KADINLAR MÜZESİ

By seh-naz

1.4M 51.9K 10.9K

Meşru yaşamların ötesinde, kuytuların en dibinde dalaverelerle iş çeviren yobaz çetesinin nezdinde, hüküm sür... More

ÖNSÖZ
1 - Labirentin Laneti
2 - Masum Grace Geri Döndü
3 - Beyaz Geçmiş Siyah Gelecek
4 - Seni Altüst Edeceğim!
5 ~ Fahişe İş Başında
6 - Uymayan Zevkler
7 - Facia Çukuru
8- Gebermenizi İstiyorum!
9 - BASKIN
10 - Cehennemden Geldim
11 - Neden Satıldım?
12- Kurutulan Kök
13 - Beklenmedik Misafir
14- Sessiz Çığlıklar
15 - Tükenmiş Umutlar
16 - Kuyunun Dibi
17- Grace'in Aşkı
18 - Umut Işığı
20 - Bitiyor!
21 - Ölüm
22 - Birazcık Sen
23 - Kaçamak
24 - Belki Bir Gün
25 - Vicdansız Adam
26 - Ajan Gerrit
FİNAL
ÖZEL BÖLÜM - GERİDE KALANLAR

19 - Kurtarıcıya Aşk

32.3K 1.4K 608
By seh-naz


FAHİŞENİN AŞKI

YAZAR: ŞEHNAZ&GÜLŞEN

BÖLÜM-19 (Grace Campbell Kurtarıcısına Aşık Oldu!)


Not: Yeni bölüm geldi... Bir aşk ikileminin içindeyiz. Aury kimi seçecek dersiniz? Ya da aslında Ronald ne yapacak? Devamı yeni bölümde. Keyifli Okumalar sevgi ballarım.. :* :*

Gülümsedi Aury. Araba da gördüğü suret kocaman gülümsemesini sağladı. Engel olamıyordu dudaklarına, gittikçe genişliyordu. Şans bugün ondan yana mıydı?

Belki de umudunu geri kazanıyordu, belki bu anlar ona umut ışığıydı. Kim bilir!

Onu bekledi. O arabadan inip, yanına gelişini, iyi misin diye sorup telaşlanmasını. Hiç olmazsa yanına gelip gülümsemesini. Hiç olmazsa kafasını camdan çıkarıp bir şey söylemesini.

Ama Ronald Rawson gülümseyerek kafasıyla selam vermiş, şaşkınlıkla geri çekilen kadının açtığı yoldan arabasını sürüp gitmişti.

Hiçbir şey yapmadan, tek kelime etmeden bir selam verip gitmişti. Sadece kafa sallamıştı. İyi misin demeden, nasılsın demeden, niye burdasın demeden, hiçbir şey demeden Grace Campbelli yolun kenarında sahipsiz bir kedi yavrusu gibi bırakıp gitti.

Gidişini izledi genç kadın. Kalbinde ki çıt sesini duymuştu. Binbir parçaya ayrılan çıt seslerini. Kırılmıştı, harap olmuştu o dakika da.

Ronald Rawson çekip giden bir adam değildi. Onu böyle tanımamıştı Grace. Aksine inip ona kızmalıydı. Bağırmalı, niye labirentte değilsin, niye burdasın diye kızması gereken bir adamdı. Böyle değildi, hayır o değişemezdi.

Elinde ki kahvenin ayaklarının dibine düştüğünü fark etmemişti. Hayretler içerisinde o arabanın gidişini izliyordu. Bozuk bir plak gibi görüntüyü başa sarıyor, aynı filmin karesini defalarca yaşatıyordu. Ve sadece kendisine acı çektiriyordu.

Zamk gibi yere yapışan ayaklarını zoraki hareket ettirebildi. Geri geldiği yolda hayalkırıklıklarını bir bir bırakarak ilerledi. Bara doğru yürüdükçe, o anılar gerçekleşti gözünde. Koruyucu gardını kendini görev edinmiş adamın hep yanında olduğu günleri bir bir anımsadı.

Anımsadı ve ağladı. Şansı yoktu bugün. Şans ondan yana değildi, şans bu bara ayak attığı gün ayaklarının altından çekilip gitmişti.

Yine o bara giriyordu şimdi. Talihsizlik buya hep onu bulurdu. İstediği olmadan, kendisine verilen güzel günü kullanmadan geri dönmüştü. Belki de gerçeken ona yarayan yer burasıydı. Gözünden sicim gibi akan gözyaşların farkında değildi.

Sadece sigara odasına yürüdü. Orada aradığını bulacağını umuyordu. Açık kapıdan içeri girdiğinde Belinda'yı sigara içerken bulmuştu. Elinde ki sigarayla baş başa kalmıştı. Hızlı adımlarıyla yanına gidip, dizlerinin önüne çöktü.

Kafasını dizlerine yatırıp ağladı sadece. Hiçbir şey söylemeden, hüngür hüngür akıttı içinde ki acıyı.

Belinda dizinde ağlayan kadına baktı. Bugün tek başına dışarı çıkmamış mıydı? Blake onu kendini bulsun, yalnız kalsın diye gezmesini istememiş miydi?

Sakinleşmesini bekledi. Saçlarını okşadı usulca. Yine gelip ağladığı, sığındığı kendisiydi. Onlar asla kopamazlardı birbirlerinden. Anne-kız gibiydiler. Ve kızının canı yanıyordu şimdi.

Genç kadın tek bir isim sordu. "Ronald mı?"

"Lanet olsun Belinda, ben ona çok bağlanmışım!" boğuk sesiyle isyan etmişti. Ona bu denli bağlandığını bilmiyordu. Sadece görmek istediğini sanmıştı. Fakat o adam içini öyle bir esir almıştı ki, farkettirmeden benliğine bürünmüştü.

"Yeni mi anladın?" şefkat gösteriyordu. Elleriyle, sesiyle, varlığıyla.

"Hep öne Blake'i attım. Hep onun yanında oldum, o olsun istedim. Onu sadece görmek istedim. Görmek isediğimi zannettim. Ama bugün..bugün.."

"Şştt ağlama.."

"Bir Fahişenin Aşkı olabilir mi Belinda? Bir fahişe aşık olabilir mi?"

"Neden olmasın, bir Fahişenin Aşkı neden olmasın?" pekala olabilirdi. Her kadın sevip aşık olabilirdi. Onlarında kalbi vardı. Belki bedenleri kirliydi ama kalpleri herkesten daha temizdi.

"Bizim bedenimiz kirli Belinda..biz o masum aşkı taşıyamayız ki..bizim bedenimiz kaldıramaz!"

"Bedenimiz kirli ama kalbimiz temiz. Biz kalbimizi bedenler altına yatırmadık ki!"

"Ne yapacağım ben şimdi? O adamı nasıl sileceğim. O bir fahişeyi istemez ki, kabul etmez. Bana karşılık vermez, beni sevmez, beni istemez. İstemez Belinda, kirli bedeni kabul etmez. Kalbi de kirli der. Beni öylece bırakıp gitti."

"Sen gururlu bir kadınsın. Gideceksin sevdiğini söyleyeceksin. Gelirse gelir.."

"Hayır ben bunu yapmam. Asıl o zaman gurursuz bir kadın olurum. Beni reddeder, istemez."

Evli bir adamdı Ronald Rawson. Megan gibi bir kadına sahipti. O kadın asla bırakmazdı onu. Fakat Aury gidip söylerse bir kaybı olmazdı. Belki kazanırdı. Ronald'ın da duygularını fark etmişti. Oda boş değildi. Zaten evlilikleri bitmişti. Ronald karısını sevmiyordu artık, aralarında ki aşk bitmişti. Belki Aury'i kabul ederdi.

"Ya sevdiği varsa?" diye sordu. O kadını hatırladı bir an. O kızıl saçlı güzel kadını. Arabada görmüştü, sonra bara gelmişlerdi. Ceza aldığı günlerde o gelmişti. Belki de o kadın sevgilisiydi.

Belinda durakladı. Sevdiği kendisiydi, Aury idi. Lakin karısı vardı. Ölmüş aşklarıyla bir hayat süründüren karısı.

"Umudum yok Belinda. İstemez beni, biliyorum." Omuz silkti. Ağlamayı bırakmıştı. Belinda gözlerinden akan yaşları sildi. Bir daha ağlasın istemiyordu.

"Ben onun sadece gecelik ilişkisiyim. Yapamam, bir şey söyleyemem. Bugün beni orada bırakıp gitti. Sadece gülümsedi. Arabadan inmedi."

Saçlarını geriye itti, saçlarına bir öpücük bıraktı. Gözlerinde kararlı bir ifade vardı. "Sen ağlamayacaksın. Korkmayacaksın asla. Sen Aury'sin, cesaretine hep hayran kaldığım, imrendiğim, takdir ettiğim. Böyle yelkenleri indiremezsin. Ronald Rawson'a git."

"Kabul etmezse.."

"Seni buradan kurtaracak tek kişi o!"

Aury duraksadı. Onu kurtarabilirdi. Bunu hep düşünmüştü. Kurtuluş anahtarını hep bu adam olarak görmüştü. Lakin o anahtar kalbinin kapılarını açmıştı önce.

"Beni kurtarması için ona mı gideceğim Belinda?"

"Hem kalbin için, hem kurtuluşun için ona gideceksin. Sakın korkma, telaşlanma, geri çekilme. Sen geri çekildikçe, o gider. O yüzden en yakın zaman da, ona git!"

Kararsızdı. Hatta gitmek saçma geliyordu. Korkusu vardı reddedilecek diye. "Korkuyorum.." gözleri dolmuştu yine.

"Onu seviyor musun?"

"Belinda benim düşünmem lazım.."

"Onu seviyor musun Grace?"

Gözbebekleri titredi acıyla. Çenesini sıktı ağlamamak için. Yüzünü yine dizlerine gömdü. Acısına her zaman ki ortağı vardı. İkisi yine ağlayarak akşam etmişlerdi. Tıpkı eski günlerde ki gibi.

Yine toparlanan Belinda olmuştu. Saçlarını geriye attı. "Hadi kalk artık. Blake'e bir görün. Seni merak ediyordur. Geldiğini bilmiyor."

Genç kadın yorgunlukla oturduğu yerden kalktı. Belinda ona ilaç gibi gelmişti.

"Elini yüzünü bir güzel yıka. Şu saçlarını da bir topla. Düzgün bir şekilde çık karşısına. Şüphelenmesin bir daha seni tek başına çıkartmaz."

"Keşke bugün yanımda olsaydı da bu acıyı çekmeseydim!" sesi cılız, yorgun, kuvvetsizdi. Hiç o eski güçlü kadın kalmamıştı.

"Yanına giderken gül, eğlen. Sanki çok güzel bir gün geçirmişsin gibi. Sakın bir şey belli etme. Ki sana yolu açsın. Yoksa çok yıpranırsın. Her ne olursa olsun, dışarıya çıkmaya ihtiyacın var. Artık labirentte çalışmıyorsun, çalışmayacaksın."

Kafasını salladı. "Beni bir yerde mutlu eden de bu Belinda. Artık çalışmayacağım."

"Sakın umudunu yıkma Aury. Bak yavaş yavaş emeline ulaşacaksın."

Genç kadın üzerine çeki düzen verdi. Odadan usulca çıkıp, kendi odasına geçti. Belinda arkasından giderken, genç kadına yapacaklarını hala sıralıyordu. Elini yüzünü banyo da yıkamış, saçlarını toplamıştı. Ağlamaktan harap olmuş yüz kaslarını gülmeye zorladı. Biraz zordu ama başarırdı.

"Aury gül.."

Genç kadın gülmeye çalıştı.

Belinda beğenmeyince "Biraz daha gül.." diyerek nasıl güleceğini göstermeye çalıştı.

"Aury yine beceremiyorsun, bir gül ya, şu çeneni biraz oynat, yukarı bak böyle." Dudaklarından tutarak yukarı doğru kıvırdı.

Aury kendini tutamamış, ilk defa içten bir kahkaha atmıştı. Belinda'nın çabası görülmeye değerdi.

İkilinin kahkahaları birbirine karışmıştı. Belinda onunla gülmeyi özlemişti. Aşağıda ne durumda olurlarsa olsunlar, yine gülüyorlardı.

Odasının kapısı açılmış, tanıdık suret kafasını içeri sokmuştu. Yüzünde meraklı ama güleç bir ifade vardı.

İkiliyi yan yana görünce kocaman gülümsedi. Tek gamzesi gözler önüne serilmişti. "Müsait misiniz?"

Aury nefesini tuttu. Gülümsemesini bozmamaya çalıştı. Belinda genç kadına baktı, izin alırcasına.

Aury fark edince "Aslında ben yanına gelecektim." Diyerek gülümsemişti.

"Bir sorun var mı?" diye sordu genç adam. Ne zaman gelmişti? Neler yapmıştı? Hepsini öğrenmek istiyordu, fakat sıkboğaz da etmek istemiyordu.

"Blake senin odana gitmen daha iyi olmaz mı? Aury birazdan gelir." Müşterileri açısından Blake'in odasına gitmesi daha iyiydi. Geldiklerinde patronu odasında bulmaları iyi olurdu. Bu süreçte Aury'e biraz fırsat tanırdı.

"Tamam, Aury bekliyorum!" diyerek gülümsedi. Kapıyı kapatıp gitmişti.

Aury tedirginlikle Belinda'ya dönmüştü. Ne yapacaktı şimdi. Ne zaman onun odasına gitse, pek rahat durdukları söylenemezdi.

"Belinda ben ne yapacağım? Sorarsa ne diyeceğim, öperse karşılık mı vereyim?" bu tedirginliğine anlam verememişti.

Belinda güldü. "Sakin ol dur. Her zaman ki Aury ol ve onun gamzesini ortaya çıkar. O zaman mutlu oluyorsun!"

Kafasını salladı. Biraz önce de o gamzesini görmüş, mutlu olmuştu.

"Sen her iki adamı da seviyorsun Aury!" gözlerinde bir parıltı meydana gelmişti. Ne kadar tanıdık bir suretti.

"Beni nasıl benden daha iyi tanıyorsun Belinda?" her seferinde onun içini okuyordu.

"Çünkü sende eski Belinda'yı görüyorum.." derin bir iç geçirdi. Eski Belinda. Eski aşık fahişe.

Genç kadın sorar gözleriyle baktı.

"Eski Belinda büyük patronu seviyordu ve müşterisine aşıktı. Her ikisi arasında sürekli bocaladım. Sürekli kime gideceğimi düşündüm, kimi seçeceğimi. Aslında hep hayaldi. Ve aşığım evliydi. Onu kaybettim!" sesi titremişti sona doğru.

Yüzünde ki tebessüm soldu. "Belinda...tüm umutlarımı yıktın.."

"Hayır. Ben aşığımın evli olduğunu biliyordum. Yanıma sadece gönül eğlendirmek için geliyordu, bunu da biliyordum! O yüzden herşeye hazırlıklıydım. Ama senin şansın var. Ronald sana karşı boş değil, seni hep korudu kolladı. Blake'i zaten biliyoruz!"

"Ve şimdi onun yanına gidiyorum."

"Gülmeyi unutma!"

Gülerek odadan çıkmış, Blake'in odasına doğru yürümeye başlamıştı. Ona karşı hislerini hiçbir zaman anlamlandıramamıştı. Şimdi kim onun kalbinde hangi ada sahipti, biliyordu. Belki bir nebze huzuru buradan yakalardı. Kendini biraz olsun tanıdığı ve tanıttıkları için.

Kapıyı çalıp içeri girdi. Blake koltuğunda uzanmıştı. Genç kadını görünce doğrulup, oturur pozisyonuna geçti. Aury yanı başına doğru yürüdü. İkisi de tebessümlüydü. Biraz da çekingen.

"Nasıl geçti günün?" genç kadın oturmayıp, yanı başında durduğunda Blake ancak bunu sorabilmişti. Kendini ergen çocuklar gibi hissediyordu. Sanki sevdiği kıza açılacakta, bir muhabbet yolu bulmaya çalışıyordu.

"Güzeldi, bol bol gezdim. Sahilde denizi izledim. Kuşları seyrettim."

"Ama yemek yemedin!" direk yüzüne vurmuştu.

Bocalayan genç kadın gülümsemesini silmemeye çalıştı. Hatta biraz daha abartarak "Hayır, çok yedim. Bak göbeğim kocaman oldu!" diyerek karnını sıvazlamış, nefesiyle büyütmeye çalışmıştı.

Blake sinirini unutarak güldü. Büyüttüğü karnını okşadı kocaman parmaklarıyla "Bak miden bana, sadece kahve içtiğini söylüyor!"

Aury'nin gülüşü soldu aniden. "Sen beni takip mi ettin?" hani kimse gelmeyecekti?

Gülümsemeye devam etti. "Hayır. Bana bilgi geldi karttan, sadece bir kahve almışsın!"

Rahat bir nefes verdi. Onu takip etmemiş, ona güvenmişti. Ve şimdi kızıyordu yemek yemediği için. Genç kadın bir bahane bulmaya çalıştı. Yemek yediğine onu ikna etmesi gerekti.

"Ama bende nakit para da vardı." Evet en iyisi bu yalanı söylemekti.

"Ben sana kartı ver.." lafını bölmüş sıkıntılı bir nefes vermişti. "Aury senin sorunun mu var?"

"Ne gibi?"

"Niye oturmuyorsun, ayakta mı dikileceksin böyle?" diyerek yan tarafı gösterdi. Genç kadının tepesinde dikilip, konuşmasına bir anlam verememişti.

Kızaran genç kadın hemen yanına oturmuştu. "Bir sorun yok!"

"Ben sana kartı vermiştim, onu kullansaydın!"

Yüzünü buruşturdu. "Ben sevmiyorum kart kullanmayı.." eli kucağında, parmaklarıyla oynuyordu. "Sanki ben kullanırken, birileri arkamdan gelip izleyecek, şifreyi öğrendikten sonra da peşime düşecek gibi.. Korkuyorum.."

İç ferahlatan bir kahkaha ortamda yankı uyandırdı. Aury karnına yumruğunu indirdi. "Var öyle hırsızlar. Kapıp kaçıyorlar, hem kart senindi. Bir şey olsaydı, çok utanırdım."

"Senaryoyu kurmuşsun hemen. O zaman bir daha seni yalnız göndermemeliyim!"

"Bir daha çıkacak mıyım?" Parlayan gözbebekleriyle sordu.

"Tabi ki. İstediğin zaman çıkabilirsin. Ama kartı kullanma şartıyla. Hem seni izleyecek olan hırsız korkunu da yenersin!" der demez Aury'nin kızgın bakışlarıyla karşılaşınca dudaklarını birbirine bastırdı. Gülmemek için zor bir savaşa girdi.

"Senin şu yüz ifadeni görseler, eminim şifreyi öğrenmekten vazgeçerler!"

"Blake!" diye uyardı. "Sen gelirsin o zaman benimle." Diye devam etti.

"Gerçekten istiyor musun?" yüzünün yanısıra, gözbebeklerinde ki coşkulu sevinci de fark etmişti.. Bu kadar çok mu istiyordu yanında olmayı?

"Evet, çok memnun olurum!"

"İstediğin birgün çıkarız yine."

"Aslında işin olmadığı birgün."

Tamam der gibi kafasını salladı. Bunu çok istiyordu. Fakat yalnızlığın ona iyi geleceğini düşündüğü için bu şekilde karar vermiş, kendisi gitmemişti.

"Kredi kartı yüzünden mi?" genç kadına takılmaya devam etmişti.

Aury bir yumruğu daha karnına indirdi. "Hayır tabi ki." Gözlerini büyüttü sorusunu çürütürcesine. "Bugün karar verdim. Yalnız olmayı sevmedim."

Genç adam onu koltuğun üzerine iterek, üzerine çıkmıştı. Bacakarasına girmeden onu kıstırmıştı. Yüzünün her bir zerresine öpücüklerini bıraktı. Aury'nin sessizliği onu güldürüyordu.

"Peki bundan sonra ne olacağım, ne yapacağım?" en sonunda sormuştu. herkes tarafından duysa da labirentte çalışmayacağını, Blake'in ağzından duymak istiyordu ne yapacağını!

"Bilmem..patron olursun herhalde." Espirili haline Aury çok sık rastlamazdı. Ve şimdi yine o haline bürünüyordu.

"Ah. Tessa ile ortak olmamı bekleme. Bütün gün saç baş kavga ederiz!"

"Aslında eğlenceli olabilir. Aranızda Alex ile kalmadığım sürece. Belinda ile hergün müdahale ederiz."

Yüzünü buruşturdu. "Hayır, istemiyorum!" topladığı saçları itilmenin etkisiyle gevşemişti.

"Sen barda tezgah patronu olacaksın.. Mick'in patronu.." diyerek göz kırptı. Ceza verdiği günleri hatırladı. O zaman acımasızca davranmış, hem kendine hem ona eziyet çektirmişti.

"Ama bar çok kalabalık." Bir çocuk gibi mızmızlanmaya başladı. "Hem o Tessa şirret.." genç adam parmağını dudağının üzerine koyup susturdu.

"Şştt öyle söyleme.." Aury'nin utandığını görünce "O senin yol arkadaşın!" diye bitirdi cümlesini.

Genç kadın kızgınlıkla bağırdı. Üzerinde ki adamın şakaları bugün çekilmezdi. Hem de Tessa "Iyy!" diye iğrendi. "Bir daha o şirretle adımı anma. Bu iğrenç!"

Blake katıla katıla gülmeye başlamıştı. Bu kadar tepki vermesini beklemiyordu. Demek ki ortak olsalar, gerçekten her saniye saç baş kavga ederlerdi.

"Ciddiyim Blake, ben burada ne yapacağım?" çaresizce sordu. Ne yapacaktı? Hergün o odada boş boş oturacak mıydı?

"Seni bu bardan çıkartamıyorum. Elimden gelseydi, çıkartır okulunu okumanı, kendine yeni bir düzen kurmanı sağlardım. Ama burada barda ya da başka bir yerde iş verebilirim. Barı istemesem de başka çarem yok. Yoksa kalmazdın burada!"

"Baştan anlaşalım. Tessa bana patronluk taslarsa, seni yok ederim Blake Master. O barı yerle bir ederim. O içki mahzenini yerle bir ederim. Tessa'yı öldürürüm. Bana engel olan herkesi.."

Genç adam bütün tehditleri öperek yok etmişti. Onun dudaklarına etkili öpücüğünü bırakarak geri çekildi.

"Senin sekreterin olsam?"

"Ama gece evime gelmeni isteyebilirim!"

"Niye ki? Ne yapacağız evde? Çalışacak mıyız?" imasını anlamamış, saf saf sormuştu.

"Tabiki de çalışacağız, hemde çok güzel çalışacağız!"

"Bar üzerine ne çalışabiliriz ki, çok saçma.!" Genç kadında jeton hala düşmemişti.

"Fizik çalışacağız.." ses tınısı kısık ve tutku yüklüydü. Geri çekilerek vücudunu süzdü. "Fizik ölçülerini çalışabiliriz. Herşeyi yaparız!"

Genç kadın utançla bir çığlık daha atmış, iterek Blake'i üstünden atmaya çalışmıştı. "Terbiye sınırın yok Blake Master, o yüzden bar gayet iyi ben yerimden memnunum!"

"Hanımefendiye işte beğendiremiyoruz!"

Omuz silkti çocuksu bir hareketle. Ne kadar karmaşık bir hayatı, ne kadar garip bir kişiliği vardı. Gün boyu Ronald için ağlarken, şimdi Blake ile gülebiliyordu.

Bugün Blake'i yanında istemişti. Aury yanı Blake ile mutluydu. Lakin genç kadın en çok Ronald'ın yanında olmak istiyordu. Gerçek Grace'i yaşattığı için, kendini bulmak istiyordu. En çok Grace'i yaşamak istiyordu, yanında Ronald ile.

"Aury.."

Kulağına dolan erkeksi sese çevirdi gözlerini. Blake Master gamzesiyle onu mest ediyordu. Gülüşüne, gülüş katıyordu.

Aynı anda iki adamı düşünmek ne kadar çaresiz bir durumdu. Acınacak haldeydi. Daha kimi düşüneceğine bile karar veremiyordu.

Genç adama baktı. Gözlerinde belli bir ifade vardı.

"Aury ben seni özledim!" gözlerinde yoğun bir arzu, yoğun bir tutku vardı. Bir özlem, bir hasrette vardı. Ondan izin alırcasına bakıyordu. İstemeden asla dokunmayacaktı.

Ses etmedi Aury. Buna hazır mıydı bilmiyordu.

Genç adam bu sessizliği dudaklarından çıkardı. Aylar sonra onu öpebilmek, dokunup, konuşabilmek nasıl da güzeldi. Lakin karşılığını alırsa mutluluğu daha da katlanacaktı.

Geri çekilerek genç kadına baktı. Gözleri kapalıydı. Ama karşılık vermiyordu. Genç adam bir kez daha öptü onu. Dudaklarının tadını çıkardı. İştahlı ve bir o kadar vahşi. Bu şekilde karşılıksız, uzun bir süre daha dudaklarının tadına varmıştı.

Geri çekileceği sırada Aury engellemiş, kolunu boynuna dolayarak, öpmeye başlamıştı. İstediği karşılığı nihayetinde almıştı. Açlıkla dudaklarına geri sarıldı. Bu özlemi bu gece giderecekti. Hiçbir zaman tükenmeyen özlemini, bu gece az da olsa giderecekti.

Genç kadını kucaklayıp, odasının içinde ki özel odasına götürdü. Kapıyı ayağıyla kapattı. "Biri gelebilir Blake!" basılabilirlerdi.

Tek gamzesi en derin çukura indi gülümseyişiyle. "Çaresi var!" diyerek onu yatağa uzatmış, ardından kapıyı kilitlemişti. Zaten sesler duyulacağından kimse o odada kalmazdı.

Genç kadının üzerinde ki yerini aldı. Gece onlarındı, gece aylardır yanıp tutuşan arzunun ateşini hem körüklemeye, hemde dindirmeye hazırdı. Bir hasreti gidermek için hiç bu kadar sabırsız olmamıştı.

*-*-*-*-*-*

Gözlerini zoraki açtı. Üzerinde ağır bir şey vardı ve bu hareket etmesini engelliyordu. Arkasında ki sıcaklığı hissettiğinde ağırlığın farkına varmıştı.

Blake Master arkasından sarılmış, kolunu ona dolamıştı. Ve o koca pazuları üzerinde ağırlık yaratıyordu. Hareket ederse uyanacaktı. Onu uyandırmak istemedi.

Tempolu bir gecenin ardından uyanmakta zorluk çekiyordu. Halbuki Aury her sabah erkenden kalkmaya alışmıştı. Geceleri uyku ile uyanıklık arasında geçirdiği saatlerin ardından sabah bu işkenceye son veriyordu. Dün gece farklı, daha zevkli bir işkenceye maruz kalmıştı. Lakin sabah yine aynı saatlerde gözlerini gerçek dünyaya açmıştı.

Yerinde hafif kıpırdanıp Blake'in yüzüne dönmüştü. Hala uyanmamasına şaşırmıştı. Acaba uykusu mu değişmişti bu süreçte? Yada kesin oyun oynuyordu. Uyuyor numarası yapıyordu. Blake onun uyandığını hissettiği an uyanırdı.

"Bence uyanıksın ve bana numara yapıyorsun?" sesi kısıktı. Belki uyuyordur diye bilerek kısık konuşmuştu. Ses gelmemişti. Gerçekten uyuyor muydu?

"Ben bu sahneyi hatırlıyorum." Diyerek gülümsedi.

"Hatırlıyorsan ne duruyorsun peki?"

"Geçen seferde öpmemiştim seni Blake."

"Bu sefer öp." Parmağıyla yanağını gösterdi. "Bak senin için zahmet edip gamzemi de ortaya çıkarttım."

Aury hızla parmağını koydu. Yok etmesine izin vermeyecekti. "Öpersen eğer, parmağını koymaya bile gerek duymayacaksın!"

"Öpmeyeceğim için, parmağımı koydum. Şimdi bu yerinden kıpırdamayacak!" gözlerini tehditle büyütüp, kıstı Aury.

Yanağını geri çekmeye çalışınca Aury yapma diyen nidasıyla, üzerine çıkıp parmağını sıkıca bastırdı. "Ben sana kıpırdamayacak demedim mi?"

"Bende öpersen kalacak dedim!"

"Beni tehdit etme Blake Master!"

"Senin yaptığın nedir?"

"Senin gibi değilim ben. Sen beni gamzenle tehdit ediyorsun."

Blake'in geniş gülümsemesi, o çukurun daha da derinliği Aury'nin daha hevesle atılmasını sağladı. Çıplak bendenleri birbirine sürtünüyordu.

"Bir dakika!" dedi kafasını yana çevirip, iki parmağıyla gamzesine dokundu. "Ne oldu?" sorusuna ise merakla "Bu nasıl oldu? Nasıl yapıyorlar yani? Sen gülünce, sanki ağzının içinde birisi yanağını çekiyor!"

"İşte buna gamze diyorlar Aury!"

"Ya dalga geçme, ben ciddiyim. Çok farklı bir şey. Nasıl oluyor bu?"

"Çocuk gibisin Aury." Diyerek gülmüştü. Hep bu gamzesiyle uğraşını seviyordu. Lakin şimdi üstünde hareket ediyor ve genç adama zor anlar yaşatıyordu.

Oyuğu parmağıyla sıvazlıyor, kenarlarında geziniyordu. Tüm dikkatini o çukura vermişti. Sanki dünyanın en önemli işiymiş gibi dikkatle inceliyor, dokunuyordu. Tırnaklarıyla çizdiğinin farkına, genç adam konuştuğunda anlamıştı.

"Aury ben gidiyorum!"

Genç kadın acı çeken bir ifadeyle ona baktı. Gamzesini tırnaklarıyla çizmişti. İnce kırmızı bir çizgi olmuştu. Genç adam kaş çattı, ne olmuştu?

Aury tırnağına baktı, ucu kan olmuştu. "Özür dilerim. Çizildi yanağın.."

Gülümsedi "Ben sana diyorum, sen vahşi bir kadınsın." Saçlarını geriye itti "Sorun değil, sana feda olsun!"

Aury gidiyorum cümlesini hatırladı. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu.

"2 günlüğüne Teksas'tan ayrılmam gerek."

"Neden?"

"Bir projem var Aury. Onun için gideceğim, döndüğümde sana anlatırım, çok sevineceğine eminim."

"Ne zaman gideceksin?"

"Bu akşam yola çıkıyorum."

"O zaman ben çıkayım, sen işini hallet!" diyerek üstünden kalkmaya yeltendi.

Üzerinden kalkmaya çalışan kadını tutup kendine çekti. "Dur daha işimiz var!"

*-*-*-*-*-*

Blake'i uğurlamış, odasına geri dönmüştü. Yorgunluktan bitap düşmüştü. Blake'in verdiği telefon ve kredi kartı yine yanında kalmıştı. Genç adam kendi odasında da kalabileceğini söylemişti.

Bar zaten Tessa'nın eli altındaydı. Fakat asla Aury'e dokunmayacaktı. Aury'de bir şey yapmayacağına dair Blake'e söz vermişti. Labirentten zaten Belinda sorumluydu. Alex ve Zack'de her iki alanda etkili olacaktı.

Aury ise birşeyler yapmak istiyordu. Belinda içeri girdiğinde uzandığı yerden sordu. "Blake gitti mi?"

"Evet gitti."

"Kocasını uğurlayan kadınlar gibiydin Aury."

"Sen beni ve Blake'i nikah masasına oturtmaya niyetlisin!" sesinde de yorgunluk vardı. Uzun bir süre dinlenmek istese de, sıkılacaktı.

"Orası belli değil işte. Blake'in Aury'si mi olursun, Ronald'ın Grace'si mi, öğreneceğiz!"

Genç kadın yüzünü buruşturdu. Rahatsız bir ifadeyle soludu. "Hatırlatmasan olmaz sanki Belinda!" yanına uzanan genç kadına döndü. Yan tarafına uzandı. Enine boyuna düşünüp, tartışmak istiyordu aslında. Kendi içinde fazlasıyla yorulmuştu.

"Ronald'a gidip, onu sevdiğini söylediğinde herşeyi anlayacaksın Aury. Nerde olmak istediğini, kiminle olmak istediğini!" yüz yüze birbirlerine bakıp, konuşuyorlardı.

"Aslında ona aşık olup olmadığımı bile bilmiyorum. Yani sevmem için çok nedenim var. Grace'i bana yaşatıyor. Hep kurtardı, hep yanımda oldu. O sahilde konuştuğumuz gün bana o kadar iyi gelmişti ki. Bazen hatırlıyorum, bu aralar rüyalarıma giriyor, hayalini bile kuruyorum Belinda. Ama öte yandan o adam bana aşktan yana bir şey vermedi. Ona aşık olmam için bana aşk vermedi, sevgisi bile şefkatliydi!"

"Belki de asıl aşkı budur. Ronald Rawson kolay bir adam değil, sana ilk gün bunu söyledim. Ama o hep seni istedi. Senin yanında oldu. O iki adamda senin için çok şey yaptı."

"Evet.." hak verircesine kafasını salladı. "Blake'in benim için yaptıklarını da düşünüyorum. Onun yaptıkları az değil. Biliyorum ilk gün buraya ayak bastığımda babası değil de o olsaydı, beni asla o cehennemde yaşatmazdı.." derin bir nefes verdi.

"Blake'in sert halini seviyorum. Bana sert davranmasını, gamzesini, hatta verdiği cezaları. Blake yanım biraz sadist. Ronald yanım ise onun romantik olmasını seviyor ve istiyor. Onun bana romantik davranışları hep çekti beni. Farkında değildim sadece!"

"Çünkü Ronald Rawson sert bir adam. Sana ayak uydurması zor. Anladığım kadarıyla da bu zorun üstesinden gelmişsin!"

Kafasını salladı. "Çok farklı bir adam. Bu aralar her yanımı işgal etmiş, varlığından bile şüphe ediyorum bazen. Gerçekte o mu, düşüncesine kapılıyorum. Dün öyle yapıp çekip gitmesi..şuraya varya Belinda.." elini sol göğsünün üzerine koydu. "Tamda şuraya oturdu. Sanki arabasıyla geçip gitmedi de, kalbimi ezip gitti. Çok acımasızdı. Çok kırıcıydı. Halbuki ben onunla konuşmak istiyordum."

Belinda bir süre konuşmadı. Ne kadar çabuk konuşursa o kadar iyiydi. Ronald Rawson burayla ilişkisini kesmişti. Belki de o yüzden Aury ile konuşmamıştı. Bir daha gelmekten korktuğu için.

"Aury git. Aptallık yapma sakın. Sana adresini getireceğim tamam mı? Düşün taşın iyice. Blake gelmeden o adama git ve konuş!"

"Onu sevdiğimi söylediğimde bana niye derse, ben ne cevap veririm. O çok farklı bir adam Belinda. Benimle öyle oynuyor ki, bazen cevapsız kaldım. Niye sevdiğimi daha ben bile bilmiyorum!"

"Düşün Aury sadece düşün!" uzun uzun düşünmesini istedi. Adresi bulup, ona getirecek ve konuşmalarını sağlayacaktı!

Genç kadın konuşmadı bir daha. Gözlerini kapadı ve Ronald Rawson ile konuşmasını hayal etti. Tek dileği onu geri çevirmemesiydi.

*-*-*-*-*-*

Geçen her iki günde de Aury çalışmasının yanı sıra düşünceliydi. Blake ile konuştuğu zamanlar biraz sakinleşebiliyordu. Barda Mick ile temizlik yapmış, geceleri sabaha kadar çalışmış, yeni içkilerin adlarını öğrenmişti.

Alex ve Belinda'ya hep kafa tutmuş, eğlenceli anları beraberinde getirmişti. Blake'in iki gün daha gecikmesi hesaplarında değildi. Belki daha da uzun sürecekti.

Tessa yokmuş gibi davranmış, laf sokuşlarına bir kere bile kanmamıştı. Blake'e verdiği sözü yerine getirmeye çalışmıştı. Zaten odadan çıkarıldığı günü Tessa'ya hatırlattığında galip gelerek susturmayı başarmıştı.

Ronald Rawson içinde gittikçe daha da büyümüştü. Genç kadın çaresizce, Belinda'nın verdiği adrese bakıp bakıp durmuş, gidip gitmeme konusunda kararsızlığını yenmeye çalışmıştı. Ve kararını geçte olsa vermişti.

"Aury nasıl, bir sorun yok değil mi?"

"Hayır efendim sorun yok. Barda Mick'e patronluk taslıyor hala."

Blake'den ses gelmemişti. Alex yanlış anladığını düşünerek konuya açıklık getirdi. "Yani hala yardım ediyor, sabah kadar bara bakıyor, temizlik yapıyor. Ve hiçbir şekilde Tessa ile konuşmuyor!"

Blake'in güldüğünü duydu. Hoşuna gittiğine adı gibi emindi Alex.

"Size söylediğim için bana kızabilir ama bilmenizi istedim. Sürpriz yaptı da size efendim."

Telefondan kısa bir süre ses gelmedi. Alex ne diyeceğini şaşırıyordu artık. "Nedir Alex? Bir sorun mu var, bir şey mi yaptı?"

"Evet efendim. Sizin odanızı değiştirdi. Birkaç değişiklik yaptı sadece. Hoşunuza gideceğini düşündü. Bende karışmadım."

"Sürprizden haberim yok Alex. Sen bana hiçbir şey söylemedin!"

Alex güldü. "Tamam efendim."

"Sen nasılsın, kendini çok yormuyorsun değil mi? Seni giderken uyarmıştım."

"Hayır efendim. Yapsam bile Aury bana kızıyor. Asıl patronluğu bana taslıyor. Sanki siz değil de o benim patronum!"

"O zaman sadece sana patronluk taslasın. Dikkat et ona tamam mı? Dışarı çıkmadı mı hala?"

"Hayır efendim. Dünde söyledim, bugünde söyledim. Siz gelmeden dışarı çıkmayacakmış!"

"Bu harika.." rahat bir nefes verdiğini duyabiliyordu. "Artık uysal bir Aury'miz var değil mi Alex. Yakında daha mutlu bir kadın olacak. Ben gelene kadar dikkat edin."

"Peki efendim!" diyerek telefonu kapattı genç adam, yüzünde memnun bir ifadeyle.

Aury yanına yaklaştı sessizce. Elinde havluyla bardağı kurularken, genç adamın omzuna dirseğiyle hafif vurdu.

"Kiminle konuşuyordun?" kocaman gülümsemesinin altında tatlı bir ima vardı.

Alex genç kadına bakıp gözlerini baydı, kafasını sallayarak. "Bay Blake ile konuştum."

"Ne zaman döneceğini söyledi mi?"

"Hayır, daha uzayacak gibi."

"Söylemedin değil mi?"

"Neyi?"

"Sürprizi mi?"

"Sen sürpriz mi yapmıştın?" sahte bir şaşkınlık ve bilinmezlik edasına bürünmüştü.

Aury kıkırdadı. "Şştt aramızda kalsın. Patron Blake bilmiyor. Geldiğinde o gamzeleriyle çıksın diye, çok güzel şeyler yaptım!"

"Ne gibi şeyler yaptın?"

"Şştt sürpriz!" kısık sesle konuşuyorlardı. Uzaktan birileri görse gizli bir şey yapıyorlar zannederlerdi. Alex gülünce Aury'de güldü.

"Hadi bize kahve getir. Hem ben hem sen dinlenelim, patronum kızdı yine.." diyen Alex genç kadının işine ara vermesi için bahane yaratmıştı.

"Geliyor hemen." Diyerek elinde ki işi bırakmış, mutfağa yönelmişti. Mutfakta iki kahve hazırlamış, yanına çikolata koyarak Alex'in yanına gitmişti. yalnız oturuyor, barı izliyordu.

Genç kadın kahveyi önüne bırakıp, yanında ki tabureye oturdu. "Sence Blake'in projesi ne? Hem uzun sürdü, hem çok mutlu ben onunla konuştuğumda."

"Bilmiyorum Aury. Ama içinden gelen bir şey yapıyor. Eminim ki çok güzel bir şeydir."

"Bana da öyle geliyor. Hiçbir şey söylemiyor, ben geldiğimde her şeyi anlatırım diyor."

Alex tebessüm etti. Çenesini sıvazladı "Sabret gelene kadar." Ardından kahvesinden yudum aldı. Çikolatayı görünce genç kadına ters bir bakış attı.

"Çikolatayı sevmediğimi biliyorsun, bunu hep yapmak zorunda mısın?"

"Sen sevmiyorsun diye, kendime getirmeyeyim mi yani?"

"Sen hem kendine hem bana getiriyorsun."

Aury yakalanmıştı. Bunu bilerek yapıyordu. Sırf Alex'i kızdırmak içindi. Ve ne zaman bunu yapsa tartışıyorlardı.

"Bak kızardın. Bilerek yapıyorsun, bir daha yapma!" ciddi surat ifadesi şakaydı. Aury ile çocuklaşıyordu bazen. Eskiden hep ciddi ve uzak olurdu. Lakin kimseyi Aury ve Belinda'yı sevdiği kadar sevmiyordu. Ve sevildiğini de biliyordu. Bu kadınların üzülmesini istemiyordu.

Kahvelerini içtikten sonra işlerinin başına geri dönmüşlerdi. Aury yine kendi elleriyle barı temizlemiş, Alex kendisine verilen görevi yerine getirmişti. Belinda ise aşağıda kadınlarıyla uğraşmıştı.

Akşam bar dolup taştığında genç kadın yine yerini almıştı. Mick ile eğlenceli saatleri geçirmişti. Bugün bar daha bir coşkuluydu. Sanki herkes aradığı mutluluğu bulmuş, sanki herkes emeline kavuşmuştu. Belki Aury de kavuşurdu kim bilir!

Sabaha doğru genç kadın odasına geçtiğinde kararına vardığını fark etmişti. Ve gidecek, o adamla konuşacak ona söyleyecekti. Reddetme korkusu içini yese de, aşacağına inanıyordu. Belki reddetmezdi, belki oda kabul ederdi.

Gözlerini yumdu. Uyandığında kararlı Aury olarak uyanacak ve ilk işi o adrese gitmek olacaktı. Rüyalarında, hayallerinde yer edinen adamı yine kabul etti. Gülümsemesi yüzünden eksik olmadı.

*-*-*-*-*-*

Korkunun ecele faydası yoktu. Kâğıtta ki adrese baktı. Teksas'ın ihtişamlı sokaklarına baktı. Şu an taksinin içinde, Rawson şirketine doğru gidiyordu. Kalbinin ritimlerine alışmıştı. İlk başta kanın hızlı hızlı pompalayışı gibi olmuştu. Hala öyleydi ve Aury normal ritmi gibi hissediyordu.

Belinda'nın söylediklerini aklında tutuyordu. Korkmak, endişelenmek yoktu. O güçlü Grace'i, Ronald Rawson'un etkilendiği kadını göstermesini söylemişti.

Peki Ronald Rawson, Grace Campbellin nesinden etkilenmişti? Yada gerçekten etkilenmiş miydi?

Şirketin önünde duran arabadan ücreti ödeyerek çıktı. Hiç duraklamadan, nefes almadan içeri girmişti. Güvenlik aşamasından Aury Barnes adıyla geçmişti. Ronald Rawsonun bilmediği adıyla. Hiç kabullenmediği, bir kere bile seslenmediği adıyla.

Asansöre binip yukarı çıktı. Gözlerini sımsıkı kapattı, elini çenesinin altında tuttu. Sadece dua etti. Hiçbir engele takılmamak için dua etti. Ronald Rawsonun onu reddetmemesi için. Ağlamak üzereydi neredeyse.

"Hşşt sakın Grace Campbell..sakın ağlama..sen o güçlü kadın ol..ve sadece gerçeklerini söyle..belki..belki.."

Asansör kapısının açılan sesini duyunca, gözlerini açıp, karşısında ki gruba baktı. Takım elbiseli kadın ve erkekler. Bir süre onları izledi. Eğer onu kabul ederse, belki kendisi de böyle olacaktı.

"Hanımefendi.." duyduğu sesle dalgınlığından çıktı. Utançla tebessüm edip, asansörden çıktı. Ronald Rawson'un odası hangisiydi bilmiyordu. Gördüğü sekretere doğru ilerledi.

"Merhaba. Ben Ronald Rawson ile görüşmeye geldim."

"Randevunuz var mıydı efendim?" klasik soru. Genç kadın dudağını büzüştürdü..

"Hayır.." esefle soludu.

"Randevunuz yoksa sizi alamam efendim, kusura bakmayın."

Genç kadın ne yapacağını bilemedi. Adını söylerse belki kabul ederdi. "Aury.. Grace derseniz, kabul edeceğine eminim.."

Sekreter kadın bir süre onu izledi.

Aury bu bakışları anlamıştı. "Hayır ben iş için gelmedim. Biz yakın arkadaşız sadece. Grace derseniz eminim kabul edeceğine!" yalvaran bakışlarıyla genç kadının gözlerinin içine baktı.

"Eğer kabul etmezse, giderim zaten."

Tereddütle kalan genç kadın telefonla patronunu aramıştı.

Aury merakla bekledi. Kabul ederdi değil mi? Sekreter kocaman gülümsemesiyle "Buyrun efendim, sizi bekliyor!" dedi.

Aury kısılı gözleriyle genç kadını izledi. Gerizekalı! Daha biraz önce nasıl, süzüm süzüm süzülüyordu. Şimdi patronu kabul edince gülüyordu. Bir süre genç kadını ters bakışlarıyla izledi.

Gösterdiği kapıya doğru yürüdü. Ah hayır olamaz. Hayır hayır olamaz. Asıl gerizekalı kendisiydi. O adam ki, arabasıyla az daha çarpacakken, arabadan inme tenezzülünde bulunmamış adam, sen nasıl gelirsin kapısına. Ah Belinda hepsi senin yüzünden. Buradan sağlam çıktığında ilk işi o kadını bir sallandırmak olacaktı. Verdiği akıl pek akıl değildi.

Hayır bunu nasıl düşünmemişti. Onu zaten kıran bu hareketi değil miydi? Aslında harekete geçiren, aslında birçok şeyi anlamasına sebep olan. Ya yine aynı şey ile karşılaşırsa. Bunu düşünmek istemedi. Olumlu sonuçalara odaklandı. Olumlu bir adam ile karşılacaktı.

Genç kadın kapı koluna elini uzattı. Ateş varmış gibi bir anda geri çekildi. İçeride ki adam bir ateş topuydu zaten, onun etkisinden olsa gerek.

"Aury bunu düşünecek zaman değil, gir içeri ve adamına aşkını itiraf et!" kararlı ifadesiyle nefes almadan içeri girdi.

Ronald Rawson koltuğunda oturmuş, çalışıyordu. Aury kapıyı arkasından kapatıp, korkak adımlarıyla ona doğru yürüdü. Ne yapacağını bilmiyordu.

"R..Ronald.."

Genç adam kafasını kaldırıp ona baktı. Karşısında korkak bir kedi gibi dikiliyordu. Çatık kaşlarıyla onu süzdü bir süre. Bir şey söylemeden sadece karşısında ki koltuğu gösterip, oturmasını istedi.

Genç kadın gösterdiği koltuğa oturup ona baktı. Ne kadar soğuk bir adamdı bugün. O gün bile tebessüm etmişti.

"Bir sorun mu var Grace?" diye sordu.

Genç kadın cin çarpmışa döndü bir an. Bu ses hiç duymadığı alışık olmadığı bir sesti. Buz kadar soğuk, bıçak gibi keskindi. Ve onun yumuşak kalbini parçalara ayırdı.

"Bi..bir sorun..yok.." çaresizce tebessüm etmeye çalıştı. "Sa..dece ben.. konuş.." bu konuşma sandığı kadar kolay olmayacaktı. Şu an karşısında bir yabancı oturuyordu. Bu o bildiği adam değildi.

"Ne konuşacaksın? Biraz kısa tutarsan iyi olur." Kaşları çatık ve gözleri boş bakıyordu.

Genç kadının gözleri büyüdü. Bir hata bile bile yapılmazdı. Nasıl buraya gelmişti. Şu an gördüğü muamale, hiç basit değildi. Onuru kırıldıkça kırılıyordu.

Genç adam oturduğu sandalyeye yapıştırmıştı kendini. Kalkmak istiyor, hatta koşmak isiyordu o kadına. Fakat engelleri önünde dağ gibi duruyordu. Buzdan bir dağ!

"Ben..im sana söylemem gereken bir şey var!" ilk başta bocalasa da cümlesini düzenli bitirmeyi başarmıştı.

"Evet, dinliyorum seni." Kayıtsız kalmaya çalışıyordu. Onu umursamamaya, takmamaya çalışıyordu.

"Ben.." durdu. Derin bir nefes aldı, etrafına bakındı. Bu büyük oda ne kadar da dar geliyordu.

"Ben.." isyan eden bir tını çıkmıştı şimdi. Ben ne? Devamını getirememekten korkuyordu.

"Evet.."

Gözlerini kapatıp tekrar açtığında ağzından kelimeler kekeleyerek dökülmüştü.

"Se..seni sev..sev..seviyorum" zoraki bir sesle konuştu genç kadın.

Oturduğu koltuktan usulca doğruldu karşısına dikildi sert bakışlarıyla. Ellerini cebine soktu, kafasını geriye atarken hırıltılı bir nefes verdi, karşısında nefessiz kalan kadın tınısında değildi.

Alaylı bir ciddiyetlik yerini korurken sordu "Demek beni seviyorsun.. Neden?"

Titreyen ellerini birbirine kavuşturdu, zoraki soluklarını veriyor, gözbebeklerini tehlikeli bedenden korurcasına kaçırıyordu.. Gözlerini sımsıkı birbirine bastırdı.

"B..e..be..ben bi..bil..miyorummm.." toparlanmaya çalıştı. "Çok fa..farklı duy...duygular.. Nasıl oldu.." devamını getirecek taakati bulamamıştı kendinde. Allah biliyor ya bu adamı niye sevdiğini oda bilmiyordu. Sadece farklı, haşin ve bir o kadar da heyecanlı hissediyordu.. Onun yanında, onunla hayallerinde, rüya sonrası uyandığında..
Daha öncesi hiç hissetmediği bu duyguların adını sevgi koymuştu. Haketmediği halde!
Atak bir hareketle bileklerinden tutmuş, arkasına doğru atarak hızla duvara çarpmıştı. Göğüsleri, yanakları duvara yapıştırılmıştı. Kulağına doğru eğildi. Bir eliyle iki bileğini sıkıca belinde sıkarken, diğer elini usulca önüne dolayarak eteğinin altına atmıştı. Bacak arasında ki hassas noktasına dokundu..

Aldığı zevki, heyecanı belli etmemek için binbir türlü savaşı verirken, kulağına çarpan sıcak nefesi tüm uzuvlarını harekete geçirmiş, işini iyice zorlaştırmıştı..

"Sen sadece benim zevkim için olabilirsin. Siz fahişelere iki dakikalık zevk yaşatırım sadece. Kimseye aşk vermem!" diyerek bileklerini iterek bırakmış, hızlı adımlarıyla kendini sandalyesine bırakmış, arkasını dönerek fütursuzca solumuştu.

"Giderken kapıyı kapat, bir daha seni buralarda görmeyeyim!" sert ve bir o kadar da katıydı.. Kendini toparlayarak odayı terk eden kadın, tüm duygularını, gururunu o odada terk etmişti.. İlk defa bir aşk dilemişti, imkansiz ve komik.. Bu geliş sondu!

BÖLÜM SONU-



Continue Reading

You'll Also Like

420K 20.4K 40
2018 HİKAYE USTALARI WATTYS KAZANANI Ruhum ruhuna çengelli bir iğne gibi batıyor, her ilmesini nakış eden bir terzinin, parmaklarındaki nasır olurken...
386K 4.5K 13
NOT: Kitapta artı on sekiz unsurlar mevcuttur. Gece ve ayın birbirlerine ait olduklarını düşünürdüm. Ta ki gecenin amacının ayı yutmak olduğunu fark...
580K 755 8
Bir oyun...Ekranlara verilen tutsak yarışması? Yalnızca bir kişi gerçeği biliyor. Yalnızca biri reytingler için savaş veriyor. Programın kurucusu...
584 99 17
Bir cennet parçasıydı. O gökyüzünün cennetiydi ama onun yerini almak isteyen vardı. Cennet değişmezdi ya cehennem olurdu ya da hiç. Cennetin sahibi d...