GÖZYAŞIM

By DilekDmrtsch

1.5M 60.9K 3.4K

Şimdi hiç bilmediğim bir şehrin, hiç bilmediğim bir sokağındayım... Yanlız mıyım? Tabiki de "Hayır"... Sensiz... More

tanitim 2
bölüm 1
bölüm 2
bölüm 3
bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20 (+18)
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28 (+18)
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
35. BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.Bölüm 《Part 1》
38. Bölüm 《Part 2》
39. BÖLÜM
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
TACİZ VE TECAVÜZE SESSİZ KALMIYORUZ
45.BÖLÜM Sezon Finali
YAĞMUR'UN GÜNLÜĞÜNDEN...
46. BÖLÜM
47.Bölüm
48.Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51.Bölüm
FİNALDEN ALINTI
52. Bölüm FİNAL
ÖZEL BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM 2
Özel Bölüm 3

Bölüm 31

17.6K 856 63
By DilekDmrtsch

bölümün hastane sonrası kısmında şarkı ile birlikde okumanızı tavsiye ederim.

**********************

Apansız geliverir ölüm, yarıda kalır oyunumuz....

**anonim**

"Acele edin hastayı kaybediyoruz! "

Duyduğum ve anlamak istemediğim anlamlar barındıran bu cümle ile bütün bedenim kaskatı kesilmişti. Elimde, ona Gölcük'deki evde verdiğim menekşe figürlü kolye ile olduğum yerde dizlerimin üstüne çöktüm. Dünya bir anda kapkara olmuş gibiydi. Ben yanımdan telaşla götürülen sedyenin arkasından tek başıma kalakalmıştım...

Saniyelerin bile geçmek bilmediği, bana göre oldukça uzun bir süre sonra doktor yanıma geldi.

"Hastanın nesi oluyorsunuz?"

"Nişanlısıyım." O an eşiyim diyememek içimi yaktı. Ben nasıl bir aptaldım ki, onu kaymetmeme ramak kala aklım başıma geliyordu? Hatta belkide kaybettikten....

"Odama gelin lütfen. Sizinle nişanlınızın durumu hakkında konuşmak istediklerim var."

"Durumu nasıl? İyileşti mi? Kendine geldi mi?"

"Bunları odamda konuşalım. Buyrun."

Ses tonundan hiç bir şey anlayamamıştım. Oysa ben insanların mimiklerinden bile düşüncelerini okuyabilen biriydim. Odaya geldiğimizde artık sabırsızlığım iyice artmıştı.

"Doktor bey yeter artık söyleyin lütfen Yağmur'un nesi var?"

"Bakın..."

"Emre."

"Bakın Emre Bey öncelikle size bir kaç soru sormam gerekiyor. Öncelikle nişanlınızın alkol yada uyuşturucu maddelerle ilgili bir problemi varmı bunu bilmeliyim."

"Hayır, hayır kesinlikle yok."

"Bundan eminmisiniz?"

"Elbette eminim. Yağmur bir birayı bile bitiremez. Uyuşturucu herhengi bir madde ise asla kullanmaz."

"Emre bey, Yağmur hanım buraya getirildiğinde ilk şüphemiz gıda zehirlenmesi oldu. Ancak yapılan tahlillerde çıkan sonuç, sizin söylediklerinizin tam aksi yönünde. Nişanlınızın kanında uyarıcı madde ve alkol bulundu. İkisi bir arada alındığı için vücuda yaptığı hasar bununla orantılı olarak artmış."

"Bu mümkün değil !"

Bu kesinlikle mümkün değildi. Her an dip dibeydik böyle bişey yapmış olsa bunu farkederdim. Yağmur asla bunu yapmazdı. Eminim.

"Doktor bey akşam arkadaşlarımızla birlikdeydik ve Yağmur az alkollü bir kokteyl içti. Sadece bu! Başka bişey yok."

"Bu durum adli bir konu olduğu için polise haber verildi. Sizin ve nişanlınızın ifadesi alınacak. Detaylı araştırma polis tarafından yürütülecek. Bu durumda bizim bir kaç test daha yapıp kullanım süresini belirlememiz gerekli. Eğer dediğiniz gibi nişanlınızın bu tür bir alışkanlığı yoksa bu durumda...." odaya giren hemşire yüzünden doktorun cümlesi yarım kalmıştı.

"Hocam, endozkopideki hastanın ayrıntılı ikinci kan tahlilleri çıktı."

Bu sırada benim beynimde doktorun söyledikleri dönüp duruyordu. Eğer kullanmıyorsa bu durumda ne? Ne demekti bu?

"Doktor bey, bu durumda ne? Söylemek istediğiniz şey nedir?"

"Bu durumda birisi tarafından kasıtlı olarak uyarıcı maddeyi kullandırılmış olur."

"Yani birinin onu öldürmek istediğinimi düşünüyorsunuz?"

"Ben sadece teorimi söyledim.."

Isabell !!! aklıma gelen tek kişi sensin. Eğer bu senin başının altından çıktıysa Tanrı şahidim olsun seni elimden kimse alamayacak.

Doktorun boğazını temizlemesiyle bakışlarımı yeniden ona yönlendirdim.

"Sanırım nişanlınızın daha önce uyuşturucu kullanmadığını kanıtlamak durumunda değiliz artık. İkinci tahlil sonuçları temiz."

"Çok şükür. Şimdi yanına gidebilir miyim?" derken çoktan ayağa kalkmıştım.

"Son bir konu daha var Emre bey. Bu gibi durumların bizim içinde zor olduğunu anlamanızı umuyorum. Ancak şimdi söyleyeceklerimi başka türlü anlatmanın bir yolu yok. Yağmur Hanım, çok yeni olduğu için muhtemelen kendiside bilmiyordur ama üç haftalık hamileydi. Hamileydi diyorum çünkü malesef bebeği kurtaramadık, üzgünüm."

Kalktığım sandalyeye çökercesine geri oturdum. Bebek! Benim...bizim bebeğimiz....varlığını, kaybettiğimiz gün öğrendiğimiz bebeğimiz. Allah'ım beni neyle sınıyorsun! Sevdiğim kadını kaybetme korkusunu yaşattın önce şimdi de bebeğimizi kaybettik.

Hızla doktorun odasından çıktım. Menekşemin yanında olmalıydım. Onun o melek yüzünü görmeliydim biran önce yoksa delirecek gibiydim. Koridorda bekleyen Savaş odayı gösterdiğinde elim kapının kolunda kalakaldım. Başımı kapı pervazına dayayarak derin bir nefes çektim içime. Bir yandan onu delice görmek isterken diğer yanım suçlulukla ağır basıyor ve bütün bunların benim yüzümden başına geldiğini fısıldıyordu. Omzuma dokunan ele çevirdim başımı.

"Doktor ne söyledi?"

"Birisi onu zehirlemiş. İçkisinin içine uyuşturucu atmışlar."

"Aklıma gelen birisi var ama yinede..."

"Isabell"

"Bu kadar ileri gitmiş olamaz."

"O kadın herşeyi yapar." Derin bir nefes çektim içime, duvarlar sanki üstüme geliyor ve beni boğuyormuş gibi hissediyordum.

"Hamileymiş."

"Ne? Kim hamileymiş? Isabell mi?"

"Yağmur... Yağmur hamileymiş ve biz bebeği kaybettik Savaş! Ben şimdi bunu ona nasıl söyleyeceğim."

"Güçlü ol kardeşim. Sen güçlü ol ki, o da ayakta kalabilsin."

Kapıyı açıp odaya girdiğimde Yağmur, yatağın içinde küçücük kalmıştı. Yüzü bembeyaz duruyor ve herşeyden habersiz uyuyordu. Uyandığında bütün bu olanları ona nasıl anlatacağım? Beni dinlemeyeceğinden bana inanmayacağından korkuyordum. Ya giderse? Onunla birlikte geleceğimde giderdi. Ne olursa olsun, bencilce olduğunu bilsem bile o benim yanımda, benimle kalmalıydı. Ne pahasına olursa olsun....

~~YAĞMUR ~~
Gözlerimi acıtan ışığa rağmen yavaşça araladım gözlerimi. Beyaz duvarları görmek nerede olduğumu söylüyordu aslında ama neden buradayım? Hiç kimse bir kadeh kokteyl içtikten sonra hastanelik olmazdı. Kapı açıldığında elinde tepsiyle bir hemşire girdi.
"Uyanmışsınız. Ben doktora haber vereyim."

Benim birşey dememe müsade etmeden geldiği hızla çıktı odadan. Emre neredeydi peki? Beni yanlız bırakmış olamaz. Odaya giren doktorla düşüncelerimden sıyrıldım.

" Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"
" Yorgun ve halsiz. Ne oldu bana? Neden hastanedeyim? Emre nerde?"

Sorularım arka arkaya olsada şuan paniklemiş bir haldeydim ve elimden daha iyisi gelmiyordu. Burada tek başıma uyanmış olmak zaten yeterince kötüydü.
" Sakin olun lütfen. Nişanlınız arkadaşıyla birlikte kafeteryaya gitti. Birazdan burada olur." Şuan içimin rahatlamış olması normaldi sanırım.
"Yağmur Hanım, burada bulunmanızın sebebi zehirlenmiş olmanız."
"Zehirlenmek mi?"
İyide nasıl zehirlenmiş olabilirim? Acaba yediğim birşey yüzünden olmuş olabilir mi?
" Evet ilk olarak gıda zehirlenmesi olabileceğini düşündük ancak yapılan tetkikler sonucu kanınızda alkol ve uyarıcı madde bulundu. Zehirlenmesine sebep olan şey bu."

"Bu imkansız. Be...ben uyarıcı yada uyuşturucu hiç bir şey kullanmam. Alkol tamam, kokteyl içmiştim ama uyuşturucu imkansız."
"Nişanlınızda aynı şeyleri söyledi. Yapılan testler sonucu aktif kullanıcı olmadığınız ortaya çıktı ancak bu adli bir durum olduğu için bu konuda polis ifadenize başvuracak. Son olarak Yağmur Hanım, sizi endozkopideye aldığımızda kanamanız başlamıştı. Bunu söylediğim için üzgünüm ancak bebeğinizi kurtaramadık."
Tam da bu sırada odaya giren Emre ile göz göze geldik. Yaşadığım şokun etkisiyle nasıl göründüğümü bilmiyordum ama Emre'nin gözlerinde acı dolu bir ifade gördüğüme eminim.

"Bebek?" Sadece bu tek kelime döküldü dudaklarımdan, elim karnımın üstüne giderken.
"Üç haftalık bir gebelik mevcuttu. Kanamanız olunca bebekde henüz çok küçük olduğu için kurtaramadık, üzgünüm."
Gözlerimden yaşlar süzülürken artık kendimi dizginleyemediğim için hıçkırıklar dökülmeye başlamıştı dudaklarımdan. Ellerimden tutan eller ve şakağımda hissettiğim sevgi dolu öpücükler kendimi daha suçlu hissetmeme sebep oluyordu. Suçluydum tabi! Böyle bir ihtimal olmasına rağmen alkol aldığım için suçluydum. Kendime dikkat etmediğim için suçluyum...

Varlığını kaybettikten sonra öğrendiğim, bedenimde varlığını hissetmediğim küçücük bir can için insanın içi bu kadar kanarmıydı? Ben şuan, canlı canlı etimden et koparıldığını hissediyorum. Artık hislerimi anlatmaya hıçkırıklarım yetersizliğini anlamış ve yerini feryat figan bırakmıştı. Elimde değil kendime engel olamıyorum. Hislerim birbirine o kadar dolanmış durumda ki, çözümünü bulabileceğimi hiç sanmıyorum. En ağır basan duygu ise suçluluk....

"Özür dilerim." Biraz sakinleşmiş ve gözyaşlarım hafiflemeye başlamıştı.
"Özür mü? Neden güzelim? "
" Ben gerçekten bilmiyordum. Eğer bilseydim yemin ederim kendime daha çok dikkat ederdim." Derken gözyaşım yeniden şiddetlenmişti.
"Sakin ol güzelim geçti. Senin suçun değil bunların hiç birisi."
"Bu bebeği ne çok istediğini biliyorum. Özür dilerim... özür dilerim...özür. .."
Beni göğsüne bastırıp sım sıkı sarıldığında, gözümden akan yaşlar t-shirt ünü ıslatıyordu. Sırtımı usulca okşarken saçlarıma ardı ardına öpücüklerini bıraktı. Ben bütün bu iyi niyeti haketmiyordum. Daha dikkatli olmam gerekirdi ama ben ne yaptım? Allah benim cezamı versin! Nasıl böyle dikkatsiz olabildim? Nasıl ihtimalleri göz ardı ettim? Ben..ben nasıl bir aptalım böyle? Başıma gelen herşeyi hakediyorum ben. Allah'ım ne olur bu aptallığımın bedelini Emre'yi kaybederek ödemeyeyim. Bu kadarını kaldıramam, dayanamam...

Biraz daha sakinleştiğimde yavaşça beni kendinden uzaklaştırıp yüz yüze gelmemizi sağladı.
"Bu olanların hiç biri senin suçun değil. Birisi içkine uyarıcı hap atmış. Bebeğimizi bu yüzden kaybettik. Polisler araştırmaya başladılar bile ve seninde ifade vermen gerekiyor "
Birisi bana bilerek uyuşturucu mu verdi? Ama neden?
"Emre, kim ve neden böyle bişey yapsın? Benim kimseyle bir alıp veremediğim yok. Hiç kimseyle bir husumetim yok."
Sorgulayıcı bakışlarım bir cevap bekliyordu. Bu cevapların hiç birinin Emre'de olmadığını biliyorum. Ondan sadece beni teselli edecek bir kaç sözcük duyabilmeyi uyuyordum. Ancak o... Bana bakmıyor yada bakamıyor mu demeliydim? Gözlerinde bir an suçluluk gördüğüme eminim ama bu çok kısa bir andı. Gözlerini hemen gözlerimden kaçırdığı için gördüğüm bu şeyden emin olamıyordum. Kuşku denilen lanetli tohumun bir anda içimde kök salmaya başladığını hissettim.

"Emre bana söylemediğin bir şey mi var?"

"Hayır güzelim, ben sadece...." derin bir nefes alarak alnını benim alnıma yasladı.

"Ben bütün bu olanlar için şaşkınım ve kızgınım. Bu kızgınlığımın seninle bir ilgisi yok. Keşke diyorum.....keşke bebeğimiz hala burda olsaydı." Derken elini karnımın üstünde hissettim.

Benimde çaresizce tek istediğim şey buydu. Keşke.....

Aradan geçen süre içerisinde polisler gelmiş ve ifademi almışlardı. Onlara anlatacak pek bir şeyim olmadığı için hiç bir yardımım dokunmamıştı. İki seçenek üzerinde durduklarını belirttiler. Bunlardan ilki direk bana yapılmış bir girişim ikinci ise başkasına gitmesi gereken kadehin bana gelmiş olma olasılığıydı. Bütün kalbimle ikinci seçeneğin doğruluğuna inanmak istedim.

Çıkış işlemlerim bitmiş ve sonunda hastaneden ayrılmıştık. Herkesde öylemidir bilmiyorum ama ben hastaneye girdiğim anda psikolojik olarak hasta olan birisiydim. Kendimi, hastaneden çıkana kadar hastalıklı hissederdim ve neyse ki uzun süre kalmama gerek kalmadan oradan ayrılmıştık. Otele girdiğimizde ise lobide herkesin bizi beklediğini gördüm. Hepsinin yüzünde endişeli bakışlar hakimdi. Kızlar hemen bana sarılıp geçmiş olsun dileklerini söylerken, Yaman ve Savaş içten olduğu belli bir tebessümle iyi dileklerini sunmuşlardı. Nereden geldiklerini anlamadığım bir şekilde Rüzgar Bey ve Yiğit Bey' de geçmiş olsun dileklerini sunarken, ben artık ayakta duramayacak haldeydim. Bu kısacık ayaküstü konuşma bile bütün enerjimi tüketmişti. Emre ne halde olduğumu anlamış ve beni kucağına almıştı.

"Bizim biraz dinlenmeye ihtiyacımız var. Sonra görüşürüz." Diyerek asansöre ilerlemişti. Odamıza geldiğimizde beni her zaman ki gibi usulca yatağa bıraktı.

"İstediğin birşey var mı menekşem?" Menekşem! Her zaman söylediği bu kelime şuan içimi acıttı. Gözlerimin dolmasını engelleyemedim.

"Şşttt buğulanmasın o güzel gözlerin."

"Farkında değildim ama ben çoktan bir bebek fikrine alışmışım. Şimdi kendimi hiç iyi hissetmiyorum." Derken onun bana hep huzur veren kollarıdaydım yeniden. Evimdeydim!

"Sanırım duş alsam iyi olacak."

"Seni yıkamamı istermisin?" dediğinde evet anlamında kafamı salladığım ve yeniden onun kollarında havalanmıştım. Sanki hiç ağırlığım yokmuş gibi beni kaldırmış olmasına gülümsemiş ve bu gülümsemeyi gizleyememiştim.

"Sizi gülümsetebildiğime sevindim hanımefendi. Sebebini söylerseniz her zaman yapmaya çalışırım."

"Beni sanki çok hafif bişeymişim gibi kucaklıyorsun ya ona güldüm."

"Hafif mi? Sen mi? Şaka yapıyor olmalısın! Seni kucağıma aldıkdan sonra günlerce bel ağrısı çekiyorum." Derken çapkın bir gülümseme ve muzip bir şekilde gözlerime bakıyordu.

"İndır beni o halde. Ben yürürüm."

"Dudaklarını büzme öyle kadın! Aklımdan pekde iyi senaryolar geçmiyor."

Bende onun dudaklarını hissetmeyi özlemiş olamaz mıyım? Elbette özledim! Dudaklarımızın özlemini kısacıkda olsa dindirdiğimizde banyoya gelmiştik. Küvetin suyunun dolmasını beklerken kıyafetlerimi teker teker çıkardı. Bu aramızda olağanlaşmış bir ritüel gibiydi. Onun bunu yapıyor olması benim için hayatımın içinden bir olaydı. Geripsemiyor aksine her geçen gün daha çok benimsiyordum. Küvete girdiğimizde, kırılacak porselen bir bebekmişim gibi narin ve usulca yıkadı beni. Havluya sarıp kuruladı, saçlarımı taradı... Bütün bunları yaparken bana hissettirdiği duyguları anlatacak kelime bulamıyordum. Aidiyet? Belki ama daha fazlası vardı. Emre bir kaç kelime ile anlatılabilecek bir adam değil. O her şeyin 'daha fazlası' olan bir adamdı.

Emre benim evimdi!

Hangi arada uyuyakaldım bilemiyorum ama Emre'nin seslenmesiyle gözlerimi araladım.

"Güzelim benim Savaş ile konuşmam gerekenler var. Uyanınca korkma diye haber vereyim dedim."

"Tamam canım."

Yeniden uyumaya çalışsamda yapamadım. Yatakda dönüp durmak yerine kalktım ve odada dolanmaya başladım. Kendimi iyi hissettiğime karar verdiğimdeyse kıyafetlerimi değiştirip güzelce hazırlandım. Akşam yemeği vaktiydi ve kendimi iyi hissettiğime göre restorana inip herkesle birlikde yemeğimi yiyebilirdim. Odadan çıkmadan önce Emre'ye restorana indiğimi haber veren bir mesaj attım.

Asansöre ilerlerken karşılaştığım görüntü nefesimi kesti. Etrafımın aniden karardığın hissettim. Kulaklarım uğuldama başladı.

Isabell kollarını Emre'nin boynuna dolamış ve.......ve öpüşüyorlardı.



Continue Reading

You'll Also Like

25M 563K 57
Bilgisayar mühendisliğinden yeni mezun, 22 yaşında, idealist, keçi gibi inatçı bir genç kız: Eylül Şentürk. Türkiye'nin en başarılı yazılım şirketler...
3.3M 123K 39
İhanetin gölgesinde soluklanan bir hikâye.
1M 27.5K 38
Bir kadının cesaretindedir aşk...
1.9M 54.4K 114
Yıllarca hayal kurup, beklersin... Beyaz atlı prense inancını hiç kaybetmezsin. Karşına çıktığı an, bilirsin. Odur yıllarca beklediğin, tanır onu kal...