Kehanet; Melez Prenses (Tamam...

By mavi7654

302K 13.5K 1.4K

Alexandra ailesi tarafından bile önemsenmeyecek kadar önemsiz birisi olduğunu düşünüyordu. Oysa o, insanların... More

*Duyuru (17.03.2018)*
&1&
&2&
&3&
&4&
&5&
&6&
&7&
&8&
&9&
&10&
&12&
&13&
&14&
&15&
&16&
&17&
&18&
&19&
&20&
&21&
&22&
&23&
&24&
&25&
&26&
&27&
&28&
&29&
&30& 1\2
&30& 2\2

&11&

9.4K 473 22
By mavi7654

*Düzenlendi*

Sabah perdelerin açılma sesi ve ardından içeriye giren güneş ışıklarıyla gözümü açtım. Düzgün bir şekilde uyandırılmayı özlemiştim. Normal günlerde Ashley'in üzerimde uyguladığı çeşitli uyandırma fantezileri ile uyanıyordum çünkü. Düşüncelerimi bir kenara itmek aklıma geldiğinde yatakta doğruldum ve etrafa bakındım. Benim boylarımda, kahverengi saçlı, açık kahve gözlü tatlı bir hizmetçiyle karşılaştığımda gülümsedim. Sarayda kalmıştım. Benim sarayımda, doğduğum andan itibaren olmam gereken yerde. Düşüncelerimle birlikte gelen hüzün kırıntılarını umursamamaya çalışarak deminden beri bana bir şeyler anlatmaya çalışan tatlı kıza döndüm.

"Çok üzgünüm ama sizi dinlemedim. Kabalık ettim" Sözlerimle birlikte bana bağırıp çağırmasını beklerken o sadece gözlerini büyüttü ve şaşkınlıkla bana baktı.

"Üzülmesi gereken siz değilsiniz Majesteleri. Ben üzgünüm iyice ayılmanızı beklemeliydim. Şimdi eğer arzu ederseniz giyinme odasına gidelim?" Benden özür mü diliyor? Üstelik suçlu olan benken. Değişik ve alışması zor bir durum. Sanırım hiçbir zaman saray hayatına tam olarak alışamayacağım. Kafamı sallayarak ayağı kalktım. Tuvalet ihtiyacımı hallettikten sonra kıyafet odasına girdim. Ama bunların hepsi uzun, çok çok uzun! Ben uzun elbise GİY-MEM! Yanımdaki adını hala öğrenemediğim hizmetçiye döndüm.

"Burada hiç kısa elbise etek tarzı bir şey yok mu?" dedim. Sorumla afallamıştı. Tabi ya afallaması normaldi. Sonuçta bu güne kadar gördüğü bütün prensesler uzun kabarık elbiselerle dolaşıyordu.

"Efendim sanmıyorum. Ama isterseniz kıyafetlerin arasından size uygun bir şeyler bulabiliriz. Belki de üzerlerinde biraz oynayarak istediğiniz şekle getirebiliriz." dedi, gülümsedi ve sabahtan beri fark edemediğim asasını gösterdi. Bu kız mükemmeldi. İçimden gelen bir dürtüyle gidip ona sarıldım. Şaşırmıştı. Hem de fazlasıyla. Ondan ayrılıp gülümsedim ve hala şaşkınca bana bakarken konuştum.

"Hadi ama alış bunlara bu sarayda en yakın arkadaşlarımdan birisi oldun bile." dedim. Bana anlamamışcasına baktı.

"Ama majesteleri ben sadece burada çalışan bir hizmetliyim."

"Artık sadece bir hizmetli değilsin. Buradaki tüm hizmetlilerden daha özelsin benim için. Bir nevi özel yardımcı olarak düşün. Ayrıca majesteleri yok! Alex ya da Cass demen yeterli. Bu arada senin adın neydi?" dedim. Sanırım hayatında ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordu. Bu kızı ilk gördüğüm anda kanım acayip ısınmıştı. Sonunda şaşkınlıktan kurtulduğunda bana cevap verdi.

"Peki majes... ay Cass. Adım Loretta Lanson." gülümsedim. Bir an önce kıyafetleri ayarlasak iyi olurdu.

"Hadi kıyafetlerimi ayarlayalım." dedim. Kafasını olumlu anlamda salladıktan sonra kıyafetlere bakmaya başladı. Biraz uğraş ve biraz büyüyle kısa sürede kıyafetlerim hazırdı. Beyaz bir büstiyer okuldan getirdiğim deri ceket ve buradaki bir siyah bir eteğin kısaltılmış halini giydikten sonra Loretta'nın zoruyla fazla gösterişli olmayan bir taç taktım. Loretta'yla birlikte odadan çıktık geç kalmak üzere olduğumuz kahvaltıya indim. Ashley beni üzerimdeki kıyafetlerle görünce çok şaşırdı. O eski dönemlerden kalma dantelli uzun mavi bir elbise giymişti. Leydi Diana da bana sorgular bir şekilde bakıyordu. Onun üzerinde de Ashley'in ki ne benzer ama daha farklı model olan kırmızı bir elbise vardı.

"Sen bunları nereden buldun?" diye sordu ağzı hala hafif aralıkken.

"Loretta büyüyle yaptı." dedim. Aklı karışmış gibi görünüyordu. Sanırım kafasında Loretta'nın kim olduğunu tartıyordu. Açıklama gereği duydum. "Hizmetkarlardan biri ama aynı zamanda arkadaşım."

"Bir hizmetkarla mı arkadaş oldun?" Leydi Diana'nın beklemediğim sorusuyla afalladım. Bunda ne gibi bir sorun olabilirdi ki? Başımı onaylarca salladım.

"Evet. Neden bu kadar şaşırdınız?" diye sordum. Ona karşı saygılıydım ve bu saygı sözcüklerinden vazgeçememiştim.

"Daha önce hiçbir prenses ya da kraliçe bir hizmetkarla arkadaş olmamıştı." diye açıklama yaptı.

"Daha önce olmamış olabilirler ama bu benim Loretta'yla arkadaş olmamı engelleyemez." dedim ayakta dikildiğimi anlayıp yerime otururken. Biraz sert çıkmıştım ama benim hayatıma karışılmasından hoşlanmam.

"Tabi ki engellemez." dedi ve ardından içeriye giren beşliye selam verdi. "Günaydın Efendim" Ah doğru ya onlar birer prenstiler ve burada Leydi Diana'dan daha üst konumdaydılar ve prensip olarak Diana onlara selam vermek zorundaydı.

"Günaydın Leydim" tarzında cevap verdikten sonra masaya oturmaya başladılar. Oturmadan önce Matt gelip yanağımı öptü. Ona gülümserken Tyler'ın da Ashley'i öptüğünü gördüm. Birbirlerine gerçekten çok yakışıyorlardı. Yavaş yavaş masa dolduktan sonra kahvaltı ettik. Kahvaltıdan sonra Leydi Diana bana bir soru yöneltti.

"Saraydaki idare işlerini nasıl halletmeyi planlıyorsun? Daha eğitiminin yarısında bile değilsin. Okula gitmeye devam etmelisin. İstersen ben seni yerine saraydaki işleri memnuniyetle yaparım." Aslında bu konuyu daha önce hiç düşünmemiştim. Geziye gelirken olayların bu raddeye geleceğini de hiç düşünmemiştim. Leydi Diana haklıydı. Onun burada ben eğitimimi bitirene kadar işleri idare etmesi süper olurdu.

"Eğer sizin için sorun olmazsa benim yerime işleri idare etmenizi çok isterim." dedim. Bana gülümsedi.

"Sizin ve halkım için her şeyi yaparım, Majesteleri." dedi. Ona minnettar kalmıştım. Öğrencilerin okula geri dönme vakti geldiğinde sarayın önünde bekleyen otobüse kadar onlarla gittim. Ashley ve ben 1 hafta kadar burada kalıp sarayı gezmek istemiştik. Matt ve diğerleriyle kısa bir vedalaşmadan sonra Loretta'dan bana sarayı gezdirmesini istemiştim. Ben sarayın içini gezmek isterken Ashley bahçeyi dolaşmak istemişti. O başka bir hizmetkarla bahçede dolaşıyordu.

Loretta ilk olarak beni taht odasına getirmişti. Büyük kelimesinin az kaldığı bu oda tavanda bulunan büyük görkemli ışıl ışıl bir avizeyle aydınlanıyordu. Kapının tam karşısında bulunan duvar boylu boyunca camdı ve önünde kral ve kraliçenin oturması için olan rahat kırmızı kumaşla kaplanmış olan iki taht vardı. Tahtların durduğu hafif yüksek platforma iki basamakla çıkılıyordu. Platforma çıkıp kraliçe için olan tahta oturdum. Loretta sanırım buraya daha önce hiç gelmemişti. Öyle ki geldiğimizden beri odayı inceleyen gözleri ilk defa bana dönmüştü. Gözleri büyürken ağzı hafifçe aralanmıştı. Hayranlıkla konuşmaya başladı.

"Seni temin ederim ki, o tahta senin kadar yakışan hiçbir kraliçe dünyaya gelmedi." Sözleri karşısında gülümsedim. Bu tür iltifatları daha önce hiç duymamıştım. Bunca yıl öz olduğunu sandığım ailem bana hiç iyi bir şey söylememişti. Sırf bana biraz ilgi gösterip küçük bir aferin demeleri için mükemmel bir çocuk olmaya çalışmıştım ama onlar bana bunun karşılığını asla vermemişlerdi. Aklıma dolan düşüncelerle gözlerim hafifçe doldu. Az önceki mutluluğum yerini hüzüne bıraktı. Bu halimi fark eden Loretta durgunlaştı ve

"Ne oldu şimdi?" diye sordu. Kafamı sallayarak düşüncelerimden kurtuldum. Şimdi onları düşünmenin sırası değildi. Tahttan kalktım ve

"Bir şey olmadı şimdi nereye gidiyoruz?" diye sordum. Loretta ani değişimimden sonra afallamış gibi duruyordu. Sonra kendini toparladı ve

"Balo salonuna ne dersiniz? Sonrada toplantı odasına gideriz." dedi onu onayladıktan sonra taht odasından çıktık. Koridorda gördüğüm portreyle duraksadım. Portredeki her kimse bana acayip bir şekilde benziyordu. Aramızdaki tek fark kadının teninin daha açık renk ve gözlerinin ela olmasıydı. Duraksadığımı gören Loretta yanıma geldi.

"O portredeki Kraliçe Tatyana." dedi. Ne yani bu kadın benim öz annem miydi? Onu daha önce bir fotoğrafta bile görmemiştim. Bana bu kadar benzeyeceği aklımın ucundan geçmezdi. Portreye biraz daha bakıp yola devam ettim. Balo salonu taht odasının neredeyse iki katıydı. Bu odanın da baş köşesinde iki taht vardı. Salonun her tarafında olan altın süslemeler burasını daha da mükemmel yapıyordu. Tavandan sallanan altın yaklaşık 1,5 metrelik avize her yönüyle muazzamdı. Ağzım açık kalmış sarayı incelerken Loretta'nın

"Harika olduğunu biliyorum Alex ama daha gezmemiz gereken çok yer var." dediğini duydum.

"Hadi gidelim öyleyse bu sarayın her karışını görmek istiyorum." diye heyecanla yanıt verdim ona. Balo salonundan çıktıktan sonra sarayın önemli toplantılarının yapıldığı toplantı salonuna gittik. Sarayın içindeki her oda gibi bu odada çok büyüktü. Odanın tam ortasında 20 kişinin rahatça oturabileceği bir masa vardı. Masanın iki baş köşesinde kral ve kraliçeye ait olduğu her halinden belli olan koltuklar vardı. Diğer odalardan farkı bu odayı bir avizenin değil de duvarlardaki oyuklara yerleştirilmiş olan büyük mumların ışıklarıyla aydınlatılıyor olmasıydı. Odanın bir duvarı boydan boya kitaplıktı. Loretta'yla odadan çıktıktan sonra sarayın alt katında olan aile salonu denen sadece kraliyet üyeleri ve Leydilerin girebileceği özel bir odaya gelmiştik.

Odaya girmek için o dönemde nasıl bulduklarını hala çözemediğim parmak izi tanıma sistemini kullandık. Loretta kraliyet ailesinden olmadığı için başta girmek istemese de zorla onu salona soktum. Oda kırmızı, kahverengi ve yer yer yeşil renk ağırlıklıydı. Odaya girdiğim ilk anda buranın yüzyıllar öncesine ait olduğunu anlamıştım. Kapının tam karşısında bulunan ahşap kırmızı süngerli koltuklar gayet rahat görünüyordu. O duvarın hemen yanında aileme ait olan günlükler ve ailemin büyücülerinin kullanmış olduğu büyülerin yazdığı defterlerle dolu bir kitaplık vardı. Kitaplığın bir sırası kraliyet üyelerinin yapması gereken şeylerin yazılı olduğu kitaplarla doluydu. Kitaplığın karşısındaki duvara dayalı orta boyda bir çalışma masası üzerinde de açık sayfalarıyla yarım kalmış bir kitap ve renkli kalemler vardı. Bir kalem kitabın tam ortasında açık bir şekilde duruyordu. Masanın yanına yaklaşıp bakınca bunun düzgün bir el yazısıyla yazılmış eski bir günlük olduğunu anladım. Günlüğün ilk sayfasını açtığımda bir isim gördüm. Tatyana Hataway.

Şu an elimde tuttuğum günlük annemin yıllar öncesinde yazdığı onun hakkında bir şeyler öğrenmemi sağlayacak günlüğüydü. Günlüğü salondan almak üzere masanın üzerine bıraktım. Odanın tam ortasında olan kırmızı-kahverengi desenleri olan halıyı yeni fark etmiştim. Üzerinde bu güne kadar hiç görmediğim hayvan desenleri vardı. Odanın duvarları kahverengiydi. Bu renk insanın içini sıkmak yerine odaya değişik bir hava vermişti. Loretta'ya döndüğümde kitaplığın önünde durmuş defterleri inceliyordu.

"Loretta?" dedim sorar bir biçimde. Yerinde hafifçe sıçrayıp bana döndü.

"Efendim?"

"Hadi gidelim ben çok yoruldum." dedim. Ben bunu deyince odaya hüzünle baktı." İstersen sonra tekrar gelebiliriz Loretta." dedim. Az önce hüzünlü olan gözlerinden bir parlama geçti.

"Gerçekten gelir miyiz?" diye sordu çocuksu bir sesle onun bu haline gülümsedim.

"Söz geleceğiz." dedim. Annemin günlüğünü alıp odadan çıktık.

"Loretta saat geç oldu, hava karardı ve benim yürümeye mecalim kalmadı. Ben kendimi odama ışınlıyorum" dedim. Cevabını beklemeden asamı çıkarıp ezbere bildiğim sözleri söyledim. Saniyeler sonra odamdaydım. Üzerimdekilerden kurtulup kendimi duşa attım. Ilık su vücuduma değerken rahatladığımı ve günün yorgunluğunu üzerimden biraz olsun attım. Saçlarımı bir kez şampuanladıktan sonra duştan çıktım. Kıyafet odasına girdim. Birazdan yemeğe ineceğim için geceliklerimi giyemezdim. Ne kadar istemesem de üzerime kırmızı hafif kabarık gösterişli olmayan elbiseyi giydim. Saçlarımı kuruttuktan sonra üzerinde küçük kırmızı taşları olan tacı taktım.

Giyinme odasından çıktıktan sonra odamdaki eski saate baktım. Yemek saatine 15 dakika olduğunu görünce odamdan çıktım. Yavaş yavaş merdivenlerin başına geldim. Tam inmeye başlayacaktım ki benim katımda bulunan odasından çıkan Ashley'i gördüm. El sallayıp yanıma gelmesini bekledim.

"Ne haber?" dedim.

"İyi ama yorgun. Senden?" diye cevap verdi.

"Aynen. Sarayın sadece bir kısmını gezmiş olmama rağmen çok yorgunum. Bahçeyi gezmek nasıldı?" dedim.

"Harikaydı. Bahçenin tam ortasında bulunan görkemli çeşmeyi ve uzak bir köşede ağaçların arasına saklanmış olan göle bayılacaksın!" dedi heyecanla. Konuşurken çoktan merdivenleri inmiş yemek odasına gelmiştik. Masada yerinde oturan Leydi Diana'ya selam verdikten sonra yemeğe başladık. Sessiz geçen bir yemeğin ardından sessizliği bozup konuşan Leydi Diana oldu.

"E kızlar sarayı beğendiniz mi?"

"Muhteşem bir yer kesinlikle kusursuz ve o balo salonu... Aman Tanrım!" dedim beğenimi dile getirirken. Bana gülümsedi ve konuşmaya başlayan Ashley'e döndü.

"Bahçeye bayıldım ama en çokta ağaçların arasında gizlenmiş göle hayran kaldım. Kafa dinlemek için ideal." dedi. Leydi Diana'nın kaşları çatıldı.

"Göl mü? Bildiğim kadarıyla bahçede bir göl yoktu. Tam olarak nerede gördün gölü?" diye sordu

"Kuzey doğu köşesinde" diye yanıt verdi Ashley. Biraz daha sohbet ettikten sonra Ash'le yorgun olduğumuz için odalarımıza çekildik. Giyinme odasına gidip üstümü değiştirdim. Kendimi yatağa attıktan sonra yarın ilk iş annemin günlüğünü okuyacağıma karar verip uyudum.

Continue Reading

You'll Also Like

5.8M 423K 43
*Tamamlandı* "Sence bizden bir cacık olur mu?" dediğimde önce bana öylece baktı, sonra kahkahalarla gülmeye başladı. Öyle ki boynumdaki kolunu çekip...
1.3M 26.2K 15
2. KİTABIN YAZIMINA ŞİMDİLİK ARA VERDİM. TEKRAR BAŞLADIĞIMDA DUYURU YAPARIM. Bir gece vakti küçük bir bebek ormana bırakıldı. Ölsün diye götürüldüğü...
4.6M 415K 139
Külkedisinin prensese değil, Anka'ya dönüşme hikayesi. Sonsuzluğa kanat çırpan otuz kuşun öyküsü.| Elena'nın hayatı, ruhu farklı bir boyuta çekilen...
1.1M 72K 85
Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne yapardınız? Üstelik tüm varlıkların soyu s...