Şebefruz

By bytubi

6.9M 241K 44.1K

Ezra Erdem, karanlığın adamı değildi. O tam olarak karanlığın kendisiydi. Bizim hikayemiz toz pembe değil, gr... More

TANITIM
ÖNSÖZ
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
11.Bölüm / İyi Bayramlar
12. Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm / Part I
25.Bölüm // Part II
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm Final
Son söz ve teşekkür
Özel Bölüm

10.Bölüm

157K 5.8K 451
By bytubi

Herkese merhaba zoraki mafyacıklarım :) geçen bölümün beğenileri beni çok mutlu etti ama yorumlar gerçekten çok kötü sizden ricam düşüncelerinizi yoruma bırakmanız.
Neyse gelecek bölüm aksiyon ve maceralara giriş yapıyoruuuzzz. İyi okumalar :) :) bu bölüm çok ama çok tatliş olan okurum BeyzaSenturk_ e ithaf ediyoruuum. Canım umarım beğenirsin :)

Önümde soğumuş kahve fincanı, karşımda sus pus oturan Faruk ve içimde ki huzursuzlukla sahil kenarında bir kafede oturuyordum. Konuşmaya ne o başlıyordu ne de ben. Evet, onunla konuşmak isteyen bendim ama şu an neye nereden başlayacağımı bilmiyordum.

Hafif bir öksürük sesi ile kendime gelip Faruka baktım "Yetişmem gereken bir toplantı var." dedi sıkıntıyla.

Derin bir nefes aldım "Babam, şirketimiz iflasa sürüklenmeye başlayınca Ezra'dan borç almış. Şirketin borçlarını ve zararlarını ödemiş ve şirketi iflastan kurtarmış. Bunlar yaklaşık 3-4 ay önce olmuş. Bizim haberimiz yoktu tüm olanlardan. Ta ki seninle yemeğe çıktığımız akşam eve gelip annemlerin konuşmalarına şahit olana kadar. Ezra..." susup, derin bir nefes daha aldım. Zordu, çok zordu. Kendimi öyle tuhaf bir durumda hissediyordum ki ! Faruka bunu söyledikten sonra ne düşüneceğini, ne tepki vereceğini bilmiyordum. Ve bu belirsizlik beni bitirmeye yeminli gibiydi. Faruk devam etmemi ister gibi gözlerime baktı. Buruk bir gülümseme ile karşılık verdim ona.

"Babamın borcuna karşılık beni istedi... Babam ve annem çok direttiler ama olmadı. Aksi halde babam hapise girebilir, tüm mal varlığımız elimizden gidebilirdi. Bu yüzden kabul etmek zorunda kaldım. Daha sonra İstanbula getirilmem, nişan derken, sonunda buradayım. Ama emin ol seni o nişana ben çağırmadım. Yani... çağırmak isterdim ama bu şartlar altında değil. Konuk listesi ile Ezra ilgileniyordu, o göndermiş olmalı sana davetiyeyi." Faruk duyduklarına inanamıyormuş gibi bakıyordu bana. Bakışlarında şaşkınlık, kızgınlık, sinir, acıma...

"Bana sakın acıyarak bakma. Nefretle bile bak ama sakın acıyarak bakma !" sesim biraz yüksek çıkmış olamlı ki bir kaç kişi bizim olduğumuz tarafa baktı. Onları umursamadım. Şu anda umursadığım tek insan karşımdaki adamdı. Tek arkadaşımdı.

"Bir şey söylemeyecek misin ?" dedim tereddütle. Söyleyecekleri şeylerden korkuyordum halbu ki !

"Şaşkınım, o herife kızgınım, sinirliyim ama sana acımıyorum. Kesinlike acımıyorum, tam tersi sana o kadar hayranım ki şu an. Ailen için o herife katlanıyorsun. Sana olan hislerim yalnızca hoşlantı değildi, biliyordum. Ben seni tüm kalbimle seviyorum bunu şimdi daha iyi anladım." Uzanıp masanın üzerindeki ellerimi tuttu. Söyledikleri ile olan şaşkınlığım bu hareketi ile daha da artmıştı.

"Hadi gel, kaçırayım seni buradan, bu hayattan, o heriften. Sadece evet de kurtarayım seni." göz yaşlarım gözlerime dolarken. Ne zaman bu kadar ağlak biri olduğumu merak ettim.

Fısıltı gibi çıkan sesimle, "Yapamam..."dedim. "Yapamam, bunca şeye ailem için katlanıyorum. Gidersem ne anlamı kalacak katlandığım bunca şeyin. Beni yanında zorla tutmuyor..."

"Şantajla zorla tutuyor"dedi. Histerik kahkahama engel olamadım. Aynı anda bir damla göz yaşı firar etti gözümden.

"Benim sana olan hislerim arkadaşça şeyler. Daha fazlası olmaz. Üzgünüm. Şimdi nişanlı biriyim..." Bakışlarım parmağımda ki yüzüğe kaydı. "Hem de Türkiyenin en karnalık mafyası ile" dedim. Derin bir nefes aldı ciğerlerim, rahatlamak istercesine.

"Kendine iyi bak. Benim gitmem gerekiyor. Evden çıktığımı duyarsa köpürür şimdi." Çantamı alarak ayağa kalktım. Farukta masaya bir kaç banknot bıraktıktan sonra bana ulaştı.

"Ben bırakayım gel"

"Bir taksi ile giderim. Sen toplantına yetiş." Başıyla onaylayarak bir anda sarıldı. Ellerim yanımda dururken tereddütle beline sardım.

"Seni seviyorum, sen her ne kadar o anlamda sevmesende." Ardından uzaklaşıp arabasına bindi.

Sonunda durduğum yerde durmayı bırakıp bir taksiye bindim. Evin adresini verip dışarıyı izlemeye koyuldum. Farukla içimdeki sıkıntıyı gidermek için konuşmuştum ama şimdi daha beter bir haldeydim. Sessiz sakin olan hayatım ne zaman bu hale gelmişti ki ? Doğru ya sevgili nişanlım, pislik mafya bozuntusu hayatıma girince herşey bu hale gelmişti.

"Abla... Geldik." Taksicinin sesiyle ücreti ödeyip arabadan indim. Bir ara bankaya uğrayıp para çekmem lazımdı. Nakit paralar suyunu çekmişti.

Korumlardan biri büyük kapıyı açıp bahçeye girmemi sağladı. Park yerinde Ezranın arabasını görünce eve geldiğini anladım. Derin bir nefes alıp adımlarımı hızlandırıp yeni bir fırtınaya kendimi hazırladım. Kapıyı açan Edaya "Ezra beni sordu mu ?" dedim. Başını onaylamazca salladı. Bu garibime gitsede omuzlarımı dikleştirip salona girdim.

Ezra her zaman ki gibi elinde içki bardağı bahçeye bakan pencerenin önündeydi. Adım seslerimi işitince arkasını dönüp bana baktı. Hafifçe gülümseyerek üçlü koltuklardan birine oturdu.

"Hoşgeldin, rahatladın mı bari Faruku görünce ?" Yüzümü ifadesiz tutmaya çalışsamda şaşkınlığım içimi kavuruyordu. Nasıl her şeyi bilebiliyordu bu adam !

"Hira, Hira, Hira..." Onaylamazca başını salladı. Sesinde ve yüz ifadesinde sinir veya kızgınlık yoktu. Eğlenir ve alaylı bir ifade vardı.

"Bu numaralar çok basit artık. Senin kandırmaya çalıştığın adamlarım o numaraları yemezler. Tabi ki de seni takip edip ne yaptığını saniyesi saniyesine bana anlattılar." Oturduğu yerde dikleşip bana baktı.

"Ne düşündüm biliyor musun evin içinde durmaktan sıkılmışsındır. Hem gitmen gereken bir okulunda var. Bu yüzden seni özel bir üniversiteye aldırdım. Yarın başlıyacaksın." Yüzüm artık ifadesizliği bırakıp şaşkınlığa döndü. Bu adam ciddi miydi ?

Heyecanla tekli koltuklardan birine oturdum. "Sen... Sen ciddi misin ?" sesimdeki heyecan ve şaşkınlık bariz belli oluyordu.

"Tabii ki..." Şu an mutluluktan boynuna atlayabilirdim tabi cümlesine devam etmeseydi.

"Evin içinde kalırsan hata yapmazsın." Anlamayarak ona baktım. "Anlamadım ?". Güldü ve bu gülüş yine planladığı bir şeytanlığın olduğunu görmeme yetmişti.

"Şöyle anlatayım sevgili nişanlım. Sen her sözümde çıktıkça, her hata yaptıkça düğünümüz bir gün öne alınacak. Örneğin ; bugün ki yaptığın benim adımı kullanarak korumalara yalan söylemen bir, izin vermediğim halde Farukla buluşman iki, o herifle buluştuğun yetmiyormuş gibi ona sarılman düğünümüzü üç gün öne aldı. Daha itinayla acıklayayım, mesela bir hafta sonra düğünümüz olsaydı eğer üç gün öne akındığı için, dört gün sonra evli olacaktık. Anladın mı şimdi ?" Şeytan diyor yüzündeki sırıtışı tek yumrukla sil !

"Senden nefret ettiğimi söylemiş miydim ?" dedim iğrenerek. "Hem de defalarca." dedi gülerek.

"Ama ne kadar zekiyim demi kabul et. Bu sayede hem hata yapmanı engellerken, hata yapsan bile düğün günümüzü daha erkene almayı sağlıyorum. Dahilik resmen." Sinirle oturduğum yerden kalkıp odama çıkmak için çıkışa yöneldim.

"Orada bekle !" Arkamı dönemden bekledim. Adım seslerini duysamda arkamı dönmedim. Bir süre sonra nefesini ensemde kollarını belimin çevresinde hissetmemle bedenim devre dışı kaldı. Elleri, elimde tuttuğum çantaya kayıp içinden cüzdanımı çıkardı. Sadece gözlerimle ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Cüzdanımı açıp içinden kredi kartlarımı aldı ve tek bir harekette hepsini kırdı. Nakit paralarıda parça parça yırtıp yere attı. Hiçbir şey olmamış gibi tekrar cüzdanımı kapatıp çantama yerleştirdi. Ardından kollarını çekip gerisin geri oturduğu yere döndü.

"Sen benim himayem altındasın. Başka kimsenin parasını veya malını kullanamazsın. Ayhan sana yarın okula gitmeden kredi kartı ve nakit para verecek. " o bunları söylerken ben merdivenleri çıkmış odama girmiştim.

Sinirle oda da volta atarken bir insanın nasıl bu kadar kalpsiz olabileceğini düşünüyordum. Bu adam kesinlikle benim sınırlarımı zorluyordu. Derin bir nefesi vererek banyoya girdim. Şu an da rahatlamamı sağlayacak tek şey sıcak bir duş olacaktı.

~~~

Salonda yalnızca çatal ve bıçak sesleri hüküm sürerken içim içime sığmıyordu. Uzun bir aradan sonra okula devam edebilecektim. Bu süreçte elimden geldiğince hata yapmamaya çalışacaktım. Ki bu çok zordu çünkü Ezra beyin istekleri akıl alır şeyler değildi.

Masanın bir köşesinde duran mavi dosyayı eline alarak boğazını temizledi. Dikkatimi tabağımdan çekip ona verdim.

"Bu dosyada yapmaman gereken şeyler var. Olurda yapmaman gerektiği halde yaparsan..." Sözünü kestim bıkkınlıkla.

"Düğüne bir gün daha yaklaşırız falan filan devam et." Sinirle derin bir nefes alıp verdi. Arsından devam etti,

"İlk madde ; Okulda hiçbir şekilde, asla, katiyen bir erkek ki bu hoca bile olsa konuşmak yok." Şaşkınlıkla karşı çıktım.

"Ne ? Bu saçmalık ! Hocalarla konuşmama izin ver bari !"

"Hayır. Bu oyunun kurallarını ben yazıyorum unutma !" Sinirle arkama yaslandım. Tüm iştahım kapanmıştı. İçimdeki okul sevinci de koşarak uzaklaşmıştı.

"Madde iki ; okula giderken korumalar ve benim ayarladığım araba ile gidip geleceksin. Ayhan da arada sırada sana eşlik edecek. Ha bu arada korumalar okul bitene kadar seni bekleyecekler."

"Ben çocuk değilim Ezra Erdem ! Peşime koruma takmana ve bakıcıya ihtiyacım yok !" Tıslayarak söylediklerim ona ulaşmamış gibi devam etti.

"Madde üç ; benim iznim olmadan dışarı çıkmak yok." Buna bir şey demedim. Beklediğim bir şeydi zaten.

"Madde dört ; Benim istemediğim şahıslar ile görüşüp, konuşulduğu takdirde bedeli ödenir." Burda Faruktan bahsettiğine adım kadar emindim.

"Faruktan bahsediyorsan eğer o benim tek arkadaşım. Onunla konuşmama karışamazsın !" Gözlerimin içine öyle bir baktı ki bir şey demeden devam etmesini bekledim.

"Madde beş ; sabah ve akşam yemek vakitlerinde masada kesinlikle ve kesinlikle olunacak. Yemek yenecek. Ben olmadığım taktirde bunlar aksatılmayacak." Sıkıntı ile ofladım.

"Bla bla bla... Bitti mi ?" Tek kaşını kaldırıp bana baktı. Ardından kağıda baktı ve devam etti,

"Son madde. Benimle sıkıntı veya bıkkınlık belirten cümle, kelim veya davranışlar içinde bulunmayacaksın. Bana sesini yükseltmeyeceksin."

"Oldu paşam, başka emrin ?"

"Son maddeyi ihlal ediyorsun şu an. Ve ceza geliyorum demez çarpar, görürsün." Küçük bir çocuk gibi yüzümü buruşturup yerimden kalktım. Çıkışa yönelirken arkamdan gülerek geldiğini duydum ama umursamadım.

"Ha ! ek madde daha. Nişan yüzüğümüz parmağından çıkmayacak sayın Hira Seren Erdem." Önümdeki siyah arabaya binerken bağırdım.

"Emredersiniz komutanım !" Ezranın sırıtışı yüzüne eklenirken sinirden tepinmek istiyordum. Aslında maddelerin daha ağır olacağını düşünmüştüm. Arkadaş çevrem pek olmadığı için erkeklerle konuşmazdım. Hocalarıda bir şekilde halledebilirdim. Korumalar ve arabaya yapacak bir şeyim yoktu. Sonuçta Türkiyenin en güçlü mafyasının nişanlısıydım. 'Nişanlısı' bu kelime hala bana o kadar soğuk ve uzaktı ki telafuz ederken bile tuhafıma gidiyordu. Diğer maddelere gelirsek eğer, zaten dışarı çıkmayı seven biri değildim. Bu yüzden bu madde de sorun teşkil etmiyordu. Madde dört ve son madde beni kesinlikle sinir eden ve uygulaması en zor maddelerdi.

Hiç olmazsa okula gidebiliyordum. Bu da bir şey değil mi ?

Okulun önüne geldiğimizde büyüklüğü karşısında küçük çaplı bir şaşkınlık geçirdim. Kapım açılınca inerek okula daha iyi bakınmaya başladım. Bahçesi çok büyüktü ama bakımlıydı. Hatta fazla bakımlıydı. Okulu sahibi her kimse çiçekleri fazla seviyor olmalıydı. Bahçenin bir kısmı dinlenme alanı diğer kısmı ise kafeterya yapılmıştı. Dersliklerin olduğu bina çok genişti. Giriş kısımları kapılarla ayrılmıştı. Her bölümün kapısı ayrıydı ve bunu belirten tabelalar kapıların üzerinde asılıydı.

Yanımda iki ızbandut gibi herifle okula girince tuhaf bakışlara maruz kalsam da umursamamaya çalışarak yürümeye devam ettim. Kendimi birinci sınıfa başlayan çocuklar gibi hissediyordum. Yanımda iki koruma, önümde Ayhan. Bu her ne kadar sinirimi bozsada şikayet edecek lüksüm yoktu. Ezranın okula gönderme kararından vazgeçme korkusu vardı biraz. En iyisi şimdilik sessiz kalmaktı.

"Merhaba, siz Hira hanım olmalısınız. Notlarınızı inceledim. Sizin gibi başarılı bir öğrenciyi bünyemizde bulundurmak çok güzel." Yanımıza ne zaman geldiğini anlamadığım minyon tipli, kırklarının sonunda olan kadına baktım. Hafif gülümseyerek "Teşekkür ederim" dedim.

Ardından bana okulu kısaca anlattı. Öğrenci kartımı, ders programını ve gerekli kitapların listesini verip yanımızdan ayrıldı.

"Hira hanım, ben şimdi Ezra beyin yanına gideceğim. Ama Ahmet ile Sadık burda kalacaklar. Bugün ki dersleriniz bitince sizi eve götürecekler. " dedi her zaman ki güler yüzlülüğü ile. Onu başımla onaylayarak gitmesini sağladım. Ardından korumalara döndüm "Ahmet ?" dedim. Esmer ve diğerine göre daha iri yapılı olan bir adım öne çıktı "Buyurun Hira hanım ?"

"Hanginiz, hanginiz merak ettim. Bir şey yok." Tekrar arkamı dönüp okulu keşfe çıktım. Ama arkamdaki herifler yüzünden maruz kaldığım bakışlar beni sıkıyordu. Tekrar arkamı döndüm "Siz beni dışarıda bekleseniz. Her adımda, gölge gibi dibimde durmanızdan sıkıntı geldi." dedim bıkkınlıkla. Birbirlerine baktıktan sonra Sadık bizden uzaklaşıp kısa bir telefon görüşmesi yaptı. Ezrayı aradığına her şeyim üzerine bahse girebilirdim.

Sadık yanımıza gelip Ahmete kısa bir bakış attı ve bana döndü, "Biz sizi kapının önünde bekliyoruz." diyerek yanımdan uzaklaştılar. Rahat bir nefes alarak bahçedeki kafeteryaya ilerledim.

Kahvemi alıp, boş bir masa bularak oturup etrafı seyretmeye başladım. Nedense benim dışımda herkes mutluymuş gibi hissediyordum. Herkes yanında sevgilisi veya arkadaşları ile konuşup, gülüyorlardı. Üzerlerinde her hareketlerini izleyen insanlar olmadan.

Kahvem bitince yerimden kalkarak ilk derse girmek için dersliklerin olduğu binaya girdim. Kendi bölümümden sınıfımı bulup, alçaktan yükseğe çıkan sınıfta arka sıralardan birine oturdum. Sınıf yeni yeni dolmaya başlamıştı. Hocamızda girdiğinde kadın olduğu için rahatlayarak derin bir nefes aldım.

Sınıftan bazı bakışlar arada bir bana dönüp, fısıldaşmalar oluyordu ama umursamadan dersi dinlemeye çalıştım. Notlarımı, küçük bir deftere tutup, eksik olduğum konuları not aldım. Nasıl tamamlayacağım ise merak konusuydu.

Sakin geçen günün ardından son dersimde bitmişti. Derin bir nefes vererek çıkışta bekleyen siyah arabaya bindim.

Yorgundum ama bu yorgunluğum fiziken değil ruhendi. Kader uzun bir koşu parkuruydu ve ben bu parkurda bir çok kez düşmüştüm ama annem veya babam tarafından tekrar kaldırılmıştım. Zaman ilerledi, oyunun kuralları değişti. İşin içine Ezra Erdem girdi ve beni o düştüğüm parkurdan kimse kaldıramadı. Bu sefer kendim kalkmaya çalıştım, onu da beceremedim. Pislik mafya bozuntumuz her seferinde tekrar düşmemi sağladı. Bu sefer yöntemimi değiştirmeye kara verdim. Bu parkurda ayakta yürüyemiyorsam emekleyecektim.

Parkurun sahibi Ezra Erdem olabilirdi ama bu yolda yürüyen bendim. Ve ben bu parkuru ne kadar kırılsamda, zarar görsemde tamamlayacaktım.

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 109K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
868K 51.6K 69
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
922K 51.2K 40
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
3.2M 101K 66
Havuzun dibine değen ayaklarımla yere oturdum. Bir anda beliren iki hayali gölgeye baktım. Burak ve Doğa'ya. Burak simsiyah bir şekilde sarmıştı mavi...