monacrómach

بواسطة mercuriety

2.8K 175 88

'kurtarılabilmek için ölümün kıyısına kadar gelmek gerekiyordu.' second raund \end المزيد

prologue
I can plainly see.
the call of the void
sessiz yağmur lambaları
sourness\an chéad
kelimelerin ışıklı yıldızlar
yaralı ve derisi yüzülmüş cümleler
death embryos
the sleep of reason produces monsters
beynimde doğum sancıları
heart drowning in fingertips \ r2
ışıklı bir ağız
night 0000cm \ dialogues
kelime hücrelerinde
black nights cold ırises
yumuşak dehşet
giyotin gibi bir inanç \final

our souls is still hand in hand

141 9 14
بواسطة mercuriety

'Tanrı tırnaklarını bir kez geçirdiğin de kurtulmak için çabalamaya çalışmak,ölüme karşı ringe çıkmak gibi bir şeydi. '

Zihnimde bir türlü kesinleşmek istemeyen doğrular,fikirler ve düşüncelerin ağırlığı beni her zaman savunmasız bırakıyordu.Tutunmaya çalıştığım gerçeklerin bu kadar çabuk ölmesi ve benim bunu önleyemiyor olmam inançlarımı fazlasıyla kırmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Ve ben ne zaman kendime dönüp baksam,sonu olmayan kaoslar arasında yürürken buluyordum.Bu gece zihnim, yine aynı bulanıklığıyla yapacağını yapıp gerçekleri diskalifiye etmişti ve ben yine ve yeniden karmakarışık belirsizliklerin ortaya çıkışını seyretme görevlendirilmiştim.

Konser bitip herkes çıktığında Chanyeol'ün karışıma geçip bir şey söylemeye çalıştığını fark ettim.Sesi çok,su üstünden geliyordu.

''Autumn,biraz dışarda konuşalım mı?''

Hiçbir şey söylemeyip bakışlarımı hala Baekhyun'un piyano çaldığı karanlıkta yüzdürüyordum.Söylediklerine hafif bir baş sarsıntısıyla cevap verdim.Gözlerime değdiğini hissettiğim heyecanlı nefesi ve bakışlarıyla karşımdan ayrılıp gitti.Kendime geldiğim de etraftaki insanların bu boşlukta ne yaptığımı sorgularcasına baktıklarına tanık oldum.Anlamsız ama meraklı gözlerle yüzüme ve ardından yüzümden arta kalan her yerde gezdiriyorlardı irislerini.

Biraz zaman sonra kendimi dışarı attığım da henüz kesilen yağmurun temizlediği kaldırım taşlarının metalimsi ve ferahlatıcı kokusu burnumu okşadı.Vücudumun her hücresine taşınan bu orjinal saf oksijen, değip geçtiği her yeri muazzam bir huzurla boyuyordu.Hazır rastlamışken birkaç defa derin nefes alıp sakinleşmeye ve her şeyi bir anlığına göz ardı etmeye çalıştım.

''Autumn! Burdayım!''

Chanyeol arkasını duvara yaslamış beni bekliyordu.Bana seslenmesiyle ona doğru yürüdüm. Hareketlerinde belirgin bir gariplik vardı.Aramızda kesinleşen boşluğun tırnakları arasından süzülen rüzgar, kızıl ve kıvırcık saçlarıyla oynuyor, onları gökyüzüne uçurmaya çalışıyordu.Bana ne söyleyeceğini beklemeden,bu sabah ona yeterince açıklama yapmadığımı fark ettim.

''Ne söylemeliyim bilmiyorum, bu saate kadar sana ne kadar minnettar olduğum konusunda haksızlık yaptığımı düşündüm.O günden sonra sana hiçbir şekilde ulaşmayarak yaptığım ukalalığa rağmen,bana sabah hiçbir şey olmamış gibi nasılsın diye sorman...Açıkçası böyle bir şeyle karşılaşmayı beklemiyordum,ki ben adını bile unutmuşken.Ben,özür dilerim...ve teşekkür dilerim..'' dedim saçlarımı örten şapkanın sabitliğiyle oynayan rüzgarı kovmak üzere saçlarımı arkaya toplarken.

"Neden özür diliyorsun?"

"Dakikalardır bir şeyler saçmaladığım halde hala kaçıp gitmek yerine benimle kaldığın için."

O an yüzümü rüzgardan kaçırmakla uğraşırken, tam anlamıyla denk gelmek istediğim kısım onun bende dinlenen göz bebeklerinin koyu kahverengi irisleri değildi.Birden çıplakmış gibi utanmama neden olmuştu bu raslantı.Hele ki hayata karşı,bu kadar yabancı ben için, başka bir yabancıyla olan bu soyutsal temas...Gözlerimi derhal irislerinden koparmaya hazırlanırken,adımlarıyla biraz daha yanıma geldiğinde,

''Sende bir şey var.'' dedi ''Bana derin derin nefes aldıran bir şey- ''

"Autumn!''

Utançtan dilimi boğmaya vakit kalmadan Jooyoung'un müthiş zamanlamasıyla bütün ambiyans bir anda yırtıklarından sızarak gökyüzüne uçtu.O an bana seslenmekle resmen hayatımı kurtarmıştı.Adımı duyunca tereddüt etmeden başımı onlara çevirdim.Baekhyunla beraber sonuna kadar açılan ama bunu çok normal bir şey görmüş gibi yansıtmaya çalıştıkları gözlerini kırpmadan bizi izliyorlardı.Chanyeol'e bir cevap ya da karşılık vermem gerekiyor muydu emin değildim, bir an önce burdan toz olmak ve yatağımın kokusunu duymak istiyordum ya da saçlarımla kendimi boğmak - bilmiyorum...
Young'tan ayırdığım gözlerimi,Chanyeol dışında her yere bırakarak, hızlıca ''Geceiçinteşekkürlergörüşmek üzere,huzurlakal.'' deyip bizimkilerin yanlarına koştum.Koşmadım daha doğrusu varlığından kaçarcasına firar ettim.

Tanık olduğumuz bu esrarengiz,garip ve alışılmadık konuşmanın ardından eve yürüyorduk.Kaldırımda ki adımlarımızın sıralaması;ben,Young ve Baekhyun şeklindeydi.Neden hiçbir şey söylemeden yolu yarıladığımızı bilmiyordum.Yola çıktığımız andan beri,yalnızca soğuk havaya karışan soluklarımızın sesini dinliyorduk.Hadi ben az önceki hiç beklemediğim itiraf gibi bir cümlenin sarhoşluğuyla geceyi sorguluyordum, peki onlar neden cümlelerini ölüm sessizliğiyle saklamaya çalışıyorlardı?

Hayatım neden hep bu kadar ikilem doluydu? Neden yaşadığım her illetin içinde illa bir seçim yapmak ya da bu seçimlerin sonuçlarına karar vermek zorunda bırakılıyordum? Hangisini seçsem, bir sonraki aşamada yine bir ikilem,sinsi bir şekilde gözlerime gülüyordu.Acaba Chanyeol ne anlamda öyle demiş ve neden o kadar ilk defa karşılaştığım gözleriyle bakmıştı?

Ne kadar düşünürsem düşüneyim bunu bir kızın mantığıyla çözemeyecektim.En iyisi Young'a sormaktı,belki o benim yapamadığımı yapar ve bir şeyler çıkartırdı.

''Jooyoung-ah?''

"Autumn?''

"Eğer,genç bir adam...hıım,,,eğer genç bir adam.''

"Hı hım, genç bir adam.''

''Eğer genç bir adam, genç bir kadına sendebirşeylervarbanaderinderinnefesaldıranbirşey derse,bu ne anlama gelir?'' Her şeyi bir çırpıda söylemek sandığımdan kolay olmuştu.

"Bir dakika, anlamadım yavaş söyle.''

"Hayır bu sadece bir kere de söyleyebileceğim bir şey.Evet cevabını bekliyorum?''

"Eğer biri sana böyle bir şey demişse bunun iki anlamı var: 1-Senden hoşlanıyordur. '' hızını alamamış gibi birden durdu ve sanki söylemekle söylememek arasında kalmış gibi kekelemeye başladı.

''2-... ikiii sen-''

''Seni istiyordur(!)''

Baekhyun birden araya girerek Young'un söylemek üzere olduklarını ağzına tıkarcasına tamamlamıştı.Kelimenin başlangıcındaki harf daha dilinden düşmeden gözlerimi ona dikmiştim.Bunu söylediğin de o da gözlerini üstüme doğrultmuştu.Bunu yeknesak bir sesle, yüzüme tükürüyormuş gibi söylemişti.Beklediğim kesinlikle böyle adice bir cevap değildi.Eğer doğru anladıysam bu çok edepsizce bir şey demekti.Baekhyun'dan böyle bir şey duymak, Chanyeol'ün söylediklerinden daha fazla utanç duymama neden olmuştu.Yüzümün ısındığımı yanak içlerimden bile hissedebiliyordum.Gözlerimle ikisi arasında kaçamak birkaç tur attıktan sonra hızlıca yanlarından ayrılıp yürümeye başladım. Young utandığımı fark ettiği için gülüyor ve arkamdan sanki beni durdurmaya yetecekmiş gibi bağırmaya devam ediyordu.

"Utandı gfhfghn Ulan Baekhyun,böyle bir şey pat diye söylenir mi be...Hey ! Autumn! Dur,nereye gidiyorsun?!''

Bedenimi geriye çevirip arka arka yürümeye devam ederken ''Cehennemin dibine!''diye bağırdım.

"Autumn araba ! Dikkat et !'' demesine kalmadan bir anda vucüduma batan sertlikle savruldum.

Savrulma durduktan sonra kaldırımın üzerinde sırt üstü uzanıyordum.Saniyelerin geçmesine izin verdiğim zamanın sonunda gözlerimi aralarken,beyaz bulutlarla lekelenen kurşuni gökyüzüyle selamlaştık.Hafif ama ıslak bir tebessümle bana karışılık veriyor ve beni içine çekmek istiyordu.O gece ilk defa gökyüzünü bu kadar yakından gördüğümü düşündüm,sanki yıldızlar kirpik uçlarımda sabitlenmişler ve yüzlerine ne zaman minik esinti çarpsa hafifçe sallanıyor ve sallandıkça değişik sesler çıkarıyorlardı.

Başımın arkasındaki korkunç ağrı kendini ifşalarken,olağan bir göz kırpma mesafesi kadar sonra etraftaki bütün görüntüler bulanıklaşmaya ve kaymaya başladı.Günlerdir iyileşmemekte direnen kolumun iniltileri kulağımdan beynime ilerliyor ve hücrelerimi çıldırtmak istercesine tırmalıyordu. Vücudumun çeşitli yerlerinden yola çıkan acılar yine gelip kalbimin avuçları arasına birikiyorlardı.Kalbim ise, içinde küçük bir serçeyi konuk edinmiş gibi bütün gerilimiyle ritmini giderek arttırıyordu.
Sanırım uçurum yerine ölüme dans ederek düşmek üzereydim; ve o kollarını sonuna kadar açmış ona doğru emeklememi istiyordu.

''Autumn! İyi misin ?! Gözlerime bak,Autumn gözlerimin içine bak.Beni duyuyor musun?'' Beni kucağına çekmiş başımı koluna yaslamıştı.

''Baekhyun..?''

"Im,burdayım? ''

"Ağlıyor musun?''

''Evet,kaldırım...kaldırım o kadar soğuk ki bildiğin burnum akıyor.'' diyerek beni güldürdü.Bunu söylemekle dün geceki hayal mi gerçek mi tartışmasına gönderme yapmıştı.Ne kadar zorlarsam zorlayayım görebildiğim her şey bulanık ve silikti.Sadece birtakım sesleri ve Young'ın anlam veremediğim kelimelerinin arasından ambulans kısmını duyabilmiştim.

''Beni bir daha görmeyeceğini söylemiştin.'' gözlerimle onu görmek isteyerek araladığım da sanki bunu o söylememiş gibi yüzüme baktı.

''Seninle ruhlarımız hala el ele ve birbirini dinliyor.,.,bunu biliyorsun değil mi ? Seni daha önce yaptığım gibi yıllarca görmeye devam edeceğim.'' dediğin de acımakta olan yaralarım bir süreliğine susmuşlardı.Aramızda daha önce asla yapmadığımız ince espiriler, takılmalar ve şakalar dönüyordu.

''Bestemi çaldığın için sana kızdım...''

"İşine yaramayan bir çöp olduğunu ve onu çöp kutusuna attığını düşünmüştüm.'' dedi burnunu çekerken.

"Öyle uykum var ki...öyle istiyorum ki.'' kucağına biraz daha yaklaşıp dünyayı ve her şeyi bir anlığına unutmak istedim.

Gözlerimden kaçan uykunun yokluğuyla gözlerimi araladığımda odamın tanıdık ve uzay görüntüsü verdiğim tavanı yerine, beyaz ve lekesiz bir tavanla karşılaştım.Dün ya da ne zaman yaşandığını hatırlamadığım o acı dolu günün beni hastahaneye taşıyacağını düşünememiştim.Hiçbirinin gerçek olmadığını,gözlerimi her sabah olduğu gibi yatağımın müthiş karanfil ve lavanta kokusuyla açacağımı sanıyordum.Ama burası keskin bir şekilde kan,hastahane ve ilaç kokuyordu.
Saatin kaç olduğundan emin değildim ama güneş henüz doğmamıştı.Odanın içine basık,tatsız ve kurşuni glow mavi hakimdi. Gözlerim tavanı izlemekten vazgeçerken,karnımın üstünde dinlenen kolumun ağırlığına dikkat kesildim.Sağ kolum alçıya alınmıştı,bu yüzden serum doğal diğer kolumun damarlarını sulamak üzere takılmıştı.
Boğazım günlerdir susuz kalmış gibi kuruydu ve her nefes alışımda boğazıma takılan kuruluğun rahatsızlığını sindirmeye çalışıyordum.Alnımın ucunda zonklayan ağrı yüzünden dişlerimi sıkmamak için olan tüm gücümü kullanıyordum.
Oda da yalnız olup olmadığımı kontrol etmek için başımı sol yanıma çevirdim.Jooyoung camın önünde uzanan koltukta uyuyordu.Üstündeki örtünün bir kısmı aşağı sarkmış diğer kısmıysa sırtını örtüyordu.Oda biraz soğuk olduğu için üşüyebilir diye geçirdim içimden.Doğrulup örtünün geri kalanını üstüne örtmek istediğim de avcuma batan tırnak darbesiyle durdum.Gözlerimi ellerime çevirirken gördüklerimi bir süre idrak etmeye çalıştım.
Baekhyun bir kolunu ileriye uzatmış ve başını kolunun üstüne koymuş uyuyordu.Diğer eliyle sardığı elimi tutuyordu.Yatağın beyazlığına ihanet eden siyah saçları gelişi güzel yayılmıştı.Sakin ve rahatsız bir şekilde nefes alıyor,onları göğsünde biraz saniye hapsettikten sonra geri bırakıyordu.
Kapı sakin bir şekilde açıldığında içeriye hemşire girdi.Uyandığımı görmüş,nasıl hissettiğimi sormuştu.Ona iyi olduğumu ama ağrılarımın neden hala geçmediğini sordum.Bana 2 gündür uyuduğum için anestezinin etkisinin geçmiş olabileceğini,serumun içindeki ağrı kesicinin bunu önleyeceğini söyleyip gitti.

"Uyandın mı?" Baekhyun sese uyanmış gibi kıpırdandığında beni görmüştü.

"Neden burda uyudun,hasta olacaksın."

"Ağrın var mı?" dedi beni es geçip serumu kontrol etmek için ayağa kalktığı sıra da.
Ayağa kalkmasıyla avcumun içinde kıvrılmış olan parmakları hareket etmiş ve tenimin gıdıklanmasına neden olmuştu.Kontrol etmesi bittiğinde tekrar sandalyesine kuruldu.Bir süre sesizliği tercih edip başka şeylere yönelmiştik.
Baekhyun parmaklarına dalmış bir şeyler düşünüyor,ben ise karşımda duran ve varlığını yeni hissettiğim saate bakıyordum.
Birden elini avcumun kucağından çekmiş ve elimi ters çevirmişti.Parmakları baş parmağımın üzerini okşarken "Parmaklarının üstündeki gamzeleri neden sevmiyorsun ? dedi.

"Çünkü hemen yanında uzanan ve her an patlayacakmış gibi duran damarın varlığı sinirimi bozuyor...Onu keskin bir jiletle acımasızca kanatmak,parçalara ayırmak ve yok etmek istiyorum."

''Onlardan nefret ediyorsun yani.,.? "

"Hiçbirine tahammülüm yok."

"Ben seviyorum...Eğer işine yaramıyorsa bana verebilirsin." dedi huzuru gözlerime ilgiyle yansırken.

"Neden bana bu kadar iyi davranıyorsun?Yoksa ölmek üzereyim ve sen sahip olduğun bu dostluğu iyi hatırlamak istediğin için mi böylesin?"

"Alakası yok.Birkaç sıyrık ve kırıkla listenin sonunda olduğuna emin olabilirsin...Beni eskisi gibi yakın görmediğini ve bir yabancıymışım gibi hissettiğini biliyorum Autumn, ama seni ve sizi bu kadar kolay bırakacak değilim...Uyanık olman için henüz çok erken, hadi biraz uyu."

Uyumamı söylediğinde sözcükler ninni gibi dökülmüştü dudaklarından,sanki bana ne yapmam gerektiğini değil de uyumamı kolaylaştırmak için ninni söylüyormuş gibi gelmişti.Üzerime doğrulup alnımdaki saç kırıntılarını parmaklarıyla geriye çekip küçük ve yumuşak bir öpücük bıraktığında,gözlerim aradığı yoğun huzuru bulmuş gibi kirpiklerini birbirine sardıktan sonra uyumaya başladı.

(bu dünyada olduğun için teşekkürler!)

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

226K 9.8K 29
Arca kişisi sizi engelledi Bilinmeyen:Nasıl?engelledin mi beni? İletilmedi Bilinmeyen:Beni nasıl engellersin?! İletilmedi Bilinmeyen: İletilmedine so...
MODEL-1 بواسطة reredrumm

غموض / الإثارة

486K 23.9K 67
Gizem/Gerilim #1 Bazen bir bütünü görebilmek için parçaları birleştirmek gerekir. Ve şimdi ben; elime aldığım her parça beni derinden kessede, bütüne...
3.1M 17K 3
'Umudun gece ise, ay'a tutun.' ∞ (15/08/2018; Başlama tarihi.)
Çilek Kız بواسطة Lara

قصص المراهقين

1.3M 90.4K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...