killer melody » ji min ✅

Από alliekookie

250K 24.2K 18K

"Güneşin doğuşunun güzelliğinden bahsediyordu hayranlıkla,ayın batışını farketmeden." dollyjim'e ithaflarımla... Περισσότερα

first »1
no,i'm insane» 2
my little girl» 3
you are my dead captive» 4
in my trouble» 6
smoke» 7
steal my soul» 8
surprise dinner» 9
sorry,i was late» 10
cold moon» 11
orange» 12
he lied to us» 13
the truth,the sun» 14
october 12» 15
the day» 16
fifteen singers.
hoeryong» 17
love is pain» 18
u are my once in a lifetime» 19
letter from 2021 Oct 13» 20
dream» 21
shameless» 22
breath» 23
serenity» 24
snowdrop» 25
despair» 26
darkness bye» 27
don't cry,i'm sorry» 28
assembly» 29
final» december 31,2021
thanks for everything.

lion house» 5

9.5K 835 213
Από alliekookie

"Ne düşünüyorsun?"

Jung Kook'un beyaz bir kağıdı andıran boş ve hışırtılı sesi kulaklarıma dolduğunda,yağmur damlalarının bütün hüznüme tutunduğunu ve şuan delicesine kestirmek istediğim - saçlarımın kısa oluşu gerçeğini göz ardı edersek - saçlarımdan çıplak omuzlarıma ritmik bir şekilde temas ettiğini daha yeni farketmiştim.

Jung Kook siyah kapüşonlusuyla tezatlik uyandıran hardal rengi botlarını yağmur damlalarının çıkardığı ses hoşuna gidermişcesine ıslak zemine vururken,kelimelerimi tüketmekte ve yağmur damlalarının saflığına leke bırakacak cansız sesimin havaya karışmasında zorlanıyordum.

İşte bu da klasik Choi Yun Hwa hallerinden biriydi.

Zihnimi acıtan düşünceler bir sis bulutu gibi her zaman kavuşmaya arzu ettiğim çıkış yolunu çıkmayan bir leke gibi istila etmişlerdi.

Aslında ne yapmam gerektiği gayet açıktı.Bozuk bir plak gibi aynı yerde dönüp durmayı, ilerliyorum sandığım ama aslında takılı kaldığım başlangıç noktasını bırakmam gerekiyordu.

Ve bunu az önce Park Ji Min bana net bir şekilde söylemişti.

"Hey Yun Hwa."

Jung Kook'un yanımda olan büyük bedeni karşıma geçtiğinde çoktan bahçe kapısının önüne kadar yürüdüğümüzü anlamıştım.

Bir hapishanede çürüyen adamla aynı bedelde, kasvetli acı bir özgürlüğüm vardı.

Ve özgürlük saatim kaçıp yitmek istediğim, hiçbir iz bırakmadan uçmak istediğim tozlu demir kapının önünde sona ermişti.

"Sence de uçurumun en kenarında durmuyor muyuz?"

Kelimeler sonunda sarfettiğim çabanın galibi olduğunda bu sefer nefesimi tutmayı tercih etmiştim.

Cevabını iyi bildiğim soruları sormayı pekâla sevmiyordum ama kafamda netleştirmem gereken bir toz bulutu vardı.

Jung Kook bana soğuk bir bakış atıp kapüşonlusu kafasından indirdi ve beni nefes almak kadar kısa ve zorlu bir sürede süzdü.

"Cevabını bildiğin sorular sorma."

Kendime verdiğim cevabın aynısını Jung Kook bana sakin bir ses tonuyla vermişti.

Nitekim haklıydı da.

Yaklaşık bir buçuk saat önce, zihninde yarattığı korkutucu plandan bihaber olmak istediğim Park Ji Min'in teklifini -ona göre resmi köleliğini- kabul etmiştim.

Park Ji Min beni ürkütmüyordu, pekâlâ sadece basit bir gün süresinde tanıdığım Park Ji Min beni ürkütmüyordu.

Beni korkutan bendim.

Yıllardır içimde bir bataklık birikintisi olarak sakladığım intikam alma duygum irdelenmişti ve kendimi bir anda bu bataklıkta kayıp giderken bulmuştum.

Choi Yun Hwa ne zaman her şeyiyle yabancı olan bir insanın sözüyle gardını indirir olmuştu?

Choi Yun Hwa ne zaman bir insana bu kadar kısa bir sürede güvenir olmuştu?

Beni korkutan Park Ji Min değildi.

Beni korkutan belki de Park Ji Min gibi olmaktı.

"Sen..ne zamandır onunla birliktesin?"

Soğuk damlalar muzurluk yapmayı kesip bütün iliklerimi dondururken sesimin titrek çıkmasına engel olamamıştım.

Jung Kook ellerini siyah pantolonunun cebine sokup kafasını hesap yaparmış gibi sağa sola hafifçe salladı.

"Sayamacağım kadar uzun bir zaman dilimi."

Hafifçe burnunu çekip mermerden yapılmış evin merdivenlerinden çıktı ve çelik kapının kulpunu çevirip geçmem için eşiğin kenarında bekledi.

Yağmur damlaları kahverengi parkeler üzerine damlarken evin ani sıcaklığı diken diken olmuş vücudumu titretmişti.Eşikten geçip siyah botlarımı ayağımdan çıkardım ve yaklaşık iki gündür ayağımda olan kırmızı çoraplarıma üzüntüyle baktım.

Buraya geldiğimden beri hala üzerimde aynı kıyafetlerle dolanıyordum ve böyle giderse bir sokak çocuğundan farkım kalmayacaktı.

Ki aslında ben de sahipsiz bir sokak çocuğuyla aynı kaderde değil miydim?

Jung Kook dış kapıyı kilitleyip anahtarı avucuna sıkıştırdı ve kendi odasına doğru yürüdü.

Bu hareketi hala bana güvenmediğinin bir belirtisi olmalıydı.

Soğuk nefesimi dışarı verip ıslak saçlarımdan akan damlalara aldırmadan ahşap merdivenlerden yukarı doğru çıktım. Her basamakta yankılanan tok ses büyük ama ıssız evde dalgalar halinde yayılırken Park Ji Min tarafından sürüklendiğim odanın önünde istemsizce durdum.

Bunun bir melodram ya da dram olmadığını biliyordum, fakat aslında akıntıya kapılmış kağıttan bir gemi gibi dolanıyor olmak, sonunu kestiremediğim yolda yuvarlanmak bir melodramın ta kendisi değil miydi?

Duyduğum kilit sesi bütün düşüncelerimden arınmama neden olurken karşımda duran bedeni farketmemle bir adım geriye adımladım.

Park Ji Min donuk bakışlarını üzerimde dolandırırken boğazımı hafifçe temizledim ve hala zemine damlayan yağmur damlaları yüzünden ıslanmış çoraplarıma baktım.

Bir hamle yapıp karşımdan gitmesini, böylece tuttuğum nefesimi serbest bırakmayı istiyordum. Çünkü sabit kalmak ve kaçıp gitmek arasında duyduğum tereddüt beni boğuyordu.

"Kural bir, hiçbir insanın karşısında kafanı eğme."

Tok sesi kulaklarıma dolduğunda ağırlık yapan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve kafamı hafifçe kaldırdım.

Bakışları yüzümde dolanırken belki ilk defa onu bu kadar yakından inceleme şansı elde etmiştim.

Park Ji Min...yakışıklıydı. Bir erkeğe göre orta derecede olan boyu, dağılmış siyah saçları, dolgun dudakları ve sevimli yüzü, ahenk tablosunun sıradanlığını bozan ölü ve kristal gözleri...

Bir insanın içini titretecek soğuk bakışlarının altında aksine derin bir acı ve sığınma isteği yatıyordu, ve o kalkan olarak bir buz küpüne dönmeyi tercih etmişti.

Bir cesaret bulup gözlerine derince baktığımda ahşap merdiven korkuluğundan tutunmama engel olamadım.

Bu hareketim Park Ji Min'in bakışlarından ürktüğüm için değildi.

Karşımda duran koyu gözler bana güven verdiği içindi.

Karşımda duran gözler beni anlamlandıramadığım bir şekilde etkilediği içindi.

"Burada ne yapıyorsun?"

Bakışlarıyla aynı sertlikteki sesi fakat buna zıtlık oluşturan sakinliği yutkunmama neden olurken tekduze bir ses tonuyla cevapladım.

"Odama çıkıyordum."

Islak kazağım ve çıplak omuzlarımda gezinen gözleri korkuluğu daha sıkı kavramama neden olurken ellerini siyah sweatshirt'ünün cebine soktu ve telefonunu çıkardı.

Durgun bir şekilde ona bakarken telefonunun kilit tuşuna bastı ve sonra bana döndü.

"Son 11 saat 23 dakika."

Alayla kıvrılan üst dudağı tırnaklarımı avuç içlerime batırmama neden olmuştu.

"Anlamadım?"

Merakla ona baktığımda çenesini hafifçe yukarı doğru kaldırdı.Bir sarmaşığı andıran geceye bürünmüş gözleri ölümcül parıltılarla yanıp sönmekteydi.

"Aslan inine girme vaktin geldi, Yun."

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

8.1K 667 18
iki ünlü idol aynı marka ile çalışırsa ne olur? Jimin= house ambassador Rosé= house ambassador Başlangıç 10/02/2023 Bitiş --/--/---- ~Pcy x pjm~ ~jir...
155K 10.5K 54
👑hayrankurgu #1👑 👑 #1-jin👑 "Boşanalım" Gözlerim masadaki evraklarla ilişti. Yutkundum. "Boşanalım" imzaladığım kalemi masaya bıraktığım andaki s...
773K 67.2K 82
Popüler bir instagram kullanıcısı olan Animeboy, gerçek hayatta sosyal fobisi olan, en ufak şeyden kaygılanan ve insanlarla rahatça iletişim kuramaya...
50K 2.6K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?