Ölümcül Saplantı (+18)

By KIZILWings

316K 6.6K 2.5K

Günahlar ateşe dönüştü diye aşk özgürlükten vazgeçer miydi? O halde hangi bedende olduğunun ne önemi vardı... More

UYANIŞ/kökenin Dönüşü - 1
İçerik (ÖNEMLİ)
Karşılaşma Bölüm 1
Merak Bölüm 2
Ruhsuz Bölüm 3
Gösteriş Bölüm 4
EREN
oyun Bölüm 5
saklı kalan Bölüm 6
shakespeare Bölüm 7
TİMUÇİN
karmaşa Bölüm 8
tehlikeli çağrış Bölüm 9
AYAZ
Tutku tohumu Bölüm 10
Günah Tohumu Bölüm 11
ARSIZ Bölüm 12
ALPER
DönüşüM Bölüm 13
Arzu Bölüm 14
KAAN
Düş Bölüm 15
"Yasak Anılar" Bölüm 16
Şeytan ve Ayrıntı Bölüm 17
Öfke Bölüm 18
Saklı Hisler Bölüm 19
Büyülenmiş Bölüm 20
Bekleyiş Bölüm 21
Tehlikeli sezgiler Bölüm 22
Heves ve İhtiras Bölüm 23
Sarıl Bana Bölüm 24
Kader Çıkmazı Bölüm 25
Geçmişin İzleri Bölüm 26
Sevgisiz Bölüm 27
FeveraN Bölüm 28
Değişim Bölüm 29
Oyna benimle Bölüm 30
Ateşler içinde Bölüm 31
Çelişki Bölüm 32
Aşk kalır Bölüm 33
Korku Bölüm 34
Trajedi Bölüm 35
Kayıp Bölüm 36
Gitme Bölüm 37
Kaçış Bölüm 38
Aşk-ı Hüsran Bölüm 40
Serzeniş ve aşk Bölüm 41
Saplantı Bölüm 42
Günahkar Bölüm 43
Esaretin Sonu Bölüm 44
Sözler Bölüm 45
Çırpınış Bölüm 46
Rüyalar ve Gerçekler Bölüm 47
İkinci Hal Bölüm 48
Susma Bölüm 49
Kalbin sesi Bölüm 50
Rüya Bölüm 51
Zaman Bölüm 52
Galibi sen Bölüm 53
DUYURU...:P
KARANLIK SEVGİLİ(Tanıtım)
"SOLUKSUZ"
Çıkarsız Bölüm 65
imza günü
davetsiz Bölüm 66
Hisler ve Gerçekler Bölüm 67
Yeni kız Bölüm 68
Gerçeğin yüzü Bölüm 69
Yüzleşme Bölüm 70
Yeni Dünya Düzeni
Final Bölüm 71

Arayış Bölüm 39

2.5K 82 92
By KIZILWings



Merhabalar, işte yeni bir bölümle daha karşınızdayım.. paylaştığım Buika nın müziğiyle dinlerken okuyabilirsiniz..:))

Sizi seviyore efenim öpüldünüz..

Gün geceyi vurmuştu. Bulduklarını sandıkları kaçakları ellerinden kaçırdıklarından mı yoksa buna Timuçin'in müsaade etmesinden midir bilinmez, çevrelerine yaydıkları boş bir auro vardı. Zira sabahtan beri Timuçin'e bağırıp durmuştu Eren. Ama tek kelime etmemişti Timuçin. Şimdi aracın içinde oturmuş, dirseğini köşeye dayamış eli başının altında öylece boşluğa bakıyordu Eren ve arabayı ışığı yutan karanlığın içine sürmeye devam ediyordu Timuçin.

İstanbul dan uzaklaşmışlardı ve nereye gittiklerini bilmiyorlardı. Gece yarısını vurmak üzereydi.

Şehir dışında bir motel in önüne çekti aracı kuzgun. İkinci sınıf bir görüntüsü vardı. Dışarı çıktığında ardından baktı Eren. Gelmiyor musun der gibi başını çevirdi Timuçin ama yine konuşmadı. Neden susuyordu? Bu çok can sıkıcıydı. Gözlerini devirirken arabadan indi Eren. İçeri girdiklerinde resepsiyona yöneldiler.

"İki oda lütfen." Derken kuzgun, yüzüne baktı Eren ama bir şey demedi. Şişman görevli gözlüklerini düzeltirken yavaşça defteri karıştırdı ve bir süre sonra başını çevirip yüzüne baktı. "Elimizde tek kişilik bir oda mevcut efendim." Dedi.
"Şaka mı yapıyorsun? Buraya bizden başka gelenlerde mi var yani?" Derken öfkelenmişti Timuçin. Karşısında ki adam sinirlenmiş gibi durmuyordu.
"Tüm odalarımız dolu delikanlı. Tadilatta olan oda dışında başka odamız yok." Timuçin öfkesini kontrol etmeye çalışırken, yumruklarını sıkarak başını aşağı eğdi. O anda içeriye kolunda bir kızla başka bir adam gülerek girmiş, yanlarına geliyordu.

"Ne haber babalık boş odanız var mı?" Diyerek sırıttığın da, adam onlara döndü.

"Evet bir oda..." Derken sözü yarım kaldı. Zira Timuçin neredeyse hırladı.

"Hayır yok biz tutuyoruz." Dedi. "Tadilattaki odasını istiyorsanız başka." Deyip adama döndü. "Odanın anahtarını alalım." Eren kollarını birbiri içine atmış kuzgunu izlerken, arkalarındaki çift homurdanarak suratlarını asıyordu.

"Oho, bu saatte başka nereden motel bulacağız?" Deyip Eren'in kolunu tuttu adam. "Dostum halden anlayın işte. İşiniz acil değilse biz kullansak olmaz mı? Size iki katı ödeme yaparım."

Eren gülümserken Timuçin e döndü.
"Bana değil, bu yanımda ki kızgın adama söyle." Dediğinde. Timuçin'e baktılar ve onun keskin bakışlarını gördüler. Timuçin, tek gecelik odaya üç katı para bırakıp anahtarı da alarak hızlı adımlarla merdivene yöneldiğinde ise şaşkın bakışlarla kuzgunun bıraktığı paraya bakmaya başladılar.

Adam kalacakları odayı gösterdiğinde, Eren arkalarından nihayet kapıya gelmişti. İçeri girdiklerinde oldukça sessizlerdi. Timuçin sanki yanında o yokmuş gibi odanın yanında ki yatağa yürüdüğünde kolunun birini tutup başını çevirdi Eren.

"Üzgünüm. Yanımda olmak bu kadar canını sıkıyorsa ben arabada yatabilirim." Dediğinde ses çıkmadı Timuçin den. Ceketini çıkarıp banyoya girdiğinde Eren derin bir nefes alarak ellerini masanın üzerine dayayıp bıkkın gözlerle aynada kendisini izledi. Hemen sağına baktığında bir teyip gördü. Çok ahım şahım bir şey değildi ama çalışırsa en azından sessizlikten iyiydi. Uzanıp tuşuna bastığında Buiko dan no habra nadie en el mundo çalmaya başladı. Bu ispanyolca şarkının hoşuna gittiğini fark ettiğinde gülümsedi. Bekleyip bir dakika içinde yavaşça dönerek yatağa geçip uzandı. Bir elini alnına dayarken düşünmeye koyuldu.
Demek Timuçin aslında kendisi için dönmemişti. Yalnızca Kaan için endişelendiğinden, Ayaz dan yardım istemesinden korktuğu için dönmüştü yolundan. Ama çıldırmış bile olsa öyle değildi Kaan. Kimin ne diyeceğini yada düşüneceğini umursamadan hareket etmesi korkutucu olduğu kadar imrenilesiydi belki. Tıpkı Ayaz'ın da bazı zamanlarda kendisine yaptığı gibi. Bu lanet kuzgun onların yarısı etmezdi. Kendi duygularından kaçan aptalın tekiydi. Neden onu düşünüp duruyordu ki?

Biran sonra banyo kapısında göründü Timuçin. Başını çevirip ona baktığında Eren nefesinin kesildiğini hissetti. Beline bağladığı kısa havlusu vücudundan süzülen damlalara engel olamıyordu. Tıpkı bir heykel tıraşın elinden çıkmış güzellikteki vücudu ve uzun bacaklarıyla oldukça tapılası görünüyordu. Başına attığı diğer havlusuyla saçlarını kurulamaya başladığında başını çevirdi Eren. Aptal mıydı? Ne diyordu o öyle? Yatağın ayak kısmından dolaşarak karşıdaki tek kişilik koltuğa öylece oturdu kuzgun ve gözlerini açarak tavanı izlemeye başladı Eren. Odada ki tek ses kendisini sürekli yenileyerek değiştiren teybin sesiydi.

"Neden bu kadar sessizsin Timuçin?" Diye sorduğunda Eren, başını çevirip yüzüne baktı. Timuçin gözlerini devirirken oldukça sıkıntılı görünüyordu. Bekledi ve kalkıp yanına yürüdü. Önüne gelerek iki bacağını açıp başını eğdi. Perçemleri gözlerine düştüğünde parmaklarını uzatıp Timuçin'in çenesini kaldırdı ve bakışlarını kendi yüzüne çevirdi. "Neden konuşmuyorsun? Benle birlikte olmayacağını söyledin. Beni görmezden geleceğini değil. Senden bir şey beklemiyorum, buraya Kaan için geldiğinin farkındayım. Beni ne olarak gördüğünü bilmem ancak sen benim yol arkadaşımsın. Ve neyin olduğunu bilmek hakkım. Sorun benle yalnız kalmansa..." Daha tamamlayamadan sözünü kesti kuzgun.

"Ne... Bu kadar bencil misin? Bana diyorsun ama sende en az benim kadar karşındakinin ne hissettiğinden habersizsin. Benim tek sorunum senden mi ibaret? Her şeyi üstüne alınıp durma." Derken başını çevirdiğinde Timuçin, kaşlarını çattı Eren.

"Genelde tüm dertlerin benden ibaretmiş gibi konuştuğundan sordum. İyi o halde, bir derdin yoksa en iyisi uyumak. Artık sende uyur musun yoksa suratını duvara çevirip somurtur musun bilmem." Deyip yatağa geçerek uzandı ve gözlerini kapadı Eren. Yaklaşık bir dakika içinde:

"Boğulacak gibiyim." Dedi Timuçin. O zaman gözlerini açtı ve başını çevirip ona baktı Eren. "Yapamıyorum bilmiyormuş gibi yapamıyorum. Umurumda değilmiş gibi yapamıyorum artık. Onu tekrar bulduğumda yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyorum. Sen, sen muhtemelen fark etmedin ama onun gözlerinde ki o acıyı gördüm ben. Yıllar önce apar topar gitti bu ülkeden Kaan. Bana ne olduğunu söylemedi bile. Yıllarca birlikte gülüp eğlendik ama o bir gün öylece, hiç bir şey söylemeden gitti ve yıllar sonra hiç bir şey olmamış gibi döndü. Tıpkı ben gibi, güçlü görünen bir korkak. Yırtıcı,tehlikeli ama acısını içinde yaşayan bir sadist. Neden kaçtığını anlıyorum. Bana neden söyleyemediğini de. Ama bana, bana aşık mıydı yani? Bu saçma. Bu, bu çok saçma...Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Onunla karşılaştığımızda ne söylemem gerektiğini de bilmiyorum. Ben, ben..."

"Kaçacak mısın?" Dedi Eren. O vakit yüzüne baktı Kuzgun. "Bir daha onu görmeyecek misin yani? Ya bir gün bir yerde karşılaşırsanız? O zaman ne yapacaksın? Hiç bir şey olmamış gibi konuşacak yada onu tanımıyormuş gibi mi davranacaksın?" Dediğinde Eren, sessiz kaldı Timuçin. "Eğer tanıdığım sen isen. muhtemelen kaçarsın değil mi? O yokmuş gibi davranırsın. Kolay yolu seçersin değil mi Timuçin? Karşındakinin durumunu düşünmek senin tarzına pek uymaz."

"Kapa çeneni."

"Kaan şuanda kafayı yemiş olabilir. Ama artık duygularından kaçmıyor. Onlara dört elle sarılıyor. Diğer yolun doğru olmadığını anlayıp, yapması gerekenin bu olduğuna karar vermiş. Sanırım bu yüzden söyledi sana. Belkide kafanı karıştırıp peşine düşmeni engellemek için yaptı. Belkide seni tanıdığı için yaptı. Sandığımdan daha zeki bu Kaan denen çocuk." Derken isterik bir gülümseme attı. Bir dizini kendine çekmiş, sağ eli hala alnına dayalıydı Eren'in ve öylece tavana bakıyordu. Bir dakika içinde yatakta bir kıpırtı hissettiğinde başını çevirmedi. Zira kuzgunun yanına geldiğini biliyordu. Timuçin de sırt üstü yattığında gözlerini kıstı ve derin bir iç çekti.

"Bu şarkıyı biliyorum." Dediğinde Never let me go çalıyordu. Gülümsedi Eren:

"Bende." Dedi. Ve çok geçmeden gözlerini kapadı Kuzgun.

Ne kadar sürenin geçtiğini bilmiyordu Eren. Başını çevirip Timuçin'e baktı. O düzenli nefesler alıp verirken kaslı göğsü inip kalkıyordu. Vücudunu onun tarafına çevirip alt dudağını ısırırken gözlerini kıstı. Onu izlerken ona biraz daha yaklaştı. Parmaklarını uzatıp ona dokunmak için içinde karşı konulmaz bir hisle mücadele ediyordu. Ama hayır dokunmayacak, yalnızca izleyecekti. Fakat oda sıcaklığını kaybediyordu. Böyle çıplakken üşümez miydi? Biraz daha yaklaştı ve elini omuzuna koydu.

Zehirli dikenler gibiydi bu kuzgun. Kızgın ve yıkıcı. Güneş gibi parlak ama o denli yakıcı. Gururlu bir korkak. Ama dokunuşları öyle değildi. Dokunuşları baştan çıkarıcıydı. Öpücükleri sahipleniciydi. Bir org tan çıkan melodiler gibi büyüleyiciydi sesi. O keskin gözlerindeki bakışlarını vücunda gezdirirken defalarca kendisini titretmiş ve bundan zevk almıştı. Belkide kaçtığı şey buydu.

Gitmek ha kuzgun. Gitmekle gidilmiyor ki. Gönlün kalır, aklın kalır, aşkın kalır.

İstemesen de, inkar etsen de değişmeyecek. Dokunduğunda sahiplenmek mi korkutuyor seni? Asıl korktuğun aslında kendin mi? Kendinden mi korkuyorsun kuzgun? Bu alınacak intikamı daha eğlenceli hale getirmez mi? Acı çekiyorsun değil mi? Acı çekiyorsun ve bu her defasında rahatlatıyor Eren'i. Senin acılarınla beslenmeyi seviyor. Onun kadar acı çekmeni istiyor. Sana tutkuyla baktığında seninde ona aynı tutkularla bakmanı istiyor. Kafanı karıştırıyor değil mi kuzgun. Bunu isteyerek yapıyor ve sende ona izin veriyorsun değil mi? Belkide sende onun senden intikam almasını istiyorsundur. Böyle hararetle senin peşine düşmüşken, sana bu kadar yaklaşabilmişken onun isteklerinin önünde istemesen de boyun eğmek zorunda kalıyorsun değil mi? Bu doğru, bu lanet olası bir gerçek.

Gözlerini açıp kaşlarını çatarak Eren'e baktığında Timuçin:

"Seninle yatmayacağım kedicik. Bana sürtünüp durma." Deyip kalkacakken Tırnaklarıyla bastırıp onu tekrar yatırdı Eren.

"Üstüne atlıyor değilim. Benle sevişmeyeceğini söyledin. Yanımda yatmayacağını değil. Seni öpemeyeceğimi söyledin sana sarılamayacağımı değil."

"Hepsi aynı kapıya çıkıyor."

"Yalan söyleme."

"Seni sevmiyorum Eren. Senden iğreniyorum."

"Be, bende öyle. Bütün gece bunları mı konuşacağız?" Derken kaşlarını çatarak hırsla solumaya başladı.

"Bana dokunma." Dediğinde Timuçin, dondu kaldı Eren, utançtan kızardığına emindi. Hızla ellerini çekerek Timuçin den ayrıldı. Herif daha ne diyecekti? Seni sevmiyorum bana dokunma. Başka ne söylemesini bekliyordun Eren?

Hızla yürüyüp banyoya girdiğinde göğsünün sıkıştığını hissetti. Hızla nefes alıp verirken kalbine tuhaf, anlamsız bir acı çöreklenip durdu. Neden nefes alamıyordu? Neden kendisini bu duruma düşürüyordu? O sırada kapının arkasından gelen tanıdık sesler duyduğunda kapıyı açtı ve o anda bir şok geçirdi. Bu, bu nasıl olur? Bu olamazdı. Terlemeye başlamıştı boğazı düğümleniyordu. Hayır olamazdı. Kendisine tecavüz eden adamlarla Timuçin durmuş konuşuyor muydu? Eren'i gördüklerinde başlarını ona çevirdiler ve Eren istemsizce bir çığlık attı.

"Eren, Eren uyan." Sesle birlikte gözlerini açtığında, nefes almaya çalışıyordu Eren. Yanındaki Timuçin di ve endişeli gözlerle kendisini izliyordu. "Kabus mu gördün?"

"Ben, benden nefret ediyorsun değil mi? Ama neden? Neden bana bunu yapıyorsun? Bana zaten zarar vermedin mi? Ne istiyorsun, ne istiyorsun benden. Neden? Neden beni öldürüyorsun..." Diye ağlarken onu tekrar sarstı Timuçin.
"Eren, sana zarar vermiyorum. Kendine gel." Deyip baktığında kesik kesik nefes almaya çalışıyordu Eren. Kalkıp bir bardak su içirdi ve yanına oturdu Kuzgun. "Bu, bu gece gördüğün ikinci kabus, bana ne gördüğünü söyle. Rüyanda ne görüyordun?" Hiç bir şey der gibi başını salladı Eren. "Bunu sana ben mi yaptım?" Dedi fısıldayarak Timuçin. "Üzgünüm kedicik."

Eren, oturmuş kendine gelmeye çalışırken ona sarılıp kendine çekti Kuzgun.
"Bana dokunma." Dedi Eren. "Öyle söylemiştin."
"Bu acil durum. Başka ne yapacağımı bilmiyorum Kedicik. Sarıl bana."
Bekledi Eren ve dudaklarını ısırdı. "Bu gerçek mi?" Diyebildi. "Oldukça gerçek duruyor." Diye fısıldadı Kuzgun. "Hangisi gerçek, hangisi rüya artık bilemiyorum." Derken başını çevirip Timuçin'in ela gözlerine baktı. Bir süre bekledi. Kısa bir tereddütün ardından boynuna sarılırken, vücudunu ona bastırdı. Onun kızarmış gözlerine bakarken Timuçin, uzanıp saçlarını okşadı. O sırada tıpkı kediler gibi gözlerini kıstı Eren.

Ah, sevda şarkılarının kırık bestesi gibisin Eren. Öylesine kırılmış, öylesine parçalanmış. Sana dokunmak, Tıpkı soğuk bir kış gününe dokunmak gibi. Bakışların insanın yüreğine ince buz tabakası saplar gibi. Dış duvarları sert betonlarla süslü ama içi depremlerle kırık dökük. Birazcık sarsıntıda harabeye dönüşecekmiş gibi. Almalısın Eren. Seni böylesine kırılgan hale getiren bu canavardan almalısın intikamını. Sonunda o da hissetmeli. Güzel bakışlarını ruhsuzlaştıranlar ancak senin gibi yandıktan sonra sevilmeli.

*******************

Güzel bir rüyayı anımsar gibiydi Alper. Kaan ın shevroletiyle nereye geldiklerinden emin değildi ancak, deniz kokan ağaçların içinde olduklarına emindi. Görebiliyordu gökyüzünü, ağaçları. Yağmur yeni yağmış olmalıydı zira toprak kokusu alıyordu. Bir ormanın içine doğru sürmeye başlamıştı Kaan aracı, bir süre sonra ağaçların arasında oldukça büyük bir ev göründü. Tıpkı eski bir köşkü andırıyordu. Rüyadan uyandı Alper, şimdi gerçeklikle yüz yüzeydi.

Kaan hiç konuşmadan arabayı durdurdu. Ve hızla içinden çıkarak Alper in yanına gelip kapısını açarak çıkmasını bekledi. Alper, bir adım atsa bir daha geri dönemeyecekmiş gibi hissetmeye başladığında başını çevirdi. O zaman boynunda ki tasmasına bağladığı ipi çekerek Alper'i inletirken dışarı çıkarıp peşinden sürüklemeye başladı Kaan.

"Dur. Dur artık Kaan çekme beni bu delilik. Bana bir hayvan muamelesi yapamazsın. Beni böyle bir köpek gibi bağlayamazsın." Bekleyip hırsla yanına gitti Kaan ve tam önünde durup ensesinde ki saçlarını çektiğinde Alper inleyerek başını havaya kaldırdı.

"Sahiden mi? Ben meraklıydım seni böyle bağlamaya değil mi? Durduğumuz ilk petrol ofisinde kaçmaya kalkmasaydın seni böyle köpek gibi bağlamak zorunda kalmayacaktım. Beni çıldırtıp bir pskopata çeviren sensin. Ancak suçlusu benim öyle mi?"

"Bana günlerce işkence ettin. Ne yapacaktım ha, ne yapacaktım? Beni canının istediği yere sürüklemene öylece izin mi verecektim? Yapma artık Kaan. Vazgeç benden. Hiçbir işine yaramam ben senin. Bu kadar ileri gitmene değmem. Bırak artık beni."

Bekledi Kaan, sağ gözü seğridi. Alt dudağını ısırırken başını çevirdi ve elindeki ipi sıkıca tutarak Alper'i içeri çekmeye başladı.

"Neresi burası?" Derken Alper. "Yeryüzündeki cennetin." Diye mırıldandı Kaan. Başını çevirip sırıttı. "İyi tarafından bak sarışın. Terfi ettin. Karanlıkta yaşayamam ben, bu cehennem sonum olur diyordun. Bende seni cennete getirdim."

Hızla çekip Alper'i içeri sürüklerken boğazının acıdığını hissetti Alper. "Yeter artık." Diye mırıldandı. İçeri girdiğinde tam karşıda bir şömine gördü. Henüz yeni yakılmıştı. Yerler ahşaptandı. Gri bir koltuk görünüyordu ve yerde de muhtemelen bir İran halısı vardı. Salon oldukça genişti. Ama neredeyse başka hiç bir şey yoktu. Sol tarafta yukarı kata çıkan ahşaptan yapılma bir merdiven görünüyordu. Alt kattan bir adam çıktı. Kaan onu gördüğünde yanına gidip bir şeyler konuştu ve adam arkasına bile bakmadan gitti. Alper, neler olup bittiğini kavramakta güçlük çekiyordu. Gidip koltuğa oturup bacağını bir diğerinin üzerine attı Kaan ve kolunu başlığa dayayıp parmaklarını dudaklarına götürürken kısık gözlerle Alper'e bakmaya başladı. Alper, şaşkın bir ifadeyle elleri de bağlı, öylece ayakta dikiliyordu.

"Yanıma gel." Dedi Kaan. Ama hiç oralı olmadı Alper. "Yanıma gel" dedi ikinci kez fakat Alper geri adımlarken sırtı duvara geldi. O anda aşağı kayarak oturdu ve başını dizlerinin üzerine dayarken kollarını kaldırıp başının üzerine koydu. "Bulacaklar, bulacaklar beni." Diye mırıldanırken nefes almaya çalıştı.

"Bulamayacaklar." Dedi Kaan. Şimdi ses çok yakından geliyordu. Başını yavaşça kaldırıp baktığında Kaan ı tam önünde bir heyula gibi dikilmiş kendisini izlerken gördü Alper.

"Eğer beni kimse bulamazsa, o zaman bende seni öldürmenin bir yolunu bulurum." Dedi. Dizlerinin üzerine eğilirken Kaan Alper'e bakmaya başladı.

"O vakit beni öldür sarışın." Deyip Alper'i kolundan tutarak kaldırıp merdivenlere sürüklerken söylendi. "Ama ondan önce biraz eğlenelim."

"Bırak beni, bırak lanet olası sapık herif. Delisin sen, pskopat bir deli." Diye debelenirken Alper onu duvara dayadı Kaan.

"Bana aklı hazırda tam çalışan bir insan söyle sarışın? Dünyada ki tüm insanlar delidir zaten. Delilik göreceli bir kavram. Öyle olmasaydı dünya bu kadar kan ve ölüm görür müydü? Herkes bir parça delidir. Ama pskopatlık başka, bak işte o bambaşka bir kavram." Derken Alper'in çenesini tutup yukarı kaldırdı Kaan, dudaklarını yalarken:
"Kaybet bu öfkeni içinde sakladığın, terket o kinini benden almadığın, sabret, sonu aynı değil sarışın. Rüyaların her gün aynı olmayacak. Ah sevda bahçemin tutsak çiçeği.. Ben seni oraya hapsettim. Seni hapsettim kırık bir aşk şarkısı eşliğinde. Hüzne buladım seni. Deniz meltemlerini okşayan saçlarını hapsettim kalbimin kıvrımlarına. Oradasın artık. Kırdım kanatlarını, benden bir fersah ötede de olsan bir adım uçamayacaksın." Deyip dudaklarını Alper'in dudaklarına bastırdı.

Sahi, neydi o kural?

sevince mi kaybediyorduk yoksa kaybedince mi seviyorduk?

Resimdekiler Kaan ve Alper...:)
YORUM ve VOTELERİNİZİ eksik etmeyin sizi seviyore... beni özleyin anacım..:P












Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 50.6K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
1.6M 28.1K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
850K 55.5K 47
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1.7M 88.4K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...