırılmış, paramparça'nin üzerine un ufak olmuştum.
O nasıl bir soru, o nasıl aşağılık üsluptu öyle.
Acımın üzerine tuz atmaktan beter yapmıştı.
Hele karşımda duran daha yeni adını öğrendiğim 'Rüzgar Bey' bana bakıyordu, hemde en çok ta canımı yakan oydu bi an göz göze geldiğimizde, acıyı fark etmiştim, gözlerindeki acıma duygusunu görmüştüm,
canım yanıyordu hiç geçmeyecek gibi...
Bu acı farklıydı, hiç bitmeyecek gibi...
Hiç kapanmayacak yara gibi...
Bugün kabuk bağlayan tüm yaralarım tekrardan kanamaya başlamış, merhem fayda etmeyen bu yaraları Allahın huzuru kapatacak olduğunu. biliyordum.
Ben yarayı verenin, merhemi'de hazırladığını biliyordum.
O yüzden bu kasvetli havayı dağıtmak için konuşmaya başladım.
"Lütfen buyrun üşümşsünüzdür."
Kapıyı açıp kenara geçtim, misafirden sonra ben girecektim.
Onlar girdikten sonra bende girdim ve Hafize anneme seslendim;
"Hafize anne bi bakarmısın."
"Aaaaa Minam nerde kaldın be kuzucum telefonunda bakmadım çok merak ettim."
Hemen çantamın içindeki telefonuma baktım
yuh 10 cevapsız çağrı.
"Özür dilerim Şeker Sultân duymamışım."
"Önemli değil kuzucuğum."
"Şey Hafize anne ,bu gelen misafirlerimiz kimler."
Tam cevap vereceken içerden daha yeniki aclarima tuz atan kadın geldi ve sinir sinir konuşmaya başladı.
"Hadi gel Hafizeceğim."
Ay kadına bak da kendini ne sanıyorsa kendinden kaç yaş büyük kadınla konuştuğu şekile bak belki annesi yaşında.
Terbiyesiz ve seviyesiz o yüzden cevap vermeyecek ve bir şey demeyecektim.
Seviyesiz insanlarla seviyesiz olmak salak insanların tercihidir.
Ona büyüklere saygılı olmayı kimse öğretmemiş olabilir ama bana öğreten o olduğu için bu saygısız insana saygısızca davranmayacaktim.
"Hadi mina'm sende geç içeriye, hoş geldin de seyfi Beye ve Rüzgar oğluma"
Allahım sen bana sabır ver kim bu Rüzgar Bey ve bizim evde işi ne.
Ağır adımlarla salona geçip,
Seyfi Beye ve oğlu olduğunu öğrendiğim Rüzgar Beye hoşgeldiniz dedim ve mutfağa geçip tezgaha yaslanıp daha yeni olanları ve bu kişilerin kim olduğunu neden bize geldiklerini düşünmeye başladım.
Bu sorularımi cevabı tek bir kişi deydi o da şu an içerde misafirlerimizle koyu sohbette girmiş olan Şeker Sultanla Ahmet babam daydı
"Hayırdır kuzucugum neyi düşünürsün."
İyi insan lafın üstüne gelirmiş.
"Bir şey yok şeker sultan biraz keyfim yok bu akşam bide aklımda bir kaç soru var.
onları düşünüyorum."
"Ah kuzum niye keyfin yok bakıyım."
"Annemle babamı çok özledim çünkü."
"Ah yoksa biz kötümü davranıyoruz kuzum bir eksiğin falanmi var."
"Aa o nasıl şey ,Şeker Sultân
sadece
Hayal edebildiğim ,sesini duymadığım,yüzünü fotoğraftan gördüğüm annem olması canımı acıtıyor o kadar."
Gizlerim gene dolmuş,boğazın düğüm düğüm olmuştu.
Hafize annem bunu farketmiş ve beni mutfakta yanlız bırakıp gitmiştı.
Bende ordan odama geçip,yumuşak ama şu an sert bir şeyin üzerine oturduğumu hissettiren
Yatağıma oturdum ve çekmeceden annemin fotoğrafına sarıldım, ağlayarak gözlerimi kapatım ve biraz olsun uyumak ve deretlerimden uzaklaşmak rahatlamak istedim ve annemin hayaline sarılarak uykuya daldım.
..........
Yazardan:Güzel okuyucularına kısa bir NOT...
Güzel okuyucularım biraz geç oldu ama kusura bakmayin telefonum bozuktu ancak yapabildim, yazım hataları olabilir görmezden gelin çünkü düzenlemeden yayınlıyorum...
Allha emanet olun....
Kalpleriniz sevgi ve merhametle dolsun.
Allahın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun...
Sağlıcakla kalın...
Sevinçler sizi hep kovalasin...
<3