Channie Says Special

By mello-mello

222K 19.6K 9.7K

Tuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama... More

Özel
1. Bölüm "Eve Hoşgeldin"
2. Bölüm "Başlangıç"
3. Bölüm "Afrodit"
5. Bölüm "Anlaşma ?"
6. Bölüm - Part 1 "Hazırlık"
6. Bölüm - Part 2 "Dejavu"
7. Bölüm - Part 1 "Birinci Derece Temas"
7. Bölüm - Part 2 "Sorun Çıkarma!"
8. Bölüm "Yalnız Kutlama"
9. Bölüm "Bi Sorun Var, Ama Ne?"
10 .Bölüm "Bilmesen Daha İyi"
11. Bölüm "Geçmiş Olsun"
12. Bölüm "İyi Bak Yeter"
13. Bölüm "Kaybedilen Günün Telafisi"
14. Bölüm "Sana Arkadaş Getirdim!"
15. Bölüm "Fare Kai"
16. Bölüm - Part 1 "Doğaüstü Bir Şeyden Bahsediyoruz."
16. Bölüm - Part 2 "Uyku Hapsi"
17. Bölüm "İsimsiz Not"
Orpheus I
Pororo ve Ben
Orpheus II
18. Bölüm "Yüzleş Onunla"
19. Bölüm "Sorular"
20. Bölüm "Hazırla Kendini"
21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."
22. Bölüm "Kendime İlk Kez İtiraf Ediyordum."
23. Bölüm "Yeni Renkler"
24. Bölüm "Tanıdık Yüz"
25. Bölüm "Bu Sözümü Yedir Bana."
26. Bölüm "Artık Benim Sorunum"
27. Bölüm "Yardım Eli"
28. Bölüm "Çaresiz Kalmak"
29. Bölüm - Part 1 "Beraber Susmak"
29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"
30. Bölüm "Ters Düz"
🌌⭐
31. Bölüm "Karmaşa"
32. Bölüm - Part 1 "Yeniden Düşme"
32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"
33. Bölüm "Çekirdek"
34. Bölüm "Toksik"
35. Bölüm "Ballad"
36. Bölüm "Yeni Düzen"
37. Bölüm "Myulchi"
38. Bölüm "Editör Buluşması"
39. Bölüm "Oyuncu"
Orphdogus
40. Bölüm "İğrenç"
41. Bölüm "Baskın"
42. Bölüm "Karma"

4. Bölüm "Ücret Meselesi"

5.4K 477 168
By mello-mello

"Kapı zili... Küçük, sevimli kapı zili!"





Başımı iki yana sallarken sonunda aklımı kaçırmış gibi dakikalardır ısrarla bastığım zille konuşuyordum. Anahtarımı Jongin'e vermem pek akıllıca olmamıştı sanırım. Kapıda kalmak gibi sonuçları oluyordu. Elim Bayan Jung'un ziline gitse de vazgeçtim. Çünkü bu olursa orda şimdikinden fazla kapıda kalacaktım.



En sonunda kapı otomatik olarak açıldığında derin bir nefes alıp içeri attım kendimi. Anlaşılan Jongin hala evdeydi.

Asansörle üç kat çıkıp parmak uçlarımda evimin kapısına doğru ilerledim. Neyse ki açıktı. Hemen girip kapıyı kapattım ve arkamı döndüm.



"Tanrım yine ahjummaya yakalanmadım! Sanırım senden sonra artık beni fazla sallamıyor."



Jongin karşımda üstünde eşofmanlarıyla durmuş saçlarını kuruluyordu. Elindeki havluyu gülerek indirip selamladı. "Hoşgeldin." Ben ceketimi çıkarırken ıslak saçlarını karıştırıp su damlalarını pahalı bambu parkeme düşürüyordu.



"Ahjumma şimdi yakalamaz çünkü daha az önce benimle konuşuyordu."

"Vaay, iyi anlaşıyorsunuz." Güldüm. "Gittikten sonra da arada ziyarete gelmelisin ahjummana."



Başını sallayıp puflardan birine oturdu. "Ve duşta olduğum için kapıyı açamadım, üzgünüm."



"Tahmin ettim. Bayan Jung'la su savaşı yapamayacağınıza göre duşta olmalıydın."



Jongin gülerken yanına gidip yüzünü incelemeye başladım. O da neye baktığımı anlamaya çalışır gibi diken üstündeydi.



"N-niye bakıyorsun?"



"Yüzün!" dedim heyecanla. "Daha bir gün oldu ama çoktan iyileşmeye başlamış." Elimi elmacık kemiğine götürüp en vahim görünen yaralardan birine dokundum. "Baksana bu bile iyileşiyor."



Dişlerini sıktı acımış gibi. Sonra acıyla gülümseyip kısık sesle cevap verdi. "Bünyem güçlü, sanırım çok yemek yediğimden."



"Gördüm bünyenin ne kadar güçlü olduğunu. Hastaneden daha dün çıktık Jongin."



"Yo, gerçekten öyle." Karşı çıkar gibi başını ik yana salladı. "Kolay hastalanmam ve yaralarım çabuk iyileşir. Son zamanlarda biraz yorulmuştum sadece..."



Yanındaki pufa geçip merakla kaşlarımı çattım ve hastanede doktorun söylediklerini hatırlamaya çalıştım.

"Sahi..." Yüzüne baktım. "Doktor da yorgunluktan olduğu gibi bir şey söylemişti o akşam. Ne oldu da böyle yoruldun ki son günlerde?"

"Son günlerde değil." Sırtını arkasındaki duvara yaslayıp bana çevirdi yüzünü kederli bir ifadeyle.

"İşim çok yorucuydu. Dersim bitiyor, kulübe gidiyorum, geç saate kadar dans ekibiyle çalışıyorum. Gece de gösteriler, eğlenceler ve bazen kutlama filan olduğunda tam bir işkence. Ve daha bitmedi..."

Bu kadarını dinlemek bile beni yormaya yetmişken devam etmesiyle gözlerim daha da açılmıştı.



"Eğer aşırı yoğun olursa barmenlere katılıyorum. Onun için ek ücret alıyordum tabii. Ve bazı günler işim erken biterse dinlenebiliyor ya da diğer barlarda kafa dinliyordum. Bir de kiloma dikkat etmek zorunda olduğum için doğru dürüst yemek yiyemiyordum. Sanırım bu en kötüsüydü."



Başımı sallayıp hayretle baktım. "Cidden zor olmalı. Masraflarım için çalışmak yapacağım son şey bile olmadığından mıdır bilmem, şu an sana karşı derin bi acıma duygusu oluştu içimde."

Durup bir kaç saniye ifadesizce düşündüğüm sırada kafamabaşka bir şey dank etmişti.

"Peki iki gündür neden gitmiyorsun? İzin mi aldın?"



Komik bir şey duymuş gibi tüm dişleriyle sırıtıp cevap verdi. "Evet sonsuz izin. Kovuldum."



"Oha!" Kendimi geri atıp şaşkınlıkla baktım. "O kadar emek verdiğin yerden? Niye?"

"Suç bendeydi. O akşam izin almadan geldim S.O.S'e. Bir de olay çıktığını duyunca patron köpürmüş."



"Sadece bunun için mi yani?" Tembelin teki olduğum için bu kadar emeğin çöpe gitmesi en fazla beni üzmüştü sanırım.

"Daha önce bir kaç kez patronla tartıştığım da olmuştu, belki bahanedir bilmiyorum. Bu bahaneyle kapının önüne koyulmuş da olabilirim!" Yüz ifadesi patronunun kıçına ikili subwoofer soktuğunu hayal eder gibiydi. "Herneyse." Silkinip ifadesini değiştirdi.

"Aslında bunları sana anlatmamam gerekiyordu."

"Nedenmiş o?"

Mahcup bir ifadeyle başını kaldırıp gülümsedi. "Şimdi işsiz ve beş parasız biriyim ve evinde bedava kalıyorum. En azından yeni bi iş bulsaydım başımın çaresine bakacaktım, ya da patron paramı verseydi ama-"

"Bekle." Burdaki detay kanımı dondurmuştu. "Ne demek paramı verseydi? Paranı vermiyor mu? Hem işten çıkarıp hem de paranı mı vermiyor?!"

Oturduğum yerde sırtımı dikleştirmiş öfke ve hayret dolu bakışlarımı Jongin'e çevirmiştim.

"Henüz vermiyor diyelim." Böylesine öfkelenmeme şaşırmış olacaktı ki gülerek baktı ifademe. "Sakin ol, param olmasa da gidecek bir yer bulacağım."



O kadar vicdansız bi piç gibi mi görünüyordum yani karşıdan?

"B-bununla ne ilgisi var? B-benim kızdığım şey uğradığın haksızlık." Bakışları biraz daha şaşkınlık ve merak doldu.

"Neresiydi çalıştığın yer?"

"Neden soruyorsun?" diye sordu biraz bekledikten sonra. Bunu ben de bilmiyordum.

"Merak ettim sadece."

Elindeki havluyu saçlarına sürtmeye yeniden başlayıp yanıtladı iç çeker gibi. "Rococo."



Sessiz kalıp içimden düşündüm. Zengin olduğu yalan ya da yanlış anlaşılma filan mıydı? Ailesi zenginse neden bu haldeydi ya da? Ama düşünülürse apartmanın park alanında duran o siyah motosiklet ortalama birinin alabileceği türden değildi. Ya da düşünmeden bana hediye ettiği o ayakkabıların fiyatından daha az haftalık aldığından emindim. Yine de diyelim ki lükse önem veriyor. Peki o zaman ne yiyordu bu çocuk? Hayır, kesinlikle eksik bir şeyler vardı hikayede.

Düşünmeyi kesip ortamdaki ciddiyeti yok etmek için gülmeye başladım. "Senin yerinde olsam işten ayrılmadan önce patrona tecavüz ederdim."

Havluyu indirip sesli güldü. Sonra neşeli yüzünü bana çevirip yanıtladı soğukkanlılığını bozmadan. "Tanısan, tecavüz etmek için bile muhatap olmak istemezdin."

Gülmeye ara verip ayağa kalktım ve hala üstümü değiştirmediğim ya da yemek yemediğimi hatırladım. Sonra arkamı dönüp Jongin'e baktım.



"Aç mısın?



Bakışlarındaki ışıltı yerine gelmişti nihayet. "A-aslında... Ahjummada bir şeyler yemiştim."

Cümlenin gidişatında bir "Ama yine acıktım." sezdiğim için telefonumu çıkardım gülerek.

"Pizza söylüyorum. Merak etme benden."



"Gerek yok." ya da "Sana borcumu ödeyeceğim." yerine sırıtarak "Bol mozzarella!" dediğinde gülme isteğim birden artmıştı tuhaf bir şekilde. Telefon kulağımdayken gülümseyip elimle onay verdim.



"Peki dostum, nasıl istersen."



Jongin'in sırlarla dolu yaşamını dinlememin ardından ikimiz için pizza da sipariş edip odama geçtim ve üstümü değiştirdim. Nedense tanıdıkça iyi anlaşacağım hissi doğmuştu içime. Ve zor zamanlar geçirdiği için yardım ediyor olmak içimdeki Chanyeol'le ilgili korkulu hisleri hafifletiyordu. Ya da vicdanımı bununla rahatlatıyordum daha dürüstçe ifade etmek gerekirse.



Üstüme eşofman gibi bir şeyler giyip elimde spor cüzdanımla geri salona geçtim. Ve zaman kaybetmeden kanepeye gidip Jongin'in başında dikilmeye başladım. O da elindeki kumandayı indirip başını yukarı, bana çevirmişti n'oldu der gibi, soran bakışlarla.



"Şimdi sana bi görev vereceğim."

Güldü. "Neymiş?"

"Gidip iki tane bira al hadi."



Ayağa kalktı. "İyi ama birazdan çıkmam lazım, hem motosiklet kullanacağım. Ama istersen sana alırım. Ya da sonra bi ara yapalım."



"Akşam oldu hatta hava karardı, bir yere gideceğini söylememiştin." dedim hayal kırıklığımı gizlemeye çalışarak. Sonra cümlemin Baekhyun'un annesininkiler gibi başladığını fark edip kendime geldim. İstediğim sadece biraz dertleşip formumu bozmadan bir şeyler yemekti. Keyifli olabilirdi belki!

"Gece gidecektim ama bir an önce halletmem gerekiyor."

"Neyi halletmen gerekiyor?" Merakla başımı yana eğerek sordum. Aklıma ilk gelen şu ücret meselesi olmuştu. Ve haklıydım da.



"Eski patronuma gideceğim. Paramı almayı deneyeceğim yani. Dün gittiğimde yoktu."



"Dostum şu tecavüz meselesini onaylayabilirim ama ya başın belaya girerse? Yani üsteleme derim. Vermeyecekse vermesin!"



Sorun değil anlamında gülümseyip çalan kapıyı açmaya gitti. Büyük ihtimalle pizzamız gelmişti. Her şey normal ilerliyordu ama şu kulübe gitme meselesi hala biraz aklımı kurcalıyordu.



"Pizza geldi."



Jongin kapıdan bana seslendiğinde düşüncelerimden uyanmıştım.



Cüzdanımla birlikte kapıya gidip siparişi teslim aldım çocuğun elinden. Parasını ödeyip kuryeyi geri postaladıktan sonra büyük boy pizza ve yanımda Jongin'le içeri girdim.

Pizzayı kanepede ortamıza yerleştirip beyzbol maçı izlemeye başladık dakikalar içinde. Daha doğrusu ben izliyordum. Jongin daha çok önündeki pizzayla ilgileniyordu. Hem de demek istediğim normal bir ilgilenme değil. Aynı anda iki dilimi ısırmaya çalışırken pizzayı yemekten çok onlarla sevişiyor gibi görünüyordu.



"Bi de yedim demiştin." Hayretle gülümsedim elimdeki zeytinlerini ayıkladığım küçücük pizza parçasını ısırırken. "Bilseydim iki tane sipariş ederdim."

"Bi de benimle ilgili bilmen gereken şu ki..." Pizzanın son kısmını ağzına tıkıp gözlerini yarısı boş pizza kutusundan çekmeden mutlulukla homurdandı. "Kolay acıkırım."

"Bunu söylediğin iyi oldu." İfadesizce ona bakıp maça döndüm tekrar ve heyecanla sayı vuruşuna diktim gözlerimi. "Yoksa kim bilir ne zaman anlardım sen bu kadar profesyonel saklıyorken."

Pizza bitince Jongin ellerini yıkamak üzere banyoya, ordan da giyinmek için odama gitmişti. Ve beklenilen an gelmişti bir kaç dakika sonra.

"Şimdi çıkıyorum." Üstünde ona çok yakışan gri bir ceket ve altında bana verdiğine benzer ayakkabılar vardı. Anahtarları kapının yanındaki askılığa bırakıp kolu çevireceği an pizzalı ellerimle oturduğum yerden kalkıp odama yürüdüm ağzımdakini çiğnemeye devam ederken.



"Bekle ben de geleceğim."



Homurtuma "Ne?" diye cevap vermişti. Kapıyı açmak yerine duraksayıp arkamdan baktı. "Niye?"



"Rococo anlattıkları gibi bi yer mi merak ediyorum. Belki arada takılırım." Odamın kapısından girdikten sonra tekrar kafamı çıkarıp cevapladığımda peki anlamında başını sallamıştı.



"Bekliyorum."





Hızlı bir şekilde dolaptan günlük bir şeyler seçeceğim an içimdeki playboy beni durdurmuştu.

"Belki güzel hatunlar vardır."



Bunun yerine ücra köşelere yerleştirdiğim şık siyahlara göz attım. Ne de olsa gece dışarı çıkıyordum ve iyi görünmek zorundaydım. En son hızlıca giyinip aynada göz attım kendime. İçimdeki beyaz, karışık desenli tişört ve dün Jongin'e gösterdiğim beyaz ayakkabılar dışında simsiyah ve şıktım. Tanrım ben giyinik değilken bile şıktım. "Bu da laf mı şimdi?" der gibi göz devirip saçlarımı spreyledim. Ve aynada saçlarımı düzeltirken bir şey daha çekti dikkatimi. Saçımın şimdiki açık sarı hali beni küçük mü gösteriyordu?

Sonra bunlara takılmaya vaktim olmadığını hatırlayıp ayağa kalktım ve odanın kapısına ilerledim. Sonra bi ara değiştirirdim belki rengini!

Kapıdan çıktığımda bana bakarken Jongin'in bakışlarına bile yansıyan övgüyü gördüğümde gülümseyip içimden kendime sarılıp tebrik ettim. O tipteki birini bile kıskandıracak kadar iyi görünmesem ne olurdu yani?



Jongin bu övgüleri bana sözlü olarak da aktardıktan sonra asansörle inip dışarı çıktık motosiklete binmek üzere. Ama aksiliğe bak ki Jongin ikinci kaskı kaybettiğini hatırlamış ve dolayısıyla taksi kullanmak zorunda kalmıştık. Parasını ben ödeyecektim. Tabi biz taksiye bindikten sonra mekana ulaşmamız tahminimden uzun sürdüğü için, oraya varamadığımız her köşe başı soğuk terler döküyordum param yetmeyecek diye. Sonunda Seul'ün en popüler gece kulüplerinden birindeydik. Cüzdanımın yarısı benimle gelmemiş olsa da. Bu çocuk bana fazla pahalıya patlıyordu.



Saat akşam 8 olduğu için içeride görevliler dışında kimse yoktu henüz . Ama görkemli diyebileceğim bir girişi vardı ve asıl ortam da içinden çıkmak istemeyeceğim türde kaliteli ışıklandırmalı ve siyah temalıydı. Jongin yanımda hızlı ve emin adımlarla ilerlerken ben etrafı inceliyordum. Baya sıkı bir yerdi ve pahalı olduğundan adım gibi emindim.



"Sen takıl istersen ben patronu bulmaya gidiyorum."



"Ne?" Dedim etraftan gözümü ayırıp Jongin'e bakarak. "Ben de geleceğim."



Ona elbette söylememiş olsam da buraya gelmemin ikinci bir nedeni olası bir şiddet probleminin önüne geçmekti. Yani daha doğrusu haklının hakkını savunmak olabilir. Sonuçta bu çocuğun parası olmazsa evimden gitmezdi. Ben de uzun süre kızlarla rahatça buluşamazdım. Patronundan parasını alması konusunda destek olmaya gelmiştim.

"Nereye?" Şok olmuş gibi baktı. "Patronun yanı diyorum Sehun. Senin ne işin var?"

"Yürü işte. Beraber geldik, şu adamı ben de göreyim. Belki senin yerine cazibeme kapılıp beni işe alır."



Alay eder gibi güldükten sonra başını tekrar önüne çevirip cevap verdi yaratıcı önerime. "Uzakta beklersin."



Kulübün merdivenlerinden yukarı çıktık ve koridorlardan birinde yürümeye başladık. Karşıdan gelen garson giyimli adamı durdurup patrona ait olduğunu tahmin ettiğim bir ismin nerde olduğunu sordu Jongin. Ve cevabıyla yürümeye devam ettik. İlerde yanında iki kişiyle cam ofisinden çıkmak üzere olan adam kafasını kaldırıp Jongin'i koridorda gördüğünde gözlerini büyütmüştü. 40'lı yaşlarında, şık giyimli ve hımbıl görünümlü bir adamdı.



Yanındaki adamlar bizim geldiğimiz yöne doğru ilerleyip alt kata inmeye hazırlanırken Jongin bana beklememi söyleyip adamın yanına gitti. Ben de koridorun ortasında sırtımı duvara dayamış soğukkanlı ve rahat bir tavırla parmaklarımı inceliyordum. Tabii arada göz ucuyla ne yaptıklarına bakmayı da ihmal etmiyordum.

Aramızdaki on adımlık mesafeden ne konuştukları net olmasa da adamın alaycı ses tonu sinirlerimi bozmaya yetecek kadar rahat duyuluyordu.



"Tanrım hem çalışanının hakkını yiyor hem de pişkin pişkin-."



Bir anda mırıldanırken kendime inanamayıp duraksadım. Ben insanların işine karışan biri değildim. Hiç olmamıştım hem de. Yani sadece çok büyük bir şey olursa müdahale ederdim. Lanet olsun şu an burda olma sebebim bu şık mekandaki güzel hatunlar olmalıydı. Ve Jongin'i alt katta beklemeliydim. Evet belki erken gelmiş ve içkisini tek başına yudumlayan bir tanesine rastlardım.



Son kez göz ucuyla baktığımda Jongin'in yumruğunu sıktığı dışında bir şey görmemiş ve her şey yolunda diyerek arkamı dönmüştüm. Koridorda ters yöne bir kaç adım atacağım sırada adamın yükselen sesi tam olarak benim duyabileceğim şiddetteydi.



"Seni burdan attırmadan defol."



"Ne?!" dedim kendi kendime, inanamayarak. Arkamı dönüp ikisine baktım. Jongin adamın üstüne mi yürüyordu? Hayır şimdi adam onun üstüne yürüyordu. Neler oluyordu tam olarak?

Gerçekten bana ne oluyorsa? Asık, ciddiye yakın suratım ve merakla çattığım kaşlarımla arkamı döndüm tekrar ve alt kata inme işime devam ettim. En fazla adama bir tane geçirir ve sinirini boşaltırdı. Ben de eve gidince eline sağlık derdim. Sonra Sunyeon'a mesaj atar ve günlük yaşamıma dönerdim. Okuldaki çocuklarla konuşur ve kızlarla karışık buluşma ayarlardım ya da ona benzer şeyler-





"Bana bak, beni uğraştırma ve git serseri! Bir kaç saat burda eğleniyorsun diye işi astığın halde para vereceğimi mi sandın?"



Bir kaç saat? Bu fazla olmamış mıydı?



Jongin arkasından duyduğu adım sesleriyle kafasını çevirdiği anda kolum, adamla ikisinin arasına girmişti. Çünkü adamın yakasıyla buluşturmuştum az önce incelediğim çekici, kemikli parmaklarımı. Gömleğinden tuttuğum gibi de ikilinin şaşkın bakışlarını takmadan adamı uzağa ittim.



"Bir kaç saat mi dedin?" Kontrol edemediğim sesim koridorda yankılanmıştı. "Bak. Bu çocuğu sadece senin gibi bi şerefsiz olmadığını bilecek kadar tanıyorum ama tüm okulda şanı yayılmış zengin bi babanın oğlu olmasına rağmen nedenini bilmediğim bir şekilde sefalet çekiyorsa bunun sen ya da bir başkası küçümsesin diye olmadığına eminim!"

Adam nefes almadan konuşmamı ve pahalı gömleğinin yakasındaki elimi şokla izliyordu. Muhtemelen önümden kolumu tutmuş beni geri itmeye çalışan Jongin de öyle.



"Sen sabahlayarak hazırladığın ödevi biri özetle dediğinde sırf sinirlerin adlarını karıştırdın diye C almanın, bir de üstüne uğraşmamakla suçlanmanın ne tür bi duygu olduğunu biliyor musun? Eğer cevabın evetse o kalın seyrek saçlı kafanı yumruğumdan saklamak için geride tutmayı kesip erkek gibi cevap ver lanet olası."



Biraz daha yürüdüm üstüne. "Eğer seni şimdi hak ettiğin gibi benzetirsem muhtemelen biraz dikiş ve pansumanla eski çirkin suratına kavuşacaksın ama ne var biliyor musun? Bu bir kaç saat çalıştığını söyleyip parasını vermediğin çocuk nefes almadan senin lanet ucuz kulübünde çalıştığı için iki yumrukla hastanelik oldu. Yüzünün halini görüyor musun?"



Jongin'e baktım kısa bir an. Yüzündeki şok ifadesi o anki psikolojimde olmasam dakikalarca güleceğim türdendi. Ama adamın konuşmasına fırsat vermeden önüme dönüp devam ettim.



"Akşam hastanede doktor bayılmasının sebebini yorgunluk olarak açıkladı ve burdan nasıl yola çıkacağımı merak ediyor olmalısın. İnatçı birine bulaştın kel şişko. Şimdi o hastane raporu ve Jongin'in yaptığı mesaiyle sana dava açsam ki buna bile gerek olmayacağına eminim, çalışanı kovup ücretini vermemenin cezasının o götüne sokulası ücretten çok daha ağır olacağına emin ol-"



"Bak geveze-"



Adam sözümü kesmesi yetmezmiş gibi bana hakaret, hatta iftira edince iyice köpürüp yakasını daha sert sıkmış ve sağ elimi yumruk yapıp havaya kaldırmıştım.



"N-ne? Bana ne dedin?!"



Dişlerimi sıkmış ve gözlerimi kocaman açmıştım. "Cesaretin varsa tekrar et ağzınla vedalaştıktan sonra!"



"Sehun, bırak artık."



Jongin'i duymazdan gelip öldürücü bakışlarımı biraz daha diktim adamın gözlerine. Bana yenilmeyecek gibi inatçı bakmaya çalışsa da beceremediğinin o da farkındaydı. Ondan uzun, genç, güçlü ve yakışıklıydım. Pekala yakışıklı olmamın olayla ilgisi yoktu ama o da aklımdan geçmişti o an.



Biraz durup sonunda öfkeyle elimi üstünden attı ve Jongin'e baktı ters ters.



"Muhasebeye git ve gelme bir daha." Tek eliyle yakasını düzeltirken lanet okur gibi ikimize bakmış ve arkasını dönüp gitmeden önce son kez tıslamıştı.





"Bu herifi de götür burdan."







Continue Reading

You'll Also Like

61.9K 3.1K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
220K 21.8K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
20.5K 3.6K 11
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."
72.6K 5.6K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...