monacrómach

By mercuriety

2.8K 175 88

'kurtarılabilmek için ölümün kıyısına kadar gelmek gerekiyordu.' second raund \end More

prologue
I can plainly see.
the call of the void
sessiz yağmur lambaları
sourness\an chéad
kelimelerin ışıklı yıldızlar
yaralı ve derisi yüzülmüş cümleler
death embryos
beynimde doğum sancıları
our souls is still hand in hand
heart drowning in fingertips \ r2
ışıklı bir ağız
night 0000cm \ dialogues
kelime hücrelerinde
black nights cold ırises
yumuşak dehşet
giyotin gibi bir inanç \final

the sleep of reason produces monsters

150 10 8
By mercuriety

'Sanki okyanusun derinliklerine bırakılan cam bir kürenin içindeymişim gibi,kürenin içinde ne kadar çırpınırsam çırpınayım, yüzeye çıkmam imkansız.'

Acı vücudumun içine kıvrılarak çoğalmaya devam ettikçe,içinde bulunduğum gerçekliğe inancım o kadar azalıyordu.Sadece uyumak istiyordum...milyonlarca ışık yılı kadar uyumak. Bütün eklemlerimin içine işleyen acı dayanılmaz sancıyla bağırıyordu.Tanrı'nın acısız olmadığını ileri sürdüğü ölümün fısıltılarını duyar gibiydim.Eğer ölmek üzereysem de şu an olmalıydı,çünkü haddinden fazla acı çekiyordum.

Her ne kadar tensel ve etsel bir acı olsa da burnumun eteklerinde raks eden yağmur kokusu,böceklenen beynimin kaosunu ayinsel senfoniye dönüştürüyordu.Ciğerlerimin birbirine geçen etlerini sakinleştiriyor ve her şeyi yoluna koyuyordu.Bir kokunun sizi alıp başka yerlere götürmesi olağandı,şu an bunu tek şey hariç bütün uzuvlarım için geçerli olduğunu söyleyebilirdim.Ama kalbim...kalbimi boğan ve basınçtan etrafa sıçrayan bu kanlı acının hiçbir iyileştiricisi yoktu.İçimde yalnızca onun haykırışlarını durduramıyordum.Ben ona şefkatle yaklaştıkça o küçük bir çocuk gibi hırsının geçmesini bekleyene dek ağlamak,ağlamak istiyordu...O an kapı gürültüyle açıldığında yalnız olmadığımı hissettim.Gerçeklikle hayalin arasındaki farkın anlamsız bir boyuta dönüştüğü zamandı bu.Hiçbir reaileteden emin olmam mümkün değildi.Gelen Tanrı olabilirdi,,, ya da ruhumu ait olduğu yere götürecek olan melek...
Bir süre sonra yanıma geldi boşluk.Yanıma geldi ve durdu.Etrafta kulaklarıma değen hiçbir ses yoktu.Sadece hareketlerinin varlığını hissedebiliyordum, vardı ama aynı zamanda kocaman bir boşluktu.

Kolunu önce boynumun koridorundan geçirip omzuma dokundu.Sonra diğer elini bacaklarıma sardığı gibi sırtımı zeminden ayırmıştı.Kontrol etmekte zorlandığım başım,o yürüdükçe kendi eksenin de belli belirsiz dans ediyor ve bağımsız bir şekilde tekrar düşme hazırlığı yapıyordu.Merdivenlerden nazikçe çıkmaya başlamıştı ki birden durdu. Neden durduğunu merak ettiğim sıra da ise, başımın daha fazla hareket etmemesi için beni kendine çekti.Sanki dakikalardır istediği buymuş gibi davranan sevgili başım,blöfüne son verip kendini o tanımsız boşluğun kalbine yasladı.
Birkaç adım sonra beni yatağım olduğunu varsaydığım yumuşak yüzeye bıraktı.Sanki benimle beraber o da yatmak üzere teşebbüs etmişti. O kadar yakındaydı ki,varlığının yüzüme olan yakınlığı nefesinin hücrelerinde atan telaşı görmezden gelmeme mani oluyordu.Kolunu yavaşça boynumdan çekip,diğerini de aynı şekilde yavaşça sıyırmıştı.
Yatağa bütünüyle uzanmamıştım, kıyafetlerim hala ıslak olduğu için üstünde oturur bir vaziyette durmaya devam ederken, aynı zamanda başımı kontrol etmeye ve tüm gücümle mukayet olmaya çalışıyordum. O sıra da boşluk geri dönmüştü.Elleri tereddüt etmeden ıslanan kazağıma gitmişti.Eteklerinden tutup yukarı kaldırmaya çalışmıştı ama sonra durakladı.Eğer ölüm için geldiyse kazağımın çıkıp çıkmamasının ne önemi vardı?Ben kazağım olmadan da ölebilirdim.
Boşluk,kaldığı yerden devam edercesine kıpırdanmaya başladığında aklıma gelen ilk büyük boşluğun adıyla seslendim ona.

''Baekhyun?''

Kelimeler dudaklarımın arasından çıkmamak ve daha fazla uyumak istediklerini yalvarırken.

''...''

''Neden burdasın?''

''Burda değilim Autumn.''

''Hayır, burdasın işt-''

''Değilim!Sadece hayal görüyorsun.''

''Hayal mi görüyorum?'' merakla sordum.O burda odamın içinde ve olası bütün varlığıyla varlığımın sınırlarındaydı ve bu bir hayal miydi? -İmkansız! Bırakın hayal görmeyi ben hayal kurmayacak kadar realist biriydim.

''Evet hayal görüyorsun.Ben aslında burda değilim.Havluların nerde?'' dedi omuzlarıma bir kat daha pike örtüp varlığını sıfırlarken.Zar zor nefes almaya çalışan kolumu örtünün altından çıkarıp bilinçsizce rastgele bir yeri gösterdim.

''Havlularını pencerenin içinde mi saklıyorsun Autumn?''

''Hatırlamıyorum.''

''Tamam,buldum.'' geri dönmüştü.Köprücük kemiklerimin üzerinde dinlenen başımı parmaklarının arasına alıp havluyu saçlarıma sardı.Başımın yörüngesine yerleşmesiyle,omurgamın üstünde tonlarca kafes varmış gibi bir ağırlık hissetmiştim.Saçlarımı örttüğü havluyla birkaç defa gıdıkladıktan sonra ellerini yeniden kazağımın uçlarına bıraktı.İlkinde kim olduğundan emin olmadığım için karşı koymamıştım.Baekhyun her ne kadar hayal olduğunu iddia etse de,hayal olsa bile bana dokunmasına veremezdim.

''Ne yapıyorsun.?''dedim hala nasıl utanabildiğime şaşırırken.

''Üzerini değiştiriyorum Autumn.Çok ıslanmışsın,böyle uyuyamazsın.''

''Neden bu kadar umursuyorsun...d-dokunma ben halledebilirim.''

''Seni umursadığım felan yok, unuttun mu bu bir hayal.Ayrıca hayallerde hep saçma ve imkansız şeyler olur,bu da onlardan biri.''

''Hayır anlamıyorsun,o kadar basit değil.Hayallerimin hiçbirinde yoksun sen...hiçbir zaman sana bu hakkı vermedim.''

''Ben de öyle düşünmüştüm... Ne var biliyor musun,her ne kadar inanmak istemesen de bunların hiçbiri gerçek değil.Sabah olduğunda ben burda değil,evimde uyuyor olacağım!'' diyerek hırsla soluduktan sonra ellerini üzerimden çekti.Artık yakınımda değildi,onu hissedemiyordum.

Kısa bir zaman,hiçbir etkileşimde bulunmadan öylece bekledik.İncinen kolum tenimin içinde cenin gibi silik ama belirgin bir şekilde atmaya kaldığı yerden devam ediyordu.Gözlerimi hafifçe aralayıp hala göğsüme sığınmakta olan koluma baktım.Sanki o da başını göğsüme dayamış,ağrılarını geçirmem için kokumu içine çekmeye çalışıyordu.Zoraki bir kuvvetle kolumu hareket ettirmeye çalışırken sıktığım dişlerimin arasından kaçan iniltiler,odanın görünmez bulutlarının arasında koşup oynamaya başladılar.İniltilerime daha fazla kayıtsız kalamadığını,ne ara yanımdan ayrılıp da ilk yardım çantasıyla geri döndüğün de anladım. Az da olsa yolu yarılan kolumu saydam ve silik bir şekilde kendine doğru hareket ettirirken,yeniden tüm gerçekçiliğiyle yanaklarıma çarpan nefesinin yakınlığından ürpermiştim. Gözlerimi neden tamamen açmayıp her şeyi karanlıkla çözmeye çalıştığıma dair herhangi bir fikrim yoktu.Neden bu kuvveti kendimde bulamayıp,yaşadıklarımızın gerçek olup olmadığına bakmıyordum? Belki de Baekhyun haklıydı.,., ben silik bir hayalin içinde yüzüyordum ve bütün bunlar bir rüyadan dahası değildi.

Parmakları kolumun sargısını açmakla uğraşırken,odayı istila eden ve sessizliğin korkup kaçmasına neden olan sesler zihnimi karıştırmaya başladı.

''Baekhyun...ağlıyor musun?''

''H-hayır...odan o kadar soğuk ki Autumn, bildiğin burnum akıyor.''

''Odam soğuk mu,üşüyor musun?''

''Üşüyen ben değilim,sensin.Dişlerinin birbirine çarptığını burdan bile duyabiliyorum.''

''Ben üşümüyorum...sadece kolum.'' diye karşılık verdim,yaralarımı gıdıklayan oksijeni karşılarken.

Sonra yine konuşmaya ara verdik.O süre zarfında Baekhyun koluma kremi yedirmeyi sürdürüyordu...O an, buraya kadar büyüttüğüm bütün şüphelerimin asılsız ve gerçeklik dışı olduğunu anladım.Baekhyun başından beri doğruyu söylüyordu,yaşananlar sadece rüyaydı...Hayır,hayal olamazdı, ama tamamıyla gerçek de değildi.İçinde hiçbir şeyden habersiz yaptığım tek şey, garip bir uyuşuklukla sessizce nefes alıp vermekti.

Kremin soğuk pigmentleri tenimde oluşan sıyrıklara olabildiğince yapışıp tutkuyla öpüşüne devam ederken bir yandan daha derinlere nüfuz etmeye devam ediyordu.

Baekhyun parmaklarının yaydığı kısıma üfleyip ''Acıyor mu?'' diye sordu.

''Dostluğun kadar değil.''diye mırıldandım kendimden emin ve hazır cevap bir tavırla.Tanrı aşkına ne diyorum ben?Bunları onun bilmemesi ve benim onunla bunları konuşmam gerekiyordu.Ama ben kalkıp ona beni tedavi etmesi için izin veriyor ve duymasından hiç hoşlanmayacağım gizliliklerimden dem vuruyordum.

''Bu konuda acıyan sadece sen değilsin, inan bana...Geçen hafta seni neden hep deniz diplerinde tuttuğumu sormuştun...seni hiçbir zaman tutamadım Autumn.Saklandığın o derin boşluk,asla sana ulaşmama izin vermedi anlıyor musun?! Sen hep,inatla daha derine yüzmeye devam ettin.Hayata duyduğun nefrette benim de payım olduğu bir gerçek,hayattan ve duyduğun inançtan uzaklaşmanın tek nedeni benim diyemem ama sen çoktan benim aksine arkana bakmadan uzaklaştın bu dostluktan...Belki de hiç tanışmamalıydık,o zaman kaygısızca yaşamak herkes için en iyisi olurdu.Bu yüzden artık hayatında olmayacağım.
Eğer Autumn, iyileşmen için bunun olması gerekiyorsa,tereddüt etmeden seni bir daha görmeyeceğim.''

Anlatacaklarını bitirdiğinde sargılarımın son aşamasındaydı.Son olarak ayağa kalktı ve yanımdan uzaklaştı.Önce ayak sesleri kayboldu,sonra da titreyen nefesi.

🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗 🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗🕗

Uykunun göz kapaklarımı terk etmesi üzerine uyandığımda çoktan sabah olmuştu.Tıpkı rüyamdaki gibi sert bir zeminin değil,yatağımın üzerindeydim.Soğuk bir sonbahara nazaran güneş tüm canlılığıyla odamın içerisinde ışıldıyordu.Gözlerimi karıştırıp saçlarımın arasını kaşıdım.
Saç la rım...
Havlu.
Yağmur.
Dün gece.
Kolum.
Baekhyun. RÜYAM!

Aniden yataktan fırlayıp aşağı koştum.Dün gece fırlattığım bardak kırıklarının buralarda bir yerlerde olması gerekiyordu.Mutfağın zeminine,çöpe ve son olarak merdiven boşluğuna baktım ama bir şey bulamadım,hiçbir yerde yoktu.Çekmeceye koşup hayal meyal hatırladığım bardağı aramaya koyuldum. Her zaman kullandığım bardaktı bu,ama enteresan bir şekilde o da yoktu.

Rüya mıydı,gerçek mi? Hatırlamaya çalış Autumn,hatırlamaya çalış!

Zihnimde çok fazla kopuk parça vardı,bir araya getirsem bile uyuşamayacak kadar küçüktüler.Düne dair sadece yağmurda ıslandığımı,birden kendimi merdivenlerin ayrımındaki zeminde yatarken bulduğumu ve Baekhyun'un odamda olduğu kısma kadarını hatırlıyordum.Baekhyun'la günlerdir görüşmediğimiz için odamda olması imkansızdı,ayrıca kolumu tedavi etmesinin imkanı yoktu.Onu en son Young geldiğinde tazelemişti.Ellerimi saçlarımdan geçirip bulanıklığı dağıtmak için çekiştirmeye başladım.Bu esnada mutfaktan çıkmış salona doğru yürüyordum.Bir müddet sadece düşünmeye ve parçaları birleştirmeye çabaladım..Ne yaparsam yapayım oturmayan parçalar çoğunluktaydı,hiçbiri birbiriyle uyuşmuyor ve ben eşleştirmeye çalıştıkça oldukları yerden haylazlıkla fırlayıp kovalamaca oynamak istiyorlardı..Bu ikileme daha dayanamayıp temiz hava almak amacıyla üstümü değiştirdikten sonra dışarı çıkmaya karar verdim.Üstüme uzun salaş toz pembe bir hırka alıp giyerken bir yandan da ayakkabılarımı isabet ettirmeye çalışıyordum.Hırkamı sakat olan kolumdan dikkatlice geçirdikten sonra hazırdım.Kapıyı açıp çıkacağım sırada Jooyoung 'la rastlaştık, o da evimin önünden geçmek üzereymiş.

''Günaydın.'' dedi şişmiş gözleriyle sırıtmayı ihmal etmeden.

''Erkencisin.'' diye tebessüm etim ben de.

''Markete gidiyordum,sen -?''

''Biraz hava almak istedim.'' diye sözünü kesip,ona doğru yürümeye başladım.

''Kahvaltını yaptın mı, ki muhtemelen yapmadın.İtiraz istemiyorum bizde yapıyorsun.Hem sen annemin yemeklerini özlemedin mi ?'' Yanağımdan makas aldıktan sonra kolunu omzuma attı.Hiçbir şey söyleyemeden lafı ağzıma tıkmıştı.Doğru düzgün cevap bile verememiştim.Belki de değişiklik iyi gelir diye düşündüm, uzun zamandır onları görmüyordum.

''Ah,doğru ya,sana söylemeyi unuttum.Baekhyun'un yanına taşınıyorum,dün acilen gitmemin nedeni buydu.'' dedi tepkimin ne olacağını merak edermişcesine yüzüme dönerek.Diğer yandan markete girmek üzereydik.

''Sonunda evden atıldın demek.''

''Tam olarak öyle sayılmaz küçük hanım.Aslında senin yanına taşınmayı düşünüyordum ama annen izin vermezdi.'' dedi dalga geçer gibi.Nasıl oluyordu da günün her saati bu kadar mutlulukla gülebiliyordu anlam veremiyordum.Yüzünde sürekli anlamsız bir tebessüm, bir alaycı tavırla yaşıyordu. Cümlesini yarım ağız güldükten sonra içeri girdik,bu defa ciddiyeti aramızda yeniden dahil eden taraf yine ben olmuştum.

''Nedenini sormalı mıyım?''

''Bence sorma, çünkü biraz erkek erkeğe bir...-''

''Ondan hoşlanıyor musun?'' deyip kıkırdamaya başladım.

''Hahahha, aslında bir kadın için mükemmel biri.Yemek yapabiliyor,şarkı söylüyor ve tam anlamıyla sang namca.Ama hayır, düşündüğün gibi değil. Benim kriterlerim daha çok, mm nasıl desem kızlara yönelik.''

''Kız arkadaşı olmasaydı ona bir şans verirdin yani?'' diye devam ettim,onunla dalga geçmek nedensizce hoşuma gidiyordu.

''Kes şunu Autumn,insanlar yalnış anlayacak.'' dedi reyonların arasında birden bana dönüp saçlarımla yüzümü örtmeye çalışırken.Sonra tekrar karşısında ki soğutucudan birkaç şişe su ve enerji içeceği almaya devam etti.Bense yanında dikilmiş,ellerim ceplerimde bir vaziyette ne aldığına bakıyordum.
Birden ''Neden bunu sen yapmıyorsun,yani ona bir şans vermiyorsun?'' dedi.
Birkaç saniye ne dediğini anlamaya çalıştım.Ona sorduğum anlamda o da bana sormuştu galiba...Jooyoung kafasını elindeki ürünü detaylı incelemek için eğdiği sırada,hiç vakit kaybetmeden ayağımı kaldırıp bacağına bir tane geçirdim ve yanından uzaklaştım.

Marketten çıkıp yeniden eve dönüş yolundaydık,Young bir eliyle poşeti tutuyor, diğeriyle de az önceki gibi kolunu omzumda dinlendiriyordu.Evlerimiz sıralı olduğu için, sol baştan bakıldığında 1. sırada onların ki vardı.Ben tam ortalarındaydım,Baekhyun en sonda.Yarım saat önce beni kahvaltıya davet ettiği için,onların evlerine doğru yürüyeceğim sırada çarpıştık.Ben yönümü onlara çevirmiştim ama Young hiçbir şekilde kıpırdamamıştı. Başımı kaldırıp yüzüne sabit bakışlarla bakmaya başladım.

''Baekhyunlara taşındığımı söylemiştim.'' deyip beni Baekhyun'un evine sürüklemeye başladı.Tabi ya, onların evine değil taşındığı yere gidiyorduk! Kandırıldım!

Omzumu hareket ettirip kaçmaya çalıştım ama boşunaydı,o çok fazla güçlüydü.Ellerimi cebimden çıkarırken olabildiğince direnmek adına arkaya uzatıp saçlarını yakalamaya başladım ama bir türlü denk getiremiyordum.Ellerimin işe yaramayacağını anladığım da bu sefer ayaklarımı işin içine davet ettim.Bacağına birbiri ardına tekme savurduğum da çoktan evin önüne gelmiştik zaten.Aceleyle şifreyi girdikten sonra beni içeriye itekleyip, arkamdan müthiş bir hızla kendisi de içeri girdi ve kapıyı kapattı.

Kendimi göz açıp kapayıncaya kadar evin içinde bulmuştum.Kahretsin, dünkü rüyamın etkisinden çıkamamıştım bile ! Nasıl yüzleşecektim?Tanrım, çok utanıyorum.!
Young ayakkabılarını çıkarıp gözlerini bana dikti. Ben hiçbir şey yapmadan öylece dikiliyor ve olası bir fırsatın oltama gelmesini bekliyordum. O sıra da yaklaşan ayak sesleri kulağıma takıldı,hayır gelme...

''Nerde kaldın Young-ah-?'' Al işte görmüştü.Gözleri uzun birkaç saniye bana takılmış ve kirpiklerini hareket ettirmeden öylece durmuş beni izlerken diğer yandan ellerini kuruluyordu.Young'un kulağına eğilip, dişlerimin arasından ''Bunun hesabını vereceksin.''diye tısladım.

Jooyoung dediklerimi görmezden gelip,Baekhyun'a cevap olarak ''Misafirimiz var.'' diye yanıtlayıp ayakkabılarımı çıkardıktan sonra içeri iteklemeye başladı.Son defa iteklediğin de az kalsın Baekhyun'la burun buruna geliyorduk ki, son anda manevra yapıp içeriye yöneldim.Acayip bir gerginlik vardı üzerimde,daha önce asla böyle olmamıştım.Ne işim vardı benim burda,eve gidip yatağımın içinde saklamak istiyordum.Ellerim terlemiş ve yanmaya başlamıştı.Suratımın rengini korumak için Tanrı'ya şimdiden yalvarmaya başlamıştım.

''Otursana.Ben ellerimi yıkayıp geliyorum.'' dedi Young,aldıklarını mutfağa bırakıp bana masayı gösterdiği sırada.Adımlarımın arasındaki mesafeyi milimetrelik aralıklara indirgeyip masaya yürümeye başlıyordum ki, Baekhyun yanımda hızla geçip benden önce oturdu masaya.Birden yaptığı bu şey karşısında olduğum yere çakılmıştım ama durmadım.Oturmadan önce nereye geçmem gerektiğine karar vermeye çalışıyordum ki, Jooyoung geri dönüp iki eliyle omuzlarımdan tuttuğu gibi beni Baekhyun'un tam karşısına oturttu.Olan olmuştu ve her ne kadar istemeyerek buraya getirilmiş olsam da yapacak bir şey yoktu.Hiçbir şeyi çaktırmayacak ve olabildiğince profesyonel davranmış olarak burdan ayrılacaktım.

Masadaki herkes, eskisi gibi yerindeydi.Biz uzun bir aradan sonra ilk defa bu kadar tamamlanmış vaziyette bir aradaydık.Bu çok uzun zaman almıştı...
Sabahın erken vaktine rağmen öten kuş cıvıltıları dışında masada hiçbir ses yoktu.Jooyoung bütün iştahıyla önündeki yemeye başlamıştı.Baekhyun ise bana bakmamak için sadece tabağının kenarındaki yiyeceklerle oyalanmaya çalışıyordu.Ben yemeye henüz başlamamıştım bile' diye düşünürken kapı çaldı.Zilin sesiyle birden irkildim,kendimi sessizliğe o kadar kaptırmışım ki.

Jooyoung kapıyı açmak için ayrıldığında masads sadece o ve ben kalmıştık.Bir ara çok yarım ve fazla saniyelik bir anda gözlerimi kaldırıp Baekhyun'a baktım,önündeki soya fasulyesinden bir tanesini yemek çubuklarının arasına sıkıştırmış, ölmesi için elinden geleni yapıyordu.Kumral tenine nazaran daha koyu olan siyah saçları uzamış,gözlerinin biraz aşağısına sarkıyordu.O sırada gözlerim daha önce fark etmediği bir şeye takılmış ve oraya kilitlenmişti.Elinde küçük bir sargı vardı.İşaret parmağından avuç içine uzanıyordu.Gözlerimi kısıp daha dikkatli bakmaya çalışırken Jooyoung çoktan yanındaki misafiriyle içeri girmişti.

''Oh, Autumn! Sensin!'' dedi,bir hafta önce nehrin kenarında otururken,gerçekliğini sorguladığım çocuk.

Continue Reading

You'll Also Like

14.9K 425 2
❝𝖹𝖺𝗆𝖺𝗇 𝖻𝖺𝗓𝖾𝗇 𝗄𝖺𝗍𝗂𝗅𝖽𝗂𝗋, 𝗒𝖺𝗌̧𝖺𝗇𝗆ı𝗌̧𝗅ı𝗄𝗅𝖺𝗋ı𝗇ı 𝗈̈𝗅𝖽𝗎̈𝗋𝗎̈𝗋.❞ ********** O geceyi hatırlıyor musun? Gece süsü meleğin...
300K 22.4K 52
WATTYS 2018 KAZANANI! (KAHRAMANLAR KATEGORİSİ) Hreak ayağa aheste bir şekilde kalktıktan sonra kenarda yayılmış geniş postları eğilerek aldı. Geniş...
151K 12.4K 53
Azize serisinin 1.kitabıdır. Boynuzlarım, tüylerim ve iri gözlerim var. Kutsal kanım ve Ravozski ismim var. Dünyayı kurtarmak için bana ihtiyacın var...
336K 33.5K 38
2022 WATTYS KAZANANI Lale lise son sınıfa geçtiğinde düşünmesi gereken tek şey üniversite sınavı değildi. Uğraşması gereken, yeni bir cici annesi ve...