KOD ADI SERİSİ-1 KIRMIZI

By LeylaKara0

1.7M 88.8K 12.7K

Güven ve cesaret üzerine kurulmuş olan bir kurumda hiç beklenmeyen biri hain çıkarsa ne olurdu? YADA Değer... More

ZARF
MGS
ARKADAŞLIKLAR
BARUT
YENİ BİR BAŞLANGIÇ
EKİP LİDERİ
DERSLER
ZEHİRLİ DAKİKALAR
İNTİKAM
KAZA
YENİ DUYGULAR
FELAKET
DUYURU
ZOR SINAV
ATEŞ
GEÇMİŞ
YEMİN
KORKU
ÖFKE
duyuru
TUZAK
KARAR
HAVUZ
İTİRAF
SIR
SAHA ARAŞTIRMASI
BARUT'UN ATEŞİ
BÜYÜK RİSK
EV
ALINTI
AŞKIN BÜYÜSÜ
HEDİYE
TEKLİF
OYUN BAŞLIYOR
YENİ GELİŞME
YIL DÖNÜMÜ
KISKANÇ
KARMAŞA
ÖNEMLİ!!!
GERGİN
HOLDİNG
ÖNEMLİ!!!!
OFİS
DAVET
OYUN BİTTİ
İHANET( FİNAL)
Duyuru...
YENİ KİTAP HABER
DUYURU
DUYURU

SARHOŞ

35.5K 1.9K 228
By LeylaKara0

ARKADAŞLAR KİTABIMIZIN FACEBOOK GRUBU AÇILMIŞTIR. HİKAYE HAKKINDA BİLGİLER VE FİKİRLERİN TARTIŞILACAĞI GRUBA HEPİNİZİ BEKLİYORUM.....

Onunla konuşmamak adına inatla camdan dışarı bakıyordum. Üç ayda hayatımın ne kadar değiştiğini görmek beni oldukça şaşırtıyordu. Ben böyle bir arabaya binebileceğimi asla hayal bile edemezdim. Ancak şu an hayallerimde bile göremeyeceğim bir arabanın içindeydim. Üzerimde hiçbir zaman sahip olamayacağım, daha doğrusu param olsa bile almayacağım kıyafetler vardı. Sevdiğim bir yerde eğitimdeydim. Yakında istediğim işe kavuşacaktım. Hatta kavuşmuş sayılırdım. Bu gece saha görevine çıkıyordum. Arkadaşlarım vardı. Hepsi için elimden gelen her şeyi düşünmeden yapardım. Onlarda benim için yapardı. Bunun aksini bir kez olsun düşünmemiştim. Yanımda  MGS'nin yakışıklı ve ölümcül öğrencisi Güney vardı. Namı değer Barut... O bir efsane... O kızların hayallerini süsleyen beyaz atlı prens ve kalpsiz bir eğitmen.

" Konuşmayacak mısın?"

" Hayır." Cevabım kısa ve netti. Onunla konuşmak istemiyordum. Onunla konuşmak bana iyi gelmiyordu. Onunla ne zaman konuşsam benim canım yanıyordu. Çünkü onunla ne zaman konuşsam kurmamam gereken hayallere kapılıyordum.

" Bu ne kadar devam edecek İnci?"

Bu ismi duyunca başımı ona çevirdim. Ne kadar konuşmamaya karar vermiş olsam da onun kırdığı öfkeli kadın ayağa kalkmıştı. " Seni bir kez daha uyarmak zorunda bırakma beni. Benim adım Ateş. Anladın mı benim adım artık Ateş. Eğer bir kez daha bana İnci dersen seni rapor etmek zorunda kalırım." Diye uyardım. Bana attığı bakışlar şaşkın olduğunu gösteriyordu ama umurumda değildi. Sürekli onun tarafından azarlanmaktan, geri çevrilmekten sıkılmıştım. Bunun nasıl bir duygu olduğunu anlamasını istemiştim hepsi buydu. O nasıl benim için sadece Barut'sa, ben de onun için sadece Ateş olacaktım. İnci geçmişte kalmıştı. O kırılgan âşık kız geçmişte kalmak zorundaydı. Ateş güçlü bir karakter olmalıydı. Ve bunu Barut'ta anlamalıydı.

Ona bakmaktan vazgeçip yeniden başımı ama doğru çevirdim. Akan trafiği izliyor gibi görünüyordum ama hayır bunu yapmıyordum. Aksine Barut'un vereceği tepkiyi düşünüyordum.

"Beni anlamayı deneyemez misin?" dedi aniden. Sesi biraz sertti ama bağırmamıştı. Anlamak mı? Onu mu? Ne için?

" Seni anlamam mı gerekiyor? " diye bağırdım. Ben onun kadar kontrollü değildim. Ne yazık ki hala duygularımı yeterince kontrol etmeyi öğrenememiştim.

" Evet, beni anlaman gerekiyor. Sen zeki bir kızsın. Bunu seni ilk gördüğümde anlamıştım. O yüzden anlaman gerekiyor." Dedi bana eşlik ederek. Şimdi karşılıklı olarak bağırıyordu.

Ne dediğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Başımı camdan ayırıp ona döndüm." Sen delisin? Sen gerçekten delisin? Bana verdiğin karmaşık sinyallerden ne anlamamı bekliyorsun sen? Ben daha önce bu kadar küçük düşmemiştim. Hareketlerin, bakışların bana gel derken dilin git diyor. Sana ne zaman adım atmaya cesaret etsem, dilin bana git diyor. Bunlara rağmen seni anlamamı mı istiyorsun?" bağırdım. Akan trafikte, arabanın içinde avaz avaz bağırıyordum. Sonunda kırmızı ışığa denk geldiğimizde araba durdu. Bu sayede Barut'ta bana dönebilmişti.

" Ben her şeyi açık açık söyleyemem. Bazen istediklerimden farklı şeyler söylerim. Ben söyleyemesem de sen anlayamaz mısın?"

Ne demişti o? Yok bunu bilerek yapıyordu. Benimle eğlenmekten zevk alıyordu. Bir sevgilisi varken hala bana ümit vermesinin başka bir açıklaması yoktu. Onu anlamak mı? Hiç sanmıyordum. Bana daha ne istediğini bilmeyen biri yaramazdı. Ben hayatım boyunca bir şeyler için çabalamıştım zaten. Daha fazla çabalamak için gücüm yoktu. Güney'in kendi bile beni isteyip istemediğini bilmezken, onun peşinde heba olmaya niyetim yoktu. Bunun için yeterli gücüm yoktu.

Araba hareket edecekken kapıyı açıp arabadan indim. Güney'in bağırmasını duyuyordum ama duymazlıktan geliyordum. Kafamı karıştırmasına izin vermeyecektim. Cebimden telefonu çıkarıp Oğuz'u aradım. Bir yandan yürüyor, diğer yandan Oğuz'un telefonunu duymasını bekliyordum. Ama bir kol beni yakaladığında, direnemeden sürüklenmeye başlamıştım. Etraftan yükselen korna sesleri eşliğinde Güney beni arabanın içine attı ve kapıyı sertçe kapattı. Sonrada kendi tarafına geçip arabayı çalıştırdı. Bir şeyler mırıldanıyordu ama ben duyamıyordum. Büyük olasılıkla küfür ediyordu. Onu yok sayıp camdan dışarısını izlemeye başladım.

Sonunda oldukça lüks bir gece kulübün önünde durduğunda, düşünmeden kapıyı açtım. Onun ne diyeceğiyle kesinlikle ilgilenmiyordum. İki kocaman, siyahlar giyen adamın arasından geçip içeriye girmek için hamle yapmıştım ama bir kol önümü kesti. Başımı kaldırıp kolun sahibine baktığımda, bodyguard bana ters ters baktığını gördüm.

" Burası özel bir kulüp hanım efendim. Daimi müşteriler dışında kimse giremez." Daimi müşteri mi? Diğerleri nasıl girdi o zaman? Burası Zehir'in bildiği bir mekândı. Diğerleri de en az benim kadar yabancıydı buraya. Onlar girdiyse ben nasıl giremiyordum?

" Bırak girsin." Dedi arkamdan sert bir ses. Sahibini biliyordum. O yüzden dönüp bakmadım.

Bodyguard kolunu indirip yolu açtı." Kusura bakmayın. Sizinle olduğunu bilmiyordum." Dedi. Burada da tanınıyordu yani. Neden hiç şaşırmamıştım acaba?

Onlara cevap vermeden içeriye girdim. Barut'un hemen arkamdan geldiğini biliyordum. O yüzden rahattım. Müzik sesi kulaklarımı zorlamaya başlamıştı bile. Ama bu kez sonuna kadar gidecektim. Buraya kafa dağıtmaya gelmiştim. Ve biraz da keşif yapmaya. Eğer Barut'un kafasını dağıtmazsam ki bu mümkün görünmüyordu, kendi kafamı dağıtmam gerekecekti. O yüzden bir an önce diğerlerini bulup olanları unutmam gerekecekti.

Pistte dans eden kalabalığı görünce durdum. Oldukça eğlenceli görünüyordu. Renkli ışıklar, pisti aydınlatan disko topunun verdiği değişik hava, birbiriyle yakınlaşmış insanlar, eğlenen yüzler... İnsanın burada her şeyi unutup başka bir dünyaya geçesi geliyordu. Öyle ki ben bile şu an onların arasına girip bilmediğim halde dans etmek istiyordum.

Bir kol beni omzumdan tuttuğunda, bir dakika daha geç geriye baksaydım Zehir'i pistin zeminine yapıştırmam işten bile olmazdı. " Zehir, sen canına mı susadın? Arkama bakmamış olsam şu an pistin zeminini temizliyor olurdun farkındasın değil mi?" diye sordum. Tamam bundan çok emin değildim. Şöyle bir bakınca Zehir kolay lokma değildi. Barut'u yenemiyor olması beni yenemeyecek olması anlamına gelmiyordu. O yüzden bana alayla bakmasına tepki vermedim.

" Ya arkadaş böyle kızlarla takılmak ne zormuş. Ben hiç alışkın değilim bu tarz kızlara." Dedi. Aslında komik biriydi. Bunu daha önce nasıl fark edememiştim.

" Ben fikrimden vazgeçmeden diğerlerinin yanına götür beni." Dedim. Başını eğip elini belime koydu. Eğer etraf bu kadar kalabalık olmasaydı buna izin vermezdim ama başka türlü burada yürüyemezdim.

Kalabalık arasında yan yana yürüyerek ilerde ki locaya geçtik. Barut'un nerde olduğunu bile düşünmüyordum. Aklımı karıştırmasına izin vermeyecektim. Benimle oynamasına kesinlikle izin vermeyecektim. Onun sevgilisi varken beni kullanmasına izin vermeyecektim. Neymiş efendim o anlatamazmış da ben anlayacakmışım. Lan öküz senin anlatamadığını ben nasıl anlayacağım acaba? Kalas, buz dağı, kendini beğenmiş budala...

Neyse... Onu bu gece düşünmek istemediğim için, beynimin onu düşünen tarafını bloke ederek koltuğa oturdum. İlk önceliğim gelecek olan kişiyi izlemek olacaktı. Ardından da müzik, arkadaş ortamları ve neşeli sohbetler gelecekti. Şu an tek ihtiyacım olan buydu. Umarım buradan bir sorun olmadan çıkabilirdik. Zira ilk gece kulübü deneyimim karmaşa ve vurulmayla sonuçlanmıştı. Aynı şeyin yeniden olmasını istemezdim doğrusu.

Oğuz garsona anlamadığım bir içecek ismi söylerken, ben de dans eden çiftleri izliyordum. Hatta dans edebiliyor olsaydım bende aralarına karışıp dans etmek isterdim. Bana iyi geleceğine emindim.

"Dans edelim mi bizde?" başımı çevirip Gizem'e baktım. Benim içimi nasıl okuyabilirdi ki? " Yüz ifadene bakılırsa sende dans etmeyi düşünüyordun değil mi?"diye sordu.

" Evet." Diye onayladım. " Ancak bir sorunumuz var. Ben dans etmeyi bilmiyorum."

" Merak etme. Ben sana öğretirim." Dedi. Her ne kadar kendime bu konuda güvenim olmasa da ona güveniyordum. Sonuçta bu işler onun uzmanlık alanıydı.

Garson masamıza yaklaşıp elinde tuttuğu tepsiyi bize doğru uzattığında, içindeki küçük bardaklara bakıyordum. Diğerleri gibi bende uzanıp bir tanesini aldım. O sırada Virüs ayağa kalkmıştı. Onlarla çok fazla samimiyetim yoktu ama iyi birine benziyordu. Elinde tuttuğu bardağı havaya kaldırdı.

" Umarım bu sefer sorunsuz bir şekilde buradan çıkabiliriz." Dedi düşüncelerimi okumuş gibi. Bu masamızda gülüşmelere neden olmuştu. Benim gülmem ne kadar normaldi bilmiyordum ama o böyle söylediğinde komik gelmişti. " Bardakları bize bu tatili hazırlayan Zehir'e kaldıralım." Dedi bardağını öne uzatarak.

Buna şaşırmıştım. Sanırım herkes bu tatilin Zehir'den çıktığını düşünüyordu. Ama müdürden çıkmıştı bu fikir. Ancak bunu sadece üç kişi biliyordu. Ve o üç kişiden biri her zaman olduğu gibi yine kayıptı. Bozuntuya vermeden bende bardağımı öne doğru uzattım.

" Zehir'e." dedik hep bir ağızdan. Zehir'le göz göze gelince gülümsememi bastıramamıştım. Bardakları tokuştururken bana göz kırptı. Bende karşılık olarak daha çok gülümsedim. O kadar gaza gelmiştim ki, bardağı tek seferde içtim. Ve daha ilk dakikadan bunu yaptığıma pişman oldum. Boğazımdan aşağıya bir asit dökülmüş gibi yanıyordum. Buna alışamayacaktım sanırım.

Ama garson yenilerini getirdiğinde de sanki hiçbir şey olmamış gibi yeni bardağa uzanmaktan da geri kalmamıştım. İkinci bardağımı da tek seferde mideye indirdiğimde ilki kadar kötü olmadığını fark etmiştim. O yüzden de üçüncüyü içmeye cesaret edebilmiştim. Üçüncüyle beraber başım da fena halde dönmeye başlamıştı. Sanki tüm gece kulübü etrafımda dans ediyordu. Aslında bende onun etrafında dans etmek istiyordum.

İçimde tarifi imkânsız bir gülme isteği vardı. Sanki biri aklımdaki tüm olumsuz düşüncelerimi çekip almıştı ve yerine büyük bir enerji bırakmıştı. " Ben dans etmek istiyorum." Dedim. Daha doğrusu bağırdım. Zehir elimden tuttu gibi piste doğru sürüklemeye başlamıştı. Ben de itiraz etmeden, gülerek piste doğru yürümeye başladım. Ara ara düşme tehlikesi geçirsem de Zehir buna izin vermemişti. Ne zaman düşmek üzere olsam beni yakalamayı başarmıştı.

Zehir, pistin ortasına geldiğimizde elimden tutup beni çevirdi. Sonra kendine doğru çekip geriye doğru eğdi. Başka durumda olsa asla böyle bir şey yapmasına izin vermezdim ama şu an bu bana oldukça eğlenceli görünüyordu. Yeniden doğrulduğumda daha önce gösteremediğim cesareti gösterip, bilmediğim halde dans etmeye başladım. Saçma sapan birçok hareket yapmaya başlamıştım. Ama ne yalan söyleyeyim eğleniyordum. Zehir bir süre sonra durmuş beni izlemeye başlamıştı. Ancak ben hala dans ediyordum.

Ne ara kalabalığa karışıp Zehir'den uzaklaşmıştım bilmiyordum ama etrafımda yabancı yüzler görmeye başladığımda bunu bile yadırgamamıştım. Kaldığım yerden dans etmeye devam ediyordum. İşin açıkçası ben hala eğleniyordum. Bir el belime dolanıp beni kendine doğru çekmeye başladığında, zorluk çıkarmamıştım. Aksine hiç tanımadığım bu adamın bana dokunmasına izin vermiştim. Bunu neden yapıyordum bilmiyordum. Sadece yapmak istemiştim. İçtiğim şeyler beynimi kısa süreli devre dışı bırakmış olacak sorun bile etmiyordum. Eğlenmek istiyordum sadece. Başka bir şey düşünmüyordum.

Ama el yavaş yavaş yuvarlara doğru çıkmaya başladığında, her ne kadar sarhoş olsam da bunun oldukça yanlış bir yere gittiğinin farkındaydım. Geri çekilip kendimi tanımadığım ellerden uzaklaştırdım. Ama o eller bana izin vermek istiyor gibi görünmüyordu. " Beni bıraksan iyi edersin." Diye tehdit ettim onu. Ama hemen arkasından gelen gülme isteğim yüzünden pek fazla ciddiye alınmamıştım. Gerilerde kalmış mantığım niye güldüğümü sorguluyordu ama elimden bir şey gelmiyordu. Ciddi olmak adına elimi ağzıma götürüp gülüşümü sakladım. Ancak pek işe yaramamıştı. Daha çok gülmeye başlamıştım.

Benden cesaret almış olacak o da gülmeye başlamıştı. O gülünce bende alkolün verdiği etkiyle gülmeye devam ediyordum. Ama benim gülümsememin altında yatan memnuniyet değildi. Aksine bu oldukça güçlü bir tehditti. Her ne kadar şu an birini tehdit edebilecek gibi görünmüyor olsam da hala ben bendim. Ben MGS'nin eğittiği bir ajandım. Karşımdaki oldukça güçlü görünen adamı bile tek hamlede yere serebilirdim.

" Hadi ama güzelim, sende eğleniyorsun. Şimdi zor kızı oynama." Dedi yılışık bir şekilde.

Gülerek kendimi yeniden geri çekmeye çalıştım. Ama kalabalık yüzünden bu oldukça zor oluyordu. Pist o kadar kalabalıktı ki birilerine çarpıp yeniden olduğum yere savruluyordum. Burada olanlar kimsenin umurundaymış gibi durmuyordu. Hatta fark etmiş gibi bile durmuyorlardı. Ben sesimi bile duyduklarından şüphelenmeye başlamıştım.

" Eğer o elini hemen kızın üzerinden çekmezsen, sonucuna katlanmak zorunda kalırsın."

Bu gürültü arasında duyduğum daha önce defalarca kez karşılaştığım sese döndüm. Barut tüm ihtişamıyla bir adım mesafemizde duruyordu. Ve oldukça sinirli görünüyordu. Onun burada olduğunu bile unutmuştum. Daha doğrusu unutmak istemiştim.

Karşımdaki adam elini belimden çektiğinde yüzündeki korku ifadesini görmemek zordu. O da tanıyordu Barut'u. Burada ki herkes gibi...

Barut elimden tutup beni kapıya doğru sürüklerken bende kendimi geriye doğru çekiyordum. " Bırak beni." Diye bağırsam da bana bakma zahmetine girmiyordu. Ama benim de ona kolaylık sağlamaya niyetim yoktu. Çok alışmıştı canı nasıl istiyorsa öyle davranmaya. Ancak artık ona boyun eğmeye niyetim yoktu. Hem hazırlıklı olmadığından, benim onu yere serme şansım vardı. Bunu kesinle beklemediğinden denese miydim? Bunun düşüncesi bile bana iyi hissettirmişti.

Kendimi geri çekip onun durmasını sağladığımda, daha önce yaptığımız hareket için kolundan kavradım. Ancak bir şeyi hesaba katmamıştım. Ben onu yere düşürmek için hamle yapmışken o nasıl yaptığını anlamadığım bir hareketle, hamlemi tersine çevirip beni kucağına almayı başarmıştı. Tereciye tere satılmadığını bu şekilde anlamıştım. Ondan kurtulmak, hatta onu yere sermek isterken kendimi onun kollarında bulmak ayrı bir olaydı. Bu da doğal olarak gülmeme neden olmuştu. Eğer sarhoş olmasaydım gülmek yerine utanırdım. Ancak bunu düşünerek utanacak bir mantığım yoktu.

Kapının girişinde, meraklı gözlerin eşliğinde yüzüme doğru eğilip, sadece beni duyabileceğim bir şekilde, " Bu konuda daha çok çalışman gerekiyor. Bununla yakından ilgileneceğim." Diye fısıldadı. Yüzündeki ifadeye baktığımda bundan ne kadar keyif aldığını görmek zor olmuyordu. Onun gülüşünden etkilenerek bende gülmeye başlamıştım. Tamam benim güleceğim bir şey söylememişti. Aksine başıma geleceklerden küçük bir kesit sunmuştu ama ben gülüyordum. Sarhoş olmayı sevmiştim. Cidden insan hiçbir şeyi umursamıyordu.

Yakasından tutup onu kendime doğru çektiğimde biraz şaşırsa da bana zorluk çıkarmamıştı. İçkinin verdiği cesaret ve deliliği kullanıp yüzümü ona yaklaştırdım. Herkesin, özellikle arkadaşlarımın bize baktığının farkındaydım ama yinede yapacaktım. " Bir gün seni yere sereceğim. Ve zaferimi kutlayacağım. İşte o gün geldiğinde sana bu söylediklerini hatırlatacağım." Diye fısıldadım kulağına. Ama dudakları sanki ona aşkımı ilan etmişim gibi aralandığında, hayranlıkla ona bakıyordum. Onun gülebildiğini bilmiyordum. Bu çok sık olan bir durum değildi. İç sesim, amacın tam olarak onu kızdırmaktı güldürmek değil diye bağırırken onu duymazdan gelmek oldukça kolay olmuştu. Zira Barut'un gülüşüne bakınca her şeyi unutabiliyordum.

" O günü sabırsızlıkla bekliyor olacağım Ateş." Dedi. Benden cevap bekleme gereği görmeden, dışarıya çıkarmıştı. Ben ise hala onun kolları arasındaydım.

Onu gördükleri gibi arabası hemen getirilmişti. Biri kapıyı açmıştı ama kucağında olduğumdan kim olduğunu görememiştim. Onu defalarca kez yakından izlemiş, hatta defalarca kez onunla temas da bulunmuştum anca hiç bu kadar yakından ona dokunmamıştım. O yüzden onun ne kadar yapılı olduğunu da bu kadar net bir şekilde anlamamıştım. Gerçekten kas yığınıydı. Buna artık emindim. Üstelik tescillemiş ve onaylamıştım. Bu adamda bir gram yağ bile yoktu.

Bunu sadece ona dokunuyor olmamdan dolayı düşünmüyordum. Beni bir patates çuval gibi koltuğa fırlatmasından anlamıştım. Sonuçta az buz bir kilom da yoktu hani. Elli kiloluk bir kızdım. Yani bu kadar rahat, birinin ben arabaya fırlatmasına mani olacak kiloya sahiptim. Ancak bu Barut gibi geçerli değil gibi görünüyordu. Kapımı kapatıp diğerlerinin yanına gittiğinde, onlara bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Gizem'in bana olan bakışlarını gördüğümde bunun oldukça komik bir şey olduğunu fikrine kapılmıştım. Başka türlü niye gülecekti ki?

Ne konuştuklarını merak ettiğimden kapıyı açıp dışarıya çıktım. Gizem ve Oğuz'un kahkahaları Barut'un bana dönmesine yol açmıştı. Onlara bu kadar komik ne anlatıyordu ki? Niye bana bağırırken onları sürekli güldürüyordu? Sanırım kıskanmıştım...

" Sen niye indin?" diye soran adama kızgın gözlerle baktım.

" Sana hesap mı vereceğim?" diye yanıtladım. Şu an kızgın görünmem gerekirdi ancak ben kendime gülmeye başlamıştım. Vay be... Üç bardak içki beni ne hale getirmişti.

Derin bir nefes aldığını gördüm. Diğerlerinin ifadesine bakılırsa sadece o kızmıştı. Onun dışında herkes gülmemek için kendilerini sıkıyorlardı. " Sen başımın belası mısın ?" diye sordu bu kez de.

Ellerimi belime koyup ona doğru eğildim." Ben kimsenin başına bela değilim. Eğer istemiyorsan söylemen yeterli. Eminim onlardan biri beni eve götürecektir." Dedim. Sonra eğilip onlardan cevap beklemeye başladım. Bir tanesi bile evet götürürüz demiyordu. Son umutla Zehir'e baktım. Ama ondan da ses çıkmıyordu. İşte buna şaşırmıştım Barut'u delirtme fırsatı varken bunu kullanmaması normal miydi? Sarhoşken buna karar vermek zordu. " Hey siz de mi baş belası olduğumu düşünüyorsunuz? Aman ne harika... Bir sarhoş oldum herkes başından atmaya çalışıyor. Ben kendi başımın çaresine bakarım." Dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Arkamdan gelen gülme seslerini duyuyordum ama dönmedim. Çok kızmıştım.

Barut önüme geçip beni durdurdu. " Sen gerçekten baş belasısın." Dedi ve tek hamlede beni omzuna alıp arabaya doğru yürümeye başladı. Baş aşağı halde omuzlarında sallanıyordum. İşte şimdi gerçek bir patates çuvalına dönmüştüm. Arkadakiler alkışlarla bize tezahürat yaparken ben de doğrulabildiğim kadar doğrulup işaret parmağımı havada sallayarak onları tehdit ettim. Ancak bu onları daha fazla eğlendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Kendimi yeniden arabanın yumuşak koltuklarında bulduğumda, bu kez inmemem için kapı kilitlenmişti.

Kendi tarafına geçtiğinde, arabanın açıldığına dair sesi duymuştum. Barut kendi yerine geçip emniyet kemerin taktı. " Emniyet kemerini tak." Diye emir buyurdu. Onunla uğraşmak istemediğimden dediğini yapıp emniyet kemerini çektim. Ancak bana itaat etmemişti. Yeniden denedim ama yine gelmemişti. Sahibi gibi uyuz bir arabada olmak ne kadar harikaydı ya. Ama bu beni biraz da olsa güldürmüştü. Kemerle savaşmanın bana bu kadar komik geleceğini hiç tahmin etmemiştim.

Yan taraftan bir iç çekme sesi gelmişti ama bakmamıştım. Sonra üzerime doğru eğilip benim çekmekte zorlandığım kemeri tek seferde ve zorlanmadan çektiğini gördüğümde sessizce kendime küfrettim. Kemeri takıp kendi yerine çekildiğinde bende rahat bir nefes aldım.

Araba trafiğe karışmıştı bile. Açık camdan esen rüzgâr iyi gelmişti. Sanırım biraz da olsa kendime gelmiştim. Gözlerimi kapatıp esen rüzgârın beni kendime getirmesine izin verdim." Konuşmayacak mısın?" diye sordu.

Cevabım belliydi. " Hayır." Kesin ve net.

" Neden?"

" İstemiyorum."

" Şu an konuştuğunun farkındasın değil mi? Yoksa alkol beyin hücrelerine kadar işledi de ne yaptığının farkında değil misin?" diye sordu alayla.

" Sen benimle oyun mu oynuyorsun? Konuşmayacağım, konuşmak istemiyorum bunu neresini anlamadın? Hem bir baş belasıyla ne konuşacaksın ki?" dedim bağırarak. Ama bu tepkim onu güldürmekten öteye geçememişti. Bir gecede iki kere gülmüştü. Gülmüştü... Barut gülmüştü. Hem de bana.

" Baş belası olduğunu daha önce bilmiyor muydun? "

" Ne?"

" Sen baş belası olduğunu sadece benden mi duydun? Gerçekten hiç fark etmedin mi? " Cevap vermedim. " Ya da şöyle sorayım, MGS' de neden bütün sorunlar senin etrafında döndüğünü hiç düşünmedin mi? Neden herkes seninle uğraşıyor, ya da neden herkes seninle uğraşmaktan zevk alıyor hiç mi merak etmedin?"

" Ben... " Ne diyecektim ki? Haklıydı sonuçta. Bunların hiç birine şu an verebileceğim bir cevap yoktu. Alkolün etkisi olmasa kesinlikle bir cevap bulurdum ama şu an aklıma hiçbir bahane gelmiyordu.

" Gördün mü? Vereceğin bir cevap bile yok. Bu da demek oluyor ki baş belası olduğunun farkındasın."

" Hayır... Hepsine verecek cevabım var... Ama aklıma gelmiyor." Diye itiraf ettim. Arabanın içine yayılan kahkaha seslerini şaşkınlıkla dinledim. Kalbimi hızlandırmaya yetecek kadar etkili bir gülüştü bu. Neden hızlanmıştı ki şimdi? Şu an heyecanlanmamı gerektirecek bir şey yoktu sonuçta. Yanımdaki adam dışında dedi iç sesim. Başımı çevirip ona baktım. Yüz ifadesi oldukça yumuşaktı. Her an gülecekmiş gibi duruyordu. Yani bu onu sıklıkla gördüğümüzün dışında bir durumdu. Barut gülmezdi, Barut gülmeye teşebbüs bile etmezdi. O her zaman sinirli ve emir vermeye hazır bir haldeydi. O her zaman tehlikeli bir hava verirdi. Ancak şu an keyfi yerindeydi. Keşke daima bu şekilde kalsaydı.

" İşte bu halini sevdim. Seni sürekli sarhoş mu etsem? Diye sordu.

" Ne?"

" Sarhoşken daha az sorun çıkarıyorsun."

Şaşkınlıkla onu dinliyordum. Umarım yarın sabah tüm bunları unutmazdım. Zira Barut'a ayık kafayla hesap sormanın tadını çıkarmak istiyordum. Bir süre hiç konuşmadan vakit geçirdik. Ben camdan esen rüzgâr sayesinde açılmaya başlarken Barut'ta sakince arabasını sürüyordu. Her şey olağan seyrinde devam ediyordu. Ta ki onları görene kadar...

Az ilerde çevirme vardı. Ve benim ayılmaya başladığımı da bu sayede anlamıştım. Başka türlü böyle bir düşünce aklıma gelmezdi. Hem de oldukça iyi bir zamanlaması vardı üstelik. Sarhoşluktan dolayı oldu der işin içinden çıkardım. Ben dahiydim sanırım.

Yüzüme yayılan keyif, planımım verdiği rahatlamanın eseriydi. Başımı çevirip Barut'u kontrol ettim. Oldukça sakindi. Ama şimdilik. Polislere yaklaşmaya başladığımız an camdan başımı çıkarıp " Yardım edin." Diye bağırmaya başladım. İşe yaramıştı. Barut dâhil tüm polisler beni fark etmişti. Hemen biri aracın yolunu kesip arabayı durdurdu. Polis memuru araca yaklaşırken Barut şaşkındı. Şaşkındı çünkü ne diyeceğini bilmiyordu.

Polis memuru cama yaklaşıp eğildi." Hanım efendi bir sorun mu var?"

Yüz ifademi ayarlayıp korkmuş bir şekilde polise baktım." Lütfen yardım edin. Beni zorla gece kulübünden çıkardı. İstemediğimi söyledim ama sarhoşluğumdan faydalanıp arabaya binmeye zorladı. Sizinle karşılaşmasam ne olurdu kim bilir? " bir Oscar da kendime veriyordum. Oyunculuğum oldukça göz kamaştırıyordu.

" İnci ne saçmalıyorsun canım benim. Boş yere polis memurunu oyalamayalım. Bak yaptığın şakayı gerçek sanacak." Dedi kibarca. Hah... Şu an sinirden delirdiğine emindim ama oldukça sakin görünüyordu. Ancak ben henüz ona karşı yumuşamamıştım. Baş belası nasıl olurmuş ona göstermeden bu geceyi sonlandırmayacaktım.

" Bayan ne diyorsunuz?" polis memuruna döndüm.

" Bakın yardıma ihtiyacım var. Üstelik ben bu beyi tanımıyorum." Dedim mağdur bir edayla. İçimdeki kadın şaha kalkmış zafer dansı yapıyordu.

Barut uzanıp elimi tuttu. Daha doğrusu sıktı. Acıtacak kadar değildi ama uyarmaya yeterdi. Ama henüz eğlenmeye yeni başlıyordum. Şu an pes edemezdim." İnci, şakayı bıraksan diyorum. Beni tanımadığını nasıl ima edersin. Güzel günlerimizi düşün canım benim. Bundan sonra beraber geçireceğimiz uzun günleri düşün. Hala beni tanımıyor musun?" diye sordu. Tam ağzımı açıp ne iyi günü diye bağıracakken yapmaya çalıştığı şeyi fark ettim. Uyanık, onu tanıdığımı kanıtlamaya çalışıyordu.

" Ben seni tanımıyorum. Lütfen bırak beni." Dedim oyunuma devam ederek. Onu yemini elbette ki yemeyecektim.

Polis memuru arabamın kapısı açtı." Bayan inin lütfen. Beyefendi sizde inin. Karakola gidelim gerçeği orada öğreniriz." Dedi. Açılan kapıdan indim. Barut'ta hemen arkadan indi. Gözlerindeki öfkeyi görebiliyorum. Yüzünde kızdığına dair en ufak bir belirti yoktu ama gözlerinden anlayabiliyordum. Onunla neredeyse üç aydır beraberdim ve onu iyi tanıyordum. En azından ne zaman öfkeli olduğunu anlayabilirdim. Çünkü benim kadar kimse onun öfkeli hallerine tanık olmamıştı. Buna bir nevi gecikmiş intikam diyebilirdim. Yeliz'le gözümün önünde sevgili olmasının intikamı, benimle kedinin fare ile oynadığı gibi oynamasının intikamını bu gece alacaktım.

Polis arabasına doğru yürümeye başladığıma, Barut da bana yetişmişti. Yanıma yaklaşıp kulağıma, " Bunu yanına bırakmayacağım baş belası." Diye fısıldadı. Vay be... Gerçekten kızmıştı. İşte bu benim zaferimdi." Beyefendi. Arkadaşım şu an oldukça sarhoş. İçinde bazen kendini bile unutabiliyor. O yüzden ortak arkadaşlarımıza haber verirsem gerçeği onlar anlatabilir. Hem arkadaşımın kimliği de onlarda kaldı. Kendisi rahatsızlanıp gece kulübünden apar topar çıkınca kişisel eşyaları da onlarda kaldı." Kendimi bile unutmak mı? Bak sen şuna.

" Madem öyle. Arayın gelsinler." Lanet olsun. Onu sabaha kadar içerde tutamayacaklardı. Neyse en azından karakola kadar gidecekti. Bu bile bana yeterdi.

Polis arabası eşliğinde karakola giderken Barut bana öfkeli öfkeli bakmaya devam ediyordu. Zira polisler olmasa beni öldürüp arabayla üzerimden geçer ve kaza süsü verebilirdi. O kadar sinirlenmişti. Daha önce hiç karakola gitmemişti anlaşılan. Neyse her şeyin bir ilki vardı sonuçta. Sayemde orayı da görmüş olacaktı. Benim eski hayalimi ona gösterecektim.

Polis karakoluna geldiğimizde kendimi tuhaf hissetmiştim. Biraz fala mı abartmıştım acaba? Alkolün etkisi geçmeye başladıkça mantıklı yanım geri dönmeye başlamıştı. Allahtan Barut'un ellerini kelepçelememişlerdi. Yoksa bunun cezasını pahalı öderdim. Bunun için bile şansı sayılabilirdim. Biz sorgu odasına alınırken, kapı çaldı.

" Arkadaşları gelmiş." Dedi. Ben eyvahlar çekerken Barut sakinliğini koruyordu. Acaba son duamı burada mı etsem yoksa yolda mı etmeye başlasam? En iyisi şimdiden başlayayım. Anca yetişirdi sanırım.

Gizem ve Oğuz içeriye girdiğinde biraz olsun bir rahatlama hissetmemiştim. Aksine gerilmiştim. Kendi ecelime adım adım yaklaşıyordum. Komiser onlara döndü." Arkadaşları tanıyor musunuz?

" Evet, ikisi de bizim arkadaşımız. Gece kulübünde beraberdik. İnci, biraz sarhoş olunca eve dönmek istedik. Sonra kayboldular." Diye açıkladı Oğuz.

" Arkadaşınız, yanındaki beyi tanımadığını söyledi. Hatta onu zorla gece kulübünden çıkardığını ifade etti. Ancak diğeri arkadaş olduklarını söyledi."

" Doğru söylemiş." Dedi Gizem." İnci içinse biraz sapıtıyor. Onlar oldukça yakın." Dedi. Zavallım. Gülmemek için kendini zor zapt ediyordu. Onun bu haline gülmek istiyordum. Şu an başka bir yerde olsak gülerdim. Ancak burada gülersem Barut beni kesin öldürürdü. O katil ben ise ölü olurdum ki ben henüz oldukça gençtim. Aslında yine ölecektim. Bu geceden sonra Barut bunu yanıma bırakmazdı. Hayır hayır... Bunları düşünmek için çok erken. Belki sinirden bu gece kendini meyhanelere falan vurur da eve gelmez. Bende kurtulur yarın kendime bir otel bakardım. Ne diyordum ben ya...

" Madem olay bu. İfadelerini imzalayıp ayrılabilirsiniz." Dedi. Yutkunma isteğini zorlukla bastırmıştım. Gizem'in getirdiği çantadan kimliğimi çıkarıp polislere verdim. İfademizin hazırlanmasını bekledim ve imzalayıp oradan ayrıldık. Barut'un arabası da getirilmişti. On tarafa binmeye cesaretim olmadığından, arkaya geçtim. Barut bana doğru bakmıyordu bile. Bu ise bana fırtına öncesi sessizliği anımsatıyordu. O fırtınaya yakalanmam an meselesiydi.

Gizem yanıma yerleşirken Oğuz'da Barut'un yanına geçti. Barut'un konuşmaması hiç hayra alamet değildi. Şu an zafer çığlıkları atmam gerekirdi ama yapamıyordum. Korkuyordum sanırım." İnci ne yaptın sen?" diye fısıldayan arkadaşıma yavru kedi bakışları atıyordum.

" Dilim kopsun Gizem. Kopsun da beni de kurtarsın."

Sessiz kıkırdamaları kulağıma dolarken, ben de onun gibi gülmek istemiştim ama yapamamıştım. Gizem'le birlikte Oğuz'un tutuğu kapıdan arka tarafa binmiştik. Sonrada bizim kapımızı kapatıp ön koltuğa yerleşmişti. Barut ise bu süre zarfında tek kelime bile etmemişti ki, bu ona göre bir davranış değildi. Ve nedense bu beni korkutmaya yetmişti.

Araba hızla viraja girince bizde haliyle kenara doğru savrulmuştuk. Ben kafamı cama, Gizem de benim omzuma gömmüştü. Başım cidden acımıştı. Lanet olsun şimdiden cezalandırmaya başlamıştı." Barut'u bu kadar sinirli görmemiştim." Dedi Gizem. Bende başımı ovuştururken iç geçirdim. Sen daha bir şey görmedin demek istedim ama nasılsa birazdan görecekti.

Araba lüks villanın bahçesine girdiğinde, açtığı kapıyı öyle bir hızla kapatmıştı ki, sanki kapı benim kapama geçmişti. Korkunun ecele bir faydası olmadığını bilirdim. Hem ben MGS de ajanıydım. Ölüme gidecek kadar cesur olmam bekleniyordu. İşte cesaretimi kanıtlama zamanı gelmişti. Kendime gazı verip kapıyı açtım. Barut çok fazla ilerlememişti. Elleri ceplerinde kurbanını bekliyordu. Yani beni...

" Umarım yaptığın şeyin mantıklı bir açıklaması vardır baş belası."

Elimi başım götürdüm. " Gizem bana yardım eder misin? Sanırım başım dönüyor." Dedim her an düşecek gibi yalpalayarak. Gizem inanmış olacak ya da sadece buradan kurtulmama yardım etmek istediğinden hemen koluma girdi. Ancak çok fazla ilerleyememiştik. Barut tüm heybetiyle önümüze set kurmuştu.

" Senden bir cevap bekliyorum baş belası. Bana bu yaptığının bir açıklamasını yapmalısın. Üstelik de oldukça sağlam bir açıklama olmalı. Aksi takdirde elimden gerçekten çekeceğin var." Diye tehdit etti.

Aklıma gelen ilk şeyi söyledim. " Çok sarhoşum. Hiçbir şey hatırlamıyorum." Ama ne kadar büyük bir yanlış yaptığımı anlamam uzun sürmemişti.

" Demek çok sarhoşsun." Beni aniden kucaklayıp omzuna aldığında, şoktan olsa gerek sesim çıkmıyordu. Aynı gün ikinci kez kendimi bu omuzlarda bulmuştum. Baş aşağı durmaktan olsa gerek kan beynime hücum ederken öfkemde doğru oranlı olarak artıyordu.

" Bıraksana beni. İndir aşağıya. Güney..." diye bağırsam da hiçbir işe yaramıştı.

" Biraz daha bağır. Daha eğlenceli oluyor baş belası." Diye karşılık aldım.

Sırtına ardı ardına yumruklar geçirmeye başladım ancak zerre etkilenmiyordu. Bir kez olsun sarsılmamıştı bile. Nasıl bir gücü vardı bunun böyle?" Madem sarhoşun bu gecenin hesabını verebilmen için ayılman gerekiyor." Dedi yürümeye devam ederken.

" Cevap mı istiyorsun. Tamam, al sana cevap. Bana baş belası diyen sendin. Madem bir baş belasıyım, sana nasıl bir baş belası olunur göstereyim dedim. Nasıl beğendin mi? Eğer beni sorarsan ben çok eğlendim. Diğerleri işin içine girmeseydi seni sabaha kadar karakolda tutmalarını sağlardım. Sen de bir baş belası nasıl olur iyi anlardın..." Daha devam edecektim ancak bedenim soğuk suyla buluşunca yapamadım. Beni havuza atmıştı. Lanet olsun ben yüzme bilmiyordum ki.

Ağzıma gelen küfürleri, yuttuğum sular yüzünden söyleyememiştim. Birkaç kez suya girip çıktığımda ümidimi kesmiştim. Sanırım burada ölmeme izin verecekti. Beni öldürecek ve bunu zevkle izleyecek kadar öfkelenmişti. Ancak bir anda belimde hissettiğim eller sayesinde suyun üstüne çıkmayı başardım. Sanki bir daha nefes alamayacakmış gibi nefesler almaya başladım.

" Sen gerçekten bir baş belasısın." Dedi. Ona güzel bir yumruk atmak istiyordum ama bunu havuzdan çıktığımda yapmalıydım. Zira beni yeniden suya bırakabilirdi.

" Güney..." dedim hızlı hızlı aldığım nefeslerimin arasında. Ellerim omuzlarından destek alıyordu ve hala suyun içindeydik. " Beni öldürüyordun."

Güldüğünü duyduğumda inanamayan gözlerle ona bakıyordum. Gülünecek ne söylemiş olabilirim diye de söylediğim cümleyi düşünmeye başlamıştım. Ama bulamamıştım. "Beni tehdit etme baş belası. Sen bana zarar veremezsin". Dedi oldukça emin bir şekilde.

Bu iddialı cümleye gülemeden edememişim. " Ben senin yerinde olsam bu kadar beylik laflar kurmazdım. Bir gün senin de bir zaafını bulabilirim. Senin gibi duygusuz herifin bile zaafı olabilir. İşte onu bulduğumda benden kork Güney. Senin can çekişmeni, bana yaptığın gibi keyifle izleyeceğim." Aslında böyle bir şey olduğuna inanmıyordum. Duyguları olan insanların zaafları olurdu. Ve Güney onlardan biri değildi. Ben de zaten sırf onu tehdit etmek için söylemiştim. Bulamayacağım bir tehditti hepsi bu.

" Benim zaafım sensin." Dedi aniden.

" Ne?" diye bağırdım. Aslında bu tepkimin nedeni zaafı olduğuna mı yoksa onu tehdit ettiğim zaafın kendim olduğunu öğrendiğime mi olduğuna emin değildim. Ona inanmak istemiyordum. Ancak Güney hiçbir zaman yalan söyleyen biri olmadı. O ne olursa olsun doğruları söylerdi. Eğer doğu söylemek istemezse cevap vermezdi. Ama yine de yalan söylemezdi. " Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi? Senin bir kalbin yok ki zaafın olsun?"

Dudakları çok yakındı. Ekibin bizi izlediğini biliyordum. Ama yine de geri çekilmek istemiyordum. " Ben de böyle düşünüyordum. Ta ki seni görene kadar."

" Yalan söylüyorsun." Aklım bu cümleyi şiddetle inkâr ediyordu. Ediyordu çünkü oldukça sağlam nedenleri vardı.

Bir: sevgilisi Yeliz. Şu herkesin önünde ilan ettiği sevgilisi.

İki: davranışları. Bana karşı her zaman acımasız davrandı. Diğerlerinden bile fazla üstelik.

Üç: kalbim. Asla onun gibi birisinin kendisini seveceğini düşünemiyordu. Bunca olandan sonra üstelik.

Bu kadar sağlam sebeplerim varken ona nasıl inanabilirdim ki?

" Benim ne zaman yalan söylediğimi gördün İnci?" Cevap vermedim." Bak cevap veremiyorsun. Ben yalan söylemem. Bunu sen de biliyorsun."

" Ben sudan çıkmak istiyorum." Dedim. Ona verecek cevabım olmadığından kaçmak daha cazip görünmüştü. Karşılık vermedi. Havuzun kenarına yaklaşıp beni sudan çıkardı. Oğuz ve Gizem'in yardımıyla sudan çıkmayı başardım. Orada beklemek gibi bir niyetim olmadığından, bu gün ikinci kez ıslak bir halde içeriye girdim. Yatağın içine girip günlerce uyumak istiyordum ancak yine ıslaktım. Gizem bana yeni kıyafetler ayarlarken bende olabildiğince sakinleşmeye çalışıyordum. Uzattığı eşyaları alıp koridordaki banyoya girdim. Elimdeki eşyaları bırakıp lavaboya geçtim. Zaten ıslaktım ama yinede yüzümü yıkama ihtiyacı hissetmiştim.

Avuç avuç suyu yüzüme çarpmaya başladım. Ama işe yaramamıştı. Rahatlamak şöyle dursun, yanından bile geçmemiştim. Suyu kapatıp aynaya baktım. Islak saçlarıma, yeşil gözlerime baktım. Bana oldukça yabancı biri gibi duruyordu. Ona inanma İnci dedi iç sesim. İnanama... İnanırsan canın yanar. Ona inanırsan üzülen sen olursun. Çünkü o sevmeyi bilmiyor. Peki ya ben... Ben sevmeyi biliyor muydum ki? Aşk nasıl bir şeydi biliyor muydum? Birini sevmek, ona koşulsuz inanmak nasıl bir şeydi biliyor muydum? Bilmediğim bir duyguyu başkasında aramak ne kadar doğruydu? Bilmedim bir duyguyu Güney'de görmeyi beklemek ne kadar doğruydu?

Lanet olsun. Ben ne hissedeceğimi, ne yapacağımı bile bilmiyordum. Güney'e inanmak istiyordum. Bana zaafım sensin derken, Allah var ona inanmayı çok istedim. Ama davranışları ve yaptıkları buna engeldi. Öncelikle Yeliz vardı hayatında. Sevgilisi varken ben ona nasıl inanabilirdim? İnanamazdım. Bunu kendime yapamazdım. Ben çok fazla kişi kaybetmiştim. Bunca yıl da kimseye bağlanmadan hayatımı geçirmiştim. Şimdi göz göre göre beni üzecek olan bir adama güvenemezdim.

Düşünmeyi bırakıp üzerimdeki ıslak şeyleri çıkarıp kuruları giyindim. Islak kıyafetleri alıp odaya geri döndüm. Gizem de çoktan üzerindekileri değişmiş yüzündeki makyajı temizliyordu. Ben de kendi yüzümdekini hatırlayıp yanına yaklaştım. Masanın üzerinde duran pamuktan bir parça alıp temizleyici losyon sürdüm ve yüzümde kalmış olan makyajın son zerrelerini de temizledim. Ne ben konuşmak için çalışıyordum ne de Gizem bir şeyler soruyordu. İkimizde sessizliğin dinlendiriciliğine sığınmıştık.



Continue Reading

You'll Also Like

389K 18.5K 26
Siz de yeryüzünde olan bitenin sahte olduğunu biliyorsunuz. Bilmiyorsanız...? O zaman sahteler ve yalanlar, eviniz olur. Dikkat edin, gerçekleri ö...
1.6M 51.3K 17
Bir evin bir kızı değilim ama bir evin üç kızının en küçükleriyim. Bu sebeple küçük numara olmanın avantajını sonuna kadar kullanmaktan geri durmadım...
2.3M 112K 59
Askeri | Romantik | Psikoloji * Gizli Bir Teşkilat * Planlı Bir Soygun * Alfa ve Kelebeği MİT'e bağlı KİT'in lideri olan Alfa, kendisine verilen gö...
1.2M 104K 39
Ulaş Ulucan ile aramızda yaşanmış birçok şey var. Örneğin onun beni zatürre etmişliği var. Benim onu hareket eden tekneden aşağıya itmişliğim var. O...