Ziyaretçi 1.Kısım

بواسطة ElqHrqstn

3.6K 67 42

Proje iptal edilmiştir... https://www.wattpad.com/story/115496273-ziyaret%C3%A7i-1-k%C4%B1s%C4%B1m burada bi... المزيد

Ziyaretçi(I) - Bölüm 0
Ziyaretçi(I) - Bölüm 2

Ziyaretçi(I) - Bölüm 1

1.8K 24 7
بواسطة ElqHrqstn




2095 yılının sona ermesine sadece bir ay kalmıştı.

Şöyle bir düşününce, gerçekten de karmakarışık bir yıldı. Bu süre içerisinde olanlar Tatsuya için bile inanılması güç şeylerdi. Nisan ayında teröristler, ağustos ayında uluslararası bir suç örgütü, daha sonra ekimde yabancı işgalciler. "Çalkantılı" kelimesinin de bir sınırı olmalıydı.

Hala, Tatsuya'nın olanları düşünecek kadar boş vakti yoktu. Çünkü "kimsenin ne olacağını bilmediği olayın gerçekleşmesine bir ay kalmış olması" ile ilgili oldukça kötümser bir bakış açısına sahipti. Bu şekilde düşünmek için epey gerçekçi sebepleri vardı.

"Ha! Kaç kere söylendiğinin bir önemi yok, hala anlamıyorum!"

"Fikirlerini kendine sakla! Bağırmaya gerek yok! Aş bunu artık!"

"Leo, Erika lütfen sakinleşin..."

Ortaokul, lise veya üniversite öğrencisi fark etmez, öğrenci oldukları sürece, şüphesiz nefret onların en büyük düşmanlarıdır. Kaçınılamaz, aşmak zorunda oldukları bir engel. Köşeyi dönmeden önceki son sınav...

Her zamanki kalabalık toplanmıştı yine Shizuku'nun evinde. Eminim köşk burası için daha uygun bir isim.

Tatsuya, Miyuki, Erika, Leo, Mizuki, Mikihiko, Honoka, Shizuku, herkes buradaydı ve yaklaşan final sınavları için yapacakları etüde hazırlanmakla meşguldüler.

Etüt diyorsam da, bu gruptaki kişiler yazılı sınavlarda büyük ölçüde iyi sonuçlar alan insanlardı. Aralarındaki tek istisna olan Leo'nun notları ortalama düzeyde ama başarısız olacak kadar kötü durumda değildi. Onların asıl endişesi yetenek sınavlarıydı fakat bu etütle halledilebilen bir şey değildi.

Birkaç sızlanma dışında, ortamın havası sıradan bir çay partisini andırıyordu. Ta ki Shizuku bombayı patlatana kadar.

"Ne? Shizuku, ne dedin sen?"

"Aslında Amerika'da eğitim almak için hazırlanıyorum."

Shizuku her zamanki sakinliğiyle soruyu cevaplarken Honoka heyecan içerisinde sordu.

"Ama daha önce bu konudan hiç bahsetmedin!"

"Üzgünüm, düne kadar bunun hakkında konuşmam yasaktı."

Sürekli sorularla baskı yapan Honoka'nın beti benzinin attığını gören Shizuku yüzünde bir suçluluk ifadesiyle kafasını eğdi. Açıkçası, Shizuku bunu onlara uzun zaman önce söylemek istemişti, öyle olduğuna inanan Honoka, onu daha fazla zorlamadı.

"Ancak, gerçekten yurt dışında okuyabilir misin?"

Honoka'nın sorusu Shizuku'nun yeteneğini sorgulamak amaçlı değildi.

Modern çağda, yüksek seviyeli Büyücülerin, özellikle genleri ve askeri yeteneklerinin, yurt dışına gitmesini önlemek için bazı hükümetler resmi olmayan uluslararası gezileri kısıtlamaktadır.

Ulusal Molekül Hızlandırıcı Laboratuvarı dışarıdan bakıldığında müttefik gibi görünse de, aslında ülkenin batı Pasifikte açıkça bir rakibi. Bu yüzden Amerika'da eğitim talebi genellikle reddedilir.

Diğer bir değişle, Amerika'da eğitim alacağını söylemek bunun çoktan onaylanmış olduğunu gösterir.

"Ah, zaten onay aldık. Babam bunun öğrenci değişim programı gibi bir şey olduğunu söyledi."

"Yani değişim öğrencileri direkt izinli mi?"

"Kim bilir?"

Mizuki'nin sorusu mantıklı görünse de, Shizuku kafasını eğerek cevapladığında, olumlu bir cevap vermesi için kalan tüm umutları söndü. Tatsuya bile yabancı değişim öğrencilerine verilen özel imtiyazlar hakkında bir mantık yürütemiyordu.

"Ne kadar sürecek? Ne zaman gidiyorsun?"

Durumu düzgün bir şekilde analiz etmek istese de elinde çok az bilgi vardı. Tatsuya bu şartlar altında daha fazla üzerinde durulması anlamsız olacağını düşünerek ondan önceki durumu tekrar ele aldı.

"Dönem sonunda ayrılıyorum. Süresi üç ay."

"Yani sadece üç aylığına... Bizi böyle korkutma."

Honoka Shizuku'nun söylediklerini duyduktan sonra rahat bir nefes aldı. Görünüşe göre uzun vadeli bir şey olduğunu düşünmüştü.

Yine de, Tatsuya'nın "genel bilgisi" ne göre üç ay oldukça uzun bir süreydi (hükümetin tasdiklemesinin arkasında bir şeyler olmalıydı).

Nerden bakarsan bak, şu an bu önemli bir olay.

"Öyleyse uygun bir veda partisi hazırlamalıyız."

Böylece, Tatsuya arkadaşlarına "yapılması gereken bir şey" vermiş oldu.

                                                                            ◊ ◊ ◊

Final sınavları geldi ve geldiği gibi gitti. 24 Aralık, Cumartesi. İkinci dönemin ve aynı zaman yılbaşı arifesinin son günüydü. Üçüncü Dünya Savaşından bu yana, Japon vatandaşları dine karşı kayıtsız kaldı. Bu büyük oranda ülkede ateistlik yaygın olduğundandı fakat daha çok bilinçaltlarında, dünyada sayısız ruhun inandığı, tek bir tanrının varlığına inandıkları içindi. Böylelikle, her zaman bir yerlerde, yeni yıl veya yılbaşı, ne olursa olsun, kutlamalar için hazırlık yapanlar oluyordu.

Sokaklar yılbaşı tezahüratları ile doluydu.

Dükkânlar her yılki gibi yılbaşı alışveriş savaşıyla meşguldü, ne kadar sezonun asıl konusu bu olsa bile, basitçe etrafta tek başına alışveriş yapmak kesinlikle aptalca bir karardı. Henüz birini bulamamış olan insanları bir kenara, eğer birisi böyle bir zamanda etrafı şirin kızlarla çevrili olmadığı için cinnet geçiriyorsa ve atmosferin tadını çıkaran arkadaşları varsa, bir kavga kaçınılmaz olacaktır. (Elbette bu işin sadece erkek tarafı. Genç bayanlar muhtemelen etraflarının dalyan gibi delikanlılarla çevrili olmasını isteyeceklerdir.)

Bir "veda partisi" olmasına rağmen 24 Aralık'ı beklemeyi seçtiler. Şimdi önlerinde üzerinde "Mutlu X'ler" yazan kocaman kremalı bir pasta vardı. Ne olursa olsun bu garip bir duyguydu. Üstüne üstlük, restoranın tarzına göre, "Noel" yazması "X" yazmasından çok daha uygun olurdu. Yine de bu şekilde de kendine has bir büyüleyiciliği vardı.

"Abi, ne düşünüyorsun?"

Tatsuya kardeşine bakarak, "Önemli bir şey değildi" anlamına gelecek şekilde kafasını salladı.

Nitekim gerçekçi olmak gerekirse öylece önemsiz denilip geçilebilecek bir konu değildi. Yine de, burada bir davetli olduğundan, ortamın havasını bozamazdı.

"Herkes içeceklerini aldı mı? Öyleyse, veda partisinin ana temasından biraz uzaklaşıyorsak da, nadiren böylesine bir organizasyon yapıyoruz sonuçta, şerefe millet... Mutlu Noeller!"

"Mutlu Noeller!"

Bardak şıkırtılarının çekiciliğiyle Tatsuya da arkadaşlarının nidalarına eşlik ederek bardağını havaya kaldırdı.

"Eine Breeze" kafesinin giriş kapısında "Rezerve edilmiştir" işareti asılıydı.

                                                                            ◊ ◊ ◊

Pasifiğin karşı tarafında Kuzey Amerika'nın merkezinde, henüz Noel arifesinin bir gün öncesiydi. Saat gece yarısına geliyordu.

Japonya'daki kutlama yapan kişi sayısı ile kıyaslandığında oranın yirmi yıl ilerisinde gibiydi. Veya daha çok savaşın bitişiyle felaketten sağ çıkan Amerikalıların Noel'i samimiyet, bağlılık ve şükranla kutladıkları söylenebilir. Ertesi günkü Noel'e hazırlanmak için herkes erkenden yattı. En azından öyle olması gerekiyordu...

Noel arifesinden önceki karanlık bir gecede, Amerika'nın güneyindeki Texas'ın en güzel şehirlerinden Dallas'ın sokaklarının köşelerinde birkaç silüet görünüyordu.

Birkaç tane de binaların çatılarında vardı.

Ayrıca, şüpheli kişilere karşın hava sahası için de bir savunma ağı kuruldu. Onlara verilen, henüz piyasaya sürülmemiş olan, özelleştirilmiş CAD(Bilgisayar Yardımlı Tasarım Aracı) uçabiliyorlardı, muhtemelen asayiş kuvvetleri veya savaş büyücülerinden olmalılar.

"Dur, teğmen Alfred Fomalhaut! Kaçabileceğin bir yer olmadığını biliyorsun"

Gözlerini kapatan bir maske takan minyon görünüşlü birisi kaçağın önünde durarak yolunu kapattı.

Teslim olması için çağrıda bulunan bir genç kız sesi çınladı. Kaçak, Alfred Formalhault, bu ince silüeti görünce hemen durdu.

"Ne oldu? Fred, neden senin gibi Birinci Sınıf Onur Yıldızı almış biri firar ediyor?"

Önceki kibirli ses tonu değişmişti. Bu sefer, maskeli kızın sesi, tedirgin, şaşkın ve çocuksu geliyordu.

"............"

Cevap veren olmadı.

"Bu sokakta senin Pyrokinesis'in kullanılarak bir seri kundakçılık ve cinayet gerçekleştirilmiş. Bu bir şaka olmalı, değil mi?"

"............"

"Cevap ver bana Freddy!"

Ancak, diğer tarafın verdiği tepki sözcükler şeklinde değildi.

Genç kız hızla geriye doğru sıçradı.

Arkasında bıraktığı tek şey omuzlarından kayıp düşen peleriniydi.

Hiçbir belirti olmaksızın, pelerin bir anda alevlere büründü ve kül oldu.

Pryokinesis... Zihin gücü ile ateşi kontrol etme gücü.

Bu modern sisteme ait büyülerden değil, bir zamanlar 'Süper güç' olarak bilinen özel bir yetenekti.

Genç kızın mor üniformasının üzerine giydiği pelerin ve yağmurluk soğuktan korunmak için değil, bedenlerini adamın büyüsünden korumak ve direkt görüşünde olmaktan sakınmak içindi.

Tekrar alevler belirdi ve hemen yok oldu, adamın etrafındaki ışıkların yanıp sönmesiyle.

Hedefi merkeze konumlandırılan, belli aralıklarla yerleştirilmiş ters ışık kaynakları sayesinde bu zifiri karanlık hapishanesine dışardan hiçbir ışığın girmesi mümkün değildi. Burası "Değirmenci Kafesi" büyüsünün etkili olduğu bir alandı.

Çevrede bu savunma yeteneğini aktifleştirdiğinde hedef dışarıya görünmez hale gelir.

"Teğmen Fomalhaut, federal askeri kanunun özel hükmüne uygun olarak ve generallik yetkilerime dayanarak, cezanı yürürlüğe koyuyorum!"

Bu beyan bir ağıt gibi yapıldı.

Maskeli genç kız, Tümgeneral Angie Sirius, üç generalden biri, susturucu takılmış otomatik tabancasını kaldırdı ve hâla büyüyle yapılmış karanlık hücrede hapsedilen Teğmen Fomalhaut'a doğrulttu.

Tüm büyüleri yok sayacak şekilde güçlendirilmiş kurşun, karanlık bariyere sıkışmış olan Teğmen Fomalhault'un kalbini deldi.

                                                                             ◊ ◊ ◊

Veda partisi denmesine rağmen, seyahatten sonra baharda tekrar görüşeceklerini bilseler de yurt dışı eğitimi genellikle onaylanmadığı için ortamda gitmemesi yönünde beklentilerin daha fazla olduğu söylenebilir.

"Hey, yurt dışı eğitim programı için nereye gidiyorsun?"

"Berkeley."

Shizuku Erika'nın sorusunu tek bir kelimeyle cevapladı. Bu, kötü bir ruh hali içerisinde olduğundan değil kişiliğinden kaynaklanıyordu.

"Yani Boston değil."

Miyuki'nin bunu söylemesinin sebebi Japon büyücüler arasında, Amerika'nın büyü araştırma tesislerinin merkezinin Boston olduğuna dair derin bir inanç olmasıydı.

"Çünkü Doğu Sahili bu sıralar pek dengeli değil."

"Ah, 'İnsan Marksistler' orada hiç rahat durmuyor. Bu günlerde onları sürekli haberlerde görüyoruz."

Mikihiko Shizuku'nun cevabına gönülden katıldı.

"Yani cadı avı şimdi oldu "Büyücü avı". Tarik kendini tekerrür ediyor olsa dâhi bu çok saçma."

Leo soğukkanlılıkla tersledi.

"Bu tarihin mükemmel bir kopyası değil. 17.yüzyıl cadı avlarının arkasında ne olduğunu bilmesek de, son günlerdeki 'Büyücü avları' ve yeni beyaz ırk üstünlüğü hareketleri esasen farklı şeyler."

Tatsuya biraz daha yatıştırıcı bir ses tonuyla konuşmasına devam etti.

"Yine de Doğu Sahilinden uzak durmak en iyisi olacaktır."

Tatsuya'nın sözleri hiçbir şekilde 'Büyü avcıları'nı müdafaa etmek amaçlı değildi.

"Bunu bilmiyordum."

Miyuki abisine devam etmesini telkin ederek araya girdi. Kardeşinin isteğini fark eden Tatsuya aynı şekilde devam etti.

"Çünkü iki organizasyon da çok sayıda üyesini paylaştı. Normalde kadrolar halka açık olmadığından böyle bir detayı bilmemek gayet doğal."

"Tatsuya-kun'un sözlerinden suç kokusu alıyorum... Bu rahatsız edici konuşmayı bırakalım isterseniz."

Erika'nın kasten espri yapıp kafasını salladığını gören Tatsuya ve Miyuki de alaycı bir şekilde güldü ve başıyla onayladı.

İkisi de bu tartışma için uygun bir yer ve zamanda olmadıklarını biliyordu.

"Değişim öğrencisi hakkında bir şey duydunuz mu?"

Miyuki muhtemelen atmosferi çabucak değiştirmek istediğinden, aniden konuyu değiştirdi.

"Değişim?"

"Okulumuza değişim öğrencisi olarak gelecek olan çocuk."

Beklendiği gibi, Shizuku ancak tekrar söylenildikten sonra anlayabildi Miyuki'nin sözlerinin arkasındaki anlamı bir "Ah" sesiyle birlikte yüzündeki kavrama ifadesi eşliğinde. Tabii, her zamanki gibi, yüz ifadesindeki değişimi ayırt etmek çok zordu.

"Sanıyorum bizim yaşımızda bir kız."

"Yani tek bildiğin bu mu?"

"Evet."

"Öyle mi?"

Herkes birbirine boş boş baktı. Tatsuya kendi sorduğu soruya gülerken Shizuku bu tamamen normal bir şeymişçesine kafa salladı.

"Bu doğru... Ne kadar merak etsen de, sana yerine kimin geleceğini söyleyecek değiller."

Mizuki'nin açılaması ile konu kapandı.

Veda partisi için bu günü seçtikleri gerçeğine bakılırsa buradaki sekiz kişinin de Noel Arifesi için özel bir planı yok gibi görünüyor. Yine de, Shizuku, Erika ve Mikihiko'nun herhangi bir aile toplantısına katılmak zorunda olmamaları şaşırtıcıydı. Kitayama, Chiba ve Yoshida Aileleri muhtemelen yetişkinler için, liseye yeni başlayanların katılmak zorunda olmadıkları, şenlikler düzenlemiştir.

Sınırsız özgürlüğün cazibesiyle, gecenin ilerleyen saatlerine kadar parti yapmak ve arkadaşlıklarını derinleştirmek isterlerdi fakat üzerlerinde okul üniformaları olduğundan geç saatlere kadar dışarda kalamazlardı.

"Bence daha fazla kalırsak buranın sahibi hırçınlaşacak."

Masum, aynı zamanda biraz kötü, ses kafenin sahibini şaşırttı. (Yüksek sesle, alakası olmadığını söyleyen kişi.) Hepsi eşyalarını topladı ve eve gitmek için hazırlandı.

Honoka ve Shizuku aynı otobüse bindi, yani Shizuku'nun evinde kalacak olmalıydı. Bu büyü liselerinde yeni bir şey değildi fakat şu anki asıl sebep Honoka'nın ailesi ile pek yakın olmamasıydı.

Erika, Leo, Mizuki ve Mikihiko bir trene bindi. Biraz dramatize beklentileri vardı fakat açıkça uzun bir yolları vardı bu noktadan sonra.

Son olarak, Tatsuya ve Miyuki herhangi bir kaygıları olmadan başka bir trene binip eve giderken yolun tadını çıkardılar. Modern kabinler istek üzerine özel bölümlere ayrılmış olsa da, Tatsuya eski "yerin kulağı var" atasözünü asla unutmazdı. Ayrıca, Miyuki de eve dönene kadar hiçbir şey söylemedi. Asıl konuşma eve döndüklerinde başlayacaktı.

"Shizuku'nun yut dışı eğitimiyle ilgili bir terslik olduğunu düşünüyorum."

Kendi odalarında üstlerini değiştirdikten sonra, Miyuki iki fincan kahve koydu ve kanepeye karşılıklı oturdular. Miyuki de kendi düşüncelerini belirtti.

"Terslik... Güzel bir noktaya değindin."

Tatsuya kahvesini höpürdeterek içerken Miyuki abisinin sessiz ısrarı altında biraz da tereddütle şüphelerini sıraladı.

"Her şeyden önce, Shizuku gibi büyü yetenekleri olan birinin yurt dışı eğitimi için izin alabilmesi hiç normal değil. Büyücülük eğitimi alan biri olarak değil de büyük bir iş adamının kızı olarak gidiyor olduğunu farz etsek bile transfer öğrenci hakkında bildiklerimin bu kadar kısıtlı olması oldukça şüphe uyandırıcı. Dahası, yılın bu döneminde gelen ani değişim programı bu işin altında bir bit yeniği olduğunu düşünmeme yol açıyor. Neredeyse, sanki..."

"Belli etmeden bizi dışarıya çekmeye çalışıyor olabilirler mi? Teyzemizin söylediğine göre zan altındayız."

Tatsuya hafifçe gülümsedi ve başkasının işi hakkında konuşuyormuş gibi devam etti.

"Materyal Patlaması. Bu durumu kendi haline bırakamayacağız anlaşılan."

Abisinin söylediklerini duyduğunda Miyuki'nin gözleri fal taşı gibi açıldı fakat aynı zamanda sakin bir gülümseme vardı yüzünde.

O kadarını bile... Görünüşe göre Onii-sama bunu zaten dikkate almış."

"Değişim öğrencisi bir kenara, teyzemizden aldığımız uyarı düşünüldüğünde bunun basit bir tesadüf olmasının imkânı yok."

Tatsuya daha önce Maya ile olan konuşmasını Miyuki'ye anlatmıştı. Tam olarak neden zan altında olduğunu ve onu hedef alan kişinin kim olduğunu...

"Öyleyse, gerçekten Yıldızlar..."

"Bu durumda, generalle temas kurmak biraz zor olur."

Tatsuya izin almadan bir stratejik sınıf büyü kullandığı için Maya ceza olarak Büyü Donanımlı Bağımsız Taburla iletişim kurmasını yasakladı. Emirlere harfiyen uymak gibi bir planı yoktu ama gereksiz yere risk almamak için şimdilik emirleri takip etmek akıllıca olacaktı.

"Teyzemize sorsak bile... Bize bir şey söyleyeceğini zannetmiyorum."

"Ve değişim programının zaten onaylanmış olması, teyzeminiz anlaşmayı çoktan kabul ettiği anlamına gelir."

Yotsuba ve onu takiben Saegusa Ailesinin, On Usta Klanındaki en etkili aileler, yetenekli Büyücülerle ilgili bir yabancı değişim programı hakkında bilgi sahibi olmama ihtimali yoktu.

"Öte yandan, bu bizim için tamamen olumsuz bir şey sayılmaz. Gönderdikleri rakip sadece bizi sınamak içinse bile teyzemiz onları hafife almaz. Olaylar sırasında Amerikan tarafında biraz sorun yaşamış da olabilirler. Öyleyse teyzemiz bizi kullanarak onları kuyruğunu kıstırmak istiyor olabilir."

Tatsuya'nın bu seferki gülümsemesi alaycı olmaktan çok çaresiz gibiydi.

"Durumun nasıl gelişeceğinden emin olamayız... Fazla düşünmek faydasız şu an."

"Doğru. Haklısın Miyuki."

Söylenenin ne olduğu önemsizdi, ikisi de biliyordu ki bu kelimeler rahatlamaları için gayet yeterliydi.

                                                                            ◊ ◊ ◊

VTOL model uçak Yıldızları aldıktan sonra üsse dönüp şifreli iletişim ile Genel Kurmay Başkanına rapor veren, Angie Sirius olarak da bilinen, Tümgeneral Angelina Sirius, üniformasını çıkarmadan yatağa atladı.

Yuvarlanarak yastığa ulaştı ve yüzünü gömdü.

Kaç kere yaparsa yapsın hâlâ alışamamıştı Araştır ve Yok Et görevlerine. İlk görevindeki gibi kusmuş olmamasının tek sebebi vücudunun zihinsel acıya alışmış olmasıydı.

Buna karşın zihinsel acı daha beter bir hal almıştı.

Bir Amerikan Büyücüsünü, direkt Ulusal Molekül Hızlandırıcı Laboratuvarı Genel Kurmay Bakanının emri altındaki bir Yıldızı, kendisine birçok aşamada yoldaşlık eden kişiyi, kendi elleriyle idam etmişti.

Bunun komutanın görevi olduğunu duyduğunda küçük dilini yutacaktı neredeyse.

Büyük bir onur bile olsa, hâlâ kabullenemiyordu. Kendi yoldaşlarını öldürmenin ardındaki anlamı idrak edemiyordu.

Bir kez daha döndü ve elini gözüne gelen ışığa karşı siper etti. Anca o zaman ışığı kapatmayı unuttuğunu fark edebildi.

Bu sırada kapı çaldı. Tümgeneral Sirius dudaklarını büzdü alaycı bir gülümsemeyle.

Görünüşe göre işgüzar astı kendisini kontrole gelmişti.

Yıldızlar on iki birimden oluşuyordu ve hepsi birer şef ve Komutan tarafından yönetiliyordu. Onun astı kesinlikle kendi birimiyle ilgilenen birisiydi.

Aslında, onun işine karışacak zamanı olmaması gerekiyordu...

"Girebilirsin."

Yataktan kalkarken, anahtarın üzerindeki düğmeğe basmadan önce basit bir cevap vermişti.

"Rahatsız ettiğim için özür dilerim, Komutanım."

Beklediği gibi oldu. Gelen kişi oydu.

General Benjamin Canopus, Yıldızlar arasındaki kod adı "İki" olan, ilk birimin şefi ve Komutan yokken onun yerine bakan kişi.

Yıldızların pozisyonları askeri rütbelerden bağımsızdı, aksi halde ordu için tuhaf bir düzen olurdu. Bir şefin Komutan ile aynı seviyede olması duyulmamış bir şeydi fakat Yıldızlar arasında oldukça yaygın bir durumdu.

Şu anda şef rütbesinde altı kişi Komutan ve Generaller ile aynı rütbede.

Sirius rahatsızlığını dile getirebilirdi fakat Canopus'un kendisinden çok daha uzun süredir bu rütbede olması onu endişelendiriyordu.

"Teselli ödülü."

General Benjamin Canopus yüksek rütbeli subayın her bir santimetresini inceledi. Kırk yaşlarında ama hâlâ dinç ve güçlüydü. Etrafındaki atmosfer rütbesini belli edecek şekilde asker ve sivillerden tamamen farklıydı.

"Teşekkür ederim, Benjamin."

Masada üstünde dumanı tüten bir bardak ballı süt vardı. Sirius, babasıyla aynı yaştaki, astından gelen başsağlığı dileğini hemen kabul etti.

Operasyonlarda kullanılan cam bardaklarda değil, direk bir sıcak su şişesinde gelen sevimli, sıcak ballı süt. Sirius kupayı havaya kaldırdı ve bir yudum aldı.

Sıcak tatlılığın yavaş yavaş ağzında dağılırken kalbindeki acı da azalır gibiydi.

"Bir şey değil. Hazırlığı bitirdiniz mi Komutanım?"

General Canopus odanın bir köşesindeki bavula baktı ve sordu.

"Evet, bitti sayılır."

"Oldukça güzel temizlemişsin."

"Kızım ne de olsa."

Canopus omuz silkti sanki onunla aynı yaşta kızı olan biri gibi. Ondan iki yaş küçük bir kızı vardı aslında.

"Cinsiyet gibi önemsiz bir şey değer vermen... Japon kökenli olduğundan mı acaba?"

"Japonlardan kibarlık ve nezaket beklemek modası geçmiş bir hareket."

Konu yarı Japon olmasına geldiğinde omuz silkme sırası Sirius'a gelmişti.

Rahatsız edici olmadığı söylenemez.

Yıldızlarda her zaman görülen bir durumdu, üzerinde durulması gereksiz bir konuydu.

"Haklı olabilirsin, şimdilik bunu bir kenara bırakalım... Görevini unut, rahatla ve kaliteli bir şekilde dinlen!"

"Bu bir izin değil, gizli görev..."

Sirius suratını astı Canopus'un neşeli anlatım şekline karşılık.

Bu ifade onun yaşındaki bir kızın ruh haline cuk oturuyordu.

"Fakat söylemeliyim ki şüpheli Stratejik sınıf Büyücüyü araştırmaya gönderilmek depresif halde oturmaktan iyidir. Şöyle de bir şey var ki eğer ikisinden biri söz konusu kişi değilse büyük ihtimalle ikisi de aradığımız kişi değildir. Neden bana içeri sızma görevi veriliyor ki, bu benim uzmanlık alanım değil... Yaşım uygun olduğu için bile olsa özellikle bu iş için eğitilmiş birçok kişi olmalı."


Sirius'a verilen görev, ekim ayının sonlarında Uzak Doğu sektöründe meydana gelen Dev Patlamanın arkasındaki suçlu olduğundan şüphelenilen stratejik sınıf Büyücüyü araştırmaktı. İstihbarat büyük çabalar sonucu şüpheli sayısını 51'e düşürmüştü ve bunların arasında Tokyo'da liseye başlayan iki öğrenci de vardı. Bunun ışığında, tamamen tesadüfi, Sirius onların yaşına yakın olduğu için bu gizli göreve gitmesi emredildi.

"Hadi, yapma böyle."

Canopus iç çeken idari amirini rahatlatmak için el salladı.

"Genelkurmayın bu görevin son derece zor olmasını beklediğinden şüpheleniyorum. Eğer hedef tahmin ettiğimiz kadar güçlüyse bu onları bizim için nükleer bombadan daha fazla ateş gücü olan bir düşman yapar. Dahası, hâlâ kimlikleri hakkında bilgimiz yok. Bu durumda Genelkurmayın operasyon için istihbarat subayı yerine saf savaş gücü göndermeyi tercih etmesi rahatlıkla anlaşılabilir."

"Anlıyorum."

"Hedef lise öğrencisi olduğundan aynı okulda öğrenci olmak onlarla iletişim kurmayı kolaylaştıracaktır. Dolayısıyla bu iş için uygun tek kişi siz olduğunuz için görevin size verilmiş olma ihtimali de var, Komutanım."

Haklıydı fakat Yıldızlar, Sirius'a el altından hedefle iletişim kurmada yardım edecek birini ve destek olarak gezegen sınıfı bir Büyücü gönderiyorlardı. Tüm bunlara kayıtsız kalamazdı.

"Bunu gayet iyi biliyorum."

O yüzden Sirius'un tepkisi bu oldu.

"Neden şöyle düşünmüyorsun. Senin görevin şüpheliyle iletişim kurup onu tereddütte bırakmak olabilir."

"Hm... Bu çok daha iyi bir yaklaşım, sonuçta istihbarat işinde büsbütün beceriksizim."

"Öyleyse biraz rahatla. Biraz daha neşeli olmanın neresi kötü, hem böylece düşmanın zayıflıklarını bulmak daha kolay olacaktır."

"Haklısın. Umarım senin dediğin gibi olur Benjamin."

Derin bir iç çekişten sonra, Sirius masadaki bardağı kendine çekti ve ayağa kalktı.

"Benjamin, savunmayı sana bırakıyorum. Aslında benim görevimdi ama kaçakların geri kalanıyla ilgilenmek de sana kalıyor. Ancak, güvenebileceğim tek kişi sensin."

"Hiç sorun değil, Komutanım. Biraz erken olacak ama iyi yolculuklar dilerim."

Genç kız Canopus'un sevgi dolu gülümsemesi ve selamına içten bir gülümseme ile teşekkür etti.


واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

19.6K 1.8K 26
TEXTİNG ASKER KURGUSU
YASAK DENEY بواسطة 👑

الخيال العلمي

155K 15.3K 34
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...
38.7K 5.7K 107
TAMAMLANDI✓ Capital Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nden dahi bir omega olan Xu Xinghe, mezuniyetinden bir yıl sonra yapay zeka dehası taraf...
754K 48.7K 46
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...