Merhabalar yeni bir bölümle daha karşınızdayım diyor ve kaçıyorum efenim...:P
Sevmek.
Sevgi bazen en zifiri gecelerin güneşi, bazen kalan hayatın cesaret verecek mutluluğuna atılacak ilk adımını yansıtır. Şeytanın kara kanatlarını da aydınlata bilir mi o vakit? Değiştirebilir mi tüm hayatları? yaşanılmış yada yaşanılacakları.
Ne demişti öyle Eren, Sen gidersin aşk kalır diyor bir şair. Bunu gerçekten isteyerek mi söylemişti yani? Lakin ne düşünüyordu o anda? Nasıl değişmişlerdi bir günde. Neden değişmişlerdi? Bu iyi miydi? İyi olacak mıydı sahiden?
Rüzgar saçlarını uçuştururken Eren, gökyüzüne baktı. Hava çoktan kararmıştı. İkisi de yol boyunca konuşmamış sessizce oturmuşlardı. Sanki aralarına koca bir duvar örmüşler gibi. Oysa bir saat önce ikisi de nefes nefeseydi. Ama şimdi. Hiç bir şey olmamış gibi davranmak, bunu kaldırmak artık giderek güçleşiyordu. İlerde gördükleri bir petrol istasyonunda durduklarında Eren dışarı çıkıp istasyonun içine girdi. Tuvaleti sorup o yöne döndü ve kapıyı açıp içeri girdi. Aynada kendine baktığında gözlerinin altının kızarmış olduğunu fark etti. Neden üzerinde bu garip hüznü taşıyordu? Sevinmeliydi. Sevinmesi gerekmez miydi? Gidiyordu işte. Bugün en mutlu günlerinden biri olmalıydı. O halde nereden çıkmıştı bu berbat hisler. Gözlerini kapayarak derin bir nefes aldı. Tekrar açtığında aynada beliren tanıdık iki silüetle yeniden karşılaştı.
"Neyin var sevgili? Niçin böyle üzgünsün." Dedi Ayaz.
"Üzülmen olacakları değiştirmeyecek." Dedi hemen yanında ki kuzgun.
"Neden beni rahat bırak mıyorsunuz." Diye mırıldandığın da kaşlarını çatıp gözlerini kıstı Eren.
"Biz mi? Var olma sebebimiz sen iken sevgili. Bunu bize söylemen doğru mu?"
"Sizi ben çağırmadım."
"Hayır kedicik. Bizi sen çağırdın. Sen istedin. Sözlerin, düşüncelerin, bakışların, hislerin. Her birini bizi kışkırtmak için kullandın. Düşüncelerinde ki yada hayatlarında ki bizi sen oluşturdun. Bundan nefret ettiğini söylemen değiştirmiyor bizi deli gibi istemeni."
"Lanet olsun. Sizi istediğim falan yok." Derken gözlerini kapadı ve suratını ekşitti.
"O halde neden buradayız Eren." Diye sordu Ayaz.
"KAPA ÇENENİ." Diye bağırdığında titriyordu Eren. O anda hızla kapı açıldı ve içeriye iri kıyım bir adam girdi.
"Bana mı söyledin lan velet?"
Eren şaşkın gözlerini adama çevirdiğinde ne diyeceğini bilemedi. Aynada ki silüetler silinmişti ama adamın korkutucu yüzü ve bedeni oradaydı. Bakışlarında da hiç sevecenlik görünmüyordu. Ardından iki kişi daha girdi.
Arabaya yaslanmış beklerken Timuçin, derin bir iç çekti ve gökyüzüne bakmaya başladı. Hava oldukça açıktı ve yıldızlar olduğundan daha parlak görünüyordu. Rüzgar bir kez daha yavaşça meltemini yolladığında gözlerini kapadı. Ve bir dakika sonra başını çevirdi. Neredeyse beş dakika olmuştu ama Eren görünmüyordu ortalarda. Tek kaşını kaldırıp gözlerini kısarak marketten içeriye bakmaya başladı. Kaçmış olamazdı değil mi?
"Bir şey söylediğim yok." Derken gözlerini kaçırıp gideceği sırada kolundan sertçe tutup onu ileri savurdu karşısında ki adam. "Sen bana yalancı mı diyorsun lan." Dedi üzerine yürürken.
Eren boynunu tuttuğu sırada düşmüştü. Kaşlarını çatıp adama bakarken söylendi.
"Gerizekalı mısınız oğlum siz. Bir şey söylemedim diyorum lan." Diyerek kalktığında öfkeli gözlerle üzerine gelen adamlara bakıyordu.
"Piçe bak. Nelerde söylüyor." Derken bir yumruk salladığında bir kez daha düşürdü Eren'i. O Kendine gelmeye çalışırken, gelen serserilerin neyin peşinde olduğunu anlamaya çalışıyordu. Arkasında ki bereli adam hızla gelip yerden kalkmaya çalışan Eren'in arkadan boynunu tuttu ve bıçağını boğazına dayadı.
"Söyle bakalım bakır kedi. Üstünde ne kadar var?"
"Derdiniz anlaşıldı ama beş param yok gerzek herif." Dediğinde, arkasında ki adam hırsla yumruk yaptığı elini Eren'in kafasına vurdu ve şakağını patlattı.
"Ne dedin?" Diye hırslandığın da, Eren hızla başını geriye itti ve arkasında ki adamın burnunu kırdı. Adam acıyla geriye yaslandığında aniden kalktı Eren ama karşısında ki iki serseri hala oradaydı ve kısa boylusu kaşlarını çatıp öfkeyle öne atıldığında, Eren sağ ayağıyla hızla çenesine bir darbe indirdi. Nefes alıp verirken ellerini yumruk yapmış savunma pozisyonunda önünde duran iri adama öfkeyle bakarak yutkundu.
"Demek hareket edebiliyorsun ufaklık ha." Derken gözlerini kıstığında, elinde bıçak tutan bereli adam kalkmış öfkeyle saldıracağı sırada durdurdu onu iri kıyım.
"Bekle. O benim." Deyip bir adım öne atılırken Eren'e hızla bir yumruk daha salladı. Eren düşerken çenesini lavaboya çarptı. İri kıyım hızla bir kez daha hareketlenip Eren'i saçından tutarak arka kapıdan atarken yanından geçen bir iki kişi onları gördü ve korkuyla kenara çekildiler. Yanında duran o iki serseri arkada durmuş kıkırdıyordu. Arka kapıdan ileriye itildiğinde Eren, sırtını karşı ki duvara dayadı. Hızla nefes alıp verirken kaşı ve dudağı patlamıştı. Gözlerini kapadığında dizlerinin tutmadığın hissetti ve aşağı oturduğunda karşısında ki canavar önüne geldi, durup Eren'i boğazından tutarak havaya kaldırdı. Ayakları yere basmıyordu artık, o zorla nefes almaya çalışırken, adam gözlerini öfkeyle açtı:
"Kimsin lan sen. Kimsin ha, benim mekanımda bana dayılanan velette kim oluyor muş. Canına mı susadın lan puşt." Diye bağırırken Eren'in boğazını biraz daha sıktı. Eren, nefes almaya çalışırken, sona yaklaştığını belki bugünden daha fazla hatırladığı bir günü daha hatırlayamadı. Hatırladığı tekşey bir isim oldu. "Timuçin."
Biranda kulakları çınladı ve o anda gök gürültüsü gibi bir ses duydu Eren. Gözlerini kapadığında yere düştü. Duyduğu bir ses vardı ama algılayamadı. Timuçin, elinde bıçak tutan adamı önce bacağından vurdu. Sonrada kafasını kapının yanında duran çöp konteynırına çarptı. Kısa boylusunun yanına geçti ve eline aldığı kalasla kafasına üç beş kez vurduğunda o bitkin bir halde yere yığıldı. Deli bakışları gözlerinde görünürken tıpkı bir canavara benziyordu. Çıldırmış hali ve öfkeli bakışlarıyla iri kıyımın üzerine atladı. Dizini çenesine savurduğunda o yere oturdu. Kalkmaya çalışırken bir kez daha vurdu. Sonra saçlarını tuttu ve kafasını bir kez de duvara vurup yüzüne eğildi.
"Sen kimsin lan. Sen kimsin de benim olana elini sürüyorsun?" Diyerek burnuna yumruk attı. "Kimsin lan piç." Diye bağırırken hırsla bir elini adamın ağzından sokarak dilini çıkarttı ve aynı hızla çekerek kopardığında karşısında ki yarmadan çıkan çığlıklar ortalığı kapladı. Kuzgun deli bakışlarıyla bakmaya devam ederken kanlı parmaklarıyla onun boğazından tuttu. "Bana bak lan. Beni iyi dinle. Dilini koparıyorum ki, bundan sonra etrafta ben liderim diye ahkam kesme. Seni gebertmiyorum ki bu günü iyi hatırla. Ben kim miyim? Bana kuzgun derler. Neden derler biliyor musun? Düşmanlarımın gözlerini oymak benim en sevdiğim oyunum olduğundan." Deyip parmaklarını adamın gözüne soktu. Adam çığlık atmaya çalışırken, Timuçin yavaşça doğrulmaya başladı ama suratında yalnızca öfke görünüyordu. Biran sonra başını çevirip hızla Eren'in yanına geldi ve kollarına alıp yüzünü tutmaya başladı.
"Eren, Eren bana bak. Bana bak bir şeyin yok tamam mı? İyisin." Diye yüzünü tutarken gözlerini araladı.
"Ne oldu?" Derken o, derin bir nefes aldı Kuzgun. "Yok bir şey." Diyerek yavaşça onu kaldırdı. Eren, etrafına baktığında adamların düştüğü durumu gözlerini kocaman açarak izledi. Ve hızla nefes almaya başladığında onu oradan çıkarttı Kuzgun.
"Timuçin." Dedi Eren. Arabanın yanına gelmeden evvel. Durdu kuzgun ve dönüp ona baktı. O anda gözlerini hiç kaçırmadan yavaşça yaklaşarak Timuçin'in önünde durdu ve yüzüne bakmaya başladı. "Bir melek olduğunu biliyor muydun?" Dediğinde, tek kaşını kaldırdı kuzgun. "Bir azap meleği. Görünüşün, duruşun, yaptıkların yada yapacakların. Hatta istek ve arzularınla bile. Çevrendekileri bir azaba sürüklüyorsun, kendi günahlarında boğulmalarını sağlıyor yada o azabı onlara kendin sunuyorsun. Bu çok korkunç. Gözün döndüğünde öyle korkutucu görünüyorsun ki. Bu görüntü tüm düşmanlarını dondurmaya yetiyor. Kinin, nefretin çok büyük." Dediğinde Eren, gözlerini kıstı Timuçin. "Ama Yüzün ve gözlerin öyle güzel ki durup izleme hissi uyandırıyor. Korkunç bir güzellik taşıyorsun. Ve hepsini parçalayacak bir yürek. Senin bile bilmediğin ama bana bugün gösterdiğin hızla yada sakin sularda atıp duran bir kalp. Bugün benim için attığını hissettim. Biranlıktı ama hissettim. İşte bu yüzden sen,, dünyada ki bir azap meleğisin..." Durdu ve yutkundu. "Benim azap meleğimsin."
Gözlerini kısmış onu izlerken Timuçin, yavaşça başını eğdi.
"Başını ne kadar çarptın? Hadi gidelim." Derken elinde ki mendili Eren'e uzattı ve arabaya bindi. Eren mendile baktı ve yavaşça dudaklarına götürdü. Elindekine tekrar baktığında bu kez mendilde kan gördü.
"Kanlı bir sevgi filizleniyor demek. Korkmuyor musun Eren?" Diye sordu kendine ve yavaşça gülümsedi. Yürüyüp arabaya bindiğinde ikisi de konuşmadı. Orada ki adamlara ne olacağını sormadı Eren, yada bundan sonra ne yapacağını. Gidiyordu değil mi? Gidiyordu kuzgun.
Arabayla şehre giriş yaptıklarında, gördükleri ilk eczaneden ilk yardım gereçleri aldı Timuçin ve Eren'in dudaklarıyla alnını temizlerken yüzünde hiç bir ifade barındırmadı. Yine konuşmamışlardı. Bu sessizlikte neydi böyle?
Bir buçuk saat sonra evinin önüne geldiklerinde durdu kuzgun. Eren'e bakmıyordu ama inmesini bekliyordu. Biran sonra Eren başını çevirip Timuçin'e baktı.
"Sana teşekkür etmedim." Dedi. O zaman dönüp yüzüne baktı Kuzgun. "Etmeyeceğim de." Diyerek kapıdan indi Eren. Hızla kapıyı kapatıp arabanın etrafını dolaşarak ev kapısına yöneldiğinde durdu, başını çevirip Timuçin'e tekrar baktı. Ama o hala karşıyı izliyordu. Yavaşça yaklaşıp arabanın penceresine geldiğinde tam önünde durdu ve pencereye yaslanıp onun yüzüne eğilirken bu kez ona baktı kuzgun.
"Yanıma gel." Dedi Eren ama Timuçin de hala bir tepki yoktu. Bekledi. Nefes alıp başını çevirdi ve tekrar ona baktı. "Yardıma ihtiyacım var. Bana yardım eder misin?"
Timuçin öylece baktığı halde cevap vermiyordu. Bu kez ellerini iki yanına koydu Eren. "Peki." Diyerek arkasını döndü ve yürüyeceği sırada bir kapı sesi duydu. Şimdi Timuçin'i hemen arkasında hissedebiliyordu. Gözlerini kapayıp alt dudağını ısırdığında canı yandı ama hızla içeriye yürümeye başladı. Girişe geldiklerinde otomatiğin ışıklarını yaktı Eren ve çıkış kapısını kapadı Timuçin. Eren hala ona bakmıyordu. Fakat uzanıp arkadan elini buldu ve tutarak merdivenlere götürmeye başladığında Timuçin onu kendisi ve duvar arasına sıkıştırdı. Şimdi nefesini yüzünde hissedebiliyordu Eren, ondan gelen limonsu kokusuyla doldu. Kuzgunun kendisinden gelen o baştan çıkarıcı koku. Kendini ona itip yüzünü göğsüne gömdüğünde ondan derin bir nefes aldı. Biran sonra kendini tekrar duvara itti ve kısık gözlerle kuzgunu izlemeye başladı.
"Canın yanıyor mu?" Diye sordu kuzgun.
"Fiziksel mi zihinsel mi?" Dedi Eren.
"İkisi de."
"Evet yanıyor."
"Daha fazla yansın istemezsin değil mi?" Diye sorduğunda ona bakmayı sürdürdü.
"Neden yansın?" Derken gözlerini kırptı.
"Çünkü ben, canını yakarım."
"Önemli değil."
"Kalbini kırarım."
"Biliyorum."
"Üzülürsün Eren."
"Önemli değil." Derken başını salladı.
"Sana canını yakar, kalbini kırarım. Üzülürsün diyorum duymadın mı?" Dediğinde kaşlarını çattı Timuçin.
"Duydum. Ne söylersen söyle, sözlerin önemli değil, gözlerin başka bir şey söylüyor."
Elleriyle yüzünü tutup Timuçin'i kendine eğdi Eren. Dudaklarını kuzgunun dudaklarının ve burnunun yanında gezdirirken küçük öpücükler bırakmaya başladı. Nefes alışlarını duymasını sağladı ve parmaklarını saçlarının arasından geçirdiğinde gözlerini yumdu. Işıklar gitti. Karanlığın içinde duyulan tek şey aldıkları nefesleriydi. Eren sıkıca boynundan tutarken zıplayıp bacaklarını beline doladığında kuzgun kalçalarından tutmaya başladı. Başını göğsüne gömerken kulağına yaklaştı Eren,
"Zevk alıyorsun değil mi kuzgun? İstiyorsun beni. Hadi al o zaman. Tekrar..." derken yüzünü kuzgunun boynuna gömerek ona öpücükler bırakmaya başladı. Timuçin, Eren'i tutarken karanlıkta yolu bulmak için oldukça çaba sarfediyordu. "Dikkat et, basamak var." Diye uyardığında Eren, dairesinin ikinci katta olduğunu hatırladı Timuçin.
"Böyle olmayacak." Diye mırıldanırken, kıkırdadı Eren.
"Korktun mu?"
Bekleyip öfkeyle solurken Timuçin tekrar mırıldandı.
"Sen çok yaramaz bir kedisin." Deyip karanlıkta basamakları çıkmaya başladı. Kapıya geldiklerinde Eren'in sırtını kapısına yasladı. Bunu nasıl yaptığına hayret etti ama bu oldukça kısa sürdü zira Eren'in dudaklarını kendi dudaklarında hissedince onun yerini başka bir duygu kapladı. Arzuyla doldu. Eren, pantolonundan zorla çıkardığı anahtarıyla kapıyı açtığında Kuzgunun sabrının taştığını hissedebiliyordu.
"Yavaş ol kurt adam." Diye mırıldanırken Eren, vücudunu parmaklarıyla çoktan sıkmaya başlamıştı Timuçin. Onu ısırırken başının döndüğünü hissetti. Biran için Eren'i yere indirdiğinde Kuzgun, hızla bir iki adım geri attı Eren. Timuçin, yavaş yavaş soyunurken üzerine yürümeye başladığında Eren geriye adımlıyordu. Zira şimdi Timuçin'in gözlerinde gördüğü şey öfkeydi. "Neden böyle bakıyorsun. Yavaş ol kuzgun canımı yakma."
"Neden? Oysa önemli değildi senin için."
"Nedensiz yere yapmanda hoş değil."
"Sorun değil." Derken pantolonunu çıkarmaya başladı.
"Timuçin... Kes şunu artık."
"Kesiyim mi? Yapmayalım mı? Oysa çok istiyordun oynamayı kedicik öyle değil mi? İstediğin buydu ve bunu sana veriyorum. Arzuladığın şeyi veriyorum işte." Derken yüzüne haykırdı. Yürürken durdu Eren ve ona bakmaya başladı. Timuçin öfkeyle ona bakmaya devam ederken Eren gözlerinin kızardığını hissetti.
"Ne oldu?" Diyebildi.
"Ne mi oldu? Ölüyordun. Başka bir adamın ellerinde az kalsın ölüyordun. Adımı seslenmedin. Beni çağırmadın. Bunun yerine ölmeyi seçtin."
Bu sözlerin ardından dondu kaldı Eren ve biran kadar sonra:
"Kendimi koruyabilirdim." Diye mırıldandı. O zaman bir kez daha haykırdı Timuçin.
"EVET GÖRDÜM." Deyip elini yüzüne tuttu ve öfkeyle derin bir nefes alırken başını çevirdi. "Ben, bu gece bir adamı bacağından vurdum, birinin kafasını tahtayla ezdim, birinin dilini kopardım. Ama sen, senin düşündüğün tek şey bu. Tek şey seks. Ben ne düşünüyorum, ne istiyorum, düşündüğün yok. Hiçbir adam için yapmayacağım şeyleri yapıyorum. Bir milyon yıl da geçse bir başka adam için yapmayacağım şeyler... Ama sen..."
"BEN NE?" Diye bağırdı Eren. "Ben ne? Aklımda yalnızca seks mi var? Tek düşündüğüm bu mu? Gerçekten mi? Yanımdayken tek yaptığın bu olduğundandır belki. Hep çelişkiler içinde kaldığından, beni hep deneme tahtası olarak kullandığındandır belki. Bu gece neler yaptığını unuttum mu sandın. Ama İyi olmanı istedim. Tek başına kalmanı istemedim. Benim yüzümden yaptığın şeylerin sorumluluğunu tek başına yüklen istemedim. Lanet olsun hiçbirini istemedim. Ama sen, senin düşündüğün şeyler..." Deyip nefes almaya çalışırken ellerini saçlarının arasından geçirdi. Öfkeden elleri titriyordu.
"Evet. Tabi ya..." Derken hırsla nefes alarak gömleğini yerden aldığında kapıya yöneldi Timuçin. O anda koşarak önüne geçti Eren.
"Gidemezsin."
"Çekil önümden."
"Gidemezsin Timuçin."
"Eren, canını yakacağım çekil önümden."
"Yak o zaman." Deyip öfkeyle solurken Timuçin'in yüzüne bakıyordu. Hırsla Eren'i kollarından tuttuğunda kuzgun, gözlerini kapayıp kaşlarını çattı Eren.
Aniden kollarına alıp Eren'i sardığında, o şaşkınlıkla gözlerini açtı. Parmaklarını saçlarının arasından geçirirken Eren de kollarını Timuçin'e doladı.
"Neden bana seslenmedin?" Diye mırıldandığında Kuzgun, iyice ona gömüldü Eren.
"Özür dilerim."
"Bir dakika daha gecikseydim..."
"Ama gecikmedin. Timuçin, çok üzgünüm. Polisler seni sorgularsa ben şahitlik ederim."
"Bununla ilgilenirler." Derken oldukça soğuk çıkmıştı sesi. Bu Eren'in ürpermesine yetti. Tıpkı Ayaz gibi gölgeliydi sözleri. Doğru ya, Timuçin de onlardan biriydi. Bu yüzden bu kadar rahattı. Biran içinde Eren'i yatağa götürdüğünde kuzgun, şaşkın gözlerle onu izlemeye koyuldu Eren. Yatarken, Timuçin'i izliyordu. O pantolonunu da çıkarıp baksryla kaldığında Eren'in üzerine eğildi ve dizlerini kırıp yatağa çıktı. Eren ona bakarken parmaklarıyla önüne düşen bir tutam kadar uzun saçını geriye atıp yüzünü izlemeye başladığında gözlerini kıstı.
"Timuçin. Ciddi misin?" Kuzgun onu izlerken sessizdi. Eren yutkundu ve fısıldayarak devam etti. "Gidecek misin?"
"Gideceğim." Derken sözleri keskindi.
"Beni öldürüyorsun." Dediğinde Eren, onun kızarmış gözlerine baktı Kuzgun.
"Beni yakıyorsun." Dedi. "Siyah ve beyazlarımı grileştiriyorsun. O grilerin içine alev alev bir sen giriyorsun. Sonra her yer kızıllara boyanıyor. Kan, gözyaşı, umutsuzluk, mutsuzluk. Ardından öfke arzu ve şehvet. Aklım bulanıyor. Sonra senle doluyorum. Baktığım her yerde sen. Bu beni delirtiyor. Beni çıldırtıyor. Kudurmuş bir köpek gibi oluyorum adeta. Zarar veriyorum, zarar verici bir canavara dönüşüyorum. Zehir gibi sarıyor düşüncelerin, sözlerin bedenimi. Biranda ihtiyaç duyduğum bir panzehire dönüşüyorsun. Almadan iyileşemeyeceğim. Ama almadan da yaşamayı öğrenmeliyim."
"Sen. Kuzgun sen, kendine setler ören bir korkaksın."Derken gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Dişlerini sıkarken kollarını onun boynuna sardı. Başını kuzgunun boynuna gömerken onu sıkıca kendine bastırdı.
Derler ki: Yıllar vardır, nasıl geçtiği bilinmeden öylesine soğuk yada öylesine anlamsız yaşanır. Ama yaşayacağınız bir gün gelir ve yaşanılan onlarca yılın anlamını değiştirir. Gerçekten öyle olmuş muydu merak etti Eren.
Yorum ve Beğenilerinizden beni mahrum etmeyin efenim beni özleyin anacım...:)))