Orién : ANKA ATEŞİ | KADER AT...

oykutzcn tarafından

4.6M 412K 138K

Külkedisinin prensese değil, Anka'ya dönüşme hikayesi. Sonsuzluğa kanat çırpan otuz kuşun öyküsü.| Elena'nı... Daha Fazla

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
20.Bölüm
Yeni bölüm değil :)
Orién 2 yaşında!
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm\1
31.Bölüm\2
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37. Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm\1
42.Bölüm\2
43.Bölüm\1
43.Bölüm\2
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
Kitap hakkında
Kitap hakkında 2\İmza günü.
İmza günü :)
RAFLARDA :)
ORIEN 3 YAŞINDA!
ORIEN 4 YAŞINDA :)
KADER ATEŞİ / 1. BÖLÜM
Kader Ateşi / 2. Bölüm
KADER ATEŞİ / 3. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 4. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 5. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 6. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 7. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 8. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 9. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 10. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 11. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 12. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 13. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 14. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 15. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 16. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 17.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 18. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 19. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 20. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 21. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 22. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 23. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 24. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 25. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 26. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 27. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 28. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 29. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 30. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 31. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 32. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 33. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 34. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 35. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 36. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 37. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 38. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 39. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 40.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 41.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 42. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 43. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 44. BÖLÜM| CENAZE
KADER ATEŞİ / 45. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 46. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 47. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 48. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 49. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 50.BÖLÜM
KÜL | 1. bölüm
KÜL| 2. Bölüm
KÜL| 3. Bölüm
KÜL| 4. BÖLÜM
KÜL| 5. Bölüm
KÜL| 6. Bölüm
KÜL| 7. Bölüm
KÜL| 8. Bölüm
KÜL| 9. Bölüm
KÜL| 10. Bölüm
KÜL| 11. Bölüm
KÜL| 12. Bölüm
KÜL| 13. Bölüm
KÜL| 14. Bölüm
KÜL| 15. Bölüm | Orién 5 yaşında!
KÜL| 16. Bölüm
KÜL| 17. Bölüm
KÜL| 18. Bölüm
KÜL| 19. Bölüm
KÜL| 20. Bölüm
KÜL| 21. Bölüm
KÜL| 22. Bölüm
KÜL| 23. Bölüm
KÜL| 24. Bölüm
KÜL| 25. Bölüm
KÜL| 26. Bölüm
KÜL| 27.Bölüm
KÜL| 28. Bölüm
FİNAL

19.Bölüm

50K 3.7K 1.1K
oykutzcn tarafından

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen :)

*

Bugün cumaydı ve ben cumaları seviyordum. Sadece okulun son günü olduğu için değil, öğleden sonra uygulama ya da binicilik dersi yerine, yerel danslar dersi olduğu için seviyordum.

Akşam yemeği için yemek salonuna geçmeden önce, hafta sonu Amylerde kalacağımız için kendimize ufak çantalar hazırladık. Orién'den ayrılacağım için üzgündüm ama, Lermont ve şu element çılgınlığından bir süre de olsa uzaklaşmak bana iyi gelecekti. Hepimize iyi gelecekti.

Yemek salonuna geçtiğimizde yemeklerimizi alıp, sabahtan beri hiç görünmedikleri halde -George hariç- akşam yemeğinde ortaya çıkan Nate ve kuzenlerinin oturduğu masaya geçtik. Artık tamamen alıştığım şamata eşliğinde yemeklerimizi yedik. Jeff ve Lucas'ın birbirleri ile uğraşmalarına bile alışmıştık artık. Nate gibi biz de onlara tepki vermiyor, ya da daha önce olduğu gibi kavga çıkacak korkusu duymuyorduk. Onun yerine, Jeff'in çevremizdeki herkesin dikkatini çekecek yükseklikteki kahkahalarına eşlik ediyorduk.

"Yarın bir şeyler yapalım!" dedi Lucas heyecanla.

"Maalesef yapamayız," dedi Amy, üzgün bir şekilde. "Hafta sonu için plan yapmıştık, bizde kalacağız." Sonra birden keyfi yerine geldi. "Siz de gelsenize!"

Lucas anında "Olur," diyerek cevap verdi ama, sonra bir an duraklayıp aklına yeni gelmiş gibi diğerlerine döndü. "Değil mi? Nate?"

Nate bir süre düşünüyor gibi Lucas'ın hevesli yüzüne baktı. "Üzgünüm. Bu hafta sonu olmaz, belki daha sonra."

Lucas'ın yüzü düşerken Amy'ye bakıp elimden bir şey gelmez dercesine omuzlarını kaldırdığında, Amy gülümsemeye çalışıp başını öne eğdi. Bu da neydi şimdi! Gözlerimiz önce Lily ile, daha sonra Claire ile buluştu. Claire'in kıkırdamasına bakılırsa, Amy'nin kızardığını onlar da fark etmişti.

"Tamam öyleyse..." dedi Amy gözlerini yemeğinden kaldırmadan. "Bir daha ki sefere."

Kızlarla tekrar bakışıp yemeğe döndük. Anlaşılan, bu akşam ortak salonda konuşulacak konu belli olmuştu.

Yemek yerken Nate ve kuzenlerinin bizi durmaksızın güldürmesi yüzünden, yemeklerimizi bir saatte zor bitirmiştik. Soğumaları yüzünden doğru düzgün doyamamıştık da. Daha önce yaşadıkları maceralarını anlattıklarında ise, gülmekten gözümüzden yaşlar gelmişti. Çırak çocuğun bu kadar eğlenceli olabileceğine kim inanırdı ki? Dışarıdan kendini beğenmiş gibi görünen Lucas'ın aslında nasıl da alçak gönüllü olduğuna, korkutucu görünen Jeff'in aslında şapşal bir çocuktan farkı olmadığına, diğerlerine göre daha sakin duran Tyler'ın daha önce yaptıkları tüm çılgınlıkların tam merkezinde olduğuna? Anlatsak, kesinlikle kimse inanmazdı.

Yine Jeff'in bizi kahkahalarla güldürdüğü bir sırada karşımda oturan Nate ile aynı anda birbirimize bakıp göz göze geldik. Ben gülmeye devam ederken, Nate'in kahkahaları sakinleşip, kibar bir gülümseme şeklini aldı. Beni dikkatle izlemesi karşısında utanarak gözlerimi tekrar Jeff'e çevirdim. Neden böyle şeyler yapıyordu ki şimdi? Neden ben gülerken beni bir deney faresiymişim gibi izleyip, utandırıyordu?

Onlarla bir süre daha oturduktan sonra ayağa kalktım. Hepsi soru soran gözlerle bana baktığında, bu sefer doğruyu söylemek istedim. "Bella'nın yanına gidiyorum."

Kızlar tam da tahmin ettiğim gibi hep bir ağızdan söylenmeye başladı. "Yapmayın kızlar, o kadar da kötü biri değil," dedim onları ikna etmeye çalışarak.

Nate, "Seni herkesin ortasında ayağından havaya asan kız değil mi o?" dediğinde bir anda herkes susup ona döndü. O ise kollarını bağlayıp masanın üzerine koymuş, ciddi bir ifade ile bana bakıyordu. O gün olanları görmüş müydü? Oysa ben onun derslerde sürekli uyuduğunu sanıyordum.

"Evet." Sesimi daha da alçaltarak devam ettim. "Ayrıca kaçırıldığımızda korkudan kafayı yemememi sağlayan ve beni korumak için isyancıların dikkatini üzerine çeken kız. Ayrıca beni ve...." Devam edemedim. Beni ve Chris'i gördüğü halde hiçbir şey söylemedi diyemedim. "Neyse. Sonuç olarak Bella sandığınız gibi biri değil ve ben şimdi onun yanına gidiyorum."

Kızlar cevap vermeyince, "Ona söylemek istediğiniz bir şey var mı?" diye sordum.

"Elbette ona söylemek istediğimiz bir şey yok," dedi Amy surat asarak. "Sadece dikkatli ol."

"Olurum," dedim gözlerimi devirerek.

Onları anlıyordum, benim için endişeleniyorlardı. Ama endişelenmemiz gerekenin Bella olmadığını yakında onlar da fark edecekti.

Revire doğru yürürken gökyüzüne baktım. Yıldızlar bugün görünmüyordu. Havadaki kokuya ve rüzgara bakılırsa bu akşam büyük bir fırtına olacaktı.

Revirin bulunduğu tarafa döndüğümde, birinin arkamdan kolumu tutması ile korkarak arkama döndüm. Bugün hiç görmediğim Chris, yine aniden ortaya çıkmaya karar vermişti. Yüzünde biraz sonra hoş olmayan şeyler yaşanacağını belli eden bir ifade vardı.

"Bakıyorum çırak ile işleri ilerletmişsiniz," dedi hala kolumu tutarken. Sakin kalmaya çalışarak düz bir şekilde cevap verdim, "Neden bahsediyorsun?"

"Şu aptal çırak çocuktan bahsediyorum. Zaman kazanmaya çalışma, sen de çok iyi biliyorsun."

Onun hasta olduğunu yüzüne haykırmadan önce, sakin kalmaya devam ederek -çabalayarak- mimiksiz ve duygudan yoksun bir şekilde yüzüne bakmaya devam ettim. "Aslında, bilmiyorum. Sen söylesene."

"Benimle dalga mı geçiyorsun sen!" dedi kolumu daha da sıkarak. Canım acısa da asla belli etmedim. "Neden onunla bu kadar yakınsınız! İki hafta istemiştim yalnızca senden." Beni sert bir şekilde kendine çekerek, kulağıma yaklaştı. "Ben de seni masum biri sanmıştım. İki hafta bile dayanamayacaksan başkaları yerine bana gelmeliydin, ben seve seve seni ..."

Cümlesini tamamlamasına izin vermeden kolumu elinden kurtarıp, tüm gücümle tokat attım. Öfkeden çılgına dönmesini bekliyordum ve buna hazırdım ama o bana arkasını dönüp, ellerini saçlarından geçirdi. "Biliyorum, ben pisliğin tekiyim," dedi üzgün bir şekilde, tekrar bana bakarken.

"Defol git Chris!" Konuşurken sesim yükselmemişti ama, beni bile şaşırtacak derecede güçlü çıkmıştı.

"E- Elena ben.."

"Sesini tek bir saniye bile duymak istemiyorum."

"Elena, izin ver..."

"Şimdi değil Chris. Şu an seni duymak istemiyorum. Tek istediğim, hemen şimdi defolup gitmen."

Chris birkaç saniye daha gözlerimin içine bakıp, hızla yanımdan ayrıldı. Gittiğinde, yeniden nefes alabildiğimi hissettim. Gözlerim yanmaya başlarken, öfkem daha da alevlendi. Nereye olduğu fark etmeden koşmaya başladım. Etrafı aydınlatan fenerlerden uzaktaki bir ağacın arkasına saklanarak yere çöktüm. Öfkemi kontrol edemeyerek, kollarımı bacaklarımın etrafına sararak ileri geri sallanmaya başladım. Kızgınlığım Chris'e değil, kendime idi. Ona bu şekilde konuşma hakkını ben vermiştim. Biraz önce bana onları söyleyebilecek haddi kendinde bulabildiyse, benim yüzümdendi. Yanlış şeyler, daha fazla yanlış doğururdu ve Chris ve ben, en başından beri çok yanlıştık.

Bana doğru yaklaşan ayak sesleri duyduğumda, ayağa kalktım. Gelen Chris ise eğer, bu sefer sakin kalabileceğimi sanmıyordum. Hala ağacın gölgesinde saklanırken, meraklı bir ses yükseldi. "Elena?"

Tekrar yere çökerken cevap vermedim. Nasıl olsa çırak çocuk bir şekilde zor zamanlarımda ortaya çıkmayı ve beni bulmayı başarıyordu.

"Demek ağacımı sen de keşfettin," dedi tek omuzu ile ağaca yaslanıp, kollarını göğsünde birleştirerek. "Harika bir arkadaştır."

Başımı yasladığım dizlerimden kaldırıp ona baktım. "Bana..." devam edemeden Nate yanıma çöküp meraklı bir ifade ile yüzümü inceleyerek ,"Ne oldu?" diye sordu.

Gözyaşlarımı koluma silip, onu takmayarak yarıda kestiği cümlemi tamamladım. "Bana büyü falan mı yaptın sen? Hayır teknoloji olsa, bir taraflarıma takip cihazı falan taktığını düşüneceğim."

Nate benim alaycı tavrıma eşlik etmeden, kaşlarını çatmış bir şekilde sorduğu sorunun cevabını bekliyordu. "Ne oldu?"

Bakışlarımı kaçırdım,"Anlatabileceğimi sanmıyorum."

Nate yanıma, yere oturdu. "Şu Chris denilen çocukla alakalı değil mi?"

İnatlaşmaya ya da inkar etmeye gücüm yoktu. Başımla onayladım.

"Kızlar senin için endişelendiğinden peşinden gelmeye karar verdim, hem Bella'ya sormam gereken bazı sorular vardı. Gelirken önce Chris'in sinirle yurda gittiğini, sonra seni gördüm. Büyü falan yapmadım yani. Ayrıca anlatmana gerek yok, neler olduğunu biliyorum."

İnanamayarak ona döndüm, "Nasıl?"

"Sizin kaçırıldığınız, yani kurtarıldığınız gün o öpücüğe ben de şahit oldum. Bella ve sizin şaşkınlığınıza ve Chris'in Bella'nın peşinden gitmesine. Sonradan öğrendim, neydi o süslü sürtüğün adı?" Cevap vermek yerine güldüm. Aklına geldiğinde devam etti. "Ha, Caroline. Onunla birlikteymiş. Ayrıca gözlerinin sürekli ona kaymasını da fark ediyordum. Biraz önce de sizi görünce, kötü bir şey olduğunu anladım işte."

Cevap vermeyince bir süre sessizce oturduk. "Yaptığım yanlıştı," dedim zor çıkan sesimle.

"Bunun için kendini suçlama."

Tekrar ona baktım. "Neler olduğunu bilmiyorsun."

"İkinizi de tanıyorum. Bilmeme gerek yok tahmin edebiliyorum," dedi bir yandan eline aldığı küçük dal parçası ile, ciddi bir şekilde toprağı eşelerken.

"Chris'i tanıyor musun?" diye sordum şaşırarak. Chris, onu herkesin tanıdığı konusunda kendinden oldukça emindi ama onu pek ciddiye aldığım söylenemezdi. Hele ki okulla neredeyse hiç alakası olmayan Nate'in tanımasını hiç beklemiyordum.

"Evet. Dış görünüşten ibaret, içi boş ahmağın teki," dedi elindeki dal parçasını hızla fırlatıp. "Sana bunu yapmasına izin verme."

Sıkıntı ile nefes verdim. "Sanırım bunun için biraz geç kaldım."

"Hayır ondan bahsetmiyorum," dedi tekrar bana bakıp. "Seni üzmesine ya da sinirlendirmesine izin verme."

"Ben... Anlayamıyorum," dedim son günlerde yaşadıklarımı düşünürken. "Kaçırıldığımda, gücüm aniden ortaya çıkmaya karar verdiğinde ve şimdi. Nasıl böyle bir anda ortaya çıkıyorsun?"

"Doğru zamanda doğru yerde oluyorum, o kadar."

"Neden bana yardım ediyorsun?"

Ciddi ifadesi kırıldığında sırıttı, "Söyledim ya." Ne zaman söylediğini hatırlamaya çalıştım ama yapamadım. "Dışarıdan perişan görünüyorsun, üzülüyorum, o yüzden," dedi yine alaycı tavrı ile.

"Ah!" dedim kafamı çevirip. "Ben de ne zaman özüne döneceksin diye bekliyordum. Hata bende ki, bir de senden ciddi ciddi cevap bekliyorum."

Ona bakmasam da, bana yaklaştığını görebiliyordum. "Elena?"

Ona bakarsam fazla yakın olacağımızı tahmin ettiğimden, başımı çevirmeden cevap verdim. "Efendim?"

"Bana bakar mısın?"

"Neden? Perişan yüzümdeki yaraları falan mı sayacaksın? Ya da dur sen daha yaratıcısın, muhtemelen fal falan bakarsın," dedim sinirle.

"Evet bunlar güzel fikirler belki daha sonra kullanabilirim. Ama şu an değil, hadi ama."

Umursamazca omuz silktim. Bunu yapınca çocuk gibi olduğumu bilsem de yapmadan da duramıyordum. "Ah anladım. Sen..." Bir anda gülmeye başladı. "Seni öpeceğimi falan sandın."

Çırak çocuk her zamanki gibi sinir katsayımı yükselttiğinde, sinirle ona döndüm. "Şu durumda böyle bir şey düşünebileceğimi mi sanıyorsun! Ayrıca neden düşüneyim! Hah! Seni bilemem ama, benim seninle ilgili öyle hayallerim yok çırak çocuk!"

Ben sinirle kelimeleri peş peşe sıralarken, çırak çocuk beklediğimin aksine dalga geçer gibi değil, oldukça normal duruyordu, ve tam beklediğim gibi birbirimize oldukça yakındık. Bunu fark ettiğimde, daha söylemek istediğim çok şey olmasına rağmen hepsini yuttum. Gerçek anlamda yutkunmaktan bahsediyorum.

"Ağladığında gözlerinin renginin değiştiğini fark etmiş miydin?"

'Ha?' dememek için kendimi zor tuttum. "Ağladığımda aynaya bakmak tahmin edersin ki hiç aklıma gelmedi," dedim gözlerimi kaçırarak. "Ya da etmezsin."

Hala aynı şekilde bana bakmaya devam ettiğinde, "Beni incelemeyi keser misin?" dedim yine ondan tarafa dönmemeye özen göstererek. Yüzümün yanmasından kızardığımı anlayabiliyordum. Onun görmemesi için ağaca iyice sokulup, ışıklar ters tarafta kaldığı için üzerimize düşen gölgesinden faydalandım.

Nate söylediğimi yapıp bakışlarını üzerimden çekti. Bu sefer de daha da yakınıma kayıp, sırtını benim yaptığım gibi ağaca yasladı. "Seni sinir ediyorum değil mi?" dedi.

"Evet." Ona beni ne kadar sinir ettiğini söyleyecekken, gülümsememi kontrol edemedim.

Tekrar bir özür geleceğini ve bir daha yapmayacağını söylemesini beklerken, "Bence bir daha ağlamamalısın," dedi.

"Ben de özür dileyeceksin sandım," dedim gülerek.

"Çünkü ağladığında çok çirkin oluyorsun."

"Güldüğüme bakma, beni bazen çok sinir ediyorsun."

"Üşüdün mü?" diye sordu beni takmayarak.

"Çirkin olduğumu biliyorum ama elimde değil, sinirim sadece bu şekilde yatışıyor" dedim.

"Bana gerçek anlamda sinirlenemezsin bence."

"Üşümedim," diye cevap verdim az önceki sorusuna.

"Yemek salonuna dönelim mi?"

"Sen öyle san, gerçekten sinirleniyorum."

"Bence çok güzel anlaşıyoruz."

"Dönelim."

Tuhaf ve senkronu kaymış muhabbetimiz bittiğinde Nate ayağa kalkıp, destek almam için elini uzattı. Eli sıcak ve yumuşaktı. Biraz önce kendimi berbat hissederken, şu an gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Yemek salonuna dönüp kızların meraklı bakışları altında yerlerimize oturduk. "Chris krizi," dedi Nate omuz silkerek umursamaz bir şekilde. Herkesin içinde bu kadar rahat konuşmasına inanamayarak ona baktım. Sonra kızlara, kızlar bana ve Nate'e. Sonra diğerlerine. Lucas, Tyler ve Jeff'in duruşuna bakılırsa ya olayları biliyorlardı, ya da umursamıyorlardı. George ise tamamen şaşkındı. Bir süre bakışmalar ile geçti ama kimse üzerine konuşmadı.

Birkaç saat daha muhabbet ettikten sonra, pazartesi görüşmek üzere sözleşip ayrıldık. Her zamanki gibi ortak salonumuza yayıldığımızda, Claire ayağa kalktı. "Bugünkü olağan kızlar toplantısını açmış bulunuyorum," dediğinde herkes alkışlamaya başladı. Konumuzun Amy olduğunu biliyordum ama Amy muhtemelen Chris ya da Nate hakkında konuşacağımızı sandığından, hevesle alkışladı.

"Konumuz," dedi tek tek hepimize bakıp, en son tekrar Amy'ye dönerek, "Amy!"

Amy bana bakarken, Claire'e döndü. "Ne? Neden ben?"

"Ah hadi ama Amy," dedi Claire."Lucas'tan hoşlandığını biliyoruz."

Amy bir anda ayağa fırladı. "Siz neden bahsediyorsunuz?" Yüzünde şaşkınlıktan çok utanmış, paniklemiş bir ifade vardı ve bu da bizim neden bahsettiğimizi gayet iyi bildiğini gösteriyordu.

"Tamam sakin ol," dedi Claire tek elini kaldırıp ona doğru uzatırken. Amy,"Kafayı yemişsiniz," diyerek tekrar yerine oturdu.

"Neler olduğunu gördük Amy. Masadaki o bakışma ve senin utanman -ki bunu ilk defa gördüm- oldukça ilginçti," dedi Lily.

"Tamam," dedi Amy teslim olurcasına. "Lucas'ı beğeniyorum. Hem de çok. Ama ona karşı bir şey hissetmiyorum."

"Lucas'ı biz de beğeniyoruz," dedi Kathy. "Tanrı şahit, o çocukları ilk gördüğümden beri, büyük babalarının ya da bizzat babalarının -anneleri de olabilir- kusursuz ırk üzerinde çalışmış olmaları ihtimalini düşünüyorum. Ya da ailelerinde, çirkinlerle evlenmenin yasaklandığını. Ama onlardan biri ile konuşurken utanıp kızarmıyorum."

Amy bakışlarını kaçırıp tırnakları ile oynamaya başladı. "Öyle mi yapıyorum," dedi çok az çıkan sesi ile.

"Dahası var," dedi Shanny. "Lucas ile konuşurken gözlerini kaçırıyorsun ve elini ayağını nereye koyacağını şaşırıyorsun."

"Bu kesinlikle bizim tanıdığımız rahat ve patavatsız Amy değil," diye ekledi Claire.

"Söyledim size, onu beğeniyorum. Yani ben dış görünüşüme dikkat etmeyi severim ama bunu sırf bundan hoşlandığım için yaparım. Hiçbir zaman erkeklerin ilgisini çekmeye çalışan bir kız olmadım ve şimdiye dek benim ilgimi çeken biri de olmadı. Lucas benim için bir ilk, bunu kabul ediyorum. Ama hoşlantı tarzı bir şey hissetmek için henüz çok erken."

Amy'nin itirafı ile hepimiz bir anda kalkıp Amy'nin üzerine ve yanına oturduk. İki kişinin zor sığacağı koltuğa, altı kişi sığmaya çalışıyorduk. "Bu da bir gelişme," dedi Claire. Birbirimize kemiklerimiz batmaya başlarken,"Artık kalksak mı," dedim kucağımda oturan Lily'nin ağzıma burnuma giren saçlarının arasından.

Tekrar yerlerimize geçtiğimizde, sıra bana geldi. Chris ile olanları anlattığımda onlardan beklenileceği üzere çok sinirlendiler. Nate ile olanları anlatırkense uzun uzun Nate'in nasıl muhteşem biri olduğundan bahsettiler.

Ondan sonraki iki saat boyunca elementler ya da kötü olaylardan -Chris gibi- bahsetmek yerine, normal şeylerden bahsettik. Konu bu arada tekrardan Nate ve Lucas'a gelse de, üzerinde çok durmadık.

Saat gece yarısını çoktan geçtiğinde uyumaya karar verdik. Yatağıma yattığımda Chris ya da Nate'i düşünmeyi reddedip, ertesi gün diğer boyuta geçeceğimizi düşündüm. Heyecanlıydım. Diğer boyutta ilk defa hep birlikte vakit geçirecektik. Amy'nin ailesinin de evde olmasını ve onlarla tanışmayı isterdim ama ne yazık ki sık sık yaptıkları gibi konser için şehir dışında olacaklardı.

Kahvaltıdan sonra bizim odamızda toplandık. Amy inatla nerede oturduklarını söylemiyor, boyut kapısını kendi oluşturmak istiyordu. Dolabındaki küçük kutunun içinden, ucunda mermere benzeyen bir taş bulunan, büyücüler tarafından boyut kapısı oluşturabilmemiz için özel olarak yapılan kolyeyi çıkardı. Geri döndüğümüzde ilk iş olarak o kolyelerden edinmeyi aklımın bir köşesine yazdım.

"Element olayında berbat olabilirim ama bu kadarını yapabiliyorum," dedi bana gülümseyerek.

Bir eli ile kolyeyi tutarken, diğer elini avucu karşıya bakacak şekilde uzattı. İlk kez Orién'e gelirken gördüğüm boyut kapısı, önce küçük koyu mavi bir ışık olarak belirdi. Sonrasında ışık uzayıp dallara ayrıldı ve her dal bir başkası ile birleşerek tamamen ışıktan oluşan boyut kapısına dönüştü. Amy karşısında oluşan üç kişinin yan yana rahatça geçebileceği kadar büyük boyut kapısına gülümseyerek baktı. Amy'nin oluşturduğu kapının rengi, ilk gördüğümden daha farklıydı. Kızlar çantalarını sırtlarına aldığında, bunu sorgulamak yerine onlarla beraber heyecanla boyut kapısından geçtim.

"Neredeyiz?" diye sordu Claire etrafına bakınarak.

"Apex, Kuzey Carolina," dedi Amy.

"Ah harika!"

Bir süre yürüdükten sonra şehrin daha dış kısmında bulunan, birbirinin aynısı olan evlerin sıralandığı bir yola girdik. Bazıları üç, bazıları iki katlıydı ve göreceğimi düşündüğüm beyaz çitler sadece birkaç evde vardı. Gri çatıları ve beyaz, hoş pencereleri vardı.

"Düşündüğümden daha zenginsiniz galiba," dedi Kathy gülerek.

"Buradan bir ev almak kolay olmadı," dedi Amy evlerden birine yönelerek. Biz de peşinden gittiğimizde zaten elinde hazırda beklettiği anahtarı yerine takıp kapıyı açtı ve içeri giremeden öylece kaldı. "Aman tanrım," dedi omuzları düşerken. Hemen arkasında olduğumdan, omzunun üzerinden içeri baktım. Anlaşılan evde, sabaha kadar sağlam bir parti verilmişti. Koltuklarda ve yerlerde uyuyan bir sürü kişi vardı. Amy kapıyı kapatıp bize döndü. "Evde olmamaları gerekiyordu. Kızlar, çok üzgünüm hadi geri dönelim."

Amy'nin ağlamaklı yüzüne şaşırarak baktım. "Amy, neler oluyor? Neden gidiyoruz?"

"Hafta sonu için başka bir şehirde konserde olmaları gerekiyordu ama anlaşılan yine sorun çıkarmışlar. Onları çekmek zorunda değilsiniz, daha sonra tekrar geliriz."

Tam ona bizim için sorun olmadığını söylemek üzereydim ki kapı açıldı. Muhtemelen elli yaşlarında, uzun siyah saçlarının arasına beyazlar düşmüş, top sakallı -ve top göbekli, muhtemelen alkolden oluşmuş- bir adam kapıyı açtı. Hafif çekik gözlerinin etrafındaki ince çizgiler, gülümsediği için daha da derinleşmişti. Oduncu gömleğinin üzerine siyah bir deri yelek giymişti. Bol kot pantolonunun altında kovboy çizmesi gibi bir ayakkabı bekliyordum ama ayaklarında son çıkan adidaslardan vardı.

Karşısında Amy'yi gördüğünde kollarını açıp, coşku ile onu karşıladı. "Amy!"

Amy bize dönüp, "Sanırım artık kaçışımız yok," dedikten sonra karşısındaki adama gönülsüzce sarıldı. "Selam A. Annem ve babam evdedir değil mi?"

"Evet evet, girsenize," dedi kapıdan çekilip. Biz içeri girerken birden bağırmaya başladı. "Hey millet, uyanın! Ailemizin cadısı geldi!"

Salonun her yerinde uyuyan; kadın, erkek en az on beş kişi vardı. "Ve yanında cadı arkadaşları da var!" Koltuğun üzerindeki yastıklardan alıp uyuyanların üzerlerine attı. Onlar huzursuzca kıpırdanmaya başlarken,biz de onlara basmamaya çalışarak boş bulduğumuz yerlere geçip onları izlemeye başladık.

Amy'nin A diye hitap ettiği, motosiklet çetesi üyesine benzeyen adam bağırmaya devam ediyordu. "Kurbağaya veya iğrenç bir salyangoza dönüşmek istemiyorsanız, hemen şimdi uyanın!"

"Ben cadı değilim," dedi Amy bıkkınlıkla.

"Ama ona benzer bir şeysin."

Onun, Amy'nin gücü olduğunu bilmesi ve bunu bu kadar rahat dillendirmesine şaşırsak da, Amy oldukça rahatsız olmuş göründüğünden hiçbir şey soramadık. Uyuyanlar uyanırken hepsi Amy'ye selam veriyor, bazıları kısaca sarıldıktan sonra veda edip evden ayrılıyordu. Arada Amy'den ilginç isteklerde bulunanlar oluyordu. "Amy, Louis'i fareye çevirebilir misin? Fareyken bile daha yakışıklı olur. Haha!" "Beni ışınlayabilir misin?"

Amy hepsine kısaca o tarz güçleri olmadığını söyleyip geçiyordu.

"Amy!" Aynı Amy gibi sarışın ufak tefek bir kadın merdivenlerden indi. Hemen arkasından oldukça uzun boylu kumral bir adam geliyordu. "Geleceğini bilmiyorduk, arkadaşlarını da getirmişsin! Hoş geldiniz ben Ella, Amy'nin annesiyim," dedi bize de tek tek sarılırken. Babası da hemen arkasından kendini tanıttı. "Bill."

"Evde olacağınızı bilmiyordum," dedi Amy.

"Sahne ile ilgili bazı sıkıntılar oldu," dedi Ella, Bill'e bakarak.

Amy sakin bir şekilde konuştu. "Dur tahmin edeyim, kavga çıkardınız ve kovuldunuz." Onu ilk defa böyle görüyordum.

"Aa.. Şey.. Onun gibi bir şey."

"Ben sizi yalnız bırakayım artık. Amy bir daha bu kadar uzun süre gelmemezlik yapma," dedi A çıkarken.

Amy, "Biz odamdayız," deyip merdivenlere yöneldiğinde, biz de peşinden gittik. Çatı katına çıkıp beyaz bir kapıyı açtığında, yine içeri girmek yerine öylece durdu. Anlaşılan bu evde her kapının arkasında, başka bir sürpriz vardı. "İnanamıyorum," dedi içeri girerken. Biz de onu takip ettik. Oda Amy'nin odasından çok, kayıt stüdyosuna benziyordu. "Odamı kayıt stüdyosu yapmışlar!"

"Biz senden izin almak istedik ama, sen gelmeyince daha fazla bekleyemedik."

Ella'nın sesi ile hepimiz kapıya döndük.

"Eşyalarım?"

"Yatağını küçük odaya aldık," dedi Ella umursamaz bir şekilde tırnakları ile oynarken.

"Peki ya bilgisayarlarım? Tabletim, telefonum, dolaplarım, kitaplarım, Orién'e götüremediğim kıyafetlerim, çantalarım, makyaj malzemelerim ve sayamadığım bir çok lanet özel eşyam?" Sakin kalmak için kendini zorlasa da bunu başaramıyordu.

"Almamız gereken şeyler vardı ve biz bir bardan daha kovulmuştuk."

Onları yalnız bırakmak için odadan çıkıp, tekrar aşağı indik. Bill koltuğa oturmuş, gitarı ile uğraşıyordu. Oturmamızı istediğinde bahçeye çıkmaktan vazgeçip, koltukların üzerindeki bardakları ve yemek kırıntılarını elimizle temizleyip oturduk.

"Bu yaptığınıza inanamıyorum!" Amy bir yandan bağırırken, koşarak merdivenlerden indi. Evin yan tarafındaki bahçeye açılan sürgülü kapıyı açıp dışarı baktıktan sonra, tekrar sinirle içeri girdi. "Arabamı mı sattınız?"

"Baban da arabasını sattı," dedi Ella.

Bir kaosun ortasında kalmıştık ve ne yapacağımızı bilemez halde öylece oturuyorduk. "O arabayı senelerce biriktirdiğim paramla almıştım lanet olası! Siz birkaç aptal gitar almak için onu sattınız yani öyle mi? Bu yetkiyi size kim verdi! Bir de kalkıp bana onun da arabasını sattığından bahsediyorsun, benimle dalga mı geçiyorsunuz siz! Eğer para biriktirmek istiyorsanız doğru düzgün çalışmayı deneyebilirsiniz! Ah, bir de şu aptal partilerinizden vazgeçebilirsiniz!"

"Benimle nasıl konuşuyorsun?" Ella ilk defa umursamaz değil, şaşkın ve kızgın görünüyordu.

"Peki ya sen? Siz?" Hala gitar çalmakta olan babasına döndü. "Bir kere olsun bir şey söyle!"

Bill kafasını kaldırıp kısaca Amy'ye baktıktan sonra, gitarı ile ilgilenmeye devam etti. "Ne söyleyebilirim? Arkadaşlarının yanında yaptığın hoş değil Amy."

Amy gözyaşları hala akarken gülmeye başladı. "Öyle mi? Peki ya sizin yaptığınız? İlk defa arkadaşlarımı evime getirdim ve şu evin haline bak!" dedi eli ile odayı işaret ederek. "Her yer bardaklarla, yarısı yenmiş pizzalarla dolu ve kusmuk kokuyor! Ayrıca onlar benim arkadaşlarım değil, gerçek ailem. Biraz önce bu evden ayrılanların, sizin gerçek aileniz olduğu gibi! "

Artık bir şey yapma ihtiyacı duyarak ayağa kalkıp Amy'nin yanına gittim. "Hadi dışarı çıkalım Amy," dedim elini tutup. Amy bir süre yaşlı gözlerle bana bakıp başı ile onayladı. Biz dışarı çıkarken Ella arkamızdan seslendi, "Siz gelene dek evi temizleyeceğiz. Geleceksiniz... Değil mi?"

Amy sinirle iç geçirdi. Onun yerine Shanny cevap verdi. "Döneceğiz." Amy'ye kalsa hemen Orién'e dönerdik.

Bir süre sessizce yürüdükten sonra, sitenin içindeki ağaçlık alana girip, banklara oturduk. "İyi misin?" diye sordum.

"Evet. Evet, iyiyim," dedi Amy. Yere sabitlediği gözlerini kaldırıp bize baktı. "Sizi bu olayların içine soktuğum için üzgünüm kızlar."

"Saçmalama," dedi Claire.

"Bu konu hakkında konuşmak ister misin?" diye sordu Lily.

Amy derin bir nefes alıp verdikten sonra anlatmaya başladı. "Çocukluğum onların eve dönmesini beklemekle geçti. Büyük annemin evinde, camın kenarındaki koltukta uyurdum. Onlar geldiğinde ise verdikleri partinin gürültüleri arasında ders çalışmaya çalışırdım. Bu partilerin sonu genellikle kavga ile bittiğinden tutuklanırlardı ve ben tekrar büyük annemin evinin yolunu tutardım. Bir süre sonra büyükannem bile onlardan umudu kesti. Lise çağım ise onların eve gelmemelerini dilemekle geçti. Çünkü eve gelmelerini istediğimde ve geldiklerinde, her seferinde beni bunu istediğime pişman ettiler. Günüm onları ayıltmaya çalışmak, evi temizlemek ve komşulardan özür dilemekle geçiyordu. Sürekli taşınmak zorunda kalıyorduk. Hiçbir zaman normal bir aile olamadık. Bunlar bir yere kadar katlanılabilir şeylerdi. Ama hangi anne henüz on yaşındaki çocuğuna, onu doğurduğuna pişman olduğunu söyler ki? Çok hastaydım ve tek istediğim onun ilgisiydi. O ise gölge gibi peşinde dolanıp durmamamı söyledi. Beni doğurmak konusunda Bill'i dinlediği için ne kadar pişman olduğunu anlatıp durdu. Bana onu sürekli takip eden korkunç bir gölge olduğumu söyledi ve sonrasında bayılana kadar içti. Ben onun için bir gölgeyim, Bill ise beni hiç görmüyor."

"Neden daha önce anlatmadın?" diye sordu Kathy.

"Siz ailenizden birilerini, ve hatta bazılarınız bütün ailesini kaybetmişken ben nasıl ailemden şikayet edebilirdim ki?" dedi gözyaşlarını silip.

Yanımda oturan Amy'nin elini tuttum. "Amy, böyle düşünme."

Amy cevap vermeyince bir sessizlik çöktü üzerimize. Sessizliği bölen Shann oldu. "İlginç bir ailen var. İlginç ve her şeye rağmen geri dönmeni isteyen."

"Ve ne olursa olsun, içinde anne ve babanın olduğu bir evde bulunmak bana iyi gelecek," diye ekledim.

"Çocukluk ettiğimi düşünüyorsunuz değil mi?"

"Hayır. Ben bu konuda senin haklı olduğunu düşünüyorum."

Sonraki bir saatimiz Amy'nin moralini yerine getirmek için uğraşarak geçti. Eve çıkmak için biriktirdiğim paranın bir kısmını getirdiğimi ve o parayla bana istediği birkaç kıyafeti almasına izin vereceğimi söylediğimde her şeyi unutuverdi. Amy böyleydi işte, onu mutlu etmek bu kadar basitti.

Artık onu daha iyi anlıyordum. İlgiye muhtaç bir çocuk olarak büyüdüğünden, hep çocuk kalmıştı. Ancak sadece anne ve babasına karşı bu şekilde değildi. Sürekli onların arkasını toplamak zorunda kaldığından, onlarla rollerini değişmişlerdi. Anne, baba özlemi ve ilgisine biz de muhtaçtık ve her ne kadar dışarıya karşı bir anda büyümek zorunda kalsak da; içimizde hala küçük, kalbi kırık ve özlem dolu çocuklar vardı.

"Ama önce çantamdan cüzdanımı almam gerekiyor," dedim.

"Siz gidin, ben burada bekliyorum," dedi Amy. Aramızda kararlaştırıp, cüzdanları almak için Shanny ile birlikte eve döndük.

Ella ve Bill söyledikleri gibi evi temizlemekle meşgullerdi. "Cüzdanlarımızı almaya geldik," diye açıklama yaptığımızda, Ella elindeki dev çöp poşetini bırakıp bizimle konuşmak istediğini söyledi. Bill de bize katıldı. Onları böyle görmeyi beklemiyordum ama gerçekten üzgün görünüyorlardı.

"İkinizin gelmesine çok sevindim" dedi Ella. "Aralarında en olgun siz gibi duruyorsunuz. Siz çıktıktan sonra Bill ile konuşup, size danışmaya karar verdik. Tabi siz de bize yardım etmeyi kabul ederseniz."

"Elbette, elimizden ne gelirse," diye cevap verdim.

"Amy'nin şu aile konusunda söyledikleri... Biz iyi ebeveynler olamadık ama görüyorum ki sizi ailesi olarak görüyor. Öncelikle onun yanında olduğunuz için teşekkür ederiz."

"Amy harika biri," dedi Shanny. "O bizimle olduğu için çok şanslıyız."

"Evet öyledir," dedi Ella gülümseyerek. "Ben onun yerinde olsam evi çoktan terk etmiştim ama o bizimle kalıp, bizi toparlamayı seçti. Ben... Biz... Biz ona bu kadar zarar verdiğimizin farkında değildik. Bu durumu toparlamak için geç olup olmadığından da emin değiliz ve ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz."

Bu konuda verebileceğim herhangi bir tavsiye yoktu. Shanny her zamanki sakin ve destek veren ses tonu ile konuştu. "Hiçbir şey için geç değildir. Bunun farkında olmanız bile, yapmanız gereken şeyin yarısını yaptığınızı gösterir. Kalan yarısında ise yapmanız gereken tek şey, tamamen dürüst bir şekilde Amy ile konuşmak. Bize yaptığınız gibi."

Ella uzanıp Bill'in elini tuttu. "Amy ile gurur duyuyorum, harika arkadaşlar seçmiş." Tekrar bize döndü. "Evet, onunla konuşup her şey için özür dileyeceğiz. O, bir saat önce burada gördüğünüz o insanlara ondan daha fazla değer verdiğimizi sanıyor. Öyle olmadığını anlatmamız gerekiyor."

"Kesinlikle."

"Yapabileceğimiz başka bir şey var mı?"

"Dün gecenin izlerini evden tamamen silmekle başlayabilirsiniz belki," dedim. "Amy'ye değer verdiğinizi gösteren bir şeyler yapabilirsiniz, yemek mesela."

"Ben yemek konusunda hiç iyi değilim," dedi Ella utangaç gülümsemesi ile.

Gülümseyerek cevap verdim. "Neyse ki dondurulmuş bir çok yemek satılıyor."

"Ah. Evet. Dondurulmuş yemek. Başka?"

"Arabasına önem veriyor gibi. Yakın zamanda olmasa bile, bir şekilde arabasını geri alacağınızı bilmek hoşuna gidebilir," dedi Shann. "Ve bu konuşmayı yaparken, konuşmaya Bill'in de katılması çok iyi olacaktır."

Bill söylediklerimizi onaylayarak ekledi, "Kesinlikle katılacağım öyleyse."

"O ana kadar olan her şeyi kenara atıp, yeni bir başlangıç yapmak istediğinizi söyleyerek başlayın. Göreceksiniz her şey daha iyi olacak," dedi Shanny. "Bu kadar."

Ella ayağa kalkıp ikimize de sarıldı. Cüzdanlarımızı alıp evden çıkmadan önce Shanny durup son olarak ekledi, "Ona duygularınızı gösterip sarılın. Aslında, yapmanız gereken tek şey bu."

Aslında yapmanız gereken tek şey bu... Shann'in babasından istediği tek şey buydu.

Sonraki üç saat boyunca da iş yerlerinin rengarenk tenteleri altında dolaşıp, neredeyse bütün butiklerine girdik. Amy birkaç tanesinde çalıştığından ve sürekli müşterileri olduğundan hemen hepsi Amy'yi tanıyordu. Kaç kıyafet denediğimi bir yerden sonra saymayı bırakmıştım ve üç saat sonunda kollarımız dolmuştu. Aslında kızların kolları dolmuştu, benim çok bir şey aldığım söylenemezdi. Daha ilk gelişimde tüm paramı harcarsam, sonraki gelişimde sorun olabilirdi. Shann'in yine bugün olduğu gibi banka hesabında birikmeye devam eden parasını -biz milyonlarca doları olduğundan emindik ama Shann alçak gönüllülük edip, birkaç birkaç bin dolardan bahseder gibi konuşuyordu- istediğimiz şekilde kullanabileceğimiz konusunda ısrar edeceğine emindim ama, bunu istemiyordum.

Yorgunluktan ve açlıktan bayılmadan önce, Amy bizi öve öve bitiremediği Anna'nın pizzalarını yemeye götürdü. Pizzalarımızı yedikten sonra da neredeyse iki saat daha orada oturup, tatlılarımızı yerken muhabbet ettik. Oradan da Starbucks'a geçtik. Amy akşam için planını da yapmıştı; İtalyan yemekleri yapan Daniel'ın Restaurantı'nı övmeye başlamıştı bile.

"Şimdiden söylüyorum, Eylüldeki Jazz festivaline de geleceğiz," dedi Amy. "Ayrıca domuz festivaline de."

"Bana uyar!" dedi Claire.

"Merak ettiğim bir şey var," dedi Lily kendini daha fazla tutamayarak. "Ailenin arkadaşları güçlerin olduğunu nereden biliyor?"

Amy önemsiz bir şey gibi cevap verdi. "Sarhoşken çenelerini tutamazlar." Bir süre daha dolaştıktan ve gidilecek başka yer kalmadığında aynı yerlerden bir kez daha geçtikten sonra, Amy'yi eve dönüp bu geceyi evde geçirmeye ikna etmeyi başardık.

Evin önündeki merdivenlerden çıkarken Amy durup havayı kokladı. "Bu koku bizim evden geliyor olamaz değil mi?"

Onunla birlikte biz de koklamaya başladık. "Sanırım sizden geliyor."

Hafif geri çekilip eve ve etrafa göz gezdirdi. "Yanlış eve de gelmedik. Sanırım yan taraftan geliyor." Başını iki yana sallayıp kapıyı açtı. İçeri girdiğimizde Ella, evin sağ tarafında bulunan mutfağın geniş kapısından üzerinde mutfak önlüğü ile çıkıp bizi karşıladı. "Hoş geldiniz," dedi elini küçük havluya silerken. "Umarım çok aç değilsiniz çünkü etin olmasına henüz yarım saat var." Mutfaktan bir ses gelince koşarak mutfağa döndü.

Amy şok olmuş bir şekilde annesini izledikten sonra, evin içine göz attı. Söyledikleri gibi evi temizlemişlerdi. Dağınıklık toparlandığında ev iki kat genişlemişti sanki. İncelememiz bittiğinde torbalarımızı girişe bırakıp, sol taraftaki büyük köşe takımına kurulduk.

Giriş kapısı açıldığında "Biz geldik," diye seslendi Bill. Kenara çekilip, kapıyı bir başkası için tuttu. İçeri gri saçlı, zayıf, uzun boylu bir kadın girdi. O da en az Amy kadar şaşkın bir şekilde etrafı inceliyordu. Amy şok içinde fırladı, "Büyükanne!"

Büyükannesi Amy'yi fark ettiğinde hemen kollarını ona açtı. Birbirlerine sıkıca sarıldıktan sonra kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar. Bill mutfağa geçerken, Amy büyükannesinin elinden tutarak bizim yanımıza getirdi. "İşte büyükanne, onlar benim Orién'deki ailem. Kızlar, Sophia," dedi Amy bizi tanıştırarak.

Sophia, Amy'nin kime benzediğini belli edecek bir sıcaklık ile bizlere sarıldı. "Aman tanrım! Beş torunum daha oldu ve hepsi de özel kızlar. Dünyanın en şanslı insanı ben olmalıyım!"

Sophia artık bizim de büyükannemiz olduğunu söyleyip; hepimizle tek tek konuşup, muhabbet etti, güçlerimizi öğrendi. Ella da bir ara uğrayıp büyükanneyi karşıladıktan sonra, masayı mutfağın terasına hazırladığını söyleyip, tekrardan mutfağa döndü.

Amy ve büyükanne, yemek sonunda dek şaşkınlıklarını üzerlerinden atamadılar.

Yemeklerimizi yedikten sonra bir süre daha oturduk. Büyükanne evine dönerken, biz de Ella'ya yardım ettik. Bill eve geri döndüğünde, Amy ile konuşmak için onu terasa çağırdı. Ella gitmeden önce Shann ve bana kısaca bir bakış atıp gülümsedi.

Onlar terasta konuşurken, biz de kızlara neler olduğunu anlattık. Bir ara Amy'nin sesi yükselse de, sonrasında tekrar sessizleşti.

İçeri döndüklerinde üçünün de yüzü gülüyordu. "Bir insan hayatında, bu kadar çok mucize olması korkulacak bir şey mi acaba?" dedi Amy yanımıza otururken.

Ella ve Bill de bize katıldı. "Teşekkür ederim Amy, ve siz kızlar, Amy'ye aile olduğunuz için... Çok minnettarım."

Bizden bir cevap gelemeden Amy ayağa fırladı. "O da neydi?" dedi korku içinde yere bakarak. Biz de refleks olarak onunla birlikte ayağa kalktık.

"Ne gördün?"

Amy cevap vermeyip panik ile yere ve etrafa bakınmaya devam ederken, annesi endişeli gözlerle onu izledi. "Amy, bizi korkutuyorsun."

Bill yanına gidip kolunu omzuna sardı. "Evimizde doğa üstü güçleri bulunan altı kız var hayatım, bence korkmamalısın."

Amy bir süre daha yeri inceledikten sonra bize baktı. "Ah, sanırım ışıklar gözlerimi yanılttı."

"Ne gördüğünü sandın?" diye sordum.

"Bilemiyorum. Söylediğim gibi ışık beni yanılttı. Malum, Orién'de mum ışığına alıştık."

Akşam geç saatlere kadar Orién, Lermont ve elementlerden konuştuk. Amy'nin ailesi, Amy olmasa bile istediğimiz zaman gelebileceğimizi ve evde olmamaları ve Amy'nin anahtarını kaybetme ihtimaline karşı bahçedeki saksıya anahtar bırakacaklarını defalarca söyledikten sonra bizi yalnız bıraktılar.

O gece geniş salonda yere yaptığımız yataklarda yan yana yatıp, sabaha kadar yattığımız yerde muhabbet ettik. Birbirimizin bazen kahkahalardan, bazen hüzünden akan göz yaşlarını sildik ve el ele tutuşarak uyuduk.

Ertesi gün dolaştık, televizyon izledik ve yemeyi özlediğimiz ne varsa yedik. İkinci günümüz de biterken, Amy tişörtünün içine sakladığı kolyeyi çıkardı. "Rengi değişiyor, boyut kapıları kapanmadan dönmemiz gerek."

Kötü başlayan ama harika bir şekilde devam eden iki günlük ziyaretimiz bitmişti. Ella ve Bill ile vedalaşırken tekrar gelmemiz için söz aldılar. Amy boyut kapısı oluşturduğunda, Ella ve Bill şaşkınlık ve hayranlıkla açılmış gözlerle alkışlamaya başladılar. Kızlar da onlara katılırken, ben şaşkınlıkla Amy'nin oluşturduğu boyut kapısını inceledim. Rengi daha da koyulaşmış, laciverte dönmüştü.

Amy ailesi ile vedalaşırken bir şey söylemedim. Kapıdan geçip, Lermont'un bahçesine çıktık. Hepimiz yorgun olduğumuzdan doğruca odalarımıza geçip, duş alıp hemen yataklarımıza girdik.

"Acaba..." dedi Amy yatağında bana doğru dönerek. Ben de ona döndüm. "Anne ve babamla konuşmuş olabilir misin?"

Hızlıca ne söylemem gerektiğini düşünüp, dürüst olmaya karar verdim. "Shanny ile cüzdanları almaya gittiğimizde, onlar bizimle konuşmak istedi. Amy, gerçekten, senin onlar hakkında düşündüklerini şimdiye kadar hiç fark edememiş olmaktan dolayı çok üzgünlerdi ve bir şeyler yapmak istiyorlardı."

Kızmamasını dileyerek vereceği cevabı bekledim. "Yemek fikri sizden çıktı yani," dedi gülerek. "Büyükannem ve diğerleri."

"Sadece yemek," dedim. "Büyükanneden bizim de haberimiz yoktu. Onlar, çabalıyor."

"Evet, görebiliyorum," dedi dönüp tavanı inceleyerek. "Teşekkür ederim. Her şey için."

"Biz bir şey yapmadık."

"Çok şey yaptınız."

"Sadece senin yanında olduk. Her zaman olacağımız gibi."

"İyi geceler Elena."

"İyi geceler Amy."

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

86.8K 7.3K 61
| Wattys2021 KORKU ve EN YARATICI HİKAYE Kazananı | "Uyu küçük Mina. Uyandığında gündüzün, kabusun olacak." "Cennetten kovulmadan önce 19 Büyük Şeyta...
24.3K 2.5K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
195K 13.3K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
342K 5.5K 28
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...