KOD ADI SERİSİ-1 KIRMIZI

By LeylaKara0

1.7M 88.9K 12.7K

Güven ve cesaret üzerine kurulmuş olan bir kurumda hiç beklenmeyen biri hain çıkarsa ne olurdu? YADA Değer... More

ZARF
MGS
ARKADAŞLIKLAR
BARUT
YENİ BİR BAŞLANGIÇ
EKİP LİDERİ
DERSLER
ZEHİRLİ DAKİKALAR
İNTİKAM
KAZA
YENİ DUYGULAR
FELAKET
DUYURU
ZOR SINAV
GEÇMİŞ
YEMİN
KORKU
ÖFKE
duyuru
TUZAK
KARAR
HAVUZ
SARHOŞ
İTİRAF
SIR
SAHA ARAŞTIRMASI
BARUT'UN ATEŞİ
BÜYÜK RİSK
EV
ALINTI
AŞKIN BÜYÜSÜ
HEDİYE
TEKLİF
OYUN BAŞLIYOR
YENİ GELİŞME
YIL DÖNÜMÜ
KISKANÇ
KARMAŞA
ÖNEMLİ!!!
GERGİN
HOLDİNG
ÖNEMLİ!!!!
OFİS
DAVET
OYUN BİTTİ
İHANET( FİNAL)
Duyuru...
YENİ KİTAP HABER
DUYURU
DUYURU

ATEŞ

40K 2.3K 261
By LeylaKara0

BARUT

Neden bilmiyorum ama bu düşünce hoşuma gitmişti. Bu fikrin Bora'dan çıkmış olduğunu bilsem de yine de bu kod ismini, sadece İnci'de duymayı çok isterdim. Çünkü bir tek ona Ateş demek bana zor gelmezdi. Onun diğerlerinden nasıl bir farkı olduğunu anlatmak zordu ama benim için diğerlerinden büyük farkı olduğu kesindi. Bunu tüm damarlarımda hissediyordum. Bu yüzden Ateş'i sadece ona yakıştırıyordum. Barut'un Ateşi...

O Ateş, İnci'ydi. Yıllardır içimde tuttuğum tüm duyguları harekete geçiren, kalbimi yakan kişi oydu.

Yıllarca bu kod adını almaya çalışan onlarca kişi görmüştüm. Ancak kod adı alabilmek o kadar basit bir olay değildir. Kod adı alabilecek olan kişi, belli kriterlerden geçmesi gerekiyordu. Bunların başında cesaret geliyordu. Sonra takım ruhuna sahip olması, taktiksel zekâya sahip olması, şovla değil başarıyla ilgilenmesi gerekiyordu. Yetenekli ancak zekâsını da göz ardı etmemesi gerekiyor. Çünkü birçok yetenekli insan zekâsını kullanmaktan kaçınıyordu. Ancak bizim işimizde alışılagelmiş kalıplar dışına çıkabilmek çok önemlidir.

İnci bu gün bu konuda çok büyük bir başarı elde etmişti. Duvara çıkmak için toprağı kullanması, kazanabilecekken rakibinin durumunu fark edip onu kurtarmaya çalışması ona artı bir puan sağlamıştı. Yazılı sınavdan başarılı olduğunu, sonuçlar çıkmadan biliyordum zaten. Şu an için tek sorun, yakın dövüşte kazanmasıydı.

Aslında iyi öğrenciydi. Aldığı cezalar ve kendi yeteneğiyle öğrendiği kısımlarla zorlanmadan birinci olabilirdi. Ancak İnci, söz konusu yakın dövüş olduğunda kendine güvenmiyordu. Bu yüzden onun iyi bir teşvike ihtiyacı vardı. Onu yanıma çağırmada ki amaç da buydu. Tabi ilk başta. Onun kapıya kadar gelip geri döndüğünü anladığımda, tüm her şey değişmişti. Kapıya gelip içeriye girmeye cesaret edememesi beni kızdırmıştı. Oysa onu her zaman cesurluğuyla bilirdim. Hiçbir şeyden korkmaması, dik durması onda sevdiğim özelliklerin başında geliyordu. Bunu Bora'nın boynuna dayadığı bıçakla da anlamıştım.

Ama bu kadar cesur bir kızın benimle konuşmaya cesaret edememesine bozulmuştum. Kapı kolunda duyduğum sesle dışarıya çıktığımda, onun gitmek üzere olduğunu görünce tüm mantıklı yanımın uçup gittiğini hissetmiştim. Mantıklı olarak düşünüp kurduğum cümleler yerine kalbimden gelen cümleler dökülmüştü dudaklarımdan. Ve ondan aldığım cevap ise tüm gücümün sonu olmuştu.

Allah biliyor ya, onu öpmeyi planlamamıştım. Ama bir anda bunu yapmayı istemiştim. Ona yakın olmak, onun gerçekten Ateş olup olmadığını anlamak istemiştim. Anlamıştım da. O benim dünyam için yaratılmış ateşti. Beni küçük bir dokunuşunda yakabilecek kadar sıcak, bir anda patlamama, yok olmama neden olacak kadar da tehlikeliydi. İlk defa zaafımı kendim hissetmiştim. Beklide kaçıp gitmemin nedeni de buydu. Onun zaafım olduğunu anlamak...

Ancak kalbim ne kadar kaçarsam kaçayım, bu düşünceden uzaklaşamayacağımı biliyordu. Her zaman mantıklı tarafın doğru olduğunu söylerlerdi ya, ben ilk defa duygularımın doğruluğuna inanıyordum. İlk defa duygularımla hareket etmek istiyordum. Ancak bu kez de farklı sorunlar ortaya çıkıyordu. Barut olmanın getirdiği sorunlar önümde set misali duruyordu. İnci henüz yeterince güçlü değildi. Tamam yetenekli, zeki ve bir o kadar cesur bir kızdı. Ancak henüz benim dünyamın sert yaşantısına ayak uydurabilecek kadar güçlü değildi. Ve ben de onu kaybetmeye dayanabilecek kadar güçlü değildim.

O yüzden ondan uzak durmam gerekiyordu. Onun için ondan uzak durmam gerekiyordu. Ancak onu her an görüyorken bunu yapmak oldukça zor oluyordu. Ondan ne kadar uzak durmaya çalışsam da bir şekilde kendimi yine onun yanında buluyordum.

Spor salonuna son anda yetişmiştim. Siyah ekibin lideri olarak sınav zamanları komuta bende oluyordu. Ben olmadığım zamanlarda ise ikinci lider olan Zehir yerimi alıyordu. Çaylakların yanına vardığımda, Zehir gerekli açıklamayı yapıyordu. Müdahale etmedim. Virüs'ün uzattığı listeyi alıp kontrol etmeye başladım. Rakipler gizli kurayla seçilmişti bile. O yüzden gözlerim ilk önce İnci'nin rakibini aramıştı. Yeşil takımdan Sude adında bir kızdı. Kızın kim olduğunu bilmesem de, Müdür'ün bu işe el attığını biliyordum. Kuranın gizli yapılmasının nedeni buydu. İnci'nin burada kalması gerekiyordu. Müdür müdahale etmeseydi de İnci burada kalırdı ancak, İnci yeni görev için kilit noktaydı. Onun burada kalması, MGS için önemliydi. Elbette benim için de çok önemliydi.

Ona yaklaşamasam da onu uzaktan görmek istiyordum. Ona dair her şeye ihtiyacım vardı. O benim eksik yanımdı. İnci benim aynadaki yansımam gibiydi. Benim gibiydi ama tersimdi de.

Müdür ve diğer eğitmenler kapıda göründüğünde, elimdeki dosyayı indirip çaylakların yanına geçtim. " Dikkat" diye bağırdığımda, tüm çaylaklar düz bir sıra haline geçmişlerdi. En küçük bir aykırılık yoktu. Tam olarak öğretildiği gibi kusursuz bir şekilde sıra olmuşlardı. " Selam dur." Bende dâhil olmak üzere herkes gelen protokol için selam durdu.

Müdür'de kısa bir selam verdi. " Rahat." Diye bağırdığında hepimiz elimizi indirip rahat konumuna geçtik. " Sınavın son etabına gelmiş bulunuyoruz. İlk etapta elenip aramızdan ayrılan arkadaşlarımız oldu. Kiminizin gidenler için üzüldü, kiminiz de giden kendi olmadığı için halinden memnun bir şekilde yoluna devam ediyor. Ancak size şunu temin ederim ki, asıl sınav şimdi başlıyor. Verilen arada kalanların yazılı sınavları gözden geçirildi. İtiraf edeyim beni çok şaşırtan bir durumla karşılaştım. İki kişi tam puan almış durumda. Kim olduklarını, bu sınavın sonunda açıklayacağım. Ancak birisine çok şaşırdığımı itiraf etmeliyim." Dedi. Müdür'ü bu kadar şaşırtan kişinin İnci olmadığına emindim. Tam puan alanlardan biri kesinlikle İnci'ydi. Bundan en ufak bir şüphem yoktu. Ancak diğerini ciddi olarak merak etmeye başlamıştım. Yazılı sınav sonuçlarına bakma gereği görmediğimden, bir süre daha ikinci kişinin kim olduğunu öğrenemeyecektim.

" Bunları şimdilik kenara bırakıyorum. Asıl önemli olan şu an. Burada kalacakları belirleyecek olan etap başlasın. Hepinize başarılar."

Tüm salondan " Sağ ol." Nidası yükseldi. Müdür yerine otururken, sıra bana geçmişti. Sınavı başlatacak olan kişi bendim.

" Sınav başlıyor. Hepinize başarılar diliyorum. Hak eden kazansın."

" Sağ ol." Dediler.

Elimdeki listeye baktım. " Bora ve Emre" okuduğum isimle gözüm, İnci'nin yanında duran çaylağıma kaydı. Bora hemen bir adım öne çıkmıştı ve yüzünde şimdiden emin olduğu zaferin sevinci vardı. Ancak Emre için aynı şeyi söylemek zordu. O da kaybedeceğinden emin gibiydi. İstemese de öne doğru bir adım attı. Kendisine uzatılan eldiveni alıp durdu. Ne giyinmek için hamlede bulunuyordu ne de pes edecek bir şeyler söylüyordu. Öylece elindeki eldivenlere bakıyordu. Bu baştan kaybedilmiş bir yarıştı.

Emre sonunun ne olacağını bile bile yine de piste çıkmaya karar vermişti. Elindeki eldiveni giyinmeye başlayarak, piste doğru yürümeye başlamıştı. İkisi de hazır görünüyordu. Biri kazanmak için hazırdı, diğeri ise gitmek için. Öyle de olmuştu. Beşinci dakikada Emre sınav dışı kalmıştı. Bora büyük bir sevinçle zaferini kutlarken, Emre de zorlukla yerden kalkıyordu. Her ne kadar yüze vurmak yasak olsa da Emre'nin kaşı patlamıştı. Küçük bir kan sızıyordu.

Listede Emre'nin isminin üzerini çizerek sırada ki, isme baktım. Gizem ve Alev... Ben yeni isimleri okumak için öne doğru adım atarken, Emre de arkadaşlarıyla vedalaşıyordu. Her ne kadar, onlara süre tanımak istiyor olsam da, bu duygusallık hiç birine iyi gelmezdi. O yüzden isimleri hemen okuma kararındaydım.

" Gizem ve Alev." Geriye döndüğümde sarı ekipten olan Alev öne çıkmıştı ancak Gizem hala Emre'ye sarılmış bir haldeydi. " Gizem." Dedim hayli yüksek sesle. Gizem ikinci seslenişimle öne çıkmıştı. Üzgündü ancak yapabileceğim bir şey yoktu. Dövüşmesi gerekiyordu.

Kendisine uzatılan eldiveni alıp giyinmeye başlayarak piste doğru yürümeye başladı. Eğer dikkatini toplamayı başarırsa bu onun için kolay bir rakipti. Yanı kısaca iş Gizem'in kendini toparlamasına bağlıydı. Komutla birlikte başlamıştı ancak ilk dakikalarda birkaç hasar almıştı. Ama kısa sürede toparlanmayı başarıp, Alev'i yenmeyi başarmıştı. İşte görmek istediğim durumlar bunlardı. Benim ekibim kazanmak zorundaydı. Ben zayıflıktan hoşlanmazdım.

Gizem sevincini paylaşmak için yerine geçerken yeni isimleri okudum. Benim ekibimden kimse olmadığından çok fazla üstelemedim. Çünkü aklımın her hücresi İnci'yle meşguldü. Onun da dalgın olmasını, bu yüzde kaybetmesini istemiyordum. Her ne kadar onu afallatan bir harekette bulunmuş olsam da, planlı olarak yapılmış bir durum değildi. Bir an içimden gelmiş ve yapmıştım. Ancak bu İnci'yi olumsuz etkilerse kendimi asla affetmezdim.

Yarış son hızla ilerlerken, kazananlar ve kaybedenler de belirlenmeye başlamıştı. Ve şu ana kadar benim ekibimden sadece iki kişi sınavı geçmişti. Emre ve Kübra elenenlerden biriydi. Bu beni ne kadar öfkelendirse de şu an bunun yeri ve zamanı değildi. Aslında İnci yarışı geçtiği sürece gidenler de sorun değildi. Ve şu an benim için en önemli ana gelmiştik. Benim en çok ilgilendiğim kısım şimdi başlıyordu. Sıradaki isimler İnci ve Sude...

" İnci ve Sude" diye duyurdum. İkisi de beni bekletmeden bir adım öne çıktılar. Kendilerine uzatılan eldivenleri almasını bekliyordum ancak İnci eldivenlere uzanmadı bile. Bana doğru döndü. Yanakları alışkın olmadığım şekilde kızarmıştı. Onun utandığı anları görmek oldukça zordu. Bu da o nadir anlardan biriydi. Üstüne bir de bu utangaçlığın sebebi kendim olunca, keyiflenmediğimi söylesem yalan olurdu.

" Ben bandaj kullanmak istiyorum" diye belitti. Gözlerini kaçırmamak için büyük bir çaba sarf ettiği belli oluyordu. Gülmemek için en az onun kadar büyük bir çaba harcıyordum. Çünkü İnci'nin direncini kıran kişi bendim. Daha doğrusu benim öpücüğüm... En az onun kadar şaşkın olsam da ben duygularımı ondan daha iyi kontrol ediyordum.

Başımı çevirip Virüs'e baktım. Genelde bandajı erkekler tercih ederdi. Çünkü acı konusunda daha dayanıklıydılar. Ancak İnci yine tuhaflığını konuşturuyordu. Virüs'e verdiğim işaretle, kenarda bekletilen bandajlar öne çıkarıldı. İnci, kendisine uzatılan bandajı alıp hızla eline sarmaya başladı. Büyük bir özenle bandajlarla uğraşıyordu. Sude çoktan eldivenlerini giyinmiş halde bekliyordu. İnci'nin bandajla oyalanıyor olması onu oldukça geriyor gibi görünüyordu. İnci'nin oldukça tanınmış yapısı, duruşu ve cesaretiyle onu ürküttüğü açıktı. Kim olsa biraz olsun çekinirdi. İnci düşman edinilmeyecek kadar yetenekli biriydi.

bandajları sarmıştı sarmasına ama tutturma kısmını bir türlü başaramıyordu. Zehir de bunu fark etmiş olacak ona doğru bir adım atmıştı. Ancak buna izin vermeye niyetli değildim. Her ne kadar yarışacak olan adaylara yaklaşmamam gerekiyor olsa da, Zehir'in ona dokunma fikri beni çıldırmaya yetmişti. Küçük bir kural ihlalini kimsenin umursamayacağını düşünmüyordum. Kuralı ihlal eden ben olunca, kimsenin bunu umursadığını dile getirebileceğini de sanmıyordum.

Öne doğru adımlar atıp Zehir'in yolunun üzerinde durdum. Bu ani tepkim onu hazırlıksız yakalamış olacak yüz ifadesi oldukça şaşkın görünüyordu. Hızlı ama basit bir gülümseme yolladım. Hemen ardından da İnci'ye ulaşıp, zorlandığı bandajları sarmak için eline uzandım. Elini tutar tutmaz kasıldığını hissettim. Hiç kıpırdamadan öylece duruyordu. Ne kadar kahkaha atmak istiyor olsam da yapmadım. Herkesin gözü bizim üzerimizdeyken o kadar ileriye gidemezdim.

Bandajları tutturup sadece onun duyabileceği kadar kısık bir sesle " Göz temasını asla kaçırma" diye uyardım. Her ne kadar şaşkın yüz ifadesinden anlayıp anlamadığını anlamakta zorlanıyor olsam da, İnci'nin zekâsına güveniyordum. Ne kadar heyecanlı olduğunu bilsem de beni duyduğuna inancım tamdı.

Elini bırakıp geriye çekildim. O da hemen toparlanmıştı zaten. Arkasını dönüp rakibini yanında ki yerini alırken, bende dövüşü başlatmak için gereken mesafeye geçtim. " Dövüş başlasın" diye bağırdım. İki rakip birbirine selam verip gardlarını aldılar. İnci'ye verdiğim taktikleri eğer gerçekten dinlediyse, karşısındaki kişi onun için çerez sayılırdı. Hem Sude hem de diğerleri onun için çocuk oyuncağı olacaktı. Çünkü bu yakın dövüşte güç değil hız ve çeviklik önemliydi. Aklını kullanabilen biri en güçlü rakibi bile zorlanmadan yenebilirdi. İnci'de yenebilirdi. Sadece yapabileceğine inanması gerekiyordu.

Ona öğrettiğim gibi ilk adımı beklediğine karşısındakini inandırmaya çalışıyordu. Demek ki beni iyi dinlemişti. Bir süre birbirinden gözlerini ayırmadan etraflarında tur atıyorlardı. İnci benim öğrencimdi ve şu an neyi amaçladığını benden iyi kimse bilemezdi. Sude'yi ondan hamle beklediğine inandırıp ilk hamleyi kendisi yapacak ve onu hazırlıksız yakalayacaktı. Öyle de olmuştu. Gardını almış bir şekilde etrafında dönme devam edecek gibi görünmüştü ancak ani bir ayak hareketiyle Sude'yi yere düşürmeyi başarmıştı. Sude ani gelen hareketi beklemediğinden olduğu gibi yere kapaklanmıştı.

İnci kazandığı bu avantajı kullanarak, yere eğitip Sude'yi kolundan yakaladı ve etkisiz hale getirdi. Ben bile bu işin bu kadar kısa süreceğini düşünmemiştim. İnci'nin kazanacağını biliyordum ama daha ilk dakikalardan, rakibini etkisiz hale getireceğini tahmin etmemiştim. Zekâ her yerde işe yarayan bir silahtı. İnci bunu bir kez daha kanıtlamıştı.

Alkışlar eşliğinde ayağa kalkarken, büyük bir centilmenlik örneği sergileyerek, yerde yatan rakibine elini uzattı. Yenilmiş ve kısa sürede etkisiz hale gelmesinden dolayı öfkeli olan kız, onun bu hareketini görmezden gelip, kendi imkânlarıyla ayağa kalktı. Eldivenlerini çıkararak İnci'nin önüne fırlattı ve arkadaşlarının yanına doğru yürümeye başladı. İnci biraz şaşırmış görünüyordu. Sude'nin gidişini izlerken gözlerimiz birbirine karıştı. Omuzlarını silkip, tribünlere doğru döndü. Bende kazananı açıklamak adına yanına ulaştım. Elini tutup havaya kaldırdım. Her ne kadar ikimizde bu temastan oldukça etkilenmiş olsak da bunu açıkça belli etmeyecek kadar profesyoneldik. En azından ben öyle umuyordum.

" Kazanan İnci Doğan" diye ilan ettim. Alkışlar eşliğinde zaferini kutlayan İnci'ye gülümseyerek baktım. Kazanacağını, burada kalacağını biliyordum. Artık ayrılmamızın hiçbir olasılığı yoktu. Ölüm dışında...

Elini bırakıp, listede Sude'nin adının üzerini çizdim. " MGS'nin yeni ajanlarını ilan ediyorum. Hepiniz yeni ekip arkadaşlarımızı alkışlayın. Adlarını okuyacağım kişiler, bundan sonra sizin, arkadaşınız, ortağınız, kardeşiniz yeri geldiğinde rakibiniz olacak. O yüzden anlara iyi bakın. MGS'nin yeni yüzleri. İsmini okuduklarım yanımdaki yerini alsın. İnci..." alkışlar eşliğinde zaferini yanımda kutlamaya başladı. " Bora..." Arka taraftan gelip, İnci'nin yanındaki yerini aldı. Beklemeden devam ettim."Gizem... " O da gelip kendi yerini aldı. Alkışlar kesilmeden devam ediyordu. "Oğuz..." dedim bu kez de. O da diğer kazananların yanındaki yerini aldı. " Kader... Kenan... Didem... Doğa... Sedat... İsmail..." Son isme kadar belli aralıklarla okumaya devam ettim. Son isim okunana kadar alkış sesleri hiç kesilmemişti. Kazanan isimler açıklandıktan sonra söz sırası müdürdeydi. Öyle de oldu.

Kazanan isimler açıklandıktan sonra, müdür ayağa kalkmıştı. Alkış sesleri bir anda sanki anlaşılmış gibi kesildi. " Yeni ekip arkadaşlarımıza hoş geldin diyoruz. Hepsini yürekten tebrik ediyorum. Bu gün burada elenen ve aramızda olmayacak arkadaşların da üzülmemesini tavsiye ediyorum. Bu gün elendiyseler bu kötü olduklarından kaynaklanmıyor. MGS için yeterince iyi olmadıklarından kaynaklanıyor. Biz en iyilerinin olduğu bir kuruluşuz. Bir ülkeniz istikbalini elimizde bulundurduğumuz göz önüne alınınca, olması gerekenin bu olduğunu anlarsınız. O yüzden üzülmeyin. Kendinize yeni yol çizerek buradaki her şeyi unutun."

" Ve kazananlar. Kalan on kişi aramızda kalmaya hak kazandı. Ancak hala en iyinizi belirlemiş değiliz. Kazanan on kişi, bir aradan sonra yarışa devam edecekler. Ve bu gün burada belkide siyah ekibin yeni üyesini seçeceğiz. Ve bu gün burada yeni bir isim törenine şahit olacağız. İnanın bunu uzun zamandır göremiyorduk. Üç yıldır kimse siyah ekibe girecek kadar başarılı olamadı. Umarım bu gün aranızdan bizi heyecanlandıracak olan birileri çıkar da keyifleniriz. Saat altıda yeniden burada toplanalım. Şimdilik dağılabilirsiniz."

Tüm salon ayağa kalkmış bir şekilde " Emredersiniz." Diye bağırdı. Müdür ve eğitmenler spor salonundan ayrılırken, ben de arka tarafa doğru yürümeye başladım. Bunun tek bir amacı vardı. İnci'ye ve kendime zaman tanıma...

Spor salonundan çıkmak üzereyken, kapıda Yeliz'le karşılaştım. Her zaman takıldığı arkadaşlarıyla kapının girişinde durmuş bir halde birini ya da birilerini bekliyorlardı. Kendimi olaya dâhil etmiyordum çünkü bu tarz şeyler konusunda oldukça hassastım. Beni kapıda bekleyemeyeceğini çok iyi biliyordu. O yüzden kısa bir selam verip yanından uzaklaşmak için hamle yapmıştım. Ancak ince bir el beni kolumdan yakalamıştı. Hem şaşırmış hem de öfkelenmiştim. Biri beni kolumdan tutup engellemişti. Benim kolumdan...

Başımı yavaşça çevirip, kolumu kavrayan ele baktım. Yavaş yavaş gözlerim yüzüne kaydığında, korkuyla elini geri çekti. Yaptığı şeyin ne kadar büyük bir hata olduğunu hızlı kavramıştı. En azından küçücük de olsa aklını kullanabilmişti. " Ne istiyorsun?" diye sordum. Onun neden hoşlanmadığımı bile bile beni kapılarda beklediğini, kolumdan tutacak kadar ileriye gittiğini merak etmiştim. Bunu daha önce hiç yapmamıştı.

Verdiğim tepkiden olsa gerek konuşmak konusunda çekincesi var gibi görünüyordu. Bu yüzden birkaç kez ağzını açıp kapatmış olsa da sonunda konuşmaya karar vermişti. " Seninle konuşmak istediğim bir konu vardı." Dedi kekelemenin bir kademe iyisiyle. Başımı yukarı aşağıya salladım. Bunu zaten anlamıştım. Konu, ne konuşacağıydı.

Onun konuşmayacağını anladığımda teşvik etmeye karar vermiştim. " Evet, ne konuşacaksın?" diye sordum. " Eğer konuşmaya niyetin yoksa çok işim var." Dedim yeniden gitmek için hamlede bulunurken. Onun gereksiz sohbetleriyle harcayacak vaktim yoktu. Elimdeki listeyi müdüre vermem ve bir sonraki hamlesini öğrenmem gerekiyordu. Yani burada olmaktan daha önemli işlerim vardı.

" İnci." Dedi bir adım atmak üzereyken. Bu isim beni durdurabilecek tek isimdi. Ona döndüm.

" İnci?" dedim beklentiyle.

" O kazanırsa, Ateş ismini mi alacak? Buna izin verecek misin?" diye sordu. Bunu sorarken sesi titriyordu. Hatta gözleri bile dolmuştu. Bu isim olayı her açıldığında aynı şekilde rahatsız oluyordum. Bir an önce olup bitseydi de bende bu rahatsız sohbetten kurtulabilseydim. " Sen hiçbir kızın bu ismi almasına izin vermeyeceğini söylemiştin. Şimdi bunun olacağını duymana rağmen neden hiçbir şey yapmıyorsun? Ben almak istediğim de itiraz etmiştin. Neden o kıza da aynı şeyleri söylemiyorsun?" diye bağırdı. Evet, spor salonunun kapısında bağırmıştı. Hem de bana karşı yapılmıştı.

Sinirden elimdeki listeyi buruşturmak üzereydim. Allahtan liste bloknotun içindeydi de çok fazla hasar görmeyecekti. Aksi takdirde bunu müdüre anlatmak zorunda kalırdım ki bunu istemiyordum. Ondan sakinlik nasihatleri duymak istemiyordum. Özellikle böyle bir günde... Bizi izleyen gözlere aldırmadan ona doğru eğildim.

" Sen bana hesap mı soruyorsun?" dedim. Ama sesimin tonunu ayarlamayı başarmıştım. Sesim yüksek çıkmamıştı ama istediğim tehdidi ona hissettirmeye yetmişti.

Cevap vermeden önce bir adım geri çekildi. Ama meydan okuyan gözleri değişmemişti. "Buna izin verecek misin? O kızın Ateş ismini almasına izin verecek misin?" dedi. Ancak bu kez bağırmıyordu. Sesi ağlamaklı çıkmıştı ve bu da en nefret ettiğim durumların başında geliyordu. İster istemez onu İnci'yle kıyaslarken buluyordum kendimi. İnci asla bu kadar basit bir konuda bu hale gelmezdi. O her zaman güçlü olmayı bilirdi. Canı yansa da güçlü olmayı seçerdi. O yüzden İnci farklıydı. Asla zayıflık göstermeyecek kadar güçlüydü. Benim dünyam için yaratılmış gibi olsa da benim dünyama giremeyecek kadar değerliydi. O özeldi... O benim ateşimdi. Sadece benim...

" Bunu dile getirebilecek konumda olduğunu düşünmüyorum. Ne ara benim alanıma müdahale edebileceğini düşünür hale geldin?" dedim serçe. " Ama sorun cevabını vereyim sana. İnci ile aramda bir şey yok. Benim kimseyle aramda bir şey yok. Bu tarz şeylerle uğraşabilecek kadar boş vaktim olduğunu mu sanıyorsun?"

" Madem aranızda bir şey yok, neden ona da diğerleri gibi muamele etmiyorsun?"

Evet, sanırım sabrım buraya kadardı. Elimdeki dosyayı kaldırıp göz hizasına getirdim. Dosya ve Yeliz arasında milimler vardı. Elbette ki ona vurmayacaktım. Bir kadına vuracak kadar karaktersiz biri değilim. Ama vurmaktan beter ettiğim zamanlar da olmamış değildi. Yeliz korkuyla gözlerime bakarken, hem bu kadar korkup hem de bu şekilde nasıl davrandığına anlam vermem zor oluyordu. Cidden bu kadınları anlamak neden kolay olmuyordu ki? Neden hareketleri ve sözleri arasında dağlar kadar fark olmak zorundaydı.

Bana hesap sormak istiyorsa ki buna hakkı elbette ki yoktu. Ama yine de soracaksa daha cesur olması gerekmez miydi? En küçük hareketim de titremeye başlayacaksa bana hesap sormaya yeltenmesi de ayrı aptallıktı. Bu beni hesap sormasından daha çok kızdırıyordu. Korkuyorsan hiç yeltenmeyeceksin. Bu kadar basitti...

" Sana açıklama yapacağımı mı düşünüyorsun? " dedim düz bir ifadeyle. " Çok yanılıyorsun." Dedim ve hiçbir şey duymamak adına arkamı dönüp yürümeye başladım. İşin en iyi yanı İnci bu konuşmanın hiçbir anına şahit olmamıştı. Eğer duysaydı benden tamamen uzaklaşacağına emindim. Onu öptükten sonra, Yeliz'e aramızda bir şey yok demiştim. Aslında aramızda bir şey yoktu. İkimizde olan bitene bir isim koymak istememiştik. O da bende, bu olay hiç olmamış gibi sessiz kalmayı tercih etmiştik. Bu da aramızda normal bir ilişkinin olmadığının kanıtıydı. Ama bu hiçte böyle değildi.

İnci sözlerle ifade edemeyeceğim kadar içlerde yer edinmişti. Kalbimin yıllardır boş olarak barındırdığı büyük bir bölümündeydi. Şimdiye kadar büyük bir boşlukla yaşamış olan ben, başlarda İnci'yi kalabalık olarak algılamış ve ondan kurtulmak istemiştim. Ama kalbimdeki yerine kısa sürede kurulmuş olması, işleri tamamen karmaşık hale getirmişti. Onu yok saymak artık daha zor oluyordu. Onu kendimden uzak tutmak zorundaydım ama bunu yaparken de kendimle savaşmak zorunda kalıyordum.

Mantığım, ondan uzak dur sen ona zarardan başka bir şey getirmeyeceksin diyordu. Senin dünyan onun için olması gerekenden daha tehlikeli. Hem MGS'nin düşmanları hem de senin geçmişten gelen düşmanların tarafından kuşatılmış haldesin. Sana şimdiye kadar ulaşamamalarının nedeni, zaafını bulamamalarıydı. Sen şimdiye kadar bunun için dayanabildin. Şimdi neden kendi ayağına kendin kurşun sıkmaya çalışıyorsun ki? Bırak o kız senden uzakta daha az tehlikeli bir hayat sürsün. Senden uzakta olmak onun için tek kurtuluş yolu diyordu.

Kalbim ise, yıllardır tek başına savaşmaktan yorulmadın mı? Bak annen ve baban beraber ne kadar mutluydu. İkisi de hem sana hem işlerine hem de birbirlerine delicesine âşıktılar. Hiç şikâyet ettiklerini duydun mu? Hiç tehlikelerden kaçtıklarını gördün mü? Birlikte daha cesurdular değiller miydi? İkisi de birbirinden güç almıyor muydu? Beraber ölüme göğüs germediler mi? Sence pişman mıdırlar?

Hangisinin haklı olduğuna dair kesin bir kararım yoktu. Ama bana en iyi görünen kesinlikle mantığımın söyledikleriydi. İnci'ye bunu yapmaya hakkım yoktu. Ben bunca yıl hayatta kalabildiysem bunun tek bir nedeni vardı. O da bir zaafımın olmamasıydı. Şimdi neden onlara kendi ellerimle zaafım bu diyecektim ki? Benim hayatla zorum neydi? Hayır, bunu yapmayacaktım. İnci benim yüzümden kimsenin hedefi olmayacaktı. O kendi yolunda huzurlu bir şekilde ilerleyecekti. Benim kötü geçmişimin önüne engel olmasına izin vermeyecektim. Ben ona asla zarara verecek kişi olmayacaktım...

Sanırım hayatımda verdiğim en acı verici karar buydu. Onun yaralarımı iyileştirecek merhem olduğunu bilmeme rağmen, ondan uzak durmam gerekiyordu. Ona ihtiyacım olmasına rağmen ondan gitmem gerekiyordu.

Düşüncelerim eşliğinde müdürün kapısına da ulaşmıştım. Her şeyi bir kenara bırakıp, gerçek bir Barut gibi kapıyı çaldım. İkincisine gerek kalmadan " Gir" komutunu duymuştum. Kapıyı yavaşça açıp içeriye girdim. Elimi alıma götürüp selam verdin.

" Geç otur Güney." Dedi her zaman ki gibi bana yer göstererek. Ben gösterdiği yere doğru yürürken, o da geriye yaslanmıştı. Ellerini çene hizasında birleştirmiş, bir kaşı havaya kalmıştı. Bende ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı. Nedense hiç şaşırmıyordum artık. Onun ne kadar iyi gözlemci olduğunu çok iyi biliyordum. Yılların getirdiği bir yetenekti. Böyle köklü bir kurumun başına gelebilmek bir takım yetenekleri beraberinde getiriyordu. Bu konuda onun üzerine kimseyi tanıdığım söylenemezdi. O bir efsaneydi. Benim idolümdü. Onu tanıdıktan sonra, tek amacım onun gibi olmaktı. Ancak bir buçuk aydır bundan biraz uzaklaşmış olsam da kısa zamanda toparlanacağımı umut ediyordum.

Listeyi önüne bıraktım. Hiç bakmamıştı bile. Hala kuşkulu bir şekilde yüzüme bakıyordu." Anlatmayacak mısın? Yoksa biraz daha bekleyeyim mi?" diye sordu.

" Neyi?" diye soruya soruyla karşılık verdim. Elbette onu sorgusundan kurtulabileceğimi düşünmüyordum. Sadece kendime biraz zaman kazandırmıştım. Bu konuyu kendimden başka kimseyle konuşmamıştım. O yüzden biraz zordu.

" Anlaşıldı... Bana zor kullandıracaksın yani."

Bu cümleyle biraz da olsa gülümsemiştim. Onun istediğinde ne kadar tehlikeli olduğunu görmüştüm. Beni bile hiç zorlanmadan odanın zeminine halı niyetine serebilirdi. Bundan şüphem yoktu.

" Ne söylemem gerektiğini bilmiyorum." diye itiraf ettim. " Bunun bir açıklaması olduğunu düşünmüyorum. Bu benim içimde halletmem gereken bir konu..."

" İnci değil mi bütün mesele. O kıza âşık oldun ama bunu kabul etmek istemiyorsun. Ya da ediyorsun da başka korkuların var" dedi. Şaşırma sırası bana geçmişti. Bu yüzümden okunuyor muydu yani? Oysa duygularımı saklamakta oldukça iyi olduğumu düşünmüştüm. Ne kadar da aptaldım. " Neden şaşırdın? Benim anlamayacağımı mı düşündün? Bunu tüm MGS anladı. Sen hala bir sır olduğunu mu düşünüyordun?" dedi alaylı bir şekilde. Şu an gülüyor olmasa sinirlenebilirdim. Ama müdür bu kadar eğleniyorken sinirlenmiş olmak doğru değildi. Bunun sadece bir şaka olmasını umut etmekten başka bir şey gelmiyordu elimden.

" Öyle bir şey değil... Bu aşkla ilgili değil. Yani tamam, ondan hoşlanıyorum." Bir kaşı inanmamış gibi havaya kalkmıştı. Ajan olmanın da zor yanları vardı. Karşımdaki MGS'nin en yetenekli ajanı olunca yalan bile söyleyemiyordum. " Tamam dediğiniz gibi olsun. Ona âşık olayım."

" Âşıksın zaten. Bunu gözlerinde görmek  çok da zor değil. İnan bana evlat, ben çok insan tanıdım. Onlarca duygularını itiraf eden, bana yalan söylemeye çalışan kişilerle karşılaştım.  Ben aşığım, onsuz yaşayamam diyen adamlar da görmediğim ışığı senin gözlerinde görüyorum. Ama bir şekilde siyah bulutların arkasına gizlemeye çalışıyorsun. Neden?"

" Çünkü olmaması geren bir his bu. Benim için yasak bir his. Ben onun için doğru kişi değilim. Tamam, onunla çok ortak yanımız var. Ona bakınca hem kendimi görüyorum hem de tam tersimi. Hem bana benziyor hem de hiç alakamız yok. Hem onunla olmak istiyorum hem de imkânı yok. İnci, hem en büyük arzum hem de en büyük korkum. Hem kolundan tutup sana âşık oldum demek istiyorum hem de onu gördüğüm an arkamı dönüp kaçmak istiyorum. Anlayacağınız hep çelişkilerle doluyum. Mantığım ondan olabildiğince uzak durmamı söylerken, kalbim tüm engelleri yıkıp ona koşmamı söylüyor. Ben hangisini dinleyeceğimi bilemiyorum. Çoğu zaman mantığıma hak verip ondan kaçıyorum. Ama sonra bir şey oluyor, kalbime söz geçiremeyip kendimi onun yanında buluyorum. İnanın ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum."

" Neden kalbini dinlemiyorsun? Sen hiç korkunun ecele faydası olduğunu gördün mü? Nereden biliyorsun onun senin yanında tehlikede olacağını? Ya sen yanında olmasan da tehlikede olursa? O zaman ondan uzak durduğuna pişman olmayacak mısın?"

Diyecek bir cevabım yoktu. Çünkü kalbim çoktan onun haklı olduğuna dair kararını vermişti.

" Aşk herkesin karşısına çıkmıyor evlat. Bu çok özel bir duygu. Sen şanslısın. Kader senden aldıklarına karşı, aynı acıları yaşamış, seni çok iyi anlayacak ve tamamlayacak birini yolladı. İnci senin ruh eşin olabilir. Birbirinize çok benziyorsunuz. Sen Barut'sun o da Ateş..."

" Siz bunu da mı duydunuz?" sesli bir kahkaha odayı çınlattı. Sorum gerçekten saçmaydı. MGS'de onun haberi olmadan sinek bile uçamazdı. " Elbette duydunuz." Dedim ona eşlik ederek.

" Benden bir şey kaçacağını mı düşündün evlat. Yaşlanmış olabilirim ama henüz paslanmadım." 

" Öyle bir şey ima bile etmedim. Bizim gibi yüz kişiyi cebinizden çıkaracağınıza eminim." Yeniden kahkaha attı.

" Sarım." Dedi. " Senin sorununu çözdüğümüzü umut ediyorum."

Başımla onayladım. Sandığından daha fazla yardımcı olmuştu. " Kesinlikle sorun çözüldü." Diye temin ettim onu.

" O zaman gelelim İnci'ye. Sınavı geçerek burada kalmaya hak kazandı. Bu da onu artık hızlı bir eğitime tabi tutacağımız anlamına geliyor. Bir buçuk ay kadar kısa bir zamanımız kaldı. Bu süre zarfında ona gereken temel şeyleri öğretmen gerekiyor. Onun bir numaralı eğitmeni sensin. Diğerleriyle aldığı dersler dışında, seninle birebir dersleri olacak. Kelimenin tam anlamıyla nefes almadan çalışması gerekiyor. Buradan ayrıldığında, kendini koruyabilecek kadar temel şeyleri bilmesi gerekiyor."

İnci hakkında planları olduğunu biliyordum. Şimdiye kadar sesli olarak sormamıştım. Çünkü zamanı gelmemişti. Ama şu an tam zamanıydı. İnci'nin benim için ne anlam ifade ettiğini bildiği şu dakikalarda, onun hakkındaki tüm planlarını öğrenebilirdim.

" Onun hakkındaki planınız ne? İnci'nin burada kalması neden bu kadar önemli? " diye sordum. Elbette bunu sormamda ki amaç rahatsız olmam değildi. Aksine İnci'nin yanımda kalmasını her şeyden çok istiyordum. Ama merak ediyordum. Onu müdür için özel kılan neydi? Kimseye göstermediği ilgiyi ona göstermesinin çok iyi bir nedeni olmalıydı.

Bir şey söylemeden önce, eğilip masanın alt kısmına uzandı. Çekmecenin açılma sesini duydum. Kâğıt sesleri odaya yayılmıştı ancak kısa sürmüştü. Çekmeceyi kapatıp doğruldu. Elinde tuttuğu siyah dosyayı benim ulaşabileceğim şekilde masanın önüne bıraktı. Dışı siyah kaplı olduğundan, içinde olanı görmem zordu. O yüzden uzanıp aldım. Siyah kapağı açmamla, kırklı yaşlarının sonlarına yaklaşmış, dinç bir adamın resmiyle buru buruna gelmiştim.

Koyu renk kısa kesilmiş saçları, kendinden emin bir şekilde parlayan mavi gözleri, yaşının ötesinde bir çekiciliğe sahip bir yüzü vardı. Onun kim olduğunu biliyordum. O Selim Kuzey'di. Türkiye'nin en büyük ve sayılı iş adamlarının başıydı. Bir nevi ihracat kralıydı. Onun elinden geçmeyen hiçbir ürün yurt dışı pazarlarına uğrayamazdı. Bir nevi gümrük kapısı görevi görürdü. Bu onun sadece görünen yüzüydü. Görünmeyen yüzü ise resmin yanına not düşülmüştü.

" ADI SOYADI: Selim Kuzey

YAŞ: 50

UNVAN: İş adamı

Ancak son yıllarda alınan istihbarat verilerine göre, büyük oranda yurt dışı çeteleriyle kaçakçılık alanına karışmış durumda. Devlete ödediği vergiler ve sosyal statüsü gereği dokunulmazlığa sahip olması, ona yasa dışı işler için yol açmış durumda. Rusya, Çin ve İran aracılarıyla oldukça sık bir toplantılar düzenlemeye başlamış...

Devamına bakmadım. Tamam, bu kadar başarılı bir adamın kaçakçılık yapması elbette büyük bir sorun teşkil ediyordu ancak, benim sorumun cevabı bu değildi. Müdür ne düşündüğümü anlamış gibiydi. Geriye yaslanmış bir şekilde beni izliyordu." Şimdi bunun İnci ile ne alakası var diye soracaksın değil mi?" başımla onayladım. Kesinlikle merak ettiğim nokta buydu. İş adamıyla İnci'nin ne gibi bir bağlantısı vardı?

" Selim Kuzey,  İnci'nin okuduğu lisede bir konferans düzenlemişti. Okuduğu lise, öğrencilere örnek olması adına, işinde önde gelenleri çağırarak, öğrencilere konferans vermelerini istemiş. Selim Kuzey'in reklamı ne kadar sevdiğini bilirsin bu fırsatı kaçırmadı. O konferansta İnci ile karşılaştı. Lise müdürü, İnci'yi ona taktim etti. Ne kadar zeki bir kız olduğunu hepimiz biliyoruz... Gerek notları gerek görüşünü ve konuşmasıyla herkesin dikkatini kısa sürede çekebilecek yeteneği var."

" Selim İnci'yi görür görmez ondan hemen etkilendi." Vücudum bir anda kaskatı oldu. Müdür de bunu fark etmiş olacak konuşmayı bırakıp öfkeli yüzüme bakmaya başladı. " Sanırım etkilendi kısmını yanlış anladın. Adam İnci'nin babası olacak yaşta Güney. Şu kıskançlık dozunu ayarlamayı öğren." Dedi gülerek. Ne kadar rahatlamış olsam da gerginliğimi üzerimden atamamıştım. Bu işin sonu nereye gidecek merak ediyordum.

" O zaman sorun ne?" Diye sordum bir an önce sonuca gelmek için. İnci'nin böyle bir adamla ne gibi bir bağlantısı olduğunu deli gibi merak ediyordum. Ancak iç sesim, bu işin sonu hiç hoşlanmayacağım bir yere çıkacak diyordu. Onu duymamaya çalıştım ama bu çok zordu.

" Selim Kuzey, İnci'ye burs teklif etti. Onun kimsesiz olduğunu müdürden öğrendi. Eğer Üniversite de yardıma ihtiyacı olursa, kendisini bulması gerektiğini söyledi. Onun gibi yetenekli birini kaybetmek istemiyordu. Onu kendi yanına çekebilirse çok işine yarayacağını düşündüğüne eminim. Öyle ya, İnci hem güzel, hem zeki hem de yetenekli. Onun gibi bir adam bu kadar harika bir fırsatı asla kaçırmak istemezdi."

" Yani İnci'yi bu yüzden seçtiniz. Selim Kuzey'in dikkatini çektiği için." Bu beni biraz rahatsız etmişti. İnci duysa eminim o da bu şekilde hissederdi. Çünkü biz aynıydık.

" Nedenlerin arasında elbette bu da önemli bir etken. Ancak sadece nedenin bu olduğunu söyleyemem. İnci'yi uzun zamandır izlettiriyordum. Polis kolejine başvurduğundan beri... Biliyorsun, o sınavda torpilin yoksa tam puan alman imkânsız. Ama o almıştı. İlk defa bir öğrenci, kendi başarısıyla tam puan almıştı. Ben de bu kişiyi biraz araştırdım. Ve onun kim olduğunu öğrendim. Onun heba olmasına izin veremezdim. O yüzden lisenin bitmesini beklemeye başladım. Selim'in dikkatin çekmesi sadece kaderin bana İnci'nin ne kadar doğru bir tercih olduğunu gösterme şekliydi. Hepsi bu...

" İnci bunların ne kadarını bilecek?" diye sordum. Ondan bir şeyler saklamam gerekiyorsa bilmeliydim.

" Hepsini. Ancak zamanı geldiğinde." Dedi. " Sen onu eğitirken ben de okul işlemleriyle ilgileneceğim. Onu, oğlunun okuduğu okula yönlendireceğim. Ve sizi de..."

Kafam karışmıştı. " Bizi?" diye sordum. Tamam, bir üniversite okuyorduk ancak bu sadece göstermelikti. Çoğu zaman okulu unuttuğum oluyordu. Sınavdan sınava okula uğrayarak dördüncü seneye gelmeyi başarmıştım. Zaten çok da umurumda olduğu söylenemezdi. Sırf müdür bizim normal insanlar arasına karışmamızı istediği için kabul etmiştim. İnsanlardan soyutlanırsak, kendimizi kolay ele vereceğimizi düşünüyordu. Bu konuda haklıydı. Ancak o adamın oğluyla aynı okula gitme düşüncesi normalden daha çok öfkelenmeme neden olmuştu.

" İnci'nin Cem Kuzey'le yakınlaşması gerekiyor. Doğrudan Selim'in yanına giderse dikkat çeker. Adam aptal değil. İnci tesadüfen onunla yeniden karşılaşmalı."

İlk cümle dışında hiç birini dinlememiştim. İnci benim olduğum okulda o şerefsizin oğluyla yakınlaşacak ve ben de bunu izleyecektim öyle mi? Ben o okulu yakar üstüne su içerdim. Kimse bunu bana kabul ettiremezdi. Kimse ama kimse...

" Hayır, İnci kimse ile yakınlaşmayacak. Başkasını bulun. Gizem mesela... Gizem yakınlaşsın. Ben onu da eğitirim. Ama İnci olmaz..." dedim nefes almadan. MGS'ye geldikten sora bu ilk emre itaatsizliğimdi. Ama açıkçası hiç de umurumda değildi. Kimse böyle bir şeyi bana kabul ettiremeyecekti.

" O kişi İnci olacak ve sen de uzaktan onu koruyacaksın Güney. Bunu kesinlikle kabul etmelisin. Aksi takdirde bu görevi Zehir'e veririm ve seni şu an ki okulunda bırakırım." Diye tehdit etti. Kabul etmeliyim iyi tehditti. O yüzden hiçbir şey söylemedim. Çünkü biliyordum ki ağzımı açtığım an itiraz edecektim." Senin için zor bir durum ama bu işi İnci dışında kimse yapamaz Güney. O bizim bu oyundaki en önemli hamlemiz. O şahımız. Onu oyuna sürerek tüm piyonları yıkmayı ki bu oğlu Cem oluyor, kaleyi içten ele geçirmeyi planlıyorum. O eve yakınlaşabilecek bir kişi varsa, o da İnci. Seni anladığım için yanında olmana izin veriyorum. Eğer senin için ne kadar önemli olduğunu bilmesem, başkalarını atardım. Ama seni görevlendiriyorum. Benim en iyi saha ajanımı. En güvendiğim en yetenekli adamımı."

" Peki, efendim." Dedim kısaca. Başka verecek bir cevabım yoktu. O yüzden en doğru şey susmaktı. Çünkü şu andan itibaren itirazlarımın hiçbir anlamı yoktu.

" O zaman git ve biraz hava al. İyi görünmüyorsun." Dedi.

Ayağa kalktım. " Emredersiniz efendim." Dedim ve selam verip kapıya yöneldim.

ARKADAŞLAR, HEPİNİZİN YENİ BÖLÜMÜ HEYECANLA BEKLEDİĞİNİZİ BİLİYORUM. AMA KURGUDA YAPTIĞIM BİR KAÇ DEĞİŞİKLİK YÜZÜNDEN YENİ BÖLÜMLERİ YAZMAK BİRAZ DAHA ZORLAŞTI. HER BÖLÜMDE AKSİYON DOZU GİDEREK ARTMAYA BAŞLADIĞINDAN HAFTADA İKİ GÜN YENİ BÖLÜM YETİŞTİRMEK ÇOK ZOR OLUYOR. O YÜZDEN ANLAYIŞINIZA SIĞINIYORUM. BUNDAN SONRA SADECE SALI GÜNLERİ YENİ BÖLÜM YAYINLAYACAĞIM. 



Continue Reading

You'll Also Like

3.4M 184K 46
Melis, asosyal ve içine kapanık bi kızdı. Özellikle de liseye ilk başladığı yıllarda... Okulda birçok kişi tarafından pek sevilmeyen, sayılı konuştuğ...
10.9M 358K 70
Karanlığın Aç Çocukları Serisi, Akılbaz (1.kitap) ve Canbaz (2.kitap) olmak üzere burada yayımlanmaktadır. ____ Parmak uçlarım geniş omuzlarına doku...
24.3M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
27.7M 1.3M 81
"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle...