Lost In The Same Jungle

By louehcumlinson

10.9K 1.6K 4.8K

"Mavi gözlerin buharlaşıyor, ruhuma ve aklıma doğru. Rüyalarımda bile seni arıyorum, senin izini sürüyorum. ... More

Eventually soulmates meet, for they have the same hiding place
Home
Stay Alive
Thank The Stars
Lonely And Tired
Sweet Serial Killer
A Trace of Hope
Far Away
Go, Tommo, Go!
Can't Wait, Pumpkin
Well, Wow
Set My Soul On Fire, Baby
Then It Went Dark, And It Rained And Rained
People Are Strange When You're a Stranger
Something is Wrong, I Can't Explain
Crawling Back to You
I've got a Burning Desire for You, Baby
If Nobody's Around, What's Stopping us?
He lives in Daydreams with Me
Under the Moon, Night Smells like your Body
He Calls Me Beautiful Like its My Name
We Were Young And The World Spun For Us Alone
I Want to Sin Everytime I am with Him
There are Teeth Marks on Everything He Loves
You Put Your Arms Around Me and, I am Home

Life Is Full Of Suprises, Isn't it?

970 169 330
By louehcumlinson


Şimdi öncelikle; Malum, ilk hikayem ve ayrıntılar hakkında ne yapmam gerektiğini henüz bilmiyorum. ithaf nasıl veriliyor ya?

Allahım, lütfen bu bölüm çok sevgili canım okuyucum happytinylouis 'e ithaf olsun. Sevgilerle, Alis. He bir de, amin.

İkinci olarak; hiç içime sinmeyen bir bölüm oldu ama hikayenin akıcılığını bozmamak açısından yazmak zorundaymış gibi hissettim. Geç geldiği için de çok özür dilerriimm. Tamam susuyorum, keyfini çıkarın 💖

🎶Bölüm şarkısı; Twenty One Pilots/Stressed Out🎶

***


Alarmın sesi beyninin içinde bağırmaya başladığında Louis gözlerini açtı. Uykusu fazla hafifti ve henüz bunun iyi veya kötü birşey olup olmadığına karar verememişti. Dün gece ilk defa huzurlu bir uyku çekmişti.

Bütün gece parlak yeşil gözlü, çikolata bukleli kıvırcık çocuğu düşündüğü için böyle hissettiğini kendisine itiraf etmek istemese de doğru söz yemin istemezdi. Uzun bir süre sonra ilk defa intihar dışında bir şey düşünmüştü, vay canına.

Kasıklarındaki baskı gittikçe rahatsız edici bir hal almaya başladığında yataktan kalkıp dağınık evin içindeki tuvaleti buldu.

Ortalığı bok götürüyordu ve Tanrı aşkına bu koku da neydi böyle? Birkaç hafta öncesinden kalan bayat pizzanın kokusu Louis'in terli tişörtlerinin kokusu ile birleşmişti. Bir koku daha vardı fakat bunun ne olduğunu çıkaramadı. Muhtemelen pasaklılığın kokusuydu.

İçinde yaşadığı pisliğe rağmen hala okyanus kokan saçlarını kaşırken bir yandan da pantolonunu arıyordu. En sonunda yatağın altında bulduğunda ona da bir küfür savurdu. Alarm ötmeye devam ederken, zıplayarak pantolonunu kalçalarından geçirmeye çalıştı. Üstüne kolları gövdesinden farklı bir renk tişört geçirip mutfağa girdi. Girdiğine pişman olması birkaç saniyeden daha fazla sürmemişti.

Acilen bu konuda bir şeyler yapmazsa, bir gün onu evinde kendi pisliğinde boğulmuş olarak bulabilirlerdi.Bir süre hareket etmeden mutfağın dağınıklığını seyretti.Kesinlikle burada yemeyecekti.Burada bulunmayacaktı bile.Yüzünü ekşitip mutfaktan çıktı.

Haftalardır doğru düzgün sıcak bir yemek yememişti.Karnını abur cuburla doyurup duruyordu.Kendisi yemek yapamıyordu ve bunu bal gibi biliyordu.Ne zaman yemek yapmak için mutfağa girse, işi bittiğinde o şey yenecek bir şey gibi görünmüyordu.

Aceleyle koyu yeşil vanslarını ayağına geçirip koşar adımlarla merdivenlerden indi.

***

Gece klübünün en arka kısmında kalan deri koltuk takımlarından birine sinip kafasını masaya dayamıştı. Uykuya teslim olmamaya çalışırken çoktandır Zayn'i bekliyordu. Güzel kıçını biraz daha hızlı hareket ettirebilirse okula geç kalmayacaklardı.Patron -aynı zamanda, Zayn'in babası oluyordu- onları sıkıca tembihlemişti üstelik!

Uykunun mayhoş tadı vucüdunu usul usul ele geçirirken büyük bir gürültüyle Louis'in karşısındaki koltuğa oturan Zayn, masanın sallanmasına sebep oldu. Louis irkilerek uykulu gözlerle geceden kalma duran Zayn'e baktı.

"Ne oluyor,amına koyayım?!"

"Ölüyorum, olan bu. Götüne kına yakabilirsin."

"Kıtlıktan çıkmış gibi içersen..."

Zayn, cevap vermek yerine gözlerini devirip Louis'e orta parmak göstermeyi tercih etti.Bir müddet şakaklarını ovduktan sonra ellerini masada birleştirip konuştu.

"Nereye kayboldun dün?"

Louis omuz silkti, "Sıkıldım."

Evet sıkılmıştı fakat sıkıldığı şeyler bolca alkol, çeşit çeşit uyuşturucu veya gereğinden fazla yüksek sesli olan müzik değildi. Sadece o boğucu ortamda tek başına dikilip eğlenen insanları görmekten, orada  öylece oturup mutlu rolü yapmaktan sıkılmıştı. Biliyordu ki, kimse sürekli mutsuz olan biriyle arkadaş olmak istemezdi. Daha fazla rol yapmaya tahammülü kalmamıştı, sosyal baterisi arıza verince o da çekip gitmişti işte.

Neticede eğer komik, yakışıklı veya güzel değilseniz kimsenin umrunda olmaz ne kadar acı çektiğiniz. Neden az önce gülerken bir anda sessizleşip uzaklara daldığınızı merak etmezler. Sorarlar fakat gerçekten merak etmezler. Kafasının içinde fırtınalar koparken çok çabalamıştı, diğerleri kadar eğlenip gülebilmek için. O ister miydi böyle olsun? Fakat öyle ha deyince de olmuyordu ki işte!

Zayn kafasını salladı. Doğrusu, Louis'in sorunlarıyla uğraşmak için gerekli ne vakti ne de sabırı kendisinde bulabilmişti. Çocuk her zaman kilitli bir kutu gibiydi. İçinde ne olduğunu öğrenmek için ölüp bittiğiniz gizemli, siyah bir kutu. Aslında bakarsanız, kilitin  anahtarını bulamadığınızda onu kırabilirdiniz fakat bu Louis ile mümkün değildi. Zayn, onun kendisiyle bir savaş verdiğinin farkındaydı ama eğer Louis ona olup biteni anlatmak istemiyorsa, sormasının ne anlamı vardı ki?

Zayn ayağa kalktığında Louis'de onu takip etti. Böylece, yağmur altında parlayan siyah renkli Range Rover'a binip küçük kasabadaki tek okul olan Holmes Chapel lisesine sürmeye başladılar.

"Ben bu mide bulantısına dayanabileceğimi sanmıyorum, geri mi dönsek?" Sordu Louis.

"Artık çok geç." Zayn kısa süreliğine gözlerini yoldan çekip Louis'e baktı, ciddi bir şeyinin olmadığına emin olduğunda gülerek kafasını iki yana salladı.

"Ayrıca dostum, birinin midesi bulanıyorsa o kişi benim. Dün gece ne kadar içtiğimi görmedin." Tekrar kafasını yola çevirdi, dudaklarındaki alaycı tebessüm yerini koruyordu. "İlk günden okulu asamayız. Ama yine de iyi denemeydi."

"Hayır, cidden Zayn, ölüyorum bak."

Cümlesini bitirir bitirmez kafasını koltuğa bırakıp, gözlerini kapattı. Nefes alıp verdikçe kalkıp inen göğüsünü saymazsak, oldukça ölü gibi duruyordu aslında. Zayn kısa bir süreliğine Louis'i süzüp tekrar yola odaklanmadan önce muzipçe sırıttı.

"Aman tanrım! En yakın mezarlığa sürüp kimse görmeden onu yok etmezsem ceset üstüme kalacak! Tanrım, hayır! Hapise girmek için fazla güzelim!"  gaza biraz daha yüklendi.

Louis aniden artan hızın etkisiyle yana doğru kayıp kafasını cama çarpmıştı.Tekrar canlanıp, dişleri arasından tısladı.

"Senden nefret ediyorum."

"Hayır ben senden nefret ediyorum."

"Evet ama ben iki kat daha fazla."

"Tamam. Ben on kat daha fazla."

"Kes şunu, bana bayılıyorsun. Sahiden nefret ediyorsan neden senden kurtulamıyorum? Her gün bendesin."

"Hey, bunu seviyorsun sanıyordum."

"Dostum alınma ama horluyorsun."

"Bence buradaki asıl sorun, sen ve koca götünle yatağa sığamamamız. Kaç kere gecenin bir yarısı soğuk betonda uyandığıma dair bir fikrin var mı?"

Louis olabildiğince dramatikçe elini göğüsüne götürdü. Suratında oyuncu bir alınmışlık ifadesi vardı.

"Sen az önce...benim popoma şişko mu dedin?"

"Evet,"

"Bedelini ödeyeceksin sürtük."

Zayn'in suratındaki sırıtış soldu ve yerini merak dolu bir bakış aldı. Tam o sırada Louis, Zayn'in en hassas yerlerinden biri olduğunu bildiği boynuna parmak uçlarını sürttü. Zayn bir anda kıkırdamaya başladı, gülüşmeleri arasında ağzından küfürler de kaçıyordu.

Bir yandan boynunu Louis'ten uzak tutmaya çalışırken, diğer yandan hem onu itiyor hem de düzgün bir şekilde araba sürmeye çalışıyordu.

"Hey,hey,hey yeter!"

"Efendim? Ne? Biraz daha mı istiyorsun? Peki." Louis kıkırdarken ısrarla soğuk parmak uçlarını Zayn'in boynunda daha sık gezdirmeye başladı.

"Tanrı aşkına Lou," Konuşurken ciddi kalmaya çalıştıysa da boynunda gezinen parmaklar her seferinde onu güldürüyor, kurduğu cümlenin bütün ciddiyetini alt üst ediyordu.

"Kes şunu, sahiden öleceğiz şimdi. Rahat dur."

"Pekala, sihirli sözcükleri biliyorsun." Kendinden oldukça emin bir şekilde kocaman gülümsedi Louis.

"Oh,hayır!" Artık gülmekten karnına ağrılar girdiğinde, pes etme vaktinin geldiğini biliyordu. Dudakları arasından mırıldandı.

"Louis Tomlinson-"

"Duyamıyorum,azıcık bağır."

"LOUIS TOMLINSON HEPİMİZİN 5'9 BOYUNDAKİ YÜCE SEKSİ BABACIĞI!"

Louis yüzündeki memnun ifadeyle Zayn'in boynundaki ellerini çekip tekrar kendi koltuğuna yerleşti.

"Sakin ol sapık, biliyorum. Bağırmana gerek yoktu."

Zayn göz devirdi. Okula yaklaştıkları her milimde, Louis'in sinirleri biraz daha geriliyordu. Rahatsız edici bir karın ağrısı kaplamıştı vücudunu. Okullar ile güzel bir geçmişi olduğu söylenemezdi. Eski anılar aklına geldikçe içi ürperiyor, yatağına girip yorganı kafasına kadar çekip sonsuza kadar orada kalası geliyordu.

Hiç bir zaman toplumdaki küstah, güçlü, umursamaz ve korkusuz görünüşünden ödün vermemesine rağmen içinde tamamen bambaşka biri yatıyordu. Zayn anlamış olacak ki, birkaç dakika sonra sessizliği bozan kişi oldu.

"Endişelenme. Herşey yolunda gidecek."

"Endişelendiğimi de nereden çıkardın?"

"Mhm bir bakalım, deli gibi sağ bacağını salladığın veya belki de ne zaman heycanlansan tırnaklarını yemeye başladığın için olabilir mi? Seni yeterince iyi tanıyorum, Tommo."

"Gözlerimi yaşartıyorsun,"

"Sorun ne?"

"Sadece...içimde kötü bir his var.Beni rahatsız ediyor."

"Bu o anlatmadığın geçmişinle alakalı birşey, değil mi?"

"Boşver şimdi geçmişi. Yanında var mı?"

"Ne var mı?"

"Biliyorsun işte..."

"Bilemiyorum Lou, okuldaki ilk gününü kafan güzelken geçiremezsin."

"Nedenmiş o?"

"En son aldığın zamanı hatırlıyor musun?"

"Hayır."

"İşte bu yüzden. Yemin ederim kafan güzelken kafası kesilmek üzere olan deli danalar gibi oluyorsun. Seni durdurmak imkansız." Louis'in o halleri hızlıca gözünün önünden gelip geçince Zayn sırıttı.

"Daha fazla abart Zayn,lütfen."

Zayn, aracı okulun arka bahçesine park ettikten sonra Louis'e arabadan inmesini ima eden bir bakış attı.

Louis, sakin kalmak için çok fazla çabalıyordu. Anksiyetesini kontrol altına almaya çalıştıkca, lanet olası şey inatla daha da azıyordu. Son kez Zayn'e göz devirip arabadan güçlükle çıkarken tekrar söylendi.

"Burada kusmuğumda boğulup öldüğümde çok üzüleceksin ama herşey için çok geç olacak. Benim yüzümden öldü diyip üzüntüden kanser olacaksın sonra sende öle-"

Zayn de arabadan çıkıp Louis'in yanına ulaştığında huysuz arkadaşını susturdu.

"Evet, ne güzel işte yanına gelirim."

"Bari öteki tarafta yakamdan düş!"

Kalabalıkla beraber okulun giriş kapısına ilerlerken Louis, Zayn'in birçok kez söylemesine rağmen bir türlü çenesini kapatmıyordu. Ortamın o kadar da kötü olmadığına kendisini yavaş yavaş ikna edebilmişti. Yağmurlu başlayan pazartesi günü sonrası, saatler ilerledikçe güneş açmıştı. Etrafa hala yağmurdan kalma o müthiş toprak kokusu hakimdi.

Çam ağaçlarıyla çevrelenmiş büyük bahçenin her tarafında çeşitli arkadaş grupları vardı. Bir köşede, piknik banklarına benzeyen ahşap bir bankın etrafına yayılarak oturmuş olan kısa pembe etekleri ve parlak saçlarıyla amigo kızlar bulunuyordu. Oldukça eğlendikleri her hallerinden belliydi. Louis, içlerinden biriyle göz göze gelince kafasını hızla önüne çevirip Zayn'in yanından yürümeye devam etti.

Bir diğer köşede futbolcular, onların solunda basketbolcular vardı. Bahçenin geri kalan her bir köşesini farklı farklı arkadaş grupları dolduruyordu. Zayn bir yerde durunca Louis'de durdu.

"Pekala, burası ayrılmamız gereken yer. Bu koridordan dümdüz devam ettikten sonra sola dönüyorsun ve orada gördüğün ilk kapı."

Louis dudaklarını büzdü, "Beni bırakıyor musun?"

Zayn gülümsedi, "Aww biliyorsun Lou-Lou, elimde olsa seninle tuvalete, sıçmaya bile gelirim."

İlk zilden birkaç dakika sonra başka bir zil daha çaldı ve Zayn, aceleyle saate bakıp bir anda kalabalıklaşan koridorun içinde kaybolmadan önce dudaklarını oynatarak sessizce Louis'e şans diledi.

Louis, aklında biriken tonlarca soruyla başbaşa kalmıştı. Yavaş yavaş Zayn'in tarif ettiği odaya doğru yürüdü. Yanında büyük harflerle 'MÜDÜR' yazan beyaz kapıya ulaştığında iki kere tıkladı. İçerden 'gel' sesini duyulduğunda kapıyı sonuna kadar açarak içeri girdi.

Okula nazaran küçük bir odası vardı. Bir duvarı tamamen pencereden oluşuyordu. Bu pencerenin okulun arka bahçesine manzarası olmakla beraber muhtemelen kaçmaya çalışan öğrencileri kontrol altında tutmak için özellikle yapılmıştı. Müdür, Louis'e gülümsedi.

Bugün yeni bir öğrencinin geleceğini biliyordu. Patronu Yasir, kasabada oldukça popülerdi. Neredeyse herkesle bir muhabbeti vardı. Böylelikle Müdür Simon'la kaydolma işlemleri ile ilgili olan her şeyi konuşmuş ve gereken evrakları da göndermişti. En son çocuğa iyi davranmasını söylemeyi de ihmal etmemişti.

"Hoşgeldin evlat, içeri gel durma orada öyle." Simon ayağa kalkıp, masanın yanındaki kitaplıktan bir dosya aldı.

"Uh, sanırım Yasir ile daha önce de konuşmuştunuz."

"Evet, kaydolma işlemleri tamamlandı. Biraz geç oldu ama olsun. Aramıza hoşgeldin, Lewis." Adam son satırları söylerken suratına sahte bir gülümseme yerleşti. Olduğu yerde kımıldanıp açık pencereye yürüdü. Bir anda esmeye başlayan soğuk rüzgarlardan rahatsız olmuş olmalıydı.

"Aslında bakarsanız, Louis. Lewis değ-"

Louis'in lafı, Simon'un camdan kafasını çıkarıp bahçeye doğru bağırmasıyla bölündü. Adamcağızın avazı çıktığı kadar bağırdığı yöne bakınca göreceği manzaranın bu olacağını tahmin etmemişti.

"HARRY EDWARD STYLES! HEMEN ODAMA!"

Beyninde şimşekler çaktı. Aynı şimşekler vücudunu da etkisi altına almış olmalıydı ki, midesinin oralarda bir yerlerde büyük bir patlama olmuş gibi hissediyordu.

Harry arka bahçedeki eski çıkış kapısını kullanarak okuldan sıvışmaya çalışıyordu belli ki. Simon'a yakalandıktan sonraki yüz ifadesi ise paha biçilemezdi. Normal şartlar altında olsa Louis gülerdi fakat şuan uğraşması gereken daha büyük sorunlar olduğunu düşünüyordu. Malum, saçma salak bukleleri olan pembe dudaklı, süt beyazı tenli çocuktan aşırı derecede etkilenmişti ve bunun neden olduğunu bile bilmiyordu.

Tanrı aşkına, kendine gelebilir miydi lütfen? O Louis Tomlinson'du. Kimseye karşı en ufak bir duygu beslemezdi. Başına gelen o olaydan sonra ise bir daha kimseye aşık olmayacağına dair kendisine söz vermişti.

Fakat bilmediği birşey vardı ki; bir dilek çeşmesine istediğin kadar bozukluk at, yalnızca olacağı varsa olur.

Bay Simon, sinirle pencereyi kapatıp tekrar sandalyesine otururken fısıldayarak kendi kendine söylendi,

"Her-lanet olası-gün sorun çıkartıyor. Annem bu iş senin için uygun değil dediğinde onu dinlemeliydim"

Louis gülmemeye çalıştıysa da bir türlü başarılı olamadı. Suratındaki kocaman sırıtışla kapıya birkaç kere tıklayıp cevap gelmesini beklemeden içeriye dalan kıvırcık saçlı çocuğu izledi.

Harry içeri girer girmez Louis'le göz göze gelmişti ve bu vucüdundaki bütün sinir sistemleri, eklemleri ve damar yollarının birbirine karıştığını hissetmesine neden oldu.

Havalı görünmeye çalışırken neredeyse ayaklarının birbirine dolanması sonucu çocuğun gözünün önünde yere düşecekti. Louis'in gülümsediğini gördüğünde o da güldü, ama bu bilerek yaptığı bir şey değildi. Sadece Louis'i ne zaman görse sebepsizce saçma salak bir gülümseme yayılıyordu suratına.

"Mantıklı bir açıklama bekliyorum, Styles."

Simon, koltuğundan ağırca ayağa kalktı ve Harry'nin önünde durdu. Louis, Simon'un arkasında kalmıştı böylece direk olarak Harry'le göz teması kuruyorlardı.

Louis, Harry'nin burnunun dibinde duran Simon yerine sürekli kendisinin gözlerinin içine baktığını fark ettiğinde biraz rahatsız olsa da, bozuntuya vermedi. Harry'nin güzel gamzelerini tekrar görmek istiyordu sadece. Aklına gelen fikirle Harry'e göz kırptı.

Simon konuştukça suratını değişik şekillere sokup Simon'u taklit etmeye başladı. İlk önce gözlerini pörtletip, ağzını dümdüz bir çizgi haline getirdiğinde Harry kıkırdadı. Fakat Simon'un hiç hoşuna gitmediğini kaşları çatık bir halde aniden Louis'e dönmesinden anlayabilirdiniz. Tanrı'ya şükürler olsun ki, Louis tam zamanında kendisini durdurabilmeyi başarmıştı. Simon, çatık kaşlarıyla tekrar Harry'e döndü.

"Neye gülüyorsun, seni hergele?! Birşey söyledim. Bana cevap ver!"

Harry, gözlerini sonunda Louis'ten alabilmişti. Omuz silkti. "Okuldan nefret ediyorum, Bay Cowell."

"Okuldan nefret ediyorum da ne demek?!"

"Mantıklı bir açıklama istemiştiniz efendim, bende size söylüyorum."

"Tanrım! Ne tarafa dönsem başka bir deli." Şakaklarını ovmaya başladığında masasına oturdu. Az önce çıkardığı dosyayı eline aldı. Kısaca göz gezdirip devam etti.

"Louis William Tomlinson, 12 D sınıfındasın" Dosyadan bir kağıt çıkarıp Louis'e uzattı.

"İşte, bu da ders programın. Arka sayfasında dolap numaran da yazıyor. İkiniz de yalnız bırakın şimdi beni. Harry, dersine giderken Louis'i de 12 D sınıfına bırak."

Harry, Louis'e kaçamak bir bakış atıp sırıttı, "Elbette,Bay Cowell."

Harry odadan çıkarken, Simon arkasından bağırdı.
"Devamsızlık yapabilme günlerin gittikçe azalıyor, Styles. Okul birincisi olman umrumda değil. Kurallara uyacaksın."

Louis odadan dışarıya çıktıktan sonra Harry arkalarından müdürün kapısını çarptı. Louis'e baktığında sırıttı.

"Okulu asmaya ne dersin?"

Continue Reading

You'll Also Like

71.8K 9K 12
Yaşadığı mahallenin gözde omegası balet Taehyung, orada göreve yeni başlayan yüzbaşı alfa Jungkook'la ruh eşi çıkar.
33K 3.8K 21
"MİNHO EZ BENİ"
90.8K 10.9K 49
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
19.4K 2.7K 18
O hep "kırılmadım sorun yok" diyordu, fakat ruhu yavaş yavaş ölüyordu. Texting&düzyazı