Channie Says Special

By mello-mello

222K 19.6K 9.7K

Tuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama... More

Özel
1. Bölüm "Eve Hoşgeldin"
2. Bölüm "Başlangıç"
3. Bölüm "Afrodit"
4. Bölüm "Ücret Meselesi"
5. Bölüm "Anlaşma ?"
6. Bölüm - Part 1 "Hazırlık"
6. Bölüm - Part 2 "Dejavu"
7. Bölüm - Part 1 "Birinci Derece Temas"
7. Bölüm - Part 2 "Sorun Çıkarma!"
8. Bölüm "Yalnız Kutlama"
9. Bölüm "Bi Sorun Var, Ama Ne?"
10 .Bölüm "Bilmesen Daha İyi"
11. Bölüm "Geçmiş Olsun"
12. Bölüm "İyi Bak Yeter"
13. Bölüm "Kaybedilen Günün Telafisi"
14. Bölüm "Sana Arkadaş Getirdim!"
15. Bölüm "Fare Kai"
16. Bölüm - Part 1 "Doğaüstü Bir Şeyden Bahsediyoruz."
16. Bölüm - Part 2 "Uyku Hapsi"
Orpheus I
Pororo ve Ben
Orpheus II
18. Bölüm "Yüzleş Onunla"
19. Bölüm "Sorular"
20. Bölüm "Hazırla Kendini"
21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."
22. Bölüm "Kendime İlk Kez İtiraf Ediyordum."
23. Bölüm "Yeni Renkler"
24. Bölüm "Tanıdık Yüz"
25. Bölüm "Bu Sözümü Yedir Bana."
26. Bölüm "Artık Benim Sorunum"
27. Bölüm "Yardım Eli"
28. Bölüm "Çaresiz Kalmak"
29. Bölüm - Part 1 "Beraber Susmak"
29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"
30. Bölüm "Ters Düz"
🌌⭐
31. Bölüm "Karmaşa"
32. Bölüm - Part 1 "Yeniden Düşme"
32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"
33. Bölüm "Çekirdek"
34. Bölüm "Toksik"
35. Bölüm "Ballad"
36. Bölüm "Yeni Düzen"
37. Bölüm "Myulchi"
38. Bölüm "Editör Buluşması"
39. Bölüm "Oyuncu"
Orphdogus
40. Bölüm "İğrenç"
41. Bölüm "Baskın"
42. Bölüm "Karma"

17. Bölüm "İsimsiz Not"

5.4K 456 129
By mello-mello

CS Special'ın ilk sezon finalini nihayet takdim ediyorum.  Bu, benim tatil değil çalışma sezonum diğer sezon finali anlayışlarının aksine, panomda da açıkladığım gibi...

Yaz gibi devam edecek, kesin bir günü olmamakla birlikte. 

Buraya kadar  sadece plan bilgilendirmesiyken biraz da hikayenin iç işlerine girmek isterim çünkü uzun bir ara olacak, bunu hak ediyorsunuz.. :3

*Burdan sonra hemen bir bölümde işlerin yoluna tamı tamına girmeyeceğini bilin isterim yani henüz mission complete demek için çok erken, yatağın altına girmek için filan. Ama diğer sezonda birden hızlanacağı bir gerçek. Şu notu da bırakayım; Sehun hala kabullenmiş değil bir çoğunuzun fark ettiği üzere.*

Buralarda olmayacağım o süre içinde çok çok iyi zaman geçirmenizi diliyorum, sezonun son bölümünü bi Trap açıp keyifle okuyun. c:  Sizi seviyorum! 





---






"Hadi, enerjinizi fulleyin millet, bugün sıkı bir program olacak. Ben Kim Seok Gil ve değerli konuklarım, size eğlence ve bir o kadar da ibret dolu bir akşam vadediyoruz."

Arkamda yapay bir alkış dalgası yayılırken stüdyonun özel konuklara ayrılmış tekli yeşil koltuğunda sıramı bekliyordum buraya nerden geldiğimi bilmeden. Kopan gürültüyle arkamdaki seyirci topluluğuna baktım tedirginlikle. Tüm bu kalabalık benim için mi toplanmıştı burda? Dahası, bu adam daha bir kaç akşam önce başka bir program sunmuyor muydu?



"Bugün özel bir konuğumuz var!"



Bir anda üstümde bir spot yanmış, beni görüntüleyen kamera kayda girmiş ve seyircilerin bakışları bana çevrilmişti.

"Oh Sehun"



Adam elindeki kartta yazanları okurken bilgilerim aynı anda stüdyonun dev ekranında görüntülenmeye başlamıştı.



"Kendisi 20 yaşında bir üniversite öğrencisi. 1.81 boyunda ve son bir kaç aydır 62 kilo. Terazi burcu ve düşüncesiz görüntüsünün altında oldukça kırılgan bir karakter. Hobileri: Kızlarla zaman geçirmek, bayan seyirciler önünde beyzbol oynamak, moda dergileri, Victoria's Secret defileleri ve içinde kızların olduğu her şey.

Fobileri: Yalnızlık, sevdiklerinin onu terk etmesi, –ki bu yüzden uzun süreli ilişkileri tercih etmiyor.- Chanyeol'e ettiği ihanetin öğrenilmesi..."

"Ne? B-bunu nerden öğrendini-"

Bir elinde tuttuğu kartlarıyla mikrofona beni anlatan sunucu adamın gözleri ve kamera kısa bir an bana çevrilmiş olsa da konuşmama izin vermeden yaka mikrofonumun sesini kapatmışlardı.



"... giysilerinin kırışması, toplu buluşmalarda parasının bitmesi ve Jongin'e bir şey olması. Bir de içinde kız olmayan her şey. Fobileri bunlardı millet.. Ama ondan önce hatırlatmam gerekiyor ki bu akşamın tartışma konusu 'Ev arkadaşından hoşlanmak etik midir?' Sehun bize duygularının nasıl başladığından bahsedecek. Şimdi söz hakkını özel konuğumuza veriyoruz. Evet Sehun?-"



"Ne duygusu?! Duygularım filan yok benim."



Alnımdan süzülen ter damlacıklarına rağmen soğuk kanlılıkla sesimi yükselttim etrafa bakarak. O sırada koltuğumun arkasından iki el terimi silip pudramı tazelemişti.

"Duygusuz oluşun ekibimin notları arasında yer alsa bile bu senin bilimsel olarak aşık olduğun gerçeğini değiştirmiyor Oh Sehun."



"Ne aşkı? Ne bilimi? Nereye geldim ben? Siz kimsiniz tanrı aşkına?"



Birden koluma ve göğsüme bağlanmış kablolar ve sunucuyla koltuklarımız arasında duran cam sehpadaki monitörü fark etmiştim.



"Çözün beni! Kimseye aşık değilim! Sizi şikayet edeceğim!"

Seyircilerden yükselen şaşırma efektli sesin sebebini az önce bilgilerimin yazılı olduğu dev ekrana bakınca anlamıştım. Şu an monitördeki ritim bilgileri vardı kayıtta.



"Konuğumuzun normal kalp atışlarını görmekteyiz. Ama az sonra ne demek istediğimizi siz de anlayacaksınız." Sesini yükseltip reverans yapar gibi coşkuyla stüdyonun girişini işaret etti. "Kim Jong In aramızda."

"NE?" Boşluğa bağırdım ağlayacak gibi buruşturduğum yüzümle. "Jongin bunlara inanma! Şu an ne tür bi oyunun içinde olduğumu ben de bilmiyorum-"



Kablolardan kurtulmaya çalışsam da ne koltuktan kalkabiliyordum ne de kendimi çözebiliyordum. Ve ben çırpınırken alkışlar hemen yan koltuğumda oturan Jongin için yükselmişti bu kez. Ben daha nerden geldiğini anlamadan yanımda beliren çocuk yüzünden hızlanan kalp atışlarım dışarıya bilmem kaç kat yükseltilerek verildiğinde tüm seyirciler alkışlarıyla inletmeye başlamışlardı salonu.



"Görüyor musunuz?" Sunucu piç, gülerek dev ekranı işaret etti parmağıyla. "Bu gerçekten inanılır gibi değil. Sahiden normal bi insan kalbinin bu değişime ayak uydurması mümkün mü? Kardiyologlarımız birazdan huzurlarınızda durumu değerlendirecekler."



"Jongin inanma!" Koltuğa yapışık gibi kıpırdayamadan ona doğru eğilmeye çalıştım. Yüzü herkes gibi dev ekrandaki kalp ritim çizelgeme dönüktü.



"Yalan söylüyorlar! Madem kardiyoloğunuz var, bu ritim bozukluğunun gerçek sebebini araştırsanıza! Beni dinle Jongin. Tüm bunlar reyting için. Bu adam da başka kanalın sunucusu zaten! Tanrım ben nasıl bi cehenneme düştüm?!"

Ben bağırırken stüdyo birden karanlığa gömülmüş ve şaşkınlıkla etrafa bakmaya başlamıştım. Birden derin bir sessizlik çökmüştü ortama. Tek spot benim yüzümde parlarken hiçbir şey göremiyor ve sadece kollarımla ışıktan gözlerimi korumaya çalışıyordum.

"Heey! Kim Seok Gil! Çekin şu ışığı gözümden. Eve gitmek istiyorum. Jongin hadi eve gidelim sana her şeyi anlatacağım. Demek istediğim bunların yalan olduğunu anlatacağım. Yoksa sana anlatmam gereken bir şeyim yok benim! Program formatınızı sikeyim. Jongin!!"



Işığın şiddeti gözümde giderek artarken kulaklarımda derin bir uğultu yükselmeye başlamıştı. Gözlerimi mi yoksa kulaklarımı mı korumam gerektiğini şaşırmış, koltukta iki büklüm otururken son bir çığlık atmıştım avazım çıktığınca.



"Jongin!!!"



Gözlerimi kocaman açıp terden ıslanmış yüzümü kaldırdığımda az önceki koltuk yerine yatağımda olduğunu fark etmiştim kıçımın. Ve spot yerine pencereden içeri dolan gün ışığıydı az önce gözlerimi koruduğum. Soluk soluğa yatakta doğruldum göz bebeklerim ışıktan küçülürken. O neydi ya?



Odamda her şey yerli yerindeydi. Yatağım, yastığım, yorganım, tam karşımdaki dolabım ve üstündeki boy aynam. Ve aynadaki can çekişen Sehun.



Neden 3 gündür her gece bu tip rüyalar görüyordum? Neden her sabah bu şekilde uyanıyordum? Uyuyan güzele bağladığım ilk günden bu yana tam 3 gün geçmişti. O 3 günün özeti şuydu en kısa haliyle:



Sabah 9 ya da 10'u çeyrek geçe gibi uyanıp Jongin'le diyaloğum 2 cümleyi geçmeden çıkıyordum evden. Genelde diyaloglar Jongin'in hazırladığı kahvaltı ya da fare Kai hakkında oluyordu. Ve fix 2 cümlem vardı zaten cevap olarak.



"Okulda yerim acelem var." Ya da "Kaç ölçü vermen gerektiğini biliyorsun ben çıkıyorum."



Günde 16 saat uyumaya çalışıyordum ve sürekli odamdaydım evde olduğum saatler. Bunu başaracağımı aklımın kesmediği günlerse okuldan sonra dışarıda takılıyordum. Hatta afroditle buluşmuştum bu sayede. Aşırı uyumaktan kafayı sıyırmamak için kafamı başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyordum.



İlk gün beyzbol maçına gitmiş ve deli gibi tezahürat yapmıştım. İkinci gün afroditle buluşmamın ardından okuldan çocuklarla yorgunluktan bayılmaya yüz tutana kadar basketbol oynamıştım. Ve dün de gönüllü olarak laboratuvar işlerinde görevli olmuştum eve geç gelmek için.



Sonuç olarak eve 9'dan erken gelmiyor ve kapıdan içeri girdiğim gibi duşa bile girmeden yatağa atıyordum kendimi.



Ve evet bugün artık kaçış sandığım uykuların aklımı ele geçirmek üzere olduğu son raddemdeydim. Kabusların ardı arkası kesilmiyordu. Kabul etmek istemesem de Jongin'den kaçmak için seçtiğim bu yöntem beni daha da delirtmeye başlıyor gibiydi. Çünkü gözlerim kapalı nehri boylamakla tehdit edilmek, duvara zincirlenmek gibi gerçek hayatta aklımın ucundan geçmeyecek yöntemlerle sorgulanıyordum iki gecedir. Ve bugün de bu ahmak rüyayı görmüştüm.



Bir şeylerle yüzleşmem gerekiyordu. Bir şekilde Jonginofobimden kaçmak yerine onunla yüzleşip kaçtığım şeylerin aslında gerçek hislerim olmadığını kendime kanıtlamam gerekiyordu. Tabii önce bir duş alıp bugün yapacaklarımı gözden geçirmeli ve okula gitmeliydim.

Saat 8'di henüz. Bu demek oluyordu ki: Gereğinden erken uyanmıştım her zamanki gibi! Ama ne demiştim en son? Kaçmak yoktu. Evet. Şimdi gidip duşa girecek ve ılık suyla tüm saçma düşüncelerimden arınacaktım evde kiminle karşılaşacağımı umursamadan.



Yataktan kalktığım gibi terden ıslanmış saçlarım, yüzüm ve dimdik vücudumla gözlerimi bir daha kapatmak istemiyormuşcasına kocaman açarak kapıya doğru yürüdüm ve kolu çevirip salona geçtim. Şoku hala atlatamamıştım sanırım.



Jongin yerdeki pizza kutuları ve küçük kola tenekeleri arasında kaybolmuş gibi yatıyordu her zamanki gibi. Hamster'ın kafesi de hemen baş ucundaydı. Kafesin yanında ve hala mışıl mışıl uyuyan Jongin'in üstünde bir kaç kitap duruyordu muhtemelen onunla birlikte yeri boylayan.



Usulca parmak uçlarımı kullanarak halının üstünde sessiz adımlar atıp yanına yaklaştım. Geldiği günden beri en dağınık haliydi bu sanırım. Her öğün bıkmadan yemek yapıp cevabımı bildiği halde beni davet ediyor ve bir de pizza mı söylüyordu kendine onca yemekten sonra? Tanrım titiz görüntüsüne aldanmıştım basbaya. Pasaklının tekiydi bu.

Başımı eğip üstündeki kitabın kapağına baktım göz ucuyla. Dorian Gray'in Portresi? İlgimi çekmesi umuduyla bakmamıştım zaten. Tam çekilip geri gidecekken saçma bir şekilde ilgi alanım olan bir kitap çekmişti dikkatimi farenin kafesinin yanında. Benim histoloji kitabımın ne işi vardı burda? Emin olmak için başımı çevirip kitaplığa baktım. Evet, elbette benim kitabımdı. Eğilip gürültü yapmamaya çalışarak elime aldım kitabı. Ders programıma filan mı bakmıştı bu? Eğer şans eseri görmesem almadan gidecektim bu herif yüzünden.

Giderken kitabı pufun üstündeki sırt çantama sokup banyoya girdim. İşimi erken bitirip evden çıkmalıydım Jongin'e tokum açıklaması yapmama gerek kalmadan. Hayır, kaçmıyordum. Bu sadece diyalog israfından kaçmak için şu an aldığım bir çeşit tedbirdi. Elbette yüzleşecektim. Akşam mesela bir kaç saat oturabilirdim ev arkadaşımla.



Ben banyodan çıkıp giyindikten hatta mutfakta boş mideme biraz taze meyve doldurduktan sonra bile Jongin uyanmamıştı. Ben de bundan yararlanıp çıktım evden derse daha 2 saat olmasına rağmen. Pekala. Kaçmama işine akşam devam edecektim.

Okula gidince kafeteryaya attım kendimi. Bozuk paralarımla büyük boy bir kahve alıp tek başıma masalardan birine oturdum. Erken olmasına rağmen boş değildi etraf. Herkes arkadaşları ve üstlerinde önlükleriyle benim gibi kahvesini içip sohbet ediyordu. Ama onların kaçtıkları biri ya da bir şeyler olduğundan değildi büyük olasılıkla. Herkes deşarj olmak ya da uyanmak için burdaydı. Bense kahvemin üstünde ağzımla köpükler yaparken zaman öldürüyordum.



Uykulu gözlerle masadaki dergiyi karıştırırken saatime baktım. 50 dakika vardı hala. Devam ettim bilimsel makaleleri karıştırmaya. Bir kaç dakika içinde cebimdeki titremeyle şükürler ederek elime aldım telefonumu. Birileri beni hatırlamıştı sonunda.





"Çapraz masana bak~"

8.32

Gönderen: Lee Minaaaah



Uykulu gözlerimi kırpıştırıp toparlanmaya çalıştım ilk olarak. Sonra dudaklarıma yerleştirdiğim küçük çapkın gülümsemeyle başımı kaldırıp sağ ve sol çaprazıma baktım soğukkanlılıkla. Sağ kısımda arkadaşlarıyla otururken bana el sallayan bir Min ah görmemle genişlemişti gülümsemem. Göz kırpıp kahvemden bir yudum aldım. Az önceki kahveden baloncuklar çıkarma çabamı görmemiş olduğunu umuyordum.

Yanındaki arkadaşları da bana el sallamıştı gülerek. Min ah kızlara bir şeyler fısıldayıp masadan kalktıktan sonra yanıma yürürken ben yeniden gözlerimi elimdeki kahveye çevirmiştim.



"Yalnız oturman alışılmış bir şey değil. Günaydın."



Kahvesini masaya, çantasını da oturacağı sandalyeye bırakıp kibar bir hareketle poposunu sandalyeyle buluşturdu.



"Günaydın."



Hafifçe masaya eğilerek gülümsedim. Ellerimi cam yüzeye indirip heyecanlı bir çift göze çevirdim gözlerimi. "Erken geldim. Baekhyun'u bekliyordum ama işi çıkmış, az önce söyledi."

Uzun saçlarını sağ omzunda toplayıp sağ avucuna yasladı başını. "Anlıyorum." Gözleri hala benimkilerdeydi.



"Sana şey diyecektim. Ne zaman buluşmuştuk en son? Geçen ay mı?"



Dudaklarımı öne çıkararak gülümsedim sevimli bir ifadeyle. Başım eğik, parmağımı kahve kutusunun kapağında gezdirirken gözlerimi yüzüne çevirdim.



"Bilmem. Tek hatırladığım büyüleyici olduğuydu."



Sonlara doğru fısıltı gibi çıkan sesimle kıza ürperme geldiğinden emindim. Yüzüne bastırdığı elini cam masaya indirip benim kahve tuttuğum elimi kavradı üstten.

"Dün gece düşündüm de... Neden tekrarlamıyoruz?"



Sanırım aynı ürpertiden bana da gelmişti. Tam dudaklarımı kıpırdatıp gülümseyerek bir şeyler söyleyeceğim sırada yukarıdan bir yerden gelen tanıdık sesle dağılmıştı tüm dikkatim.

"Ne işin var bu saatte burda?"



"Baek dostum!" Gülümseyip masadan kalktım hızlıca pot kırmasın diye. "İşim çıktı dememiş miydin? Demiştin! N'oldu birden?"



Baekhyun tek omzundaki çantasıyla saf saf ikimize baktıktan sonra hafifçe gülümseyip Min ah'yla selamlaşmış ve tekrar bana çevirmişti şaşkın bakışlarını. "Ne diy-"



"İşin erken bitti herhalde!" Gidip kolundan tuttuğum gibi çıkışa sürüklemeye başladım. "Sana şu ders notlarını vereyim."

Yürürken arkama bakıp kıza telefon işareti çaktım gülerek ve öyle devam ettim yola.



"Ne işi ya? Ne halt ediyorsun yine? Kaç kere sana beni bulaştırma demedim mi?"

Kafeteryadan ayrılıp koridora çıktığımızda derin bir nefes alıp omzuna vurdum hafifçe.

"Az daha mahvediyordun. Seni bulaştırdığım filan yok. Kız neden yalnız oturduğumu sorunca ezik gibi kalmamak için senin işinin çıktığını söyledim."



Merakla kaşlarını çattı yürürken. "Ben sorayım o zaman. Neden ezik gibi tek başına oturuyordun?"



Tam açıklama yapmak üzere ağzımı açtığım an vazgeçip göz devirmiş ve koridordaki sakin yürüyüşüme devam etmiştim rahatlıkla.

"Canım sıkıldı evde. Erken çıktım. Ne yani?"



Baekhyun sadece yan yan gülüp önüne döndü bir şey söylemeden. Bir şeyler sakladığımı anlamış ama her zamanki meseleler olduğunu düşünüp uzatmamayı seçmişti anlaşılan.



Amfiye vardığımızda ortanın önlerine yakın bir yere geçip çantamdan Baekhyun'un notlarını çıkardım. Önceki gün eski kız arkadaşlarımdan birinden temin etmiştim söz verdiğim gibi.

"Al bakalım pororo."



Sayfaları yavaş yavaş çevirmeye başladı çocuk gibi gülümserken. Benim moda dergilerini kurcalarkenki hallerime benziyordu ifadesi. İneklik ruhunda vardı herifin. Nasıl başarısız olabilir ya da notlarını toparlayamazdı ki tanrı aşkına?



"Çıkışta bir yerlere gidip konuşacağız bu arada." Başını kitaptan kaldırmadan aklına yeni gelmiş gibi söyledi. "Chanyeol, sen ve ben. Sana söylemem gereken şeyler var. Hatta söylememiz gereken."

İstemsizce gözlerim büyümüş ve yakalanmış gibi bir hisse kapılmıştım. Jongin'i eve girerken filan görmüş olabilecekleri gelmişti aklıma. Ya da dün telefonumu amaçsızca karıştırırken Jongin'le önceki mesajlarımızı görmüş olabilir miydi? Yani böyle, 'konuşmamız gerekiyor' der gibi lafa girmesi son zamanlarda yediğim başka bi haltı getirmemişti aklıma.

Kafasını kaldırıp elini omzuma attı hafif yaklaşarak. Kararsız gözlerime baktı anlayışla. "Arkadaşın olarak seninle konuşmak istiyorum."

"Neyim var?" Tedirginlikle omzumdaki eline baktım. Mesele Jongin gibi görünmese de bu daha fazla tedirgin etmişti beni.

Biraz düşünüp ona döndüm aynı korkulu gözlerle. "Şefkatli bakışlarını son gördüğümde dayak yemiştim. Neden böyle davranıyorsun? Başım dertteyse filan dolandırma lafı Baek, dostum. Ne olduysa söyle."

Şöyle bir durup düşündü etrafa bakarken. Kitabın üstünde ritim tutan parmaklarını durdurup başının altındaki kolunda duran kol saatini işaret etti gözlerini kısıp gülerek.



"Chanyeol de gelsin dışarıda uzun uzun konuşacağız. Mesaj atarım birazdan. 5'ten sonra bitiyor bugün dersi."



İçime su serpilmemiş de olsa ölmeyeceğimden emindim en azından. Yoksa farklı davranırdı büyük ihtimalle. Rahat olmazdı bu kadar. Değil mi? Olmazdı herhalde.



"Pekala... Sanırım bana uyar."



O yeniden notlarını incelemeye devam ederken ben de sabah hamster kafesinin yanında bulduğum kitabımı çıkardım. Çantamı oturduğum yerin yanına asıp kitabın sert kapağını açtım kendi yarım sayfalık notlarımı bulmak için. Önceki gün derste uyurken neler kaçırdığıma bakmak için son konuya göz atacaktım çünkü.

İlk kısımda değildi kağıtlar. Notlarımla ayırdığım sayfayı görüp kitabı 163. sayfasından açtım. Notlarımın yazdığı beyaz yarım defter sayfaları ordaydı. Ama tanıdık olmayan, en azından benim yapıştırmadığım yeşil bir post-it vardı tam köpek iskeleti resminin altında. Eğilip gözlerimi kıstım ve okudum üstündeki yazıyı. Baekhyun filan mı koymuştu bunu buraya?





"Kitabı görebildiğine göre kaçmayı sadece ben uyanıkken başarıyorsun ha? Akşam 10'da 5. Sokaktaki Devil Club'a gel."













Continue Reading

You'll Also Like

12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
22K 3.9K 12
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."
69.7K 5.2K 30
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
124K 21.9K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting