Orién : ANKA ATEŞİ | KADER AT...

By oykutzcn

4.6M 412K 138K

Külkedisinin prensese değil, Anka'ya dönüşme hikayesi. Sonsuzluğa kanat çırpan otuz kuşun öyküsü.| Elena'nı... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
Yeni bölüm değil :)
Orién 2 yaşında!
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm\1
31.Bölüm\2
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37. Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm\1
42.Bölüm\2
43.Bölüm\1
43.Bölüm\2
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
Kitap hakkında
Kitap hakkında 2\İmza günü.
İmza günü :)
RAFLARDA :)
ORIEN 3 YAŞINDA!
ORIEN 4 YAŞINDA :)
KADER ATEŞİ / 1. BÖLÜM
Kader Ateşi / 2. Bölüm
KADER ATEŞİ / 3. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 4. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 5. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 6. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 7. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 8. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 9. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 10. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 11. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 12. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 13. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 14. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 15. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 16. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 17.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 18. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 19. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 20. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 21. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 22. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 23. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 24. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 25. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 26. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 27. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 28. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 29. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 30. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 31. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 32. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 33. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 34. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 35. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 36. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 37. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 38. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 39. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 40.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 41.BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 42. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 43. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 44. BÖLÜM| CENAZE
KADER ATEŞİ / 45. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 46. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 47. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 48. BÖLÜM
KADER ATEŞİ / 49. BÖLÜM
KADER ATEŞİ/ 50.BÖLÜM
KÜL | 1. bölüm
KÜL| 2. Bölüm
KÜL| 3. Bölüm
KÜL| 4. BÖLÜM
KÜL| 5. Bölüm
KÜL| 6. Bölüm
KÜL| 7. Bölüm
KÜL| 8. Bölüm
KÜL| 9. Bölüm
KÜL| 10. Bölüm
KÜL| 11. Bölüm
KÜL| 12. Bölüm
KÜL| 13. Bölüm
KÜL| 14. Bölüm
KÜL| 15. Bölüm | Orién 5 yaşında!
KÜL| 16. Bölüm
KÜL| 17. Bölüm
KÜL| 18. Bölüm
KÜL| 19. Bölüm
KÜL| 20. Bölüm
KÜL| 21. Bölüm
KÜL| 22. Bölüm
KÜL| 23. Bölüm
KÜL| 24. Bölüm
KÜL| 25. Bölüm
KÜL| 26. Bölüm
KÜL| 27.Bölüm
KÜL| 28. Bölüm
FİNAL

4.Bölüm

65.8K 4.7K 710
By oykutzcn

Oy vermeyi unutmayın lütfen.

Keyifli okumalar :)

***

Birinin beni sarsması ile uyanıp, yarım açılan gözlerimle etrafa bakındım. Amy yatağıma oturmuş, üzerime eğilmiş gülümseyerek beni izliyordu. "Elena, acıkmadın mı hala? Biz birazdan yemeğe gideceğiz."

Cevap veremeden öylece kaldım. Hayatımda bir ilk yaşıyordum: İlk defa alarm sesinin sinir bozucu dijital sesi ile değil, bir insan sesi ile uyanıyordum. İlk defa birisi beni yumuşak bir sesle ve gülümseyen bir yüz ile uyandırıyordu. Beni uyandırıp, acıkıp acıkmadığımı soruyordu.

Amy elini gözlerimin önünde salladı. "Gözlerin açıldı ama hala uyuyorsun sanırım," dedi dikkatle beni izleyerek.

Gözlerimi kırpıştırıp, sırtımı yatak başlığıma yaslayarak oturdum. Yüzüme gelen saçlarımı umursamayarak, "Ben zor uyanırım," dedim boş ve düz bir sesle. Amy anlamaz bir şekilde bana bakarken, ben de ona bakıyordum. Uyku sersemliği değildi bu yaşadığım. Değişik duygular hissediyordum içimde. Şaşkınlık, minnet, sevgi...

Birkaç saniye sonra kendime gelip, yüzümü kapatan saçlarımı elimle geriye attım. "Şu an uyku sersemliği yaşıyorum. Hep olur," dedim gülümsemeye çalışarak. Gerçekten ama, sorunum neydi benim? Geldiğimden beri deli gibi davranmaktan başka bir şey yapmamıştım. Bir an gerildiğimi hissettim. Amy'yi gerçekten sevmiştim ve benim hakkımda yanlış bir izlenime kapılmasını istemiyordum. Onun tepkisini beklediğim saniyeler, saatler gibi geçmişti. Neyse ki korktuğum gibi olmadı ve Amy gülümseyerek cevap verdi.

"Merak etme ilk geldiğimde bana da olmuştu. Buradaki zamanla diğer boyuttaki zaman biraz farklı akıyor." Ayağa kalktı. "Biz kızlarla salondayız. Hazırlandığında gelirsin seninle tanışmak için can atıyorlar."

Amy cevap vermemi beklemeden odadan çıktı. Her zaman böyle heyecanlı biri miydi acaba?

Zorlukla ayağa kalkıp, penceren dışarı baktım. Hava tamamen kararmıştı. Yatakların kenarındaki komodinlerin üzerinde duran fenerler yanıyordu. Odanın sağ ve sol duvarlarına ise ağaç şeklinde büyük, siyah şamdanlar asılmıştı. İkisi de birbirinin aynısıydı ve birbirlerini tam olarak hizalıyorlardı. Ağacın etrafa yayılmış dallarında sekiz tane kalın mum vardı. Buradaki en ufak ayrıntı bile, muhteşem güzellikteydi.

Banyoda saçımı biraz düzene sokup, üzerimi hızla değiştirip odadan çıktım. Merdivenlerden inerken, kızlar gözlerini üzerime dikip beni rahatsız etmemek için kendi aralarında konuşuyorlardı ve bunu bilerek yaptıklarını çok belli ediyorlardı.

Yanlarına gittiğimde hepsi ayağa kalkıp beni güler yüzle karşıladılar. "Lily," dedi kızıl saçlı, hemen hemen Amy boylarında olan, elini uzatarak. Normalden daha iri olan ela gözlerinin içi parlıyordu. Yüzünün neredeyse tamamı saçları ile aynı renkte çillerle kaplıydı. Böyle kızları her zaman güzel bulmuştum. Sıradan değillerdi ve ilgi çeken bir güzellikleri vardı.

Uzattığı elini sıktım. "Elena."

"Biliyoruz," dedi bir diğeri öne çıkıp kibarca gülümseyerek. "Shannon."

Uzun boylu, inanılmaz güzel bir kızdı Shannon. Yuvarlak yüz hatları ve kıvrımlı bir vücudu vardı. Uzun sarı saçları ve koyu mavi gözlerinden çok, gülümsemesi dikkat çekiyordu. Daha önceki okulunda, okulun en popüler kızı olduğuna iddiaya girebilirdim.

"Kathy."

Kathy aramızda tek esmer olandı. Shannon ve benimle hemen hemen aynı boydaydı. Onu daha önce görmediğime emindim ama sanki bir yerlerde karşılaşmış gibiydik. Yo, birine benziyordu. Göz ucuyla televizyonda gördüğüm bir oyuncuya. Siyah gibi duran kahverengi gözleri, sevimli yüzüne rağmen sert bakıyordu. Belki de alçak göz kapaklarının üzerinde sert bir açı ile kavis çizen ince kaşlarından dolayı öyle görünüyordu, loş ışıkta tam olarak algılayamıyordum.

Son oda arkadaşım çekingen bir gülümseme ile elini uzattı. "Claire." Claire, Amy'den bile küçük gösteriyordu. Kumrala dönük omuz hizasında saçları, sivri bir çenesi ve gülümsediğinde inanılmaz sevimli görünen yüz hatları vardı.

Amy heyecanla ellerini çırptı. "Tanışma olayı da bittiğine göre, yemek yemeye gidebiliriz!"

Tamamen camlarla çevrili yemekhane, içeride yanan şamdan ve mumlarla dev bir feneri andırıyordu. İçerisi ise, dışından çok daha güzeldi. Her yerde alev alev yanan mumlar ve fenerler, ortamın mistik havasını daha da güzelleştiriyordu.

Burası daha önce gördüğüm yemekhanelere hiç benzemiyordu. Tahta masalar banklar şeklindeydi ve belirli bir düzen ile yerleştirilmediğine göre belli ki herkes istediği gibi yerlerini değiştirebiliyordu. Yüzlerce öğrenci gruplara ayrılarak oturmuş, bir yandan yemek yerken bir yandan da sohbet ediyordu. Yüzlerce doğa üstü güce sahip öğrenci desem daha yerinde olurdu sanırım. Oysa dışarıdan nasıl da normal görünüyorlardı.

Yemek sırası bana geldiğinde, önümde duran onlarca çeşit yemeğe göz gezdirdim. Ne oldukları hakkında ufacık bir fikre dahi sahip değildim. Yemeklere bakışımı fark eden kızların yardımıyla seçim yapıp, tepsimi doldurdum.

Yemek yerken kızlar hakkında daha çok bilgi edindim. Mesela sadece Shannon ve ben yirmi yaşındaydık. Amy on sekiz, diğerleri ise on dokuz. Claire Amy'den küçük görünse de, ondan büyüktü.

Yemek bitimine dek çevreme göz gezdirip Chris'i aradım. Herhangi bir yardıma ihtiyacım olduğundan ya da stresli hissettiğimden değildi. Sadece beni bilen birinin yakınlarımda olması iyi gelebilir diye düşünmüştüm. Aslında, tam olarak nedenini bilmiyordum. Tüm yemekhaneye göz attım ama ortalıkta görünmüyordu.

Kızlar ilk gün stresimi tamamen yok etmişlerdi. Amy hepimizi öyle çok güldürmüştü ki, karnımıza ağrılar girmişti. Hayatımda ilk kez birilerine kendimi bu denli yakın hissediyordum. Sanki daha önce tanışmış, birlikte uzun yıllar devirmiş gibiydik.

İlk kez lisede sürekli gördüğüm normal öğrenciler gibi hissediyordum kendimi. Onlar da yemekhanede veya bahçede grup olarak oturur, bir yandan yemek yerken diğer yandan muhabbet ederlerdi. Ben hiçbir zaman yaşayamamıştım bu durumu. Sürekli çalışmak zorunda olduğumdan, sosyal ortamlara ya da partilere giremediğimden, sadece üç arkadaşım vardı ve onlar da üniversite için şehirden ayrıldıktan sonra yanıma neredeyse hiç uğramaz olmuşlardı.

Aslında lisenin başlarında daha farklıydı. Dikkatlerini çekiyordum ve benimle tanışmak istiyorlardı. Ancak bir süre sonra kimse, okul dışında rahatlıkla görüşemediği bir sevgili ya da bir arkadaş istemiyordu. Onlara göre sorunlu bir kızdım, benden korkuyorlardı.

Gece başımı yastığıma koyduğumda gülümsüyordum. Duyduğum olumsuz onca şeye rağmen, burada olmaktan mutluydum.

Ertesi sabah yataktan kalkmak için sürünürken tüm olumlu düşüncelerim aklımdan uçup gitmişti. Ayaklarımı sürüyerek banyoya gidip, kendimi buz gibi suyun altına bıraktım. Kısa bir duşun ardından her zamanki gibi dakikalar içinde hazırlandım. Amy odadan çıkmadan önce beni saçımdan ayaklarıma kadar süzüp, gördüğünü beğenmemiş olacak onu rahatsız eden bir şeye bakıyormuş gibi burnunu kırıştırdı. "Elena, hayatım, tüm kıyafetlerin böyle mi gerçekten?"

Anlamayarak üzerime baktım. "Neden? Bir sorun mu var? Leke falan?"

"Sorun mu? Felaket var!" dedi Amy ellini abartılı bir şekilde havaya kaldırarak. "Bir ara dolabına göz atmalıyım. Sen gerçekten çok şanslısın. Shann ve ben burada sana yardım edebilecek en doğru kişileriz ve tesadüfe bak ki aynı odadayız."

Amy'nin heyecanını ve mutluluğunu bozmak istemeyerek mırıldandım. "Ben aslında memnunum.

Az önce gözleri parlayan oda arkadaşımın omuzları düştü. "Ciddi olamazsın."

"Gayet ciddiyim."

"Peki," dedi ince ceketini üzerine geçirirken. "Ama vazgeçtiğimi düşünüyorsan, yanılıyorsun. Daha sonra tekrar konuşacağız."

Fark etmez dercesine omuzlarımı silktim.

Kızlar kahvaltı yaparken, kahvaltıya alışık olmayan ben, önümdeki yiyeceklerle oynamaya başladım. Karşımda oturan Shannon etrafına bakınıp bana yaklaştı. Usulca ve gülümseyerek konuştu. "Elena, burada yiyeceklere saygı çok önemlidir hayatım. Bilmediğin için uyarmak istedim yanlış anlaşılmanı istemem."

Elimi yakmış gibi çatalı hızla bıraktım. "Teşekkür ederim. Ben en iyisi geri götüreyim."

"Rica ederim," dedi içten gülümsemesi ile. "Götürmen daha iyi olabilir."

Tepsimi çalışanlara verdiğimde, beni inanılmaz mutlu eden bir şey gördüm. Kahve! Hemen bir bardak alıp kızların yanına döndüm. Bir süre daha oturup, derse gitmek için hareketlendik.

Okulun devasa kapısından içeri girdiğimde merakla etrafıma bakındım. İlk geldiğimde heyecan ve stresten farkına varamadığım detayları, hayranlıkla inceledim. Gözlerim işlemeli sütunlardan yavaşça tavana doğru kaydığında, hayranlıkla açıldı. Kemerli yüksek kubbe tavan baştan başa kabartmalar ile doluydu. Yurtta gördüklerimden çok daha muhteşemdi. Öyle ki, güzelliği kıyaslanamazdı bile. Anlayabildiğim kadarıyla tüm bu işlemeler, kabartmalar ve resimler elementleri temsil ediyordu. Bir gün altında durup özellikle incelemeyi kafama yazmıştım çünkü belli ki bir şeyler anlatıyordu.

İşlemeler tavandan aynı incelik ve zarafetle sütunlara iniyordu. Hemen hemen üç metre aralıklarla yerleştirilen sütunların arasına, omzuma gelecek yükseklikte ağaç meşaleler konulmuştu. Ateşin yandığı kısım tabak şeklindeydi ve kenarlarından yukarı doğru dallar çıkıyordu. Çaktırmadan yanına yaklaşıp, nasıl olup da yanmadığını anlamak için hızlıca göz gezdirdim ama bildiğimiz ağaçtı işte.

Ben hayretler içinde etrafımı incelerken Amy kolumdan tutup, beni amfi şeklindeki bir sınıfa çekiştirdi. Aradaki merdivenlerden geçip, ortalarda bir yere oturduk. "Ders Orién Tarihçesi," dedi Shannon. "Profesör ise inanılmaz tatlı bayan Kate."

Gözleriyle gösterdiği yere baktım. Kısa boylu, bir hayli toplu, omuzlarına düşen sarı lüle lüle saçlı bir kadın kapıda bekliyor, gelenlere acele etmesini söylüyordu ve kapıdan giren her öğrenci ile şakalaşıyordu.

Öğlene kadar tüm ders Orién Tarihi idi. Beklediğimin tam tersi çok eğlenceli geçmişti. Öğleden sonra bahçede yapılan uygulama dersi ise tam bir felaketti benim için.

Bütün okul uygulama dersi için bahçedeydik. Herkes kendi sınıfından birileriyle eşleşmiş, güçlerini birbirlerinin üzerinde deniyordu. Çaylak olduğumuz diğerlerinin gözüne neden bu kadar çok sokuluyordu ki?

Biz profesörler eşliğinde sırayla elementlerimiz üzerine çalışırken üst sınıflar oldukça gevşek bir şekilde çalışıyor, büyük çoğunluğu ise bizi izliyordu.

Profesörlerin ismini söylemesi ile öne çıkanlar, güçsüz de olsa elementlerini kullanmayı başarmıştı. Sıra bana geldiğinde terleyen avuçlarımı pantolonuma sürüp öne çıktım.

"Samantha ateş olduğunu söyledi," dedi ismini bilmediğim erkek profesör.

"Sanırım. Yani, evet. Ateş."

Profesör gerginliğim karşısında gülümsedi. "Öncelikle sakin olmalısın Elena. Sakin olmalı ve ruhunun derinliklerine bakmalısın. Onu hissetmelisin. Hadi. Kapat gözlerini."

Bir çömez şakası ile karşı karşıya gelmemek için dua ederek söylediğini yaptım. "Bu senin bedenin ile ilgili değil," diyerek devam etti profesör. "O yüzden ruhuna odaklanmalısın. Hissediyor musun?"

Sonraki beş dakika kadar söylediği her şeyi yaptım ama sonuç onun söylediği gibi olmuyordu. "Doğruyu mu söylemeliyim?" diye sordum.

"Bu konuda zaten yalan söyleyemezsin."

Gözlerimi açtım. "Hiçbir şey hissetmiyorum. Sanki orada olması gereken," bir süre doğru kelimeyi bulabilmek için duraklayıp sonra devam ettim, "Yok olmuş gibi. Bomboş."

Profesör uzanıp bana teselli verircesine omuzlarımı tuttu. "Henüz ilk denemen. Kimse ilkinde başarılı olamaz zaten."

Cevap vermedim. "Yerine geçebilirsin," dediğinde tekrar arkadaşlarımın yanına döndüm. Hepsi uzanıp kısaca elimi tuttu ve beni destekleyen şeyler söyledi. Hiçbirini duymuyordum çünkü ileride beni izleyip, kendi aralarında gülüşen ve bunu bariz bir şekilde beni aşağılayarak yapan kızlara takılmıştım. Kim olduklarını Amy'nin anlattıklarından sonra tahmin etmek zor değildi.

Diğerleri sırayla güçlerini denerken, ben üst sınıfları izledim. Teker teker hepsini gözlemledim. Sonra gözlerim bir ağacın altında uyuklayan çocuğa takıldı. Ağaca sırtını yaslamış, siyah ceketinin kapüşonunu başına geçirip yüzünün yarısına kadar indirmiş, kollarını göğsünde birleştirip uzattığı bacağını diğerinin üzerine atmış uyuyordu. Bir süre gözlerim onda takılı kaldı ama o, o süre zarfında kıpırdamadı bile. Acaba ölmüş müydü? Yok, ölse fark ederlerdi. Fark ederlerdi, değil mi? Kimsenin alandan ayrılmasına izin vermeyen profesörler neden ona bir şey söylemiyordu ki? Belki de deliydi. Her yerin bir delisi olmaz mıydı sonuçta. Ya da buradaki herkesten daha güçlüydü ve alıştırma yapmaya ihtiyaç duymuyordu. Onun kadar rahat olabileceğim günler gelecek miydi acaba?

Sonraki üç saat boyunca tek yapabildiğim "Yapamıyorum," demek olmuştu. "Hissedemiyorum," vardı bir de tabi.

Ders bitiminde odamıza geçip duş alıp dinlendik. Uygulama dedikleri ders beklediğimden çok, çok daha zor geçmişti. Kızlarla salonda toplanıp, kapıyı kapattık.

"İleride sürekli bize bakıp gülen kızlar, bahsettiğin Caroline ve takımı mıydı?" diye sordum.

"Baş sürtük demeyi daha uygun görüyoruz," dedi Amy tırnakları ile ilgilenirken.

Karşımda oturan Claire elindeki çikolatayı bana attı. "Takılma. Bir daha ki karşılaşmanızda görmezden gelirler nasıl olsa."

"Teşekkür ederim," deyip çikolatayı yemeye koyuldum. "Takılmam merak etmeyin. Benim zor bir hayatım oldu kızlar. O cadılardan iki tanesiyle on yedi sene aynı evde yaşadım."

"Kardeşlerin falan mı?" diye sordu Kathy. "Ya da kuzenlerin?" Ağzımda gittikçe büyüyen çikolatayı yutmaya çalışırken pişman olmuş gibi elini kaldırdı. "Anlatmak istemezsen anlarız. Lütfen kendini cevap vermek zorunda hissetme."

"Evet. Bu bizim aramızda hiç konuşulmamış, ama herkes tarafından uyulan bir kuraldır," dedi Claire. Birbirimizi sorularla boğmamaya çalışıyoruz. Merak ettiğimiz bir şey varsa da, onun anlatmasını bekliyoruz."

Ağzımdaki çikolata daha da iğrenç bir hale gelmeden yutmayı başarıp gülümsedim. "Uzaktan teyzem ve kızından bahsediyordum. Detayları daha sonra konuşuruz."

Kızlar başka bir konuya geçerken, elimde tuttuğum çikolatayı yiyemeyeceğimi anlayıp masaya bıraktım. Teyzem aklıma geldiğinde tüm iştahım kaçmıştı. Burada henüz ikinci günüm olmasına rağmen, sanki senelerce uzağımda kalmışlardı. Onlar senelerce uzağımda kalmasına rağmen, o korkunç yangının olduğu gece neden dün olmuş gibi hissettiriyordu? Acaba herkeste böyle mi oluyordu? Ailesini kaybeden insanların hepsi böyle mi hissederdi? Bu boşluk ve ruhun tuttuğu yas, ömür boyu sürüyor muydu?

Öğleden sonraki ders ile bozulan moralim akşam yemeği sırasında tamamen düzelmişti. Yemek boyunca Amy ve ona katılan Lily sayesinde kahkahalarla gülmüş, odada da devam etmiştik. Saat gece yarısını çoktan geçtiğinde Amy ayağa kalkıp, "Sizi bilmem ama benim acilen uykuya ihtiyacım var," dedi esneyerek. Diğer kızlar da ona katıldı.

"Size iyi geceler kızlar benim ufak bir işim var," demem ile birlikte merdivene doğru ayaklanan kızların hepsi bana döndü. "Balkonu görmek istiyorum sadece," dedim gülerek.

Hepsi bir ağızdan iyi geceler dileyip odalarına çıktığında ben de doğruca balkona gittim. Devasa camların ortasındaki kapının bir kanadını açıp, muhteşem manzaralı balkona çıktım. Tam karşı tepede, içinde kıpırdanan alevler sayesinde tamamen ışıl ışıl ve sanki canlıymış gibi görünen saraya, hayranlıkla baktım. Gözümü bir saniye bile ondan ayıramadan, arkamdaki kapıyı kapattım. Geniş balkonun kenarına yaklaştığımda ise asıl muhteşem manzara ile nefesim kesildi. Sarayın, şehrin ve milyonlarca yıldızın ışığı; çarşaf misali düz denize yansıyordu. Önümde sanki iki farklı gökyüzü uzanıyor gibiydi.

Kumsala yerleştirdikleri sıra sıra meşaleler, içimde hemen şimdi oraya gidip, aralarında çıplak ayakla dolaşma isteği uyandırıyordu. Şehir, sokaklara yerleştirilmiş fenerlerin ya da meşalelerin titrek alevi ile hareket ediyordu sanki.

Orién'in gündüz mü, yoksa gece mi daha güzel olduğuna karar veremedim. Şehrin denizden bakıldığında da, en az buradan olduğu kadar güzel göründüğüne emindim. Sonsuzluğa uzanan simsiyah deniz ve ormanın ortasında, iki tepenin arasına kurulmuş, çölün ortasında bir vaha misali ışıl ışıl bir şehir.

Tepelerin üzerinde; şehri korumaya yeminli, eski tanrılar kadar yaşlı ve onlar kadar muhteşem güzellikte iki kale. Gelen misafirlere tüm misafirperverlikleriyle yol gösteren, yollarını aydınlatan, buranın gerçek ev sahipleri sanki.

Balkon kenarında dakikalarca durup, karşımdaki manzaranın her bir ayrıntısını beynime kazıdım. Keşfedecek başka yer kalmadığından olsa gerek, elimi üzerine koyduğum balkon duvarına gözüm kaydığında elimin altında parladığını fark ettim. Büyük korku ve şok ile elimi hızla çekip, bir iki adım geriledim. Hiçbir şey hissetmediğim halde, ellerime baktım. Normal görünüyorlardı. Tekrar duvara yaklaştım. Elimi yavaşça üzerine koydum. Burada daha ne kadar şaşıracaktım acaba. Orién güzelliği ve kendine has büyüsüyle beni ne kadar daha kendine hayran bırakacaktı?

Elimi duvarın üzerinde hareket ettirdiğimde, duvardaki zarif işlemeler altın sarısı ışıltılı bir renkte parlıyor ve elimi takip ediyordu. Çektiğimde ise yeniden yok oluyorlardı.

İki elimin parmaklarıyla, duvara müthiş bir işçilik ile oyulmuş işlemeleri takip ettim. Yüzümde oluşan gülümsemeyi kontrol edemiyordum.

"İnanılmaz."

Gelen ses ile korkuyla yerimden sıçrayıp, saklı bir şey yapıyormuş da yakalanmışım gibi ellerimi arkama sakladım. Üst katın balkonunu, ikinci katın balkonuna bağlayan merdivenden gelmişti ses. Vücudum ani sese tepki olarak o tarafa döndü.

"Korkma, benim," dedi Chris, son basamağı da inip yanıma gelirken. Nefesimi tuttuğumu, tanıdık birini görmüş olmanın verdiği rahatlama ile geri verince fark ettim. Arkamda sakladığım ellerimi yeniden saldım.

"Korkmadım. Sadece sen aniden ortaya çıkınca..."

"Biliyorum. Üzgünüm," dedi Chris gözlerine kadar ulaşan gülümsemesi ile.

Aynı şekilde karşılık verdim. "Sorun değil."

Chris'te insanı rahatsız eden ama aynı zamanda kendine çeken bir şey vardı. Belki gözlerini hiç kaçırmadan, direk insanların gözlerinin içine bakmasından kaynaklanıyordu bu. Kendimi; acaba herkese böyle mi bakıyor, sabahları tam olarak bal rengi olan gözleri şu an ışıktan mı koyu yoksa geceleri hep böyle mi oluyor diye düşünürken yakaladığımda, baş parmağımın tırnağını işaret parmağımın etli kısmına geçirdim.

Bana iyice yaklaşıp, "Tekrar yapar mısın?" diye sordu bir çocuk masumluğunda. Aniden gelen yutkunma isteğimi gerçekleştirdikten sonra, duruşumu bozmadan cevap verdim. "Neden?"

Gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. Vücudu bana doğru dönük olduğundan, kalçası ile balkon duvarına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Eğer yaparsan, nedenini söylerim."

Ben de karşısında aynı pozisyona geçtim. "Nedenini söylersen, yaparım."

Kollarını tekrar serbest bırakırken, başını hayal kırıklığıyla yana eğdi. "Hadi ama Elena. Ben yanındayken kendini saklamana gerek yok."

Eğlenen yüz ifadem kontrol edemediğim bir şekilde, bir anda değişti. Yüzümü saklama isteğiyle balkon duvarına döndüm. "Pekala," dedim gözlerimi duvara sabitlerken. Elimi hafifçe üzerine koyup, sola doğru hareket ettirdim. Zarif işlemeler, biraz önceki gibi altın renginde parıldadı. Parmaklarımı oymaların üzerinde gezdirirken, ışıltılar parmaklarımı takip etti. Yine gülümsememe engel olamadım.

Ellerimi çekmeden Chris'e döndüm. Duvarın üzerine koyduğu koluna yaslandığından hafif eğilmiş, dikkatle beni izliyordu. Ona baktığımı anladığında bana bakıp gülümsedi. "Şu an kendine dışarıdan bakabilmeni isterdim. Ya da en azından fotoğrafını çekebilmeyi. Nasıl inanılmaz olduğunu görmeni isterdim."

İlk cümlelerini sormaya cesaret edemediğimden, son cümlesine odaklandım. Ellerimi çekip, ona döndüm. "Yine aynı şeyi söyledin, inanılmaz olan ne?" Anlamayarak sordum, "Zaten buradaki her şey inanılmaz değil mi?"

"Öyle, ama senin rengin..." Bileğimi tutup, elimi yeniden duvarın üzerine bıraktı. "Bunu ilk kez görüyorum." Sesini alçaltıp devam etti. "Kahin olduğun için muhtemelen." Bana bakmayı nihayet kesip, tam yanımda duvara doğru dönüp, elini üzerine koydu. Onun dokunuşuyla işlemeler, griye yakın krem ile beyaz arasında anlayamadığım bir ışık saçtı. Benim dokunduğum yerler ışıltılı bir ışık yayarken, onun dokunduğu yer mat bir ışık yayıyordu.

Ellerini çekip benim tam ters tarafıma dönerek, duvara yaslandı. "Bu okul tanrılardan bile eski ve hala çözemediğimiz bazı özellikleri var. Mesela az önce gördüğün şey gibi. Bu duvarlar dokunan kişinin gücüne göre bir ışık yayar."

Ben de aynı şekilde dönüp, belime kadar gelen duvara yaslandım. "Ah, anlıyorum. Tüm bunları öğrenmem ne kadar zamanımı alacak acaba."

"Dert etme. Ne zaman ihtiyacın olursa ya da ne zaman bir şeyler sormak istersen," biraz duraklayıp, yine gözlerini gözlerime sabitleyerek devam etti, "Ben yanında olacağım. Tüm bunların zor olduğunu biliyorum. Bunlar dışında bir de üzerine yüklenen sorumluluklar var. Baskı altında hissettiğini biliyorum."

"Sen de mi öyle hissediyorsun?"

"Sayılır. Yani seninki kadar olmasa da, evet."

"Vay be," dedim muzip bir şaşkınlıkla. "Okulun parlak çocuklarının da üzerlerinde baskı hissedebileceğini hiç tahmin etmezdim."

"Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir Elena," dedi kırgın bir ses ile. Sesinde hissettiğim o yorgun ve mutsuz ifade, içimde bir yerlere dokunmuştu. Aynı ses tonuyla, şimdiye kadarki en samimi haliyle devam etti. "Özellikle burada. Buraya gelmeden önce fantastik güçlere sahip olmanın mükemmel olacağını düşünürdüm. Filmlerde, kitaplarda hep öyle olur ya. Ama buraya geldiğimde, kendimi bir mücadelenin içinde buldum. Eğer bir anlık şaşkınlığa kapılsaydım, şu anki ben olmazdım." Mutsuz hali bir anda dağılırken gülümsedi. "Mezun olmadan orduya girmeyi başaran ilk asker olmak istiyorum."

Gülerken başım istem dışı olarak geri düşmüştü. "Tam da dışarıdan göründüğün gibi biri olmadığını düşünmeye başlamıştım. İşte..." dedim karşısına geçip onu gösterirken. "...popüler çocuk hayalleri."

Gülmem karşısında bir anlık şaşkınlık yaşayıp, komik bir şekilde bilmişçe konuştu. "Hayır değil. Burada herkes orduya girebilme hayali kurar." Gözleri muziplikle parıldadı. "Belki sen de ikinci olursun hem, belli mi olur."

"Neden ben ikinci oluyormuşum? Belki sen ikinci olursun," diye cevap verdim sahte bir kızgınlıkla.

Kolay bir teslimiyetle, "Olabilir," dedi.

"Hey! Kendini beğenmiş popüler çocuk ikinciliğe sesini çıkarmıyor!"

Benim esprime gayet ciddi bir şekilde cevap verdi. "Eğer birinci sen olacaksan."

Konuyu dağıtmaya çalışarak,"Henüz elementimi değil kullanmayı, hissetmeyi bile başaramadım," dedim ben de ciddileşerek.

"Biliyorum."

"Nereden biliyorsun?"

Ellerini pantolonunun ceplerine sokup, bana doğru eğildi. "Ben her şeyi bilirim Elena Shephard, buna alışsan iyi olur."

"Hey! Popüler çocuk geri döndü! Bu arada gerçekten, iki gündür seni okulda hiç görmedim."

"Bazı işlerim var önümüzdeki birkaç gün daha göremeyebilirsin. Bir şeye mi ihtiyacın oldu? Söylediğim gibi, birilerine sorarsan nerede olduğumu bilen birilerine mutlaka rastlarsın."

"Yo hayır, oda arkadaşlarım benimle yeterince ilgileniyor zaten. Sadece merak ettim." Cümlemin üzerinden henüz bir saniye bile geçmeden pişman oldum. Kendime tokat atma isteği duyuyordum şu an. Merak mı ettim? Ne zaman? Ne demek merak ettim? Ah tanrım! Yanlış anlayacaktı! "Yani elementim ile ilgili olayı biliyorum dedin ya, yoktun nasıl biliyorsun anlamında, yani nasıl bildiğini..."

Ben yanlış anlamaması için kıvranıp, el hareketlerimi dahi olayın içine sokup hararetle kendimi anlatmaya çalışırken; o, eğlenerek beni izledi ve durmam için bileklerimi tuttu. Gülerek, "Tamam, anladım," deyip yeniden bıraktı.

Elimi saçlarıma götürüp geri attım. "Sanırım artık uyumam gerekiyor."

"Evet, epey geç oldu."

Geri geri kapıya doğru yürürken, onun öylece durduğunu fark ettim. "Sen?" diye sordum. "Kalıyor musun?" Sanki bana neyse.

"Evet biraz daha burada kalmaya ihtiyacım var."

"Peki, hoşça kal," dedim sağ elimi kaldırıp.

Gülümsedi. "İyi geceler."

"İyi geceler."

*

Continue Reading

You'll Also Like

789 134 6
En sevdiği onu terk ettiğinde duyguları köreldi. O günden sonra tek bir dileği oldu. Kalbini söküp alacak ve ona iyi bakacak bir cadıya ihtiyacı vard...
37.5K 3.6K 38
🏆Wattys2018 Büyük Buluşlar Kazananı!🏆 Nankör diye haykırırmış, Saatler her geçen an'a. Meğer arkadaş değilmiş, Akrep, yelkovanla. |-|-|-|-|-|-|-|...
152K 6.4K 9
Wattys 2018 Kısa Liste :) •°•°•°•°•°•°• "Beş yaşında falan olmalıyım..." dedi önce ve sonra yutkundu. Gözlerini kısa bir an...
303K 26.4K 47
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...