Orién : ANKA ATEŞİ | KADER AT...

By oykutzcn

4.6M 412K 138K

Külkedisinin prensese değil, Anka'ya dönüşme hikayesi. Sonsuzluğa kanat çırpan otuz kuşun öyküsü.| Elena'nı... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
Yeni bölüm değil :)
Orién 2 yaşında!
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm\1
31.Bölüm\2
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37. Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm\1
42.Bölüm\2
43.Bölüm\1
43.Bölüm\2
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
Kitap hakkında
Kitap hakkında 2\İmza günü.
İmza günü :)
RAFLARDA :)
ORIEN 3 YAŞINDA!
ORIEN 4 YAŞINDA :)
KADER ATEŞİ / 1. BÖLÜM
Kader Ateşi / 2. Bölüm
KADER ATEŞİ / 3. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 4. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 5. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 6. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 7. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 8. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 9. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 10. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 11. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 12. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 13. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 14. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 15. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 16. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 17.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 18. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 19. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 20. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 21. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 22. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 23. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 24. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 25. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 26. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 27. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 28. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 29. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 30. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 31. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 32. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 33. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 34. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 35. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 36. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 37. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 38. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 39. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 40.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 41.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 42. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 43. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 44. BÖLÜM| CENAZE
KADER ATEŞİ / 45. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 46. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 47. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 48. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 49. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 50.BÖLÜM
KÜL | 1. bölüm
KÜL| 2. Bölüm
KÜL| 3. Bölüm
KÜL| 4. BÖLÜM
KÜL| 5. Bölüm
KÜL| 6. Bölüm
KÜL| 7. Bölüm
KÜL| 8. Bölüm
KÜL| 9. Bölüm
KÜL| 10. Bölüm
KÜL| 11. Bölüm
KÜL| 12. Bölüm
KÜL| 13. Bölüm
KÜL| 14. Bölüm
KÜL| 15. Bölüm | Orién 5 yaşında!
KÜL| 16. Bölüm
KÜL| 17. Bölüm
KÜL| 18. Bölüm
KÜL| 19. Bölüm
KÜL| 20. Bölüm
KÜL| 21. Bölüm
KÜL| 22. Bölüm
KÜL| 23. Bölüm
KÜL| 24. Bölüm
KÜL| 25. Bölüm
KÜL| 26. Bölüm
KÜL| 27.Bölüm
KÜL| 28. Bölüm
FİNAL

10.Bölüm

53.3K 4K 831
By oykutzcn

Oy vermeyi unutmayın lütfen :)

*

Uyandığımda ne hissedeceğimi bilemiyordum. Dün gece Chris beni öpmüştü. Heyecanlıydım ama midemde kelebekler uçuşmuyordu. Mutluydum ama ayaklarımı yerden kesecek kadar yoğun değildi. Ona aşık mı olmuştum? Sanmıyorum. Keşke daha önce aşık olmuş olsaydım. O zaman bunun ne olduğunu anlayabilirdim belki. İçimde bir duygu karmaşası vardı ve aralarından kolaylıkla seçebileceğim tek duygu şaşkınlıktı. Evet, şaşkındım.

Her zamanki gibi hızla hazırlandım. Kahvaltıda diğer boyuttan dönen kızlarla sohbet edip neler yaptıklarından bahsettik. Daha doğrusu, onlar neler yaptıklarını anlatırken ben dinliyormuş gibi yaptım. Kahvaltımız bitip okula doğru dönerken Shanny yanıma yaklaşıp diğerlerine fark ettirmeden konuştu.

"Elena, iyi misin?"

"Evet, kesinlikle çok iyiyim," dedim gülümseyerek.

"Bir sorunun varmış gibi hissetmiştim ama bana öyle gelmiş o halde," dedi endişeli yüz ifadesi güzel gülümsemesi ile aydınlanırken.

"Aslında size anlatmak istediğim bir şey var ama buna bir sorun diyemem." Önceki iki gün yaşadıklarım hafızama dolarken yanaklarımın ısındığını hissedip gülümsedim. "Evet, kesinlikle bir sorun değil."

"Şu an gerçekten çok merak ettim."

"Derslerden sonra, odada anlatacağım."

Shanny koluma girdiğinde sınıfa gidip yerlerimize yerleştik. Profesör, özenle taranmış bembeyaz hafif uzun saçları ve pantolonunun büyük göbeği yüzünden düşmesini önleyen askılarıyla inanılmaz sevimli görünüyordu.

"İlk Efsaneler dersine hoş geldiniz çocuklarım," dedi elindeki kitapları kürsünün üzerine bırakırken. Filmlerde gördüğüm, torunlarına hikayeler anlatan büyük babalara benziyordu. "Benim adım Edmond. Bir sene boyunca efsaneler dersinde birlikte olacağız. Tanışma işini sonraya bırakıp hemen derse geçelim."

Edmond oldukça yaşlı olmasına rağmen konuşurken bir yandan da amfi şeklindeki sınıfın merdivenlerinde bir yukarı bir aşağı iniyordu. Bütün sınıfın ilgisini daha ilk dakikada çekmeyi başarmış, sevimli görüntüsü ile sempatilerini kazanmıştı. Herkes gözünü bile kırpmadan onu izliyor, çıt çıkarmadan dersi ile ilgili anlattıklarını dinliyordu. Bu iş için yaratıldığını haykıran ses tonu o kadar güzeldi ki, saatlerce konuşsa dinleyebilirdim. İnsanda yanaklarını sıkma isteğinin yanında, önünde saygı ile düğmelerini ilikletecek bir etki bırakıyordu.

"İlk sorum geliyor," dedi en üst basamağa çıkıp, tüm sınıfı görebilecek şekilde sırtını duvara yasladığında. "Efsane nedir?"

Sınıfta bir kaç el kalktı. "Dersimde konuşmak için izin almanıza gerek yok," dediğinde eller yeniden indi. "Ayrıca çekinmenize ya da mantıklı konuşmaya çalışmanıza da gerek yok. Evet, cevabı duyayım?"

"Efsane; kulaktan kulağa, nesilden nesle aktarılan, kimilerince gerçek olduğuna inanılan ama aslında gerçek olmayan ve zamanla aslından tamamen uzaklaşan hikayelerdir."

"Vay canına. İsmin nedir?"

"Greldell efendim."

"Lütfen, efendimi askerlere saklayın," dedi yeniden aşağı inip kürsünün yanına geçerken. "Söylesene Greldell, neden buradasın?"

Herkes Greldell denen kısa boylu gözlüklü çocuğa dönerken o cevap vermek için bir kaç saniye bekledi. "Anlayamadım efendim. Yani, profesör."

"Neden Orién'desin? Neden Lermont'tasın?"

"Çünkü toprağa hükmedebiliyorum."

"Toprağa hükmedebiliyorum demek bana göre yanlış bir kullanım, Greldell. Ben olsam toprak ile iletişime geçebiliyorum derdim. Neyse," dedi elini havada sallayıp. "Konumuza dönelim. Nerede kalmıştık? Ah tanrım! Beynim bir tarafımdaki kıllardan daha beter hale geldi ama bana hala öğretmenlik yaptırıyorlar."

Sınıfta gülüşmeler yükselince Edmond da güldü. "Sadece şaka yapıyordum sizi böcekler! Üç haneli sayılara ulaşmış olabilirim ama hepinizden daha iyi durumdayım!"

"Bu da şaka olmalı değil mi?" dedi arkamda oturan kız.

"Şaka olmasını isterdim. Orién de yüzlü yaşlara ulaşmak hiç de ilginç bir şey değil."

"Bizim şaşırdığımız o değil Edmond," dedi Amy. "Yüzlü yaşlara gelmene rağmen böylesine genç ve yakışıklı görünmen!"

"Ah, adın ne senin?"

"Amy."

"Seni sevdim Amy," dedi Edmond gülümseyip hafif titreyen parmağını ona doğru uzatırken. "Öyleyse sen cevap ver bakalım. Efsanelerin gerçek olabileceğine inanıyor musun?"

Amy hiç duraksamadan, kendinden emin bir şekilde cevap verdi. "Unicornların gerçek olmasını isterdim ama hiç sanmıyorum."

"Senin gücün nedir sevgili Amy?"

"Su."

"Peki iki ay önce, yani buraya gelmeden önce elementler ve büyücüler ile ilgili bir şeyler duymuş muydun?"

"Sadece filmlerde."

"Şu an nerede olduğunu biliyor musun?"

Amy bu sefer bir süre düşündükten sonra cevap verdi. "Büyülü bir kapı ile geçilen, farklı bir boyutta."

Bana bakıp sordu, "Ve burada ne yapıyorsunuz?"

"Sahip olduğumuz olağan üstü güçlerimizi kullanmayı öğreniyoruz," diye cevapladım.

"Bu durum olağanın ne olduğuna göre değişir sevgili...?"

"Elena."

"Elena, senin gücün nedir?"

"Ateş."

Başını sallayıp, ellerini arkasında birleştirerek sınıfta tur atmaya başladı.

"Söylemeye çalıştığınız şey, aslında efsanelerin sadece efsane olmadığı mı?" Edmond, soruyu soran kızın önünde durdu.

"İsmin nedir çocuğum?"

"Lerin."

"Sen, aslında efsanelerin sadece efsane olmadığını söylemeye çalıştığımı mı düşünüyorsun Lerin? "

"E-evet."

"Ben bir şeyi söylemeye çalışmam sevgili Lerin. Söyleyecek bir şeyim varsa, direkt olarak söylerim."

Bir anda dönüp bana baktı. "Sevgili Elena, sence ben ne söylüyorum?"

"Orién'in büyülü bir dünya olduğunu," dediğimde gülümseyip kafasını hafifçe eğerek beni onayladı.

"Ve Orién'de olağan ile olağanüstünü ayıran bir ayrım olmadığını," diyerek beni tamamladı Shannon. Edmond cevabımızdan tatmin olmuşa benziyordu. Kürsüsünün yanına geçip, ikinci sırada oturan bize baktı. "İlk defa beni bu kadar iyi anlayabilen bir sınıf ile karşılaşıyorum. Greldell! Sen söyle, sence ben ne söylüyorum?"

Grelldel, Edmond'un gürleyen sesi yüzünden bir anda yerinden sıçrasa da, takılmadan cevap verdi. "Efsanelerin kanıtlayamayacağınız kadar olağanüstü ve normal bir şeymiş gibi yaşanacak kadar olağan olduğu."

Daha yumuşak ve sevimli bir ses tonu ile bir başkasına seslendi. "Lerin?"

"Diğer boyutta olağanüstü sayılabilecek bir şey burada olağan olduğuna göre; efsane sayılan bir hikaye neden olağan olmasın? Kanıtlayamayacağımız şeyler, onların olmadığı anlamına gelmez. Örneğin; bizim varlığımız."

"Harika!" dedi Edmond halinden memnun bir tavırla. "Sanırım en sevdiğim sınıf olacaksınız. Dikkatli dinleyin en sevdiğim sınıfım; Yıldız Ağacı efsanesini.

Derler ki; bir zamanlar Tornesia'da orman perileri yaşarmış. Ağaçlardan doğar, ormanın ruhunu korurlarmış. Orman perileri insanlar gibi değilmiş: Duyguları yokmuş. Aslında var olan her canlı gibi onlar da duygulara sahipmiş ama insanlara ve hayvanlara göre o kadar azmış ki duyguları, neredeyse hepsi bu duyguların farkına varamadan bu hayattan gelip geçermiş. Bildikleri tek şey; ormanın ruhunun, ne pahasına olursa olsun korunması imiş. Ancak yeni doğanlar, yetişkinlerden daha farklıymış. Yetişkin olana dek bildikleri tek şey, oyun oynamak ve eğlenmekmiş. Yetişirken bu özellikleri kaybolur, kendilerini ormana adarlarmış. İnsanlara görünmek, hele ki onlarla iletişime geçmek en büyük suçmuş onlar için. Bu suçu işleyen bir orman perisi olmasa da bilirlermiş ki, suçun cezası ölümmüş. Ölüm gibi bir korkuları olmasa da, Tornesia'yı bırakıp gitmek, Tornesia'dan silinmek yaradılışlarına tersmiş.

Bir gün yıldızlar, güneş henüz kendini gökyüzünden çekmeden görünmeye başlamış. Diğer günlerden daha farklılarmış o gün. Heyecanla titreşip dururlarmış gökyüzünde. Güneş çekildiğinde ise, gökyüzünde siyah tek bir boşluk bile kalmamış. Yıldızlar öyle çok, öyle güzel, öyle yakınmış ki; yüksek bir yere çıkılsa tutuluverecek gibiymiş. Sanki yeryüzünde gerçekleşecek bir olayı görebilmek için, önden yer kapmaya çalışır gibi bir halleri varmış. Kendi kendilerine oynaşır, heyecanla dans ederlermiş.

O gece bir orman perisi doğmuş. O ana dek doğanların en güzeliymiş bu peri. Tüm orman perilerinin istisnasız göz bebeği bulunmayan yeşil gözleri olmasına rağmen, onun simsiyah gözlerinde binlerce gümüş nokta varmış. Yıldızlı gecede doğan, milyonlarca yıldızı gözlerinde barındıran bu orman perisine; kendi dillerinde yıldız ışığı anlamına gelen Elimas ismini vermişler.

Elimas'ı diğerlerinden ayıran tek fark gözleri değilmiş. O sorguluyormuş, merak ediyormuş. Çok tehlikeli olmasına rağmen orman sınırına gidip, insanları izliyormuş. Onlar gibi olmak, hissetmek istiyormuş. Harika kokuları olan yemeklerin tadını almak, onlar gibi olmak istiyormuş. Her gece ormanın ruhuna gider, sabaha kadar yaşlı orman tanrısına dua edermiş bunun gerçekleşmesi için.

Yine bir gün insanları izlemek için orman sınırına giderken, bir rüzgar esmiş. Rüzgar, bir ses getirmiş kulaklarına. Bunun ne olduğunu biliyormuş. Daha önce orman sınırında böyle bir ses duymuş ve sesin sahibi olan insan kadınını izlemiş. Gözlerinden sular akıyormuş ve daha önce gördüğü insanlar gibi dudakları iki yana kıvrılmıyormuş. Elimas o gün anlamış ki; dudakları iki yana kıvrılan insanlar mutlu, gözlerinden su akan insanlar mutsuz.

Sesi takip edip, bir ağacın kenarına oturmuş ağlayan erkek bir insan çocuğu görmüş. Onlar gibi olmak, onlarla konuşmak istiyormuş ama bunun yasak olduğunu da biliyormuş. Bir süre ne yapacağını bilemez halde onu izledikten sonra, ayrılmış yanından. Henüz çok uzaklaşamadan, gelen çığlık sesi ile olduğu yerde kalakalmış. Daha fazla düşünmeden, hızla gitmiş yanına. İnsan çocuğu; onu tek hamlede yutabilecek siyah kurdun karşısında yere çökmüş, sanki koruyabilecekmiş gibi kollarını başının etrafına sarıp başını dizlerine yaslamış şekilde öylece ağlıyormuş. Elimas hemen kurt ile çocuğun arasına girmiş. Çocuğa onları gizli gizli dinleyerek dillerini öğrendiği kadarıyla kaçmasını söyleyip gittiğini gördükten sonra, "Git buradan," diye emir vermiş kurda.

Kurt sözünü hemen dinlememiş, karşısındaki yetişkin bir peri değilmiş ne de olsa. Dikkatle incelemiş onu. Dişlerinin arasından onu dinlemeyeceğine dair bir hırıltı çıkarmış. Elimas yeniden emir vermiş. "Git buradan!" Kurt bu sefer daha sesli hırlamış. Temkinli adımlarla Elimas'a yaklaşmış. Elimas ona yeniden gitmesini söylemek üzereyken, birinin elini tutması ile susmuş. İnsan çocuğu onun için geri dönmüş. Onunla hemen hemen aynı yaşlarda ve aynı boyda, ama Elimas'tan daha savunmasız ve güçsüz olmasına rağmen geri dönmüş. "Beraber kaçalım," demiş çocuk. Elimas son çare çocuğa sıkıca sarılıp, tek sıçrayışla metrelerce yükseklikteki ağacın dalına çıkmış. Kurt da bir süre oyalandıktan sonra oradan ayrılmış.

Çocuk gömleğinin koluyla gözündeki suları silip dikkatle Elimas'a bakmış. "Sen peri misin?"

Elimas insanlara kendini gösterme yasağını delse de, bu yasağı çiğneyemezmiş. "Bunu sana söyleyemem," diye cevap vermiş. Elimas çocuğun ondan kaçacağını düşünmüş ama çocuk kaçmamış. Öyle ki; gözlerini hiç kaçırmadan dikkatle incelemiş önce Elimas'ın gözlerini. Sonra dizlerine kadar uzanan örgülü saçlarına dokunmuş. "Ama insan olmadığın kesin."

Ne olduğumu söylemezsem, yasağı çiğnemiş olmam diye düşünmüş Elimas. "Evet, insan değilim."

"Adın ne?" diye sormuş çocuk.

"Elimas. Senin?"

"Lyfnass."

İşte böyle başlamış arkadaşlıkları. Sonraki on sene boyunca sık sık buluşmuşlar ormanda, gizlice. Lyfnass yakışıklı bir delikanlı; Elimas ise insanın yüzüne bakamayacağı kadar güzel, tanrıçalar kadar kusursuz bir peri olmuş. Artık ikisinin de tüm hayatı, birbirlerinden ibaret olmuş. Lyfnass her geldiğinde Elimas'a ilgisini çekeceğini düşündüğü hediyeler getirirmiş. İnsanları ve yaşadığı olayları anlatır, Elimas her seferinde onu dikkatle dinlermiş.

Tam on sene sonra tanıştıkları gün, ilk kez hediye getirmemiş Lyfnass. "Sana vereceğim hediyeyi elimde taşıyamazdım," demiş. Uzanıp tutmuş elini Lyfnass, Elimas'ın. Sonra onun elini kalbinin üzerine götürmüş.

Elimas'ın elinin altında kıpırdanan bir şey varmış, bunu ilk defa hissediyormuş.

"Onun ne olduğunu biliyor musun?" diye sormuş Lyfnass, Elimas'ın onu dikkatle inceleyen haline eğlenerek bakarken. "Onun adı kalp. İnsanların merkezi. İnsanı insan yapan, duyguların ve hislerin evi. Ben kalbimi sana veriyorum Elimas. Tüm duygularım sana ait, senden başkasına boş bir bedenden başka bir şey değilim."

Sonra öpmüş onu dudaklarından. Önce dudaklarına ulaşmış his, Elimas'ın. Lyfnass'ın dudaklarının tadını almış. Sıcak bir his boğazından aşağı inip tüm vücudunu kaplayarak parmak uçlarına kadar ulaşmış. Nefesi hızlanırken ayaklarının bağı çözülmüş ve yere yığılmış. Lyfnass öyle çok korkmuş ki, oracıkta ölebilirmiş. Bir tanecik sevgilisi düzensiz nefesler alıyor, iri iri olmuş gözlerle ona bakıyormuş. Elimas ölüyormuş ve Lyfnass bir şey yapamıyormuş. İnsanlar hastalıktan ya da kazadan ölmezmiş sadece, çaresizlikten de ölebilirmiş. Lyfnass bunu acı bir şekilde öğrenmiş.

Elimas nefes nefese yerde otururken ne olduğunu anlayamıyormuş. Lyfnass'tan yardım istercesine bakıyormuş ama o, ilk karşılaştıkları günkü çocuk gibi ağlıyor, sürekli Elimas'ın adını söyleyip ne olduğunu soruyormuş. Onu ilk defa böyle görüyormuş Elimas, ve nedense Lyfnass kötüleştikçe o da kötüleşiyor, içinde bulunduğu durumu daha da dayanılmaz hale getiriyormuş.

Ne olduğunu anlamadıkları birkaç dakika geçtikten sonra Elimas normale dönüp, konuşabilir hale gelmiş. "Beni öptüğünde, dudaklarımdan başlayan sıcak bir şey yayıldı vücuduma. Önce dudaklarının tadını aldım. Bu... Bu çok ilginç bizler tat almayız. Sonra, içimde bir şeyler kanat çırpıyor gibiydi. Hala öyle ama daha... normal. Galiba."

Lyfnass gözyaşlarını silip gülmeye başlamış. "Hissediyorsun Elimas! Sen artık hissedebiliyorsun!" diye bağırmış heyecanla. Sonra susup ellerini Elimas'ın yüzüne yerleştirip dikkatle gözlerine bakmış. Gözlerindeki dikkat şaşkınlığa ve sonrasında hayranlığa dönüşmüş. "Gözlerin! Gözlerindeki o gümüş noktalar, parlıyorlar Elimas. Tıpkı yıldızlı bir gecede gökyüzü gibi."

O andan sonra Elimas Lyfnass'ın kalbinin sahibi, Lyfnass da Elimas'ın ışığının kaynağı olmuş.

Lyfnass gözlerini onun da görmesi için, elinden tuttuğu gibi koşarak onu bir dere kenarına götürmüş. Elimas gözlerini gördüğünde inanamamış. Sanki birisi içeriden ışık tutuyor gibi parlıyorlarmış. Ama hala biraz önce ona ne olduğunu anlayamıyormuş.

"Heyecanlandın benim güzel Elimas'ım," demiş Lyfnass. "Bunlar; hep sahip olmak istediğin hisler, duygular. O ayaklarının bağını çözüp nefes alış verişini değiştiren hisler; heyecan, aşk."

Karşılaştıkları ilk günden itibaren birbirlerini seven bu insan ve peri, o günden itibaren yeryüzünde ne kadar büyük bir aşk olabilecekse, o kadar büyük bir aşk ile sevmişler birbirlerini. Lyfnass, Elimas'ın hissettiği her yeni duygu karşısındaki şaşkınlığı ve korkusunu kahkahalarla izlermiş. Elimas ise, Lyfnass'ın kahkahalarını.

Diğer periler Elimas'ın parlayan gözlerini gördüklerinde anlamışlar neler olduğunu ama artık yapacak bir şeyleri yokmuş. Perilerin zarif ve yavaş hareketlerine karşılık Elimas yerinde duramaz, doğumunun üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen çocuklar gibi oradan oraya koşturur, bir yandan da insan şarkıları söylermiş. Yüzünden gülücükler eksik olmazmış. Öyle ki, uykusundan gülerek uyandığı, hatta çevresindeki perileri de uyandırdığı olurmuş. Birkaç saniye ona ne olduğunu anlamak için bakıp, sonra yeniden uyurlarmış. Elimas'ı bu da çok güldürürmüş. Çevresindeki dallara kurulmuş yüzlerce hamak benzeri yataktan, teker teker kalkıp onu boş bir ifade ile izlemeleri çok komik gelirmiş. Bir keresinde uyandırdığı perilerin ona bakışları öyle komik gelmiş ki, kahkahasını tutamayıp tüm perileri uyandırmış. Aynı bakışların daha da fazlası ile karşılaştığında ise daha çok gülmüş. Kahkahası tüm ormanı inlettiğinde; yıldızlar onun güzel sesi ile titreşmiş, uyuyan tüm hayvanlar uyanıp onun kahkahasını dinlemiş.

Elimas'ın duyguları, mutluluğu ve aşkı tüm ormana ve hatta tüm evrene yansımış. Çiçekler daha renkli açıp güzel kokularını daha çok bahşetmişler, ağaçların yaprakları parlamış, hayvanlar daha çok şarkı söylemeye başlamış. Kelebeklerin kanatlarında yeni renkler belirmiş. Yıldızlar aynı Elimas'ın doğumunda olduğu gibi erkenden görünmeye, önden yer kapmaya ve Elimas'ın şarkıları ile dans etmeye başlamış.

Tüm bu yaşadıkları içinde Elimas'ın en şaşırdığı şey ise, rüya görmek olmuş. İlk kez rüya gördüğünde o kadar korkmuş ki, uyuduğu ağacın dalından yere düşmüş. Gördüğü şeyi Lyfnass'a anlatıp rüya olduğunu öğrenene dek uyuyamamış.

Her buluşmalarında Lyfnass ona tatması için yemekler getirmiş. En çok tatlı olanları sevmiş Elimas. Şeftalinin tadına ise aşık olmuş. Lyfnass her geldiğinde yiyeceklerin yanında bir de şeftali getirirmiş sevgilisine.

Hissetmek Elimas'ın tahmin ettiğinden de güzelmiş. Artık duyguları ayırt eder olmuş. Lyfnass ile buluşmadan bir gün önce başlayan ve onu uyutmayan heyecanı, onu gördüğünde içinde yükselen aşkı, ondan ayrıldığında hissettiği hüznü ve daha ilk dakikadan başlayan özlemi.

Bu hayatı çok seviyormuş Elimas: Meyvelerin tadını almayı, gülmeyi, en çok da Lyfnass'ı sevmeyi ve onun tarafından sevilmeyi.

Sonraki üç sene aşklarından ve heyecanlarından hiçbir şey kaybetmeden, hatta daha da artarak devam etmiş ilişkileri. Yine buluşacakları bir gün, Elimas heyecanla gitmiş her zaman buluştukları, ilk karşılaştıkları yere. Akşama ve sabaha dek beklemiş ancak Lyfnass gelmemiş. Belki daha önce anlattığı gibi bir işi çıkmıştır diye düşünüp, ertesi gün tekrar gitmiş. Sonraki gün tekrar. Ama gelen giden olmamış. Lyfnass'ın gelmediği her saat gülemez, şarkı söyleyemez, uyuyamaz olmuş.

Daha fazla dayanamayıp diğer perilerle konuşmuş ve şehre gitmiş. Yaptığı için çok üzülse de, insan kıyafetlerinden çalıp üzerine geçirerek gizlemiş kendini. Lyfnass ona daha önce anlattığı için evini kolaylıkla bulmuş. Neyse ki ormana yakın, insanların az bulunduğu bir yerdeymiş evi. Annesi onu ilk gördüğü anda tanımış. Lyfnass anlatmış annesine Elimas'ı.

Lyfnass hastaymış. Öyle çok hastaymış ki, yataktan kalkamıyormuş.

Elimas terler içinde uyuyan sevgilisinin yatağının kenarına oturduğunda, daha önce hiç hissetmediği bir şey hissetmiş. Korkuyormuş. Daha öncekiler gibi değilmiş bu. Her şeyden çok sevdiği sevgilisini kaybetmekten korkuyormuş. Lyfnass gözlerini açtığı bir sırada elini tutmuş. "Yanındayım benim sevgili Lyfnass'ım," demiş. Artık onun Lyfnass'ı gibi değilmiş. Gözaltlarındaki karalık ve dudaklarındaki mor renkten başka bir renk yokmuş yüzünde. Kısa süre içinde beş kilodan fazla zayıflamış.

Lyfnass her bir hücresi acıdığı halde gülümseyip konuşmayı başarmış. "Çok karanlıktı Elimas. Ama ben korkmadım. Gözlerindeki yıldızların ışığı aydınlattı karanlığı. Gelemediğim için affet beni sevgilim."

Susturmuş onu Elimas. Kendini yormamasını istemiş. Ormana geri dönüp, diğer perilerden yardım isteyeceğini ve onu iyileştireceğini söylemiş. Sadece onu beklemesini ve ona güvenmesini istemiş.

"Söz ver bana Lyfnass, bekleyeceksin. Işığımın kaynağı söz ver, kalbinin sahibini bekleyeceksin. Bu sefer ben geleceğim hediyelerle sana."

Ne yazık ki Lyfnass, gücünün son kırıntılarını az önce tüketmiş. Yeniden uykuya daldığında, Elimas sevgilisini gözleri yaşlı annesine emanet edip ormana dönmüş. Daha önce hiç olmadığı kadar hızlı dönmüş evine. Lyfnass'a neler olduğunu anlatıp, ilaçlar hazırlatmış.

Geri dönerken, ortasında Maléthe çiçeklerinin yaşadığı bataklığın kenarında durmuş. Bu çiçekler, dünyanın en güzel kokusuna, dünyanın en güzel beyaz rengine sahip çiçeklermiş. Hiçbir canlı onlara ölmeden yaklaşamazmış.

"Siz, var olan en güzel çiçekler!" diye seslenmiş Elimas. "Bu bataklığı bile cennete çevirenler! Dünyada Lyfnass'dan güzel bir siz varsınız. Onu dünyaya bir siz bağlarsınız. Benim ışığım yetersiz, bana yardım edin."

Elimas ve Lyfnass'ın aşkına zaten şahit olan bu çiçekler; Elimas'ın cesaretine, isteğine ve aşkına bir kez daha hayran kalmışlar. Kendi aralarında demişler ki, "Bu aşka en güzel biz taç oluruz."

Elimas bataklığa gömülmek üzereyken, uzanıp tutmuşlar ellerinden.

Elimas sevgilisinin yanına döndüğünde ilaçları içirmiş ve çiçekleri ona vermek için başında uyanmasını beklemiş. Beklemiş ama Lyfnass bir türlü uyanmamış. Geceler ve gündüzler boyunca dua etmiş Elimas, yaratıcısı yaşlı orman tanrısına. Tek istediği Lyfnass'ın yaşamasıymış. Bir ses duymuş ruhunda. "Tek isteğinin insanlar gibi hissetmek olduğunu sanıyordum yıldız ışığı. Bugün olmasa da başka bir gün ölecek. O bir insanoğlu. Sizler kadar uzun yaşayamaz. En başta yapmaman gerekeni yaptın, yasakları çiğnedin. Ben, senin aksine kadere karışamam."

Bunun haksızlık olduğunu haykırmış Elimas. İsyan etmiş. Bu dünyadaki en büyük haksızlık olduğunu söylemiş. Lyfnass'la karşılaştığı ilk an bulmuş zaten Elimas hislerini, duaları kabul olduğu için değil. Madem böyle olacaktı, içimdeki hissetme isteğini neden bastırmadın, diye haykırmış. Neden bu şekilde dünyaya gelmeme izin verdin? Neden benim de diğerleri gibi duygularımı unutmama izin vermedin!

Yaşlı orman tanrısının, tüm bu olanlardan Elimas'ı sorumlu tutması haksızlıkmış. Onun yapabileceği bir şey olduğunu ama yapmadığını biliyormuş. Ancak yaşlı orman tanrısı böyleymiş işte. Elimas'ı cezalandırıyormuş. Lyfnass Elimas yüzünden ölüyormuş.

Lyfnass son nefesini verdiğinde, koşarak çıkmış evden Elimas. Sevgilisinin nefes almayan bedenini bir saniye bile görmeye katlanamamış. Tanışmalarının onuncu yılında, Lyfnass'ın kalbinin atışını hissettiği ilk an gelmiş aklına. O kalbin artık atmıyor olması katlanılamazmış. Lyfnass ile tanıştıktan sonra var olduğuna emin olduğu ruhu can çekişiyormuş.

Kendini ilk karşılaştıkları ve sürekli buluştukları o yerde bulunca, Elimas'ın gökyüzü gözlerinden bir yıldız kaymış. İlk defa hissettiği bu duygu ile, gözyaşını almış parmağının ucuna. Yıldız ışığının gözyaşları da, gözleri gibi parlıyormuş.

Sonra bir yıldız daha kaymış, gözlerine hapsettiği gökyüzünden, aşklarına şahit olan toprağa. Sonra bir tane daha. Işığı gidiyormuş. Işığı, onu terk ediyormuş.

İnsanlarla konuşma yasağını çiğnediği için bu cezayı aldığı düşüncesi, acı ile kıvrandırmış yıldız gözlü, güzel yüzlü, muhteşem gülüşlü Elimas'ı. Lyfnass'ın onun yüzünden öldüğü düşüncesi... Aşkları nasıl dünya üzerinde yaşanabilecek en büyük aşk ise, yaşadığı acı da dünya üzerinde yaşanabilecek en büyük acıymış işte. Lanetlemiş, yaşlı orman tanrısını.

O gece gökyüzünde tek bir yıldız bile belirmemiş. Elimas'ın yasını görmemek için kaçmışlar belki. Belki de Elimas, gözlerindeki yıldızların parlamasını sağlayan ışığını kaybettiği için; utanmışlar kendi ışıklarından.

Elimas haykıramamış içindeki acıyı. Kendini yere bırakıp, yıldızları teker teker onu terk ederken beklemiş yalnızca.

Elimas'ın son yıldızı da kayıp gittiğinde, gözlerinde iki siyah sonsuz boşluk kalmış. Ruhunu ise bağlanmış, ilk kazandığı yere.

Periler Elimas'ın cansız bedenini bulduklarında bir ağaç filizlenmiş yerden. O anda Elimas'ın son sözleri yankılanmış ormanda.

"Her kim ki, sevdiği ile ruh kazanır; ona üç damla gözyaşımı vereceğim. İlki; saf aşkı ile kazandığı ruhu için. İkincisi; bana verilmeyen ikinci şans için. Üçüncüsü ise, aşkları için. Bu üç yıldız ışığı, onun üç dileğini yerine getirecek. Her ne olursa olsun."

Ondan sonra ne mi olmuş? Bu ağaca Elimas'ın ruhunu taşıdığı ve yıldızlar gibi parladığı için yıldız ışığı ağacı ismi verilmiş. Parlayan yıldızlar da, Elimas'ın dinmeyen gözyaşlarıymış.

Maléthë çiçekleri de almış nasibini, bu mutsuz sonla biten aşk hikayesinden. Lyfnass ve Elimas'ın aşklarına taç olmak yerine, Lyfnass'ın mezarını süslediklerinden, dünya üzerindeki tüm Maléthë çiçekleri solmuş."

Edmond'ın kimi yerlerde sesini yükseltip, kimi yerlerde alçaltarak; bir Elimas bir Lyfnass'ı canlandırarak anlattığı efsaneyi dinlerken yerimizde kıpırdamadık bile. Sadece sonlara doğru Amy'nin ağlaması ve arada burnunu çekmesi dışında.

Edmond efsaneyi anlatmayı bitirdiğinde eminim ki Elimas ve Lyfnass'ın aşkı, bütün sınıfın kalbine bir ağırlık olarak çöktü.

"Yıldız ağacı Elimas'ın ruhu yani, değil mi?" diye sordu sınıftan tanımadığım birisi.

"Aynen öyle."

"Ne yani?" diye sordum. "Elimas ve Lyfnass, öldükten sonra bile kavuşamadı mı?"

"Maalesef Elenacığım. Elimas insan değil bir periydi, zaten kavuşamazlardı. O da başka aşıkların onlar gibi çaresiz kalmaması için, başkalarına da böylesine gaddar davranılmaması için ruhunu feda etti."

"Lyfnass'ın ölümü, Elimas'ın düşündüğü gibi yaşlı orman tanrısının ona bir cezası mıydı gerçekten de?" diye sordu Shannon.

"Bilemeyiz gün ışığı," dedi Edmond Shannon'a, onun güzelliğine ve harika sarı saçlarına gönderme yaparak. "Kader diye bir şey var."

Yanımda oturan Amy burnunu çekip sessiz bir sinirle söylendi. "Ama bu haksızlık. Elimas haklı. Bu gerçekten büyük bir haksızlık."

Edmond sınıfın karşısına geçip sesini yükselterek konuştu. "Hey! Neyiniz var sizin? Bir anda hepiniz akşamdan kalma gibi oldunuz."

"Sabah sabah bu kadar acıklı bir efsane dinlemek pek iyi gelmedi sanırım," dedi Kathy. Edmond adını sormadan Kathy cevap verdi. "Kathy."

"Sabah sabah böyle acıklı bir efsane dinlediğiniz için mutsuz olmak yerine, bunu yaşamadığınız için mutlu olmalısınız, sevgili Kathy." Kürsüden kitaplarını alıp sınıftan çıkmadan önce tekrar sınıfa döndü. "Hem bu sadece bir efsane!"

Sınıfta bir homurdanma oldu. "Ama biraz önce efsanelerin sadece efsane olmadığını söylemiştiniz," dedi birisi, gürültü kalabalığını susturarak.

"Ben öyle bir şey söylediğimi hatırlamıyorum," dedi Edmond eğlendiğini belli eder şekilde gülümseyerek. "Ayrıca bunlar inanç meselesidir çocuklarım. İnançlara karışılmaz. Hoşça kalın!"

Edmond arkasında yeniden söylenmeye başlayan bir sınıf bırakıp çıktı. Bunun bize biraz ağır geldiğini fark etmiş olacak dersi erken bitirdi. Biz de sınıftaki diğerleri gibi ağır ağır dışarı çıktık. Claire'in kıpkırmızı olmuş gözlerini gördüğümde kendini ağlamamak için sıktığını anlayıp kolumun altına aldım çıkarken. O da minyon yapısına hiç de ters düşmeyecek şekilde kolunu belime sarıp sokuluverdi bana. Claire kesinlikle zor bir hayat geçirmiş ve sevgiye ve ilgiye muhtaç biriydi. Onda kendimi görme sebebim buydu. Sanki içindeki hüznü anlatmayı istiyor ama anlatamayacak kadar da yorgun hissediyor gibiydi.


    Sonraki dersler ilk dersin ağırlığı ile geçmiş olsa da, neyse ki öğle yemeği sırasında kendimize gelebildik. Öğleden sonra ise her zamanki gibi uygulama dersi vardı. Kendi kendime bir karar almıştım. Artık uygulama derslerinden korkmak yerine, dört gözle bekliyordum. Sonuçta elementim için yardımcı olacaktı.

Tüm okul bahçede birbirlerine ateş ve su topları, şiddetli rüzgarlar yollayıp toprağı ikiye ayırırken, biz yine kenarda bir köşede gücümüzü aktif hale getirmeyi öğreniyorduk. Aslında hemen hemen tüm sınıf bunu başarmış, şu an kendilerini daha da güçlendirme üzerinde çalışıyordu. Etrafıma bakındım. Caroline'ın gözleri yine benim üzerimdeydi. Harika! Bu kızın sinsi bakışlarına alışıyordum artık. Uzaktan alaycı bir selam gönderip, bakınmaya devam ettim. Kendimi daha fazla ezik hissedeceğim bir yer daha olamazdı herhalde. Gözlerim yine aynı ağacın altında kapüşonunu başına geçirip uyuklayan çocuğa takıldı. Başımı onu onaylamadığımı belli eder şekilde kendi kendime sağa sola sallayıp profesörü dinlemeye koyuldum. Sanki beni görüyor, görse de çok da umurundaymış gibi.

Profesörün anlattıkları yanına gelip kulağına bir şeyler söyleyen kız ile bölündü. Sonra bana dönüp, "Samantha seni odasında bekliyormuş," dedi. Kızlar bana bakarken bilmiyorum anlamında omuzlarımı kaldırıp dudağımı kıvırdım. Başka bir şey söylemeden Samantha'nın odasına doğru yürümeye başladım. Aslında şu an biraz Samantha gazı, ihtiyacım olan tek şeydi.

Sabahtan beri olduğu gibi Elimas ve Lyfnass'ı düşünüp okul binasına doğru yürürken, arkamdan yaklaşan bir şey olduğunu hissettim. Tehlikeli bir şeydi. Tehlikeliydi ama aynı zamanda değildi de. Yakıcıydı, ama aynı zamanda içimi ısıtıyordu. Yaklaşan tehlikeye dönmeden birkaç saniye önce ne olduğunu anladım. Döndüğümde ise yanılmadığımı... Bana doğru yaklaşan, tam üzerime gelen oldukça büyük bir alev topu!

Mutlaka Okuyun Bu Duyuruyu

sevgili arkadaşlar, bu kitap karakterlerin değişim hikâyesini anlatmaktadır.

onlara zaman verin ve değişimlerine, büyümelerine, güçlenmelerine tanıklık edin.

benim kitaplarımda karakterlerin hiçbiri aynı kalmaz. yaşadıkları her şey onları değiştirir ve geliştirir.

kitaplar sadece olaylardan ibaret değildir. karakterlerin iç dünyalarına yolculuk da keyifli bir maceradır.

Continue Reading

You'll Also Like

475K 39.4K 70
3 yıl. Jason gideli tam 3 yıl oldu. Ares ve Eldoris'in öldürülmesinin üzerinden 3yıl geçti. Artık Jason'ın ismini kullanmıyorum. Kimse kullanmıyor...
343K 5.6K 28
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
445 228 7
- Umut Her Zaman Vardır - Sıcak bir aile hikayesi okumak istiyorsanız bu kitaba bir şans vermelisiniz. Üniversite öğrencisi olan Ahueda' nın başında...
195K 13.3K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...