Orién : ANKA ATEŞİ | KADER AT...

נכתב על ידי oykutzcn

4.6M 412K 138K

Külkedisinin prensese değil, Anka'ya dönüşme hikayesi. Sonsuzluğa kanat çırpan otuz kuşun öyküsü.| Elena'nı... עוד

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
Yeni bölüm değil :)
Orién 2 yaşında!
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm\1
31.Bölüm\2
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37. Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm\1
42.Bölüm\2
43.Bölüm\1
43.Bölüm\2
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
Kitap hakkında
Kitap hakkında 2\İmza günü.
İmza günü :)
RAFLARDA :)
ORIEN 3 YAŞINDA!
ORIEN 4 YAŞINDA :)
KADER ATEŞİ / 1. BÖLÜM
Kader Ateşi / 2. Bölüm
KADER ATEŞİ / 3. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 4. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 5. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 6. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 7. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 8. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 9. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 10. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 11. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 12. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 13. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 14. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 15. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 16. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 17.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 18. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 19. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 20. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 21. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 22. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 23. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 24. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 25. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 26. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 27. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 28. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 29. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 30. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 31. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 32. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 33. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 34. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 35. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 36. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 37. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 38. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 39. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 40.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 41.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 42. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 43. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 44. BÖLÜM| CENAZE
KADER ATEŞİ / 45. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 46. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 47. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 48. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 49. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 50.BÖLÜM
KÜL | 1. bölüm
KÜL| 2. Bölüm
KÜL| 3. Bölüm
KÜL| 4. BÖLÜM
KÜL| 5. Bölüm
KÜL| 6. Bölüm
KÜL| 7. Bölüm
KÜL| 8. Bölüm
KÜL| 9. Bölüm
KÜL| 10. Bölüm
KÜL| 11. Bölüm
KÜL| 12. Bölüm
KÜL| 13. Bölüm
KÜL| 14. Bölüm
KÜL| 15. Bölüm | Orién 5 yaşında!
KÜL| 16. Bölüm
KÜL| 17. Bölüm
KÜL| 18. Bölüm
KÜL| 19. Bölüm
KÜL| 20. Bölüm
KÜL| 21. Bölüm
KÜL| 22. Bölüm
KÜL| 23. Bölüm
KÜL| 24. Bölüm
KÜL| 25. Bölüm
KÜL| 26. Bölüm
KÜL| 27.Bölüm
KÜL| 28. Bölüm
FİNAL

16.Bölüm

44.6K 3.7K 922
נכתב על ידי oykutzcn

OY VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN :)

*

Kapının sertçe açılması ile uyandığımda gözlerim hemen Bella'yı aradı. Aynı yerinde duruyordu ve o da benim gibi sese uyanmıştı. İçeri uzun boylu ve kalıplı iki adam girdi. Ağızlarını ve burunlarını kapatan bez parçalarından, onların da bizim gibi oldukları anlaşılıyordu.

İkisi kapıda durup bize doğru bakarken, biri başıyla beni işaret ederek, "Yeni olan bu mu?" diye sordu. Diğer adam onay verince bir küfür salladı. "Bir de bununla uğraşacağız, geri zekalılar! Bir şey bildiği yoktur bunun daha. Sen çık," dedi kafasıyla işaret ederek.

Beklenen adam gelmişti yani. Peki ya bizim beklediklerimiz neredeydi?

Diğeri kapıyı arkasından kapatıp çıktığında, adam Bella'nın önüne çöktü. O kadar kalıplıydı ki, Bella karşısında bir çocuk kadar küçük kalmıştı. "Uzatmayacağım", dedi gür sesi ile. "Söyle bakalım, Lermont'un ve sarayın gizli geçitleri nerede?"

Bella tam karşı çaprazımda olduğundan onu rahatlıkla görebiliyordum. Soğuk bir şekilde gülüp cevap verdi. "Ben nereden bilebilirim?" Hemen arkasından tamamen ciddileşerek, sesini yükselterek devam etti. "Basit bir öğrenciyim ben! Geri zekalı adamlarına söyle, bundan sonra daha bilgili kişiler kaçırmayı denesinler."

Adam saniyesinde sert bir tokat indirdi. Bella, dudağı patlayınca ağzına biriken kanı adamın suratına tükürdü. Bu sefer bir de diğer taraftan bir tokat yediğinde yana doğru, omzunun üzerine yere düştü. Adam Bella'nın kıyafetinin yakasından tutup sertçe çekerek, yeniden oturmasını sağladı.

"Son defa soruyorum, gizli geçitler nerede?"

"Öyleyse ben de son defa cevap veriyorum," dedi ve sonraki her bir kelimesini tane tane ve üzerine vurgu yaparak söyledi. "Benden. Asla. Bilgi. Alamazsın."

"Geçitlerin nerede olduğunu biliyorum ama söylemem diyorsun yani?"

Bella aynı soğukluk ile gülerek, "Belki biliyorumdur," dedi.

"İşkence görmek istiyorum diyorsun?"

Bella gözlerini adama dikip cevap verdi. "Lermont'a ihanet etmektense, işkence çekerek ölmeyi yeğlerim."

"Bundan,sorumun cevabını bildiğin anlamını çıkarıyorum," dedi adam. Bella umursamaz şekilde omuzlarını kaldırınca, adamın ona bir kez daha vurmasını bekledim ama o gülmeye başladı. "Ölebileceğini mi sanıyorsun?" Korkutucu bir şekilde bir anda gülmeyi keserek, sert bir şekilde devam etti. Duruşunda, bakışında, ses tonunda psikopt bir haz yüklüydü. "Sana öyle işkenceler yapacağım ki, parçalanmış suratın ile insan içine çıkamayıp, kendi kendini öldüreceksin. Ben ise öğrenmek istediğim bilgileri, çoktan çığlıklarının arasından söküp almış olacağım."

Bella kafasını dikleştirip konuştu. "Lermont'a ihanet etmediğim için parçalanan suratımı gururla taşır, herkese sergilerim!"

Adam bu sefer yumruk atınca, Bella yere yığıldı ve kıpırtısız orada kaldı. Ona seslensem de cevap vermedi.

"Bella! Bella iyi misin? Bella!"

Adam sağlam adımlarla bana doğru yürüdü. "O küçük fahişe ayılana kadar seninle idare edeceğiz," dedi karşıma çökerken. "Sen bundan daha akıllı duruyorsun. Kısa süredir burada olduğunu da biliyorum. O yüzden nazikçe ve sakin bir konuşma olmasını diliyorum tamam mı? Söyle bakalım, gördün mü bir şey?"

"Kısa süre önce geldiğimi biliyorsan, herhangi bir bilgim olmadığını da biliyorsundur. Ayrıca senin de söylediğin gibi; geçitler gizli ve kim bilir nerede. Ben nasıl bilebilirim?"

"Sizin yaşınızdakileri bilirim. Oğlanlarla baş başa kalabilmek için girmediğiniz delik kalmaz. Her bir gizli yerden haberdar olursunuz siz. Hem sen bu kadar kısa sürede bağlanmış olamazsın Lermont'a, neden inat ediyorsun?"

"Belki onun kadar bağlı olmayabilirim Lermont'a, ama arkadaşımın vermemek için ölümü göze aldığı bilgileri sana verecek değilim."

Ne söylediğimi bilmiyordum. O an plan yapamayacak, mantıklı konuşmaya çalışamayacak kadar panik halindeydim. Her zaman monoton bir hayatım olduğundan, yalan söyleme ihtiyacı duymaz ve doğal olarak söylemem gereken o nadir anlarda asla yalan söyleyemezdim. Sadece o an içimden gelen şeyleri söyleyiveriyordum.

O ana kadar tamamen sakin duran ve öylesine bir şeyden bahsediyormuş gibi konuşan adam, cevabımdan sonra suratıma bir yumruk atıp tüm yüzümün uyuşmasına neden olurken, yavaşça ayağa kalktı. "Anlaşılan sizinle işimiz var," dedi sıradan bir şekilde. Sonra yanıma oturup, saçlarımı sıkıca tutup çekerek, kafamı geriye doğru yatırdı. Soğuk bıçağını tüm yüzümde ve boynumda gezdirdikten sonra, yeniden yanağıma getirip ağır hareketlerle bir çizik attı. Acı ile bağırmamak için dişlerimi sıkmak zorunda kaldım. Sıcak kanın yanağımdan aşağı doğru süzüldüğünü hissedebiliyordum. Yüzünün yarısını kapatan bez parçasını aşağı çekti. "Şöyle bir dikkatli baktım da, yakından epey güzelmişsin. Yüzündeki geçmeye yüz tutmuş yara izlerinin seni ne kadar seksi gösterdiğinden haberin var mı?" dedi, burnunu yanağıma değdirip. "Sanırım adamların seni neden kaçırdıklarını anladım." Yavaşça boynuma inip, yüzünü boynuma gömdü ve kokumu içine çekiyormuş gibi derin bir nefes aldı. Bütün vücudum titrerken, kusmak üzereydim. Kendimi ondan uzaklaştırabilmek için debeleniyordum ama zincir, sarmaşık ve adamın iğrenç elleri yüzünden bir milim bile kıpırdayamıyordum. "Aslında seninle daha eğlenceli şeyler yapabiliriz," deyip ellerini saçımdan çekmesi ile, ona doğru dönüp burnuna son gücümle kafa atmam bir oldu.

Aman tanrım!

Gözyaşlarımı tutmayı daha fazla başaramamıştım. Benim canım onunkinden daha çok acımış olmalı diye düşünürken, adam burnunu tutup ayağa kalktı. Burnundan oluk oluk kan akarken, az önce boynuna indirdiği bez parçasını çıkarıp burnuna tampon yaptı. Ahırın içinde sinirle bir sağa bir sola yürürken, bir yandan da bana küfürler yağdırıyordu.

Yanıma çöktü, saçlarımı var gücü ile çekip, yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve dişlerini sıkarak konuştu. "Bunun hesabını, birazdan seni altıma aldığımda soracağım ve seninle işim bittiğinde bir saniye bile yaşayamayacaksın!" Elini saçlarımdan çekmeden önce, kafamı sert bir şekilde duvara çarptı. Çarpmanın etkisi ile gözlerim birkaç saniyeliğine kararınca, dengemi sağlayamayıp yan tarafıma doğru düştüm. Görüşüm yavaş yavaş gelirken, oda dönmeye başladı. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım ama bir değişiklik olmamıştı. Kendimi kaybetmemeye çalışıyordum. O sırada adamın, Bella'nın uyandığını gördüğünü fark ettim. "Çok mu hoşuna gitti sürtük!" diye bağırarak onun yanına gitti. Önüne çöktüğünde kaldırdığı eli bir anda alev aldı. "Bakalım bu hoşuna gidecek mi? Nasıl olsa arkadaşının aksine bir işime yaramayacaksın," dedi ve alevler içindeki eli ile Bella'nın boğazını sıkmaya başladı.

Bella ondan kurtulmak için var gücü ile tepinmeye başladı. Çektiği acıyı hayal dahi edemiyordum. Ellerinin yanmasını umursamadan adamın kollarına yapışmıştı. Çok değil, birkaç saniye sonra acılar içinde ölecekti.

Yeniden oturmaya çalışırken dikkatini çekmek için sesimin çıktığı kadar bağırıp, ne isterse yapacağımı yeter ki onu bırakmasını istedim ama oralı olmadı. "Öldüreceksin," diye bağırdım, gözyaşlarımın arasından. Adam bundan haz alır gibi gülümsedi. "Zaten amacım o. Ancak çok hızlı olmayacak, üzgünüm."

Bella muhtemelen boğulduğu için değil, boğazı yandığı için ölecekti. Yanık kokusu ahırın içine dolmuştu.

Gördüklerime daha fazla dayanamayarak gözlerimi kapatıp, son defa, "Kes artık şunu!" diye bağırdığımda bir sıcaklık hissettim. Aynı anda oluşan ışığı, gözlerim kapalıyken bile fark etmiştim. Bir süre gözlerimi açmaya korkarak, aynı şekilde bekledim. Bella'nın öksürdüğünü duyabiliyordum. Öksürmeye çalışıyor ama daha çok korkunç hırıltılı sesler çıkarıyordu. Yavaşça gözlerimi açtığımda neler olduğunu hemen idrak edemedim. Duvarlar simsiyah olmuştu ve havada bir sürü kül parçası, ağır ağır sağa sola uçuşuyordu. Odada, Bella ve benim haricimdeki her şey; veskar, zincirler ve koskoca bir adam büyük bir patlama ile kül olmuş etrafta uçuşuyordu. Gözlerim ve ağzım şaşkınlık ile aynı anda açılırken, uçuşan külleri inceledim. Ben mi yapmıştım? Koskaca bir adamı, ben mi küle çevirmiştim?

Bella'nın öksürüğü kesildiğinde gözlerimiz birbirini buldu. İkimiz de şok içindeydik ancak görünen o ki, Bella şoku çabuk atlatmış, ayağa kalkmaya çalışıyordu. "Acele et," dedi beceriksiz bir şekilde kalkmaya çalışırken. Sesi için kısılmış demek az gelirdi. Bir bacağının hissini tamamen kaybetmişti ve benim bacağımın durumu ile kıyaslayacak olursak, diğeri de neredeyse felç olmak üzere olmalıydı. Üzerine bir de boğazı yanmıştı ve kanlı ve korkunç görünüyordu ancak şoka giren o değil, bendim.

Bir türlü kalkmayı beceremeyince artık harekete geçme vaktimin geldiğini anladım. Bella'nın koluna girip ayağa kaldırdığımda, onu kapının arkasına gelecek şekilde oturtup, kapının tam karşısına geçtim. Dışarıdan sesler geldiğini duyabiliyordum. "Hazır ol Bella, birileri geliyor," dedim güçlü kalmaya çalışarak. Ayakta zor duruyordum. Vücudumun titremesi iki katına çıkmıştı. Dışarıdan çok fazla ses geliyordu. Birinin yaklaştığını duyuyordum. Bella'ya bakıp, hazır olması için başımla işaret verdim. Sesler git gide yaklaştı, yaklaştı ve kapının önüne kadar geldi. Bella'ya yalnızca dudaklarımı kıpırdatarak, "Geldi," dediğimde, kapının aniden açılıp ona çarpma ihtimaline karşı kendini yapabildiği kadarıyla kenara çekti. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama, her an saldırmaya hazırdım. Kapının önünde duran kişiye baktığımda, bayılmamak için kendimi zor tuttum.

"Chris?" dedim inanamayarak.

Chris bana doğru koşup, yüzümü inceledi. "Elena, iyi misin canım?"

"İyiyim. Chris.." Chris Bella'yı fark etmemişti ve onu uyarmaya çalıştığımda çoktan dudaklarıma bir öpücük bırakmıştı bile.

Chris'i itip kendimden uzaklaştırdığımda, kapının yan tarafında oturmuş ve şok içinde sonuna kadar açılmış gözlerle bizi izleyen Bella'ya döndüm. Chris ne yapacağını bilemez halde bir ona, bir bana bakarken, içeri başka biri daha girdi. Biz üçümüz ne söyleyeceğimizi bilemeyerek birbirimize bakarken, o rahat bir tavırla odayı inceledi. İlk başta kim olduğunu fark etmesem de, alaycı gülümsemesi yüzüne yayıldığında kim olduğunu anlamıştım. Biraz ilerleyip tam üçümüzün ortasına geldiğinde, duvarlara bakarak kendi etrafında döndü. Duvarları incelemesi bittiğinde bana baktı ve bizim tam tersimiz bir duygu ile sordu, "Bu duvarların hali ne böyle?"

Bu duvarların hali ne böyle mi? Şu durumda duvarların hali miydi yani merak ettiği ? O anda ona bağırıp tüm sinirimi ve stresimi ondan çıkarmak istedim. Evet çırak çocuk! Evet! Tam yeri tam zamanı! Bravo!

Ancak söyleyemediğim her şey içimde patlamıştı.

"Bravo çırak çocuk. Biz de hiç fark edememiştik ya, aferin sana," dedim sinirle. Hem onun burada ne işi vardı? Neyse ki işler daha da garipleşmeden, içeri iki tane asker girdi. İyi olduğumuzu gördükten sonra bir tanesi Bella'yı kucağına alıp dışarı çıkardı. Chris'in gözleri bana döndüğünde başımla onaylayınca, o da peşinden çıktı. Çırak çocuk hala aynı rahat tavır ve gülümseme ile beni izliyordu. "Yanlış zamanlama galiba," dedi zaten bozulmuş olan sinirlerimi iki kat zıplatarak.

Sahte bir gülümseme takınıp cevap verdim. "Yo, daha iyi bir zamanlama olamazdı, biz de tam parti vermek üzereydik. E sen de tam üzerine gelince, doğal olarak duvarların halini merek ettin. Çünkü en büyük derdimizdi!" Amacım cevap vermesine fırsat bırakmadan dışarı çıkmaktı ama kapının önüne geldiğimde durup ona döndüm. "Tehlikeli sularda yüzüyorsun çırak çocuk," dedim. Oriénli olanın kendisi olduğuna dair bir şeyler zırvalayacağını düşünürken, çok komik bir şey duymuş gibi gülümsemesi yeniden tüm yüzüne yayıldı. Cevap vermeyince gözlerimi devirip, onay vermediğimi belli eden bir şekilde başımı iki sallayarak dışarı çıktım. Sanki beni özellikle sinir edip, sınırlarımı zorluyor gibiydi.

Dışarı adım atmam ile Amy'nin koşup boynuma atlaması bir oldu. Ağlaması o kadar şiddetliydi ki ne söylediğini anlayamıyordum. Ona sarılıp iyi olduğumu söylemeye çalıştım. "Amy, ben iyiyim ama beni böyle sıkmaya devam edersen pek de iyi olamayacağım."

Anında geri çekilip yüzüme baktı. "Özür dilerim. İyi misin?" dedi hıçkırıklarının arasından, iç çekerek. O sırada Shann de yanımıza gelip, Amy'nin tam tersi şekilde nazikçe sarıldı. "Yüzün kanıyor, şifacılar da bizimle birlikte onların yanına gidelim," dedi elimi tutup beni bir arabanın yanına doğru götürürken.

Daha önce revirde gördüğüm hemşire beni gördüğünde gülümseyip, arabaya geçmemi söylediğinde reddettim. Bir süre dışarıda kalmaya ihtiyacım vardı. Hemşire anlayışla karşılayıp arabadan iki tane tabure çıkardı. Yaralarıma göz gezdirirken Samantha'nın bize doğru gediğini görünce ayağa kalktım. Yanıma geldiğinde bana sımsıkı sarıldı. "İyi misin?" diye sordu gözleri yüzümde dolaşırken.

"İyiyim merak etme," dedim yeniden hemşirenin önüne oturup. "Bella nasıl?"

"Onunla Karnili ilgileniyor. Yanıkları olduğundan temizleme işlemi yaparken uyumasının daha iyi olacağını söyledi." Gözlerini gözlerime sabitleyip, neyi ima ettiğini anlamamı sağlayacak şekilde konuştu, "Sen kendi sağlığın ile ilgilen."

Cevap vermedim.Tamam ben Orién için önemli olabilirdim ama kendimi diğer herkesten farklı bir yere koyacağımı bekleyemezlerdi benden. Bekleseler de bunu yapmayacağımı bilmelilerdi.

Hemşire yaralarımla ilgilenmeye çalışırken etrafıma bakındım. Hayatımda gördüğüm en büyük ağaçların olduğu bir ormandaydık. Diğer boyutta anormal, hatta mucizevi sayılacak kadar büyüklerdi. Etrafta onlarca asker, at ve at arabası vardı. Amy, Shann ve Samantha beni dikkatle izliyor; Amy durmaksızın ağlamaya devam ediyordu. Shann ona sarılmış, bir suçu olmadığına dair onu ikna etmeye çalışıyordu. Bizi rahatsız etmemek için biraz uzaklaşmaya karar verdiler. Onunla daha sonra ilgilenecektim, şu an öğrenmem gereken başka şeyler vardı.

Hemşire işini bitirdiğinde ayağa kalktım. "Tornesia'da mıyız?" diye sordum Samantha'ya.

"Evet hayatım Tornesia'dayız," dedi saçlarımı okşayarak. "Şükürler olsun ki Nate seni kaçıran arabayı fark etmiş ve bir süre takip etmeyi başarabilmiş. O olmasaydı sizi bulmamız çok uzun sürerdi."

"Nate kim?" diye sordum etrafıma bakınarak. "Burada mı, teşekkür etmek isterim."

Samantha eli ile arka tarafımı gösterdi. "Evet, orada," dediğinde gösterdiği yere döndüm. O tarafta sadece askerler vardı. Bir de onlarla muhabbet eden çırak çocuk. Gözlerim aramaya devam ederken yeniden dönüp, çırak çocuğa takıldı. "Şu, askerlerle muhabbet eden, çırak çocuktan mı bahsediyorsun?" Şaşkınlığım kontrolsüz bir şekilde sesime yansımıştı. Samantha cevap verdiğinde tekrar ona döndüm. "Dükkanının önünden bir arabanın hızla ayrıldığını görünce, Bayan Helen'i kontrol etmek için yanına gitmiş. Zavallı kadın korkudan kalp krizi geçirmiş."

"Durumu nasıl? İyi mi?"

"Ağır bir kriz değilmiş neyse ki. Nate yanına gittiğinde, kendinden geçmeden önce yerdeki elmayı işaret etmiş. O elmayı sana Nate vermiş sanırım. Başının dertte olduğunu anlayınca da, orman sınırına kadar arabanın peşinden koşup, hangi tarafa gittiklerini görmüş. Daha sonra da bize haber verdi. O sırada yanımda Chris vardı. Shann ve Amy ile de şehirde karşılaştık."

Büyük şaşkınlık yaşarken öylece kaldım. Hayatımı bir elma kurtarmıştı. Hem benim, hem Bella'nın. Aslında hayatımı kurtaran o baş belası çıraktı. Baş belası çırak ve onun sevgili elması. Tekrar ediyorum, hayatımı bir baş belası ve bir elma kurtarmıştı!!!

Tekrar onun olduğu tarafa döndüğümde, orada yoktu. Etrafa biraz daha göz attım ama onu göremedim. Ağaçların arkasından, aralarına aldıkları sivil kıyafetli bir adamın kollarına girmiş iki asker çıktığında Samantha, "Kaçanları yakaladılar, birazdan geliyorum," diyerek yanımdan ayrıldı. Şimdilik onların yüzünü görmek istemediğimden, Amy ile ilgilenmeye karar verdim. Ne kadar yorgun ve bitkin durumda olduğumu yanlarına giderken anca fark edebilmiştim. Yürürken bacaklarım titriyordu. Belki de biraz önce yaşadığım şeylerden sonra ayakta durabilmemi sağlayan adrenalin, etkisini yitiriyordu.

Amy ve Shann beni fark ettiklerinde yanıma geldiler. Hala ağlamakta olan Amy'ye sıkıca sarıldım. Durmaksızın özür diliyor, beni yalnız bırakmaması gerektiğini söyleyip duruyordu. Amy'nin kafasının üzerinden Shann'e baktım. Her zamanki gibi güç veren bir gülümseme ile cevap verdi.

Amy'yi kollarımın arasından çıkarıp göz yaşlarını sildim. "Şu an ilgilenilmesi gereken kişi benim Amy," dedim espri yaptığımı sanarak. Ancak Amy bunun üzerinde daha çok ağlamaya başlamıştı. Ben Amy'ye iyi olduğumu anlatmaya çalışırken, hemşire koşarak yanıma geldi.

"Artık dinlenmen gerekiyor Elena," dedi panikle koluma girip, beni arabaya doğru zorla götürürken. Diğer elinde tuttuğu bardağı bana uzattı. "Dünden beri Veskar'ın etkisindeymişsiniz, neden söylemedin?"

Bardağı alıp, içindeki sıvıdan bir yudum aldıktan sonra düz bir şekilde cevap verdim."Unutmuşum."

"Bu unutabileceğin bir şey değil," dedi kızarak. "Veskarın etkisini hafife almamalısın, o sizin için çok zehirli."

Bardakta kalan sıvıyı tek dikişte sonuna kadar içtim. Hemşirenin beni çekiştirdiği arabaya bindiğimde, veskarın bacaklarımda oluşturduğu yaralar için yeni bir ilaç hazırlayıp sürdükten sonra, biraz uyumamı söyledi. Artık bütün vücudum yorgunluk ile titremeye başlarken, söylediğini dinlemeye karar verdim. Henüz yola çıktığımızı bile göremeden uyuyakaldım.

Uyandığımda hala arabadaydım ve karşı koltukta sadece Samantha vardı. Uyumadan önce ne kadar kötü durumda olduğumu, uyandıktan ve biraz gücümü toparlayabildikten sonra fark edebilmiştim. Uyurken kıvrılmış bacaklarımı açarak oturdum.

"Günaydın diyeceğim ama pek aydınlık sayılmaz," dedi Samantha gülümseyerek.

"O ahırda geçirdiğim geceden sonra oldukça aydınlık," dedim arabanın camından, kararmaya başlayan havaya bakarak.

"İyi misin Elena?" diye sordu yüzündeki endişe sesine de yansıyarak. "Yani, gerçekten?"

"Şu an konuşmak istemiyorum," diye cevap verdim gözlerimi dışarıdan çevirmeden. Yaşananların gerçekliğinin bilincine yeni yeni varıyordum. Samantha hiç üstelemedi. Beş dakika kadar sessizce yol aldıktan sonra ona döndüm.

"Ne kadardır uyuyorum?"

"Neredeyse dört saattir."

"Gerçekten mi?" dedim şaşkınlıkla. "Ormanın o kadar derinlerinde olduğumuzu tahmin etmemiştim. Ne kadar yolumuz kaldı?"

"Az kaldı birazdan şehirde oluruz." Uzanıp elimi tuttu ve nazikçe sıktı. "Zor bir gece geçirmiş olmalısın. O sırada biraz daha uyumak ister misin?"

"Espri yapabilecek kadar iyiyim," dedim, Amy'ye yaptığım espri ile daha çok ağlamasına sebep olduğum aklıma gelip, beni güldürürken. "Ama fazladan uykuya hayır diyemeyeceğim."

Ben yeniden yatarken, Samantha pencereden dışarıyı izlemeye devam etti. Nedense yaşananlardan, benden daha çok etkilenmiş gibi bir hali vardı. Muhtemelen yönetiminden sorumlu olduğu okulun öğrencileri olduğumuz için, bizi koruyamadığını düşünüyordu.

Araba sarsılarak durduğunda uyandım. Gelene kadar uyumuş olsam da, yatağımda olmadığımdan ve epey sallantılı bir yolculuk olduğundan dinlenmiş hissetmiyordum.

Arabadan indiğimde, diğerlerine baktım. Askerler dışında herkes buradaydı ama Bella'nın arabası yoktu. "Bella nerede?" diye sordum yanımda duran Samantha'ya. Bana iyice yaklaşıp, fısıldayarak cevap verdi. "Bu olanları bizden başka kimsenin bilmesini istemiyoruz. Karnili gece çökene kadar onunla şehirde ilgilenecek. Gece kimsenin göremeyeceği bir saatte de buraya getirilecek."

Bu durumdan hoşlanmamıştım. İtiraz etmek üzereyken, olaydan haberdar olan diğer kızlar hızlı adımlarla yanımıza geldi. Samantha onları gördüğünde, 'Yarın sabah yanıma uğrarsın, konuşuruz," deyip yanımdan ayrıldı.

Tek tek hepsiyle sarıldıktan sonra, gözlerim bir arabaya binmekte olan çırak çocuğa takıldı. Kızlara, "Hemen gelirim," deyip, arabaya binmeden onu yakalamak için koşarak yanına gittim.

"Hey! Çırak çocuk!"

Tam kapıyı kapatmak üzereydi ki seslendiğimi duyup, kafasını kapıdan dışarı çıkardı. Beni görünce yeniden arabadan indi. "Bir şey mi söyleyeceksin?" diye sordu kollarını göğsünde birleştirip, bilmiş bir şekilde. Tavrına bakılırsa onun sayesinde kurtulduğumuzu öğrendiğimi biliyordu. Tam ona davranış şeklimden dolayı pişmanlık yaşarken karşımda o şekilde dikilmesi, ona yeniden sinir olmama neden olmuştu. O çarpık gülümsemesini görmezden gelmeye çalışarak konuştum. "Teşekkür ederim."

Şaşkınlıkla kaşları havaya kalkarken sordu, "Neden bana teşekkür ediyorsun ki?"

"Senin sayende bizi bulduklarını öğrendim ve ben... Biz, sen olmasaydın, yani biraz daha geç kalmış olsaydınız muhtemelen ölmüş olurduk."

"Ah anladım," dedi kelimenin sonunu uzatarak. Bir yandan da onaylarcasına kafasını salladı.

Sahte bir gülümseme eşliğinde alkışlıyor gibi yaptım. "Anladın mı? Ne mutlu sana!"

"Ama senin hayatını ben kurtarmadım ki. Almamak için yarım saat direndiğin bir elma kurtardı senin hayatını. Bu da sana ders olsun," dedi bilmiş bir şekilde. "Bundan sonra sana iyilik ile uzatılmış bir şeyi alıp fırlatmazsın." Gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. Bilerek yapıyordu bunu. Beni sinir etmek için, özellikle yapıyordu ve başarıyordu da!

"İyilik ile uzatılmış bir şey mi? Pardon ama, o elmayı bana ilk fırlatan," dedim havaya tırnak işareti çizerek, "Sendin! Hem de tam kafama!"

"Ne!" dedi büyük şaşkınlıkla. Gören de gerçekten böyle olmamış da, ben kafamdan uyduruyormuşum sanırdı. "Ben Orién'de doğdum. Yiyeceklere öyle bir saygısızlığı asla yapmam."

"Bir saniye, bir saniye!" dedim ellerimi durması için havaya kaldırarak. Git gide daha çok sinirleniyordum. "Yani sen diyorsun ki; sen bana o elmayı düzgün bir şekilde, tamamen kibar bir şekilde ikram ettin, ama ben alıp sana fırlattım çünkü ben bir manyağım, öyle mi?"

"Bak işte, yine aynı şeyi yapıyorsun. Ben sana manyaksın demedim ama sen öyle söylemişim gibi gösteriyorsun."

Sinirlerim tamamen zıplayıp tüm vücudumu ele geçirirken; sakinleşmek için saçlarımı yüzümden geriye çekip, derin bir nefes aldım. "Tamam. Neyse ne. Ben sadece teşekkür etmek istemiştim. Teşekkür ederim. Bu kadar."

Başka bir şey söylemesine fırsat vermeden hızla arkamı dönüp uzaklaştım. Ama o buna izin vermeden arkamdan seslendi. "Hey prenses!"

Bunu bana demiş olamazdı. Tepki vermeyerek yürümeye devam ettim.

"Yaralı surat, sana diyorum!"

Olduğum yerde birkaç saniye durup, yine ne var diye bağırmamak için kendimi sakinleştikten sonra ona döndüm.

"Elma güzeldi değil mi?" dedi aynı şekilde gülerek.

Dudaklarım aralandı ancak çıkan sadece boş bir nefes olmuştu. Dalga mı geçiyorsun diye soramadım bile ama muhtemelen yüz ifademden anlamıştı. Cevap vermeden diğer kızların yanına döndüm. O da kim sorularını ve Amy ile Lily'nin çırak çocuğun ne kadar 'tatlı' olduğuna dair söyledikleri şeyleri dinlememeye çalıştım. O, o kadar sinir bozucuydu ki, nasıl göründüğüne dair en ufak bir fikrim dahi yoktu.

Revire uğrayıp, yüzümdekiler yetmiyormuş gibi bir de yenileri eklenen yaralarım için yeni ilaçlarımı aldım. Duştan sonra kısaca neler olduğunu kızlara anlatıp, sabaha kadar deliksiz bir uyku çekmek için kendimi yatağa bıraktım.

המשך קריאה

You'll Also Like

24.6K 2.5K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
562 87 9
The Devil's Map kasabasında 9. cinayet işlenir ve işler ciddileşir.
152K 6.4K 9
Wattys 2018 Kısa Liste :) •°•°•°•°•°•°• "Beş yaşında falan olmalıyım..." dedi önce ve sonra yutkundu. Gözlerini kısa bir an...
168K 10.5K 52
~Fantastik~ "Öfkenin ve dansın zarafeti, olacak her şeyin sebebi... ~ Yaratıkların kol gezdiği, tehlikenin hüküm sürdüğü dünyada; onları avlamak için...