ADALETSİZ

By suleeterzi

10.1M 338K 197K

Ailesinin baskısından bunalıp evden kaçan kuzeninin yanına yerleşmeye başlayan Elis Aktaş gittiği şehrin kura... More

1.BÖLÜM "BENİM GURURLU KIZIM"
2.BÖLÜM "BUZ MAVİSİ VS RENKLİ GÖZ PARÇASI"
3.BÖLÜM "TANIDIĞIM EN KÖTÜ İNSANSIN"
4.BÖLÜM "OLMADIĞIM BİRİ GİBİ DAVRANMAK"
5.BÖLÜM "YARGILADIKLARINA BENZEYENLER"
6.BÖLÜM "BANA GÜVENME, İNAN"
7.BÖLÜM "NE DİLEDİĞİNE DİKKAT ET"
8.BÖLÜM "KÖPEKLERDEN DAHA SADIK"
9.BÖLÜM "SANA GÜVENMİYORUM"
11.BÖLÜM "BANA SORDUN MU?"
12.BÖLÜM "KEHANET'İN KIZLARI"
13.BÖLÜM "KEHANET'İN ERKEKLERİ"
14.BÖLÜM "NABZIMI BİLİYORSUN"
15.BÖLÜM "BEN SANA KAÇTIM"
16.BÖLÜM "AKLIMDA ÖYLE KALMASAYDIN"
17.BÖLÜM "ÇALAN ERKEKLER"
18.BÖLÜM "CAN KIRIKLIKLARI"
19.BÖLÜM "DÜŞÜRÜRSÜN, TEKRAR KALKAR"
20.BÖLÜM "GEÇMİŞİN PENÇESİ"
21.BÖLÜM "DOKUNSAM KAYBOLUR MUSUN?"
22.BÖLÜM "ARTIK SANA BİR ŞEY YAPAMAM"
23.BÖLÜM "DENGELERİ YIKMAYA HAZIR MISIN?"
24.BÖLÜM "MESİH, BEN SENİ..."
25.BÖLÜM "MESİH, SEN HEP KAL"
SEZON FİNALİ "RENKLİ GÖZ PARÇAN ARTIK AİT OLDUĞU YERDE"

10.BÖLÜM "MASKELİ BALO"

298K 14.9K 13.2K
By suleeterzi

KEYİFLİ OKUMALAR💐

"Güvenme, inan..." Güven ve inanç... İki kavramda mantığımda dönüp dururken Mesih'le bağdaştırmaya çalışıyordum. Güven benim çok bildiğim bir kavram değildi. Yaşamakta olduğum hayatta sadece sayılı kişilere beslediğim bir duyguydu. Hatta tek bir kişiye...

Selenay'a... Ben sadece Selenay'a güvenirdim. Başka limanım yoktu benim. İnanç çok farklıydı. Koşulsuz şartsız bir bedene ya da ruha veyahut ta kişiye bağlanmak çok farklı bir olaydı. İnanç kavramı bana uygun değildi.

Yaratıcıyı çok iyi bilmesem istediğim vakitlerde annem araştırıp ona yönelmeme izin vermese de ben inanıyordum. Bir inancım vardı, tek ona vardı. Öyle olmaz mıydı? Yoksa insanlar koşulsuz şartsız başkalarına inanabiliyorlar mıydı? Derin soluklar alarak olayı kavramaya çalıştım. Kâbus görmüş, Mesih tarafından uyandırılmıştım... Birkaç salise dudaklarıma değer sert dudaklarında şehvet yada farklı bir şey yoktu. Sadece kendini göstermek, belli etmek için yaptığı bir dokunuştu.

Gerçek bir öpücük değildi. Mesih beni hiçbir zaman gerçekten öpmemişti, bunu bende istememiştim. Şehvet hissetmiştim, kendime yalan söyleyemezdim fakat... Ondan duygu akan bir öpücük istememiştim.

"Elis..." Dediğinde bedeninin yanı başımda oturduğunu gördüm. Farklı bir odadaydık. Buğulu gözlerle etrafı izledikten sonra bakışlarımı maviliklerine dikerek tiz bir sesle mırıldandım.

"Burada ne işim var?" Odanın duvarlarına kısa bir bakış attıktan sonra omuzlarımdaki ellerini çekerek yanı başımda oturarak kaldı.

"Salonda uyumuşsun, seni buraya getirdim." Koltukta oturduktan sonra kalkıp merdivenlerden çıktığım, gökyüzü duvarlı odaya girdiğim kısmın kabusuma dahil olduğunu söylüyordu. O anlar, fazla gerçekçi olsa da üzerinde fazla durmadım.

Gördüğüm kabusta korktuğum kişi Mesih olsa da şu an yanımda kalmasını istiyordum. Hala etkisindeydim ve korkuyordum. Mesih ayaklandığında dudaklarım aralansa da konuşmadım. Bakışlarını aşağıya indirerek beni süzdüğünde keskin çenesini aşağıdan baktığım için çok daha net görebiliyordum.

"İyisin?" Dedi sorarcasına... Kafamı hızla salladım.

"İyiyim." Değilim. O da başını sallayıp omuz silkti.

"Tek başına kalabilir misin?"

"Evet." Hayır. Kararsız bakışlarıyla ifademi denetledi.

"Bir şeye ihtiyacın var mı?" Boğazımı temizledim.

"Yok." Sana ihtiyacım var. Titreyen irislerimle Mesih'e baktığımda iç sesimi duymuş gibiydi. Çatık çenesi, kaşlarıyla beraber yumruklarını sıkıyorken kendini zor tutuyor gibi bir hali vardı. Bir küfür mırıldandıktan sonra birden üzerime eğildiğinde kafamı arkaya doğru ittirerek ne yapmaya çalıştığına baktım. Sanki yanıma yatacak gibiydi.

Elini omzuma yerleştirerek gözlerime baktığında diğer eli yorganı bulmuştu. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini başka bir tarafa çevirdiğinde kendini zor tuttuğu her halinden belli oluyordu. Anlamıştım, tıpkı onun da beni anladığı gibi. Beni yalnız bırakmak istemiyordu. Gözlerini başka bir tarafa, benden uzağa çekerek güçleniyordu.

"İyi geceler, İris." Dişlerinin arasından tısladıktan sonra yorganı üzerime çekip odayı terk ettiğinde tavana bakarak gözlerimi yumdum. Yanımda kalmasa bile, az önceki direnişi benim için büyük bir anlam taşıyordu.

Gözlerimi açarak etrafa bakındığımda orta boyutta bir odayla karşılaştım. Sadeydi, anlatabileceğim bir özelliği yoktu. Kabusumdakinden çok uzaktaydı... Yorganı çeneme kadar çekip cenin pozisyonunu aldıktan sonra lambadan çıkan loş ışıktan rahatsız olmamaya çalışarak gözlerimi kapatıp korkularımı kilitledim.

***

Karnımda hissettiğim açlık hissi ile gözlerimi araladığımda tüm gün boyunca bir şey yememekle beraber, içmediğimi de hatırlayarak yataktan kalktım. Birkaç paytak adım daha attıktan sonra odadan çıktığımda loş ışıkla etrafın aydınlık olduğunu gördüm. Mesih... Ben korkmayayım diye yapmıştı.

Dudaklarımın kenarları yukarıya doğru kıvrıldığında merdiven korkuluğuna tutundum. O an fark ettiğim şey ile gözlerim iricesine açıldığında ensemden aşağıya soğuk bir nefes inmişti sanki... Korku dolu bakışlarla basmakta olduğum basamağa dikkat ederek kafamı yavaş bir şekilde kaldırdığımda delicesine titriyordum. Kafamı kaldırarak yukarıya çıkan basamaklara baktım ve gözlerimi yumdum.

Kabusumdaki gibiydi, aynı yerdi! Duvarda bulunan oyuntuya kadar her şey aynıydı. Tek fark, şu an alt katta bulunuyordum, çıktığım yer üst kattı ve kâbus değildi. O anlar gerçekti! Alt dudağımı dişlerimin arasına aldıktan sonra sağ elimi kalbimin üzerine yerleştirerek ters dönüp yukarıya çıkan korkuluğu kavradığımda tüm bedenim yaprak misali titriyordu.

Korksam da nedenini öğrenecektim. Mesih bana yalan söylemişti, yalan da değildi, beni kandırmak istemişti. Yaşadığım kötü olayın kâbus eseri olduğunu söylemişti. Ama değildi, ben ne ara alt kata inmiştim. Beni neden kandırmıştı... Her şeyden önemlisi gördüğüm kişi Mesih değilse kimdi?

Ürkek adımlarım yavaş, yavaş basamaklara kondukça kalbim sızlamaya başlıyordu. İnkâr dahi edemeyeceğim bir korkunun girdabında saklanıyordum. Usul, usul ilerliyordum.

Atacağım basamak kalmadığında artık en üst kattaydım. Her şey ilk gördüğüm gibiydi, kilide basarak ışığı açtığımda lamba cızırdayarak aydınlanmıştı. Sertçe yutkunduktan sonra o kapıya doğru ilerledim. Odanın bildiğim gibi olmaması için içimden dualar ediyordum. Bir şekilde tutunmaya ihtiyacım vardı, oraya gerçekte girmediğime, kara gözleri gerçekte görmediğime inanmaya ihtiyacım vardı.

Kapıya doğru ilerledikten sonra önünde bekledim. Derin bir iç çekerek elimi kulpa uzattığımda tekrar terlemeye başlamıştım. Usulca kulpu kavradığımda boğazım kurumuştu, şah damarımın atışını hissediyordum.

Kolumda bir el hissettiğimde gözlerimi kapatarak dudaklarımın arasından keskin bir nefes bıraktım. Şimdi, şu an ruhumu teslim edebilirdim. Çığlık atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdığımda beni tutan kişi kendine sertçe çektiğinde çenesine bakıyordum, Mesih olduğunu bilsem de gözlerinden korkuyordum.

Bu katta, tekrardan siyahlarını görmekten ölesiye korkuyordum.

"Elis..." Sesinden cesaret alıp bir iç çekerek gözlerimi araladığımda mavileri bana göre tüm evi aydınlatmıştı. O an, ruhumu aydınlatmıştı. Siyahları görmekten korkuyorken onu gördüğüme şükretmiştim.

"Senin bu katta ne işin var?" Diyerek bir soru yönelttiğinde dudaklarımı ıslatıp kolumu sertçe parmaklarının arasından çektiğimde bana izin verdi. Başımı hızla iki yana salladım.

"Beni kandırdın." İfadesiz bakışlarla yapacaklarımı denetledi, belki de tahmin ederek kafasından hesaplamalar yaptı," kafamı tekrar salladım. "Burası kâbus değildi. Burası..." Etrafa baktıktan sonra tekrar ona döndüm. "Gerçek, gördüm. Burayı gördüm. Burada bulundum, kapıyı işaret ettim. O odadaydım, beni kandırıyorsun. " Dişlerini birbirine bastırdığında çene kemikleri belirginleşmişti. Suratını sakin tutsa bile kafasında birçok şeyi tarttığını anlayabilecek kadar iyi tanıyordum Mesih'i. Kaşlarını çatarak kapıya baktıktan sonra parmakları usulca kolumu bulmuştu.

"Buraya hiç çıkmadın, her şey kabustu." Ses tonu kandırmaya müsaitti. Ama kanmayacaktım, çünkü artık onu tanıyabiliyordum. Gözleri sürekli elime çarpıyordu, kapıyı açıp açmayacağımı kontrol ediyordu, kapıyı açmamı istemiyordu. Bu çabasını anlayarak ellerimi göğsümün altında birleştirdim.

Birden bana engel olabilirdi, ona karşı koyamazdım. Kapıdan uzak duruyor gibi davranarak doğru zamanı bulabilirdim.

"Ben... Kabustan fazla etkilendim sanırım..." Gerçekçi olmaya çalıştığım bir sesle mırıldandığımda dudaklarını aralayarak dişlerinin arasından keskin bir nefes verdi. Rahatlamak istese de inanmamıştı. O da beni tanıyordu. O, insanları tanıyordu. Kandırmak mümkün değildi.

"Aşağıya inelim." Dedi ağırca. Tekrar dudaklarımı ıslattım.

"Acıkmıştım," kafasını usulca salladığında merdivenlere doğru döndüğü an arkamı dönerek kapı kulpuna dokunmamla suratımın kapıya yapışması bir olmuştu.

Derin derin nefesler almaya başladığımda bir eli saçlarımda, diğeri ise kulpu kavrayan elimdeydi. Bedenini bedenime yaslayarak hareket etmemi engelliyordu. Panikle hızlı nefesler almaya başladığımda ne yapacağımı şaşırmıştım. Ondan bu kadar ani ve sert bir tepki kesinlikle beklememiştim.

Anın verdiği panikle korku dolu soluklar almaya başladığımda çenesi alnıma değiyordu. Saçlarımı kavrayan eliyle kafamı yönlendirip suratımı kendisine doğru çektiğinde dudakları kulağımın üzerinde durmuştu. Sakin kalmaya çalışarak atağını bekledim. Kesinlikle kıpırdamamalıydım.

"O kapıyı açarsan..." Dedi ve kulpun üzerindeki elimi sıkarak oradan geri çekti. "Ömrün boyunca unutamayacağın bir manzarayla karşılaşırsın." Dedi acımasız bir ses tonuyla. Korku, damarımda akmakta olan kanımın her bir zerresine kadar iliştiğinde bedenim kaskatı kesilmişti. Odada bir şeyler olmuştu...

"Benden ne istiyorsun?" Dedim ağlamaklı bir ses tonuyla. Beni buraya getiriyor korkutmakla yetinmeden psikolojimi altüst ediyordu.

"Ben değil..." Dedi nefes nefese be kolunu belime sararak bedenimi kapıdan ayırarak göğsüne yasladı. Gözlerim dolduğunda göğüs kafesim büyük bir farkla inip kalkmaya başlamıştı. "O.." Diyerek fısıldadığında bedenim bir kez daha titremişti. Sol gözümde biriken yaş dayanamadan usulca yanağımdan akarken dudaklarımın arasından bir hıçkırık firar etmişti.

"Kim..."

"İshak." Tek kelimesiyle bedenimi üşüttüğünde kaskatı kesilmiştim. Dişlerimi birbirine bastırarak gözlerimi sımsıkı yumduğumda duyduğum isimden saklanmaya çalıştım, kendimi gizlemeye çalıştım. Gözlerimden birbiri ardına yaşlar dökülmeye başladığında kelimelerin kifayetsiz kaldığı noktadaydım.

Ağlamak benim için bir zayıf nokta göstergesi olsa da ağlıyordum, içimde tutamadan, canımı yaka yaka iç çeke çeke ağlıyordum. Beni yoran, bıkmadan takip eden bir şizofren vardı peşimde... Adını dahi duymaya ürktüğüm, karşılaştığımız zamanlarda beni korkudan ya da boğarak nefesimi keserek öldürmek isteyen bir biri...

Kolunu bacaklarımın altına kaydırarak beni kucağına kaldığında göğsüne saklanmıştım. Tüm olayları nasıl yapmıştı bilmiyordum, kabusuma kadar nasıl karışmıştı bilmiyordum, korkuyordum.

Mesih tek kelime etmeden merdivenlere yönelerek beni aşağı kata götürdüğünde ağlamaya devam etmiştim. Uzun ve geniş koltuğa oturduğunda bende kucağında kalmıştım. Bir şey söylemeden göğsünde ağlamama izin verdi. İç çeke çeke ağladıktan sonra geçen sürenin bilincinde değildim. Sertçe yutkunarak boğuklaşan sesimi toparlamaya çalıştım.

"Benden ne istiyor?" İç çekerek belimdeki kolunu sıkılaştırarak kucağından kayma olasılığımı engelledi.

"Benim yüzümden peşinde." Kafamı sarsak bir şekilde göğsünden kaldırıp gözlerine baktığımda farklı bir ifade taşıdığını gördüm.

"Nasıl yani?" İç çekerek kafamı göğsüne yasladı, bu sayede göz temasımız kesilmişti.

"Çünkü ondan çok sana yakınım." Kafamı büyük bir hızla göğsünden kaldırıp gözlerine baktığımda şaşkınlıkla şakıdım.

"O, seni mi seviyor?" Tek kaşını manidar bir havayla yukarıya doğru kaldırdığında sözlerimin hangi anlamda olduğunu sorguladığı belli oluyordu.

"Beni abi olarak görüyor," omuz silkti. "Senelerdir, ona yardım ediyorum. Bilirsin, sevdiği kişiyi saplantı haline getiren biri. Onun hastalığı üst düzeyde ve hayatta değer verdiği tek kişi benim." Gözlerim dehşetle aralandığında zorlukla konuştum.

"Alaz'la da yakınsın. Neden Alaz'ı değil de beni kıskanıyor?"

"Çünkü, Elis... Sadece senin yüzünden beden dayak yedi." Kurduğu cümle ağır bir kütle gibi yüreğime oturduğu an geçmiş gözlerimin önünde oluşmuştu. Vuslatta İshak beni boğarken Mesih gelip beni kurtarmış, İshak'ı ağır bir şekilde dövmüştü. O yüzden İshak beni takıntı haline getirerek hastalıklı kafasıyla zarar verme planları uygulamaya başlamıştı. Soracaklarımdan ürktüğüm için kafamı Mesih'in göğsüne yaslayarak gözlerimi yumdum.

"Peki bugün ki kâbus... Nasıl oldu?" Avucu başıma yerleştiğinde korkmamı istemez bir hali vardı. İç çekti.

"Sorgulama, Elis..." Elimi omzuna koyarak kucağına iyice sığındığımda ürksem de devam ettim.

"Lütfen... Bunu bilmeye ihtiyacım var. Bilinmezlikle yaşayamam, hazırlıklı olmalıyım..." Diye mırıldandığımda bir süre bekledi. Konuşmasa da sessizli bozmamıştım, anlatacağını hissedebiliyordum.

"O fiziksel olarak zarar vermekten hoşlanmaz... İnsanın zihnine karışarak rahatsız eder." Alt dudağımı dişlerimin arasına aldığımda iki kolumu da Mesih'in beline sararak kafamı sıkıca göğsüne yaslamıştım. "Zihin, bulaşma olaylarını inceden araştırır. Bilir. Büyük ihtimalle o senin..." Dedi ve iç çekerek devam etti. "Rüyalarını kontrol altına almaya çalışıyor." Kulaklarım uğuldamaya başladığında bedenim pelte kıvamına gelmişti, hareket edemiyordum. Bu çok büyük bir haksızlıktı! Duyduklarımın korkusuyla belki de hiçbir zaman rahat bir uykuya dalamayacaktım kafamda sürekli 'acaba' sorularıyla gezecektim...

Bu çok büyük bir korkuydu, karşınızdaki insanın sizin zihninize karıştığını bilmek, bununla yaşamak... Zordu.

"Her gece bunlarla mı yaşayacağım?" Diye fısıldadığımda önce sessiz kalmış sonra konuşmuştu.

"Bunları düşünme." Kafamı kaldırdıktan sonra acı dolu bir ifadeyle suratına baktım.

"Odaya girmeme neden izin vermedin?" Düşünceli bir ifade takındığında şaşırmıştım.

"Çünkü Elis oraya tekrar girersen gerçek olduğunu kanıtlamış olursun. Kulak ardı edip, kabusa vurabilisin. Acılarını, korkularını... Yok sayarsan, yaşamış sayılmazsın." Dudaklarım aralık kalarak ona baktığımda sözleri beni fazlasıyla etkilenmişti. 'yok sayarsan, yaşamış sayılmazsın...'

"Sen... Hep yok mu saydın?" Omuz silkti.

"Kim bilir?" Kısa bir an gözlerine baktıktan sonra kafamı göğsüne geri koyduğum an sessiz bir anlaşma imzalamıştık. Ben susacaktım, o da onunla uyumama izin verecekti. Evet, bunu konuşmadan kararlaştırabilmiştik...

"Yerinden memnun musun?" Diyerek sessizliği bozduğunda kıpırdandım. Evet, kucağı rahattı. İnkâr etmeden kafamı sallayarak gözlerimi yumdum.

***

Sabah gözlerimi araladığımda dün gece uyuduğumuz şekilde değildik. Dün gece uyurken ben Mesih'in kucağında yatıyordum bu sefer ise uzun koltuğun kenarına itilmiştim, Mesih de üzerimde yatıyordu...

Varla yok arası gerindiğimde kıpırdamadı. Kafası kolumun üzerinde duruyorken burnu göğsüme değiyordu, uyuyordu. Beline attığım bacağımı kendime doğru çektikten sonra suratını izlemeye başladım. Kusursuz çehresi, kirli sakalları, dağılmış saçları... Çok güzeldi... Uykusu da uyanık hali gibi sessizdi. Sert dudakları birbirlerine mühürlenmek istercesine kapanmıştı. Hayranlıkla surat ifadesini izledikten sonra kolumu çekmeye çalıştım.

Dikkatle kolumu kafasının altından aldığımda kafası koltukla temas etmeden göğsümün üzerine konmuştu. Yüreğim ağzıma geldiği an göğsümün üzerinde uyuması mantığıma bile ters geliyordu. Bir gün öncesine kadar Mesih senin göğsünde uyuyacak deselerdi kahkaha atardım.

Fakat şu an... Tuhaftı çok tuhaf.

"Neden bu kadar hızlı atıyor." Dudakları birden kıpırdayınca çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum.

"Erkeklerle uyumaya alışkın olmadığım için olsa gerek," gözlerini aralayarak buğulu bir bakış attığında bakışlarımı gözlerinden çekerek etrafta gezdirdim.

"Gece beni yalnız bırakmadığın için teşekkürler." Korktuğum gibi kâbus görmemiştim, bu bana iyi gelmişti. Kalkmaya çalıştığımda izin vererek bedenini çekince rahatlayarak koltuktan kalktım.

"Evde yiyecek bir şeyler var mı?" Uzun süredir yemek yemiyordum, bir şeyler yemeye ihtiyacım vardı. Kafasıyla konsolun oradaki arayı işaret etti.

"Mutfakta yiyecek var." Bir şey söylemeden mutfağa doğru ilerlediğimde o tekrardan koltuğa yatmıştı. Mutfağa girdikten sonra iki ekmek arası hazırlayıp birisini yemeye başladım. Mesih de içeriye girerek masanın üzerindeki ekmek arasına bakıp yanımdaki sandalyeye oturup elimdekini aldığında gözlerimi kırpıştırarak ona baktım.

"Sana yaptım, neden elimdekini alıyorsun?" Az önce ısırdığım yerden ısırıp göz kırptı.

"Sende benimkini yemiştin, ona say." Alaz'lara birlikte kaldığımızda sabah mutfağa girdiğimde ısırılmış bir ekmek arası görüp onu yemeye başlamıştım. Evdeki herkese sorduğumda kimseye ait olmadığını öğrensem bile Mesih'in olmasına ihtimal vermemiştim. Bir şey demeden diğer ekmeği alıp yemeye devam ettiğimde kapı yumruklanmaya başlamıştı. Son aldığım büyük lokmayı zorlukla çiğnemeye başladığımda korkuyla Mesih'e baktım. Kaşlarını çatarak ayağa kalktığında onunla hareket etmiştim.

"Kim geldi?"

"Bilmiyorum." Diyerek kapıya doğru yürümeye başladığında peşinden gidiyordum. Yumruklanan kapı sesleri ritmik bir hal aldığında birileri bizimle dalga geçiyor gibiydi. Mesih, kapıya doğru atılarak düşünmeden kapıyı açtığında her şeye hazırlıklıydım.

Gördüklerimle derin bir nefes alıp gözlerimi devirdiğimde Mesih dişlerini birbirine bastırarak sert bir soluk bırakmıştı. Nida ve Melikşah kapıyı açtığımız halde kapıya ritmik vuruşlar yaparak sabrımızı zorlamaya devam ediyorlardı.

"Günaydın!" Diye cıvıldadı Nida ve içeriye daldı. Homurdanarak salona geçtiğimde Melikşah ile Mesih de arkamızdan geliyorlardı.

"Kahvaltı yaptınız mı?" Omuz silkerek koltuğa oturdum.

"Atıştırdık bir şeyler." Melikşah Nida'nın yanına oturup beline sarılarak onu kendine çekti. Nida neredeyse Melikşah'ın tek bacağının üzerinde oturuyordu.

"Güzel, bugün seninle işlerimiz olacak."

"Ne işi?" Diyerek merakla sorduğumda şakıdı.

"Yılbaşı balosu için kıyafet bakacağız." Dediği an tarih ve gün hafızamda oluşmuştu. Selenay'la alışverişi ertelemekten hiçbir şey alamamış, kıyafetsiz kalmıştık. Yarın yılbaşıydı!

"Şeyda geldiğinde alışveriş yapacağız diye sürekli ertelemiştik elbise almayı. Bu kadar kısa sürede bir şey bulamam, katılmayacağım." Nida'nın suratı şekilden şekle girerken Melikşah gözlerini kapatarak boynunu koklamakla meşguldü.

"Öyle şey olmaz. Geleceksin."

"Ama, Selenay da bulamaz zaten." Nida itiraz kabul etmeyen bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra ekledi.

"Kuzenini de ara. O da alışverişe geliyor." İç çekerek Nida'ya bakındığımda kafamı iki yana sallayarak mırıldandım.

"Vazgeçmeyeceksin, değil mi?" Gülümsedi.

"Asla."

Harika. Ve merhaba ikinci Şeyda.

***

Selenay'ı arayıp haber verdikten sonra Nida'nın arabasıyla onu almaya gitmiştik. Nida, arkadaşının mağazasına doğru arabayı sürmeye başladığında Selenay'la Şeyda'yı konuşuyorduk. Yılbaşından sonra geleceğini söylemişti. Yılbaşını onunla geçiremeyeceğimizi öğrenince moralim bozulmuştu.

"Evet kızlar? Nasıl bir elbise istiyorsunuz?" Selenay omuz silkerek sırtını koltuğa yasladı.

"Benim için fark etmez. Elis seçsin yeter."

"Elis?" Dedi Nida. Bende omuz silktim.

"Aklımda bir model yok, orada karar veririm." Nida kafasını sallayıp bir müzik açınca Selenay'a döndüm.

"Ne yaptın, Eray ve Alaz'la?" Kıkırdadı.

"İkisi şu anda mobilya alışverişindeler." Gözlerimi kocaman açarak Selenay'a baktım. Ardından söyledikleri gözümün önünce canlanınca dayanamadan derin bir kahkaha attım.

"Nasıl yani?" Selenay büyük bir keyifle anlatmaya devam etti.

"Eray, gitmeyeceğimi anlayınca buraya yerleşmeye karar verdi. Alaz'da bizim evde kalmasına izin vermiyor, zaten yeterli alanımızda yok bu yüzden kısa süreliğine buraya taşınıyor." Selenay konuştukça keyiflenmiştim gülümsemem suratımda genişlediğinde şaşkınlıkla konuştum.

"Peki birlikte alışveriş yapmalarını nasıl sağladın?" Selenay suratına bilmiş gülümseme takındı.

"Ben bugün alışveriş yapacağım için Eray'a eşlik edemeyecektim. Alaz'da daha fazla evimizde kalmasını istemediği için teklifimi seve seve kabul etti." Kafamı iki yana sallayarak kıkırdadım.

"İnanamıyorum ya... Şu anki tiplerini düşünüyorum da" kıkırdamaya devam ettim. "Cidden izlemek isterdim. Umarım sağlam dönerler..."

"Umarım..." Araba mağazanın önünde durunca Nida'nın bana verdiği elbiseyi çekiştirerek inip kabanıma sarıldım. Birlikte içeriye girdikten sonra vitrinlere bakmaya başladık. Önünden geçtiğimiz butik fazla gotik tarzı olduğu için hiçbirimiz tercih etmemiştik.

Vitrini su yeşili abiyelerle dolu olan butiği görünce öğürme isteğimi büyük bir zorlukla bastırarak ilerlemeye devam ettim. Nida, arkadaşının butiğini görmüş olacak ki adımlarını hızlandırarak yaratıcı tasarımların olduğu vitrine doğru ilerlemeye başladı.

Mankenlerin üzerinde kıyafetleri denetleyerek kafama göre notlandırdığımda tasarımları fazlasıyla başarılı bulmuştum. Mankenlerin hepsine kombin yaptırmamıştı hepsi çok farklı tasarımlar ve koyu renklerdi. İçeriye girdiğimizde Nida kendi boylarında olan uzun doğal sarı saçları olan bir kızla sarılarak selamlaştılar.

"Nida seni buralarda görebilmek ne güzel..."

"Kusura bakma tatlım, uzun süre yanına uğrayamadım." Sarışın kadın hoş bir tebessüm yollayarak bize döndü.

"Hoş geldiniz, Mira ben." Kaşlarım kavisle havalandı, adaşımdı. Selenay elini uzatarak Mira'yı selamladı.

"Selenay," eli bana yönelince gülümseyerek sıktım.

"Elis Mira." Gülümsedi.

"Adaşız demek." Hoş bir tebessümle kafamı salladığımda sabırsızlıkla hareket etti.

"Ee, ne giydiriyoruz size?" Nida kızıl saçlarını savurarak etrafa bakındı.

"Bebeğim beni biliyorsun, Siyah bir elbise istiyorum." Bir şeyi sonradan hatırlamış gibi bize döndü. "Bu arada kızlar, Mira'nın mağazasındaki tüm ürünler özel tasarımdır. Pişti olma imkânınız sıfır yani."

"Uu, zor olmuyor mu ya?" Dedi Selenay ve elbiselere bakınmaya başladı.

"Tebrik ederim, çalışma biçimin çok iyi," demeden edememiştim.

"Teşekkür ederim," Dedi Mira utangaç bir tavırla. Nida Siyah elbiselerin bulunduğu kısma doğru ilerledikten sonra gözüne kestirdiklerini askısıyla birlikte çıkartarak koluna aldıktan sonra Mira'ya danışmaya başladı. Ardından seçtiklerini kabine götürerek bir bir denemeye başladı. Denediği tüm elbiseler üzerine çok güzel olmuştu. Kızıl saçlarına siyah elbise muazzam oturuyordu.

"Hiçbiri içime sinmedi." Dedi Nida üzerindeki tek omuz elbiseyi aynada denetleyerek.

"Zaten seçtiklerin aynı tarzdı. Anlamak istediğim kadarıyla sen patlatmak istiyorsun?" Diyerek Nida'nın yanına gittiğimde gözleri ışıldadı.

"Kesinlikle!" Gülümseyerek siyahların bulunduğu kısma yöneldim. Elbiseleri denetleyerek modellerine bakmaya başladığımda bir tanesi kafama yatmıştı siyah paletli balık elbiseyi askıdan çıkartarak Nida'ya verdim. Bir şey demeden kabine girdi, kısa süre sonra çıktığında beyaz teni siyahın arasında parlıyordu.

"Saçlarına kalın su dalgaları yaparsan çok daha hoş olur." Nida aynada kendini denetledikten sonra bana gülümsedi.

"Beğendim, bunu alıyorum." Şimdiki görevim Selenay'dı! Selenay geriye doğru adım atarak dudaklarını büktü. "O güzel ellerini bana da dokundur Elis!" Gülümsedim.

"Bekle beni." Ardından toprak tonlarının bulunduğu kısma doğru ilerledim. Selenay'ın tenine toprak tonları fazlasıyla yakışıyordu. Kısa, dantelden oluşan elbisenin transparan tülü balık bir şekilde aşağılara doğru uzanıyordu. Etek ucunda olan danteller elbiseye daha farklı bir orijinallik katmıştı. Elbiseyi denediğinde kendisi ve Nida da sonuçtan memnun kalmıştı.

"Kesinlikle sana da bunu alıyoruz."

"Elis." Mira'nın sesini duyduğumda elinde bir elbise kılıfı vardı.

"Bunu da senin denemeni istiyorum." Büyük bir merakla siyah, gold baskılı kılıfa baktım. "Kesinlikle sana göre bir elbise olduğundan emin olabilirsin." Tebessüm ederek yanına gidip kılıfı elinden aldım. Kabine girerek merakla kılıfı açtığımda içinde kan kırmızısı bir elbise vardı. Gözlerim parlayarak elbiseye baka kaldığımda detaylarını incelemiştim. Tek omuz yükselen uzun elbisenin bir de yırtmacı vardı.

Üzerimdekileri çıkarttıktan sonra kenarda bulunan ayakkabıları giyip elbiseyi üzerime geçirdiğimde kendime inanamamıştım. Bir elbiseyle bile insan bu kadar değişebiliyordu demek.

"Hadi Elis, giymedin mi?!" Nida'nın sesini işitince irkildim. Ardından kendime gelerek elbisenin kol askısını kavradım. Beni bu şekilde görürseler kesinlikle bana zorla bu elbiseyi aldırtacaklardı. Ben bu kadar kışkırtıcı bir renk giyinmek istemiyordum. Çok dikkat çekiciydi.

"Elbiseyi beğenmedim!" Diye seslendikten sonra askıyı indireceğim sırada kabinin perdesi açıldı. İrice açılan bakışlarla ellerini beline yerleştiren Nida'ya baktım. Kısık gözlerle üzerimi süzdükten sonra kolumdan kavrayarak beni kabinin dışına çekti. Sendelememek için koluna tutunduğumda kendimi boy aynasının önünde bulmuştum.

"Oha..." Selenay'ın mırıltısını işittiğimde utanarak kafamı eğdiğimde kızların üzerimde gezen hayran bakışlarını sezebiliyordum.

"Sen neymişsin böyle..." Diye mırıldandı Nida, "çok ateşli bir hatun oldun. Saçlarını kabarık, kalın maşa yapıp bir de siyah pelerin taktık mı... On numara olursun." Kafamı kaldırarak itiraz ettim.

"Ben bu kadar derin bir yırtmaç giyemem..."

"Sana soran olmadı." Dedi Nida."

"Kesinlikle, bunu giymelisin Elis..." Dedi Selenay.

"Tatlım. Elbiseler için bir katalog çekimi yapmak istiyorum, fiziğin şu ana kadar gördüğüm modellerimin hepsine taş çıkarır. Teklifimi kabul edersen samimiyetimizi ilerletebiliriz." Mira'nın sözleriyle kafam iyice karışmıştı. Herkes bir şeyle söylüyordu. Gözüm aynadaki görüntüme kaydığında utanarak kendimi süzmeye başladım.

Aslında uzun ve etek kısmı bol olduğu için yırtmacı sürekli açık durmuyordu. Bir şekilde onu halledebilirdim ancak rengi... İlk defa böyle bir renk elbise giyiniyordum ve kendimi farklı hissediyordum. Özellikle koyulttuğum tek renk saçlarımla beraber çok hoş duruyordu ama büyük kadınlar gibi görünüyordum.

"Başka bir elbise bakalım, lütfen..." Çaresizce mırıldandığımda Nida kaşlarını kaldırarak ciddiyetle konuştu.

"Çok konuşuyorsun Elis! Daha bir sürü işimiz var, vaktimiz yok. Kıyafetlerini giy hadi." Büyük bir hüsranla kabine girdikten sonra kıyafetlerimi -daha doğrusu Nida'nın kıyafetlerini- giyerek dışarı çıkıp paketleri aldığımızda ödemeyi yapan Nida'yı durdurdum.

"Gerek yok, biz öderiz," diyerek cüzdanımı açtığımda beni durdurdu.

"Sakın Elis. Ben varken senin paran geçmez." Kaşlarımı çattığımda kahkaha attı.

"Şaka yapıyorum, bunlar benden itiraz yok." Gözlerimi devirdiğimde kartıyla ödemeyi yapıp mağazada yukarı kata çıkmaya başlamıştı. Saat geçip giderken ayakkabı ve maskemiz gibi ayrıntılarımız eksikti. Diğer ayrıntılar içinde butikleri gezdiğimizde kendime inci kaplamalı beyaz bir maske seçmiştim. Nida İse siyah tüylü bir maske almıştı. Selenay'a da mürdüm bir maske seçip elbisesini patlatmıştık. Nida tüm gün boyunca ağzından düşürmediği siyah pelerini de bana aldıktan sonra orta kattaki güzellik mağazasına girmiştik.

Genel bakımın ardından cilt maskeleri ve kürlerden sonra saçlarımızı yaptırmaya başlamıştık. Nida'nın isteğiyle saçlarımı kalın, kabarık maşa yaptırıyorken bir yandan da makyajımı yapıyorlardı. Kan kırmızısı bir ruj ve güçlü görünen kirpiklerinin ardından yüz hatlarımı keskinleştirerek ufak dokunuşlu bir makyajın arsından hazırdım. Maskeyi denediğimde göz makyajım nedeniyle bakışlarım tıpkı bir kediyi andırıyordu, gizemliydi...

Hazırlığımız bittiğinde ayağa kalkarak boy aynasından kendimize bakıp birbirimize iltifatlar yağdırmaya başladık. Sonuç tamimiyle can alıcıydı. Kendimi süzdükçe şaşırmadan edemiyordum.

"Kızlar, beyler birazdan burada olur. Kabanlarımızı giyelim." Dedi Nida. Kostümlerimize özel olarak aldığımız kabanları giydiğimizde kalbim güçlü bir ritimle atıyordu. Büyük ihtimalle Selenaylarla gidecektim partiye ya da Eray gelip beni alırdı.

Kızların birer partneri olduğu için bir hayli rahat gözüküyorlardı. Nedense aynı rahatlığı kendimde bulamıyordum çünkü Eray partide kızlara sarkıntılık ederek beni yalnız bırakacaktı!

"Gelmişler!" Nida şakıyınca maskemi çantamın içine koyarak kabanımı giydiğimde Nida engel olmuştu.

"Hayır, maskeler bu gece suratımızdan hiç çıkmayacak." Diye cırlayınca maskeyi suratıma taktım. Kendimi tanıyamamıştım. Rujumu bozmamak için dudağım yerine yanağımın iç kısmını dişledikten sonra pelerinimi düzelterek kızları takip ettim. Aşağıya indiğimizde birbirinden şık üç araba bizi bekliyordu.

Mesih'in audi r8'ini gördüğüm an gözlerimi irice açtım. O da mı geliyordu. Alt dudağımı dişlemeye engel olamadığımda Melikşah ve Alaz arabalarının önlerinde, hoş takımları ve suratlarındaki maskeleriyle partnerlerini bekliyorlardı.

Selenay, Alaz'ın açtığı arabaya bindiğinde bende oraya yönelmiştim. Alaz'ın arabasının yanında duran Mesih'in arabasının kapısı içeriden açıldığında yolum kesilmişti. İçeriye baktığımda gözlerinin rengini saklayamayan maskesiyle bana bakan Mesih'le karşılaştım.

"Sen benimle geliyorsun." Dediği an derin bir nefes alarak Mesih'in arabasına bindim. Selenay'la Alaz'ın rahatını da bozmak istemiyordum. Bacağımı açmadan örtüp elbisemin etek kısmını güzelce dizlerime serdiğimde güvendeydim. Arabayı çalıştırdığında kafamı çevirmeden yan gözlerle onu izlemeye başladığımda nutkum tutulacaktı sanki.

Siyah gömlek üzerine siyah bir takım elbise giymişti. Boğazında duran siyah papyon kesinlikle onu çocuksu ya da şirin göstermemişti. Çok farklı durmuştu, erkeksilik katmıştı. Koluna taktığı saat ve maskesi tezimi doğruluyordu. Fazlasıyla erkeksi olmuştu. Yutkunarak önüme döndüğümde sessizliği bozmadım, o da bozmadı. Bir süre sonra balonun yapılacağı mekânın önünde durduğumuzda Mesih'le arabadan indim.

Yanında yürüdüğümde Mesih'i tanıyanların bakışlarını üzerimizde hissedebiliyordum. Dedikodular kulağıma ilişse de umursamadan ilerledim. Bir şey demeden ilerlemeye devam edip beni de yönelttiğinde özenle tutulan üç masadan birisine oturduğumuzda biri Mesih'i çağırdı ve o da yanımdan ayrıldı.

Tek kaldığım masada derin bir soluk alarak nefis enerjideki dansçıları izlemeye başladığımda gülümsüyordum. Bunlar kesinlikle Alaz'ın işiydi. Mekân sahibi kendisi olduğu için bu ayrımı yapmasını anlayabiliyordum.

Çılgın müzikler eşliğinde kostümlü kişileri izlemeye başladım. Nidalar ve Selenaylar da masalarına yerleştiğinde Nidaların masasından insan eksik olmuyordu. Sürekli birileri gelerek Melikşah'la selamlaşıp konuşuyordu. Nida en son huysuzlanınca Melikşah onu dansa kaldırarak gönlünü almaya çalıştı. Selenay ve Alaz'da kendi halinde takılıyorlarken birden ışıklar kesildi.

Salondan hayret nidaları çıkmaya başladığında gözlerimi irileştirip merakla beklemeye başladım. Birden ışıklar açılıp orta pisti dansçılar aldığında jenerik bir müzikle şekillenmeye başlamışlardı.

Dudaklarımın kenarı yukarıya doğru kıvrıldığında büyük bir merakla onları izlemeye başladım. Dj Snake- Turn down for what çalmaya başlayınca hepsi birden dans koreografi sunmaya başlamışlardı.

Müziğin coşkusu ve dansçıların enerjisi beni her geçen salise daha fazla heveslendirmeye başlamıştı. Bana göre kolay gelen koreografi kolay bir şekilde algıladığımda jenerik değişmişti. Sözler olmadan müzik eğlenceli bir jenerikle çalmaya başladığında gözlerimi kapattım.

Hayalimde yerimden kalkarak dansçılara doğru gidiyordum. Ben geldiğim an değişen nakaratla birlikte afallamıştım. Tüm dansçılar yere eğilip anlar gibi dans etmeye başladıklarında bir kol belime sarılarak beni yönlendirmişti. Tanımadığım adamla ana dansçıları olmuştuk gösterinin. Gelişi güzel bir şekilde hareketlerine karşılık vermeye başladığımda hiç olmadığı kadar eğleniyordum.

Tek elini belime koyup alnını alnıma yaslayarak sahnede dönmemizi sağladığında kısa bir dönüş yaptıktan sonra dansımıza devam ettik. Hemen sonrasında müzik eski ritmine kavuştuğunda izlediğim kadarıyla dansçılara katılmaya başladım ufak hatalar yaptığımda diğer dansçı gülerek bana yardım ediyordu.

Müzik son kısımlarına geldiğinde topuklularla dans etmekten nefes nefese kalmıştım. Gözlerimi defalarca kırpıp açtığımda hayalde değil, gerçekte olduğumuzu kavradım.

Onca insanın önünde dans etmiştim... Birden ışıklar tekrardan kesildiğinde kolumdan çekilerek ilerletilmeye başladım. Ne olduğunu anlamıyordum etraf karanlık olduğu için önümü dahi göremeden insanlara çarpa çarpa giderken müzik seslerinden hiçbir şey duyamaz olmuştum. Birden önümüz aydınlandığında terasa çıkmıştık.

Karanlık havada etrafıma bakındığımda az önce dans ettiğim adamın beni buraya getirdiğini anlamıştım. Şaşkınlıkla arkası dönük, maskesi tüm yüzünü kapatan adama baktım. Bana doğru döndükten sonra beyaz gömleğine zıt giden siyah pelerinini arkasına çekerek önümde centilmence eğildi. İrkilerek geri çekildiğimde elimden yakalayarak ufak bir öpücük kondurmuştu.

"Sen kimsin!" Diyerek seslendiğimde doğrularak maskesi tuttu. Tüm suratını kapatan maske, yüzünden ayrıldığında gözlerim dehşetle aralanmıştı. Ben, az önce Klaus'la mı dans etmiştim? Şaşkın ifademe gülerek bana doğru yaklaştı.

"Merhaba Elis." İrice açılan gözlerle ona bakmaya devam ettiğimde ne diyeceğimi bilememiştim. Yazın Şeyda ve Lida'yla tatile çıktığımızda Klaus'la tanışmıştım. Üstelik Mesih'lerle alakamız olduğunu onlardan saklamıştık. Lidya'nın söylediği kadarıyla aralarında ciddi davalar dönüyordu.

"Seni görmek istedim." Dediği an vücuduma ikinci bir kal gelmişti.

"Mesihler burada." Diyebilmiştim. Gülümsedi ve maskesini gösterdi.

"Bunun için taktım." Kafamı ağır bir şekilde salladığımda ifadesini bozmadan devam etti. "Mesihlerle ilişkiniz olduğunu neden söylemediniz?" Yalanımı anladığı için kafamı eğerek maskemin arkasına saklandım. "Boş versene, zaten biliyordum." Kafamı kaldırıp hızla suratına baktığımda önceden de bildiğini anlamıştım.

"Peki neden... Bir şey yapmadın?" Bir adımla bana yaklaşıp parmak ucunu çeneme değdirdiğinde tepki göstermedim.

"Sana bir şey yapmam." Sertçe yutkunarak maskemin arkasında saklanmaya devam ettim.

"Bak, burada olman doğru değil. Onlar fazla kalabalık ve çoğunluğu burada. Gitmelisin Klaus."

"Ben Mesih takımından korkmam, Elis." Sıkıntıyla iç çektim.

"Bu korkup korkmama meselesi değil, mantık meselesi." Dediğimde içeriden uğultular gelmeye başlamıştı. Korkarak kapıya bakıp tekrar Klaus'a döndüm.

"Git lütfen, birileri geliyor." Derin bir iç çektikten sonra gülümseyerek suratıma baktı.

"Tekrar geleceğim ışık gözlü kız." Bir şey diyemeden ona baktığımda terasta gözden kayboldu. Derin bir soluk vererek ardından baktığımda önce rahatlamış, ardından dehşete düşmüştüm. Ben onca insanın önünde nasıl da rahat dans etmiştim öyle? İnsanlar bir yana... Mesih... O beni görmüş müydü? Kendime lanet okuyarak arkamı döndüğüm an buz mavisiyle karşılaşmıştım.

Korkulu bir iç çekişle ona baka kaldığımda sert ifadesiyle üzerimi izliyordu.

"Sen..." Dedi ve iç çekti. "Kiminle dans ettin." Sertçe yutkunarak ifademi sabit tutmaya çalıştım.

"Bilmiyorum, dansçılardan birisiydi." Maskeli hali ondan daha fazla çekinmemi sağlıyordu. Çok daha olgun ve farklıydı. Kafasını iki yana sallayarak üzerime geldi. Mavileriyle gözlerimi denetledikten sonra bedenimi kaskatı kesecek cümleyi kurdu.

"O beyinsize söyle suratına maskeyi geçirdiğinde kendini tanıyamayacak bir aptalın partisine gitsin. Tıpkı kendisi gibi bir aptalın..." Dudaklarım aralanarak Mesih'e baka kaldığımda sertçe devam etti. "Tabi bir daha görebilirsen."

"Ne?" Korkuyla fısıldadığımda yaklaştı ve yavaşça çeneme dokunup suratımı hafifçe kendisine doğru kaldırdığında fenerlerimiz yarışıyordu. Ürkütücü mavilerindeki tehlikeli ifade parlayınca dişlerinin arasından tıslamıştı.

"Bana sakın yalan söyleme. Sakın." İçeriden uğultular gelmeye başladığında Mesih'in gözlerinde parlayan intikam ışıltılarıyla Klaus'un yakalandığını anlamıştım.

"Hayır!" Diyerek içeriye gidecekken beni sertçe kolumdan çekerek teras korkuluğuna dayadı.

"Nereye? Seninle işimiz var."

"Bırak beni!" Beni sarsarak sırtımı korkuluğa çarptı.

"Rahat bir dansçısın, değil mi Elis..." Olmasam da olağan bir şey gibi göstermek istemiştim. Klaus'la dans etmemi büyütmesini istemiyordum.

"Abartma, dans... Olağan bir şeydir." Kafasını salladı.

"Bende öyle düşünmüştüm." Dedi ve mavilerinin tehlikeli parıltılarını gözlerime serdikten sonra devam etti. "Şeyda'yı hatırlıyor musun Elis? Bana bir sözün vardı." Rujumu umursamadan alt dudağımı dişlerimin altına alarak titrek bir sesle mırıldandım.

"E-evet..." Maskeli suratını maskeli yüzüme yaklaştırarak fısıldadığında nefesi dudaklarıma çarpmıştı. Kafasını öfkeyle onaylar anlamsa salladı ve genizden gelen boğuk, öfkeli sesiyle konuştu.

"Bu gece, benim seçtiğim müzikle... Benim için, dans edeceksin."

Dudaklarım aralık bir şekilde kaldığında verecek cevabı bir an içerisinde bulamamıştım. Suratına boş bir ifadeyle baka kaldığımda kolundaki parmaklarını sıkılaştırdı. Sadece bakışları değil, bugün tavırları da sertti. Kendimi geri çekerek kolumu kurtarmaya çalıştığımda başarılı olamamıştım. Canımı yakacak derecede parmaklarını sıkılaştırdığında dişlerimi birbirine bastırarak tısladım.

"Kendine gel." Kaşları maskesinin saklayamayacağı bir kavisle yukarıya doğru kıvrıldığında neler diyeceğini merak etmiştim.

"Fazlasıyla kendimdeyim." Kaşlarımı çatarak başımı iki yana salladım.

"Başkalarıyla dans etmem seni ilgilendirmez Mesih. Klaus'la dans ettiğim için benden öcünü almak istiyorsun, bunu görebiliyorum." Göz bebekleri parlayınca suratını yaklaştırarak fısıldadı.

"Belki de seni kıvırırken görmek istiyorumdur."

Suratımı buruşturdum. "Terbiyesizlik etme." Ben insan gibi dans etmiştim orada. O ise sinirlenmiş, sinirini benden çıkartmaya başlamıştı. Kafamı sallayarak devam ettim. "Her istediğini alamayacaksın." Suratımdaki meydan okumadan sonra yüzünde tatmin olan bir ifade belirmişti. Bu onun hoşuna gidiyordu.

"Ben, Elis bu gece istediğimi alacağım. İster isteyerek..." Diğer eli çenemi buldu, "ister zorla olacak ama." Sıktı, "istediğimi vereceksin."

"Bana istemediğim bir şeyi yaptıramazsın!" İçimdeki kafasına buyruk, asi taraf belirdikçe o da asileşiyordu. Saat taktığı elini papyonuna götürüp sertçe çektiğinde kalın uzuvlar gömleğinin yakalarının altlarından göğsüne doğru sarkmaya başlamıştı. Sertçe yutkundum.

"Klaus'la isteyerek mi dans ettin?" İkimizde çığırından çıkmıştık. Bana hesap sorabilme hakkına şaşıp kaldıktan sonra ellerimi merdiven korkuluğa yerleştirerek tısladım.

"Bu seni ilgilendirme-"

"Elis!" Diyerek kükrediğinde parmaklarım serçe kalın demirleri kavramıştı. Sırtımı demirleri daha fazla yaklaştırarak sert bir soluk aldım. Her ne kadar sinirlerini bozmak için evet! Diyerek haykırmak istesem de olan olayı söyleyecektim.

"Onun Klaus olduğunu bile bilmiyordum!" Kaşlarını çattıktan sonra keskin mavileriyle tenimi lime lime doğramaya devam etti.

"Sürtünürken gayet rahattın." Dediğinde gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Evet. Harika. Artık benim de kontrolüm elimden kayıp gitmişti.

"Mesih, benimle düzgün konuşmayacaksan siktir git!" Bir insanın yüzüne karşı bu denli küfretmişliğim bile yoktu ancak beni öyle bir kışkırtıyordu ki dayanamıyordum. Ben orada normal bir şekilde dans etmiştim ya sadece eğlenmiştik ve romantik bir dans bile değildi. Karşılık gelmeyince gözlerimi açtığımda çenemdeki elini indirerek ikisini de hırsla arkamdaki korkuluklara yasladı. Daha da sinirlense de dişlerini sıkarak kendini zapt etmeye çalıştı.

"Bana ne olduğunu anlat." Deyince ikinci derin soluğumu çektim. Her ne kadar Mesih'e sinir olsam da dürüst olmak istiyordum, anlatmak istiyordum.

"Onları izlemek keyif vermişti. Bir an için onlarla bir olup dans ettiğimi hayal ettim, bir gerçeğin içerisinde olduğumu fark ettiğimde terasa doğru yürütülüyordum."

"Peki ya bilseydin?" Dediğinde ilk başta anlamayan bakışlarımı üzerine sabitlemiştim. Dişlerinin arasından keskin bir soluk aldı ve açıkladı. "Klaus olduğunu bilseydin, yine de dans eder miydin?" Ses tonu sakin çıkmıştı. Gözümü bile kırpmadan cevap verdim.

"Ederdim." Elini sertçe korkuluktan çektiğinde bu umurumda olmamıştı. Az önceki gibi yine doğruları söylemiştim. Klaus'la dans etmemek için bir sebep göremiyordum. Eğlenceliydi, eğlenmiştim. Alnındaki damarları belirginleştiğinde onu ilk defa bu kadar yoğun tepkili görüyordum. Beni şaşırtıyordu. Bu gerçekten de Mesih miydi?

"Bu gece bana dans edeceksin kızım." Hayretle dudaklarım aralandığında nutkum tutuldu o kafayı mı yemişti? "Saçmalama!" Dediğimde önümde durduğunda çekip gitmesi için itiyorken ellerimi durduruyordu. "Benim için kıvıracaksın." Pes etmeden durmadan kıpırdatıyordum, o da sertçe kavrıyordu. Bir tanesini kurtarabildiğimde sertçe yanağına indirdiğimde bunu yaptığıma bende inanamıyordum. Az önce ben... Mesih'e tokat atmıştım. Aramızda yarım adımlık bir mesafe kaldığında ikimizde sertçe soluklar alıyorduk. Vurduğum darbenin etkisiyle başı yana bile çevrilmemişti sadece çapraz bir şekilde yere doğru eğikti.

Korku dolu iki sert soluk aldığımda elmacık kemikleri belirginleşmiş, tüm uzuvları sertleşmişti. Derin nefesler alıp vermeye başladığında gözleri öfkeden kararıyordu. İlk başta kuduz bir köpeğin hırlamasını işittiğimi sanmıştım sesin Mesih'e ait olduğunu algılamam çok zamanımı almamıştı. Elini tekrardan korkuluğa koyduğunda hem sinirlenmeye devam ediyor hem de az önceki eylemimden dolayı çok korkuyordum. Aralık olan dudaklarından sert ve beyaz dişlerini seçebiliyordum, genizden gelen bir sesle konuştu.

"Bana vurduğun o elin var ya... Onunla sana öyle şeyler yaptıracağım ki saatlerce durmam için yalvaracaksın." Söylediklerinin anlamını geç de olsa idrak edebildiğimde fazlasıyla korkunun köşelerinde artık cirit atıyordum. Kafamı delice iki yana salladığımda tekrar hırlayarak kafasını olumlu anlamda salladı.

"Elis... Seni çok fena-"

"Mesih." Azad'ın sesini işittiğime o an şükretmiştim. Mesih elini sertçe korkuluktan çektikten sonra kalın boynunu çevik bir hareketle çevirerek Azad'a baktı.

"Ne var?" Avını kollayan vahşi bir hayvan edasıyla tısladığında Azad gram olsun etkilenmeden suratsız ve ifadesiz bir tavırla devam etti.

"Klaus'un adamları geldi," Ortalığın kızışacaktı. Mesih tüm bedenini Azad'a doğru çevirdi.

"Bu sence ne kadar sikimde?" Mesih genelde fazla bel altı laflar söyleyen bir adam değildi şu anda gerçekten de çok fazla sinirliydi. O kontrolsüz sesinin tonuna ve rengine kadar yansıyordu. Normalde nefesini dahi kontrollü bir şekilde alan adam şu an her anlamda çığırından çıkmıştı.

"Senden akıl almaya gelmedim Mesih. Gelmeyeceksen başlamak istiyoruz." Mesih sertçe kafasını salladı.

"Klaus'a dokunmayın." Kafasını sert bir hamleyle bana doğru çevirdikten sonra kaşlarını çatarak berbat hissetmeme neden oldu. "O bizim misafirimiz. Değil mi Elis?"Sertçe yutkunduğumda Azad bir şey söylemeden yanımızdan ayrılmıştı. Azad... İntikam için bekleyememiş, sabırsızca gelenlerin işini görmeye gitmişti.

Mesih ceketini çıkartarak siyah gömleğiyle kaldıktan sonra beklemeden ceketi üzerime attı.

"Giyin." Bir şey söylemeden ceketi üzerime geçirdiğimde kaşlarını çatarak baktı, ardından ellerini uzatarak göğüs kısmında bulunan düğmeyi ilikleyerek dekoltemin kapanmasına neden oldu. Kolumdan kavrayarak beni ilerletmeye başladığında engel olmak yerine düşünmeyi tercih ettim.

Şu an engel olmaya çalışmak benim kazancıma olmayacaktı. Bir şey elde edemeyecektim. Onun yerine olacakları düşünerek tedbirimi almak çok daha mantıklıydı. Bağırışların birbirine katıldığı salona girdiğimizde göz bebeklerim irileşmişti insanlar bağırışlar eşliğinde birbirlerine girmişlerdi. Saatler önceki eğlence, müzik ve danslar yoktu. Mesih kavganın ortasında durunca bende yanında durmak zorunda kalmıştım. Gözlerini kapattı ve dinledi.

"Tüm müziklerden daha güzel..." Kaşlarımı çatarak ona baktığımda söylediklerine inanamamıştım. Kolumdan çekerek beni önüne aldığında kolları belimi sarmalamıştı. Ayakları ritmik hareketlerle sağa sola kıpırdadığında ona ayak uydurmak zorunda kalmıştım.

Çığlık, vuruş sesleri eşliğinde onunla dans etmek... Fazla hastalıklıydı... Gözlerimi kapattım, tıpkı onunkisi gibi... Bir süre daha ritmik hareketlerimiz devam etmişti, ardından beni tekrar kolumdan kavrayarak kalabalığın arasından çıkarmaya başladı.

Etraf boşalınca daha fazla hızlanmıştı topuklarım ağrımaya başladığında bedenime soğuk havalar işgal etmeye başlamıştı rüzgâr solunumumu zorlaştırdığında kendimizi dışarıda bulmuştuk. Durarak dinlenmeye çalıştığımda buna izin vermedi ve beni çekelemeye devam etti.

Arabasının yanına geldiğimizde vakit kaybetmeden beni içeriye tıkıp kendi yerine geçti anında kapıya yöneldiğimde beni ensemden kavrayarak koltuğa geri çekmişti ve kapıları kilitledi.

Dudaklarımı dişlerimin aralarında sıkıştırmaya başladığımda bakışlarım sürekli etrafta geziniyordu. Bir çıkar yol arıyordum, ondan kurtulmak için ufakta olsa çıkar bir yol...

"Boşuna uğraşma... Bu gece söylediklerimi yapacaksın." Titrek bir nefes aldım ve aklıma gelenleri sıralamaya başladım.

"Eminim ki her ne istiyorsan artık bunu isteyerek yapacak birçok kız bulabilirsin." Gaza sertçe bastıktan sonra uzunca bir süre bana baktı, bu tehlikeliydi.

"Ben, beni isteyenleri istemiyorum." Son ümidim de yerle bir olduğunda önüne dönerek asfaltı ağlatmaya başladı. Çaresizce etrafa bakındığımda çantamın salonda kaldığını hatırlayarak ağlamak istedim. Bu gece Mesih'le yalnız kalmamak için tanıdığım ya da tanımadığım herkesten yardım isteyebilirdim. "Ben seni istiyorum." Öfkeli ifadesiyle bana dönünce sertçe yutkundum. Kafasını sallayarak önüne döndü. "Beni istemeyen seni."

Araba hızını arttırdıkça ve ilerledikçe göğsüme ağrılar saplanıyordu. Neler olabileceğini bilmiyordum ve bilmedikçe ürküyordum. Bilindik sokaklara girmeye başladığımızda ellerim titriyordu çaresizce üzerimdeki bana bir hayli büyük gelen cekete tutundum. Sanki beni sahibinden koruyabilirmiş gibi.

O lanetli evin önünde durduğumuzda gözlerimi kapatarak sabit kaldığımda aralık dudaklarımdan kesik kesik soluklar alıyordum. Mesih'in arabadan inmesi beni etkilemedi, sabit kaldım. Kapım sertçe açılınca ürkekçe ona baktım hala maskelerimizle duruyorduk.

Hiddetle inip kalkan sert ve geniş göğsüyle yenilemez olarak başımda duruyordu. Kafamı yavaşça iki yana salladım. Umursamadan ellerini uzatıp üzerime doğru eğildiğinde korkarak geri çekildim ve fısıldadım.

"Lütfen..." Umursamadan belimden ve sırtımdan kavrayıp beni çevik bir hareketle arabadan çıkartınca inkâr dolu mırıltılar çıkarmaya başladım.

Beni hızlı adımlarla kapının önüne getirdiğinde artık hiçbir şansımın olmadığını bildiğim için sürekli debeleniyordum. Debelenmemi umursamadan beni sertçe kavrayarak kapısını yeni açtığı evine itti. Dengemi sağlamak için güçlükle duvara tutunmuştum.

Işıkları açmadan duvara yaklaşarak önümde durduğunda elimi maskeye atarak suratımdan çıkartmaya çalıştığımda elimi tutarak nazikçe duvara sabitledi.

"Şşşş, maskeleri çıkartmak yasak." Dudaklarımla birlikte kuruyan ağzımın içini ıslatmak için sertçe yutkunduğumda dudaklarımı ıslatacak gücü kendimde hissedememiştim.

Elimi kavrayarak duvardan indirdikten sonra ceketinin ilikli olan tek düğmesini açarak üzerimden sıyırdığında tepkisiz bir şekilde hamlesini bekledim. Karanlık evde sadece dışarıdan gelen loşluk ışık tutuyordu. Sadece nefeslerimizi duyuyorken ceketin yere düşerken ki çıkarttığı hışırtıyı işitmek kulaklarımı uğuldatmıştı.

Elimi bırakmadan yavaş adımlarla ilerlemeye başladığında cilalı, tahta zeminde çıkarttığımız adım seslerimizi işitmek ürkünçtü... Avucunu, avucumdan çekmeden merdivenlere doğru ilerledi ve alt tarafa yönelerek beni de beraberinde merdivenlerden indirmeye başladı.

Adımlarımı durdurarak elini sıktığımda hareketsiz kaldı. Ardından kafasını ağır bir biçimde bana doğru çevirdiğinde karanlıkta, maskesinden fışkıran mavilikleriyle karşılaşmıştım. Güçlükle yutkundum. Önüne dönerek ilerlemeye başladığında bende peşinden adımlamaya devam etmiştim.

Dar, uzun bir koridorla karşılaştığımızda dişlerimin arasından soluklanıyordum. Neler olacağını tahmin dahi edemiyordum. Artık adım sesleri kulaklarımda uğuldamaya başladığında tahta bir kapının önünde durmuştu. İç çektim, vakit kaybetmeden kapıyı araladığında hemen bir adım ötesinde duruyordum.

Beni nazikçe içeriye çektiğinde zifiri bir karanlıkla karşılaşarak elini sıktım. Karanlık bana huzur vermiyordu, karanlık beni ürkütüyordu. Elinin duvarda sürtme sesini işittikten kısa bir süre sonra devasa büyüklükteki oda sarı, loş bir ışıkla aydınlanmıştı.

Kafamı çevirerek görüp görebileceğimin en genişi olan odanın içini incelemeye başladım. Odanın ortasında tek kişilik, mat deri kahverengi geniş ve rahat görünen bir koltuk bulunuyordu. Koltuğun yaklaşık on beş adım ilerisinde, tavanda bulunan tek bir ışık vardı ve sadece bulunduğu kısmın altını aydınlatıyordu.

Beyaz duvarların arasına konulan büyük, beyaz bir yatak vardı. Üzerinde beyaz, saten bir çarşaf vardı. Ardından etrafa bakınmaya devam ettiğimde fark ettiğim ayrıntı ile kala kaldım. Etraf aynalarla kaplıydı. Özellikle yatağın bulunduğu tavan, komple aynalarla kaplıydı.

Göğüs kafesim birbirine uyuşmayan ritimlerle inip kalkmaya başladığında kendimi durduramıyordum. Gözleri gözlerime değdiğinde avucunu usulca avucumdan kaydırmıştı. Elim boşluğa düştüğünde usul adımlarla konsola doğru ilerlemeye başladığında odanın duvar kenarlarına yerleştirilen hoparlörler nedense çok daha fazla ürkmeme neden olmuştu.

Ortamı algılayabiliyordum fakat olacakları kabul edemiyordum. Konsolun önünde durduktan sonra tek eliyle şarabı alıp yavaş hareketlerle ağzını açtıktan sonra kadehlere doldurulma sesini işitmiştim.

Tek kadehi eline alıp bana doğru döndüğünde arkası konsola yaslıydı. Kaşların çatık bir şekilde Mesih'i izlemeye başladığımda avucuna aldığı kadehi gözleri kapalı bir şekilde koklayarak elinde sallandırmaya başladı. Gözlerini açarak kısık bakışlarını üzerime diktiğinde konuşması çok sürmemişti.

"Ortamı anlayabiliyor musun?" Bir şey söylemeyince devam etti. "Gel buraya." Adımlarım kendiliğinden ona doğru sıralanmaya başladığında gözlerini üzerimden çekmiyordu.

"Şurada Elis..." Dedi ve karşı taraftaki ışığı gösterdi, "dans edeceksin. Ve ben..." Diyerek kadehi tuttuğu eliyle deri koltuğu işaret etti. "Orada oturacağım." Söylediklerini önceden düşünebilsem de kabul etmek istememiştim. Mesih'in konuşması düşündüklerimin kesinleşmesi demekti. Sertçe yutkunduğumda devam etti.

"Birazdan istediğim şarkıyı açacağım ve sen dans edeceksin." Deyip içmeye devam ettiğinde korkuyordum. Daha önce hiç bu kadar içtiğini görmemişken şimdi ise birbiri ardına bardakları kafasına dikip duruyordu. Bu şekilde giderse ne kadar sağlıklı kafayla kalabilirdi?

"Mesih, istemiyorum." Kaşları kavisle havalandığında kadehi ağzına dikerek tüm şarabı bitirdi.

"Klaus'la istemiştin ama..." Ölümcül bir sakinlikle konuşması tüylerimi ürpertiyordu. Kafamı iki yana salladım.

"Aynı şey değil... Bir anda olduğunu biliyorsun, üstelik orası kalabalıktı birçok insan dans ediyordu," tekrar kafamı salladım. Bakışlarındaki intikam ateşini sezdiğimde lafından geri durmayacağını algılayabiliyordum ve Mesih'in Klaus'la kesinlikle ayrı bir derdi vardı. O dert her neyse Mesih bu yüzden ekstra sinirlenmişti.

Boşalan kadehine kırmızı şarabı tekrardan doldurup konsola döndüğünde parmağı müzik setindeki tek bir tuşa dokunmuştu. Ardından devasa odayı kaplayan şarkının sesi damarlarımda akmakta olan kanıma kadar ilişmişti. The weeknd the hills şarkısı tüylerimi ürpertmeye devam ediyorken Mesih kadehini tutmaya devam ederek deri koltuğa doğru adımlamaya başlamıştı, vazgeçmeyecekti.

Elimi konsola koyarak son gücümle sıktıktan sonra kafamı eğerek gözlerimi yumdum. Titrek bir nefes alıp başımı kaldırdıktan sonra Mesih'e baktım. Önündeki ışığa bakarak kadehini yudumluyordu, gözlerimiz kesiştiğinde elindeki dolu kadehi de ağzına dikerek bitirdi. Adem elması bir kez daha kıpırdadığında yutkunmuştu. Kadehin ucunu dizinin üzerine koyduktan sonra gözleriyle şarap şişesini işaret etti.

"Kadehimi doldurmak ister misin?" Tüm bedenim titriyordu, saç diplerim sızlıyordu, çenem uyuşuyordu. Işığın altında ona dönük bir şekilde durduğumda ellerimi önümde birleştirerek titrememi engellemeye çalışıyordum. Şarkı sona erip tekrardan başladığında koltuğunda yayvan bir şekilde oturmaya devam ediyordu. Tek kolunu koltuğun kenarına koyup parmaklarını çenesinin alt kısmındaki sakallarında gezdirdi.

"Başla..." Dediği an yere yatıp haykırarak ağlamak istemiştim, kendimi hiç bu kadar küçük, ucuz hissetmemiştim. Çaresiz bakışlarım gözlerine takıldığında sakalını okşamaya devam etti.

"Bu- bunu yapamam..." Dedim titrek bir sesle. Kafasını sallayarak kadehini ağzına dikti, bitirdikten sonra ağzında biriktirdiği sıvıyı birden yutup konuştu.

"Azad'ı aramamı ister misin?" Sorgu dolu bakışlarım üzerinde gezinince devam etti, "bana söz vermiştin, tutmuyorsun. Karşılığında olacaklara katlanmalısın." Yine yapıyordu, beni Şeyda'yla ilgili tehdit ediyordu. Maskemin arkasına saklanmaya çalışarak ağlamaya başladığımda hatları keskinleşti.

"Şarkı üçüncü kez başladığında, sende başlayacaksın. İris. Yoksa sonuçlarına katlanmam." Şarkının son nakaratları yankılanmaya başladığında kalp atışlarım teklemeye başlamıştı. İç çeke çeke ağladığımda şarkı başa sardı.

Baştaki seslerle derin nefesler aldım, Weeknd'in konuşmalarıyla ellerimi belimin iki yanına hafif bir şekilde kaldırdığımda parmaklarım titriyordu. Ağzımdan sesli bir hıçkırık döküldüğünde titreyerek yere düştüm. Daha fazlasına gücüm yetmezdi.

Şarkı çalmaya devam ettiğinde ellerimi yere koyarak içli içli ağlamaya devam ettim. Kendimi berbat, ucuz hissediyordum. Beni tıpkı bir kaltak gibi hissettirmişti. Bu düşüncenin beynimde yankılanmasıyla hıçkırıklarım daha fazla bir artış göstermişti. Şarkı son nakaratlarına tekrardan geldikten sonra sessizlik oluşmuştu, artık şarkı çalmıyordu. Derin nefesler alarak sesimi bulmaya çalıştım.

"O-onunla tekrar d-dans ederim çü-çünkü beni senin gibi ucuz hissettirmiyor!" Haykırarak kafamı kaldırıp Mesih'e baktığımda şarap şişesini kafasına diktiğini gördüm. "Beni tıpkı paralı bir kaltak gibi hissettirdin." Diyerek cılız bir ses çıkartıp ağlamaya devam ettiğimde bir süre bekledi, ardından konuştu.

"Bunu seni aşağılamak için yapmadım, aptal." Ses tonu netti. "Ucuz ya da bir kaltak gibi görünmeni isteseydim, seni piste çıkartarak tüm erkeklerin önünde dans etmeni sağlardım." Ölüm sakinliğindeki ses tonu tüylerimi ürpertiyordu. Birden elindeki şarap şişesini odanın köşesine fırlatınca dudaklarımdan korku dolu bir mırıltı dökülmüştü. Kırılan cam şişeden sızan şaraplar yere dağılıyorken Mesih hiddetle ayağa kalkarak kükredi.

"Ama o kadar aptalsın ki benim için özel olacağını göremiyorsun!" Yanıma gelip eğilerek kolumdan kaldırdığında bakışlarım cam gibi aydınlanmıştı. Gözlerindeki öfkeyle tısladı. "Şimdi anlıyor musun?" Kafamı iki yana salladım.

"İntikam almak için dans etmemi istedin." Dişlerini birbirine bastırdığında elmacık kemikleri belirginleşmişti.

"O piçle dans ettiğin için öfkelendim. Fakat bunu intikam için istemedim." Son cümlesi genizden çıkan bir hırıltı eşliğinde duyulmuştu. Üzerime doğru eğildiğinde sıcak eli kolumda kalmaya devam ediyordu. "Bu oda... Kısa bir sürede hazırlanmadı, Elis." Dediği an sertçe yutkundum. Odayı dans için hazırlatmıştı, belki de çok farklı şeyler düşünerek hazırlatmıştı.

Göz yaşlarım sona erdiğinde kafamı yere koyarak gözlerimi yumdum. Güçlü nefesleri çeneme doğru çarpmaya başladığında suratının yaklaştığını hissetmiştim.

"Ben..." Dedi ve derin bir nefes aldı, "bu gece bir şey denemek istiyorum." Gözlerim kendiliğinden aralanıp maviliklerini bulduğunda dudaklarımız yaklaşıyordu.

"Seni aşağılamak ya da ucuz hissettirmek için değil. Sadece... Farklı hissetmek için, İris... Seni hissederek öpeceğim." Suratımda acı dolu yorgun bir ifade oluştuğunda tüm pisliğine rağmen ona karşı olumlu şeyler hissettiğim için kendimden nefret ediyordum.

"Bunu yapmamız için bir neden yok..." Dediğimde tek dizinin üzerinde kaldığında buz mavisi gözlerinin kenarları kıpkırmızı olmuştu. Kafasını onaylamaz anlamda salladı ve yavaşça konuştu. "Bedeninin benim için delirdiğini işitebiliyorum."

"Ben..." Dediğimde o kadar yoğun bir duygu karmaşası içerisindeydim ki bu kadar yakından gözlerine bakmak aklımı bulandırıyordu. Nefret, tutku, gerginlik, korku hepsi birbirine girmişti. Dudaklarımı sertçe ıslatarak elini kalbimin üzerine koydum. "Burasını delirten bir erkekle olabilirim." Sözüm bittiğinde bakışları kararak gözlerimi bulmuştu. Çenesi kasıldığında fısıldadı.

"Orası kimse için deliremez." Suratını yaklaştırarak gözlerime bakarak fısıldamıştı. Kesik nefesler almaya başladığımda bu konudan kaçarcasına uzaklaşmak istiyordum. Bu yüzden elini geri indirerek ona önceden beri merak ettiğim soruyu yönelttim.

"Sürekli siyahı sevmek, karanlık olmak nasıl bir duygu?"

"Siyahı sevmiyorum." Dediği an, kaşlarım çatılmıştı. İnandırıcı değildi. "Ben zaten siyahım. Bu yüzden en sevdiğim renk beyazdır. Siyah olup, beyaza meydan okumayı severim." Dudaklarım aralık bir şekilde ona baka kaldığımda avucu alnıma kaymıştı. "Şu an, siyaha bürünüp hayata değil. Sana meydan okuyacağım."

"Siyah olup beyaza meydan okuyacağım, Elis. Hissederek." Söyledikleri bile ürkünç geliyordu, böyle bir şeyin olmasını istemiyordum.

"Bırak, Elis. Akışına bırak, sadece bu gece... Sonrasında sana yemin ederim ki hatırlatmayacağım, imalarda bulunmayacağım. Sadece ikimize özel kılacağım."

"Mesih, ben... Böyle bir şey için hazır değilim, olmayacağım." Kafasını salladı.

"Sadece öpeceğim. İntikam ya da hırs için değil. İstediğim için yapacağım, izin ver..." Kalbim göğüs kafesimi zorlamaya başladığında canım acıyordu, kalbim sızlıyordu. Yaşananlar, söyledikleri fazla geliyordu. Boğazımı temizledim.

"Böyle bir şeyi söyleyemem..." Dediğimde ne demek istediğimi anlamıştı. Dudaklarımın arasından itiraf etmek istemediğimi biliyordu. Belimden sıkıca kavrayarak beni yerden kaldırdığında ikimizde ayaktaydık. Derin bir nefes alarak birbirimize baktıktan sonra Mesih elini uzatmıştı. Bana doğru kalkan eline bakarak mırıldandım.

"Sadece... İlk öpücüğümü tıpkı bir hayvan gibi çaldığın için düzeltmeni istiyorum." İkimizde aynı anda nefes aldık. Suratı yaklaşmaya başladığında hareket etmeden ona bakmaya devam ettim. Maskelerimizin hala suratlarımızda olması komik değil de sanki daha fazla çekici kılıyordu bu anı. Nefesi dudaklarımın arasından içeriye kaydığında elini kavrayan elim titremişti, farklı ve tuhaf bir histi.

Beni öpeceğini bilerek beklemek... Bu sefer hazırlıklı yakalanmak... Gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadan yaklaşmaya devam ettiğinde saniyeler geçmek bilmiyordu sanki saatlerdir orada dikiliyorduk.

Avucumun içerisini okşadığında sert dudakları yumuşak dudaklarıma dokunmuştu. Dokundu ve ben o an doğru ya da yanlış hissedemedim. Hissettiğim tek şey rahatsızlıktı. Gözlerim kendiliğinden kapandığında hareket etmemişti sadece dokunuyordu. Derin bir nefes aldığımda içime kokusunu çekmiştim. Elimi bırakarak kollarını sırtıma sardığında iki elimde kollarına tutunmuştu.

Sert dudaklarını aralayarak iki dudağımı da içine aldığında gözlerimi sıkarak kaşlarımı çattım. Dudaklarımdaki ıslaklığı hissettiğim an tırnaklarımı kollarına geçirmiştim. Çok farklı bir şeyler oluyordu.

Dilini dudaklarımın arasından kaydırarak ağzıma daldırdığında mideme kramplar girmişti sanki tek elimi omzuna çıkartarak kalın kemiğini sıktım. Ağzından çıkan bir hırıltı eşliğinde dudaklarını oynatmaya başladığında ilk başta bir şey yapmasam bile sonrasında ritmik hareketlerine dudaklarını itmek isterken uyuyordum. Bu çok farklıydı hoşlanmıyor gibi olsam da sanki sırf Mesih olduğu için benliğim onu kabul ediyordu. Bal gibiydi... Baldan nefret ederken bala mühürlenmek gibiydi... Farklıydı...

İki eli belimin yan kısımlarını kavrayınca yavaşça kalkmamızı sağladığında yandaki yatağa oturmamızı sağlamıştı. Sırtımı yumuşak yatakta bulduğum an üzerime uzanması bir olmuştu. Gözlerim irice açıldığında bakışları suratımda geziniyordu.

"Mesih..." Dedim ağlamaklı bir sesle. Dinlemedi ve ellerini tenimde gezdirmeye başladı. Dudakları çenemden boynuma doğru aktığında çok büyük bir lezzet alıyor gibiydi. Elleri göğüslerimi bulmuştu. Kısa süre içerisinde dudakları ıslak izler bırakarak oraya doğru inmeye başladığında üzerime uzanmıştı. Dudaklarımdan bir hıçkırık koptuğunda elleri durmuş, bakışları tekrardan gözlerime odaklanmıştı. İç çektim. "Bu ucuz hissettiriyor." Sertleşen gözlerinde farklı parıltılar vardı. Kafasını yaklaştırarak gözlerime dikkatle baktı.

"Sen, ucuz olamayacak kadar çok değerlisin. Eğer ucuz olsaydın, şu an benim evimde, benim çarşafımın üzerinde yatmazdın." Yine de kendimi durduramadım ve titrek bir şekilde ağlamaya devam ettim. "Hayır Mesih buna inanmıyorum." Dişlerinin arasından keskin bir nefes alarak yataktaki görüntümü izledi ve kendinden emin bir sesle konuştu.

"Elis, sen... Yatağıma yakışan tek kızsın."

💎KRİSTAL💎

Kitaplarımla ilgili ulaşabileceğiniz her türlü bilgi için instagram: suleeterzi


Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 54.7K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
231 16 1
Tarih tekerrür ediyordu. Yaşananlar, sonraki nesle aktarılmıştı. Emanetler artıyordu. Geçmişe mıh gibi gömülen sırlar, gün yüzüne çıkıyordu. Bir kan...
678K 43.3K 19
"Tekrar söyle, Alvina." Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Ağzımdan kaçırdığım için zaten pişmandım, tekrar edemezdim. Çok utanıyordum. "Ben... Bir...
2.2M 137K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...