Şebefruz

Por bytubi

6.9M 241K 44.1K

Ezra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, gr... Más

TANITIM
ÖNSÖZ
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm / İyi Bayramlar
12. Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm / Part I
25.Bölüm // Part II
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm Final
Son söz ve teşekkür
Özel Bölüm

22.Bölüm

156K 5.5K 970
Por bytubi

Herkese merhaba :) bu bölümü herkese karne hediyesi olarak paylaşıyorum. Umarım beğenirsiniz. Yeni bölümlerin düzenli bir paylaşılma vaktı yok ne zaman yazabilirsem o zaman paylaşıyorum. Neyse facebook grubumuza katılın. İyi okumalar.

Paramparça olmuşuzdur. Kırılmışızdır, kırmışızdır. Dağılmışızdır, savrulup yok olmuşuzdur hiçliğe. Toparlanmak gerekir, daha yaşayacağımız güzel günler var. Bunu bilirsek, bunu umut edersek, toparlarız.

Bende öyle yapmaya karar vermiştim. Ezra beni yakmıştı, yıkmıştı, kırmıştı. Doğru, ama mutlu günleri umut ederek bir şans vermiştim ona. Beni toparlamasına, yeniden yaratmasına izin vermiştim. Hani derler ya ; Her insan bir şansı hak eder diye. Onlara o şansı tanımak gerekti.

Bir hafta olmuştu. Ezraya bir şans vereli ve kavgasız gürültüsüz geçirebildiğimiz bir hafta. Bu aralar yoğun olmasına rağmen, bulduğu her boş vaktinde birlikte bir şeyler yapıyorduk. Yemek yiyorduk, film izliyorduk. Birlikte kitap okuyorduk. Tabi, bunların hepsini evde yapıyorduk ama olsun. Herşey şimdilik güzel gidiyordu.

Vazonun içinde bulunan beyaz güllerden birini alırken gülümsedim. İlk zamanlarda fark etmemiştim ama Ezra her sabah odama bu gülleri koyduruyordu. Neden böyle bir şey yaptığını bilmiyordum ama şikayetçi de değildim.

Odamdan çıkıp aşağı indiğimde ev yine çok sessizdi. Ezra Amerikada açacakları şirketleri yüzünden çok yoğundu, erkenden çıkıp geç geliyordu. Erken geldiği zamanlarda ise çalışma odasında geç vakte kadar çalışıyordu. Ama bu yoğunluğunu arasına bile beni sıkıştırabiliyordu. Ona verdiğim şansı iyi değerlendirme çabasına girdiğini görebiliyordum.

Telefonumun zil sesi ile cebimden çıkardım. Arayan Rüyaydı. Gülümseyerek telefonu açtım.

"Alo ?"

"Kızım neredesin sen ya ? Bir haftadır yoksun ortada. Tamam anladık ders saatlerimiz uyuşmuyor ama insan bir arar yani." Sitemli sesine gülmeden edemedim.

"Özür dilerim bayan atarlı. Size kendimi ilk fırsatta affetireceğim."

"Ha şöyle." İkimizde güldük bu sefer. "Neyse, çok vaktim yok aslında. Hani konuşmuştuk ya yetimhane etkinliğini. Onu yarın yapacağız. Gelmek istersen adını yazacağım listeye."

Gitmeyi çok istiyordum ama Ezranın haberi olmadan böyle bir karar vermeyi de göze alamıyordum.

"Rüya, ben bir Ezra ile konuşsam. Sana ondan sonra haber versem olur mu ?" Dedim mahçupça.

"Tamam, tatlım. Görüşürüz."

"Görüşürüz." Diyerek kapadım telefonu. Ardından Ezranın numarasını bulup aradım. Telefon çalmaya devam ederken pes edip kapatacaktım ki sesini duydum.

"Efendim ?"

"Ezra, biliyorum çok meşgulsün ama bir şey soracaktım." Bir kaç kağıt hışırtısı geldi. Yoğun olduğu halde onu meşgul etmek hoşuma gitmiyordu.

"Bir şey mi oldu ?" Dedi merakla. "Hayır, kötü bir şey yokta. Bir arkadaşım var Rüya. Yetimhanedeki çocuklar için bir etkinlik düzenliyor. Hediyeler alıp ziyaret edeceğiz. Benide davet etti. Ama sana sormadan bir şey diyemedim." Dedim alt dudağımı dişleyerek. Velisinden izin alan çocuklar gibi hissediyordum.

"Gidebilirsin. Ne zamanmış ?"

"Yarın." Dedim heyecanla. "O zaman ben şimdi hediyelik bir şeyler almak için çıkıyorum. Tamam mı ?"

"Tamam, ama geç kalma. Şimdi kapatmam lazım. Akşam görüşürüz."

"Görüşürüz." Dedim. Aceleyle Rüyayı arayıp geleceğimi haber verdim.

Aynı hızla odama çıkıp bir kot pantolon ve gömlek giyerek çantamı aldım. Aşağı inip kapıya çıktığımda Ayhan korumalarla konuşuyordu. Beni görünce gülümseyerek yanıma geldi.

"Hira hanım, sizi götürecek araba hazır. Buyurun." Gösterdiği arabaya bindim. Ayhan iyi hoştu ama bir türlü iyi bir iletişim bağı kuramıyordum.

Şoför arabaya binince, yola çıktık. Evin olduğu semt sessiz bir muhitti. Evler yok denecek kadar azdı. Daha çok ağaçlık alan vardı.

Ben düşüncelere dalmışken duran araba ile kendime geldim. Şoför kapımı açınca inerek alış veriş merkezine girdim. Arkamdan gelen bir ordu korumayı umursamamaya çalışarak çocuk kıyafetleri satan bir mağazaya girdim. Girdiğim anda gülümsemem bir oldu. Rengarenk, küçücük kıyafetler o kadar güzeldi ki !

Askılıktan pembe bir elbiseyi aldım. Pileli etekleri ile çok şirindi. Onu alarak bir kaç parça şeye daha baktım. Üzerinde simlerle süslenmiş kraliçe tacı baskılı olan tişörtü aldım elime onu incelerken,

"Onun bir kaç beden büyüğünü sana almak lazım." Diyen sesle irkilerek arkamı döndüm. Ezra üzerindeki takım elbisesi ile elleri cebinde beni izliyordu. Yüzündeki gülümseme ile gülmeden edemedim.

"Çok tatlı değiller mi ama ?" Heyecanla gösterdiğim pembe elbiseye baktı gülerek. "Öyle." Yanıma gelip elimdeki kıyafetleri kendi eline aldı.

"Bu arada sen neden buradasın ? Yani işlerin yoğun sanıyordum." Omuzunu silkti, "Biraz erteledim. Nişanlımla alış veriş yapma fikri çok cazip geldi bir an." Kafamı çevirip gülümsememi bastırmaya çalıştım. Kafamı sallarken, elime aldığım pantolonu incelemeye başladım.

Yanımıza bir kadın yaklaşınca sarış görevlisi olduğunu anladım. Hayır, yani ben sabahtan belli buradayım yanıma gelmemişti de neden şimdi Ezra gelince geliyordu ? Bak, bak bakışlara bak.

"Nasıl yardımcı olabilirim ?" Gözlerimi kısarak karşımdaki kadına baktım.

"Bu pantolonun başka hangi renkleri var ?" Dedim pantolonu gözüne sokarcasına iterken. Maksat Ezraya bakmasını engellemek değil tabii ki.

"Kızınız için mi olacak oğlunuz için mi ?" Hareketlerimdeki tuhaflıktan olsa gerek ki bana anormalmişim gibi bakmaya başladı.

"Öncelikle kızımız veya oğlumuz yok biz nişanlıyız. İkincisi her ikisi içinde olsun." O sırada Ezra gülerek söze atıldı, "Şimdilik yok." Tek kaşım havada ona bakarken. Kadın ikimize birden tuhaf bakışlar atıp ayrıldı yanımızdan.

"Ne bakıyorsun öyle ? Babam torun istiyor hatun ! Torun !" Şaşkınlıkla suratına bakakaldım. "Ne saçmalıyorsun be ! Baban torun istiyor diye çocuk mu yapacağım ?"

"Er yada geç yapıcağız nasıl olsa." Deyip sırıttı. Ağzımı açmıştım ki görevli kadının yanımıza gelmesi ile sustum. Elindeki pantolonları bana verip, ayrıldı yanımızdan.

Kasadaki işlemimiz bitince oyuncak satan bir dükkana girdik. Ezra poşetleri korumalara verip yanıma geldi. Elime aldığım peluş oyuncağı Ezraya gösterip güldüm.

"Ama bu çok tatlı." Yüzünü buruşturdu, "Küçük dediğim zaman kızıyorsun birde." Dedi.

"İlla ki bozacaksın yani." Dedim alınmış gibi yaparken. Ezranın güldüğünü duysamda somurtmaya devam ettim.

Oyuncaklara bakarken bir anda görüşüme giren kocaman ayıyla irkildim. Arkasından Ezra çıkarken güldüm.

"Arkadaş edinmen ne güzel Ezracığım."

"Sen bana ayı mı dedin şimdi ?" Dudağımı dişlerken, "Ne münasebet canım. Senin kanında odunluk var." Dedim. Ayıyı koltuğunun altına sıkıştırdı. "Beni yontacak marangoz sen olacaksan, ben odun olmaya razıyım be güzelim." Söyledikleri önce kulaklarımda yankı yaptı daha sonra kalbime ulaştı ve midemdeki karıncalanmanın başlamadına sebep oldu.

Neden böyle hissediyordum ki !

Rafların arasında ilerlerken gördüğüm taç ile durdum. Üstü yapay taşlarla süslenmişti. Tacı alıp kafama yerleştirdim. Az ileride erkekler için olanını alıp Ezranın kafasına yerleştirdim hızla. Yüzünü buruştururken, kafasından çıkarmaya yeltendiği sırada elini tuttum.

"Ya dur bi. Kalsın iki dakika." Köşede duran âsayıda alıp eline verdim. Telefonumu çıkarıp biri fotoğrafımızı çektim gülerek. Kolundan tutup ayna asılı olan duvara çekiştirdim.

"Kraliçe gibi olmuşsun." Dedi bana bakarken. "Sende..."

"Kral gibi olmuşum demi ?" Dedi kendini beğenmişçe, yüzüne alayla bakıp, "Aslında sünnet çocuklarına benzediğini söyleyecektim." Dedim. Yüzüne yerleşen surat ifadesiyle kahkaha atarken kafasındaki tacı çıkarıp yerine bıraktı âsayla birlikte. Ben hâla gülerken o kaşlarını çatmıştı bile.

Bir kaç oyuncak ayı, araba ve bebek alıp kasaya ilerlerken gördüğüm peluş pandalarla durdum.

"Bunlar çok tatlı ama !" Birbirine sarılmış, küçük pandaları elime aldım. Pandaları oldum olası çok severdim. Hatta o kadar çok severdim ki babama küçükken evlatlık panda alalım diye direttiğim bile olmuştu.

"Al istiyorsan." Pandaları istemeyerek yerine koyarken, kasaya yürüdüm. "Almayacağım. 'Küçük' müyüm ben ?" Dedim imayla. Aldığım oyuncakları kasadaki görevliye verdim.

Görevli gülümseyerek, "Başka var mı ?" Dedi. O esnada, diğer oyuncakların yanına biraz önce beğendiğim ama inat edil almadığım pandalar eklendi.

"Bunlarda var ama bunları paket yapmayın. Direk sahibine vereceğim." Dedi. Adam pandaların barkodlarını okutup Ezraya verdi. Ezra da oandaları bana verince, gülmek istesemde yapmadım.

"İtiraz etme hakkın yok." Diyerek sözlerimi ağzıma tıkarken, büyük bir memnuniyetle ama bunu Ezraya çaktırmamaya çalışarak pandaları aldım. Oyuncaklarıda paketletip çıktık AVM'den. Çıkışta bekleyen arabaya binip aldıklarımızın arabaya yerleştirilmesini bekledik. Herşey tamamlanınca eve doğru yola çıktık.

Arabayı Ezranın telefon sesi doldurdu bir anda. Telefonu açtı, Ezranın arabasında olduğumuz için telefonu hoparlöre bağlıydı. Bu yüzden konuşulanları duyuyordum.

"Abi kuşları yuvalarına uçurduk. Paketlerde sahiplerine teslim edildi. İyiler."dedi tanımadığım ses. Ezraya yandan bir bakış attığımda gülümsediğini gördüm. Ama... Bu gülümsemesi çok tuhaftı. İçten değildi, sahtede değildi ama bir tuhaflık vardı işte. Tanımlayamamıştım ama beğendiğim söylenemezdi.

"Güzel, şimdi temizliğe başlayın. Biliyorsunuz kiri sevmem." Ezranın buz gibi çıkan sesiyle donacağımı hissettim.

"Tamam, abi." Ardından telefon kapandı ve eski sessizliğine kavuştu ortam.

Şifreli konuştukları için söylenilenlerden bir şey anlamamıştım. Açıkcası deli gib de merak ediyordum ama sormamam gerektiğini de çok iyi biliyordum. Ezranın işine bir kez karışmıştım ve sonuç olarak tokat yemem olmuştu.

Kalbimin bir anda sızlaması ile gözlerimi kapattım. Ne yaparsam yapayım yaşattıkları hep derinlerimde yatıyor olacaktı. Affetmek, erdemliktir derler. Affedebilecek miydim ?

Zaman gösterecekti.

"Geldik, hadi in." Ezranın sesi ile kendime gelip indim arabadan. Poşetleri almak için harekete geçtiğimde beni durdurdu.

"Diğer arabaya alacaklar. Yarın nasıl olsa yetimhaneye götüreceksin, gel."dedi. Başımı hafifçe salladım. Belimi kavrayıp içeri girdik. Akşam yemeği için hazırlanmaya başlanmıştı sofra. Odama çıkıp üzerime eşofman takımımı giydim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı topladım. Aynadaki yansımama baktım. Tam bir faciaydım. Ezranın sekreteri ve o çakma sarılın yanımda baş yapıt gibi dururlardı. Ben erkek olsun, karşımda gördüğüm harabe yerine, onlar gibi bir afeti seçerdim. Ki ben erkek bile değildim, Allah bilir Ezra ne düşünüyordur.

Kendi kendime yine çok güzel vesvese verip, gaza getirdim. Topladığım saçlarımı açıp taradım. Belime kadar inen saçlarımı, güzel bir örgü yaparak tek omzuma aldım. Eşofman takımımı çıkarıp siyah kot şortumu ve askılı tişörtümü çıkardım. Ayağıma da sandaletlerimi giyip, parfümümü sıktım. Aynada kendime tekrar baktığımda ilkine göre daha iyi görünüyordum.

Sonra durdum düşündüm. Ne yapıyordum ki ben ? Kim için ne yapıyordum ? O sırada içimdeki ses fısıldadı; 'Ezra için değil, kendi kadınlık gururun için savaşıyorsun !' İçimdeki sese hak vererek çıktım odadan. Bir kadın asla bir erkek için süslenmezdi. Bir kadın kendi hem cinslerine kendini göstermek için süslenirdi.

Salona indiğimde masa hazırlanmıştı. Son düzeni kontrol eden hizmetliler gülümseyerek ayrıldılar. Masadaki yerimi alıp Ezrayı beklemeye koyuldum. Çok geçmeden o da gelince yemeğe başladık.

Bu akşamki menümüzde balık vardı !

Akşam yemeklerimiz hep sessiz olurdu, bu geceki gibi.

"Sana afiyet olsun. Benim çalışmam lazım, çalışma odasındayım." Dedi ve masadan kalkıp çıktı salondan. Bende doyduğumu hissederek kalktım masadan. Yaz aylarında olduğumuz için hava sıcaktı. Ama Ezra çok sık bahçeye çıkmama izin vermiyordu. Hem korumalardan hem de oluşabilecek tehditlerden beni uzak tutmaya çalışmasının farkındaydım.

Normal şartlar altından tanışsaydık eğer Ezrayla. Ona karşı saf duygular besleyebilirdim. Ama bir normal değildik. Zaten bizim normal olmamız anormal olurdu. O yeraltının en karanlık mafyasıydı. Kirli işler yapıyordu. Ben ise hukuk fakültesi okuyordum. Hedefim adaleti ve doğruluğu savunan gerçek bir avukat olmaktı. Müstakbel kocası mafya olan bir avukat adayı ! Ne ironi ama !

Kendi duygularımı çözemezken bir de Ezranın hisleri vardı. Dün şirkete gittiğimde beni herkese, 'Hayatımın kadını, kalbimin sahibi olarak tanıtmıştı.' Ciddi miydi yoksa sadece oradakilere karşı mı böyle söylemişti. Peki ya daha önce konuştuklarımız ?

Eve geldiğim ilk zamanlarda çok sık kavga ederdik. O zamandan belli aklımda kalan, en derinlere sakladığım bir sözü vardı...

'Seni benden, sen bile alamazsın...'demişti. Ne demekti bu ? Kalpten kulağa fısıldanan sevgi sözcükleri mi ? Yoksa dilden firar eden yalancı yakarışlar mı ? Neye inanacaktım ki ? Neye veya kime güvenecektim ?

O an fark ettim ki ben korkuyordum. Evet, Ezraya bir şeyler hissetmekten, ona güvenmekten deli gibi korkuyordum. Aslında güvenmekten değilde, güvenimi kırmasından korkuyordum bence. Bastığım basamak ya çürürse veya zaten çürükse ve ben düşersem. Kime tutunacaktım veya kime sarılacaktım ? Asıl korkum buydu benim, 'Güven'.

Biraz daha düşünürsem beyinim iflas edecekti. Herşeyi bir gün tekrar ortaya sermeye söz vererek, zihnimin en kuytu köşelerine sakladım. Odama çıkıp kitabımı aldım.

Daldığım kitaptan, kitabın bitmesi ile kendime geldim. Uyuşan bedenimi esnetip dolabıma ilerledim. Üzerime geceliğimi giyip, saçlarımı rastgele topuz yaptım. Yatağıma kıvrılıp gözlerimi yumdum. Karanlık geceye kendimi teslim ederek uykunun kollarına atıldım...

"Hira hanım," hafifçe dürtülmemle gözlerimi açtım yavaşça. Bir kaç kez kırpıştırıp görüş açımı netleştirmeye çalıştım. Gördüğüm ilk şey hizmetli oldu.

"Günaydın Hira hanım. Kahvaltı hazır, sanırım bugün yetimhaneye gidecekmişsiniz. Ezra bey gitmeden uyandırmamı istedi." Dediğinde yatakta doğruldum.

"Tamam canım, sen çıkabilirsin." Dedim. Hizmetli beni onaylayıp yavaşça çıktı odadan. Bende banyoma ilerleyip kısa bir duş aldım. Bu beni daha iyi hissettirmişti.

Siyah bir kot pantolon ve askılı turkuaz renginde bir bluz giydim. Aynı renk topuklu ayakkabılarımı ve çantamı aldım. Saçlarımı düzleştirip, hafif bir makyaj yaptım. Çantama gerekli olan eşyalarımı koyup, salona indim.

Kahvaltı masası tek kişilik olarak hazırlanmıştı. Anlaşılan Ezra yine erken gitmişti şirkete. Duvarda asılı olan antika saate baktığımda on ikiye geldiğini gördüm. Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken, bu saate kadar nasıl uyuduğumu merak ettim. Hızla masaya oturup kahvaltı etmeye başladım. Ağzıma ekmek atmıştım ki, telefonumun zil sesi doldurdu odayı. Çantamdan telefonumu çıkardığımda Riyanın aradığını gördüm.

"Alo Rüya ?" Karşıdan gelen şen şakrak sesle gülümsedim. "Hira, bebeğim biz arkadaşlarla yetimhaneye geçiyoruz. Sana adresi mesaj atıyorum. Çok geç kalma gel hemen."

"Tamam, hemen çıkıyorum." Telefonu kapatıp, Ezraya yetimhaneye gideceğime dair bir mesaj attım. Çantamı da alarak evden çıktığımda telefonuma gelen mesaj sesi ile Rüyanın yetimhanenin adresini gönderdiğini anladım. Kapıda bekleyen arabaya binerken, şoföre adresi verdim.

Bugün gün iyi şeyler için doğmuştu !

Çok geçmeden dış cephesi eskimiş, büyük bir binanın önünde durdu araba. Şoförü beklemeden arabadan indim. Rüyaya geldiğime dair bir mesaj attım. Müdürün odasında olduklarını söylemesi ile yurda gireceğim sırada bir el bileğimi kavradı. Bakışlarım hızla elin sahibine kaydığında Ezra olduğunu gördüm. İçime anlamlandıramadığım bir rahatlama yerleşirken merakla suratına baktım.

"Senin burada ne işin var ? Şirkette işin yok mu senin ?" Bileğimdeki eli, avucumdaki yerini aldı ve binanın içine doğru ilerlemeye başladık.

"Baktım çok fazla günahım var, bende biraz sevap işleyeyim dedim." Alayla söyledikleriyle gülmeden edemedim.

"Sevap kazanıp ne yapacaksın ? Cennette yanımda olmayı mı planlıyorsun yoksa ?" Bu sefer benim alaylı sesime o güldü. Hangimizin cennetlik, hangimizin cehennemlik olduğunu sadece yaratan bilirdi ama merak ediyordum. Öldükten sonra bile yanımda olmayı ister miydi ?

"Hayır," dedi hiç duraksamadan. Binanın içine girerken yüzüne bakakaldım. "Senin yerin benim yanım olduğu için ikimizide cehennemde yakacağım. Üzgünüm güzelim, başkaları cennete mutlu olurken, biz cehennem de yanalım." Söyledikleri içimde büyük bir patlamaya sebep olup bir anda karnımda ki o gıdıklanma hissini oluşturdu. Kalbim sanki ağzımda atıyordu ve ben neden böyle hissettiğimi bilmiyordum.

Gülmemek için dudağımı dişlerken, "Tövbe Allahım çok tövbe." Dedim. Kahkahası kulağıma dolarken, bir kavanoza saklamak istedim gülüşlerini. Kimse duymasın, kimse görmesin.

Çok güzel gülüyordu şerefsiz !

Kapısında müdür yazan odaya geldiğimizde kapıyı çalıp içeri girdik. Büyük odada ilk gözüme çarpan Rüya oldu. Ahşap masanın önündeki deri koltuklardan birine oturmuştu. Beni görünce hızla yanıma geldi ve boynuma atladı. Aynı şekilde karşılık vermek istedim ama Ezra elimi tuttuğu için tek elimle bunu sağlayabildim.

"Hoşgeldin," geri çekilip Ezraya döndü. Bana hınzır bir bakış atarken, saçma bir şey söylememesi için dua etmeye başladım.

"Sende Ezra olmalısın. Yakından daha da yakışıklıymışsın. Hiranın seni kıskanmasına şaşmamalı." Ezra gülerek ve biraz da şaşkınlıkla suratıma bakarken, Rüyaya ölümcül bakışlarımı atıyordum ama o bunun farkında bile değildi.

"Neyse gelin sizi arkadaşlarımla tanıştırayım." Bakışlarım odadaki diğer kişilere kayarken gördüğüm kişiyle donup kaldım. Ezrada aynı kişiyi görmüş olacak ki elimdeki eli kasıldı.

Faruk'un burada ne işi vardı !

O da bizim gibi şaşkınlıkla bakakalmıştı. Gözleri... Özlem, mutluluk, hayal kırıklığı ve daha bir çok duyguyu barındırırken bakışları ellerimize indi. Elimi çekmek istesemde bunu yapmadım. Bilmiyorum ama yapmadım işte.

"Bu Faruk. Aile dostumuzun oğlu, benimde abim sayılır."

"Biz tanışıyoruz," Ezranın soğuk sesi ile nefesimi tuttum. Bu ses tonunu hiç sevmiyordum. O kadar soğuk ve yapaydı ki güldüğü zaman içleri ısıtan adama ait olması imkansız gibi geliyordu.

"Gerçekten mi ? Nereden ?" Rüya ortamdaki gerginliğin farkında değildi ama ben birazdan esecek fırtınanın habercisiydim.

"İ-izmirden tanışıyoruz. Annemle annesi arkadaşlar dernekten." Sesim sanki her an kırılacakmış gibi hissediyordum. Konuştukça dilime batıyordu kelimeler, Ağzımdan çıkmaya çalışan kelimeler büyük bir uğraş sonucu firar ediyordu dilimden.

"Ah, ne güzel. Neyse hadi gel diğer arkadaşlarımla tanış eminim çok seveceksin." Diğer arkadaşları ile de tanışmıştım ama şu an kimin kim olduğunu sorsalar cevaplayamazdım. Kafam o kadar dalgındı ki !

Farukla göz göze gelmemeye çalışarak bahçede oyun oynayan çocukların yanına ilerledik. Ezranın eli hâla elimdeydi. Bahçeye çıkacağımız sırada beni durdurup, merdiven kenarına çekti.

"İyi misin sen ?" Sorusu ile gözlerine odaklandım. Kahverengi gözleri o kadar güzeldi ki, bıraksalar saatlerce izlenebilirdi. Uzun ve gür kirpikleri bu güzel gözleri süslüyordu. Hâla bir cevap beklediğini fark edip, "İyiyim, sadece... Faruku görmek beni şaşırttı." Dedim.

"Beni de öyle. Dünya ne küçük demi küçüğüm ? Sevap işlemeye geldim, ama o herif sana böyle bakmaya devam ederse günah işleyerek çıkacağım buradan." Baktığı yöne baktığımda Farukun bize -bana- baktığını gördüm.

"Ezra sakın ! Günün tatsız bitmesini istemiyorum. Sadece tek bir günümüzün normal bir şekilde geçmesini istiyorum tamam mı ? Başka bir şey değil." Elinden elimi çekerek Rüyanın yanına ilerlemeye başladım. Hediyeleri çocuklara dağıtmaya başlamışlardı bile. Bende getirdiğimiz hediyeleri çocuklara verirken köşede bir ağacın altında oturmuş olan kız çocuğuna kaydı bakışlarım. Elimdeki hediyeyi sarışın bir çocuğa gülümseyerek verip, kızın yanına doğru ilerledim. Adımlarımı yavaşlatıp, önünde durdum.

"Oturabilir miyim ?" Dedim hafif eğilerek. Yüzümü bile bakmadan omuz silkti. Bunu bir 'evet' olarak kabul edip, yanına oturdum.

"Neden diğer çocukların yanında değilsin ?" Sorumu yine cevapsız bırakırken, yüzüne düşen sarı saçlarını geri çekmek için elimi uzattığımda geri çekildi. Yüzünü daha iyi görebilmek için kafamı eğdim. Biçimli burunu, çatılı kaşları ve dolgun yanakları ile çok tatlıydı ama neyin onu bu kadar hırçın bir hale getirdiğini merak ettim.

Şansımı bir kez daha deneyip, "Adını bana bahşeder misin prenses ?" Dedim. Sert bakışları bir anda bana döndü ve "Bana sakın bir daha prenses deme !" Dedi. Gözlerinin dolduğunu gördüğümde, bu kadar küçük bir kızın bu hâle gelme sebebini merak ettim.

"Tamam sana bir daha o şekilde hitap etmeyeceğim. Ama sende bana adını söyle lütfen."

"Meyra. Öğrendin işte git hadi." Bu sert hareketleri ve bakışları bana anlamsızca Ezrayı anımsattı. Kafamı kaldırıp bahçede Ezrayı görmek için etrafa göz attım. Bir çocukla gülerek konuştuğunu görünce ne konuştuklarını merak ettim. Tüm dikkatimi tekrardan yanımdaki güzele verip,

"Seninle bir oyun oynayalım hadi. Sen benim sorduğum sorulara cevap ver. Bende sana bir hediye vereyim ?" Dedim. Bakışları tekrar bana döndüğünde yüzünde sinir yerine alay vardı artık.

"Sizin getirdiğiniz hediyeleri gerçekten alacağımı mı düşünüyorsun ? Sizin bize acıyarak, vicdanlarınızı rahatlatmak için bizlere aldığınız hediyeler belki diğer aptalları mutlu edebilir ama beni etmiyor. Yarın olacak hepimizi tekrardan unutacaksınız. Ailelerimiz bile unutmuşken, sizler neden unutmayasınız ki. Bize acımayın, bizi düşünmeyin. Çünkü sizin kirli kalplerinize ve kirli düşüncelerinize ihtiyacımız yok. Buraya sırf gösteriş yapmak için gelen onlarca insandan birisin işte. Hadi sevgi gösteriniz bittiyse gidin artık. Hatta sen dur ben giderim." Diyerek oturduğu yerden kalkıp koşarak eskimiş binaya girdi.

Küçücük yaşta söyledikleri yüreğime kazık gibi spalanırken, ufacık yüreğinin bu kadar ağır olması beni üzmüştü.

Şu hayatta en temiz şey, çocukların kalpleriydi. İnsanlar kendi çıkarları için onların kalplerini ve hayatlarını bile kirletmeyi göze alabiliyorlardı. Ama bilmiyorlardı ki çocuklar dünyadaki tüm kötü bakterileri temizleyecek antibiyotiklerdi...



Seguir leyendo

También te gustarán

SARKAÇ Por Maral Atmaca

Ficción General

1.5M 93.1K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
900K 53.9K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
323K 13.9K 74
Annesi ve babasının mezarlığında içini döken bir kızın başına en ağır ne gelebilir? Mezarlıkta yaşadıklarından sonra bambaşka bir yerde tanımadığı in...
1.8M 112K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...