Şebefruz

By bytubi

6.9M 240K 44.1K

Ezra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, gr... More

TANITIM
ÖNSÖZ
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm / İyi Bayramlar
12. Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm / Part I
25.Bölüm // Part II
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm Final
Son söz ve teşekkür
Özel Bölüm

20.Bölüm

184K 6.1K 1.8K
By bytubi


Herkese merhaba :) yeni bölüm geldi. Muhteşem yorumlarınız beni o kadar teşvik ediyor ki yazmaya. Bence bu bölümü çok seveceksiniz.
Facebook grubumuz açıldı.
Facebook ; Zoraki Mafya - Wattpad
Multi ; Ezra ve Hira ❤️
Bölüm şarkısı ; Ersay Üner - Yürüdüm.
İyi okumalar... 😊❤️😍👍🏼
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🚬 Ezra'dan 🚬

Üzerimdeki kan olmuş siyah tişörtü çıkarıp, odanın bir köşesine fırlattım. Birilerini pataklamak iyi gelmişti. Dolaptan yeni bir tişört çıkarıp üzerime geçirdim. Ardından odamdaki banyoya ilerleyip, ellerimdeki kanı temizledim. Aynadaki yansımama baktım. Karanlığın, vücut bulmuş haliydim sanki. Soğuğu yakacak, sıcağı donduracak cinsten tehlikeliydim. Uçurumdum, herşeyi yakıp kavuracak kızgın ateştim. Ben yeraltının gördüğü en siyah mafyaydım.

Aynadaki yansımamdan, arkada beni izleyen Ayhana kaydı gözlerim. Bakışları boştu.

"Ne oldu Ayhan ?" dedim alayla. Bu boş bakışları tanırdım. Bir şeyi ne zaman onaylamasa hep böyle bakardı.

"Sanki iki farklı kişinin bir bedende birleşmesi gibisin. Hira Hanımın gördüğü... Gerçek Ezra Erdem değil. Eğer gerçek Ezrayı tanırsa, onu asla yanında tutamazsın." Ayhanın söyledikleri ile istemsizce yumruğumu sıktım. Bakışlarım artık alayla değil ciddiyetle dikilmişti, karşımdaki yüze.

"İster öyle ister böyle. Hira benim ! Beni sevecek, beni görecek, beni duyacak, beni isteyecek !"

"Sen fazla siyahsın Ezra. Hiranın aydınlığını karartacak kadar hemde. Bunu o kıza yapma. Sen daha beş dakika önce kendi ellerinle bir adamı öldürdün. Kanlı ellerinle gidip, Hiranın saçlarını mı okşayacaksın ? Ellerini mi tutacaksın ? Hirayı hak etmiyorsun Ezra !"

"Haddini bil Ayhan ! Çık dışarı ! Çık !" Ayhan başını iki yana sallayıp çıktı odadan. Tezgahın üzerinde duran sabunluğu alıp, karşımdaki duvara fırlattım. Elime geçirdiğim her şeyi dağıtıp, fırlatırken aynaya inen yumruğum ile ayna parçalandı. Hızlı nefes alış verişlerim arasında aynaya bakarken, gözlerime odaklandım. İçimdeki yangın, gözlerime taşmıştı.

Ayhanın dediği her şey doğruydu ! Benim ellerim kan kokuyordu ve bu eller yasemin kokulu saçlara dokunmamalıydı. Ama ben Ezra Erdemdim, ellerim kan koksa bile bunu umursamazdım. Benim olanı asla bırakamazdım !

💎 HİRADAN 💎

Aynadaki yansımama baktım. Saçlarım dağılmış, göz altlarım morarmaya başlamış, yüzüm kilo verdiğim için küçülmüştü. Kimdim ben ? Gözlerimi kapattığımda gözümün önünde kitap karakterlerinin canlanması yerine ne zamandan belli, beyni dağılmış bir adamın cesedi canlanıyordu ? En son ne zaman kitap almıştım ? En son ne zaman kitap okumuştum ? En son ne zaman bir müzeye gitmiştim veya ne zaman belgesel izlemiştim ?

Hayatım ne zaman yakılmış ve külleri denize savrulmuştu. Ben neredeydim ? Vücudumu terk eden bedenim, bir köşede acıyarak bana bakarken, düştüğüm yerden kimin yardımı ile kalkacaktım ? Ne yapıyorsam kendi kendime yapıyordum. Artık toparlanma zamanı ! Kendime gel kendim !

Hızla duşa girip, saçlarımı ve vücudumu temizledim. Saçlarımı kurutup, düzleştirdikten sonra siyah iç çamaşırlarımı giydim. Üzerime bilekte bir kot pantolon ve şifon bir bluz giyip, sandaletlerimi ayağıma geçirdim. Çantama kitaplarımı, telefonumu ve cüzdanımı koyup hafif bir makyaj yaptım. Son kez kendime bakıp, aşağı indim.

Salona girdiğimde, kahvaltı masası boştu. Gerisin geri gidip mutfağa girdim. Çalışanların çoğu bugünde eksikti. Geri kalanları ise masada oturuyorlardı.

"Kahvaltı neden hazır değil ?" Sesimle bakışlar bana dönerken, ayaklandılar.

"Efendim Oktay bey daha uyanmadı. Mira hanım, yemeyecekmiş. Ezra bey geceden belli yok. Sizde yemezsiniz diye hazırl-"

"On dakika için hazır olsun sofra. Biriniz de Oktayı uyandırsın." Eda ve diğer çalışanlar beni başıyla onayladıktan sonra çıktım mutfaktan.

Seri adımlarla Miranın kaldığı odaya ilerledim. Kapıyı bir kez tıklattıktan sonra içeriden gir komutunu aldım. Yavaşça odaya süzülüp yatakta uzanmış olan kardeşime baktım. Beni görünce hızla kalkıp, sarıldı.

"Abla iyi misin ? Dün çok korktum sana bir şey olacak diye. Bir şeyin var mı ? Ağrıyan bir yerin var mı ? Söyl-"

"Mira ! Bir sakin olsana. İyiyim merak etme. Bak bana bir şey olmadı. Geçti tamam mı ?" Dedim ama yutkunmama da engel olamadım. Gözümün önünde beliren görüntüyü kafamı sallayarak dağıttım.

"Şimdi gidip kahvaltı yapıyoruz ve sen hemen İzmire dönüyorsun."

"Aa ? Kovuyor musu beni ?" Dedi şaşkınca. Gözlerimi devirip, yatağa oturttum onu. Yanına da ben oturup, ellerini ellerimin arasına aldım.

"Bak bebeğim, ben bir mafyanın nişanlısıyım. Hem de herkesin olmak istediği bir makamda olan bir mafyanın. Düşmanları çok Ezranın. Seni bu duruma çekmek istemiyorum tamam mı ? Daha fazla İstanbulda kalıp, başına bir şeyin gelmesini istemiyorum. Bu yüzden bugün İzmire döneceksin. İtiraz istemiyorum. Tamam mı ?"

Mira dolan gözleri ile kafasına küçük bir kız çocuğu gibi yavaşça salladı. Onu kollarım arasına alarak, saçlarının arasına küçük bir öpücük kondurdum.

"Hadi şimdi doğru kahvaltıya."

Birlikte odadan çıkıp salona girdiğimizde masa hazırlanmıştı. Oktay ise sandalyede yarı ayık bir şekilde oturuyordu. Mira sandalyeyi sürüyerek çekince, çıkan tiz sesle yüzünü buruşturdu Oktay.

"Hay! Bin kırk harami !" Söylediği şeyi her ne kadar saçma bulsamda, o an ki hali çok komikti.

"Oktay gün aydı ama sen hâla ayamamışsın." Dedim yerime otururken.

"Yenge, valla hiç çekemicem. Kaçıyorum ben." Ayaklandığında kaşlarımı çattım.

"Kalk dediğimi hatırlamıyorum ?" Şaşkınca bana baktı. "Allah belamı versin, karşımda bir an abim var sandım." Dediğinde, gözlerimi devirip, yerine oturmasını işaret ettim. Kalktığı yere geri oturunca memnuniyetle gülümsedim.

"Yenge, sen iyi misin ? Sonuçta dün gece..." Kalbim bir an tekledi ardından kendime verdiğim sözü hatırladım. Güçlü duracaktım. Genzimi temizledim,

"Yani ? Ezra Erdemin nişanlısıyım ben, ne yapmamı bekliyordun ki ? Arkamda kapı gibi Türkiyenin en ünlü mafyası var. Hem... Ezranın beni o adamın elinden kurtaracağını biliyordum." dedim yalandan gülerken. Halbuki bu söylediklerimle kendimi bile kandırıyordum.

Kapıdan alkış sesi gelince hepimizin bakışları o yöne çevrildi. Ezra omzunu kapıya yaslamış, ayaklarını da çaprazlamış bize -daha doğrusu bana- bakıyordu.

"İşte... Ezra Erdemin müstakbel karısı !" Sırıtarak yanımıza geldi ve anlıma küçük bir öpücük bıraktı. Yaptığı ile rahatsız olsamda, sesimi çıkarmadım. Mira ve Oktay buradayken olabildiğince olay çıkarmayıp, sakin kalmaya çalışıyordum.

"Abi neredeydin sen ?" Oktayın sorusu ile ilgi odağını değiştirdi Ezra.

"Depoda işlerim vardı." Oktay şaşkınlıkla tek kaşını kaldırınca, kaşlarımı çattım. "Depo derken ?" Ezra sanki küçük bir çocukmuşum gibi saçlarımı karıştırdı.

"Burnunu her şeye sokma sevgilim !" Hem saçlarımı dağıttığı için hem de sevgilim dediği için sinirim kat be kat artarken dudağımı dişlemeye başladım.

"Kahvaltıdan sonra Mirayı havaalanına bırakacağız. İzmire dönecek. Bende okula geçicem." Dedim somurtarak.

"Ayhana söylerim bileti ayarlar şimdi. Bu arada küçük hanım okula gidebileceğinizi kim söyledi ?" Tek kaşımı kaldırıp Ezraya baktım.

"Kimsenin söylemesine gerek yok küçük bey." Söylediklerimle bu sefer onun tek kaşı havalandı.

"Demek öyle ?" Gözlerine bakarak, "Öyle" dedim. Bir süre yüzüme alayla baktı ardından,"Size afiyet olsun. Benim işlerim var." Diyerek salondan çıkan Ezranın arkasından bakakaldım.

Ezra Erdeme attığım gol, ilk defe kaleye girmişti. Ve şuan galibiyet benim elimdeydi.

Kahvaltımız bitince, Miranın eşyalarını toplamasına yardım ettim. Zaten çok bir şeyi olmadığı için kısa sürede toplamıştık. Salona girdiğimizde Oktay ve Ezra konuşuyorlardı. Bizi görünce ayaklanıp, yanımıza geldiler. Ezranın sargıdaki eli dikkatimi çeksede birşey demedim. Sonuçta bana ne demi ?

"Hazırsanız çıkalım." Ezra en önden çıkarken onu takip ettik. Evden çıktığımızda Oktay tek elini kaldırıp salladı, "Sana iyi yolculuklar cimcime. Sizlede sonra görüşmek dileğiyle çifte kumrular." Diyerek kendi arabasına yöneldi.

"Sensin cimcime !" Ardından bağıran Mirayı duymazlıktan gelip, gazı kökleyerek uzaklaştı. Somurtan Miraya gülüp, arabaya bindim.

Ben Ezranın yanına, Mira da karşımıza oturdu. Araba havaalanına doğru yola koyulduğunda bakışlarımı dışarı çevirdim. İlk derse giremeyecektim ama öğleden sonraki dersime yetişirdim. Ah! Yine not aranacaktım miletten.

Havaalanına geldiğimizde, iç hatlar kısmına geldik. Mira gözleri dolu dolu bana sarıldığında sıkıca sarıldım bücürüme.

"Annemlere selam söyle. Kendine iyi bak tamam mı ? Zaten çok yakında geleceksiniz." Dedim sesim titreyerek.

"Tamam, sende kendine çok dikkat et tamam mı ?" Burnunu çekerek ayrıldığımızda, Ezra bizi izliyordu. O esnada, uçağın anonsunu yapan kadının ince sesi yankılandı.

"Hadi, hadi git artık. Uçağını kaçıracaksın şimdi." Mira gülerken, Ezraya döndü.

"Misafir perverliğiniz için çok teşekkür ederim. Ablam sana emanet. "

"Rica ederim. Senin gözün arkada kalmasın. Ben onu kendi gözümden bile sakınırım." Son cümlesinde gözleri, gözlerimi bulunca kan dolaşımımın hızlandığını hissettim.

Anons tekrar yapılınca Mira valizini eline aldı. Kontrol sırasına gidecekken, hızla yanıma geldi ve boynuma sarıldı.

"Ona bir şans ver abla, Ezra Erdemi kapağına göre yargılama. Sen hep ne derdin hatırlıyor musun ? Bir kitap kapağına ve tanımına göre yargılanmamalı. Her cümlesi tek tek okunup, tanınmalı. Çünkü o zaman asıl güzelliğini fark edersiniz. Tadına vararak okunan her kitap güzeldir, Derdin. Kendi dediğin şey ile çelişecek şeyler yapma. Ona bir şans ver ve gururunu bir sandığa kilitle." Ardından benden ayrılıp hızla kontrolden geçti. Dediklerini daha kavrayamadan giden kardeşimin ardından bakakalmıştım.

Bakışlarım hâla beni izleyen Ezraya kaydı. Siyah takım elbisesinin içinde, elleri ceplerinde, bir kaç adım ileride beni izliyordu.

Ezra Erdeme şans verebilir miydim ki ? Kalbim buna izin verir miydi ? Ardından bana bakan gözlere kaydı gözlerim. Ve kalbimin sesi kulaklarımda çınladı.

Anlaşılan kalbim çoktan bir şans vermişti, karşımdaki adama.

Okula geldiğimde ilk işim Rüyayı aramak oldu. Ondan almam gereken ders notları vardı. Yoksa bu sene kalacaktım.

Bakışlarım bahçede gezinirken, arkadaşları ile sohbet eden Rüyayı gördüm. Yanına gidip gitmemekte kararsız kalırken, izlendiğini hissetmiş gibi etrafın bakındı ve beni gördü. Heyecanla el sallarken adımı seslendi. Gülümsemeye çalışarak yanına ilerledim.

"Hey, neredesin sen ?" Riyanın boynuma sarılışı ile bir an şaşırsamda kollarımı beline dolayarak karşılık verdim.

"Biraz işlerim vardı." Dedim geçiştirerek. Benden ayrılıp arkadaşlarına döndü. "Baylar ve bayanlar bu okulumuzun havalı kızı Hira. Hira bunlarda benim en yakın arkadaşlarım."

Hepsi ile tek tek el sıkışıp isimlerini öğrendim. Kızın adı Melisti. Esmer oğlanın adı, Kağan. Sarışının ki Gökhandı.

Açıkcası eğlenceli tiplere benziyorlardı ama arkadaş edinme konusunda çok yabaniydim. Benimle arkadaş olmaya çalışan insanlar bir süre sonra sessiz tavırlarımdan ve içe kapanıklığımdan sıkılıp uzaklaşıyorlardı benden.

"Hukuk okuyordun demi ?" Melise gülümsemeye çalışarak cevap verdim, "Evet, üçüncü senem." Melis gülümseyerek başını aşağı ve yukarı salladı yavaşça.

Telefonumdan saate baktığımda derse az bir sürenin kaldığını fark ederek ayaklandım.

"Dersim birazdan başlayacak. Gitsem iyi olur. Bu arada hepinizle tanıştığıma çok memnun oldum." Karşılık olarak samimi ve sıcak gülümsemeler alırken Rüyada ayaklandı. "Bende geleyim seninle. Notları veririm hem." Bir şey demeden okula doğru yürümeye başladık.

"Al bakalım, bunlar notların. Başka bir şeye ihtiyacın olursa numaram sende var bebek." Göz kırparak elime notları tutuşturdu. Gülümsedim, "Çok teşekkür ederim. Sana ve arkadaşına borçlandım." Dedim mahçupça. Elini 'boşver' dercesine salladı.

"Ne bana ne de arkadaşıma borçlandın. Ama bir kahve ısmarlarsan hayır demem."

"Tabi ki. Dersim bitince kafeteryada buluşalım ?" Gülümseyerek ellerini çırptı, "Okey bebek !" Diyerek yanımdan uzaklaştı.

Bende hızlı adımlarla okula girip dersimin olduğu sınıfı buldum. Boş bir yere geçip hocanın gelmesini beklerken notlara göz atmaya başladım...

"Ne yani adamın kravatını mı kestin ?" Dedim kahkahalarımın arasından şaşkınlıkla. Dersten sonra Rüya ile kafeteryada buluşmuş ve verdiğim kahve sözünü tutmuştum. Şimdi ise Rüyanın komik ve bir o kadar da eğlenceli anılarını dinliyordum.

"Hey, hey benim bir suçum yoktu. Sadece... Tamam tüm suç benimdi." Ellerini teslim olmuşcasına havaya kaldırdı. Bu haline kahkaha atıp, kahvemden bir yudum aldım.

"Uzun zamandır bu kadar çok gülmemiştim."

"Ohoo, bende daha çok var bunlardan. Ne zaman istersen seni güldürmeye hazırız."

"Teşekkür ederim, gerçekten."

"Tamam tamam ortam ciddileşince sıkılıyorum ben."

Biraz daha havadan sudan, anılardan bahsettikten sonra vedalaşıp ayrıldık. Eve geldiğimde, evin sessizliği, kafa dinlemek için şahane bir ortamdı. Odama çıkıp üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Ardından yatağıma uzanıp, Rüyanın bana verdiği notlara göz attım.

Bir saate yakın ders tekrarı yapıp, ardından kitap okudum. Sıkılınca salona inip, televizyonda bir belgesel açtım ve izlemeye koyuldum. Pandalarla ilgili olan bir belgeseldi ve en sevdiğim hayvan pandaydı. Keyifle izlerken kapının kapanma sesi ile o tarafa döndüm.

Siyah kravatını gevşeterek, bedenini koltuğa atan Ezraya baktım. Kafasını arkaya yaslayıp, gözlerini yumdu. Bir evin içinde iki yabancı gibiydik, ama nişanlıydık. İroninin komikliği ile gülmek isterken Miranın dedikleri kulaklarımı doldurdu.

Aklım ve beynim bu sefer çelişkiye düşmediler. Herkes bir şansı hak ederdi ve ben bu şansı tanımaya hazırdım.

Boğazımı temizleyip, televizyonu kapattım.

"Şey... Dışarı mı çıksak birlikte ? " benden çıktığına inanamadığım bir ses tonuyla, Ezraya baktım. Işık hızıyla kafasını kaldırıp bana baktı.

"Sen ? Ben ? Biz ? Birlikte ?" Bu haline gülmemek için dudağımı dişlemeye başladım.

"Evet. Yani yorgunsan boşver." Gözlerini kısıp bir süre yüzümü inceledi ardından, "Yorgun değilim. Hazırlan gidelim bir yerlere." Hızla başımı sallayıp, oturduğum yerden kalkıp odama çıktım.

Siyah bir kot pantolon ve üzerine siyah, kolsuz şifon bluzumu giydim. Saçlarımı at kuyruğu yapıp, hafif bir makyaj yaptım. Ayaklarıma buz mavisi düz taban ayakkabılarımı geçirip, aynı renkte çantamı da alıp çıktım odadan.

Salona indiğimde Ezra telefonda bir konuşma yapıyordu. Çok geçmeden telefonu kapatıp yanıma geldi. Üzerine giydiği kot pantolonu ve kaslarını gizleme gereği duymadan giydiği tişörtü ile gerçekten... Çekiciydi. Yalan yok.

"Hadi çıkalım." Evden çıktığımızda, arabalarında bekleyen korumalar dikkatimi çekti. Yüzümü buruşturup Ezraya döndüm.

"Onlar gelmesin," dedim başımla korumaları işaret ederek. "Gittiğimiz yerde tetikte durmak istemiyorum Ezra. Normal iki insan gibi güzel bir gece geçirmek istiyorum. Lütfen."

"Daha dün saldırıya uğradın. Böyle bir şeyi nasıl göze alıpta, korumasız çıkıcağız." Sinirle ofladım. "Gitmeyelim o zaman. İstemiyorum." İçeri gidecekken, bir kol tarafından yakalandım.

Sinirle Ezraya bakarken, o sırıtıyordu. "Tamam, tamam. Bu gece ne istiyorsan o olacak." Sırıtmak istesemde, bunu engelledim. Kapısı açık bir şekilde bekleyen siyah BMW'nin ön koltuğuna yerleşip Ezrayı bekledim. Ayhanla kısa bir konuşma yapıp, sürücü koltuğuna geçti. Araba hareket edip yola çıktığımızda içimde tuhaf bir his vardı.

Umarım, bu gece güzel geçerdi... ( Şimdi bölümü burda bitirebilirdim ama yapmadım bikaus çok çok beklediğiniz kısımlar geliyu.)

"Nere gidiyoruz ?" Ezranın yarım bir sırıtış ile sorduğu soruyla, düşünmeye başladım.

"Ben acıktım galiba. Önce yemek mi yesek ?" Ezra başı ile beni onaylayıp yola döndü. Bende radyoya uzanıp rastgele bir şarkı açtım. Ardından arabayı Ersay Ünerin sesi doldurdu. Normalde dinlemediğim bir tarzdı ama ritim ve sözler güzeldi.

Hafifçe mırıldanırken nakarattaki 'Seni ben yazdım eller silerse' kısmını söyledim. Ardından Ezranın, "İzin vermem." Deyişiyle ona döndüm. Direksiyonu sıkan ellerinin parmak boğumları beyazlamıştı.

Uzun bir süre yüzüne baktığımda, elleri hâla eski pozisyonunda, direksiyonu sıkıyordu. Ani bir hareketle sağ elini ellerimin arasına aldım.

"Sakin ol, lütfen. Bu geceyi güzel geçirmek istiyorum." Ezranın bakışları kısa bir an beni bulduğunda, gözlerindeki sıcaklık içimden bazı şeylerin erimesine sebep oldu.

Gözlerini kırpıştırıp ellerini ellerimin arasından çekmesine izin verdim. Kısa bir zaman sonra araba durdu. Ezrayı takip ederek arabadan inip yanıma gelmesini bekledim. Elleri ellerimi bulu sıkıca tutunca, restorana doğru yürümeye başladık.

"Hoş geldiniz Ezra bey." Kapıda bizi karşılayan esmer bayanın yönlendirmesi ile deniz manzaralı bir masaya oturduk. Bakışlarımı denize çevirdiğimde sahile yakındık. Restoranın her bir köşesi buram buram zenginlik kokarken, çatal ve bıçak seslerinin yanında yankı yapan klasik müzik vardı. Dikkatimi tekrardan sahile kenarına verirken, gözüme takılan köfteciyle kocaman gülümsedim.

Hızla ayağa kalktım. Siparişleri almak için masamızın başında bekleyen garsonu es geçip, Ezranı koluna yapıştım. Kaşlarını çatıp bana baktığında kocaman gülümsedim ve kolundan çekiştirerek çıkışa sürükledim.

"Nereye gidiyoruz ?" Ezranın anlamaz bakışları ve sorduğu soruları es geçip, sahile inen yola doğru ilerledim.

"Yemek yemeye." Az sonra köftecinin yanına vardığımızda Ezraya döndüm.

"Köfte ekmek yiyelim mi ?" Ezra şaşkınca bir bana bir köfteciye baktı.

"Emin misin ?" Diye sorunca başımla onayladım. Ardından elimi kavrayıp küçük tabureler ve masadan oluşan kısıma yöneldi. Yerimizi alınca Ezra köfteci el işareti yaptı ve bir oğlan çocuğu koşturarak yanımıza geldi.

"Buyur abi ?" Esmer ve hafif tombul çocuğa gülümseyerek baktım.

"Bize iki tane köfte, iki ayran." Çocuk başıyla onaylayıp hızla yanımızdan ayrılırken gülümseyerek denizi seyretmeye başladım. İşte, böylesi daha güzeldi. Denizdeki dalgaların sesi benim için klasik müzikten veya çatal bıçak sesinden daha iyiydi.

Ezraya döndüğümde onun da beni izlediğini gördüm. Bakışlarımı fark edince kendine geldi ve denize döndü. Bu haline bıyık altından gülerken, çaktırmadan denizi seyretmeye başladım. Fakat bir süre sonra aramızdaki sükuneti ben bozdum.

"En sevdiğin renk ne ?" Ezra tek kaşı havada bana baktı. Eminim ki davranışlarımda ki tuhaflığı sezmiş ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Siyah." Niye şaşırmadım acaba ?

"Biraz kendinden bahsetsene bana." Gözlerini kısarken, dirseklerini küçük masaya dayadı.

"Ne yapmaya çalışıyorsun ?" Kaşlarımı çatarak suratına baktım.

"Hiçbir şey. Sadece seni tanımaya çalışıyorum. Her zaman bir şeylerin altında bir amaç veya kötülük aramaktan vazgeç."

"Ben bir mafyayım Hira. İstesemde vazgeçemem bu huyumdan. O kadar kalleşlik ve ihanet gördüm ki, kendimden bile şüphe etmeyi öğrendim ben." Söyledikleri ile bir kısmım ona hak verirken, umursamazca omuz silkip denizi seyre devam ettim.

Derin bir nefes aldığını ve ardından Ezranın sesini duydum, "İstanbulda özel bir üniversitede işletme okudum. Aslen Ankaralıyız ama çocukluğum İstanbulda geçti. En sevdiğim yemek mantı. Yaklaşık dört yıldır şirketin ve diğer işlerin başındayım." Bakışlarımı yüzünde gezdirirken 'diğer' işlerden kastını anlamam uzun sürmedi. Yer altındaki namını kast ediyor beyefendi. Ben cevap veremeden gelen siparişlerimizle, açlığım kendini gün yüzüne çıkardı. Hızla dürümü alıp yemeye başladım.

Tadı gerçekten enfesti.

Ben iştahla yemeğimi yerken, Ezranın yemeğine dokunmadığını fark ettim kafamı kaldırdığımda kesişen gözlerimizle beni izlediğini anlamam çok uzun sürmedi.

"Yemeyecek misin ?" Sorumla kendine gelip, eline aldı dürümünü. Benim için büyük, kendisi için normal bir ısırık aldığında dudaklarına bulaşan sosla gülmek istedim. Elime peçeteyi alıp dudaklarına uzandım. Sosun bulaştığı yerleri silip, peçeteyi buruşturarak masaya bıraktım.

Bu esnada Ezra ise hâla şaşkındı ve yaptıklarımı çözmeye çalışıyordu.

"Bakma bana öyle. Sadece sana bir şans vermeyi deniyorum. Ve bunu iyi kullanıp gözüme girsen çok iyi olur Ezra Erdem. Ayrıca bu konu üzerinde konuşmak istemiyorum, soru sorma." Kaşları önce çatıldı, sonra anlamazca suratıma baktı. Herşeyi kavradığında yüzündeki aydınlanma tüm evreni aydınalatacak cinstendi. Ardından öksürmeye başlayınca hızla yerimden kalktım. Arkasına geçip sırtına vururken, bir yandan ayranını dudaklarına götürüp içmesini sağladım.

Öksürüğü bitince kızaran suratına baktım. Gidiyordu koskoca mafya babası vallaha !

"Sen o kadar saldırıya uğra ölme, gel burada yemek yerken boğul. Yer altındaki nâmın nasıl bir sarsıntıya uğrardı Ezra hiç düşündün mü ?" Şaka ile karışık söylediklerim onu güldürürken, bende güldüm.

Karnımız doyunca, Ezra hesabı ödeyip yanıma geldi. Ayağa kalkıp, ellerini ellerime kenetlemesine izin verdikten sonra arabaya doğru yönelen Ezrayı durdurdum. Soru sorar bakışları bana dönünce, yüzüme şirin olduğunu düşündüğüm bir sırıtış yerleştirdim,

"Yürüyelim mi ?"

"Bu gece emrinize amadeyim küçük hanım."

"İlla ki bozacaksın sinirlerimi. Ne küçük hanımı ya." Küçük bir kız çocuğunu andıran tavırla kollarımı birbirine dolayıp, sahile doğru yürümeye başladım. Kısa bir süre sonra omuzlarım dolanan kollar ve saçlarıma bırakılan küçük bir öpücükle durduruldum.

"Sen benim her zaman küçüğüm olacaksın. Bu şimdi de böyle yıllar sonrada öyle kalacak." Kulağıma değen sıcak nefesi ile titredim. Beni koltuğunun altına çekince birlikte sahili yürümeye başladık, bense hâla söylediklerinin etkisindeydim.

Sessizce yürürken Ezranın çalan telefonu, sessizliğimizi bozdu. Telefonu açıp kulağına götürürken ekrandaki 'babam' yazısını görebilmiştim.

"Efendim ?" Hâla Ezranın koltuğunun altındaydım ve birlikte yürüyorduk.

"Dışarıdayım."

"Nişanlımla baba."

"Sonra konuşalım mı ? Şu an bozulmasını istemediğim bir an var." Ardından telefonu kapatıp cebine tıktı.

'Bozulmasını istemediğim an' mı demişti o ?

İçimde allak bullak olan şeylere anlam veremezken, bu hissin tuhaflığı midemde tuhaf karıncalanmaları sağlıyordu.

Esmeye başlayan hava ile kollarımı birbirine doladım. Zaten kısa bir süre sonra hafif atıştıran yağmur, yerini sağanak yaz yağmuruna bırakmıştı. Çevredeki herkes koşuştururken, avuçlarım her zaman ki avuçlarda aldı yerini.

Arabanın olduğu tarafa doğru koşuşturma içine girerken Ezranın ıslanmış hali bende yavru bir köpeği anımsatırken kahkahalarıma engel olamadım. Ezra bana döndüğünde o da bana gülmeye başladı. El ele bir yandan arabaya koşarken, diğer yandan gülüyorduk.

Sonunda arabaya binip, üşüyen ellerimi birbirine sürttüm. Ezrada yanımdaki herini alıp arabayı çalıştırdı. Ana yola çıktığımızda, uzanıp kaloriferi açtım. Yaz yağmuru olmasına rağmen üşütmüştü.

Ezra tek eli ile saçlarını karıştırırken, yüzüme sıçrayan damlacıklarla cıyakladım, "Ya ! Ezra. Ne yapıyorsun ya !" Halime gülen bu sefer Ezra oldu.

"Gülme !" Söylediğimle daha da çok gülerken, dayanamayıp bende gülmeye başladım.

Durumumuz iyi değildi !

Kısa bir süre sonra yağmur dinmişti. Camdan dışarıyı seyrederken, yol üzerindeki pamuk şekerci dikkatimi çekti.

"Ezra, bana pamuk şeker alır mısın ?" Gösterdiğim yere bakarak, arabayı sağ tarafa çekti. El işareti ile satıcıyı yanımıza çağırdı. Adem hızlı adımlarla yanımıza gelip, benim kapımın olduğu tarafta durdu. Ezra el işareti ile adamın kendi tarafına gelmesini işaret edip kendi camını indirdi. Bu yaptığı biraz tuhafıma biraz da hoşuma giderken, sırıttım.

Ezra bir tane pamuk şekeri alıp bana uzattı. Gereğinden fazla parayı adama verince, yola çıktık. Pamuk şekerimi poşetinden çıkarıp bir parçasını kopararak ağzıma attım. Şekerimsi tat ağzımda yayılırken, keyifle mırıldandım. Kırmızı ışıkta durduğumuzda bir parça daha ağzıma atıp, bir parçasını da Ezraya uzattım. Önce elimdeki pamuk şekere ardından yüzüme kaydı bakışları.

"Yer misin ?" dedim uzattığım pamuk şekeri gösterirken. Sırıtıp, "Yerim" dedi ve hızla dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Ben şaşkınlıkla kalakalırken o diliyle dudaklarını yaladı.

"Fazla mı şekerli ?" Dediğinde kendime gelip kaşlarımı çattım.

"Bu hareketler senin aleyhine işlenecek Ezra Erdem. Beni bir daha habersiz öpme !" Ezra umursamadan, dudaklarındaki sırıtışla arabayı sürmeye devam etti. Kalan pamuk şekeri poşetine koyup, kollarımı kavuşturdum ve dışarıyı izlemeye başladım.

Kısa bir süre sonra orman yoluna giren ve hızlanan araba ile Ezraya döndüm. Dikiz aynasından arkaya bakıp, sessiz bir küfür mırıldandı. Kalbim ağzımda atarken arkaya baktım. Bir araba bizi takip ediyordu.

"Ezra," korkuyla çıkan sesim ile Ezraya baktım. Tüm dikkatini yola vermişti.

"Sakin ol. Bir şey yok güzelim. Sadece geriye yaslan." Dediğini yapıp geriye yaslandım. Emniyet kemerim takılıydı ama kendimi yine de bu kadar hızlı giden bir arabada, güvende hissedemiyordum.

Ezranın girdiği sapak ile hızı daha da arttı. Geriye baktığımda kimsenin olmaması ile derin bir nefes aldım.

"Atlattık mı ?"

"Atl-" aniden duran araba ile öne doğru savruldum. Ellerimle torpidoya tutunurken olası bir kazayı önledim.

"Ne oldu ?"

"Bilmiyorum." Ezranın sinirli çıkan sesi ile korkum bu sefer iki katına çıktı. Kontağı çevirip arabayı çalıştırmaya çalışan Ezranın girişimleri boşa çıkınca, torpidoya uzanıp açtı. İçinden aldığı silah ile gözlerim kocaman olurken, "Arabadan in" dedi. Verdiği emri hemen yerine getirip arabadan indim. Eli elimi kavrayınca, hızla ormana doğru koşmaya başladık.

"Ezra ne oluyor. Peşimizdekileri atlatmıştık hani ?"

"Atlatmamız peşimizde oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Kaç kişi olduklarını bilmiyorum ve hayatını tehlikeye atamam." Yavaşlayıp, silahını beline yerleştirdi. Ardından cebinden telefonunu çıkarıp bir kaç tuşa bastı. Telefonu kulağına götürüp karşı tarafın açmasını bekledi.

"Ayhan ! Peşimizde adamlar var. Atlattım ama bu seferde araba bozuldu. Ormana girmek zorunda kaldık. Hira yanımda. Ne yap et bizi sağ salim çıkar buradan. Ben sana konumu atıyorum. Acele et !" Ardından telefonu kapatıp, Ayhana konumumuzu ileten bir mesaj attı. İşi bitince telefonu tekrar cebine yerleştirip, sıkıca kavradı elimi.

Tekrar ormana doğru ilerlemeye başladığımızda. Esen rüzgar ve karanlık bedenimi ürpertmişti. Ama Ezranın yanımdaki varlığı bir nebze de olsa korkumu dindirmeye yetiyordu.

"Ezra, yoruldum."

"Dayan, güzelim. Az kaldı." Ayaklarım Ezranın sesi ile kuvvet bulmaya çalışırken yürümeye zorladım kendimi.

Ne kadar yürüdüğümüzü bilmeden ilerlerken karşımıza çıkan baraka ile oraya yöneldik.

"Burada dinlenebiliriz."

Ezra beni arkasına alıp, temkinli bakışlarını önce çevrede gezdirdi. Ardından kapıyı tıklattı. Fakat açan olmayınca tekrar seslendi. Sonuç yine olumsuz olurken, kapının kolunu aşağı indirdi. Açılan kapı ile şaşkınca Ezraya baktım. İçeri doğru bir adım attığımda, kolundan tutup geri çektim onu. Bakışları beni bülünce, korkuyla yüzüne baktım.

"Korkma." Güven verici ses tonu, az da olsa işe yararken yavaşça içeri girdi. Küçük bir barakaydı ve kime ait olduğu meçhuldu.

"Temiz, gel." Ezranın sesi ile temkinli adımlarla içeri girdim. Bakışlarımı etrafta gezdirdim. Tek kişilik yatak, bir kanepe, masa ve sandalye haricinde başka bir şey yoktu. Ezra ardımdan kapıyı kapatıp önüne kanepeyi dayadı. Penceresiz olması ortamdaki ışık ihtiyacını karşılamazken, telefonumu çıkarıp el fenerini açtım.

İlk defa işime yaramıştı şu alet.

"Hadi sen dinlen biraz. Hem yoruldun hem de üşüdün. Nasta olacaksın yoksa." Ezranın söylediklerine hal verip yatağa ilerledim. İnce pikeyi kaldırıp içine girdim. Bakışlarım Ezrayı bulduğunda, kapıya dayadığı çift kişilik kanepede rahatsızca yatıyordu.

Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım ama başarısız oldum. İçimde bir yerler Ezra o şekilde uyurken uyumama izin vermiyordu. Yerimde doğruldum ve "Ezra istersen yanıma gelebilirsin." Dedim. Bakışları beni bulunca bir süre beni inceledi. Ardından kalkıp yanıma geldi. Tek kişilik yatakta kayabildiğim kadar katıp, ona yer açtım. İnce pikenin altına girip üzerimizi örttü. Bana doğru döndüğünde, yakınlığımız yüzünden nefes bile almaktan çekiniyordum.

"Nefesini bırak Hira. Yoksa boğulacaksın." Nefesimi yavaşça dışarı bıraktım.

"Ezra, bizi bulamazlar demi ?" Aniden beni kendi kolları arasına aldığında, geri çekilemedim.

"Merak etme küçüğüm, güvendesin." Gözlerimi, güvendiğim kollarda kapatırken mırıldandım,

"Biliyorum, güvendeyim."

Continue Reading

You'll Also Like

7.5K 1K 152
Hayallerinin gerceklesme ihtimali olmasa bile hayal et. Çünkü hayallerin seni ufuklarin zirvesine ve o zirvelerde seni hic tukenmeyecek umutlara götü...
3.7K 729 6
GATA'da işine başarılı bir doktor olan Kuzey Ataman, aşk, aile, kadınlar ve güven ile ilgili hiçbir şeye inanmıyordur. Onun için aşk yoktur, sevgi...
1.6M 42.6K 30
BÖLÜMLER (TEMELDEN) DÜZENLENMEYE ALINMIŞTIR!! KİTABI OKUYUP BİTİREN OKURLARIM, KURGUDA OLDUKÇA DEĞİŞİKLİK OLACAĞI İÇİN TEKRAR OKUYABİLİRSİNİZ:) 11.11...
SOĞUK By 🧐

ChickLit

292K 11.5K 50
Kim olduğumu bilmiyorum, kim olduğunu bilmiyorum. Nerdeyiz, ne yapıyoruz bilmiyorum. Artık bunun ne kadar oyun ne kadar gerçek olduğunu bi...