monacrómach

By mercuriety

2.8K 175 88

'kurtarılabilmek için ölümün kıyısına kadar gelmek gerekiyordu.' second raund \end More

prologue
I can plainly see.
the call of the void
sessiz yağmur lambaları
sourness\an chéad
kelimelerin ışıklı yıldızlar
yaralı ve derisi yüzülmüş cümleler
death embryos
the sleep of reason produces monsters
beynimde doğum sancıları
our souls is still hand in hand
ışıklı bir ağız
night 0000cm \ dialogues
kelime hücrelerinde
black nights cold ırises
yumuşak dehşet
giyotin gibi bir inanç \final

heart drowning in fingertips \ r2

146 9 16
By mercuriety

'Seninle aramızda olan sadece mesafe değil,yağmurlarca üreyen ışık yılları.'

BYUN BAEKHYUN

''Bir şeyleri yanlış anlamak ya da yanlış anladığın halde üstelemek; yapabileceğin en adice şeydir.Ve ben bu adiliğin diğer adı, hiçbir şeysiz bir asalak gibi yaşamak zorunda bırakılan ezik herifin teki Byun Baekhyun'um.

O gün basketbol oynadığımız sıra da Autumn'un Hae Young'u bilerek düşürdüğünü görmüş, kanayan bileğinden ve topallayarak yürüdüğünü gördüğüm halde umursamayarak sürüklemiştim.Ona neden yaptığını bağırdığım da sessizce gözlerime bakmış ve cevabı onlardan almamı istemişti.Sessizlik bir şeylerin açığa çıkması için yeterli değildi,ben her şeyi sessizlikle çözen insanlardan nefret ederdim.Babam annemin üstüne her gittiğin de,annemin sessizce ağlayarak beni kucağına çekmesi sinirimi bozar ve içimde büyüyen bir hırsa dönüşürdü.Annemin neden haklı olduğu halde sustuğunu hiçbir zaman anlamadım,anlayacak yaşa geldiğimde ise ''anne'' diye bir şeye sahip değildim.Bu hırs içimde yılarca büyüdü,olgunlaştı ve kesilemeyecek kadar köklendi.Sonra da bir bok yapmama gerek kalmadan babam s*ktir olup terk etti burayı.

O gün, onun gözlerinin içine baktığımda annemin zayıflığını hatırlattı bana, bu yüzden bir anda kontrolden çıkarak onu daha fazla kanatmak istedim.Benimle konuşsun her şeyi anlatsın susmasın istedim.Tıpkı anneme fısıldadığım gibi.Ama o ne yaptı,karşısında bağırıp çağırarak her yerine batırıp parçaladığım suçlamaları sessizlikle karşılayıp def olup gitti.Eğer bir erkek olsaydı onu bayıltana kadar döverdim.Eğer karşımdaki, yıllardır sanki benden bir parça gibi bütünleşmiş biri olmasaydı olanca hırsımla onu öldürene kadar döverdim.

Döverdim dövmesine ama konu Autumn olunca sadece arkasından bakmakla yetinmiştim.

Günlerdir görmedim onu.Telefonu kapalıydı.Evlerinin ışıkları hiçbir gece yanmadı.Ki Autumn karanlıktan nefret ederdi.Jooyoung bir ara ona bakmaya gittiğinde, kapının şifresinin değiştirildiğini söylemişti. O akşama kadar hiçbir şeyden habersiz, hem meraktan hem de nasıl haksız olduğu halde bu kadar kendini acındırdığını düşünmekten çıldırmak üzereydim. Jooyoung her akşam olduğu gibi yine terasa Autumn'u kontrol etmek için çıkmıştı.Geri dönmek üzere merdivenlerden indiğinde yüzüme sıkıntılı bir bakış atıp karşıma oturdu.Dışarda müthiş bir yağmur yağıyor gök gürültüsü beynimde patlıyordu.Bana söyleyeceği bir şeyler olduğunu hissettim,dudakları kıpırdamasa bile sanki bana söylüyor ama ben yağmurun sesinden onu duyamıyordum.Sonunda ağzını açıp teker teker her şeyi anlattı.Anlattıkları üstüme yapışıp büyük bir ağırlık oluşturdu.Nasıl bu kadar kör ve aşağılık olabildim...Nasıl....

Asıl acınılacak olan sesin,bok herif.İnsanları kendinden uzaklaştırmaktan başka bir yaşama amacın yok senin! Bak hiçbir zaman ilerlemedin, battın sen!!
Battın Baekhyun,Tanrı her zaman olduğu gibi yine acılarının iniltilerinden beslendi..Bi bok olamayışınla dalga geçiyor oğlum senin!

Young hala anlatmaya devam ederken koşarak çıktım evden.En önce Hae Young'a gittim.Hiçbir açıklama yapmadan suratına tükürürcesine bittiğini ve artık onu görmek istemediğimi söyledim.Yüzüme aval aval bakıp özür dilediğini yalvarırken, ben çoktan oradan ayrılmıştım.

Sonra,,,sonra onun yanına gittim.Kapının tam önünde dikilmiş cesaretimin hazır olmasını bekliyordum.Autumn beni dinlemeliydi.Her şeyin suçlusu bendim,onun hiçbir şeyi üstlenmesine gerek yoktu.Yağmur ıslatmaya devam ederken zile bastım...bir daha bastım.Üst üste birkaç defa daha basmama rağmen açan olmadı.Biraz kaç adım geriye gidip odasının ışığının yanıp yanmadığını kontrol ettim.Karanlıktı...en az gece kadar karanlık.

Ondan sonraki günler sürekli evine gidip zili çaldım.Her defasında yanıt alamamış olmama rağmen durmadım.Bu günlerce sürdü...Ta ki onunla büyülü bir gecenin karanlığına bitişik,ışıklı bir varlık sıçramasında karşılaşana dek...

Odalar üstüme üstüme yıkılıp yürümesine daha fazla dayanamayıp çatı katından açılan minik balkona çıktığımda gördüm onu.İlk başta izlediğim şey yağmurun süzüldüğü gecenin ışık lambalarıydı.
Autumn'un küçüklüğünden beri yıldızlarla garip bir ilişkisi olduğunu hatırlatmıştı bu lambalar.
Diğer kızlar gibi bebek ya da evcilik malzemeleriyle oynarken göremezdiniz onu.O sürekli gökyüzü,yıldızlar,evren,gezegenler ve kitaplarla vakit geçirir, onun dışında da bizimle takılırdı.İlkokulda ona ne zaman, büyüdüğünde ne olacaksın diye sorulsa heyecanla ''Yıldız olacağım.'' diye şakırdı. Young'la birbirimize bakıp gülmemeye çalışırdık.

O zamanları hatırlamak bir anda tebessüm etmeme neden oldu,aynı zamanda çocukluğumuzun masum anılarının nasıl lekelenerek kirlendiğini hatırlattığında ise, o tebessümü aldığı gibi götürdü. Gözlerimi geceden kırparak Autumn'un odasına çevirdim.Her zamanki gibi ışıksız ve yalın bir karanlıktaydı.O sırada ılıklığını kaybeden rüzgar yağmurla beraber geri dönerken, hiç beklemediğim bir anda Autumn'un odasının ışığı yandı.Gözlerim olduğu yerde kıpırdamadan öylece pencereye bakarken Autumn birden balkonda belirmişti.Ordaydı....
Kapının aralığından kurtulduğu gibi korkuluklara ilerledi.Beni görmemesi için sokak lambasının ışığından geriye kaçarak bir korkak gibi onu izlemeye başladım.
Kalbimin boğulduğunu hissedebiliyordum,onun acısı ve yıkıntısı o kadar açıktaydı ki,resmen kalbimi boğuyordu.Vicdanımı biraz olsun öteledikten sonra gözlerimi utanç ve çekingenlikle tekrar ona doğrulttuğum da,Autumn korkuluklardan uzaklaşmış minik balkonun ortasında dikiliyordu.Düşündüğüm şeyi mi yapacak, diye düşlerken beni yanıltmayıp ellerini gökyüzüne bıraktı.
Onu,baleyi bırakması gerektiği söylendiği günden beri bale yaparken görmemiştim.Bale onun için özgürlüğün diğer adıydı,yani bana hep böyle söylerdi.Bırakmak zorunda olduğunda her ne kadar üzülse de belli etmemeye çalışarak özgürlüğünü başka yerlerde aramaya yönelmişti.

Rüzgar saçlarıyla ordan oraya uzanırken,Autumn bütün zarifliğiyle etrafında birkaç tur atıp öne eğildi.Yıldızlara başıyla sakince referans yaptıktan sonra sanki rüzgar güçsüz bir karanfil tarlasının üzerinde eserken, henüz tomurcuğu içinde uyuyan karanfilin gövdesini kırmak istercesine şiddetlenmesi, sanki Autumn'u sarsıyormuş gibi belini sola kıvırdıktan sonra doğrulup bana doğru kendi eksenin de dönmeye başladı.

1...2...3...Onunla beraber dönen saçları yüzünü kapatıyordu, sanırım bu yüzden önünü görememişti.Çünkü onu bu kadar dikkatle izlerken bir anda gözlerimin önünden kaybolması kaldırabileceğim bir şey olmazdı.Son dönüşünü yaptığında korkulukların sonuna gelmişti.Hayır aşağı düşmüş olamaz diye düşünürken kalbim çoktan göğsümü zorlamaya başlamıştı.Gizlendiğim yerden çıkıp ona yaklaşmaya başladım.

''Autumn!'' diye bağırdığım da gövdesinden itibaren aşağıya sarktığını gördüm.Aşağı düşmemişti.Düşmediğini görmemle beraber eroin gibi yayılan rahatlık, beynimin uyuşmasına neden olmuştu.Ama ben, rahatlamış olmama rağmen sesimi kontrol edemiyordum.

''S-sen ne yaptığını sanıyorsun!''

''öz...g..rlük'' diye fısıldamıştı.Kendi kendine konuşuyormuş gibi git-gelli bir fısıltıydı bu.Kelimenin belli harflerini seçemesem de boşlukları tamamlayarak idrak edebilmiştim.

''Aşağı düşüyordun?!''

''..ben uçmaya özgürlük diyorum, siz in ti har.'' dedi doğrulup yüzünü örten saçlarını aralamak yerine aramızda siper ederken.

''Benden başka herkes için endişelen Byun Baekhyun.Ve insanları bu kadar önemsemeyi de kes...sana yakışmıyor.''

O gün neden bi bok laf etmeyip gidişini izlediğimi bilmiyorum.Günlerdir ve hatta aylardır kafama takılıp içimi kemiren şey buydu.Sürekli o anı ve öncesini düşünüp, bir kez daha salak herifin teki olduğuma yanıyordum.Ona ihtiyacım vardı...ve sonsuz dostluğuna.

Söz konusu Autumn olduğun da neden hep zayıf hissediyordum? Ve dahası neden onu bu kadar iyileştirmek isterken acıtmaktan vazgeçemiyordum? Beni ona çeken ama aynı zamanda iten şey neydi?

Güneş batarken uzandığım yataktan, akşam saatin bilmem kaç olduğunu bilmediğim bir vakitte düşüncelerden sıyrılırken, gözlerimi dakikalardır diktiğim tavandan ayırıp yataktan kalktım.Uzun aradan sonra bir şeyler karalamak belki iyi gelirdi.Resim yapmayı özledim belki ,ne bileyim anasını satıyım...daha önce hiçbir şeyi bu kadar net özlemedim.

Mutfağa gidip birkaç teneke kola alıp odama geri döndüğüm sıra da gözüm masanın üstünde duran, Autumn'dan aldığım sigaralara takıldı.Eğer içmem gerekiyorsa bunun şu an olacağını düşünüp bir tane yaktım.Tadında garip ve közlenmiş karanfil tadı vardı.Bu sigarayı daha öncede tatmıştım,Autumn'un elinden çekip kendi dudaklarıma götürdüğüm gece.O gece tadında daha başka şifa gibi bir tat hakimdi...daha kutsal ve histerik.Sanki karanfili çiğ ve yapraklarıyla yiyormuşsun gibi... ve saf acı.

Tuvalin karşısına oturup yanıma ne kadar sigara varsa getirdim.Kara kalem sevdiğim bir metoddu resimde.Diğerleri gibi her zaman kalemle çalışmak hoşuma gittiği için bu kez de aynı şekilde çizmeye başladım.Kafamda ne çizmek istediğimle alakalı net bir şey olmasa gelişi güzel çizmeye başladım.

Bir süre çizmeye devam ettim.Henüz bittiğini düşünmediğim bir zaman da Jooyoung provadan dönmüştü.Geldiğini haber verdiğinden kısa süre sonra yanıma gelip ''Yine mi Autumn'u çiziyorsun?'' dedi.

Ne saçmaladığına bakmak için gözlerimin başımın dibinde dikilen kıvırcıktan ayırıp olduğum yerde biraz geriye yaslanıp incelediğim de saatlerce çizdiğim şeyin Autumn olduğunun farkında değildim.Autumn her şeyiyle karşımdaydı.Belinden aşağı uzanan katlı ve gür saçları,küçük ve oval yüzünün üzerine bırakılan şekilli,kalın ve hafif gür kaşlarının altında uyuyan kıvrımlı uzun kirpik yolları...Minik yuvarlak burnu ve biçimli dolgun dudaklarıyla... her şeyi,her şeyiyle karşımda sol kolunu ileriye uzatmış, onun üzerinde uyuyordu.

Jooyoung bir müddet benimle beraber tuvali izledikten sonra ''Bu seferki daha sanatsal olmuş sanki Baekhyun be .Saçlarının ve parmaklarının üzerindeki yıldızlara baksana oğlum sanki gerçek gibi...Vay be,Autumn'un bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum... neyse gel iki tek atalım,kafamız dağılsın.''diyip odadan çıktı.Ben de peşinden gitmek üzere ortalıktaki dağınıklığı toplayıp odadan çıkacakken,her ne kadar gözlerimi bir kez daha tuvale bakıp kırpmak istesem de ona bunca şey yaptıktan sonra resmine bile bakmaya hakkım olmadığını düşünüp odadan çıktım.

Devirdiğimiz soju şişelerine bir yenisi daha eklenmek üzereyken Jooyoung sandığım daha çabuk sarhoş olan baygın gözleriyle konuşmaya başladı.Ben onun kadar hızlı gitmemeye kadar vermiştim.Eğer ikimizde sarhoş olacaksak öncelikle mahallenin ve daha sonra ülkenin güvende olması gerekirdi.Ya da bunlara gerek kalmaz Autumn'un kafasını şişirir çıldırtırdık, o yüzden ikimizden birinin ayık kalması en doğru karardı.

''Baekhyun?''

''ım?''

''Autumn'u kadın olarak gördün mü hiç?'' diye sorduğunda boğazımdan kayan sıvının yakıcılığı öksürmeye neden olsa da bozuntuya vermedim.

''Hayır.''

''Peki neden sürekli onun resmini çiziyorsun?''

''Bu bilerek yaptığım bir şey değil.Ayrıca benim zaten bir kız arkadaşım var Young-ah.Autumn benim dostum.''

"Hae Youngie ile yeni barışmadınız mı, ben ondan önce olabilecek bir şeyden bahsediyorum?''

''Sen?'' diyerek soluduğum da cevap önceliğini ona verdim.

''Bazen kafamı karıştırıyor, sonra bakıyorum ki o diğerlerinden çok farklı bir yerde...Neyse onu geç, küçükken birbirinizle evleneceğinizi söyleyip duruyordunuz, hatırlıyor musun?''

''Küçüktük...aklımız da aynı olduğumuz yaş kadar küçüktü.Zaman ne kadar değişti ve değiştirdi baksana.O yıllar elimi hiç bırakmayan küçük kız şimdi erkek adı altında kime rastlasa öldürecekmiş gibi bakıyor.Bazen onu ve hatta kendimi bile tanıyamıyorum.
Bir gün, annemden yüklü miktar azar yemiştim.Hangi gün hatırlamıyorum,dışarda kar yağıyordu.Annem bağırıp çağırdıktan sonra esaslı bir tokat yapıştırmıştı suratıma.Ulan erkeksin ağlayamıyorsun da.O gün Autumn da bize geleceği tutmuş.Ben de yediğim tokatın acısıyla yorganın altında saklanıyordum.Autumn kapıya vurdu,ona onunla bugün oynamayacağımı söyledim.Bana ne dedi biliyor musun?'' Young'a cevap almak için döndüğüm de açık tutmaya çalıştığı gözleriyle bana bakıyordu.

''Ne dedi?''

''İçeyde olduğunu biliyoyum Bekyuyn.'' taklidini yaptığım için mi bilmem birden kahkahayı bastım.Young da bana katıldığında dakikalarca güldük. Gülmeye ara verip zoraki devam etmeye çalıştım.

''İşin garip tarafı,ona onunla o gün oynayamayacağımı söylüyorum,o bana içerde olduğunu biliyorum diyor.'' Kahkahalarımız yerini garip hüzne bırakırken devam ettim.

'' Keşke hep çocuk kalsaydık Jooyoung-ah,baksana her şey o haliyle nasıl da masum ve acısız.Gözlerinde o saf masumiyeti hiçbir zaman göremeyecek olmak,bir parçanı bile bile ölümün kollarına bırakmak gibi.Karşında uzaklaşarak kayboluyor ve sana düşen ya da elinden gelen hiçbir şey yok.Belki de hiç var olmamalıydık, s*ktiğimin hayatı sevdiklerimi teker teker elimden almaktan başka bir halta yaramıyor....Aklımı koruyamıyorum dostum,artık aklımı koruyamıyorum...'' dolan gözlerimi silip elimdeki bardağı tek seferde bitirdiğim de Jooyoung çoktan uykuya dalmıştı.İçerden örtü getirip Jooyung'un üstünü örttükten sonra, odama gidip yıllar önce yaptığım gibi yorganın altına saklanıp, Autumn'un içerde olup olmadığımı sormasını bekleyerek uyumaya çalıştım.

Continue Reading

You'll Also Like

3.1M 16.9K 3
'Umudun gece ise, ay'a tutun.' ∞ (15/08/2018; Başlama tarihi.)
1.1M 40.5K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
2M 97K 54
"Eksiklerimiz kusurlarımız değildir." Ailem beni hep bunu söyleyerek büyütmüştü. Eksikleri olan insanları dışlamamayı, onları sevmeyi öğretmişlerdi...
8.5K 802 16
Hayatta kalmak için dövüşmeleri gerek ve bu dövüşün sadece tek bir kazananı olabilir. BrightWin